27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yayınlan sırasmda yapmaktadır. Izİeyici araştırmalannda en az izlenen yayın türü olarak reklamlann çıkması bu durumu kanıtlamaktadır. Her iki ülke televizyon yayınlan açısından ortaya cıkan bu benzerlikler yanında, yayın sistemleri açısından olması gereken ya da olmaması gereken birtakım durumlann tam tersi olduğu da görülmektedir. Eğlence ve reklama dayanan Amerikan televizyon yayınlarında haber ve eğitici, aydınlatıcı yayınlann veriliş biçimi ve içeriği yayın sistemi gereği beklenmezken, tam tersi, gjderek artan ve yayıncdıkta "toplumsal sorumluluk" olarak adlandıran bir yayıncıhk anlayışı ile bu tür programlara ağırlık verilmektedir. BAKANLARIN A 0 I BİLE GEÇMEZ Amerikan haber programlannda siyasal erklerin çalışmalan, ancak çok önemli olaylarda verilirken, Reagan'ın adı kimi kez bir hafta süresince haberlerde yer almamaktadır. Ulusal önemi olan olaylarda, ancak hukümetin çalışmalarına, o da çok sınırlı bir süre olarak yer verilmektedir. TRT televizyonunda yapıldığı gibi, şu bakanın bir toplantıyı açışı, bir yerden bir yere gidişi, haber niteliği olmayan olaylar olarak nitelenmekte. Bunun yanında özellikle yöresel yayın istasyonlannda yöre ile ilgili haberler, toplumun yaşamını yakından ilgilendiren haberler geniş olarak yer almakta, tüm boyutları ile tartışılmaktadır. TRT'nin yasal sorumluluklan arasında yer alan haber verme işlevi ise doyurucu olmaktan uzak, kuru, zaman zaman sıkıcı bicim ve içerikle verilmektedir. Aynı kişilerle ilgili haberlerin ekranlarda yer alması, o kişilerin dolaylı biçimde reklamının yapılmasından öteye gitmemekte, TRT'nin haber verme işlevi de gerektiğince yerine getirilmemektedir. Amerikan televizyonunda ise tersi olmakta, televizyonlar haber kanalı olarak işlevini sürdürmektedir. Eğitici, aydıniatıcı yayınJar açısından da aynı toplumsal sorumluluk anlayışı ile programlar yapılmaktadır. Toplumu ilgilendiren her konu, tüm boyutlan ile ve güncelliğini yitirmeden tartışılabilmektedir. Bizim yayıncılığımızda tabu olan, ancak toplumsal süreçıe var olan konular, Amerikan televizyonlannda rahathklaelealınabilmektedir. İzleyicinin doğnıdan stüdyoda ya da dolaylı olarak telefon ile katıldığı forumlarda olaylar farklı kişilerce en ince aynntısına kadar ve konuşma özgürlükleri kısıtlanmadan verilmektedir. Kültürel çaüşmalar; yeni kitaplar, sinemalar, tiyatro ve öbür toplumsal çalışmalar, reklam endişesi düşünülmeden sergilenebilmektedir. Bu tür konuların ise TRT'de ne denli güçlüklerle karşılaştığı bilinmektedir. Oysa, bu tür programlann maliyeti çok düşüktür, yapılması kolaydır, ancak çalışma özgürlüğü ister, yaratıalık ister. Amerikan ve Türk televizyon yayıncılığı karşılaştırmasında son olarak üzerinde durmak istediğim konu, yayınların temelini oluşturan izleyici ve yayınlann içeriği ile ilgili araştırmalardır. Amerikan yayıncıliğı bir anlamda sağlam temeller üzerine oturmuştur. Çünkü, barometresi izleyici araştırmalandır, program araştırmalandır. Bu konuda köklü araştırma kurumları sürekli araştırma yapmakta ve yayın kurumları bu araştırma bulgulanna göre yayınlannın içeriğini ve saatlerini düzenlemektedirler. Yarışmacı sistem gereği, en çok izlenen yayın kanalı olma özelliğini korumak zorundadırlar. Yayınlann içeriği ile ilgili araştırmalar, içerik çözümlemesi (content analysis) araştırmalan ise daha çok üniversitelerde bitirme, master, doktora tezleri olarak ya da projeli çalışmalar olarak yapılmaktadır. Bu tür çalışma yapan kurumlar içerisinde 20 yıla yakın bir geçmişi olan bir projeyi, 'Kültürel Göstergeler Projesi'ni özellikle belirtmek isterim. Pennslyvania Üniversitesi Annenberg İletişim Okulu'nca 1%7'de başlayan proje, her yıl hem yayınlann etkisini ölçen izleyici araştırmalan, hem de yayınlann içeriğini ölçen 'içerik çözümlemesi' araştırmalarını yapmaktadır. Proje, çeşitli kurumlarca paraca desteklenmekte ve başında okul dekanı, iletişim konusunda dünyaca ünlü Prof. George Gerbner'in bulunduğu nitelikli iletişimci ve araştırma uzmaru kişilerin oluşturduğu bir grupça yürütülmektedir. Her yıi belirli sürede üç Amerikan Netvvork televizyon kanah NBC, ABC ve CBS televizyon yayınlannın şiddet, çocuk, kadın, yaşlılık, cinsellik, reklam gibi konularda analizleri yapılmaktadır. Araştırma bulgulan sürekli raporlar olarak yayımlanmakta ve yayın kurumlarının dikkatlerine sunulmaktadır. SONUÇ Türkiye'de ise basın yayın okullannın sayısı gittikçe artmasına karşıük, çok sınırlı sayıda izleyici araştırmalan yapılabilmekte, TRT'nin kendi olanakları ile yürüttüğü araştırma ise, iki üç taneyi geçmemektedir. Yayınlann içeriği ile ilgili araştırmalar ise bilebildiğim kadan ile hiç yapılmamıştır. Oysa yayıncıhk sürekli bir olgudur ve sürekliliğe koşut olarak da yayınlarla ilgili hem televizyon, hem radyo ile ilgili araştırmalann sürekli olarak yapılması gerekir. Türk yayıncılığında izleyici ve program araştırmalannın önemi anlaşılmadığından yayınalık anlayışında da bireysel, sübjektif denetim mekanizması getirilmesi yeğlenmiştir. Son çıkan 'Muzır' yasası da bu anlayışın bir sonucudur. Yapılması gereken ise, yayınlara sözlü ya da yazılı 'yasak' gözlükleri ile bakma yerine, bilimsel verilere dayanan bir yayın politikasının izlenerek, çok daha çağdaş ve akıla bir yolun yeğlenmesidir. Amerikan ve Türk Televizyonlan Amerikan haber programlarmda siyasal erklerin çalışmaları ancak çok önemli olaylarda verilirken, Reagan'ın adı kimi kez bir hafta süresince haberlerde yer almamaktadır. Ulusal önemi olan olaylarda ancak hukümetin çalışmalarına, o da çok sınırlı bir süre olarak yer verilmektedir. TRT televizyonunda yapıldığı gibi, şu bakanın bir toplantıyı açışı, bir yerden bir yere gidişi, haber niteliği olmayan olaylar olarak nitelenmekte... PENCERE 1 MAYIS 1986 1 Mayıs'ın 100. YıMönümü 1 Mayıs'ın tarihçesi Amerika'ya uzanır. 1881'den 1905'e değin Birleşik Devletler'de 37 bin grev olmuştur. Demek ki, 24 yıl süreyle her bir yıla ortalama 1500 grev düşmüştür. O dönemde emekçi, haftanın yedi günü günde en aşağı 12 saat çalışıyordu. İşçi önderieri bu durumun düzeltilmesini, 8 saatlik iş gününü ve çocuklannın iş koşullannın değiştirilmesini istediler. 1886 yılının 1 Mayıs günü, sekiz saatlik iş günu için bir günlük genel greve gidilmesi öngörüldü. Şikago'da McCormick adında bir fabrikatör, işçileri birbirine düşürüp, direnmeyi kırmak için sendikasız emekçileri ise akjı ve 8 saatlik iş gününü de uyguladı. Bunun üzerine büyük bir tepki patlamas) oluştu. işçiler fabrikaya yürüdüler. McCormick, polis çağırdı. Kargaşa ve çatışmada kimi emekçiler öldü ve yaralandı. O gece Şikago'da bildiri dağrtıldı: Emekçileri Kardeşleriniz ekm^H istediler, ekmek yerine kurşunla doyuruldular" Ertesi gün yine göstenler başladı, işçilerin tootandtğı bir meydana bomba atıldı. Polislerden yedi, işçilerden dört kişi öldü. Her iki kesimde yüzden çok yaralı vardı. Olaylara adliye el kovdu. Sekiz emekçi, devleti yıkmaya yönelmek suçundan yargtlandı. Bombayı attıkları kanrtlanmadı, ama yedisi idama, biri ömür boyu hapse mahkum edildi. Hükümlülerden birisi cezaevinde kendini öldürdü. Bir başkası darağacında bağırdı: Zaman gelecek mezarianmızdaki sessizlik, yasarken yapttğımız konuşmalardan daha etkili olacak." 1889'da Paris'te topianan İkinci SosyaJist Entemasyonali'nde 1 Mayıs, bütün dünyada işçi bayramı ilan edildi. • Stefan Zvveig "Dunun Dünyasfnda, Birinci Dünya Savaşı öncesi Viyana'sında yaşanan ilginç bir "1 Mayıs"ı anlatıyor: "Avusturya'da Sosyalist Partl'nin yükselmesi bakımından kesin bir dönemeç olan gün, çocukluk anıtanm arasmdadır. İşçiler, guçterinin ve varitklarmın çapmı bir gövde gösterisiyte ortaya koymak için, 1 Mayıs'ı çalışan halkın bayramı olarak duyurmayı ve o gün tek beden gibi Prater'a gjtmeyi karariaştrmışlardı. Hem de şimdiye kadar yalnız aristokraüann attı, uşaklı araba dizHeriyle gezintiye çıkiğı, iki yani kestane ağaçlı, o güzel geniş yola gidilecekti. İşçilerin bildirisi babacan liberalleri pek ürküttü. O tarihte Almanya'da, sonralan Avusturya'da 'sosyalisf sözu, daha önceleri Fransa'da Jacobin'lerin ve Rusya'da Bolşevikler'in terörunü akla getirirdi. Bu kenar semtier kızıl sürüsunün evleri atese verip, dükkânlan yağma etmeden, akla gelebtlecek zorbalıklann her türünü yapmadan bir yürüyüş yapacaklan, ilk anda hiç mi hiç olabilir sayılmadı. Bkpanik başgösterdi. Kentin ve kenar semtlerin bütün polisleri Prater'a yerieştirHdl ve asker ateşe hazır dunımda bekletildi. Prater'm yakınlanna sokulmayı, ne bir fayton, ne de atiı araba dizileri göze aldı. Dükkânalar demir kepenklerini aşağıya çektiler. Vıyana'nın a/ev alev yanabileceği sanılan o korkunç günlerde, anne babalanmızın biz çocuklann sokağa çıkmasını şiddette yasakiadtğmı hattrianm. Ama hiçbir şey olmadı. Çocuklannı ve eşlerini de yanına alan işçiler, dörder dörder ve örnek bir disiplinle Prater'a yürüdüler. Hepsinin de yakasında parti simgesi olarak birer kırmızı karanfil vardı. Yürüyüş sırasmda Enternasyonal marşını okuyoriarch. Ama sonradan çocuklar, okul şarkılarına geçtiler. Hiç kimseye küfür edilmedi, kimse dövülmedi ve yumruk sallayan görülmedi. Polisler ve askerier de gülerek onlara karşılık verdilerf' • 1 Mayıs, Amerika'da doğdu, Avrupa'ya geçti; yalnız Türkiye'de değil, çoğu ülkede sorunlar yarattı. Eskiden Avrupa'da işçileri "kızıl sürüsü" olarak görüp üstlerine silahla giden devlet anlayışı vardı; zamanla değişti; ama bu değişim için insanlık çok acı çekti. t Düşünüyorum: Bizler de aynı acıları çekmek zorunda mıyız? Doç. Dr. AYSEL AZİZ Pennslyvania ÜnL Annenberg lletişim O. 1 Mayıs 1964 günü, Türk elektronik yayıncılığı açısından önemli bir tarihtir. Bu tarihte yürürlüğe giren 354 sayılı TRT Yasası ile radyo yayınları Uk kez hükümet elinden alınarak devlet tekeline verilmiş, ilk kez radyo yayınları özerk bir statüye kavuşturulmuştur. Ancak daha sonraları yasa değişikliğe uğramış ve 1982 ocak ayında da tümden kaldırılmıştır. Ne var ki, yasanın getirdiği "tarafsızlık n ı h u " korunmaya çalışılmıştır. Zaman zaman uygulamada bundan sapmalar görülmüşse de, bu konuda hassas bir kamuoyu oluşmuştur. Hatta bu konuda yargı yoluna gidilmiş; özellikle bir dönemin siyasal partileri özerklik ve tarafsızlığın güçlü savunucuları olmuşlardır. Bundan sonra da, TRT'nin 1964 öncesi duruma gelmesi kanımca olanaksızdır.Gerçi her hukümetin, işbaşına geldiğinde öncelikle ve Özellikle ilk el atmak istediği kurumların başında TRT gelmekte ise de bu girişimler çoğunlukla çok sınırlı kalmaktadır. Bu yazımızda bir yıldönümüqü anarken, 8 aydtr üzerinde çalıştığım, gözlemlediğim Amerikan yayıncılığı ile Türk yayıncıIığını; daha dar çerçeve söylemek gerekirse Amerikan (ABD) televizyon yayınları ile TRT televizyon yayınlannın bazı noktalardan bir karşılaştırmasını yapmak istiyorum. Gerçekte böyle bir karşılaştırmanın anlamsız ve olanaksız olduğu düşünülebilir. Çünkü, bilindiği gibi, Amerikan televizyonu, öbür kitle iletişim araçları gibi özel girişimin elindedir ve tüm olarak tecimsel amaçlarla yapılır. TRT televizyonu ise devletin elindedir ve yayınlarını kamu yararına, kâr amacı olmadan yapmaktadır ya da yapmakla yükümlüdür. Bir başka söyleyişîe Amerikan televizyonlannda eğlence ve reklam içerikli programlar, mesajlar ağırhkta olması gerekirken, Türk televizyonunda tam tersi, eğitici, aydınlatıcı programların, haberlerin yer alması beklenir. özellikle tek kanal olarak yayın yapan TRT'nin bu konudaki görev ve sorumluluklan Amerikan televizyonlan ile karşılaştırılamaz bile. Büyük kentlerde, kablolu televizyon (cable television) yayınları ile sayılan 30'u bulan televizyon kanalları, Amerikan izleyicisine çok geniş seçme olanağı tanırken, TRT televizyonu nun herhangi bir seçeneği yoktur. Sayısal ve teknik üstünlükleri bir yana bırakırsak, programlann içeriği bakımından şaşırtıcı benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Amerikan televizyon yayınlannın büyük çoğunluğu eğlence türü yayınlara sinema ve dizi fılmlerine aynlmıştır, çünkü 24 saat sürekli yayın yapmaktadır ve bu sürenin doldunılması gerekir. TRT TV yayınlarında da sürenin büyük bir kısmı eğlence yayınlan ile doldurulmaktadır. Ancak, yayın süresi ortalama 67 saati geçmez. Amerikan televizyonunda reklam mesajlan sık sık izlenen ya>ın tü. ründedir. Çünkü yayınlann temeli reklam üzerine kurulmuştur. Bir saatlik yayımn ortalama 15 dakikası reklama aynhr. TRT televizyonu ise reklam temeli üzerine kurulmanuşür, kâr amacı yoktur, ancak reklam yayınlanna Amerikan televizyonu süresinde olmasa bile oldukça önemli bir yer verir. Bu konuda 1985 yılı istatistiklerine göre, TRT televizyonu bir yıl içerisinde 21 bin 200 reklam yayınlamıştır. Bir yayın gününde ortalama reklam sayısı 6O'tır. Amerikan NBC televizyonunun en çok izlenen aksam ve gece yayınlarında ise bu oran 50 dolayındadır. 24 saatlik televizyon yayınları içerisinde bu sayının artacağı doğaldır. Her iki farklı sistem televizyonlan arasında reklam yönünden bu şaşırtıcı benzerlik, TRT televizyonundaki reklarnların etkinliği yönünden daha şaşırtıcı görünmektedir. Her ne kadar TRT televizyon yayınlan açısından elimizde araştırma bulgulan yoksa da, TRT reklamlannın Amerikan televizyon reklamlanndan çok daha yoğun izlendiği varsayılabilir. Çünkü, izleyicinin çevireceği başka kanal yoktur. Oysa Amerikan izleyicisi 30 dolaymdaki kanal içerisindeki kanal değiştirmelerini daha çok reklam EVET/HAYIR OKT^Y AKBAL OKURLARDAN Bereketli toprnklar tükenirken "Köşe dönme" ekonomisinin sapla samanı kanftırdığı ortamda, ülke sonınlan ikincil strayı ahnış, gelecek kaygı ve düşüncesU yerini günü gün etmeye bırakmtştır. Böyle bir ortamda; nüfus artışı, işsizlik, dış borçlar, antilaik çizgideki eğitim sonınlan gibi bereketli topaklann tükenişi sorunu da belli ki toplumu ve özellikle yetkilileri pek ilgilendirmiyor. Yetkili kisiler ve sorumlular nüfusu 70 milyona dayamaya uğraşıp, kendi kendine yeterli birkaç ülkeden biri olmanın kuru övüncüyle Mehter marşı eşliğinde çaltm satmaktadırlar. Oysa nüfus hızla artarken bereketli topraklar da aynı hızla tüketîlmekte, denge iki yönlü olarak bozubnaktadır. Düzce ovasmdan Çukurova'ya Mersüt ve Antalya düzlüklerine uzaalacak çizgide bereketli topraklar küçümsenmeyecek bir hızla tükenmektedir. Antalya'da birkaç yıl evvel göze çarpan yeşil bahçeler, narenciye alanlan ve seraların yerini şimdi çok katlı binalar almıstır. Kentler yeni binalarla gelişip büyüyeceklerdir kuşkusuz. Ama bu büyümeyi kentin bereketli topraklan üzerinde değil; daha verimsiz ve kıraç topraklan yönünde geliştirmek gerekir. Birçok alanda alt sıralarda gözüktüğümüz çeşitli dünya tablolan içinde bir tek "kendi kendine yeterlilik " ölçeğinde üst sıralarda yansıyoruz, ama nüfus disipline edilmez, bereketli topraklann köküne de kibrit suyu ekilirse çok yakında bunda da alt sıralara düşeceğimizden kusku duyulmasın. Köşe dönme kapkaçından kurtulup, ülkenin ciddi sorunlarıyla uğrasmak için beklemek, zamanı boşa akıtmak demektir. Bereketli topraklann erozyonu; insan, eğitim, kültür erozyonunu da birlikte sürüklemektedir. Ülke birçok alanda basaşağı giden grafik tablolar içinde yansırken; alanlarında iz bırakacak yeni yıldızların, değerlerin, çok basanlı isimlerin ürememesi acaba bir şanssızlık mıdır? ABDULLAH TEKÎN ANTALYA ders affı yürürlüğe girdi. Yasaya göre bir dönem içerisinde bütün derslerinden geçip, sadece bir tek dersten kalan öğrendye ek sınav hakkı tamnması öngörülmekteydi. Oysa ben de tek dersten kalmış olmama karsın, 7 Nisan 1986 tarihinde okuldan kaydım silindi. Bu yıl ikinci sınıfta okuduğumdan geride kalan iki yüıma bir çizgi ile son verilmiş oldu. Gerekçe ise; aftan yararlanmak için o dersin vizesini almak koşulu varmıs. Fakat yasadan önce, yani 31 Araltk 1985'ten önce vizesiz kalana af var, bu tarihten birkaç gün sonra vizesiz kalana af yolları tıkalu Bu mantıksızlık değil de nedir? DüşünebiUyor musunuz, ben 31 aralık tarihinde vizesiz kalsam af var, fakat 8 ocakta vizesiz kaldım diye aftan yararlanmam olanaksız. Oysa ki, yasadan önce vizesiz kalıp, aftan yararlanmak, nasıl ki öğrencinin kerameti değilse, yasadan sonra vizesiz kalıp okuldan atümak da öğrencinin başansızlığı olarak yorumlanamaz. Çünkü vize tarihlerini öğretidler belirler. Öğrencinin kaderini değistiren tarihlerden öğrencinin haberi olmaz ki? Şimdi soruyorum sayın YÖK yetkililerine: Bu durum açıkça eşitsizlik değil de nedir? Yasanın bir dönemi kapsaması gerekmez mi? Yasa çıkanürken, bunlara dikkat edilmedi mi? Yoksa YÖK takvimine göre, 31 aralık birinci yanyü, 8 ocak ise ikinci yanyıl olarak mı düzenlenmiş? Böyle eşitsizlik YÖK yetkililerinin mantığına nasd sığmış, inanın anlayamıyorum. Durumu sizler aracılığı ile kamuoyu ve yetkililere duyurmak istiyorum, bakarsınız ilgilenenler olur. BtROL YAĞL1 ve ARKADAŞLARI/TOKAT Bu Vali Görevden Alınmalı... 9 Mart 1935'te Atatürk, CHP dörduncu kurultayını açış konuşmasında şöyle diyordu: "Uçurum kenannda yıkık bir ülke, turlü düşmanlaria kanlı boğuşmalar, yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışanda saygı ile tanınan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler... fşte Türk Devriminin kısa diyemi..." Atatürk'ün 1935 yılında kultandığı Türkçe sözcükler arasında bakın hangileri var: Yönetim, erdem, gelişim, düzen, kapsal, acun, ürün, amaç, güdüm, k/vanç, konuk, örgut... Bu konuşmanın başka yerlerinde de Atatürk 'inkılap' yerine 'devrim' sözcüğünü kullanmaktadır. Aradan tam 51 yıl geçti. Geçen gün Uşak'ın merkez köylerinde Bozkuş'ta bir okulun temel atma töreninde çirkin bir olay yaşandı. Hem çirkin, hem de 'Atatürk ilketeri' deyimini dilinden düşüımeyenlerin Atatürk'e ve devrimci ilkelerine ne kadar ters düştüğünü kanıttayan ilginç bir olay... Bozkuş İlkokul Müdürü Tahsin Çetin, töreni açarken "Atatürk ve devrim şehitleri" için bir dakikalık saygı duruşuna çağınyor oraya gelenleri... Kimler bunlar? Yöre halkı ve Uşak'ın ünlü valisi Bay Nurettin Turan, ANAP'lı bir milletvekili, II Milli Eğitim Müdürü vb... Uşak Valisi Bay Nurettin Turan'ı tanıyanlar çıkacaktır. Bu sütunun eski okurian Bay Turan konusunda yazdıklanmı anımsayacaklardır. Bay Turan, 1980'lerde Çanakkale Valisi idi. Bir kafeterya açıp geçimterini sağlamak isteyen iki teknisyenin ki görevierinden uzaklaştırılmışjardı, ama herhangi bir suçlama yoktu haklannda bu vali yüzünden çektiklerini yazmıştım. Her yurttaşın ticaret yapmaya hakkı vardı, ama Bay Turan, "Burada size yaşam hakkı yoktur" dercesine onlara çalışma izni verdirmiyordu. Bu konuyu yazdım, bir dava açıldı, ama sonunda aklandım. Bay Turan da ister istemez yasal görevini yapmak, yani o iki genç teknisyene Çanakkale'de kafeterya açmak iznini vermek zorunda kaldı. "Çanakkale'de Bir Vali Var" yazım, her şeye karşın haksızlığın yenilmesinde etkili olmuştu. Çanakkale'ye her gidişimde olay sonrasında tanıdığım bu iki arkadaşın kafeteryasına uğrar, o günleri anarız. Bay Turan, birkaç yıldır Uşak Valisi... Nedense iktidarda kim oiursa olsun pek tutulan bir kişi! Bunun nedenlerini bilmem. Ama davranışlan hepimizi ilgilendirir. Bir kişi Türkçe'yi sevmeyebilir, ille de Arapça sözcük kullanmak isteyebilir. Bu, kendi bileceği istir. Ama resmen yasaklanmamış bir sözcük nasıl yasaklanır, o da ayrı konul Bir sözcüğü kullandı diye yasal işleme kalkjşmak, bir öğretmeni topluluk önunde küçük düşürmek, ona bu hakkı vermez. Bu, tıpkı eski Milli Eğitim Bakanı Bay CHnçerter'in büyük bir toplantıda hoşuna gitmeyen bir söz söyledikleri için bakanlığın başmüfettişlerini salondan kovması gibi çok ayıp, çok çirkin bir davranış olur. 1 Ne yapmış Uşak valisi Turan? İlkokul Müdürü Tahsin Çetin in kullandığı 'devrim' sözcüğünü duyar duymaz mikrotona sanlıp şunları söylemiş: "Ben burada devrim sözünün geçirilmesini asla kabul etmiyorum. Bu tören Türk devletinin adına yepılmaktadır... Devrim sözu 12 Eylül harekâtından önceki dönemden kalma ve 6 yıldır unutulmuş bir sözdur. Böyle bir mutlu törende eski dönemierin açriış günierini hatmatan, hepimizi tedirgin eden bu keUmeyi kullanan kişiyi, hele milli eğitim toplumunda tutamam. Kendisi tören alanını terk etsin. Şu andan itibaren açh ğa almması için soruşturma açtmyorum." Müdür Tahsin Çetin ağlayarak oradan aynlmış. Beğendiniz rni, eski Çanakkale, yeni Uşak valisi Bay Nurettin Turan'ın davranısını? Sormak isterim 'devrim' sözcüğünü kullanmak yasaktır diye okullara bir genelge yollanmış mıdır? Kitap başlıklarında, yazılarda, pek çok politikacının konuşmasında 'devrim' sözcüğü sık sık geçiyor. Devrim sözcüğü Atatürkün sevdiği, belki de ilk kez Atatürk tarafından kullanılmtş güzel bir Türkçe sözcüktür. 'InkHap" gibi söylenmesi bile güç Arapça bir sözcük hiçbir zaman 'Devrirrfm yerini alamayacaktır. Bir de şunları söylüyor Bay Turan "Ben asla gerici bir tutum jçtnde değilim." Daha nasıl gericilik olsun, daha nasıl Atatürk ilke ve 'devrim'lerine ters düşmek olsun? Ata'nın 51 yıl önce sık sık kullandığı 'devrim' sözcüğünü ağzından kaçırdı diye bir öğretmeni topluluk önünde azarlayan ve görevinden alan bir valinin Atatürk'e ve ilkelerine bağlılığı söz konusu olabilir mi? Bu olay büyük bir önem taşımaktadır. Atatürk devrimine gerçekten bağlı kişilerin, çevrelerin, partilerin, siyasa adamlarının bu çirkin playın üstüne yürümeleri gerekir. En başta Özal hükümetinin içişleri Bakanına düşen bir görev var, o da Uşak Valisi Bay Turan'ı en kısa sürede görevinden almaktır. 'Devrim'in sözcüğüne bile düşman bu gibi insanların halka, yurda yararlı iş yapmaları beklenmemelidir. Hükümet, görevini yapmazsa, SHP'nin bu konuyu Meclis gündemine getirmesi kaçınılmaz bir görev olacaktır. 'Devrim' sözcüğünden öcü gibi korkanların, 1935'te 'devrim' sözcüğünü kullanan Atatürk'ün kurduğu bir cumhuriyet yönetiminde yerleri yoktur. Türk bastnının sorunları Ragıp Duran'ın Londra'dan yazdığı "ingiliz Basınında Rekabet Kızışıyor" başükh yazısmı zevkle okudum. Yıl sonuna değin, 4 yeni gazetenin çıkacağı Ingiltere'de Fleet Street ve basın ne güzel anlatılmış. Ama bu yazıyı okuyunca usuma Türk basmınm içinde bulunduğu durum geldL Son günlerde basmımızda bir rekabet sürüp gitmiyor mu! Nihayet gazeteler de bir ticaret merkezidir. Ancak basındaki lotaryacılık, bu kızışma ne kadar sürecek! Bunun hammaddesi kâğıt +ithal edilen boya+lotarya, Türk basmını ne gibi ciddi boyutlara sürüklüyor? Türk basınının sorunlanndan da bahsetseniz. Böylelikle, ilgililer de basının sorunlannı öğrenmiş olur. Sarunm bu bir sayfaya da sığmaz... HÜSEYİN KURU / ANKARA BARIŞ UNGUN doğdu ZEYNEP OLCAY UNGUN SAN FRANSÎSCO 313.1986 Tek ders affına karşı vize Ben bundan bir süre önceye kadar Tokat Meslek Yüksek Okulu Sekreterlik Programı'nda okumakta idim. Bir süre önceye kadar dedim, çünkü artık okuyamıyorum. Bildiğiniz gibi 3 Ocak 1986 tarih ve 3248 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak tek DUŞUN AYLIK DERGİ MAYIS '86 400 TL.(KDV DAHİL) BARIŞVE SAVAŞ Asım BEZİRCİ Savaş ile Barış Süreyya DİNÇ İşı Savaş Olan Fırmalar Michael T.KLARE Yeni Amerikan Müdahale Doktrini Svetlana SAVİTSKAYA İnsanoğlu Uzaya Öldürmek İçin Çıkmadı Afşar TİMUÇİN Barış ve Sanat DUYURU MÜMESSİLLİK VE ADRES DEĞİŞİKLİĞİ PhibroSotomon kuruluşunun uünyesindeki şirketinin Türkiye temsilciliği, uzun yıllar mensubu bulunmaktan onur duyduğumuz MAOEN TİCARET A.Ş.'den ayrılan elemanlann kurmuş olduğu IŞÇİHAKLARI VE TEKELLER Mehmet DOĞANAY Ücret Artışları ve Enflasyon Reşit ERGENER Ücretler. Kârlar. Yabancı Sermaye vs. Kayhan ÖZ Mayıs 1886 Kamil YALIN Almanya'da Yabancı Düşmanlığı ve NeoNazilerin Saldırıları PHIBRO ENERGY TEK ENERJİ LİMİTED ŞİRKETİ'NE verilmiş bulunmaktadır. Kendi dalında dünyanın en güçlü kuruluşlanndan biri olan PHIBRO ENERGY, Türkiye mümessili olan şirketimiz kanalıyla dün olduğu gibi bugün de ham petro), petrol ve petrokimya ürünleri ile plastik hammaddeleri alanında Türk sanayiine hizmet etmekten kıvanç duyar. 1 Mayıs 1986 tarihinden itibaren değişen yeni adres, telefon, telex ve fax numaralanmızı lütfen not ediniz. TEK ENERJİ LTD. ŞTİ. YefJlbahar Sokak No. 1 Hlkmet Bey Apt., D6 Çtftehavuzlar 81060 Erenköy İSTANBUL Telefon: Telex: Fax: Telgraf: 3601367/59/69 29244 tamt tr 3567661 TEKENERGY İSTANBUL HL'KLK Osman ÇALLI Genel Güvenlık Gözetimi Kaldırılmalı Mehmet Semih Uluslararası Hukuk GEMALMAZ Bağlamında İşkence ŞİİRLERİYLE Sunay AKIN, Ataol BEHRAMOĞLU, Bertolt BRECHT (Behçet NECATİGİL), Rene CHAR (Okay GÖNENSİN), Reşit ERGENER, Özdemir İNCE, Bedirhan TOPRAK, Can YÜCEL. TEK ENERJİ LİMİTED ŞTİ, VEFAT Merhum Tümgeneral Naci Bozkır'ın eşi, Doktor Doğan Bozkır ve Ersin Bozkır'ın anneleri, Ayşe Ongun, Emine Cedikoglu ve Nazife Gürd'in ablalan, Çakırojlu ve Tusalp ailelerinin yengeleri, TEŞEKKÜR Geçirmiş olduğum ani rahatsızlığım nedeni ile yerinde yaptığı müdahale ile beni sağlığıma kavuşturan, başta Esnaf Hastanesi Başhekimi, • OYKÜ, İNCELEME, YAZI VE ÇEVİRİLERİYLE: Renan AKMAN. Feridun ANDAÇ, Erendiz ATASÜ, Attila BİRKİYE, Muzaffer BUYRUKÇU, Ömer B.CANATAN, Hakan DERMAN, Nahit EKİNCİ, Uluğ NUTKU, Fikret OTYAM, Oğuz ÖZÜGÜL, Yakup ŞAHAN, Serol TEBER, Sevgi YILMAZ. MEHMET ALİ IŞIGIGÜR'e, Dr. TUNA DOĞAL'a Dr. AHMET BÜLBÜDe ve hemşireler AVLA GÜRSOY, GÜLSEV BARUTÇUOGLL, FtTNAT ÇALTI, TAYYUBE ÖZDEMİR'e, ayrıca kroner servisinin tüm personeline teşekkürii bir borç bilırim. NAİME BOZKIR 29 Nisan 1986 Salı günü Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 1 Mayıs 1986 Perşembe günü (bugün) Hacı Bayram Camii'nde küınacak öğle namazından sonra Cebeci Mezarbğı'nda toprağa verilecektir. Tann rahmet eyleye.. KARIKA TL'RLERİYLE: Ferruh DOĞAN, Tan ORAL. İBRAHİM ULAŞOĞLU AİLESİ BÜTÜN BAYİLERDE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle