28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER maktadır. Birey tarafından yaratılmış olsa bile, ortak beğeni almış ve çağının da dışına taşarak evrensellik kazanmış bir çok güzel eseri "miri malı" sayan bir anlayışın, ün düşkünluğünü onaylaması mümkün değildir. Bu nedenle toplumumuzun Batılaşma öncesi kültürü "ünetaparlığın" nedeni olamaz... Öte yandan, aydınımızın kutsadığı, bir din gibi tapındığı Batı kültürü de, bireyin yücelmesinin bütün koşullannı tarihsel ve kültürel olarak hazırlarken, onun toplumla ilişkilerinde de dengeli bir düzen kurmasını bilmiştir. Ün kazanmayı çok net kurallara bağlamıştır. Bu kurallara uygun olmayan birçok kişiyi dışlayarak, toplum içindeki yaraşır oldukları yere bırakmıştır. Bu nedenle bu toplumun değerleri de "ündüşkünlüğü"nün modeli olacak örneği oluşturmaz... Ün'deki çifte standart ortadan kalkmalıdır. Ünü kimin vereceği, kimin ün sahibinden verdiğini geri alacağı bir kuralla açıklanabilecek hale gelmelidir. Birey kendi özgün sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini, açık ve seçik olarak ortaya koymalıdır. Bu kuralların hukuk sistemi içinde yazılı olmasının hiçbir anlamı yoktur. Ne zaman ki, bu ku rallar raflardan inip yaşamın kuralları durumuna gelir ve sonucun alınmasında aydınlanmız yaraşır oldukları yeri alırlar, bu öncülük değildir, işte o zaman " ü n " hak edilir... Bedeli ödenir... kuşakları da etkileyecebileceği anlaşılmaktadır. Toplumun bütün kurumlan, bu hastalığa aday bireylerle dolup taşmaktadır. Herhangi bir alanda elde edilmiş bir başarının sağladığı tanınmışlık, baş dönmesi yapmakta, doyumsuzluğa dönüşerek, insanları tanınmaz hale sokmaktadır. Gazeteler, dergiler, sinema, sahne, sergi, tiyatro, basın, yayın, radyo, TV, sendika, parti, üniversite gibi bütün toplumun kurumlarına alıcı gözle bakıldığında, hastaların durumlarının ve sayılarının şaşırtıcı boyutlara ulaştığını görmek olanaklı olduğu gibi, düğün ve cenaze törenleri dahi hastalığın ipuçlarını yakalamaya yetmektedir. İnsan gördüğü bu manzara karşısında haklı olarak sormaktadır: "Her konuda bu kadar ünlü uzmanımız var ise neden küçülen dünya üzerinde bir kişilik sahibi olamadık. neden yoksul bir ülkeyiz? Yok eğer bu kişiler ünlerini haketmeden almışlarsa, bu toplantıda, bu sahnede işleri ne?" Gorki bir hıkayesinde ün düşkünü bir yazarı tanıtırken " . . O . kadar üne düşkündür ki, düğün törenlerinde kendini damat, cenaze törenlerinde ölü olarak görürdü" diyor. Yaşamlan boyunca bir düğün töreninde ya da cenaze töreninde "tanınmış" olmaktan başka bir üne sahip olamayacaklan belli sıradan insanlara bu törenleri bile çok gören hikayedeki ün düşkünü yazar gibi doyumsuzluğa aday aydınlanmızı uyaracak çabalar toplumsal gelişmemize de katkıda bulunabilecektir. İlk çaba ise, ciddi yayın organlarına düşmekte, bu ün düşkünlüğünün nasıl bir hastalık olduğunu sergilemek ve hasta^ığın tansiyonunu yükseltecek yayın politikalarına karşı çıkmaktan geçmektedir. Bana göre, aydınlanmız da ün konusunda bir kere daha duşünmelidir. 10 N/SAN 1986 Aydndannnzıla fJh tln düşkünlüğü yaygınlaşmakta, giderek, gelecek kuşaklan da etkileyecebileceği anlaşılmaktadır. Toplumun bütün kurumlan, bu hastalığa aday bireylerle dolup taşmaktadır. Herhangi bir alanda elde edifmiş bir başannın sağladığı tanınmışlık, baş dönmesi yapmakta, doyumsuzluğa dönüşerek, insanları tanınmaz hale sokmaktadır. MÜŞÜR KAYA CANPOLAT İstanbul Barosu Avukatlarından Her tarihi kategori, kendı koşullarına uygun değer yargıları yaratır. Bu nedenle, tarihin belli bir döneminde yaşayan insanlann ilgisi, beğenisi, bir başka tarih döneminde uygun olmayabilir. Tarihin her döneminde geçerliliğini koruyacak bir ölcü bulmak ve bunu soyutlaştırmak zor olsa bile, en geniş tanımıyla "emekürünun" arasında bir bağ bulunduğu yadsınamaz. Bu genel tanıma uygun, tarihin belli bir döneminde itibar gören emek ürünleri, bir iş, bir eylem, bir eser ya da bunlardan birine katkıda bulunmak, başka yararlannın yanı sıra, sahibine "tanınmışlık", başka bir deyişle " ü n " de getirebilmektedir. Tabii bu getiri, ün sahibine bir de sorumluluk yüklemektedir. Bu aşamada "emekürününsorumluluk birbirinin zincirleme nedenisonucu olmaktadır. Normal ilişki içinde, bu zincirleme etkileşmenin hiçbir halkasında zayıflama ve kopma olmadan, emek ürünü, ürün ünü, ün de daha sonra yapılacak olan iş eylem ve eserin gelişmesine katkı, kolaylık ve güvence yaratır. Böylece giderek yükselen bir grafik içinde, kişi üstüne düşen sorumhıluğa da uygun davranmış olur. Tanınmtş bir yazann ünune uygun olmayan yapıt vermeyeceği soyut gerçeği, hem kendini, hem de okuyucuyu koşullandırır. Bu koşullanmaya da karşı çıkmak, önceden yanlış bir tavır olur. Ancak, " u n düşkünü" deyimi de, bir eerçeğin ifadesidir. Bu gerçek, emekle bağlantısı kopmuş olduğundan fazla gösterilmiş, sonuçta hakedilmemiş bir tanınmışlıkla ödüllendirilmişliği deyimler. Bu niteliği ile de hastalıklı bir yapının varlığını ortaya koyar. Bu hastalıkh yapının beslendiği kaynak "iinetaparlık"tır. Bu hastalıklı yapı ile mücadele etmek gerektir. Böylecı emeğin, bu emeğe bağlı olan ürünün, ürüne bağlı olan ünün ve hepsi ile birlikte toplumun sağlıklı işlemesinin sağlanması için bu gereklidir. Bu mücadele>i, yaratıcı kişiliğe sahip olan insanın yücelmesi için de yapmak gerekir. Aksi halde, haketmemiş bir yığın ünlünün arasında. kendi yeteneklerinin ve eski başarılarının rantını yiyen insanlar, toplumda her yanı pıtırak gibi sanverir. Bundan da en çok toplum zarar görür. Üzücüdür, bugün toplumumuzun içinde bulunduğu durum, toplumun giderek küçülen dünya içinde kişiiiğinin aynı oranda gelişmemesi bu sonuçla sıkı sıkıya bağlıdır. Bu kanı bizi, birçok örneğini gösterebileceğimiz birçok olayın ve içinde birçok insanın beslenip büyüdüğü ortamln altmı çizerek, tartışma masasına getirmeye zorlamıştır. Toplumun bu noktaya gelmesinde birçok neden olabilir. Bunlar içinden her birini, uzmanına bırakarak, biz "kültürel" denilebilecek nedenler üzerinde durmak istiyoruz... Bunuh için de kendimizde "kültür uzmanlığı" gıbi bir ünün etiketine gerek duymadan, elliyi aşkın yıllık yaşamımızda edindiğimiz deneyimlerden, tanıdığımız kişilerden, ilişkilerden ve örneklerden yola çıkıyoruz... ÜN DÜŞKÜNLÜĞÜNÜN NEDENLERİ Bir insanın toplum içinde sivrilerek ortaya çıkmasını, yani daha açıkçası "emekürününsorumluluk" zincirinde emeği kadar bir yer almasını hiç yadırgatıcı bulmuyoruz. Ama özellikle, Türk aydınının ün konusunda nedensonuç bağlantısını hiç dikkate almadan, bir "ünetaparlık" ömeği vererek, gelecek kuşaklara kötü örnek olduğu göz önüne alınırsa, onların ün düşkünlüğünün nedenlerini ve kültürel kaynaklarını saptamanın önemini vurgulamak istiyoruz... Günümüz Türkiyesi, başka toplumlardan ayrık olarak, iki ayn kültürün, içiçe yaşandığı ve aydınlarımızın kişiliklerinin oluşmasında "Doğu" ve "Batı" değerlerinin izlerinin bulunduğu bir çifte standart ülkesidir. Bu standartlardan hiçbiri yapısı gereği aydınlarımızda görülen "iine(apar"lığın kaynağı olamaz... Örneğin " D o ğ u " değerleri, "kişiliği" toplumun ve toplum için yapılan hizmetin içinde eritmeyi esas almıştır. " Önce hizmet sonra sensin" diye kişiliği arkaya itmekte ve öne çıkanlmasını da ayıplayıp hoş karşılama PENCERE Devletin Anadolu Bankası ile Akbank arasındaki "haciz olayı"nın yarartığı tozkoparan fırtınası durulmuş görünüyor; ancak bu olayın ardında bütün Türkiye ekonomisini derinden ilgilendiren bir sorun yatmaktadır. Olay nedir? Son yıllarda devlet, batık şirketleri kurtarma operasyonlan düzenlemektedir. Bu operasyonlann ölçüsü, endazesi belli değil. Görülen odur ki dışa bağımlı ve hızlı tekelleşme sürecinde iflasa doğru sürüklenen kimi hoiding, deviet hazinesinin (daha başka deyişle halkın) paralarıyla kurtanlmaktadır. Bunlardan birisi de "Başak Grubu"öur. Yapısında 20'yi aşkın sanayi şirketini banndıran Başak Grubu, batma tehlikesiyle karşılaşınca hükümet işe el koymuştu Niçin? Çünkü bizimki gibi cılız bir piyasada aykın koşullar içinde büyümüş bir hoiding, bankalardan aldığı kredilerle birlikte batarsa, bu çöküntünün anaforuna kimleri çekeceği belli olmaz. Öyleyse ne yapmalı? Liberal ekonomi yanlısı hükümet bir formül buluyor. Çeşitli özel bankalann Başak Grubu'ndan alacaklarını devletin Anadolu Bankası üstleniyor. Daha başka deyişle, batakta bulunan özel şirketin borçlarım devlet hazinesi ödeyecek. • Akbank'ın Anadolu Bankası'ndan istediği 23 milyar liralık alacak, Başak Grubu borçlarının küçük bir bölümüdür; ama olayın daha derin boyutlan da vardır. Çünkü haciz, icra, yargılama, teminat derken adliye kesimine yansryan işin sonunda 233 sayılı yasa delinmiş; devtetin malı haczedilmiştir. Bunun anlamı nedir? Bugün Türkiye'de devietten alacaklı yurttaşlar, İstanbul'daki İcra Mahkemesi'nin karannı emsal olarak alıp devfetten alacaklannı tahsil etmeye kalksalar, ortalık birbirine girer. Hele alacakları zamanında verilemeyen müteahhitlerden tutun da, milyonlarca tarım üreticisi olayı duymasınlar; devlet dairelerinin teiefonlannı, telekstorini kestirip, kapılarına kiiit vurmak işten değildir. Akbank'ın patronu Sayın Sabancı hangi nedenle böyle bir girişime geçmiştir? İcra Mahkemesi'nin verdiği karann hukuk açısından değeriendirmesi nasıl yapılacaktır? önümüzdeki günlerde bu sorularm gerçek nedenleri ortaya çıkacaktır. • 7 Ocak 1986 günkü Dünya gazetesinin manşetinde "Batık kredi sorunu devlete 2,5 trilyona maktlacak" diye yazıyordu. 1986'nın ilk ayında Resmi Gazeıe'de yayımlanan bir karara göre bankalar, belli bir karşılık ayırmak koşuluyla batık kredileri bi (Arkası 10. Sayfada) Bu yol, öncelikle aydmların anlayabileceği bir " ün " sahibi olma standartıdır... Bu politikada da böyledir. Sanatta da, bilimde de, hukukta da, tıpta da, dilde de, mühendislikte de, kısacası her konuda bir örnek modeldir. Tersi, bir tekkede derviş Her iki kültürün de ün düş olacağı günü bekleyen bir miikünlüğüne prim vermediği ger rid'in içinde dindirmeye çalıştığı fınınalı mı sakin mi olduğu biçeği ortada iken, aydınlarımızın linmeyen bir denizdir. ün düşkünlüğünün gerçek nedeni, toplumun kültür değişim döÜn düşkünü, ünetapar aydınneminde ortaya çıkan, bir " a r a lar tıpkı bazı hastaların hastalıkhastalığı" olarak açıklanabilir. larını yoksadıklan gibi, durumBunun önemli bir kanıtı da kos larını saklamaya çahşacaklarınkoca bir toplumda bu hastalığın dan, doğru yanıt arama ve soruya aydınlara özenenlerde ya da nu aydınlatma işlevine katkıda aydınların fiilen kendilerinde go bulunmaları kuşkuludur. Çoğu rülmesidir. öylesine ün düşkünü olmuştur ki Nedeni ne olursa olsun, ün sa " ü n " önünde kendini yitirdiğihibi birey topluma ne katmakta, nin bile farkına varamane kazandırmaktadır? Hangi maktadır. emeğin sonucu olarak hangi ürüÜNE TESLİM nü ortaya koymuştur? TopluOLMAMIŞLARA mun işleyişinde yer alan bütün DÜŞEN GÖREV kurumların kitleler içindeki köklerinin gücü ve geniş kitlelerden Ünü ucundan tatmış biraz takopmazhğı her konuda ün sahi nınmış, üne teslim olmamıs ve bi olan kişilerin, hem za'mana bilincinin bir bölümü ile karşı karşı kalıcılığının hem de etkile koymakta olan aydınlanmızın, rinin sürekliliğinin ölçüleridir. konuya açıkyüreklilikle sahip çıPartilerin, üniversitelerin, bası karak, gözlemlerini, bilgilerini, nın, parlamentonun, kısacası eleştirilerini hasıahğı ortadan bütün toplum kurumlarının za kaldıracak şekilde ortaya koyaflanndan annarak varoluş ne malannın zamanı çoktan gelmişdenlerine uygun duruma geleme tir. Çünkü ün düşkünlüğü yaymesininin cevaplan verilmelidir. gınlaşmakta, giderek, gelecek ARADA BİR A. KEMAL KELEŞOĞLU Lise Matematik Öğretmeni BİLSAKTA BUGÜN Konferans: 19 00 Prof. A>dın AYBAY Laik Eğitim Üzerine... İnsanoğlu, uzun ve çetin bir tarih yolculuğu boyunca hep doğrunun, güzelin ve iyinin ardında koştu... Oluşan her toplum, kendi doğası ve felsefesi doğrultusunda gelişip yaşayabilmek için bir güç ve güvence kaynağı aradı. Bu nedenle de hem doğa, hem de kendi türdeşi ile amansız bir savaşıma girişti. Savaşım sürüyor... Ama insanoğlu, son çözümlemede anlamıştır ki, bilgiyi ve özgürlüğü kişide ve toplumda etkin ve yaygın duruma getirmek; bilisizliğı ve baskıyı ise yok etmek, 'insan" olmanın ve kalkınmanın gerekli iki temel koşuludur. Bunları gerçekleştirmek için de laik, demokratik. özgürlükçü ve hoşgörülu bir eğitim sisteminın olması gerektiğini, ancak böyle bir sistemle toplumsal barışın ve kalkınmanın olası olabileceğini ayırt etmiştir. Çünkü, din uğruna nice bilim adamlan ve düşünürter yakılmış, öldürülmüş, zindanlara atılmıştı! Oysa her türlü bilim ve düşün adamı, teokratik bir düzenin eğitimiyle değil, ama laik bir düzenin ve eğitimin güvencesi altında gelişip yaşayabilirdi. Ve yine anlamıştır ki, bilim imandan önce, akıl şeriattan üstün olmadıkça imanın da bir değeri olamaz." Öyleyse?.. Devlet ve eğitim laik olmalıydı... 2i. yüzyıl, despotik tutum ve anlayışlara yaşam hakkı tanımayacaktır!.. Bunu sezen Atatürk laikliği getırmiştir. Laikliğin amacı; ulusumuzu. çağdaş uygarlığın yollarını açarak, insanlık içinde onurlu bir yere oturtmaktır. Vicdan ve düşünce özgürlüğünü geliştırerek. toplumumuzu dinsel inançların mistik bağnazlığından kurtarmak ve uygarlık yolunda yükselmesine olanak sağlamaktır. Bunun yolu da laik eğitimden geçer. Dine ve imana saygılı olan laik eğitim, doğamıza ve toplum yapımıza uymuş; şimdimizin ve gelecegimizin ışığı, gücü ve (Arkası 10. Sayfada) Lokanta: 20.00 Türk Muziği Dörtlüsü "MÜSTEHCENLİK ÜSTÜNE' BtLSAK KÜLTÜR GEZİLERİ Kültür dünyamızın önde gelen mımar, sanat tarihçisi, araşürmacı, sosyolog ve arkeologlannın rehberliğinde şehir içi geziler suruyor. Yer ayırtmak için: 143 28 79143 28 99 BtLSAK Sıraselviler, Soğancı Sok. 7 SATILIK Az kullanılmış Pioneer marka müzik seti Tel: 147 90 43 Saat 20.00'den sonra Gençler! ALKOL ve SİGARA gibi dostunuz varsa, başka düşmana lüzum yoktur. YEŞİLAY ögretrnen kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. HALE KORKMAZ YAZ TARIFESI 20 Avrupa Şehrine Türk Hava Yolları ile uçabilirsiniz. JSTANBUL'DAN AMSTEBDAM Salı, Perşembe, Pazar * Lmtdm seferlerimizde First ve Tourist Closs u^fulanmaktodır. ATİNAHersün Not: SeferkrimizeîANKARA, İZMİR, ADANA ve BELGRAD Salı, Perşembe, Pazar ANTALTA'dan iç hatlanmızla bağlantthr ntevcuttur. BERLJN Perşembe, Cuma, Cumartesi BRÜKSEL Pazartesi, Çarşamba, Cumartesi İstanbul Bezermsyon Tel: 573 35 25 (15 hat) CENEVRE Pazartesi, Perşembe, Cumartes Ankttm B£zervasym Tel: 12 62 00 FRANKFUBT Her giin İzmir Bezetvasyon Tel: 25 82 80 HAMBURG Cuma. Cumartesi KOPENHAG Cuma, Pazar Adana Rezerpasyon Tel: 431 43 / 372 47 KÖLN Pazartesi, Çarşamba, Cuma, Cumartesi, Pazar Antalyi Bezermsyon Tel: 128 30 / 234 32 * LONDRA Herğtn MADRİD Salı, Cuma Rezermsyon, Satıs Bürokrtnuz ve IATA MİLANO Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar Acentelerimizle tentcıs edümesini Sayın Tokulartmıza MÜNİHHerstin PARIS Pazartesi, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar dmurumz. ROMA Pazartesi, Salı, Çarşamba, Cuma, Cumartesi SOFTA Pazartesi, Perşembe STOCKHOLM Salı VİTANA Perşembe, Cumartesi, Pazar ZURİH Pazartesi, Çarşamba. Perşembe, Cuma, Cumartesi. Pazar ANKARA'DAN AMSTEBDAM Cuma, Cumartesi BERLİNCuma FRANKFURT Cuma HAMBURG Cuma KÖLN Cumartesi MÜNİH Cumartesi İZMİR'DEN ATtNASalı FRANKFURT Pazar HAMBURG Cuma KÖLN Cumartesi LONDRA Pazar MİLANO Cumartesi MÜNİH Pazar PARİS Cumartesi ZÖRİH Çarşamba, Pazar ANTALYA'DAN LONDRA Pazartesi MÜNİH Pazar Angtof M ontinental FOR ENGLISH IN ENGLAND THE ANGLOCONTINENTAL SCHOOLS Dünyanın bir numaralı Bağımsız İngiliz Dili Okulları Birliği LONDRA ve BOURNEMOUTH OKULLARINDA Onbeş yaşından büyükler için; yıl boyunca, her iki haftada bir başlayan isteğe bağlı olarak 250 hafta süreli. haftada 20, 25 veya 30 saatlik YOĞUN INTENSIVE COURSES İngiliz dilini kısa sürede öğrenmek durumunda olan iş adamları ve meslek sahipleri ıçın, tek kişilık veya firma grubu olarak kendi konularında (bir ay önceden naber vermek koşuluyla) 4 haftalık ÖZEL SPECIALISED COURSES Kısıtlı zamanları olanlar ıcın, bir öğrenciyebir ilâ Cıç öğretmenin tahsis edıidiğı 25 hafta, haftada 3040 saatlik ÖZEL DERSLER INDIVIDUAL PROGRAMMES Amerikan üniversiteleri ingilizce yeterlılik sınavları (TOEFL) ile Cambndge ve Oxford Ünıversıtelerine hazırlama kursları PROFICIENCY COURSES Yetişkinler için, dil öğrenimıni spor ve tatılle bir arada sunan 26 hafta, haftada 15 saatlik VACATION PROGRAMMES 812, 1315, 1518 yaş gruplan için, haftada 20 saatlik ders programı ile 26 haftalık HOLIDAY COURSES Anglo Continental Okullar Birfiğine bağlı İngiliz aileler yanında, tam pansiyon konaklama Londra'nın Heathrow Havalimanmdan karşılama Bilgi ve kayıt için başvunı adres ve telefonları ACEG Türkiye Danışma Bürosu, Koca Mansur Sok. llter Apt. 45/2 Şişli İstanbul. Telefon: 146 14 03 148 23 30 THE ANGLOCONTINENTAL SCHOOLS, British Council. Assocıatıon of Recognızed English Language Schools. (ARELS) ve Federatıon of English Language Course Organizations (FELCO) tarafından tanınmıştır. TÜRK HAVA YOLLARI TURKISH AIRLINES
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle