19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER başarı durumunu değiştirmediği gibi başarılı öğrencilerin dinJenme sürelerini ıstıraplı gunlere çevirdiğini açıkça göstermiştir. İlişik kesme sorunu: Yükseköğretimde, ara sınıflarda öğrenci sayısının azalmasının ve böylelikle eğitim kurumlarımızda ileri sımflarda tam kapasite ile eğitim yapılmasının bir nedeni de, basansız varsayılan öğrenr cilerin > ükseköğretim kurumlan ile olan ilişkilerinin kesilmesinden kaynaklanmaktadır. Bir gencin Üniyersitelerarası Seçme Sınavı'nı başarıncaya kadar ailesi ile birlikte katlandığı maddi ve manevi sıkıntıları ve gencin hiçbir meslek edinmeden sokağa atılması ile yaratılan sosyal bunalımları göz önüne alırsak, ilişik kesme sorununun önemi daha da ciddiyet kazanır. Kaldı ki, bir genci üniversitenin üçüncü veya dördüncü smıfında okuyabilecek dunıma getirinceye kadar devlet o gence büyük bir yatırım yapmıştır. Bu yatınmı bir çırpıda silip sokağa atmak, büyük ekonomik sıkıntılar ile karşı karşıya olan Ulkemiz için akıl almaz bir savurganlıktır. O halde yükseköğretimde, üniversitelerin ileri sınıflanna gelmiş, ancak öğrenim gördükleri dalda başanh olamayacaklan kesinleşmiş öğrencüere, zaman yitirilmeden, yeteneklerine uygun, eğitim yaptığı dala yakın başka bir dalda meslek edinme olanağı tanımabilmeli ve böylelikle her yükseköğretim öğrencisi sonunda ailesine ve milletine yararlı bir vatandaş durumuna gelebilmelidir. Yükseköğretim kurumlanmızda eğitim ve öğretim için mevcut kapasitelerin en iyimser bir tahminle % 60'ının kullanılabildiğini gördük. Kayıp yalnız bu kadar mı? Acaba °Io 60'lık kapasiteyi etkin bir şekilde kullanabiliyor muyuz? Hayır. Yükseköğretimdeki gençlerimizin % 50'ye yakın kısmı amaçsız bir eğitim sürdürmekte, yalnızca bir üniversite diploması almış olmak için yaşamlannın verimli yıUannı ve aileleri ile ülkemizin olanaklarını boşa harcamaktadırlar. Örneğin, yükseköğretimdeki öğrencilerin büyük bir kesiminin eğitim ve öğretimlerini üstlenen fen, edebiyat fakülteleri, ortaöğretim kurumlarına öğretmen, araştırma merkezlerine araştırıcı yetiştirmek ve teknik öğretim için gerekli temel bilimleri öğretmek için kurulmuşlardır. Ülkemizde araştırma merkezlerinin yok denilebilecek kadar az olması, ortaöğretim kurumlannın öğretmen gereksiniminin eğitim enstitülerince ve YÖK kurulduktan sonra eğitim fakültelerince karşılanması, mesleki ve teknik öğretimde temel bilimlere hiç önem verilmemesi, fen fakülteleri mezunlannın işsiz kalmasına neden olmuştur. Buna rağmen, büyük bir öğrenci kesimi 22 fen edebiyat fakültesinde yükseköğretime devam etmektedirler. Fen fakülteleri ise, öğrencilerini ülkemizin hangi gereksinimlerini karşılamak için yetiştireceklerini bilemediklerinden, eğitim ve öğretimlerini bir amaca yönelik düzenlemelerine olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle de fenedebiyat fakültelerindeki eğitim ve öğretim başka birçok yükseköğretim kurumunda olduğu gibi amaçsız bir eğitim görünümü arzetmektedir. tÇE KAPAMK ÜNtVERSİTE İşsiz gezen veya yaptığı yükseköğretim ile ilgisi olmayan bir işte çalışan sayısız üniversite diplomalıları yanında, ülkemizde çok sayıda ara insan gücüne gereksinim duyulmaktadır. Ara insan gücü gereksinimini karşılamak üzere kurulan meslek yüksekokullan ise bugünkü işleyiş şekilleri ile bu gereksinmeyi karşılamaktan çok uzaktırlar. Oysa ülkemizin kalkınması yeni teknolojilerin üretilmesini, bunu yapamıyorsak, en azından dışanda geliştirilen yeni teknolojileri kullanabilmemizi gerektirmektedir. Teknoloji üretmek veya yeni teknolojileri kullanabilmek için temel bilimlere yetenekli öğrenciler çekmek, mesleki ve teknik öğretimde temel bilimlerin öğretimine büyük önem vermek ile mümkündür. Üniversiteler, kendi bilgi alanlannda kamu, özel sektör ve vatandaşlara karşı olan sorumluluklarını yerine getirememektedir. Üniversitelerin büyük şehirlerde toplanmayıp, >xın yüzeyinde dağılmalannın nedeni, üniversitelerin bulundukları yörelerin, üniversitelerin uzmanlık alanlanna giren sorunlarına ışık tutması, kamu ve özel sektör kuruluşlanna kendi bilgi alanlannda danışmanlık yapmalan, aynca kurulduklan yörelerde vatandaşlara, kamu ve özel sekıör tarafından verilmeyen hizmetleri vermeleri içindir. Üniversitelerin her türlü parasal gereksinmeleri tümü ile devlet bütçesinden karşılandığından, üniversiteler yukarıda sıralanan görevlerini yapmaya gerek görmemektedirler. Bu nedenle üniversitelerin yurt yüzeyine dağılmış olmalannın bir anlamı da kalmamaktadır. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sulu ziraat yapılması için devlet çok büyük mali güçlüklere katlanarak dünyanın en büyük sulama projelerinden birini gerçekleştirmek üzeredir. Bu büyük yatırımın ülkemizin ekonomisine mümkün olan en büyük katkıyı yapması için gerekli tüm araştırma ve etütlerin, yöredeki üniversite tarafından şimdiye kadar yapılmış olması gerekirdi. Ancaİc Maliye Bakanlığı'ndan istenilen tüm ödenekler, üniversitelerin hizmetlerine bakılmadan verildiğinden, o yöredeki üniversitenin böylesine ağır bir yükün altına girmesine gerek kalmamaktadır. Ayrıca üreticilikten uzak, sürekli tüketici olan üniversitelerin, hizmet üretecek öğrenci yetiştirmeleri de mümkün olmamaktadır. İşin kötü tarafı, hizmet üretmek amaç olmayınca, üniversitelerdeki eğitim ve öğretim de üretici mezunlar yetiştiren bir eğitim ve öğretim olmaktan, üniversitelerdeki araştırmalar uygulamalı alanlarda bile gelişmekte olan ülkemizin öncelikli sorunlarına çözüm olacak, üretime doğrudan veya dolaylı katkılarda bulunacaİc araştırmalar olmaktan çok uzak kalmaktadırlar. (1) tst. Üniv. BOlteni Cih II: Sayı 3 (1983) Yükseköğretimiıı Sorunlan Prof. Dr. S. ASKERİ BARAN Trakya Üniversitesi Yükseköğretimde çözüm bekleyen birçok sorun vardır. Sorunlann bazılan 2547 sayüı Yüksek öğretim Yasası ile ilgilidir. Bu yasadan kaynaklanan sorunlar, kamuoyunca etraflıca tartışılmıştır. Bizim amacımız, bugunkü mevcut Yüksek Öğretim Yasası'nın çözümlerini amaçladığı, ancak henüz çözütne kavuştunılamayan, ülkemizin geleceğini çok yakından ilgilendiren sorunlara eğilmektir. Örneğin bu kununlanmızın memleketimizin gereksinim duyduğu yetişkin insan gücünü karşılamakta üzerlerine düşen görevi yerine getirip getirmediklerini, sınırlı parasal olanaklannı ve mevcut kapasitelerini ölçülü bir şekilde değerlendirip değerlendiremediklerini, yeni teknoloji uretimine veya yeni teknolojilerin ülkemizde kullanılmasına öncülük edip etmediklerini tartışmak istiyoruz. Değineceğimiz sorunlar genellikle çözümsüz gibi gösterildiklerinden, veya çözümleri için ülkemizin mali olanaklarını aşan ödeneklere gereksinim duyulduğu sanıldığından, kamuoyunda yeterince tartışılmamışlardır. Sorunlann çözümsüz olduğu veya çözümlerinin yeni ödenekleri gerektireceği savları doğru değildir. ömeğin, mevcut olanaklar ölçülü bir şekilde kullanıhrsa, bize göre Yüksek Öğretim Kurumlarunızm kapasiteleri ve etkinlikleri çok daha arttırılabilir. Bunun yollarını açıklamak istiyoruz. Sorunları açıklamadan çözümler önermek anlamsız olacağından, önemli bazı sorunlan acıklamakla başlamayı yararlı buluyoruz. Üniversiteler önündekı yığılma: Yükseköğretimin temel sorunlarından birisi üniversiteler önündeki yığılmadır. En az 11 yüıru ilk ve ortaöğretim ile geçirmiş, ancak bir meslek edinmek için gerekli hiçbir eğitim ve öğretimi görmemiş gençlerimiz haklı olarak, üniversiteler önünde büyük bir yığılma meydana getirmektedirler. Üniversitelerin bugünkü işleyiş şeldlleri ile bu yığılmayı azaltmak mümkün olmadığı gibi, bundan sonra da bu yığılmaların daha tehlikeli boyutlara ulaşmasını önlemek mümkün görünmemektedir. Bu yığümalar, çok büyük sosyal sorunlar doğurmakta ve gelecekte de daha tehlikeli olma eğilimini taşımaktadır. Kaldı ki, öğrencilerin Yüksek Öğretim Kurumlanndaki başan durumlan incelendiğinde, değişik koşullarda üniversitelerarası seçme sınavına hazırlanan gençlerin özel yeteneklerinin bir tek seçrne smavı ile belirlenemediği açıkça ortaya çıkmaktadır. da III. ve IV. sınıflardaki öğrenci sayılan bu fakülte ve yüksekokulların bu sınıflarında okutabileceği öğrenci sayılarımn °/a 50'sine ulaşabilmektedir. Bu ekonomik kayıplar, yükseköğretim maliyetlerini en iyimser bir tahminle % 30 arttırmaktadır. Her yükseköğretim kurumu öğrencisine, yeteneği ile isteğine uygun bir yükseköğretim kurumunda okuma olanağı yaratılırsa, seçme sınavına başvuran öğrenci sayısında °?o 25'e varan büyük bir azalma olacağı gibi, yükseköğretime aynlan ödeneklerin ve emeklerin arttınmı da mümkün olacaktır. PENCERE 13 MA YIS 1986 GEREKStZ SINAVLAR Kapasite kayıplanna n«den Kapasite kayıpları: Yürürlük olan ikinci sorun, sınavlar için teki yükseköğretim sistemimizde yitirilen süredir. Yüriirlükte olan kapasite kayıplannın birçok ne sınav yönetmelikleri gereğince deni vardır. Prof. Dr. M.Cemil yükseköğretimde, yıl içi ara sıKaradeniz'in Üniversitelerarası navlan dışında, yılda iki kez döSeçme Sınavma başvuran öğren nem sonu iki kez de bütünleme cilerin kökeni üzerinde yaptığı sınavlan yapılmaktadır. Arada bir araştırma, yükseköğretimde sırada tanınan ek sınav haklarıki kapasite kayıplannın ilk nede nın dışında, yalnız dönem sonu ni gözler önüne hemen sermek ve bütünleme sınavlan için yıltedir (1). Bu araşürma Üniver lık eğitim süresinin üç ayı harsitelerarası Seçme Sınavı'na gi canmaktadır. Yükseköğretimde ren öğrencilerin °/o 20'sinin, is bir yıllık eğitim süresinin altı ayı tedikleri dalda eğitim olanağı el öğretime, en iyimser bir tahminde edememiş, öğretim dallannı le üç ayı da sınavlara harcandeğiştirmek isteyen üniversite maktadır. Bu durum, yükseköğöğrencileri, % 5'inin de istedik retimde sınaviarın araç olmakleri alanlarda okuyamamış üni tan çıkıp bir amaç olmaya başversite diplomalıları olduğunu ladığını göstermektedir. Dünyagöstermektedir. Bu araştırmaya nın başka hiçbir ülkesinde suıavgöre mevcut yükseköğretim ka lara bu kadar uzun bir süre aypasitemizin % 25'i ziyan olmak nlmamaktadır. Bu gün memleta, yani yükseköğretime ayrılan ketimizde eğitimin etkin, verimli ödeneklerin ve öğretim üyeleri ve ekonomik olması gerektiğini nin emeğinin °/o 25'i boşa ak unutmuş, sınavlarla uğraşmayı iş maktadır. Üniversitelerin I. ve edinmişizdir. Oysa Trakya ÜniII. sıruflanndaki öğrenci sayıla versitesi FenEdebiyat Fakülten kabank olmasına karşın, genç si'nin tüm I. sınıf öğrencileri lerimizin yükseköğretimde iste üzerinde yaptığımız bir araştırdikleri dallarda eğitim olanağı ma, yıl içi sınavlarının öğrencielde edememeleri sonucu çeşitli lerin başanlannı ölçmeye yeternedenlerle olan ayrılmalar yü li olduğunu, dönem sonu ile büzünden fakültelerimizin çoğun tünleme sınavlannın öğrencilerin "Kim bana karşıysa, o, ülkenin düşmanıdır. Kim adaletsizlik vardır derse, o, vatanına karşı suç işlemiş olur." "İlk işkenceden ölüm olayı, 1964'te ulusal bir skandala yol açtı. Onuncu işkenceden ölüm olayı, gazetelerde ancak görülebildi. EIKnci ölüm ise 'normal' olarak kabullenildi." "İşkenceci bir memurdur. Görevini etkili bir biçimde yerine getiremediğinde işini yitiren bürokratlardır. Bu kadar basit. O kadar büyütülecek yaratıklar değil onlar. Zaten bu büyüklüğü onlara asla bahşetmeyeceğiz." "Onu şafakla birlikte evinden aldılar, beş kilometre sonra kurşunla deiik deşik edilmiş cesedini yol kenarına attriar. Öğretmendi. Çocuklara, dünyada olup bitenlere akılcı biçimde yaklaşmalannı öğretmekten başka suç işlememişü." • Eduardo Galeano, yukandaki tümceleriyle bir toplumu anlatıyor bize, hiç de yabancı gelmeyen bir "s/stem"den söz açıyor... • Daha neler söylüyor? "Her ay hapishane açılıyor. Ekonomistlerin gelişme planı diye adlandırdıkları da bu işte.. Ama, ya görünmeyen kafesler? Hangi resmi haber ya da muhalefet konuşmasında korku hapishanelennden söz ediliyor? Okuma korkusu, dinleme korkusu. Bir memuru işinden atmak o denli önemli değildir; sorgusuz görevinden alınacağını ve hiç kimsenin ona iş vermeyeceğini bilmesi yeterlidir. Sansür, her vatandaşın, kendi davranışlannın ve sözlerinin sansürcüsü olduğunda gerçek bir zafere ulaşıyorf' "Okul, hastane ve fabrikadan çok önce renkli televizyon ulaşıyor buralara. Yakında toprak odalı evierde cila makineleri, gaz lambasıyla aydınlanan köylerde elektrikli soğutucular olacak. Ünrversttede hayal kurmaya izin var, ama gerçeği düşünmek 6lanaksız." "Bilinç kısırlaştırma formülleri, doğum kontrol planından daha başanh oluyor. Yalan makineleri, cezalandırma makineleri, uyuşturma makineleri: İletişim araçları gitgide yaygınlaşıyor. Televizyon dinlemek için okumak ve yazmak gerekli değil. Yani en güçlünün egemenliğini kabullenmeyi öğreten, ya da bir sosisle mutluluğu, bir sigarayla onuru, bir otomobille kişiliği birbirine karıştırmayı öğreten günlük mesajı almak için okuma ve yazmaya gerek yok." "Genç olmak suçtur. Her gün tan ağanrken gerçeklik ve her sabah yeniden doğan tarih işliyor bu suçu... Gerçeklik ve tarih işte bu yüzden yasak." Bu yazıda italik harflerle dizili satırlar Uruguaylı yazar Eduardo Galeano'nun "Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri" adlı kitabından aktarıldı. Galeano'nun anlattığı toplumu gözümüz ısırmıyor mu? Kitabı Gülin Oalaman ispanyolcadan çevirmiş, Alan Yayıncılık çıkarmış. Yazarı daha önce, "Latin Amerika'nın Kesik Damariarf adlı olağanüstü çarpıcılıktaki yapıtıyla tanımıştık. Öfkeli bir kalemi var Eduardo Galeano'nun, ama bilinçli bir öfke bu, soluklana soluklana körüklenen bir kızgınlık... Türkiye'de gün gectikçe Güney Amerika'ya koşutlanma ve koşullanma göze çarpıyor. Tarihleri bunca ayrı iki topluluktaki düzen benzerlikleri, patronun ABD olmasından mı kaynaklanıyor? Galeano'nun şu gozlemi bize yabancı gelebilir mi: İktidar sahipleri servetlerini New York ya da Zürirfteki güvenli yerlere yatınyorlar. Orada para bir takla attıktan sonra, sihirli bir biçimde ülkeye çok pahalı dış borçlar olarak geri geliyor." Sahi, dış borcumuz son beş yılda ikiye katlandı değil mi? 26 milyar dolarlık bu dış borç, 50 milyar dolar tutan ulusal gelirimizin yarısından çoktur. HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD OKURLARDAN Kendi evime ' giremiyorum 30 Nisan 1986 günü akşamı Bakanlar Kurulu toplantısından çıktıktan sonra Maliye ve Gümrük Bakaru'nın yapmif olduğu açıklamayı, ertesi günkü gazetelerde okudum.''Tek meskeni olup da burada kendi oturan ve sosyal güvenlik kuruluşlanndan aldığı maaşla geçinen emekÂilerm Emlak Vergisi yüzde 25 oranında azalnlarak binde 4 'ten binde 3'e indirilmiştir" diyordunuz. Ankara'da memuriyet yapttğım 19601ı yıllann basında; T. Emlak Kredi Bankası'nın 30.000 + 7.500 TL. mesken kredisi verdiği ve 50.000 TL. 'ya daire alındığı "altın yıüar"da Ankara'da bir daire edinmiştim. Daha sonralan görevim nedeniyle İstanbul'da ikamet eder oldum. Bir kişi, tahsili ve yeteneği ne olursa olsun, özel sektör de karar ve yönetim kademesinde değilse. birileri ona sahip çıkmamışsa, kendi de bir yolunu bulmamışsa ve de tüm geçimini aldığı ücretle karşılamak zorunda kalmışsa ol kişinin ücretiyle İstanbul'da bir ev edinebilmesi olanaksızdır. Bende de öyle oldu. Vakti geldi emekli oldum. Kirada olan Ankara'daki dairemin kira mukavelesinin geçerlilik süresini, emekliliğimle yaklaşık aynı tarihe denk getirdim ve bu sürenin sonunda evin kayıtsız şartsız boşaltılması koşulunu mukaveleye koydum. Kiracım, süresinde yapılan ikaza, ihtara rağmen çıkmadı. Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde, ihtiyaç nedeniyle, kendim oturacağım kaydıyla, tahliye davası açtım. İstanbul'dan gelip Ankara'da oturmak isteyeceğim mahkemece inandırıcı bulunmadı. Ve ben emekli olunca kendi evimde oturmak, akrabalarımın bulunduğu şehirde yasamak isteğimi nedense kanıtlayamadım. Gerçekten istediğim halde kendi evime giremiyorum. Kiracı evi göstermediği için satamıyorum. Hükümetimiı de evimde oturmadığım için beni vergi muafiyetinden yararlandırmıyor. Bakanlar Kurulu karannın gerekçesini bilmiyorum. Emekli kişi eşinin ya da çocuğunun evinde oturuyor olup tek evinin kirasını emekli maaftna ek olarak katıyorsa, bu geliri belki emekliye çok görebilirsiniz! Ama bu kişi bir de istediği halde kendi evine geçemiyorsa, kiracısı eski kiracı olduğu için daha ucuza oturuyor ve de kendisi daha yüksek fiyaıla kirada oturmak zorunda kalıyorsa, sizce "ı/to kendi oturmak" koşulunuz adil midir? Bahse konu kararınız "Tek meskeni olup da burada kendi oturan ya da herhangi bir nedenle halen kirada oturan.." biçiminde neden olmasın? Gerçi bu vergi muafiyeti ile yararlanacağım miktar öyle büyük değil. Ama bir insan düşünün ki, tüm hayatı boyunca, kanunda, kuralda, kararda, ya bir sözcük noksam ya da fazlası ile daima saf dışı bırakılmtşsa, tüm hakları teğet geçmişse, bugün geldiği nokta bir patlama noktasıdır. "Deryada bir bardak su" misali, bu kadarcık bir haksızlığın düzeltilmesi dahi ona yeniden bir yaşam sevinci ve bir umut verecektir. FATMA ZEHRA İSTANBUL TÖREYES ulaşan bedelleri kapsamaktadır. Bu nedenle kamulaştırma kararutn ve bedelleri, son günlerin önemli tartışma konulanndan biri haline gelmiştir. Kamuoyunda, özellikle uygulamalann yer ve kişilere göre farkh yapıldığı ve bir kısım mal sahiplerinin bedel bakımından mağdur edildikleri kanaat ve iddiaları ileri sürülmektedir. Genelde yanlış olan bu varsayımlann. kamulaştırma kararı ve bedel takdirini içeren yasal düzenlemenin yeterince bilinememesinden kaynaklandığı izlenmektedir. Bu itibarla biz, konunun yasal çerçevede kısaca açıklamasını yapacak ve fakat takdirini yine okurların değer yargılanna bırakacağız. 1. Kamulaştırma kararı: Özet tanımıyla kamulaştırma, yetkili kamu kurum ve idarelerinin (kamu yararı kararlanna) veya yasada öngörülen (onaylı imar plan ve projelerine) müsteniden yaptıklar zorla alımdır. Kamulaştırmaya karar veren merci, aynı usulle vazgeçmedikçe veya onaylı plan değiştirilmedikçe, uygulamanın ayrıcalıksız bir bütün olarak yapılması zorunludur. Kamulaştırma kapsamına giren taşmmazlardan bir kısmının herhangi bir nedenle işlem dışı bırakılması mümkün değildir. Hukukun genellik ve eşitlik ilkeleriyle çelişen böyle bir durum. yasa hükümleriyle bağdaştırılamaz. Ancak kamulaştırmayı yapan kuruluşların, bütçe oianakları ve programları uyarınca kamulaştırmayı bölümlere ayırmaya ve bazı kesimlerini ileri yıllara ertelemeye hakları bulunduğu kuşkusuz olmasına karşın, birtakım yerleri tümden işlem dışı bırakmaya yetkili olmadıkları da kesindir. 2. Kamulaştırma bedeli: Bedel takdiriyle görevlendirilmiş biiirkişi kurulları, yasada öngörülen koşullarla bağımlı olarak gerçek rayiçlere göre değer biçmekle yükümlüdür. Bu bakımdan, haksız değerlendirme ve yanlış anlamaları önleyebilmek için öncelikle bağlayıcı koşullann tespiti ve açıklanması gerekmektedir. a) Özellikle belirtelim, binalarm değerleri takdir değil, tespit suretiyle biçilmektedir. Bina alanımn, işlem yılı resmi birim fiyatı ile çarpımı sonucu ortaya çıkan gerçek maliyeti bina bedeli olmaktadır. Başka bir deyişle bina bedelleri, gerçek alım satım rayiçlerine göre değil. emlak vergi bildirimlerinde olduğu gibi gerçek maliyetlerine göre hesap ve tespit olunmaktadır. Bu itibarla, hesap hataları dışında tartışılması ve de arttırılması yasal olarak mümkün değildir. b) Bedel takdirinin önemi ve karmaşası esasen arsa ve arazilerin değerlendiritmesinde ortaya çıkmaktadır. Yasa, değer biçilmesini bazı koşullara ve emsallere bağlamak suretiyle gerçekçilik ve eşitlik sağlamak istemiş ise de, maalesef uygulamada sistemin sübjektif özelliğinin kaçınılmaz sonucu olarak eşdeğerli ve dengeli bir bütünlük oluşturulamamıştır. Genelde biiirkişi kurullarının kişisel kant ve temayülleri doğrultusunda çok farkh değerler ortaya çıkmakta ve bu da büyük ölçüde haksızlıklara ve davalara neden olmaktadır. Bu karmaşamn bir oranda giderilebilmesi için öncelikle arsa ve arazi ayrımı belirgin açıklığa kavuşturulmalıdtr. c) Bilindiği gibi yasa, arazi değerlerinin münhasıran mevki ve şartlarma göre tarımsal net gelirlerine müsteniden hesaplanmasmı öngörmektedir. Bu bakımdan arazUer, coğrafi konumtafı, fiziksel yapıları ve tarımsal verimlerine göre çok sınırlı ölçtide değişebilen objektif nitelikte bir değer taşımaktadır. Biiirkişi kurulları arazi değerlerinin takdirinde belli formüllerin uygulanmasından öteye fazlaca bir takdir ve tercih hakkma sahip değillerdir. Mal sahipleri taleplerini buna göre ayarlamuk ve tutarsız girişimlerden kaçınmalıdırlar. d) Bulunduğu mahallin gerçek alım satım rayiç ve emsallerine kıyasla değeri biçilmek durumunda olan arsalarm, bu ayncalıklan nedeniyle araziden ayrımı ve cinsinin tayini büyük önem taşımaktadır. Genellikle arsalar, imar yasası ve planları çerçevesinde tanımlanmakta ve bunlara ilişkin düzenlemelerle işlem görmektedir. Ancak oldukça dar kapsamlı bu sınırlamanın dışında bulunmakla birlikte arsa sayılması gereken araziler bu amaçla çıkanlan Bakanlar Kurulu kararnamesiyle belirlenmiştir. Buna göre', belediye ve mücavir alan sımrlar içinde iskân sahasına ayrılmamış olmakla beraber fiilen meskün ve belediye Mzmetlerinden faydalanmakta olan yerler arasında kalan parsetlenmemiş araziler arsa sayılır. Yasa koşullannın eksiksiz uygulanması ile yanlışlık ve haksızlıkların büyük ölçüde önlenebileceği kanısındavız. NACİ UĞURSAL Karayolları eski avukatı Yutturmaca İstanbul Belediye Başkanlıgı, içyuzü açıklanmayan çok hızlı bir yıkım politikası uyguluyor. Şaşırtıcı çıkışlar, katı, açılmadık lafyığınları, demeçler, fotoğraflar, basın toplantılarıyla. Bu arada TRT'yi de kullanıyor. 22 nisan akşamı, "Haberden Habere" programında yayımlanan "Beyoğlu: Oünü, Bugünü, Yarım" bunlardan biri. TRT ekranında iğrenç bir Beyoğlu vardı. Galatasaray Lisesirriin önünde göbek atanlar, Çiçek Pasajı'nı dolduran korkunç yuzler, müşteri avlayan kaldınm yosmaları, üç kâğıtçılar, kumarcılar, kaldırımlarda uyuyanlar, zilzurna sarhoşlar, meze artıklan, kusmuklar, insan ve hayvan pislikleri, görünce bucak bucak kaçışâcağınız insan azmanı yaratıklar. \fe ekranda her kesimden aydınlar. Edebiyatçılar, profesörler, sahne sanatçıları, ressamlar, yontucular, şehircilik uzmanlan, film yapımcıları. Hepsi de Beyoğlu'nun kurtarılmasından yana. Hepsi de, "Benim zamanımda.." diye başlayan konuşmalannda, yirmi otuz yılöncesi İstanbul'unda, "Beyoğlu'nun saygın yeri olduğunda" birieşiyorlar. Kimi önerileri de var. Yuvarlak sözlerle, Beyoğlu'nun kurtarılması grektiğinde biıieşiyorlar. Kimisi, "Her şeyin başı eğitim" diyor. "İnsanları eğitmek gerekiyor" görüşünü ileri sürüyor. Sevimli bir sahne sanatçımız, 'Eğitim' önerisine uzunca bir 'âmiin!' çekiyor. Fakat hiçbiri bu hızlayozlaşmamn, bu korkunç durumun gerçek nedenleri üzerinde durmuyor. 'Eğitim' önerisine 'âmin' çekmiş olan sahne sanatçısı, sorunun özüne azbuçuk yaklaşan bir açıklama yapıyor. Galata'da genelevierin ve boğuntu yerlerinin, batakhanelerin kapatılışında ora insanlarına topluca bir yer gösterilmediğini ve onların bu yüzden şehrin başka yerlerine yayıldığını, Beyoğlu'nun bugünkü çirkin durumunun bundan ileri gefdiğini ileri sürüyor. Gerçeğe yaklaşır gibi olan tek görüş! Liman şehri İstanbul'un yüzyıllar boyu Galata'da barındırdığı ve ağırladığı gemiciler, serüven insanları, yersiz yurtsuzlar, içkiciler ve serserilerin, özellikle 1950'lerde Tünelbaşı, Galatasaray ve Taksim'i, bütün Beyoğlu'nu nasıl ele geçirdiğini, korkunç yozlaşmanın sadece bir otuz yıla nasıl sığabildiğini açıklayan, altını çizen yok! Eroin mafyalarının, kafadan dışsatımcı para babalarının, beyaz kadın satıcılarının, kumar batakhanelerinin, sadece bir otuz yılda koskoca bir şehir parçasının, on dokuzuncu yüzyıl Batı dünyasının biraz da Akdenizleşmiş parçasını nasıl ele geçirebildiğini açıklayan yok. Bılmiyorlar mı, bilmezlikten mi geliyorlar? "İstanbul'un Dünü, Bugünü, Yarını" programında konuyu ve sorunu ele alışta bir çarpıklık var. Beyoğlu'nun kurtulması için ters bir uygulama ileri sürülüyor. Günümüz Beyoğlu'su böylesine pis, çirkin, korkunç ve yüzkarasıdır. Hemen yıkılması gerekir. Şimdilerin bütün yapıları, sağlamlığına, ya da tarih değerine kulak asmadan hızla yıkılmalıdır! Yıkılacak yapıların toprağında yirmi, hatta altmış katlı işhanları yükselmelidir. Beyoğlu Belediye Başkanı'na ve ekrana çıkan ünlü kişilere sormak gerekiyor: Beyoğlu'nda korunması gereken bir tarih parçası, bir sanat değeri hiç mi kalmadı? Ekrana çıkanlar Markiz ve Nişuvaz'dan başka bir şey hatırlamıyorlar mı? Oysa yabancılar, İstanbul'un durumunu açık açık konuşuyorlar. 22 Nisan 1986 günlü Cumhuriyet'te çıkan bir yazı ışık tutuyor, İngiliz The Economist dergisinde yayımlanmış yazının bir bölümünü Cumhuriyet'ten özetle aktarıyorum: "1970'lerde Türkiye, dış ekonomik olanaklannı değeriendirmeyi düşünmüyordu. Şimdilerde ise benimsenen liberal ekonomi politikalarıyla istanbul, bulunduğu bölgenin büyük bir mali merkezi durumuna gelme yolunda. Kentte birbiri ardma açılan yabancı banka şubeleri bunun bir göstergesi. Turizm, İstanbul'un önemli bir ekonomik kaynağı. Kente gefen turist sayısı 1980'de 420.000 iken, 1985'te 750.00'e çıkmış bulunuyor. Son bir buçuk yılda açılan gazinolanyla İstanbul, İslamcı canlanısa sahne olan Anadolu'yla bir çelişki teşkil ediyor" Türkiye'nin ekonomi yapısına yön verenler, dünya güzeli İstanbul'u her yanıyia değiştirme girişimlerini sürdürüyorlar. Beyrut'un çöküşüyle ortaya çıkan boşluğu İstanbul'un yüklenmesini istiyoriar. Istedikleri de yapılıyor İstanbul Belediyesi'ni yönetenlerce. Yabancı para babalarının sözcüsü The Economfst dergisi gerçeği her yanıyia açıklıyor. Ne var ki, bizim belediyelerimiz yaptıklarını hâlâ "uygarlık" diye yutturma çabasındalar. Ne denir! ANKARA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI'NDAN ULUS TARİHİ TİCARET MERKEZİ ÇEVRE DÜZENLEME PROJE YARIŞMASI UIus Tarihi Ticaret Merkezi Çevre Düzenleme plan ve projelerinin eJde edilmesi konusu, Bayındıriık ve İskan Bakanlığı, Miihendislik ve Mimari Proje Yarışma Yöneımeliği kuralları çerçevesinde, Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlığı'nca 20 Mayıs 1986 gününden itibaren yarışmaya çıkarılmıştır. Yarışma süresi 3 Kasım 1986 çarşamba gunü, saat P.OO'de sona erecektir. DANIŞMAN JÜRİ LVELERİ: ALT1NSOY, Mehmet : Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı AKAL1N, Bülent Balkır Y. Mim. : Ankara Büyük Şehir Belediyesi İmar Daire Başkan Yardımçısı ARIK, Oluş Prof. Dr.: Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı HOŞVER, Kamil Mahmut : Alıındağ Belediye Başkan YardımİŞLEYİC1. Cemal Harita Müh. Ankara Büyuk Şehir Belediyesi İmar Dairesi Başkanlığı Harita Şube Müdürü TOKMAN, Yıldız Y.Şeh.PI.: Ankara Büyük Şehir Belediyesi İmar Dairesi Başkanlığı İmar Planlama Şube Müdüru YARDIMCI. Nurettin Dr. : Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü ASİL JÜRİ ÜYELERİ: AKÇURA. Necva Y.Mim. Res. Uzmanı ODTÜ Mimarbk Fakültesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğrerim Gör. ALSAÇ, Orhan Prof. TÜBİTAK Yapı Araştırma Enstitüsü Müdürü GEDİK. Alhan İnş. Y.Müh. Serbest İnşaat Mühendisi GÜRELİ, Talat Y.Mim. İmar İdare Heyeti Mütehassıs ÜyeTANKUT, Gönül Prof. Dr. UYDAŞ. N rcan Y.Doç.Dr. UZEL. Ahm.t Y. Mim. Şeh Pl. VEDEK JLRİ ÜVELERt: GÜNEŞ, Ayşe ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Serbest Mühendis, Mimar Arkeolog, Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Gene! Md. Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varhklan Ankara Bölge Kurul Müdürü si Kamulaştırma sorunu Yurt düzeyinde yapımları sürdürülen barajlar. otoyollar, yollar ve benzeri kamu yatırımları ile belediyelerin hızla artan imar uygulamalarmın zorunlu kıldığı kamulaştırmalar, sayılan yüzbinlere varan taşınmazı ve yüz milyar liralara Teşekkürler Cumhuriyet Hiçbir gazetenin yapmadığmı siz yaptımz. Edirne 'ye ikinci baskı gazete göndermek ve olayın üzerine hassasiyetle eğilmek yalnız sizde. İşte gazetecilik bu. Otomobil, televizyon satmakla gazetecilik olmuyor. Yağmur bulutlannm, 220 kilometre mesafede olduğu bir gün öncesinden biliniyordu. Neden halkı uyarmadılar? Hep onu merak ediyonım. Kaç gündür düşünüyorum, çocuklarımız yağmurda ıslandıktan sonra tedbir alsan neye yarayacak? Avrupa'da tüm sebzeler yasaklandı, ama Edime'de aynı gün marullar, soğanlar baklalar cirit atıyor. İşte tezat burada. Radyasyona karşı ne yaptık, birkaç öneriden başka? Ama siz inanıyorum ki, görevini yapmış insanların mutluluğunu yaşıyorsunuz. Size teşekkürler, insan sağlığına değer verdiğiniz için... ATİLLA ÇOKKAN SARAÇLAR CAD. 174 EDİRNE Sultan Mehmet Reşat'ın esvapçıbaşısı ve mabeyinci Mehmet Sabit Bey ile Remzi Şinas Hanımın kızlan Melek Per Akuç'un manevi evladı, Deniz Mülazımı (1041) Necdet Sabit'in kızkardeşi, (301) Deniz talebesi Nusret Sabit'in ablası, emekli tstihkâm Albay Orhan özyener'in yeğeni, emekli Deniz Hidrografi Mühendis Kıdemli Albay Halit Akoğlu'nun vefakâr eşi VEFAT ebediyete intikal etmiştir. Cenazesi yann, 14 mayıs çarşamba günü Erenköy Galip Paşa Camii'nde kılınacak ögle namazından sonra ebedi istirahatgâhı Çamlıca ÇakaJdag Mezarhğı'nda ağabeyinin koynuna tevdi edilecektir. Mevla rahmet eylesin. MELEK HASLET SAİME ŞABİT AKOĞLU AİLESİ Çelenk gönderilmemesi rica olunur. SARIYER SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Mahkememizin 986/505 esas, 986/367 karar sayüı ve 2.4.1986 tarihli kararı ile 1973 dofumlu Gülsüm, 1975 doğumlu Gülsen, 1977 doğumlu Selen, 1978 doğumlu Uğur ve 6.6.1982 doğumlu Arife Ekinci'ye anneleri FATMA ER'in vasi tayin edildiği hususu ilan olunur. 24.4.1986 Basın: 5588 OĞUZ. Filiz Y. Mim. Res. Uzmanı : Vakıflar Genel Müdürlüğü Abide Yapı Şubesi TURAN. Avni İnşaat Müh. : T.Emlak Kredi Bankası A.Ş. İnşaat Proje Müdürlüğü Uzmanı RAPORTÖRLER: ÇETİNKAYA, keysun Şeh. Pl. : Ankara Büyük Şehir Belediyesi İmar Dairesi Başkanlığı İmar Planlama Şubesi ÖZDEŞ, Levem Şeh. Pl. Ankara Büyük Şehir Belediyesi İmar Dairesi Başkanlığı TUNCER, Mehmet Y.Şeh.PI.: Ankara Büyük Şehir Belediyesi İmar Dairesi Başkanlığı, İmar Planlama Şubesi ÖDÜLLER: Ödül ve Mansiyon Neı Olarak: 1. ÖDÜL: 9.000.000 TL. 2. ÖDÜL: 7.000.000 TL. 3. Ö D Ü L : 5.000.000 TL. 4 adet Mansiyoıı: 12.000.000 TL. (3.000.000 TL. x 4) Bu yanşmaya ait şartnameler, Ankara Büyük Şehir Belediyesi, İmar Dairesi Başkanhğından (Milli Müdafaa Caddesi No: 8 Ankara adresinden) 15.000 TL. karşılığında alınabilir. Şartname satın almayan kişi veya ekipler yarışmaya katılamazlar. Basın: 1S914
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle