16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 25 EKİM 198', Her şey seçim için SABETAY VAROL PARİS Cumhurbaşkanlıgı seçimlerine altı ayı aşkın bir zaman kalmasına rağmen, Fransa'da da "her şey seçim için" sloganı bizdekini aratır biçimde poiitika adamiannın ana ilkesi oldu büe... Gün geçmiyor ki, gazete sayfalannda, radyo ya da televizyonlarda yeni bir skandal patlatümasın, taraflar birbirlerini siyasal ahlaksızlık, beceri yoksunluğu ya da hırsızlıkla suçlamasın. Başka zaman ortaya atılsa söyleyenin üzerinde "iftira" olarak kalacak iddialar, "seçim zamanıdır" gerekçesiyle mazur görülüyor. Yalnızca siyasal rakipler iddia sahiplerini "yalancüık"la itham ediyor. Tarafsız gözlemciler, saygın gazeteciler, sokaktaki adam olup bitenleri "normal" karşıladığı gibi, aynı zamanda "seçimden sonra ortalık dumlur" mantığı içinde... Bu tozduman arasında 1986 ilkbahanna kadar parlamento çoğunluğımu elde tutup iktidar olan, ama bu tarihte seçimi ve iktidarı kaybeden Sosyalistlerin Kooperasyon Bakanı Christian Nucci'nin "Devlet parasım zimmetine geçinne" iddiasıyla Yüce Divanı boylamak üzere olduğunu görüyoruz. Sağ egilimli hükümet, halkın gözünde solun başlıca erdemi Kabul edilen ParîsHen Cumhurbaşkanlıgı seçimlerine altı aylık bir zaman kalmasına karşın Fransa'da da, "Her şey seçim için" sloganı bizdekini aratır biçimde poiitika adamiannın ana ilkesi oldu bile. "dürüstlük" nitelemesini silmeye çalışıyor, "Sosyalist bir bakan da para yiyebiliyonnuş" mesajı yollayarak. Kooperasyon Bakanlığı Fransa'da bir çeşit "Afrika fşleri" Bakanlığı. Bu yüzden, bu görevin başına şimdiye kadar kitn gelmişse, örtülü ödeneklerle, paralı askerlerle, sörnürgecilik kalıntılanyla dirsek temasını korumuş. 1981'de SosyalistKomünist koaiisyonu iktidar olunca "Üçiincü Dünyacı" ki$iliğiyle bilinen JeanPierre Cot Kooperasyon Bakanı olmuştu. Afrikalı Fransızca konuşan ülkelerin devlet başkanları, Cot'un fazla ilerici poiitikasına karşı hep birlikte hareket etmiş ve Cot'u istifaya zorlamışlardı. Yerine gelen Christian Nucci, bu işlerden fazla anlamayan, buna karşılık ya$amasını seven Korsika asıllı Akdenizli bir öğretmen eskisidir. Askerlikten yetişme Yves Chalier adlı Afrika işlerine bolca bulaşmış birini özel kalem müdürü seçen Nucci, imzasını taklit yetkisini de özel kalem müdürüne devrederek bakanlığının zevkü sefasını sürmeye koyulur. Zaten önemli Afrika işlerine cumhurbaşkanlıgı bakıyordur, ikincil işlerde Yves ChaJier, cumhurbaşkanının Afrika Işleri danışmanı bir emekli diş tabibi arasında yuvarlarup gider... Gel zaman git zaman hükümet değişikliği olur. Kooperasyon Bakanlığı'nın hesapları ile "Kalkınma Dönemeci" adlı paravan örgütün hesapları iç içe geçmiştir ve 7 milyon Fransız Frangı (bir frank 150 TL.) kadar bir para kayıptır. Bu bakanlığın özel konumundan dolayı hesaplarının kontrolü pek ahşılagelen bir durum olmadığı için bakan olsun, özel kalem müdürü olsun verdikleri açığı kâğıt üstünde de olsa kapatma gereği duymadan görevi kendinden sonra gelenlere devrederler. Ancak, yeni gelenlerin aklıfikri iki yü sonra yapılacak cumhurbaşkanlıgı seçimlerindedir. Tabiatı gereği açık verme olasılığı en yüksek olan bakanlığın, yani Christian Nucci'nin bakanlığının hesaplarının üstiine atlarlar. Yves Chalier, zimmetine para geçirmekle suçlanır ve ortadan kaybolur. Aynı subay emeklisinin bir süre J Valencia'dan 'Türkler geliyorP MİNE G. SAULNİER VALENCİAValencia Sinema Festivali'nin genel karargâhı "Rey Don Jaime Oteli"ne "tspanyol horozian" henüz sabah kahvakısı ederken vardık. "Anayurt Oteli" filminin kadın ovuncusu Serra Ydmaz'la 14. katta nefıs bir odayı paylaşıyoruz. Uluslararası sinema çevrelerinin tartışmasız saygısını kazanmıj bir sanatçı ve belki de yeryüzündeki sinemateki elinden alınmış tek Ulke unvanını elinde tutan Türkiye'nin değerli sinematek kurucularından Onat Kutlar da yedi kişiden oluşan yanşma jürisinin üyesi olarak burada bulunuyordu. Onat'la sabah kahvaltısında buluşmamız, sevincimiz ve kahkahalarımız sayesinde tüm otel halkı ve festivalciler, özel gazete ilanına gerek kalmadan Türklerin geldiğini öğrenmiş oldular. Bu haber, ardına Osmanlı tuğrasını takıp İtalyanlara "Anacıgım Türkler gelîyor!" çığlığını attıran Barbaros'un korkulu gölgesine iz düşmüyordu tabii. Yirmi birinci yüzyıla parmak kala, ardında devletin desteğinden çok kösteği bulunan, sinemateki kapatümış, dilleri sansürle budanmış bir avuç sanatçının soylu ve inançlı soluğuyla uluslararası bir festivale iki yanşma ve üç yanşma dışı film çıkarabilen bir kültür birikiminin mesajını taşıyordu. Her dil konuşuluyordu masamızda. Italyanca, Ingilizce, Fransızca, tspanyolca... Ve güleçtik.. Umutluyduk. Akdenizliydik. Bir başka nezaketle servis yapıyordu bize dört yıldızlı otelimizin personeli. Yanşma filmlerinin dışında, bu yıl festivalin özel gösteri bölümüne secüerek on dokuz filmle şenliğe katılan güçlü Yunan ekibi, Onat'ın "politikanın üstünde olmak" vurgulamasını benimseyerek ilk başlardaki ikircikli tutumlarını bir yana bırakıp, kısa sürede en iyi dostlanmız haline geldiler. Adma toplu gösteri tertıplenen ünlü Fransız oyuncusu Michel Piccoli'nin gelişi ve Sovyet bir satranç oyuncusunu canlandırdığı son fılmi "Fil Çapraa'nın sunuluşuyla festival resmen açılmtş oluyor. Şenliğin ikinci günü, kısa siyah saçlarının çevrelediği güleç ytizü ve burnunun üstünü noktaJayan çilleri ile bir Ispanyol ressam giriyor yaşantımıza. 'Merbaba. Adım Lola. fstanbul'da sergi açtım. Bakın. bakın, bu Türk ressam dostlarımın fotograflan. Festivalde Türklerin de olduğunu duyunca koşup geldim, sizlere yararlı olabilir miyim? Hadi size kenti gezdireyim..." Sevgili Dolores Bosch. Namı diğer, Lola. Onat'ı jüri üyeliği dolayısı ile seyretmek zorunda olduğu fılmlerle baş başa bırakıp, Serra ile birlikte Lola'nın peşine takılıyoruz. "Açıkhava çarsısı", "çingene pazan", "sahaflar", "saat kulesi" ve Araplardan miras kalan mavi çinili bir lokantada Ispanya'da bugüne değin yediğimiz en lezzetli yemekJerle noktalanan bir gün. Sıra hesabı ödemeye geldiğinde, Lola'mn sevgiüsi Jose, tüm itirazlarımıza karşın kabul etmiyor katılmamızı. Ikisi bir ağızdan, "Bizi de Türkiye'de böyle ağırlamışlardı" diyor. "Ne yapsak tstanbul'da gördügumüz konukseveriigin aitından kalkamayız." Böyle bir hafta süren heyecan fırtınası sonunda, yüreğimizi bir Sevincrmiz ve kahkahalarımız sayesinde tüm otel halkı ve festivalciler Türklerin Valencia'ya geldiğini öğrenmiş oldular. Bu haber, "Anacığım Türkler geiiyor!"çığlığı attıran Barbaros'un korkulu gölgesine iz düşürmüyordu tabii. an için durduran o sevinç dalgasını, haberi alıyoruz: Zeki Ökten'in "Ses" filminin gösterildiği geceyi, şenliğin iki numaralı adamı Honorio Rancano'nun devetiyle noktalıyoruz. Etondurmalı ananas ve portakala sıra geldiğinde, davetin verildiği lokantanın duvanna "Cario Mazzacurati'nin "İtalyan Gecesi" filmi yansıyor. Düş gibi. Seyrediyoruz. "Ses"ten sonra yüreğimiz, "Anayurt Oteli" diye çarpmakta artık. Filmin tanıtım gösterisini, Ispanya'da olmakhğa boşverip bir Fransız lokantasında kutluyoruz. Festival komitesinin verdiği fişlerle ödeyerek tabii!.. Gece on bire doğru, bulunduğumuz lokanta yavaş yavaş "Anayurt Oteli"ni seyretmekten dönenlerle dolmaya başlıyor. Sinema şenüğine katılan çeşitli ülkelerden insanlar, teker teker masamıza gelip ömer Kavur ve Serra Yılmaz'ı kutluyorlar. Içtenlikle. Övücü sözleri cömertçe sıralayarak... Mazzacurati'nin "ttalyan G«cesi" ile üçüncü ödülü paylaş.yor "Anayurt Oteli." Türk sineması, Onat Kutlar'ın "kardelenkr"i gibi... Karanlık toprağın beyaz kabuğunu, karşı durulmaz çıtırtılarla kırmakta. sonra Güney Amerika'da ortaya çıkrığına tanık oluyoruz. Eski özel kalem müdürü, eski bakanı aleyhine dozu her gün biraz daha arttırarak "dehşetli" ifşaatlarda bulunur. Gazeteler Nucci 'yle ilgili dehşetli haberlerle doludur. Dosyayı yürflten sorgu yargıcı soruşturmayı derinleştirince, özel kalem müdürünün sevgilisini gözaltına alma gereği duyar. Bunu bir "rehin alma" olayı olarak değerlendiren Chalier, sürgünden döner ve teslim olur. Işin garibi, Yves Chalier'in sahte pasaportu "Fransu Karşı Casusluk Örgütü" (D.S.T.) tarafından çıkartılmıştır. Bununla ilgili olarak sorgu yargıcı Chirac hükümetinin İçişleri Bakanı Charles Pasgua'nın yakını üst seviyede bir polis görevlişini itham eder. Basın "zimmetine para geçirme" iddiasıyla aranan Yves Chalier'nin İçişleri Bakanı'nın emriyle yurtdışına kaçırtılıp eski tktidara karşı "gizhiik" esasına girdiğini öne sürerek açıklama yapmaktan kaçınır. Olay "skandal içinde skandal "a dönüşmek üzeredir. Hükümetin gizlilik mazereti üst mahkemece kabul edilince sağ iktidar çevreleri olayı yeniden canlandırarak sosyalist bakanı ve dolaylı şekilde de Sosyalist Parti'yi yıpratma aracı olarak kullanma işine bir kez daha başlarlar. Yüce Divan'da hesap verme aşamasına geJen Nucci, yargıya başvurarak, sahte pasaport verilmesiyle ilgili "gizlilik" gerekçesinin kaldınlmasının kendi savunması için gerekli olduğunu belirtir. Geçen günlerde Fransız Adliyesi'nin en kıdemli yargıa nezdinde yapılan bu başvuru haklı görülür ve "sahte pasaport" olayı yeniden gündeme gelir. Bir yanda da parlamento, Christian Nucci'yi Yüce Divan'a yollama hazırlıklan içindedir. Kısaca "Kalkınma Kavşagı Olayı" adı verilen bu skandal sağa da sola da sıçramak üzeredir. Ama "her şey seçim için" sloganı egemen olduğundan bir de bakarsınız seçim sonrası olay unutulur gider. Bu skandal ve "skandal içinde skandal" basında ve siyasal kulislerde ileri sürülenlerden sadece biri. Yeni hükümetin "özelleştinneler" sırasında kendi siyasal yandaşlanna öncelik tanıdığı ve büyük sanayi kuruluşlarının devletin "Chiracizasyonu" için kullanıldığından tutun, Cumhurbaşkam Mitterrand ile Federal Şansölye Kohl arasında varılan FransızAlman Ortak Savunma Konseyi kararının Chirac tarafından "sembolik bir karar" olarak değerlendirilmesine ve Helmut Kohl'un bu işe sinirlenmesine kadar olaylan sıralarsak Fransız iç politikasında tam bir "evlere senlik" havanın egemen olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Körfez'de hafta baftnda tumanan ABDlran gerginliği, dünya borsalannda heyecanh anlar yaşanjnasına neden oldu. (Fotoğraf: AP) Borsada nostalji Dünya borsalarında yaşanan panik, bende anarşist bir haz ve sınırsız bir nostalji yarattı. "1929 depresyonu"nu, gökdelenlerin tepesinden "Wall Streef'e atılan milyonlarca senediK intihar eden küçük tasarruf sahiplerini, düşündüm. H A D İ ULUENGİN BRÜKSEL Hiçbir zaman "Hicaz Demiryollan Kumpanyası"nm aksiyonlanna ya da "Transval Altın Madenleri tşletmesi"nin hisse senetlerine sahip olmadıysam da, >ine de başkalannın iflasından haz duyan felaket tellallanndan addedilemem. Kurulu düzenin istikrarını sarsacak badirelerin benim kurulu düzenimi de sarsabileceği endişesini taşıyan bir buçuk burjuva olarak, mülkiyeti bana ait olmayan şeylerin dahi bir çırpıda berhava edilmesinden korku duyarım. Ne var ki, bu tescilli gerici yaklaşımıma rağmen, pazartesi akşamı çok sinsi bir sevinç duydum. Dünya borsalarında yaşanan panik; New York'ta "Dow Jones endeksf'nin bir günde 520 puan kaybetmesi; radyo spikerlerinin çok ciddi bir sesle "Belki yeni bir felaketin eşiğindeyiz" diye konuşması; Merkez Bankası güvernörlerinin sırayla televizyon ekranına çıkması, bende anarşist bir haz ve sınırsız bir nostalji yarattı. "1929depresyonu"nu, gökdelenlerin tepesinden WaJI Slreet'e atılan milyonlarca istikrar senedini, intihar eden küçük tasarnıf sahiplerini, içki yasağını, siyahbeyaz Amerikan gangster filmlerini düşündüm. New York'ta, tam Financiai District'te caz dinlemek istedim ve pikaba çok eski bir Benny Goodman İcoydum. Viski değil, Burbon içtim. Sigaralardan Lucky Strike'yi seçtim. Steinbeck ve Dos Passos'un kitaplannı kanştırdım. Gazetelerin ekonomi sayfalannı son satınna kadar okudum. Hınzır bir mahmurlukla yattım. Salı sabahı, bura borsasının Dünya fınans piyasasında önemli bir kıymeti harbiyesi olmamasına rağmen, teorik fantazmalanma pratik fetişler aradığımdan, Brüksel Borsası'nın oraya indim. Şehrin tam merkezinde bulunan ve solcuların "Kapitalizmin Abidesi" olarak nitelediği BrükseVden ^ Zirve senaryoları Beyrut'un siyasal çevreleri bugünlerde iki siyasal randevuya gözlerini dikmiş, bekleşiyorlar. "SovyetAmerikan" ve "Arap" zirveleri Beyrut'ta çeşitli senaryoları besleyen bir spekülasyon dalgasınm kabarmasına yol açıyor. MICHEL NAUFAL BEYRUT Beyrut'un siyasal çevreleri bugünlerde, biri bölgesel öbürü uluslararası iki siyasal randevuya gözlerini dikmiş bekleşiyorlar. Bu randevular yani gelecek ayın sonunda gerçekleşmesi beklenen "AmerikanSovyet ziryesi" ile o kadar zamandır arzulanan ve yine gelecek ayın basında toplanması öngörülen "Arap zirvesi", Beyrut'ta çeşitli senaryolan besleyen bir spekülasyon dalgasının kabarmasına yol açtı. Belirtmek gerekir ki bugüne dek hakkında epey mürekkep akıtılan her iki zirve de, Lübnan bunalımıyla ilgili olarak SuriyeABD diyaloğunun çok duyarlı bir noktaya geldiği bir anda gerçekleşecek. ABD'nin Birleşmiş Milletler'deki temsilcisi Vernon Walters'in Suriyeli yetkililerle yaptığı birçok görüşme ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk Şara'nın Nevv York'ta ABD'li yetkililerle görüşmeleri, iki ülkenin diyaloğu önündeki yolu engellerden temizledi ve Suriye'nin Lübnan bunalımımn çözümünde oynayacak bir rolü olduğunun açıkca kabulü anlamına geldi. Bununla birlikte Şam yönetimi ABD ile diyaloğunun elle tutuiur sonuçlannın "iki süper"in zirvesinde de ele alınmasını ve SSCB'nin de bu sonuçlara olurunu vermesini tercih ediyor. Beyrut'taki siyasal çevrelerde anlatılan senaryolardan bırine göre, ABD Dışişleri Bakanı George Shultz'un Ortadoğu'ya yaptığı gezinin amacı, Ortadoğu bunalımının yamsıra Körfez Savaşı'nı da ele alacak bir uluslararası konferans için zemin yoklamak. Bu geziden elde ediiecek sonuçlann ışığında, konferansın bu yıl içinde toplanması olasılığının olup olmadığı anlaşılacak. Aksi takdirde konferansın toplanmasının 1989 yılına sarkması bekleniyor. Çünkü 1988 yılında ABD ve Fransa'da başkanlık seçimi, Israil'de de genel seçim var. Ancak siyasal çevreler bu konuda görüş birliği içinde değiller. Kimi çevreler uluslararası konferansın ancak Suriye ile İsrail'i karşı karşıya getirecek bir askeri harekâtın ardından gerçekleşebileceğini savunuyorlar. Aynı çevreler, Körfez'de Iran ile ABD'nin kapışmasını da, Ortadoğu konusunda uluslararası bir konferans toplanmasmı hızlandıracak bir gelişme olarak görüyorlar. Bu görüşte olanlann karşısında, konferansın ancak "soğuk bir ortamda" ve ABD ile SSCB'nin anlaşmasıyla gerçekleşebileceğini savunanlar yer alıyor. Birinci tezi, yani ilkin bir askeri harekâtın meydana gelmesi gerektiğini savunanlar, Iran'la Irak arasında Körfez Savaşı'mn sona ermesi anlamma gelecek bir ateşkes anlaşması olasıhğım kesinlikle dışlıyorlar. Bu çevreler, hatta ABD ile Iran arasında bir kapışma olmasını kaçımlmaz görüyorlar ve uluslararası bir konferansın savaşın daha da genişlemesini önlemek üzere ister istemez toplanacağmı ileri sürüyorlar. Bu nedenle, Suriye'nin Güney Lübnan'daki İsrail işgalinin son bulması için lsrail'in sınırlarının güvenliğini sağlama bağlayacak önlemler üzerinde anlaşmasını beklyniyorlar. Bu durumda tarafların uluslararası bir konferans çerçevesinde görüşme masasına oturmadan önce askeri planda boy ölçüşmelerinin beklenmesi gerekîiği vurgulanıyor. Buna karşılık, başka çevreler Suriye ile tsrail arasında cıkacak bir savaşın uluslararası konferans olasıhğım büsbütün yok edeceği kanısındalar. Bu çevreler, böyle bir savaşın ardından ancak doğrudan ikili görüşmeler yapılabileceğini bunun da tam lsrail'in Likud Partisi'nin istediği şey olduğunu belirtiyorlar. Bu çevreler/ Likud lideri ve halen Başbakan tzak Şamir'in de uluslararası konferans toplanması konusunda anlaşma olduğu takdirde bunu torpillemek üzere askeri bir müdahale yapmak için planları olduğunu iddia ediyorlar. Ekleyelim ki, Şamir'in böyle bir müdahaleden amacı Suriye, Ürdün ve Lübnan'ı Golan tepeleri, Batı Şeria ve Güney Lübnan'ı kapsayacak bir anlaşma yapmak üzere doğrudan görüşmelere zorlamaktan başka bir şey olamaz. Uluslararası konferansın ancak "soğuk" koşullarda toplanabileceği tezini tutanlar ise, ABD ile Iran'ın savaşmalarının söz konusu olamayacağını, çünkü bundan iki taraf da kazançlı çıkmayacağı için, ne Washington'un ne de Tahran'ın savaş istemediği görüşünü savunuyorlar. Bu çevreler Iran'ın dostu olan Suriye'nin İran'a ABD ile savaşmaması için; Suudi Arabistan ile öteki Körfez ülkelerinin de Irak'a ateşkesi kabul etmesi için baskı yaptığını hatırlatıyorlar. Beyruftan Akropol taklidi binaya ginmek kabil olmadı. Para tacirlerinin mekânı "Neşeli Borsacı " kahvesine gittim. Neşeden eser yoktu ve kimsenin yüzü gülmüyordu. Her zaman ki gibi, siyah kostümlü ve çok Anglosakson borsa simsarlan; parlak kravatlı ve genç "brokers"lar; hep midesinden rahatsız kambiyo şefleri, bara dirsek dayamıştıiar. Financial Times, L'Echo de la Bourse, Wall Streel Journal veya Le Monde gibi çok fazla ciddi gazeteleri okuyordular. Güngörmüş garsona ısmarladıklan hep maden suyuydu. Arada sırada, borsa "boy'Marından genç bir çocuk Reuter'in son bülteniyle içeri girip kopyaları müşterilere dağıtıyordu. Bültende, Tokyo'da da işlerin sarpa sardığı, Hong Kong borsasının bir hafta süreyle kapatıldığı, Nevv York'un henüz açılmadığı yazılıydı. Alçak sesli fısıldaşmalarda, New York'un henüz açılmadığı yazılıydı. Alçak sesli fısıldaşmalarda, Belçika'daki hükümet bunalımının Borsa'daki paniğe tuz, biber ektiği, Petrofına aksiyonlannı elden çıkartmanın gerektiği, Hint Süveyş Bankası senetlerinin bugün de fazla dayanamayacağı, aklı olanın dolarını Güney Afrika rantıyla değiştireceği konuşuluyordu. Sonra, New York'ta sabah, Brüksel'de öğle oldu. Güngörmüş garsona pehriz yemekleri ve yeni maden sulan ısmarlandı. Reuter'in bülteninden, önce Amerikan Merkez Bankası guvernörünün Wall Street'in destekleneceğine dair demeci, sonra da Down Jones'un endeks kazandığı haberi geldi. Siyah kostümlii ve çok Anglosakson borsa simsarları; parlak kravatlı ve genç "brokers"lar; hep midesinden rahatsız kambiyo şefleri, heyecanlandılar ve tebessüm eder gibi oldular. Güngörmüş garsona şampanya ısmarlamadılarsa da, maden suyundan hafif içimli aperitiflere geçtiler. Şimdi Petrofîna aksiyonlarının alınabileceğinden. Hint Süveyş Baokası senetlerinin dayanabileceğinden söz ettiler. L'Echo de la Bourşe'nin daha iyimser bir başlık taşıyan öğleden sonra nüshasım okudular. "Neşeli Borsacı" kahvesinden çıktım. Hicaz Demiryollan Kumpanyası'nda aksiyonlanm ve Transval Altın Madenleri İşletmesi'nde hisse senetlerim yoksa da, kurulu düzenin istikrannı sarsan badirelerden korkan bir küçük burjuva olarak ferahladım. Felaket tellallanndan addedilmesem de, Benny Goodman'ı, Lucky Strike sigaralan, siyahbeyaz Amerikan gangster filmlerini, Steinbeck'i, Dos Passos'u seven sinsi bir haz düşkünu olarak hayıflandım. Ciddi olmayan bir gazete aldım ve obur kahvede Burbon içtim. Bir de, oyunu kurallarına göre oynamak için, dişimden tırnağımdan arttınp, borsada spekülasyon yapmaya karar verdim. Roma'dan En iyiyi yaratmak yeniden kullanmaktan ibaret. Böylece, 130 sayfalık derginin kapsamının yüzde 70'i diğer ya1 yımlardan geiiyor, yüzde 30'u ise "Corriere 'nin bünyesinde üredlen "yeni" yaalardan oluşuyor. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA Italya'da basın piyasası kızıştı. Ülkenin bir numaralı gazetesi " L a Repubblica"nın, geçen hafta piyasaya sürdüğü "ıl Venerdi" eki, yalnız rakip "Corriere "Bu formülün en büyük avantajı" diyor Pidella Sera"da değil, haftalık siyaset ve aktüaetroni, "24 derginin genel yayın müdürünün lite dergileri arasında da endişe yaratıyor. Bunelemesinden geçmiş malzemenin kalitesinin dan böyle cuma günleri hafta sonu ekiyle biryüksekliğidir. '7'nin okurlan, bu 24 derginin likte normal fiyatının 200 liret üzerinde, 1000 24'ttnü de satın almadıklanndan, pek çok yalirete (yaklaşık 700 lira) satılacak olan "La Rezıvı ilk kez göriiyorlar. Diğer avantajlar ise düpabbüca", bu atılımıyla tirajda ilk sayılannşük maliyetler, mizanpaj ve başuklarda karsıda 350.000 nüshalık bir artış sagladı. laşüan kolaylıklar >e reklam destegi olarak sailk sayısı, Bolşevik devriminin 70. yıldönüyılabOir. " müne aynlmış, özenli bir dosyayla çıkan 132 sayfalık "tl Venerdi", aslında baş rakip ola"La Repubblica"nın Genel Yayın Müdürü rak, 530.000 satan "Corriere della Sera"nın Eogenio Scalfari ise kendi dergilerinin güçlü yeni eki " 7 " yi hedef alıyor. 750.000 satanoktasını ürünün "özgünlüğünrak ıtalya'nın bir numaralı gazetesi halide" buluyor. llkbahardan beri küçük fakat ne gelen "La Repubblica"njn arkada bırakyetkin bir ekiple bu ekin hazırüğı içinde bulutığı "Corriere", " 7 " nan Scalfari ,"t| Venerdi" yi eylül başından begazetesinin tirajını yüzde En iyi gazeteyi çıkaran "La 10 yüzde 15 oranında ri pazarlan çıkartıyor. ÜlRepubblica"nın genel yayın arttıracağından emin gö kenin iki büyük |azetesinin böyle iddialı ve kapzüküyor." '7'güzelama" yönetmeni şimdi len iyi samlı dergiler çıkartmaya diyor Scalfari, "şoyle bir dergi'ye kolları sıvıyor, başlaması yerleşmiş haber sayfaları kanştınlıp, bir ttalya'nın bir numaralı dergileri "Panorama" ve köseye atılacak bir üriin. gazetesi "La Repubblica"nm Oysa böyle bir derginin "Espresso"yu ürkütüyor. İlk sayısında 140.000'lik önceki hafta çıkardığt hafta en başlıca hedefi rekiam bir tiraj artışı sağlayan sonu eki, basın piyasasınm kapmaktır. Bir bakıp atı"Corriere"nin "7'si \e lacak bir dergide ise rekkızışmasına nedenoluyor. hemen sıcak bir ilgiyle lam mesajının kalıcılığı karsılanan "La Repubbazdır. Dolayısıyla '7'nin lica'run cuma ekleri, haftalık dergilerden sade güçlü olması gereten nokta, en zayıf nokUsjokuyucu götürmekle kalıruyor, aynı zamanda dır." reklam piyasasında da bu dergilerin karşısına Aslında Italya'da çok yerleşmiş ve doygun dişli bir rakip olarak çıkıyor. bir haftalık dergi piyasası olduğu için, bu piyasaya girmeye pek hevesli görünmeyen, fakat "Bu '7' olayı bir sabah duşun altındayken "7"nin atağı karşısmda mecburen bu alana el aklıma geldi" diyor "Corriere"nin bol fotoğattığım söyleyen Scalfari, dergisinde poiitika, raflı yeni ekini hazırlayan Paolo Pietroni, "Ne ekonomi ve aktüaliteye çok fazla yer vermeyi zamandır şu 'Repubblica'nın bizi geride bırakdüşünmüyor. İyi yaşamanın ve boş zamanı zeması fena balde canımı sıkryordu. Bu farkı agkice kullanmanın yollan üzerinde hazırlanmış resiv bir cevapla nasıl kapatabiliriz diye düşüyazılara ilgi duyan Scalfari, "Sayfalanmızı bünürken, kafamda '7' dogdu..." yük röportajlara, kültür, sanat, gösteri ve modaya açacagız. Bol bol tanınmış kişilerle yaPietroni'nin bulduğu " 7 " formülü, asbnda pılmış söyleşi ve portrelere yer verecegiz" dihayli basit. "Corriere della Sera"nın "Rizzoli" yor. grubu gibi büyük bir yayınevine bağlı olmanın verdiği avantajı, sonuna kadar kullanma"La Repubbüca" ya zaten haftalık "L'Espnm gerekliliğine inamyor Paolo Pietroni. Bu resso"nun genel yayın yönetmenliğinden gelformül "kadın" ve "çocuk" dergilerinden fimiş olan Scalfari, daha bu yarışın başlangıcınnans dergilerine dek çeşitli alanlarda faaliyet dan itibaren avantajlı görünüyor. "En iyi gagösteren "Rizzoli" çatısı altında çıkan 24 yazete"yi çıkaran genel yaym yönetmeni, şimdi yımdan, seçme yazılan ve fotoğraflan, "7"de "en iyi dergT'ye kollan sıvıyor. Zürih Hen Katedralde savaş hazırlığı DOĞAN ABALIOGLU ZÜRİH Dört Orman Devleüeri Gölü Gemicilik Işktmesi (SGV) ve Buhariı Taşıt Dostlan geçenlerde gururla tur attılar. "Luzern Kenti" gemisi, 24 Eylül 1837'de ilk kez istim aldığından bu yana 150 yıl geçmiş. Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma "yandan çarklı" 5 teknesiyle halen Avrupa'nın en eski ve en büyük armadası ile hizmet vereıt aynı kuruluş, guneykuzey taşımacılığında 12. yüzyıla sarkan bu su yolunda da Avrupa'nın ilk "tarifeli sefer" düzen ve uygulayıcısı. Diğer yandan Zürih kentinde "Fraumünster Katedrali"nin rölyef çalışmaları bitti. Savaş koşullannda nasıl koruyacaklannı saptadılar. Girişteki Bodmer fresklerini çarpraz duvar örmeyle, Chagall vitraylannı ise 10 günlük bir uğraşıyla soküp takabileceklerini açıkladılar. Ekin yapıtları için önceden önlemler düşünülmezse, "harp ve (ya) sulh" dönemlerinde felaketle etkilenmeleri bir gerçek. Bu olgu için kentte ilk kez bir pilot proje uygulandı ve çevresinde en fazla yabancı kişilerin gözlendiği, Zürih 'in simgesi olan iki kuleli katedral ölçüldü, biçildi. Bunu, kentte bulunan 24 ulusal ve 79 yerel yapıt izleyecekmiş. Onlann da korunma dosyaları, planları, fotometrik resimleri ve alçı kalıp dökümleri hazırlanacakmış. Tarlabaşı şu anda gözümüzün önünde Yüzyıllardır savaş görmemiş ve tarafsızlığı ilke edinmiş Isviçre, Hoca'nın "ya tutarsa" örneği, " ya olursa" düşüncesiyle savaş önlemleri alıyor, hazırlıklar yapıyor. yıkıhyor. Taşkışla, Çırağan'ı birlikte yaşayacağız. Yeniköy'den ikinci köprüye bakiığınızda 20. yüzyılın teknolojisini 15. yüzyıl Rumelihisan'nın üzerine abanmış görürsünüz. Üstte bilmem kaç beygirlik araçlar geçerken, altta aym atlann kişnemesi gereken yapıtlar birbirine kanşrmş. Bu, ashnda bir optik yanılma. Ama böyle celişki paylarının bile, "eski eserieri koruyanlar" tarafından ele alınması, her açıdan hesaplanması gerekmez mi? En ucuz çözüm, çözümlerin en iyisi demek değildir. YOzlerce etkeni de düşünmek, incelemek gerekir. örneğin; Isviçre'nin bir köyünde bile, planlanan yapının köşeleri arsada sırıklarla. belirtilir. Sınkların ucunda yapının çatısı; düz damlar için yatay, eğrHeri için açıyı belli eden eğimde çıtalarla gösterilir. Yerel yayınla bu inşaat halka duyurulur. Komşular tüm boyutlanyla bu çatılmış görünümden ne derece etkileneceklerini hesaplarlar. Güneşlerini, görüntülerini bozan bir durum varsa başvuruda bulunurlar. Haklı çıktıklan noktalarda proje değiştirilir. Bunların çabası, çok uzaklara gitmeyen tarihlerini korumak. Yüzyülardır savaş görmemiş ve tarafsızlığı ilke edinmiş bu ülke, Hoca'nın "ya tutarsa" örneği, "ya olursa" düşüncesiyle savaş önlemleri alıyor. "Onlann parası çok galiba" diyebilirsiniz. Ama çokluğun nereden kaynaklandığını hiç düşündünüz mü? Içimizdekilerden de buna katkısı olanlar yok mu dersiniz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle