24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHÜRİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER gözden geçirelim: "Yunanistan'ın, Türkiye'ye yapuacağı ileri surulen Batı vardımının bir baskı aracı olarak kullanılması yolundakı girişımlerini arttırması, F. Almanya Maliye Bakanı Matthoefer'in, Turkiye gezısınden once Atına'ya uğraması. ardından Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönuşune verdikleri onemi vurgulaması, NATO Avrupa Müttefık Kuvvetlerı Komutanı General Rogers'ın ulkemize gelmesi ile Rogers'ın adını taşıyan bir plan çerçevesınde kopan gurultuler ve Notam 714'un Ankara tarafından kaldırılması Ege sorununu yeniden on plana çıkarmış bulunuyor. Bugun herkes bilmelidir kı, Yunanıstan'ın NATO'nun asken kanadına donmesi için Turkive'ye baskı yapılmaktadır." "Bugun Ankara'nın Ege'de sağlıklı bir çozume varmak için gerekli kararlılığı gosteremeyeceğı, Batının baskılarına boyun eğerek oldubıttinin surmesıne boyun eğeceğini onaya seren belırtıler anmış bulunmaktadır." "Hiç kuşkusuz, yukarda ilerı surulen nedenler Notam 714'un kafdınlmasını haklı kılacak nıteIıkte değillerdir. Şovle kı, Turkiye'nın bu Notam ile ilan ettıği mor hatta, Yunanlılardan başka tum dünya hava şırketlerı ve ulusları uvuşmuşlardı. Bu olgu ılerde bir hukuksal tartışma anında Turkiye'nin elinde değerlı bir kozdu. . Turkive'nın Ege sorunu gibi vaşamsal bir konuda, elindeki bir kozu boylesine kuçucuk nedenler yuzunden harcaması buyük bir yanlış olmuştur." "Ege ile ilgili sorunlann tumune goz atıldığında anlaşmazlıjın Yunanistan'ın bu denizı bir Mare Nostrum (bızim denız) olarak görmesinden kaynaklandığı kolaylıkla goze çarpmaktadır. Bu durumda Atina'nın NATO asken kanadına donuşunden sonra, Turkiye'nin haklı isteklerıne yanıt getırebilecek akla yakın bir çozumu kabul edecek tutuma gırmesi bizce guç, hatta olanaksızdır." "Evet, sonunda oldu. 1974 Kıbns Barış Harekâtı sonrasında NATO'nun asken kanadından çekilen ve 1978 yılından bu yana da tekrar geri donmeğe çalışan Yunanistan'ın isteği gerçekleşti." " İ ş t e General Rogers'in, Ege'de iki ulkenin de komuta sorumluluk alanlarını bir sure yok saymayı ve sorunu Atina'nın donuşunden sonra yapılacak goruşmelerle çozmeyi ongoren planı bu aşamada ve yukanda belirttiğimiz nedenle devreye girdi. Ankara, kamuoyunun baskısı ıie bir sure kabul etmediğı bu çozum şekline, sonunda yatmış ve Yunanistan'ın donuşu de bu şekilde gerçekleşmiştir." Soz konusu olayların bir sınema şerıdı gibi gozlenmiz onünden geçmesinı sağlayan bu ongorulu yazılar, elbette tarihsel bir belge niteliği taşımaktadır. Bunlar ortada durup dururken, artık olayiar başka turlu yorumlanamaz. "Tank SesiyJe Uyanmak" adlı 12 Eylul gunluğunun, sanki o gunlerı yaşıyormuşçasına merak ve heyecanla okuduğum sayfalarında da. Yunanistan'ın NATO'ya donuşu şoyle anlatılmaktadır: "Perşembe, 23 Ekım.. Ve Yunanıstan NATO'nun askeri kanadına dondu... Turkiye, vetosunu kuilanmadı, 'iyi ni>et'ini gosterdi. Boylece Turkiye, TurkYunan sorunlannda ve Batı ile ilişkilerınde çok onemli bir kozunu yitırmiş oldu. Washington ve NATO memnun. Başkan Carter'ın yorumu: Şimdi sıra Kıbns'ta..." Hasan Cemal, bu anısına şu notu duşuyor: "Jimm> Carter, 1985'in temmuz ayında Cumhuriyet rauhabiri l'fuk Guldemir'in sorularını yamtlarken şoyle demiştir: Ası] zoriandığım konu, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına enlegrasvonunu sağlamak olmuştu. Gerçi bu sorun sonralan daha kolay çözıildu. Biraz General Rogers sayesinde. Sayın Evren ile çok >akın dosttu. Sayın Evren'in, çok takdir ettiğim bu güçlu liderin iyi nivetli vaklaşımı olmasaydı. bu sorun çözulemezdi. Yıllarca uğraşıp, vaatler yapıp, telkinlerde bulunup başaramamıştık, ama dostlukla oldu. 1980 barekatı olmasaydı bu mürnkun olamazdı." Lafı uzattık, Ege ve Kıbns sorunu bizim dış polıtikamıza ipotek koyamaz. Hep bu konu ile uğraşacak değıliz ya! Hem, baksanıza, 1980 harekâtı Jımmy Carter'ı de rahat ettirmış. Başbakan istedığı kadar ipotekten soz etsin, NATO'nun hafta ıçındekı "Akdeniz Ikmal 86" tatbikatında Ege'nin uluslararası suları Turk ve Yunan kuvvetlerince denetim altına alındı. Senaryoya uymayan bu durumun doğuracağı sonuçlar kestirilemez. Hele başbakan hıç kestıremez. MELİH CEVDET ANDAY Gazetemizin 14 Nısan 1986 tarihlı sayısında, Başbakan Özal'ın bir demecine, oneminden oturu birınci sayfada yer verilmiştı. Başbakan, Hindistan gezısınin son gunu, Bomba>'da gezı>i izlemekte olan Anadolu Ajansı muhabinne, "Kıbns ve Ege sorununun Turki>e'nin dış politikasını ipotek allına almaması gerektiğini" sovleyerek, "Sadece bununla uğraşıyoruz, Turkiye'nin başka şeyi göziı gormujor esprisinden kendimizi kurtarmamız lazımdır" demış. O günku gazetemizin başyazısında konuya değmen Genel Yayın Mudurumuz Hasan Cemal, şoyle diyordır "Ege'de ne oluyor sorusunun üstünde saımoruz bugünlerde ciddiyetle durulmalıdır. Çunku NATO'da kapalı kapılar ardındaki kimi gelişmeler iılkemiz açısından Ege'de Yunanistan'a karşı bir zemin ka>bına işaret eder gibidir. Gerek komuta kontrol alanlan, gerek Limni konularında tedirgin edid bazı belirtiler dikkati çeki>or." Yoksa Hasan Cemal'ın gözu Kıbns ve Ege'den başka bir şey görmuyor mu? Son gunlerde elimden düşmeyen iki kitaptan biri, Hasan Cemal'in "Tank Sesiyle L'yanmak" adlı 12 Eylul gunluğu, oteki ise Ali Sirmen'ın "On Ikiden On tki>e Turkiye" adlı, önemli bir belge niteliği taşıyan köşe yazılan kitabı. Ikı arkadaşım da, kitaplarında, aşağı yukarı aynı tarihleri kapsayan olaylara değınıyorlar, bildiğımiz, yaşadığımız, hatta sonuçlarını yaşamakta olduğumuz kımi siyasa] olavlara. Evet, yaşadığımtz, ama okudukça yeniden duşunduğumuz, sankı ilk kez oğrenıyormuşçasına olçup biçtiğimiz olaylardır bunlar. Unutkan ınsanlar olduğumuzu mu soylemek ısiiyorum? Evet, ama her insan biraz unutkandır, çunkü yaşam, usumuzu guncel olana çeker boyuna, giderek yanna yonelik tutmaya bakar; boylece de içınde yaşadığımızı bildığimiz ıçin unutmayacağımızı sandığımız kimı geçmış olayiar yavaş yavaş sislenmeye başlar. İşte anıların, gunluk yazıların onemı bunun için, bize geçmişı guncel kılıverdıği için buyuktur. Yahya Kemal'in bir sozunu unutmam; Osmanlı uygarlığını anlattığı bir >azısında, "Ah biz her şeyin en ivisini vapmayı bilmişizdir de >azmamışızdır" der. Yaptığını yazmamak, yaptığını bilmemek demektır oysa. Yazmayınca olayiar unutulur yavaş yavaş, tarih silinmeye başlar. Oysa onca çabayla yetişmeğe çalıştığımız Batı uygarlığı, yaşamın bıiıncinde olma temeline dayanır; bu bılinç, geçmişi kapsadığı gibi, gelecek karşısındakı davranışımızı da belirler. Ali Sirmen'in ve Hasan CemaPin kitapları, bana bu konuyu yeniden düşundurdu; bu yuzden ikı arkadaşımı da kutlanm, yakın geçmişimizdeki kimi olayları ,unutulmaz kıldıkları ıçin. Gazetemizin UNisan 1986 tarihli sayısındâ"ki bir haberden yola çıkarak, yeru basılan bu iki kitaba geçışim boşuna değıl elbet; çünkü Başbakan Ozal'ın dış politikamızı ıpoteke almasından korktuğu Ege ve Kıbrıs sorunları, "Tank Sesi ile Lyanmak"ta da, "On Ikiden On İkive Tiırkiye"de de onemlı bir yer tutmaktadır. Alçakgonullu davranmaya çok önem veren Ali Sirmen, kıtabına yazdığı önsozun bir yennde şoyle diyor: "Biz demedik miydi tavnna duşmeme ozenini yalnızca bir yerde, Ege sorunu ile ilgili bolumde bilerek, isteverek bir yana bırakıp tam lersi bir yol tuttum. Turkiye'deki izan sahibi birçok yurtsever gibi benim de Ege konusunda aklın almavaeagı, vicdanın kabul etmeyeceği ödiınün verilmemesi için, nasıl dirençk çabaladıgımı gosterecek yazılardan bazılanna >er \ermemin nedeni de kişisel degil..." Bu konu "On Ikiden On İkiye Türki>e" adlı kitabın 119134 sayfalan arasında yer alan "Ege Sorunu", "Yine Notam 714", "Sorun Çozuluyor nıu?", "Sonunda Oidu", "Belli İdi" başlıklardaki >azılarda ele alınmıştır. Bu vazılardan anlıyoruz ki, Ali Sirmen, o gunku koşulları ıyice değerlendırerek, yetkilileri, tam bir yurtsever olarak uyarmağa çalışmış, fakat yazıların başlıklarından da çıkarılacağı uzere, bunda etkilı olamamıştır. Kim dinler gazete yazarını! Şimdi o yazılardan kimi parçaları İPOTEK PENCERE 18 NİSAN 1986 Kişilik Bunalımı... Terör eylemleri nerede başlıyor, nerede bitiyor? Bu soruya doğru dürüst yanıtı kim verebilir? Terör üsleri nerededir? Suriye'de? Lubnan'da? Güney Kıbns'ta? Libya'da? Ya da Amerika1 da? Kaliforniya dolaylarında? Ermeni terörü nereden kaynaklanıyor? Los Angeles veya Marsirya'da neler oluyor? Terör çok yakınımızda iki devletın kuruluşunda mayalanmış. Kıbrıs Rum yönetiminin bugün önde gelenlerı dünyaca ünlü teröristlerdir. İsrail ise düpedüz önce terör, sonra da haksız savaşlarla toprak ışgal edıp, devlet kurmuştur. Günümüzde çoğu terör eyleminin bir görünen yüzü vardır, bir de görünmeyen. Görünen yüz çoğu zaman eylemın ardından kendini gösterir, biraz da övünerek açıklamasını yapar, eylemın sorumunu dünya kamuoyu önünde bir örgüt üstlenir. Ya görünmeyen yüz? Süper devlet, dünyanın neresinde olursa olsun çatışmaların uzaktan veya yakından bir yanıdır. Küçük ülkelerde "destabilizasyon" siyaseti nasıl uygulanıyor? Durup dururken mi iç savaş boyutlarına tırmanan terör ve anarşi eylemleri patlak veriyor? Böyle depremlenn altyapısı toplumdaki sosyal adaletsizlik ortamı ve servetsefalet uçurumudur; ama halkın siyasal ıktkjara tepkisini teröre dönüştürmek için gizlı ellenn neler tezgâhladığı kaç kez anlatıldı? Dış kökenli ajanların rolleri kaç kez sergılendı? • Dünkü gazetelerde çıkan haberlerin en önemlisini Cumhuriyefte Londra muhabırımiz Ragıp Duran vermıştı. Parlamentodakı sıyasal partı liderlerını başbakanlığa çağıran Bayan Thatcher, Libya'nın uluslararası terorizmle bağlantılarını kanıtlayan belgelerı (açıklanmaması koşuluyfa) göstermiştı. Ne var ki muhalefetteki Işçi Partisi lıderi Neil Kinnock için bu kanrtlar inandırıcı değildi. Nitekım İşçi Partisi lideri kendisıne gösterilen belgeleri doyurucu bulmadığını Avam Kamarası'ndaki konuşmasında belirtti; kimbilir belki VVashington'un elinde başka kanıtlar da vardır. Ancak her devlet kapalı kapılar ardındaki gizli belgelere dayanarak bir başka devlete füze yağdırmaya başlarsa dünyamızın halı ne olur? * Arkadaşımız Sedat Ergin'in dün Ankara'dan yazdığı yorum haberde Özal rtükümetinin Amerikan'ın Lıbya'ya saldırısı kar, şısında neden "ılımlı" bırtutumu yeğlediğı anlatılıyordu. Yüksek diplomasınin mantığı özetlenirse, Kaddafi'nin son davranışları Ankara'nın hoşuna gıtmiyormuş; Türkiye'ye dönük yüzünde Kaddafi'nin teröre ve ayrılıkçılara prim veren tutumu yüzünden Özal hükümeti işi yavaştan almış: ayrıca Ankara, Arnerika'daki Yahudı lobisine de hoş gözükmek çabasındaymış. Dış polıtıkada kımı zaman "çok ince dengeleri" hesaplamaya çabalayanlar dengesızliğe düşerler. 1950'lerde Cezayır'in bağımsızlık savaşına ters duşen Turkiye çok ince diplomatik hesaplann içine mı gırmıştı? Bugünden geçmişe bakıldığında ulusal bağımsızlık savaşlarını hiçe sayan anlayışın nereden kaynaklandığı açıkça saptanıyor Birleşmiş Mılletler Genel Kurulu'nda Cezayır'e sırt çevıren Turkiye, dış polıtıka ıncelıklerinde diploması yapmıyordu; Amerıkan gudumunde kaba, hesapsız, kafasız polıtıka yapıyordu. O dönemdeki siyasal ıktidarın Anadolu Ulusal Bağımsızlık savaşını da küçümseyen ve hiçleyen bütüncül siyasetinin dışa yansıması neden ince diplomasi olsun? Bir devlet uiusal çıkarlarını kuşkusuz inceden inceye hesaplamak zorundadır; dış polıtıkanın da çok ince bir zenaat olduğu kuşkusuzdur. Ama ABD'ye bağımlı ve borçlu iç düzenımizin hesabını dün Cezayir'e, bugün Libya'ya fatura etmeye cıddı dış polıtıka denemez Amerikan saldırısına "hava akını" diyecek kadar incelik göstermek, usta diplomasıyi değil, kişilik bunalımını yansıtır. EVET/HAY1R OKT4Y AKBAL HAZIRLAYAN SELİM ÖZYÜKSEL ÖGRETMENOGRE1VCİ ve Biz... Trablus sokaklarında sandım kendimi.. O boş, upuzun giden yollar. Arada bir bir taksinin.bir otobüsün geçtiğı... O büyük mağazalar. Kıyılardakı güzel oteller. Türk olduğunuzu duyduklarında size nasıl davranacağını şaşıran insanlar. Masmavi bir deniz, Akdeniz... Uzayıp gider gözlerinizin önünde. Gemiler gemiler, uzaklara çakılmış ışıklı çiviler gibidir. Trablus'ta geçirdiğim günlerı geceleri özlemle anımsamanm zamanı şimdı... İki kez gittim Lıbya'ya. 1981'de Atatürk'ün 100. yıldönümü için yapılan bir sempozyuma katıldım, 1982'de de bir tarihçiler toplantısına... Kıyıda kocaman bir otelde kaldık. Babül Bahr, yani Deniz Kapısı Oteli... Bir alkollü içki eksıktı, bunun dışında herşey vardı. Dostluk, sevgi, anlayış, tarihten gelen yakınlık... Bu sütunda iki gezimın de ızlenımlerinı yazmıştım dönüşümde... Aradım buldum o yazılan; şöyle demişım: "Libya tarihı Osmanlı tarıhinın bir bölümıj demektır. Türkler 1551'den 1711'e dek burada egemen olmuşlar. Sonra bir Türk yöneticisı Ahmet Karamanlı, Trablus'un bağımsıziığını ilan etmiş. Karamanlı ege(Arkaa Sm. 12. Sü. l'de) Uzman öğretmeni olmayan rehberlik servisleri iki yıllık yuksekokul mezunları, çeşitli fakultelerce açılan "tamamlama programlan"n; bıtırip, ardından yuksek lisans yaptıkları halde, kendilerine diploma yerine sadece bir belge verildiğınden, "diploma" isteyen kurumlara atanamamaktadırlar. Bunun sonucu belirli alanlarda uzmanlık eğıtiminı eylemli olarak tamamlamış, ustelık o alanda deneyımlı elemanlar alanlan dışında gorev yapmak zorunda bırakılmaktadır. Afyon'dan yazan A.F.LJ.'nun mektubu bunun tipık bir orneğıdır. Bir kurum diploma vermez, dığeri de "dıploması yok" diye atama yapmazsa, uzmanlar alanlan dışında çalışmak zorunda kalır, uzmanlık alanlan da o ışe yabancı kışiler elinde kalır. A.F.U.'nun mektubu şö\le: Eğıtimde başarının yukseltılebilmesı için rehberlik onemlı bir çalışmadır. Ne var kı okullanmızda bu konuda yetişmiş ne eğitım uzmanı ne de deneyimlı öğretmenler vardır. Oğretmenler de kendilerine uygun geldiği şekilde çalışma yapmaktadır. Ben Eskışehir Eğ^ıtim Enstıtusu'nden mezun olduktan sonra A.U. Eğitim Bilimleri Fakultesı Eğitim Yonetimi ve Teftışi Lisans Tamamlama Programını bitirdim. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığfna, Eğitim Uzman Yardımcısı (rehber öğretmen) olmak amacıyla başvurdum. Bakanhkbana 30.6.1969 gun ve 1561 sayılı Tebliğler Dergısınde vavımlanan "Milli Eğitim Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı'ndaki Eğitimle tlgili l zmanlıklara Atanacaklar Hakkındaki Yonetmelik" ve Talım ve Terbiye Kurulu'nun 6.6.1984 gun ve 3824 sayılı goruş yazısını engel gostererek yanıt verdi.' Bakanlıkta goruştüğum bazı yetkıliler, atamaların vapılmamasının esas nedeninu lisans diplomamızın olmamasından (XI. Milli Eğitim Şurası'nda, belgelerimizjn diplomaya çevrileceğı kabul edıldiğı halde) kaynaklandığını soylediler. Bu arada A.U. Eğitim Bilimleri Fakultesı'ne, lisans diploması verilmesı konusunda >azılı olarak başvurdum. Yanıt alamadım. Yıne fakultede sozlü olarak göruştum. Be nım durumumda olanlara lisans dıploması verilemeyeceğinı belırttiler. Şu halde, bakanlık lisans tamamlama mezunlarını lisans eşıti gorduğu halde atamalarımızı yapmamaktadır. Dün 17 nisandı 17 Nısan 1940 tarihinde TBM Meclisi'nce kabul edilen 3803 sayılı Koy Enstitulerı Yasası'yla başlayan "eğitimle kalkınma"nın uzennden 46 yıl geçmiş. 17 nisanlar dunlerde bırakılmış. Kapılarına kılıt vurulduktan sonra, eğitim, çağdaşlaşmanın kaldıracı olmaktan çıkanlıp, eğitimsiz kalkınma yoluna gidilmiş ve bugun ulaştığımız noktaya gelinmiştir. Koy enstituleri; bilgi kazanmayı oğreten, uretken olma becerılerını kazandıran, ozgur duşünme ve karar verme yetısini gehştiren, demokratık vaşama, yaşatarak hazırlayan kurumlar >ok artık. Uluslaşmanın, çağdaşlaşmanın en etkin aracının temeüni atanları, yapısını yapanları, catısını çatanları rahmetle, minnetle, şukranla anıyoruz. CocaCola.ve Fanta. İki harika dünya içeceği OZEL KUTULARDA •• Hayatın gerçek tadı CocaCola, dünyaca ünlü Fanta/Portakal şimdi özel alüminyum kutularda. Taşınması kolay. Kullanımı pratik. Depozitosu yok! 18861986 YIIZUNf.U Y.1.DCINUMU CocaCola ve Fanta tescillı markıilandır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle