28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLERÎN DEVAMI 13 HAZÎRAN 1986 SSCB UĞURMUMCU GOZLEM Runı bakan (Baştarafı 1. Sayfada) nel Sekreteri'ne verdiği yanıt konusunda basından duyduklan dışında bir bilgisi olmadığını, ancak geçerli bilgiler ahndığında ilgililerle değerlendirmede bulunduktan sonra Türk halkına gereken bilginin verileceğini ifade etti. Rauf Denktaş, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut ÖzaTın KKTC'yi ziyareti konusunda Rum ve Yunan tarafından gelen tepkileri de "çocuksu bir reaksiyon" olarak nitelendirirken, "GUneydeki Rum Cumburiyeti'nin işine kanşmayan Türk halkının, kuzeyde kimi misafir edeceğine Rumlar kanşamaz" şeklinde konuştu. Türgut Özal'ın, anavatan ve garantör bir ülkenin basbakanı olarak gerçekleştireceği zi>aretin ekonomik, sosyal ve siyasal alanda olumlu yankıian olacağının kesin olduğunu ifade eden Denktaş, "sonınlara ortaklaşa eğilme olanagı bulacağız" dedi. Öte yandan önceki gün Yunanistan Dışişleri Bakanı Papoulias'ın Kıbns sorusununun Türkiye'nin Kıbns'a saldınsı olarak niteleyen demecini de eleştiren Denktaş, "Bir insanın Kıbns sorununa işgal sorunudur' divebilmesi için Kıbns sonınunu hiç bilmemesi eerekir" dedi. Kıbns Rum yönetimi Dışişleri Bakanı Georgios Yakovu da dün BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ülkelerin Lefkoşe'deki büyükelçileriyle ayn ayn göîüşerek, Rum tarafınmın genel sekretere yanıtı konusunda bilgi veıdL Yakoyu, Rum yanıtının anlatılması için dış ülkelerdeki temsilciliklerine de talimat gönderirken, Rum hükümet sözcüsü, yöntem üzerinde Yunanistan hükümetiyle tam bir görüş biriiği içinde olduklarım tekrarladı. Yakovu, Perez de Cuellar'ın son önerilerinin Türk tarafının lehine olduğunu öne sürerken, "Buna rağmen Türk tarafı ile askeri kuvvetlerin geri çekilmesi, bagımsızJık ve toprak bütünlüğü, uluslararası güveneekr, temel özgürlükler konusunda görüşebiliriz" şeklinde konuştu. Kıbns Rum kesiminde yayımlanan Alithaia gazetesi, "Kipri>anu'nun Runı sivasal partilerinin göriişlerini dikkate almadığına, yalnızca kendi görüşlerini açıkladığına" değinirken, Agon gazetesi de "Genel Sekreter'in üst düzeyde bir yetkilisini adaya göndererek taraflarla göriiştürecegini" yazdı. Bu arada bazı gazeteler, Turgut Özal'ın KKTC'ne yapacağı ziyareti kınamak için Avrupa Parlamentosu'nun 100 üyesinin imza topladığını öne sürdüler. ANKARANIN RET YANITINA TEPKİSİ Bu arada, Ankara büromuzun haberine göre, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın 3. Kıbns belgesine Rumlar tarafından "rel" yanıtı verihnesi üzerine, Rum tarafının ret gerekçelerinde yeni bir şey getirmediklerini bildirdiler. Yetkililer, Rum tarafının BM Genel Sekreterinin 3. belgesine ret gerekçeleriyle ilgili olarak, "Rum tarafının çerçeve anlaşma taslağını reddetmeleri bizim için sürpriz olmamıştır. Ret gerekçelerinde yeni bir şey getirilmemiştir. Rum tarafı bilinen iddiaJannı tekrarlamıştır" dediler. KAMKtfZ fCorlui •2 C3A Esioşehır Erzurum ErhacMalaty3 AOrakay Indrtk VRAN (Baştarafı 1. Sayfada) "Basm Konseyi Yüksek Kurulu" herhangi bir yaytna ilişkin yakınmalar hakkında "yakınmayı yersiz bulma" ya da "uyan"ve "kınama" cezaları verecektir. Kurul ayrıca "mesiek kurallannı ağır biçimde" çiğneyen gazeteciyi "Basm Kurulu Üyeler Kurulu"r)dan çtkarabilecek ve gazetecinin üyesi bulunduğu basın kuruluşundan da çıkarılması için "tavsiye kararı" alabilecektir. "Basm Ahlak )fesası'na uymayı taahhut eden" yayın organları bu kararlan yayımlayacaklardır. Bu kararlar nasıl alınacaktır? Kendisi ile ilgili bir yayın hakkında yakınan kişi bu politikacı, gazeteci ya da herhangi bir kimse olabilir Basın Konseyi Yüksek Kurulu'na basvurarak bu yayını yapan gazetecinin cezalandınlmasını isteyecektir. Bu yolda dilekçe veren ilgili "cevap ve düzeltme haklannı kutlanmayacağına illşkin bir taahhütname" imzalayacaktır. Kurul, iki ay içinde yakınma konusu olan yazıyı ya da haberi yazan gazeteciye "kınama" ve "uyarma" cezalan verebitecektir. Eleştiriye bu son noktadan başlayalım. Bir kimsenin Basın Kbnseyi'ne "cevap ve dava haklannı kullanmayacağım" diye bir "îaan/Jütname" vermesinin, hukuksal hiçbir geçerliliği yoktur. Böyie bir "taahhütname" imzalayan kişi yasal süresi içinde aynı yayın hakkında ceza ve hukuk davası açabilir. Ceza ve hukuk yargılaması usulü yasaJarında ve basın yasasında bu amaçla degişiklikler yapılmadan bu konuda sonuç almak olanaksızdır. Konunun bir de "cezalann kişiselliği" ilkesi açısından degerlendirilmesi gerekmektedir. Basında çalısanlar çok iyi bilirler Muhabirin yazdığı haber zaman zaman genel yayın müdürleri ve sorumlu yazı işleri müdürierince yeniden yazdınlır. Habere ekler yapılır. Bu, gazete yönetiminin gereğidir. Zaman zaman da genel yayın müdürleri bir konu seçip bu konuya göre haber yazılmasını isierler. Habere göre başlık atılmaz, başlığa göre haber yazdınlır. Böyle bir durumda haberi yazmış görünen muhabir cezalandınlacaktır. Oysa haber büro ya da istihbarat şefinden, yazı işleri müdüaınden ya da genel yayın müdüründen ve gazete sahibinden gelentalimat deyin, yönlendirme deyin, ne derseniz deyin bir buyruk ile kaleme alınmıştır. Bu durumda haberde imzası bulunan muhabir ceza alacaktır! Ortaklaşa oluşturulan bir haberde, bu haberde, bu haberin yayınında "en yetkisiz" kişi yani muhabir cezalandınlmış oJacaktır. Basın Konseyi Yüksek Kurulu, Temsilciler Kurulu'nca 6'sı "basm mensubu", 3'ü basın dışından olmak üzere 9 üye, günlük net satış ortalaması 50 binin üzerindeki yayın organlarından 10 yıldan beri sarı basın kartı taşıyan birer temsilci, TRT Genel Müdürü'nün belirleyeceği bir temsilci, en çok san basın kartı taşıyan üyeye sahip Gazeteciler Cemıyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası'ndan gönderilecek birer temsilciden oluşacaktır. Burada da bir başka eleştiriye yer vermek gerekmektedir. TRT bu kuruluşa katıldı diyelim, TRT'nin herhangi bir yayını nedeniyle yakınma dilekçesi veriidi ve kurul, TRT'nin kınanması kararı aldı. TRT bu cezanın yayını için yapılacak başvuruyu "yasam eNermiyor" diye kolaylıkla geri çevirecektir. Bir başka eleştiri de "Temsilciler Kurulu"na, "en geniş kapsamlı işveren sendikaJan konfederasyonu" ile "Türkiye Odalar ve Borsalar Biriiği" ve Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Demekleri Konfederasyonu" genel başkanlannın da üye olmalandır. Bu temsil bıçımi ile "işveren kesimi" üç kez temsil edilecektir. İşyeren Sendikası ile Borsalar Biriiği ile ve esnaf dernekleri ile... Gazetecilerin kendi aralarında yaptıkları son toplantıda bir gazetecinin eleştirisi üzerine, TMMOB ile Tabipler Biriiği Merkez Konseyi'nin de Temsilciler Kurulu'nda temsil edilmesi yolunda bir karar alınmıştır. Hükümetin bu konuda basın özgürlüğünü iyice kısıtlayıcı bir yasa tasarısı çalışması yaptığı öğrenilmiş ve bu yüzden böyle bir konsey kurulması çaiışmaları başlatılmışsa, o zaman gazetelerde çalışanların kendi aralarından seçecekleri temsilciler ile daha gerçekçi ve tabana dayalı kurullar oluşturulabilir. Taslağın bugünkü biçimi ile uygulanmaya konulması halinde konseyin daha önceki girişimlerde olduğu gibi başarısız ve etkisiz kalması çok büyük olasılıktır. Ve tabii muhabir kesimi içinde bir sürü sorun yaratması da. C3Batman V ( ^ ^ ^ SURIYE ^ IRAK < \ \ AKDENtZ X v/"^^j S • " Nükleer üsler AOrdu nutteef deooları ( JjKomenpn us«(ı Q Komutanlıkıar "Peace Courier" dergisi, Türkiye'ntn doğusundaki üslerin SovyttUr Birliği'ne bir saldın ya da Körfez'e müdahale bakımından çok önemli olduklannı öne süriiyor. İddia: Türkiye stratejik (Baştarafı 1. Sayfada) nuyoruz: ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle Amerika'nın dış politikasının en saldırgan yanlannı açıklamakla tanınır. Perle, bir süre önce, ABD'nin NATO müttefiki Türkiye'ye karşı tutumunu gösteren bazı açıklamalarda bulundu. Perle şöyle dedi: "ABD'nin Türkiye ile ilişkileri, en büyük, en üretken ve Güney Avmpa'da en az anlaşılan programı oluşturajor." Perle, bu sözleri ile Türkiye'nin NATO içinde ABD'den sonra en büyük orduyu beslemesini ve son 14 yılda askeri harcamalannı ^o 100 arttırmasım kastediyordu. Türkiye'de silah yığınağı çok nadir olarak manşetlere çıkar. Ama, "Bulletin of Atomig Sciences" (Atom Bilimleri Bülteni) dergisinin geçen ekim ayında çıkan sayısında Türkiye'deki nükleer silah programının "saldırgan biçimde büyüme aşamasında" olduğu belirtiliyordu. Bülten aynca, 1983 tarihli Hava Kuvvetleri Dergisi'ne atıf yapıyordu. Dergide "Türkiye'nin NATO alarm üssü olarak rolünü tekrar üslenecegi" kaydediliyordu. Bunun anlamı şudur: Sovyetler Birliği'ne saldırmaya hazır ve nükleer bombalar yüklü uçaklar alarm durumuna geçirilecek. ABD'nin Türkiye'ye yerleştirdiği 500 nükleer başüktan 300'ü uçaklara konacak bombalara takıknış olup ve dört Türk üssünde depolanmıştır. Incirlik'teki beşinci üs ise ABD'nin savaş üssüdür. Atom Bilimleri Bülteni'ne göre, ABD ile Türkiye arasında 1980 tarihli Savunma Işbirliği Anlaşması imzalanalı beri, Incirlik üssündeki faaliyetler belirgin biçimde artmış, üsteki uçak sayısı da 18'den 36'ya çıkmıştır. Türkiye'ye ilişkin diğer bir gelişme de, nükleer silah taşıyabilen 140 F16 uçağının üretimi projesidir. Bu uçaklar 1988'de hizmete sokulacaktır. 1982 yılında imzalanan bir anlaşmaya göre, ABD Türkiye'deki 16 üssü kullanma iznine sahiptir. ABD bu arada, iki üssü daha modernleştirmekte ve üçüncü üssü inşa etmektedir. 1983'te AVVACS uçaklarının yerleştirilmesi ile bölgenin gözetilmesi daha kapsamlı bir şekil almıştır. ABD ile Türkiye gerçi, ülkedeki nükleer üslerin Amerikan Acil Müdahale Gücü ile bir ilişkisi olmadığını öne sürüyorlar. Ama Türkiye'deki silah yığınağının NATO'nun ilgi alanının dışına taşacak bir anlamı olduğu açıktır. Halen inşa edilmekte olan Muş Havaalanı'na yerleştirilecek uçaklar Tahran'dan 500 mil, Körfez'den ise 700 mil uzaklıkta olacaktır. (Baştarafı 1. Sayfada) duğunu da kaydeden BM Genel Sekreteri, "Bu nedenle ilerideki yolun, biıtün ilgili taraflarca duşünulmesi gerekir" dedi. Çerçeve Anlaşma Taslağının taraflarca kabul edilmesi halinde Kıbns sorununa adil ve kalıcı bir çözümün müzakeresi için elverişli bir çerçeve oluşturacağına inandığını da belirten Perez de Cuellar, 10 Haziran 1986 tarihinde Spiros Kipriyanu'dan Kıbns sorununa ilişkin değerlendirmelerini içeren yeni bir mektup aldığını, Rum başkanımn 20 nisan tarihli mektubunda sözunu etüği üç konunun Rum halkı için büyük önem taşıdığını anlatarak, anlaşma taslağırun değişik yönleri üzerinde yorumda bulunduğunu kaydetti. Kipriyanu'nun bir kez daha uluslararası bir konferans veya yüksek düzeyde bir toplantı çağnsında bulunarak Türk birlikleriyle göçmenlerın çekilmesi, garantiler sorununun görüşülmesi ve üç özgürlüğun uygulanmasımn ele alınmasını önerdiğiru açıklayan Cuellar, bu üç temel konunun çözümü ile ilgili olarak özlü kararlar almdığı zaman, yüksek düzey toplantısı veya uluslararası konferans ve çerçeve anlaşma taslağı içeriğinin sonuçlanmn degerlendirilmesinin mümkün olabüeceğini belirttiğini kaydetti. Bu görüşlerin bugüne kadarki iyi niyet göreviyle ilgili gelişmeleri gösterdiğine işaret eden Perez de Cuellar, Güvenlik Konseyi'nin kendisine verdiği görevi yürütürken amacının, Konseyin sürekli belirttiği gibi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenlik, bağmsızlık, toprak bütünlüğü ve bağlantısızlığını koruyacak kapsamlı bir çözüm sağlamak olduğnu belirtti. Bunun yalnız Kıbns halkının değil, bir bütün olarak bölgedeki uluslararası banş ve güvenlik gereksinimlerıni karşılayacağına dikkati çeken BM Genel Sekreteri, 1984'ten bugüne dek iki taraf arasında bir anlaşma sağlamak için birçok girışim ve öneride bulunduğunu, hatta bölünmez bütün kavramını önerdiğini duyurdu. Birliği'nin Kıbns sorununun çözüm ilkeleri ve gerçekleştirilmesıne ilişkin önerilerde bulunduğuna da işaret eden Perez de Cuellar, 1986 martında kararlı bir girişimle iki taraf arasındaki görüş aynlıklarının kapatılabileceğine inandığını, 1986 Çerçeve Anlaşma Taslağını taraflara bu nedenle sunarak bunun taraflarca kabul edilmesi halinde Kıbns sorununa adil ve kalıcı bir çözümün müzakeresi için elverişli bir çerçeve oluşturacağına inandığını vurguladı. Bugün toplanacak olan BM Güvenlik Konseyi, dün genel sekreterce kendilerine iletilen BM'in Kıbns'la ilgili girişimlerini özetleyen raporu görüşecek. Görüşmeler sonucunda Güvenlik Konseyi'nin Genel Sekretere bir öneride bulunması bekleniyor. BM'deki çeşitli diplomatlar Güvenlik Konse>i'nir. Genel Sekreterden girişimlerini sürdürmesi isteğinde bulunması ihtimalinin olduğu gibi, Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin Kıbrıs Rum tarafına anlaşmaya yaklaşmak doğrultusunda baskılanm anırma ihtimalinden de söz ediyorlar. Ancak sekretarya çevrelerinde genel bir bezginlik havası izlenmekte. Bir sekretarya yetkilisi, şaka yollu "Biz artık Kıbns meselesini kapatnk. Bu konuda \apilabilecek başka bir şey göremiyoruz" derken bu bezginliği dile getirmeye çalışıyordu. Bugün konseyde yapılacak tanışmalar Kıbns konusunda BM'nin ileride atacafı adımlara ışık tutacak. Cuellar MUŞERREF HEKİMOGLU ANKARA...ANKA Mezar Taşları Bayram Bu bayram tatilinde bir akşam saatini Cebeci Mezarlığı'nda geçirdim. Ara sıra mezarlık yollarında dolaşmak hoşuma gider. Yitirdiğim sevgililerte konuşurum. O akşam mezarlık yolları hayli kalabalıktı. Çocuklar, genç kızlar, delikanlılar, her kuşaktan çiftler. Ellerinde çiçekler, kovalar bir mezar başında duruyor, çiçekleri bırakıyorlar. Dua ediyorlar, otları yoluyorlar, yeşilliği suluyorlar. Toprağın ötesine gurültülü dünyamızdan bir sesleniş, sevgi ve saygı köprüsü... Eniştem Enver Kök'ün mezarı başında bir çam fidanı var. Sekiz yıl önce ormancılar dikmişlerdi. Mesleği orman mühendisi, konuşurken ormanlann gümbürtüsünü duyardım sesinde, bu çam fidanı o ağaç sevgisini simgeler gibi boy veriyor durmadan. Enver Kök ilk Demokratlardan. 1946'da YusufKemal Tengirşek, SuphiBatur ile birlikte parlamentoya gelişlerini anımsıyorum. Çok geçmeden DP'den ayrıldılar. Gençlik yıllarım o ayrılışın nedenlerini, tartışmalarını dinleyerek geçti. Demokrat Parti'de, sonraki gelişmelerde bu ilk tepkiye büyük saygı duydum. Enver Kök'ü babam gibi sevmenin ötesinde, dürüst, tutarlı bir politikacı, demokrasiye içtenlikle inanan bir kişi olarak anımsanm her zaman. Galiba herkes böyle anımsar. Şimdi, o yeşil çam fidanının altında gözleri biraz açık yatıyor bence. 1946'dan 1986'ya geldik, ama neredeyiz? Enver Kök'ün düşü gerçekleşti, özlemi dindi mi? Demokratik savaşta şu çam fidanı kadar boy aldık mı? Yanda iki eğitimcinin mezarı var. Hıfzırrahman Raşit Oymen ve eşi. Altan Ctymenin babası ile eniştem yakın dosttular, mezarlıkta da yan yana yatıyorlar. Son yağmuriarla yeşeren otlan ayıklarken düşündüm, ya bu iki eğrtimci toprağın altında rahat mı acaba? Bugünkü kuşakları nasıl görüyor, özledikleri düzeyde buluyorlar mı? özgür düşünceli, laik insanlar yetiştirmek amacıyla çalıştıkları yıllardan sonra varılan ortama üzüntü ile bakmıyorlar mı acaba? Mezarlığın öteki ucunda babam yatar. Ara sıra taşına oturur konuşurum onunla. Bu kez başım eğikti biraz. Babamın kaJpaklı resmi canlandı gözümde. O resmin doğrultusunda anlattığı öyküler. Demiryollarında çalışırdı babam, demir ağların örülmesinden sevinç duyar, karayollarına kuşkuyla bakardı. Kurtuluş Savaşı'nı yaşamış kuşağın ulusal ekonomiye bakışını yansıtırdı bu kuşku. Eniştemin Sinop'tan milletvekili olduğu dönem babam, Göztepe'de seçim sandığında CHP gözlemcisiydi. Altı oklu rozetini hiç çıkarmadı yakasından. Ama okların aşınmasından üzüntü duyardı. Cumhuriyetin güvenliği için o okların sivrilmesini ister, devrimciliği Kuvayi Milliye soluğuyla düşünürdü. Dört kızını da o solukla yetıştirdı. Güçlüklere goğüs germeyi, insanlara sevgiyle, hoşgörüyie, geleceğe umutla bakmayı ondan öğrendik. Ama o akşam saatinde hayli ezik ve yenik baktım Hakkı Bey'e'. istediği gibi bir evlat olamamanın, cumhuriyet kuşağından bir kadın olarak yeterli bir savaş verememenin üzüntüsünü duydum çok derinden. Babamın kuşağındakiler bir Kurtuluş Savaşı vermenin dikbaşlılığı içinde cumhuriyeti kurmuşlar, genç kuşaklara onurlu görevler bırakmışlar. Ama biz? Görevimizi yeteri kadar yaptığımızı söyleyebilir miyiz? Bayram gecesi TV'de Ankara Müftüsü'nü izlediniz mi? TV'de yapılan dinsel yayınlar için ne düşünüyorsunuz? Kimi okullarda açılan mescitlere ne diyorsunuz? Meclis Başkanı'nın parlamento çatısı altında kurduğu iftar sofrasına ne diyorsunuz? Başbakan'ın eski Ankara Palas'ta, yeni Devlet Konukevi'nde verdiği iftar yemeğine ne diyorsunuz? Kimi bakanlıkların ramazan boyunca kapısına kilit vurulan yemek salonlarına ne diyorsunuz? Yasal nikah ile yetinmeyip, imam nikâhına başvuranlara ne diyorsunuz? TV, bakanlar, Meclis Başkanı, laik Türk Cumhuriyeti'ni dinsel bir görüntüye sokmuyorlar mı giderek, laiklik ilkesini aşındırmıyorlar mı? Ya fukara fonuna ne buyrulur? Gerekçesi sosyal adaleti sağlamakmış! Adaletsizliği gidermenin başka yöntemi yok mu? Hakkı Bey, iyi ki bunlan görmedin, diye ayrıldım babamın mezarından. Ben de bunlan görmek ıstemıyorsam daha güçlü bir savaş vermeliyim; uyarı, eleştiri görevimi daha iyi yapabilmeliyim, diye düşündüm. Yeniden düşler kurdum. örneğin SHP'nin kısır tartışmalardan sıyrılıp üretken bir politikaya yönelmesini düşledim. Laiklik ilkesine dayanan bir muhalefet oluşturmasını, ülkemizin ekonomik ve sosyal sorunlarma çözüm için seçenekler üretmesini, cumhuriyetimizin temel ilketerınden sapanlan hızaya getirmesini düşündüm özlemle... Bayram günlerinde Cumhurbaşkanımız Evrenrm torunu ElifCan ile denizde sarmaş dolaş çekılmiş resmini gördünüz mü? Dedetorun ilişkısınin sıcaklığını duyuruyor. Resimle ilgili haberde Cumhurbaşkanı'nın deniz mevsimini oruçlu açtığı yazıyordu. Sormuşlar, söylemış demek. Bir din görevlisi oruçlu denize girilmeyeceğini buyurmadı neyse. Son günlerde sözde din adamlarından çok ilginç yorumlar, ipe sapa gelmez sözler duyuyoruz da... Duyuyoruz da ne oluyor, hiç! Sessizlik! Oysa, laiklik ilkesini korumak baştan son a hepimizin görevi değil mi? Korumayanlara karşı baştan sona bir duyarlılık gerekmez mi? Duyarsız kişileri uyarmaK zorundayız. Eleştirilerimizi açık seçik söylemek. Cumhuriyetin temel ilkelerini aşındıranlara tepki göstermekten geri kalırsak babalarımız mezarlarında rahat yatamaz... * • • Bir sosyolog arkadaşımın ilginç bir araştırması var. Gençler arasında bir soruşturma yapıyor. Mutluluğu öbür dünyada arayanların oranmı saptıyor. Sonuç hayli düşündürücü. Bu dünyadan umudunu kesenler, yaşama sevinci hissetmeyenler umudu öbür dünyaya bağlıyorlar. Bu sosyolojik araştırma, vaktiyle yatırlarda yaptığım bir incelemeyi hatırlartı bana. Yatır başında dua edenlere, seker, yasin, mum adayanlara dileklerini sormuştum. Çoğu bu dünyaya dönük dilekler, bir hastanın iyileşmesı, oğlana bir iş, kızın okul diploması, başını sokacak bir ev türü dilekler.. Bugün durum değişti mi? Tersine, bu tür dilekleri gerçeklestiremeyenler, dinsel bir görüntüye yönelerek halkımızın duygularını sömürüyor ancak. Küçük kızların başını örtüyor, okullara mescit açıyorlar! Sayın Evren'in küçük torunuyla çekılmiş resmine bakarken düşündüm geçen sabah. Elif Can'lar buyürken bu sömürü düzeni çok tehlikelı boyutlara varacak bu gidişle. Dede Evren de gönlünde buruk acılarla laiklik ilkesinden verilen odünleri düşünecek belki de.. 1982 Anayasası'nın 24'üncü maddesini eleştirenlere de hak verecek mi acaba? Acı ama gerçek, bugünkü belli uygulamalar o eleştirileri çok haklı çıkardı, 1961 Anayasası'nın da hayli gerisine düştük. • • * * Kıbns için ABD desteği (Baştarafı I. Sayfada) hazırladığı belgenin Kıbns sorununun yalnızca küçük bir parçası olduğunu ileri sürdü. Bu yüzden kendisinin Kıbns sorununa yeni bir yaklaşım gerekliliği üzerinde durduğunu öne süren Kipriyanu bu çerçevede Perez de Cuellar'a önerdiği iki seçenegi tekrarladı. Kipriyanu Türk birliklerinin çekilmesi, garantörlük ve üç özgürlük (yerleşim dolaşım mülk edinme) sorunlarma, ya uluslararası konferans, ya da yeni bir zirvede çözüm aranması, burada sonuca ulaşıldıktan sonra, bir çerçeve anlaşmaya gıdilmesı görüşünü savundu. DENKTAŞ'IN YANITI Dış llişkiler Alt Komisyonu aynı nitelikte bir mektubu Kıbns Türk lideri Denktaş'a da gönderdi. Denktaş, yanıtında mektuptan duyduğu memnunluğu belirttikten sonra özellikle yabancı birlik kavramı ve garantörlük sorunları üzerinde görüşünü açıkladı. Yabancı birbk denildiğinde Rum tarafının yalnızca Türk birh'klerinin ele alınmasını istediğini, oysa adada yedi bin dolayında Yunan askeri bulunduğunu, bunlan yabancı birlik kapsamı içinde görmediklerini belirtti. Rumların Yunan askerini yabancı birlik kategorisine sokmamaları gibi kendilerinin de Türk askerini yabancı birlik olarak görmediklerini ifade etti. Denktaş mektubunda Rum tarafının Türkiye'nin garanıörlüğüne karşı çıkmasını da şu şekilde değerlendirdi: "Türkiye'nin garantörlüğü, federal devletin ayakta kalması için. Federal devlet sürdükçe Türkiye'nin müdahalesi söz konusu degil. Demek Rumlar, federal devletin sürmesini benimsemiyorlar ki, yıkmaya kalktıklannda Türkiye'nin müdahele hakkı olmasın istiyorlar." Denktaş yanıtında Kongre üyelerinin etkinliklerini, Rum tarafıru BM Genel Sekreteri'nin öngördüğü çözüm doğrultusunda ikna için kullanmalarının olumlu sonuç vereceğini umduğunu da belinti. YUNAN LOBİSİ HAREKETE GEÇtYOR Gerek kilit organ niteliğindeki Dış llişkiler Alt Komisyonunun mektubundan, gerek Kongre'deki genel eğilimin Kıbns konusunda aleyhlerine dönmesinden kaygıya kapılan Yunan lobisi, bazı milletvekillerini harekete geçirmiş bulunuyor. Dokuz milletvekili Dışişleri Bakanı Shultz'a ortak imzalı bir mektup göndererek Kipriyanu'nun görüşlerinin desteklenmesini istedi. Kipriyanu'nun BM Genel Sekreteri'ne yanıtında öne sürdüğü kaygılan tamamen paylaştıklannı belirten dokuz milletvekili, çerçeve anlaşmadan önce Türk birliklerinin çekilmesi, garantörlük ve üç özgürlük konularının çözüme bağlanması gerektiğini ileri sürdü. Kipriyanu'yu destekleyen dokuz milleıvekilinden üçü, Yunan asıllı. Bunun dışındakilerden biri Ermeni tasansının mimarı Tony Coelho. Biri seçim îtölgesindeki güçlü Yunan asıllı topluluktan para yardımı gören Michael Barnes. Geri kalanlar ise Gus Yatroa, Homud Wolpe gibi Kıbrıs'tan Türk birliklerinin koşulsuz çekilmesini savunan yeminli liberaller. Ancak siyasal çevreler bu üyelerin karar belirleyici Kongre odaklarında etkili olmadıklannı öteden beri bilinen görüşlerinin Kongre'nin genel çizgisinde "tecrit" olma yoluna girdiğini vurgulamakta.Kongre'deki Kıbrıs sorunu ile ilgili eğilimin değişmeye başlaması, özellikle bu kez Rum tarafına baskıya dönüşür nitelik kazanması, Türkiye'yi rahatlatıcı, manevra alanını genişletici bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Bu gelişmenin kısa vadedeki etkisi Türkiye'ye verilecek askeri yardımın miktannda KKTC'nin ilanıyla şiddetlenen Kıbns etkeninin giderek iyice zayıflaması. Bu yıl Türkiye'ye verilecek askeri yardımda önemli ölçüde kısıtlamaya gidilmesinin tümüyle yönetim ile Kongre arasındaki ara seçimlerinin de kızıştırdığı olağanüstü bütçe kavgasından kaynaklandığı, Yunan lobisinin Kıbrıs'ı ileri sürerek yardımı kırpma çabalarımn aslında etkili olmadığı belirtiliyor. Bütçe sorununun "normal" düzeye inmesiyle Türkiye'ye yardımdaki kırpümanın da "normal" ölçülerine ineceği kesin. Uzun vadede ise bu gelişmenin asıl önemli etkisinin "yediye on" oranı üzerinden olacağı bildirilmekte. Bilindiği gibi ambargo kalktığından beri "yediye on" oranı TürkYunan dengesinde ABD dış politikasının yazılı olmayan bir uygulaması. Bu dengenin içinde Ege de var, Kıbrıs da. ABD yönetimlerinin "yediye on" oranına karşı yalnız "laP'ta karşı çıkarak ve sorumluluğu Kongre'ye yıkarak bu uygulamayı bir politik unsur olarak kullandıkları bir gerçek. Şimdi bu denge içinde Kıbrıs olayının Türkiye açısından hafiflemesi Ankara'nm "yediye on" oranının kalkması konusunda başta yönetim, sonra Kongre üzerinde baskı gücünü arttıncı bir rol oynayabilecek. Beyaz eşyacılar (Baştarafı 1. Sayfada) dan yapıldı. Yılmaz, gazetecilerden "başka bir tşi oidugu için kısa tutalmasını rica eltiği" basın toplantısında, diğer kararların yanı sıra, ithalat rejimindeki değişikliklere de değindi. Bazı mallann fonlannın düşürüleceğini, diğerlerinin de yükseltileceğini bildiren Yılmaz, sonılar üzerine, "Beyaz eşya ithalinde alınan foolann düşürüleceğini, ithal et fonunun ise yükseltileceğini" söyledi. Yılmaz'ın açıklaması ertesi gttnkü basın yayın organlannda, "hükümetin, beyaz eşya üreticilerini terbiye edecegi" biçiminde yorumlarla süslenerek yer aldı. Hükümet yetkililerine atfen yaalan haberlerde, "buzdolabı, çamaşır makinesi üreticilerinin meydanı boş bulduklan ve sürekli zanuna vönddikleri" kaydedildi. Diğer yandan HüKümet Sözcüsü Mesut Yılmaz'ın ithalat listelerinde gidilecek değişiklikleri, ürün ismi sayarak yürürlük tarihinden önce haber vermesi de yadırgandı. Söz konusu listelerin önceden haber alınarak haksız kazanç sağlanmaması için "sır" gibi saklandığı biliniyordu. Eğer Yılmaz'ın söylediği gibi ithal etin fonu yükseltilecekse, Bakanlar Kurulu toplantısı ile ithalat listelerinin Resmi Gazete'de yayımlandığj cumartesi günü arasında geçen iki günlük sürede yapılacak "ani" ithalatlar, bir anlamda haksız kazanç kapısı olacaktı. Söz konusu ithal etler, piyasaya giren son ucuz parti olmanın rantını taşıyacaklardı. Beyaz eşya üreticilerinin tedirgin bekleyişi içinde geçen 2 günün sonunda ithalat rejimindeki degişiklikler Resmi Gazete'de yayımlandı. Ancak listede, Mesut Yılmaz'ın açıkladığı beyaz eşya ürünlerine ve ete rastlanamadı. Bunun yerine, beyaz renkteki sıhhi malzemelerin fonlannın düşürüldüğü görüldü. Eski rejimde, hem renkli, hem de beyaz renkteki sıhhi malzemenin fonu adet başına 10 dolar düzeyindeydi. Yeni rejimde, beyaz renkte olan sıhhi tesisat malzemelerinin, yani beyaz lavabolann, rezervuarların, klozet ve bidelerin, duş ve banyo teknelerinin, hela taşlannın fonu adet başına 5 dolara indirildi. Renkli sıhhi malzemelerin fonu 10 dolarhk düzeyi korudu. Konuya ilişkin soru yöneltilen bir yetkili, "Herbalde Sayın Bakan siirçii lisan etti" diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün için beyaz eşya fonlannın yükseltilmesi düşunülmüyor. Sayın Bakan berhalde, beyaz renkteki sıhhi malzemelerdeki fon duşüşünü, yanlışlıkla, beyaz eşya ile kanştırmış." İthal etin fonuna ilişkin karann henüz tartışma aşamasında bulunduğu öğrenildi. İthal et fonunun önümüzdeki günlerde yükseltilmesi düşünülüyor. Diğer lüks tüketim mallanna ilişkin çalışmalann tamamlanarak, Başbakanhğa sunulduğu da belirtildi. Bir yetkili konuya ilişkin olarak şunları söyledi: "Lüks tttketimin en önemli böliimiinü oluşruran otomobil ve sigaraya dokunulmayacak. Diğer kalemlerde ise büyiik bir artış olmamakla birlikte, psikolojik etken dikkate alınarak, bazı mallann fonlan yükseltilebilir. Bu koDudaki takdir Bakanlar Kurulu'na aittir." ABD (Baştarafı 1. Sayfada) yapıhnası konusunda ABD ile görüşmeleri yürütürken ABDden kiralayacağı uydu kanallanndan birinin Amerikan TV uydusundaki iki kanaldan birinin kendi yayınlarının Türkiye'deki ABD üslerine ulaştınlması koşuluyla öbür kanalın TRT televizyonu yayınlanna verilmesini benimsedi. Böylece TRT'nin uydu aracıhğıyla yapacağı öbür yayımlar da daha ucuza maledilmiş olacak. ABD ile Türkiye arasında saat farkı olması nedeniyle PTT, ABD'deki televizyon yayınlarının Türkiye'deki üslerde uygun saatlerde yayımlanmasma yardımcı olacak. TRT uydu aracılığıyla yapılacak altı kanal yayının ABD ve Avrupa'daki çeşitli ülkelerin programlarını Türkiye'deki izleyiciye aynen iletmeyecek. Bu programlar TRT tarafından öndenetimden geçirilerek yayımlanacak. Ancak TV kanallarının artması nedeniyle TRT'deki denetim elemanlarının sayısı ve olanaklan da artırılacak. TRT'nin uydu aracılığıyla yayın yapabilmesi için ABD ile uygun koşullarda anlaşma da yetmiyor. TV yayımlarının uydu aracıhğıyla yapılabümesi için öncelikle uydu yer istasyonu kurulması gerekiyor. Bu istasyon, 1985 yıh fiyatlanyla 15 milyon dolara mal olacak. Bu istasyon TV programlannın stüdyodan çıkışlarını uvduya gönderecek. Ozal: Türk (Baştarafı 1. Sayfada) Özal, gazetecilerin halk arasında 510 yıl, ya da daha uzun bir süre içinde TürlrYunan savaşı çıkacağı yolunda yaygın bir söylenti bulunduğuna ilişkin sorulanm da şöyle yanıtladı: " O kadar büyuk laf etmeyin 100 yıl sonra da dersin. Onu kimse bilemez. Hem niye savaş çıksın? Savaş iyi bir şey değildir." Ankara'da ise Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, ICAO'nun J60'ın iptal edilmesi konusundakı raporunu olumlu karşıladıklannı bildirdiler. Marmara ve Ege'nin uluslararası hava sahası ve sularında dün başlayan tlk Hedef86 Tatbikatı 4 Temmuz 1986 tarihine kadar sürecek. Tatbikata, kara, deniz ve hava kuvvetleri katılıyor. Tatbikat süresince Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın Seyyar Hava Hastanesi 14 Haziran 1 Temmuz 1986 tarihleri arasında Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde yöre halkına hizmet verecek. Hastane, Sivrihisar ilçe merkezi Atatürk İlkokulu'nda faaliyet gösterecek. ÇAUŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILIVİAZ ŞİPAL "Aydın, uygar ve cumhuriyetçi" İzmir'de yükseköğrenim gören bir kız öğrencinin dövülmesi olayı üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür. "Aydın, uygar ve cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevli egitim kurumlarının" ilgililerine ilgileneceklerini umarak, Danıştay Sekizinci Daire'nin bir kararını bir kez daha gözleri önüne seriyoruz. "TÜRK MİLLETt ADINA Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi'nce işin gereği görüşüldü: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi olan davacı öğrenim için okula geldiği zaman başörtülü olması nedeniyle fakülteye ahnmamıştır. Yeterli öğrenim görmemiş bazı kızlarımız hiçbir özel düşünceleri olmaksızın içinde yaşadıklan toplumsal çevrenin gelenek ve göreneklerinin etkisi altında başlannı örtmektedirler. Ancak bu konuda, kendi toplumsal çevrelerinin baskısuıa veya gelenek ve göreneklerine boyun eğmeyecek ölçüde eğitim gören bazı kızlarımızın ve kadınlarımızın sırf laik cumhuriyet ilkelerine karşı çıkarak, dine dayalı bir devlet düzenini benimsediklerini belirtmek amacı ile başlannı örttükleri bilinmektedir. Bu kişiler için başörtüsü masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve cumhuriyetimizin temei ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline gelmektedir. Davacı yükseköğretim düzeyinde eğitim gördüğüne göre bu ilkelerin cumhuriyetimizin kuruluşundan ve korunmasındaki önemini bilmesi gerekmektedir. Aydın, uygar ve cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevi eğitim kurumlarının bazı kuralları öğrencilere uygulaması doğaldır. Bu kurallar herkesçe bilinen ve benimsenen cumhuriyetin kurallarıdır. Bu kurallan öğretmek ve benimsetmekle görevli eğitim kurumlarının bunlardan ödün vermesi düşünülemez. Bu nedenle yükseköğrenim görmek üzere okula geldiği sırada dahi başönüsünü çıkartmamakta direnecek ölçüde laik devlet ilkelerine karşı bir tutum içinde bulunan davacının okula alınmamasında yasalara aykınlık olmadığından davanın reddine. (..)'' (Danıştay Sekizinci Daire 1983/207 Esas, 1984/330 Karar) (Baştarafı 1. Sayfada) gönderdiği yazıda "PTT Genel Müdürü Servet Bilgi hakkında, resmi görevi haiz şabıslar tarafından takriben 16 avrı konuda itabar ve isnatlarda bulunulduğunu" belirterek şöyle dedi: le dedi: "Belirtilen hususlarda, bakanlıgımız teftiş kurulunca (teftiş kurulu başkanı ve başmüfettiş) yüriitulen soruşturmalar ikmal ve rapoıiar tanzim edilmiş, yapılan ihbar ve isnaüann bazılan teftiş kurulunca sabit görülmüşrür. Aynca, mezkur soruşturma raporlannda, ilgilinin tutumunun 'Genel müdürlük makamına duyulması gereken güven ve itimadı saısıa mahiyet taşıdığı' belirtilmiştir. Yine Servet Bilgi1 nin genel müdürlükten alınmasını gerektiren hususlar üzerinde durulmuş, tayini muamele bakanlık makamının takdirine arzedilmiştir. Bu arada Servet Bilgi'nin istifa etmiş olması neticesinde, bakanlıkçs Ueuıiiierı Hakkında berhangi bir idari işieme Eski PTT Genel Müdürü tevessül edilmemiştir." Atasoy'ıuı imzasını taşıyan yazıda, daha sonra PTT müfettişleri tarafından yapılan tahkikat sonucu düzenlenen onu aşkın raporda usulsüz işleri nedeniyle 16 personelin tecziyesinin istendiği, aynlanlar veya görev yeri değişmiş olanlar dışında, PTT Genel Müdürlüğü Yapı Dairesi Başkanı ile 7 teknik personelin görev yerlerinin değiştirildiğine dikkat çekilerek şöyle denildi: "1 personelin 3 ay süre ile geçici olarak görevden uzaklaştınlması teklif edilmiş oldugu halde, işieme konulmadıgı anlaşıldığından bunlar hakkındaki idari işlemin uygulanması, Servet Bilgi görevinden aynldıktan sonra bilabara sağlanabilmiştir. Bakanlığımız teftiş kurulu başkanlığı raporlannda önerilen mali ve adli hususlarda, bakanlık hukuk müşavirliginin de mütalaasının alınması konusunda teftiş kurulu başkanlığının isteği tarafımdan uygun görülmüş olup, durum halen hukuki açıdan tetkik safhasmdadır." VEE4T Merhum Albay Ismail Hakkı ve Merhume Behice'nin oğlu, Doktor Nihal Ünal'ın eşi, Ayşe Yüceuluğ'un babası, Çetin Yüceuluğ'un kayınpederi, Ali ve Murat'ın sevgili dedesi, Mualla Demirel, Belma ÜnaJ ve Benal Yılmazer'in ağabeyi merhum Ali Galip Tekeli ve Hatice Tekeli'nin damadı Dr. Selahattin Azime, Necla ve Emine Tekeli'nin eniştesi, 12 Haziran 1986tarihinde ebediyete intikal etmiştir. Cenazesi 13 Haziran 1986 Cuma günü (bugün) Teşvikiye Camii'nde kılınacak ikindi namazını müteakkip Karacaahmet Kabristanı'na defnedilecektir. AtLESt Dr. BAHA ÜNAL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle