23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lesine kutsal bir görev ve yükümlülükle, eğitim ve öğretime yaşamını vermiş öğretmenlerimizin de acaba sorunları nelerdir? Çeşitli kesimlere hitap eden öğretmenin, çözümünü beklediği sorunlan ne ölçüdedir? Devletimizin i>i bir kararı olarak, dört yıldan beri 24 Kasım'ı "Öğretmenler Günü" olarak kutlaması münasebetiyle, yılda bir gün övgü dolu sözleri işitmek, hatırlanmakla dahi, tüm sıkıntılannı unutan ve mutlu olan öğretmenlerimizin, toplumda en ön safta yer alması gerekirken, itilmişliklerinde, yetişen neslin, 'öğretmenliği' itibarı olmayan bir meslek olarak görmesinde. acaba hepimizin sorumluluk payı yok mudur? Onlardan feyz alarak eriştiğimiz mevkilerde, onlann sorunlarına ve çabalanna acaba ne derecede yaklaşımda bulunabiliyoruz? Oysa ki, çocuklarımızı, gençlerimizi, yani yarınlanmızı ellerine emenat ettiğimiz öğretmenlerimizin sorunlarına çözüm getirmek, bugünu olduğu kadar yarınını aydınlatmak, hak ettiklerini vermek gayreti, ulusal bir görevdir. Öğretmenler Günü münasebetiyle, sevgili öğretmenlerimizi kutlarken, birkaç gün önce gazetelerde çıkan, belki dikkat çekmeyen acı bir ola>ı da, acı çekerek anımsamadan geçemiyorum; sekiz yıllık, İstanbul'da ortaöğretimde yönetici olarak görevli iki çocuklu genç bir öğretmenin, kalp krizi sonucu ölümünden sonra, cenazesinin gecekondusundan doğduğu yere, ancak komşularından para toplanarak gönderilebilmesi ve defnedilmesini!.. Bunu söylerken, onların sorunlarına eğilmemiz zamanının gelip geçtiğini üzülerek eklemek isterim. Ne var ki, bir sözle dahi konuya değinmenin görevimizin bir parçası, vicdan borcumuz olduğuna inanıyorum. Bu koşullarda, sosyoekonomik sorunlanyla baş başa bıraktığımız öğretmenlerimizin de, ne yazık ki, aralanndaki birlik ve bütünlüklerinin bozulduğu, tarafsızltk ilkelerinin, özverili ve örnek olma özelliklerinin zaman zaman kaybolduğunu da üzülerek görmekteyiz. Oysa, kişisel zaaf ve cıkarİannı ön plana alan, gencecik dimağları, geleceğimizi karanhğa gömecek fikirlerle yıkayan, eylemleriyle ATA'mızın güvendiği öğretmenle bağdaşamayan bir eğitimciyi düşünmek dahi istemiyoruz. Zira aklımızla, gonlümüzle güvendiğimiz, inandığımız "eğitici", sorunlarına çözüm aramakla yükümlü olduğumuz 'öğretmen', bugünkü koşullarda dahi, beklenilen geleceğin yöneticilerini yetiştirecek gerçek öğretmendir, Milli Eğitimin Temel Yasası uyannca, yürekliliği ve yaratıalığıyla, hızla gelişen bilgi ve teknik olanaklar doğrultusunda, gençliği bir bütün olarak ele alıp, hiçbir ayrım yapmaksızın, dürüst karakterli, barışçı ve özgür, bilimsel düşünce gücüne, geniş dünya görüşüne sahip, insan haklanna saygılı, ulusuna karşı sorumluluklannın bilincinde, yapıa ve verimli kişiler olarak yetiştiren öğretmen!.. Böylesine ulvi bir görevi yerine getirecek güçte, gönlü sevgi dolu, hoşgörü ile yüklü, özverinin doruğunda, başı dimdik, örnek olmanın huzuru, manevi ödullenmenin gumru içindeki, gerçek Atatürkçü, gerçek öğretmen!.. Sevgili öğretmenler, maddi değer ölçüsünün egemen olduğu zamanımızda, 'devlet memuru' kisvesinin eksikliğini duymanıza karşın, alnınızın akıyla çabanızı sürdürerek, öğrenciniz tarafından sevilmenin mutluluğuyla yetinen, günümüz gençlerini umutsuzluğa iten, nükleer ve Yıldızlar Savaşı'nm sonuçlannı düşünmeyen süper güçlerin gövde gösterisi yaptığı bu süreçte, kendi iç aydınlannız ile gençlere güçlu olabilmeyi öğreten, barışı yaşatmak için bilimsel yaklaşımla insanctl duygulan işleyen, itilmişliğimizin tesellisini, yetiştirdiğiniz Türk ulusunun vefa ve kadirşinaslığında bulan, yaşama ve hizmet gücünüzü, sadece, Başöğretmen ATA'mızın, "Muallimler, yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacak" sözündeki ^ c e güveninden alan sizlere, şükran dolusu saygılar, sevgiler, en içten dilekler!.. 27 KASIM 1986 Eğitim, Gençlik ve ©ğretmenleriıııiz Prof. Dr. NURMN ÖZER Bir ulusun geleceğinin göstergesi ve giivencesi olan "gençlik", düşünce, görüş, umut, heves ve hayalleriyle özdeşleşen evrensel bir bütündür. Gençliğin ait olduğu toplumun âdetleri, gelenek ve görenekleri, toplumsal değer ölçüleri, onun düşünce, duygu ve davranışına şekil vermektedir. Çağımızın değer yargılan ve sosyoekonomik koşulları, gençleri yönlendiren dürtüleri etkilemekte, çelişkiler ve kavram kargaşası ontarı, sorun yaratan arayış ve bunalıma surüklemektedir. Oy&a ki, her insanın olduğu kadar, gunümüz gençlerinin de, en doğal haklan mutlu olmaktır. Mutluluk ise, toplutndaki kararlıhk, güvence, sevgi ve anlayışa dayanmaktadır. Gençleri mutlu bir geleceğe hazırlamak, onlara özen göstermek, onlara yaşama sevinci, çalışma gücü vermekle başlar; onları yaşama bağlayacak ilk öğe sevgidir; sevgiyi öğretmek ise bir sanattır, bu sanatın ilk notası, ilk boyası da ömek olraaktır, örnek olurken örnek almayı da bilmek koşulu ile... Böylece sevgiyi alan, sevmesini oğrenen genç, "verme" niteliğini de kazanacaktır. Toplumun sosyoekonomik gelişmesinde, kültürel ve teknik aşamasında sorumluluk alacak gencin başanlı olabilmesi için, gönlünün, insan, aile, vatan sevgisi ile dolu olması yetmeyecektir; bunun yanı sıra, yannından emin olması, geleceğine endişe ile değil, güvenle bakması, önündeki doğruyu gösteren örneklere özenmesi, teşvik edici unsurlarla yeterince ödüllendirilmesi de gerekmektedir. Gençliğin geleceğine güvenle bakarak, ülke ve ulus yaranna dinamizmini geliştirmesi, ulusal bağımsızlığın egemen olduğu, düşünce ve görüşbirliği, dayanışma ve insan haklanna saygı öğeleriyle düzenlenmiş bir ortamda eğitilmesiyle olasıdır. Bu düzenin önemi, ATA'mıan "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözüyle vurgulanmıştır. Cumhuriyeti emanet ettiği gençlerin yükümlülüklerini yerine getirmelerinde, evrenseî barışın sağlayacağı huzur ortamının gerekliliği, bu ilke doğrultusunda ATA'nuzın eylemleri ve bu yolda dünya ülkelerine tuttuğu ışıkta açıkça gözlenmektedir. Gençlerimizin yetişmesi için. gereken huzur ortamında, gereken özeni göstermek, ödülsüz vericiliği ve sevgiyi öğreımek, onlann yaratıcı güçlerini, beceri ve yeteneklerini, ulus ve tüm insanlık yaranna değerlendirmek, kısaca "genci yaratmak ve topluma kazandırmak", ancak ve ancak toplumumuzun her kesiminde özenle uygulanacak eğitimle gerçekleşebilir. Türk ulusunun geleceği ve cumhuriyetimizin güvencesi olan gençlerimizi eğiten, toplumumuzu yönlendiren öğretmenlerimizin varlıklannın önem ve değerleri, bu gerçekten kaynaklanmaktadır. Cumhuriyetirnizi sonsuza dek yaşatmak bilinci ve sorumluluğu içinde, her yaştaki insanımızı eğiten öğretmenlerimizin kuısal görevleri, çocuklarımıza, gençlerimize, Atatürk'ün çizdiği yolda, ulusal duygu ve düşünce birliği içinde, insan sevgisini aşılarken, onları anayasanın temel ilkelerine dayah, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarmı bilen, aydın kişiler olarak yetiştirmektir. Günümüz koşullarında, böy PENCERE Hukuksuzluk İçinde Hukuksuzluk Profesör Dr. Gencay Gürsoy, Massachusetts General Hospital'dan bir çağn aldı. Çağrı mektubu şöyle: "Sayın Dr. Gürsoy, > Bir bilimsel sempozyum için yakınlarda literatüru gözden geçirirken, Neuroradiology, LEncephale ve israel Journal of Medical Sciences'ta yayımlanmış bir dizi yazınızı okumak fırsatını bukjum. Nörovasküler hastalıklar alanmdaki deneyimlerinizi paylaşabilmemiz bizim için büyük bir kazanç olacaktır. Seçkin bir misafir meslektaş olarak bize katılmak üzere sizi resmen davet etmek istiyorum. Nöroloji, nöroradyoloji ve nörovasküler alandaki aktiviteleıimizde yer almak ve beyin venöz sistemi bozukluklan ile ilgili bazı çalışmalarınız dahil olmak üzere, bu alandaki deneyimleriniz üzerinde birçok konferans vermek olanağını bulabileceğinizi ümit ediyoruz. Yanıtınızı bekliyorum. Bütün iyi dileklehmle Robert H. Ackerman, M.D. Başkan Carotid Değerlendirme Laboratuvarı Beyin Kan Akımı ve Metabolizma Laboratuvarı" • Gencay Gürsoy, yıllardan beri yurtdışına çıkamıyor, bu neden le çeşitli çağrılara yanıt veremiyordu. Bu kez düşündü, taşındı; ne yapmalıydı? Başbakan Turgut Özal'a doğrudan bir mektupla başvurdu. Profesör Gürsoy'un Başbakan'a yazdığı mektup da şöyle; "Sayın Turgut Özal Başbakan Ankara Yasat hiçbir gerekçe gösterilmeden, 1981 yılından beri yurtdışına çıkışına izin verilmeyen bir bilim adamıyım. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Bölümü'nde, Eylül 1975 tarihinde doçentliğe, Mart 1983 tarihinde profesöriüğe yükseltildim. Bu süre içinde yurtdışında çeşitli üniversitelerde, 4 yıl boyunca araştırmalar yaptım. 13'ü yabancı dillerde olmak üzere 58 çalışmam yayımlandı. Mayıs 1983 tarihinde ise, 1402 sayılı Sıkryönetim Kanunu'na dayanılarak, öğretim üyeliği görevime son verildi. 1981 yılından beri, önce sağlık nedenleriyle, daha sonra da çağrıldığım çeşitli uluslararası kongre ve sempozyumlara katılmak ve bir yurttaş olarak, seyahat özgüriüğümü kullanmak üzere yaptığım pasaport başvurularına herhangi bir yanıt almadım. Son olarak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yaptığım, 27 Mayıs 1986 tarih ve 33669 sayılı pasaport başvurusuna da yazılı bir yanıt verilmediği gibi, nüfus hüviyet cüzdanım dahil olmak üzere, evrakım da iade edilmedi. Va/n/zca sözlü olarak, başvurumun İçişleri Bakanlığı'na iletildiği bildirildi. 28 Ekim 1986 tarihinde, ABD Harvard Üniversitesi'ne bağlı Massachusetts General Hospital'dan, bir dizi konferans vermek üzere, ekte fotokopisini sunduğum yeni bir çağrı almış bulunmaktayım. Hakkımda bugune kadar, kamuoyunda "Dilekçe Davası" diye bilinen ve takipsizlikle sonuçlanan dava dışında herhangi bir kovuşturma açılmadı. Özgür bir yurttaş ve bilim adamı olarak, yasal hakkım olan pasaportumun verilmesini, verilmeyecekse gerekçesinin bildirilmesini ve aldığım çağrılan nasıl yanıtlayacağım konusunda aydınlatılmamı saygılanmla rica ederim. Dr. Gencay Gürsoy İstanbul Tıp Fakültesi eski öğretim üyesi" • Olayın birisi bilim ve tıp, ikincisi hukuk ve devlet olmak üzere iki yanı var. . * Türkiye'nin dünyadaki ye'ri, pelişmişliği, kalkınmışlfğı' korfusunda çok siyasal ve ekonomiK nutuk atılır. Ama hiçbir yasal engel olmadan bir bilim adamına yurtdışına çıkma yasağı siyasal iktidar eliyle konduğunda, Türkiye çağdışına düşer, hukuk devleti olmaktan çıkar. Uygarlık yoiunda ne kadar ilerlediğimizi gösteren en iyi ölçü budur, gerisi lafı güzaftır. Olayın bilim ve tıp yönüne gelince... Bir bilim adamı, dışandaki bilim odaklarıyla ilişkilerini yoğunlaştırarak ilerleyebilir. Profesör Gencay Gürsoy da (tıp alanında dünyada birinci sırada bulunan) ABD'ye gittiğinde, yeni gelişmeleri yerinde izleyebilir; edindiği bilgılerle Türkiye'ye döndüğünde de Türk yurttaşlarının sağlığını ve hayatını kurtarmak yoiunda daha iyi hizmet verebilir. Sayın Başbakan Turgut Özal basit bir katarakt ameliyatı için Amerika'ya gitmiştir. Allah esirgesin, Sayın Cumhurbaşkanımız Kenan Evren de hastalanırsa, kendisini iyileştırmek yoiunda Amerikan tıbbının bütün olanaklarının seferber edilmesi doğaldır. Ünlü işadamlanmız ise (hastalık durumları biryana) checkup dedikleri sağlık denetimi için yılda birkaç kez Amerika'ya gitmektedirler. Böyle bir ülkede Amerika'dan çağrılan bir bilim adamına pasaport vermemek, Amerika'ya gitmekten yoksun kalan hastaf yurttaşlarımızı da cezalandırmak anlamına gelmiyor mu? Hukuksuzluk içinde hukuksuzluk yumağının gittikçe büyüdüğü bu ortamda hükümetin anlamı ve görevi ne olacaktır? AR4DA BİR ARÎF ÇAVDAR Hukukçu OKURLARDAN Kilyos'un okul sorunu KUyos, tstanbuVun gelişmeye açık güzel köşelerinden biri. Ben de bu köyde doğup büyüdüm ve sorunlarını yakmdan bUiyorum. Bu sorunlardan biri de eğitim sorunu. Köyümüz öğrencileri, köyümüzde ortaokul olmadığı için Sartyer'e gitmekte, her gün 12 km. yolu gidip gelmektedirler. Çevre köylerin (Zekeriyaköy, Demlrciköy, Uskumru, Kısırkaya, Gümüşdere köyleri) öğrencileri de öyle. Bundan iki sene kadar önce sevindirici bir olay oldu. Yardımsever biri köyümüze ortaokul yaptırmak için yer istedi ve köylü bunu sevinçle yerine getirdi. Ve Kilyos'ta bir mahaUeye bu şahsın adı verildL Yaptınlan okul yakınlarda tamamlandı ve 16.11.1986 tarihinde açıhşı yapıldı. Fakat körler okulu olarak. Bu, köyümüzde üzüntü yarattı. Okulumuzun köye verilmeme nedeni öğrenci yetersizliğiyse bu okul yapımından evvel de araştmldu KUyos ve çevresindeki 5 köyün öğrenci sayısmm okulun açılması için yeterli olacağım samyonım. (50 öğrenci için ortaokul açılabiliyor). Bu beş köyün öğrencileri de Kilyos'taki okula bağlanarak Sanyer Ortaokulu'nun yükü azaltüabitinir. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ortaokula ihtiyacı olan bir potansiyel mevcutken okulun neden ortaokul değil de körler okulu olarak açıldığının araştınlmasıru, bu konuda tatmin edici bir cevap verilmesini saygılanmla rica ederim. Üniversitelerde Bilim veYÖK Türk yükseköğretim kurumlarını, ilkel bir molla eğitimi veren "Darülfunun düzeyinden çekip çıkartarak çağdaş bilim kuruluşları düzeyine getiren ve bunu yaparken de fanatik hiç bir görüşe eğilim göstermeyen ve tüm dünya uluslanna, örnek diye gösterilebilecek, dahiyane uygulamalanyla, Türkiye'ye yönelik büyük bir beyin göçü sağlayan ve Nazi Almanyası'ndan kaçarak, ülkemize sıgınan, yüzlerce seçkin bilim adamına koruma kanatlarını açarak, Türk üniversiteleri tarihinde "1933 Üniversite Reformu" diye adlarıdırılan ve bu konuda hiç de benzeri bulunmayan büyük ve eşsiz bir devrimi gerçekleştiren, yüce önder Atatürk'ün yaklaşım ve uygulamalanyla, son dört yıldır fiyasko ile sonuçlanan YOK uygulamaları arasında, taban tabana zıt bir düşünce ve anlayış farkı vardır. Toplumumuzun değişik kesimlerini ve bu arada, toplumun belirti bir kesiti olan üniversitelerimizi de etkileyen ve özellikle 1950 ytlından beri giderek artan oranda, izlediğimiz yozlaşmalar, üniversite öğretim üyelerine de yansımıştır. Kendi alanlarında bilgi, kapasite ve mesleki yetenekleri çok sınırlı olan ve üniversiter yetersizlik ve yeteneksizlikleri yanında, özgeçmişlerinde var olması mümkün eksiklikleri nedeniyle kişiliklerinin ayrılmaz bir parçası haline getirdikleri aşağılık duygularını bir türlü yenemeyen, bu sorunlu öğretim üyeleri, öğrencileri üzerinde, bilimsel güçleri ve sahip olmaları gereken erdemlikieri yolu ile saygınlık kazanacakları yerde, kolay yolu seçerek, siyasal ve duygusal ağırlıklı slogan ve demogojilerle, öğrencilerinin körpe beyinlerini yıkamışlar ve onları kamplara bölmüşler, seviyesiz politikacılarla birlikte bu yavruları birbirlerine kırdırmışlardır. Aslında yeterli, yetenekli, gerçek anlamda erdemli ve sağlam kişiliklı öğretim üyeleri, günlük politika ile uğraşmazlar ve ona bulaşmazlar. Ancak, gerektiğinde bilim adamı olmanın verdiği onur ve duyarlılıkla, ınanmadıkları fikir ve oluşmalar karşısında, görüş ve düşüncelerini çekinmeden söyleyebilmelidirler. Sağlıksız bir dönemin sonunda kurulan, "Yüksek öğretim Kurulu" geçmiş acı deneyimlerden ders alarak, objektif bir üniversiter düzen kuracağı yerde, tüm öğrenim ve öğretim yaşamında, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı oidukları, fikir, tutum ve davranışlarıyia tanınan ve bilinen kişileri, bir gecede, Atatürkçü kılıfa sokmuş ve bunları Atatürk ilkelerinin savunucusu biçiminde tanıtmış, yöneticilik görevlerine atamış ya da oralara atanmalannı sağlamıştır. Aslında, üniversitelerde bilinenleri tekrar ederek lise düzeyinde, sınırlı bir eğitim verilmesi yerine, ileri Batı ülkelerindeki anlamda bilim üretilmesi ve bilimsel çalışma ve araştırma sonuçlarının bu ülkelerin bilim forumlarında tartışılabilmesi, oraların saygın yayın organlarında yayımlanabilmesi yolu ile, Türkiye'nin bilimsel gücünün kanıtlanması olanaklan araştırılacakken bu yapılmamış; bilimsel yonden henüz istenilen düzeyde bulunmayan üniversitelerimiz, (özellikle YÖK döneminde) giderek gerileyen, bilim ve fikirde kısırlaşan kurumlar haline getirilmiştir. Atatürk'ün girişimiyle kök salmaya başlayan ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilebilen sınırlı ölçekteki çalışmalarla, yavaş yavaş bilim kıvılcımlanna rastlanabilen fakülteler, YÖK döneminde, birer yüksekokul düzeyine düşürülürken, yeni kurulan ve ortaöğretim kurumları düzeyinden bir türlü kurtarılamayan üniversiteler, alelacele verilmiş unvanlarla, nitelikleri kuşkulu öğretim üyeleriyle doldurulmuştur. Nasıl ki, 1950 yılından rtibaren gittikçe artarak yayılan yozlaşmalar, toplumun tüm kurumlarını sarmış ve devletin kurduğu ortaöğretim kurumları da, bu bozulmalardan paylannı almış, nitelikleri itibarıyla, özel ortaöğretim kurumlarının dahi altına düşürülmüşse, son yıllarda, nitelikleri iyice bozulan, devlet üniversiteleri, fakürteleri de, yüksekokul düzeyine inmiş ve nitelikli bazı öğretim üyelerinin uzaklaştırılmaları ya da istifa etmeleriyle, zaten sayıları sınırlı olan bilimsel nitelikli öğretim üyelerinin kalanlan da, yüksek ücret, lojman vs. yan gelirler, çekici olanaklaria, yeni kurulan BİLKENT özel üniversitesine aktanlmış, devlet üniversitelerinde başlatıldığından söz ettiğimiz yozlaşmalann daha da hızlandırılması, yetkili eller ve ağızların işbirliğiyle sağlanmış bulunmaktadır. Makam, unvan ve şöhrete ulaşmak için akıi almaz yörrtemlere başvurabilen, ruh ve ahlak yönünden ileri derecede sorunlu olarak kabul edilmesi gereken birçok üniversite öğretim üyesi, amaçlarına erişebilmek ve doyumsuz bir açlık biçiminde beliren sınırsız tutkulannı tatmin yolunda oluşturduklan karanlık fikirli ocaklar ya da kapalı kulüpleri basamak olarak kullanmak suretiyle, yöneticilik görevierini ele geçirmişler, yaşamlarında hkpbir zaman ulaşamadıklan, ulaşamayacakları yüksek düzeylerde hizmet veren, bilgili ve erdemli öğretim üyelerine karşı, uzun yıllar boyunca, duyageldikleri aşağılık komplekslerini, doğrudan ya da dolayısıyla uyguladıkları Ortaçağ modeli zulüm yöntemleriyle. tatmin yolunu bulmuşlardır. Üniversite ihaleleri sırasında devlet parasına sahip olmak vs. gibi birçok mesleki ve moral değerlerden yoksun bulunduğu yayın organlanna kadar yansıyan kimseler hakkında.Danıştay, idare ve adliye rnahkemeleri nezdinde açılmış bulunan davalar ve gazetelere yansıyan ve yalanlanmayan, adli merciler taratından konuya derhal el atılması önlenen usulsüzlük ve kanunsuzluklarla, bunlara karşı gösterilen ilgisizliklerin perdeleri bir gün gelecek aralanacaktır elbet. Su sorunu sağhğımızı bosuyor Bundan 1,5 ay önce tkinci Boğaz Köprüsü'nün çevreyolu güzergâhında bulunan Gaziosmanpasa Karadeniz Mah. Metris mıntıkasında çevreyolu yapımcı firmasımn dozerleri, çevreyolu yapmak üzere kazı ve hafriyata basladüar. Kazı sırasında Gaziosmanpasa 3 numaralı gecekondu önleme bölgesindeki toplu konutlara su götüren ana su borusunu da paüattuar. O gün bugündür G.O.Paşa Belediyesi'nin sağladığı bir tankerle su ihtiyacımızı karşüamaya çaltsıyoruz. Tankerle taşınan sudan mı nedendir, basta öğrenciler ve büyüklerde şiddetli kann ağrısı ile ishal görülmüştür. Yetkililerden aşağıdaki sorulara cevap vermelerini istiyorum: 1 Metris'te bir haftahk hafriyat yapan yüklenici firma boruyu (su borusunu ve kanaüzasyon borulanm) patlatmak için mi hafriyat yapmıştır? Çünkü aynı yerde şu anda hiçbir çahşma yapılmamaktadır. Çahşma devam ettirilmeyecekse niye hafriyat yapıhp su borumuz patlatıldı? 2 1,5 aydır tSKl Genel Müdürlüğü hafriyatı ve çevre yolu infaasım engellemeyecek 200300 metre uzunluğundaki yeni bir su hattı için hiçbir çalışma yapmamıştır. Bölge halkının sağuğını önemli ölçüde etkileyen su sorunumuzun ilgüilerce acil çözüme kavuşturulmasını önemle arzu etmekteyiz. HASAN AYDIN İSTANBUL YASEMİN DOĞAN LE VEND/İSTA NB UL ÖLIJM Merhum Ömer Karacan ile merhume Rabia Kerame'nin evlatlan, merhume Adile Karacan'ın eşi, ' merhutn lhsan Karacan, merhume tnayet Türkmen, merhum Celalettın Karacan ve Leraan Karayazgan'ın kardeşleri, merhume Fatma Ayhan KaracanSallin, merhume Maral Karahan ve Ünal Karacan'ın babalan, Guy Sallin, Selahattin Karahan ve Olcay Karacan'ın kayınbabalan, Mehmet Hayri Atay, Ahmet ve Şerafettin Karahan ile ömer, Sinan ve Sedef Karacan'ın dedeleri, Ayhan ve Selim Atay'ın büyükdedeleri, Lamia Sidar, merhum Liva Türkmen, Doğan Türkmen, Nida Türkmen, Nihal Türkmen, Sevim Dinçer, Suna Karacan, Melike Sanı, merhume Günay ve Dilek Karayazgan'ın amca ve dayılan Bir >....,, „,,,,,£! mahkumdan "l ŞERAFETTİN KARACAN vefat etmiştir. Cenazesi 28 Kasım 1968 cuma günu ögle namazını takiben Fatih Camii'nden kaldırılarak Edimekapı Şehitliği'ndeki aile kabrine defnedilecektir. Tanrı rahmeıini esirgemesin. ÖLÜM htiklal Harbi malullerinden Emekli Kurmay Binbaşı (191111) eski PTT Genel Müdürü 6., 7. ve 8. devreler Kars Milletvekili ŞERAFETTİN KARACAN vefat etmiştir. Cenazesi 28 Kasım 1986 cuma günü öğle namazmı takiben Fatih Camii'nden kaldınlarak Edirnekapı Şehitliği'ndeki aile kabrine defnedilecektir. Tanrı rahmetini esirgemesin. Bizler Suruç tlç'e Kapalı CezaevVnde hükümlü mahkumlarız, Ailesinden, yuvasmdan uzak tüm insanlar gibi, anne, baba ve kardeş özlemini çekmekteyiz. Bizim de kanunen bazı haklarımız var. Fakat kesinlikle bundan faydalanamıyoruz Şöyle ki; Cezasının dörtte birini çekip açık cezaevierini hak edenler yol horiç yetmiş iki saat izin hakkına sahipler, fakat bizler bu hak tan yararlandınlmıyoruz. Kanunen bizim de yararlanma hakkımız vardır. Bizler herkesin kanun önünde eşit haklara sahip oidukları bilincindeyiz. Yetkililerin bizim gibi mahkumlann sorunlarına eğilecekleri umuduyla bekliyoruz. BİR OKUR TV ve domuz 19.11.1986 tarihinde televizyonda seyrettiğim "Sirinler" isimli çizgi filmde rol icabı oğlu ile kavga eden annenin çocuğuna defalarca "Köpek... Ahlaksız köpek, sen bir domuzsun, defol domuz! Sana ancak bu isim yakışır domuz, domuz!.." diye bağırdığını şaşkınlıkla iıledim. Şaşkınlıkla izledim, çünkü 50 milyon kişiye hizmet veren televizyonumuzda normal bir cümleyi anlatmak için kuüamlan bazı kelimeler sıkı sıkı yasaklanmışken, özellikle yetişme çağındaki çocuklara hitap eden bir programda "domuz" gibi kelimelerin kullanılması onlara neyi öğretiyor? Aile arasındaki tartışmalarda nasıl konuşulacağını mı? DÜRSALİYE BEDİR İSTANBUL BAŞSAGLIGI Mesleki yetenekleri, kültürel ve sosyal yapısı, nadide kişiliği ile kendilerini tanımaktan ve birlikte çabşmaktan onur duyduğumuz; Yük. Mak. Müh. CENAN SAHİR SILAN Beyefendi, ebediyete intikal etti. Muhterem aile efradının ve dostlannın acılannı paylaşır, merhuma Allah'tan gani gani rahmet dileriz. DOĞUŞYATIRIMA.Ş. DOĞUŞINŞ. VE TİC. A.Ş. lurijm sunar rtur BAŞSAĞUĞI Grubumuza yıllarca hizmet vermiş olan KARTALKAYA KARTAL OTEL Satranç öğrenelim, satranç öğretelim istanbul Satranç Derneğl 145 64 57 YILBAŞI REZERVASYONLARIMIZ BAŞLAMIŞTIR Barbaros Bulvarı. 35 BeşiktaşİST. Tel: 158 49 27 161 10 74 161 82 26 Kadıko> Tel: 336 16 60 Bolu Tel: (4611) 3572 SICAK YUVANIZ CENAN SAHIR SILAN'ı kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Merhuma Tanrı'dan rahmet diler, kederli ailesine ve yakmlanna derin taziyetlerimizi sunarız. TRANSTÜRK HOLDÎNG A.Ş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle