22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 EYLÜL 1985 CUMHURtYET/7 İşveren ne istediyse oldu ».aporun tarihi: 15 Kasım 1979... Raporun adı: Temel Ekonomik ve Sosyal Görüşler... Raporu hazırlayan: Türkiye Işveren SendikaJarı Konfederasyonu ya da kısa adıyla TİSK... Raporun kime sunulduğu: Demire! azınlık hükümetine... Ve raporda yer alan istekler: R 2 .ıdem tazminatı en yiiksek devlet memuruna ödenccek ikramiyeyi geçmeyecek. Birden fazla sendikaya üyelik yasaklanmalı. Üyelik ve istifalar noterden yapılmalı. Çekoff kalkmalı. Grev süresince işci ücreti aynen sendika tarafından ödenmeli. Sendikalar idari ve mali denetimden geçmeli. Sendikalann siyaâ parti, dernek Dişkileri kesilmeli. Sendika enflasyonunn önleyici önlemler alınmalı. Sozleşmelerde işkolu işveri aynmı kalkarak tek sözleşme ilkesi gelmeli. Yetki konusu ciddi kayıtlara bagianmalı. "K. Dosyası ŞUKRAN KETENCI getirmesi, işverenleri de işveren sendikaları içinde örgütlenmeye yöneltti. 1970'li yıllarda etkinliklerinı duyurmaya başlayan işveren sendikaları, kendi çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturmaya koyulduiar. İşçi ücretlerinin ekonominin gelişmesini engellediği, enflasyonun başlıca nedeni olduğu göruşleri, giderek etkinlik kazanan kampanyalara donuştü. Kıdem tazminatlarının işyerlerini batıracağı, yatınmlann başlıca engeli olduğu sürekli işlenen temalar oldu. Önce grup sözlesmelerine dönuk dayatmaları ile işçi sendikalarına ağırlıklannı duyuran işveren sendikaları, toplusozleşme düzeni içinde, sosyal haklann gelişimine set çekmekle işe başladüar. Bu arada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yargı yetki sorununa çözüm getiremiyor, işçi sendikalannın önemli bir potansiyeli yetki uğraşılarında, yetki sorunu ve sendikalar arası çatışmada harcanıyordu. Toplu sozleşmeler ile gelişen işçi haklarına karşı etkili yol olarak işçi çıkarmaları yaygın bir biçimde uygulanıyordu. 12 Eylül sonrası pekçok temel sendikai hakkın kısıtlanmasına dayanak yapılan işçi direnişleri ve fabrika işgallerinin neredeyse tümunün temelinde ya yetki sonınunun çözülmeme. şveren Konfederasyonu'nun 1979 kasımındaki si, işçilerin seçtikleri sendika eli ile toplu sözleşme istekleridir bunlar. Ve bugün bu isteklerin neredey yapabilir konuma gelememeleri, ya da işçi çıkarmase tümü gerçekleşmiş durumdadır. 12 Eylül döne ları yatıyordu. minde gerek 1982 Anayasası, gerekse yeni yasa ve 12 Eylül sonrası geleceğe yönelik kalıcı ilk yasa değişiklikleriyle 1979 tarihli rapor hayata geçi uygulama, Kıdem Tazminatı Yasası'nda iki aşamarildi. da yapılan değişiklik oldu. Şimdi kıdem tazminatı, TlSK'in Demirel hükümetinden istediği gibi, memuSendikacılıktaki pekçok olumsuz gelişmeye ra ödenen emeklilik ikramiyesini aşamayacak bir dürağmen, 1960'lardan itibaren sendikai örgütlenmenin gelişmesi, toplu pazarlık düzeninin, işçilerin ça zeyde. Ülkemizde emekli maaşının düşüklüğü, iş güvenlışma ve yaşama koşullanna, görulen bir iyileşmeyi cesinin ve ücretlerin genel olarak yetersizliği göz önünde tutulduğu zaman, kıdem tazminatının anlamı daha iyi ortaya çıkmaktadır. Batıdaki ölçülere göre işçimizin belki de tek gelişmiş olan hakkı kuşa çevrilerek birikmiş olan milyarlar bir bakıma işverene bağışlanmış oldu. 12 Eylül'de açık kalan Türklş'in bütün faaliyetleri, sıkıyönetim komutanlıklarına bağlanmıştı. Toplu sozleşmeler ise, daha önce toplu sözleşme yapılmış bütün işyerleri ve tum sendikalar için, sendikalar adına özel yasa ile oluşturulan Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından yenilenecekti. YHK'da sozleşmeler, TlSK'in aynen önerdiği gibi, genel bir ücret politikasına göre yapıldı. Daha da ileri gidildi bu alanda. İş güvencesiyle ilgili olarak daha önce işveren tarafının kabul etmiş olduğu pekçok huküm, sözleşmelerden 12 Eylül doneminde çıkarıldı. Sosyal haklar donduruldu. Yönetime katılma niteliğindeki sözleşme hükumleri ayıklandı. Bu arada, bir yasa değişikliğjyle fazla olan ikramiye sayıları en fazla "dörl" olarak donduruldu. Genel bir ücret politikası belirlenmeli. toplu sozleşmeler o cerçevede yapılraalı. İdeolojik amaçlı grevler önlensin. Grev, ekonomi ve topluma zarar veren boyutlara ulaşırsa, ihtilaf tarafsız bir organ tarafından bağlansın, grev önlensin. Meşnı çizgiyi aşacak grev yapılamasın. Grevden doğan zararlarda işçi ve sendikanın ortak sonımlulugu olsun. Toplantı Gösteri Yürüyüşleri, Polis Vazife ve SeUhiyetleri, tller Kanunu degissin. lşçilerin, işverenin vönetim hakkına miıdahaiesi önlensin..." rak da belli siyasi amaçlı topluluklann bu bususlan islismar etmesine ve tahrik vasıtası olarak kullanmasına sebep olrnuşlur" deniliyordu raporda. TlSK'in raporu şöyle devam ediyordu: "Gene bugün Tıirk toplumunun uyguladığı ve tercih ettiği ekonomik sistem, ozel sektöre dayalı s«rbest pazar ekonomisidir. Yeni anayasa bu anlayışı yansıtmalıdır. Sos\al devlet ibaresi sosyalist devlet yorumuna göturdüğu için bu ibare kesin olarak baslangıçtan ve diğer ibarelerden çıkanlmaiıdır. Bu husus, ana>asanın çok büyük önem taşıyan bir yönüdür." Anayasa taslağının tartışıldığı gunlerde, özellikle sendikai hak ve özgurlukler bölumüne ilişkın temel kısıtlamalara karşı çıkan Türkİş, bir broşür yayımlamış ve daha önce TlSK'in çalışma raporunda yer alan görüşlerden anayasa taslağına aynen yansıtılanlara ilişkin örnekleri madde madde saymıştı. Türkİş, daha sonra taslakta daha çok sendika yöneticilerini kurtaracak, sendikalar için uygulama pratiği olan bazı değişiklikler sağlanınca anayasaya "evet" oyu verilmesi çağnsı yaptı. MARJİNAL SEKTÖR "Mucize"nin açıklamalanndan biri, yukandaki fotoğrafta da görulen "marjinal sektör" çalışam. Olmayan, olmaması gereken meslekleri icra ederek para kazamyor, i'geçiniyor"lar. Bir başka açıklama da "kara sanayi". Yani, guvencesiz, sö'zleşmesiz çahşma. En yaygm türü inşaat işçiliği. Gerceklesmeyen var mı? ı 20 milyon kişi nasıl geçiniyor Çelişen resmi istatistiklere göre sayıları 2.5 veya 4.5 milyon olan işsızler için hiçbir sosyal düzenleme yok. Yaşlıtar ve ülkemizde nüfusun çoğunluğunu oluşturan çocuklar, para kazanamayan kadınlar gibi, işsizlerin de yükü çalışan işçilerin sırtında. Tarım kesimi, işveren, esnaf, sanatkâr ve memurların bakmakla yükümlü oldukları çevre ile birlikte ayrılmalarından sonra, işçilerin çevresınde 20 milyonu aşan bir dev kitle kalıyor. Ortalama net aylık geliri 50 bin lirayı aşmayan işçinin bu parayı ancak kendi asgari geçimine yetıyorken, 20 milyonu aşan bir dev kitle, bu 2.5 milyon işçinin kısıtlı geiiri ile nasH yaşayabılecek? Fantezi olsun diye rakamlarla bir hesap yapmaya çalıştık. Gerçekten bu 20 milyonun üstünde insan, 2.5 milyon işçinin geliri ile yaşıyor olsa, ne olur gibisinden: Bırakın giyinme ve barınmayı, normal beslenmeyi, sıgortalı çalışan işçilerin geliri, kuru ekmeğe dahi yetmiyor. Rakamlara göre çalışan işçi ve çevresindekinin çıplak, sokakta olması, hatta açlıktan ölmesi gerek. Çünkü kişi başına ayda 6 bın 250 lira düşüyor. Evet, pek insan gibi yaşayabildikleri söylenemez. Yine de sokaklarımız insanla dolu değil. Çıplak değiller ve et evlerine girmese, önemlı gıdaların hiçbıri alınmasa da, açlıktan ölmüyorlar. Hiç değilse ekmeğe doyabiliyorlar. Bunu nasıl başarıyorlar? Yanıtı çevremizde, başımızı çevirdığimizde her yanımızda. Otobüs durağında bilet satandan sımıtçiye, tezgâhı ile belediye zabıtasının önünden kaçan seyyar satıcısına kadar, herkes karınca kadennce kendine bir iş ve gelir bulmaya çabalıyor Arabamızı onaran, gıydiğımiz ayakkabıyı yapan, altını, gümüşu ışleyen, kumaşı dokuyan, kazağı ören, elbiseyi diken. evlerimızi yapanlar işçiler elbet. Ancak çok çok büyük çoğunluğu ile resmi kayıtlar içinde görülen sosyal güvenlik kapsamı içindeki o 2.5 milyonun içinde değiller. Resmi kayıtlarda gösterilmeden çalıştırılanlar on binler değil, yüz binler değil. milyonlaria sayılabilir."Kara " sanayide sözleşmesiz, sigortasız, vergılen ödenmeksızin, a"kla gelebilecek en ağır çalışma koşullannda, yaşlarına, sağlıklannın ne olduğuna bakılmaksızın günde 1012 saat çalıştırılırlar. İSK Başkanı Halit Narin'in tepkilere yol açan bir sozü var: "Biz ağladık onlar güldü; şimdi de biraz biz gülelim" demişti. Gunümüzde işçiiş\ eren ilişkilerinin içinde bulunduğu durumu herhalde TİSK Başkanı'nın bu sözu gayet iyi yansıtmaktadır. O kadar ki hemen her istekleri yerine getirilmiş durumdadır. Bir iki örnek daha verelim: TİSK'in Özal hükümetine sunduğu 11 Şubat 1985 tarihli raporun bir konusu da, kıdem lazminatı fon tasarısı ıdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan fon taslağının olduğu gibi işveren isteklerini yansıttığını söylemek yanlış olmaz. Fondan yapılacak ödemede, kıdem tazminatının bütün işlevi ortadan kaldınlarak, yalnız bir emeklilik ikramiyesine dönüştürülmesi de işverenlerin istediği gibi taslakta aynen yer alıyor. TİSK raporunda genç yaşta emekliliğe karşı çıkılıyor, emeklilik yaşının objektif bir ölçuye bağlanması isteniyor. Biliyorsunuz, özal hükümetinin bu konuya ilişkin de yasa tasarısı hazır. TİSK, ek olarak, sakatlann normal işyerlerinde değil, ayrıca işyerleri açılarak çalıştınlmalarını istiyor. İşverenlerin sakat ve hükumlü çalıştırma zorunluluğuna karşı çıkıyor. "Mazisi temiz, sorumluluğunu müdrik çalışma çağındaki insanlara iş yaratma sorunu ortadayken, eski hükumlulere kanun yolu ile iş bulmak, bir yönü ile suç işlemevi teşvik anlamına gelmektedir" denilıyor. İş kazalarında ışverenin sorumlu[uğunda zararın SSK'dan işverene çevrilmesini öngören yasa hükmünün kaldınlması isteniyor. 2821 ve 2822 sayıh Sendikalar Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Yasaları'nda değişiklik gerekmediği görüşü savunuluyor. ozellikle İş Yasası'nın işverenlere diledikleri zaman diledikleri sayıda işçi çıkarmalarına olanak veren maddelerinin aynen yürurlükte kalması gerektiği uzun uzun anlatılıyor. "İşçi çıkarmak da işçi almak kadar >asal bir haktır" denildikten sonra, sıkıyönetim yasaklannın kalkması sonrası yaşanan yoğun işçi çıkarmalannın, bir birikimin sonucu olduğu bildiriliyor. Batı uygulamalarından gösterilen omeklerin, Türkiye koşullanna uygun olmadığı savunuluyor. işveren sendikaları aidatlannın işveren giderieri arasında sayılması, işçi sağlığı, jş guvenliği denetimlerinin bir sorun halini aldığı, çalışma saatlerinin 5 gun 9 saat çalışmaya elverişli olarak değişmesi, kamu kesimi işverenlerinin işveren sendikalarına üye olabilmesi gibi istemlere de yer veriliyor. Özal hükümetinin onümüzdeki dönem gundeminde yer alan yasa ya da uygulama değışiklikleri hakkında bir ön bilginiz olsun diye saydık bütun bunları... T, Biraz da biz gülelim... TİSK ve 1982 Anayasası u arada, Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu TİSK, yeni hazırlanacak anayasaya ilişkin göruşlerini içeren bir raporu da Danışma Meclısi'ne sundu. İşveren göruşlerini içeren raporda yeni anayasada "sosyal devlet" ilkesınin hiçbir şekilde yer almaması vurgulanıyordu. 1%1 Anayasası'mn, uygulandığı dönemlerde çeşitli değişiklikler gormesine rağmen toplumun özlediği banş ve istikrar ortamını sağlayamadığı öne sürüluyordu. "Hiç şuphe yok ki, geçen döoemin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlannın tümünü anayasaya yüklemek doğru değilse de, 1961 Anayasası'mn Tıirkiye'ye getirdigi anlavış farklılıklannın ve tartışma ortamının bir olçude sonucu olduğunu da kabul etmek gerekecektir. Ozellikle anayasanın ekonomik ve sosyal haklar bölümü ülkenin sosyal ve ekonomik yapısından daha ilerde bir düzenleme getirmiştir. Bu sınınn geniş tutulması \e anayasada vaat edilenlerin bu>uk bir kısmının gerçekleştirilemeyişi toplumda gosterilen lepkinin gerekçesi olmuşlur. Özlemleri arttıran bu düzenleme ekonomik imkânlarla sınııiı olduğu için yerine getirilememiş, bunun sonucu ola B Prof. Metin Kutal: YILMAZ/NARtN Kravatlar gevşemiş, eller birleşmiş. İşçiişveren ilişkilerine iki bakış: Şevket Yılmaz ve Halit Narin ne diyor? Y \RI\: Yeni sendikai düzen Bu yasalarla bile sendikacılık yapılır İşçiişveren ilişkıleri içinde yoğrulmuş bir öğ, retim üyesi olan Prof. Metin Kutal, bugün geldiğimız noktada işçiişveren ilişkilerinde, ozellikle sendikalann konumunu şöyle değerlendirıyor: "Ülkemizde işçi sendikalannın sıkıntılı bir dönemi yaşadıkları kuşkusuzdur. Ozellikle 196380 doneminde yasaların güçlü desteğine ahşmışbazı sendikalar için yürürlükteki hukümlerın doyurucu olmaktan uzak bulunduğu, türlü engelleri beraberinde getirdıği açıktır. Ancak gunümüzde sendikalann içinde bulundukları sıkıntılann tek kaynağının yeni yasalar olduğunu söylemek doğru mudur? Yasaların kısrtlayıcı hükumleri yanında iztenen ekonomik ve sosyal politikanın, en büyük işveren olarak devletin toplu pazarlıklar sırasında benimsedıği tutumun, para kredi ve istihdam politikalarının, bir türlü normal sınırlara çekılemeyen enflasyonun da işçiişveren ilişkilerini olumsuz yönde etkılediği söylenemez mi? Öte yandan eski donemde olduğu gibi sendikalann büyük ölçüde yasaların desteği ile ayakta tutulmasının kamu işyerlerınde toplu pazarlıkların siyasal yollarla sonaçlandırılmasının saglıklı bir çözüm olduğuna inanmamak gerekir. Tüm elverişsiz koşutlara rağmen bugün ülkemizde sendikalar bir yandan mevcut yasalardaki haklannı sonuna kadar kullanmak, üyelerınin hak ve menfaatlerini korumak, öte yandan da yasaların engelleyıci hukümlerıni değiştirebilmek için kamuoyu oluşturmak zorundadırlar. Durum böyle olması gerekırken, ülkemizde grev yasağının bulunmadığı işkollarında bile güçlü bazı işçi kuruluşları 'bu yasözleşmeleri imzalamaktadırtar. Bazı işçi sendikalannın ise, grevi göze alamadıklarından .üyelerinı grev oylaması istemek için harekete geçirdikleri söylenmektedır. İşçilerin sendikalara, toplu pazarlık düzenıne güvenıni sarsabilecek bu gibi politikaların ilerde Türk sendikacılığı açısından önemli bunalımlara yol açması kaçınılmazdır. Yasaların ve siyasal iktidarın desteği yerine gucünu sendika içi demokrasıden ve üyelerinden alan, sadece toplu pazarlık yaparak zam elde§etme yerine uyelerine ıktisadi ve sosyal birçok haklar götüren işçi ve işveren sendikalannın bugünkü yasal çerçeve içinde bile etkili olabileceğine inanmaktayım. Aksine bir tutum ıçıne gırerek sendıkaların, yasal kolaylıkların sağlanmasını beklemelerini gerçekçi ve yararlı görmemekteyim. Eski alışkanlıklarını devarri ettirmek ısteyen sendikalann toplumdaki etkinliklerinı giderek kaybedecekleri gözden kaçırılmamaiıdır. Bu durumun ise sosyopolıtık olumsuz sonuçlar doğuracağı kuşkusuzdur." Yılmaz' Diyaloğa Narin: Karşılıklı öncelikle saygı ve ahenk özen gösterdik içinde çalışıyoruz Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türkİş) Başkanı Şevket Yılmaz, bugün bulunduğumuz noktada işçiişveren ılışkilerinin bir değerlendirmesini yaparken, bu konuda Türkİş'in izlediği politikayı açıklıyor. Yılmaz şöyle diyor: "Başkanlar kurulu kararlarımız doğrultusunda yapılan ilk toplantımızda, ülkemizdeki çalışma hayatı ile ilgili çıkmazlan ayrıntıları ile ortaya koyduk. Türkiye'de hür sendikacılık hareketinden bugün söz edilemeyeceği ve hür sendikacılık hareketinin olmadığı bir yerde rejimin adına demokrasi denilemeyeceğini her vesile ile ifade ettik. Türkİş olarak, bir geçiş dönemi sonrasında karşı karşıya kaldığımız tabloyu değiştirebilmek, hür ve saglıklı bir sendikai hareketin yeniden teessüsünü sağlayabilmek için, öncelikle demokrasinin temel unsuru otan diyaloğa özen gösterdik. Bu diyaloğun ısrarla sürdürülmesi, zaman zaman ağır eleştirılere de yol açtı. Samsun'da ağustos başında toplanan genişletilmiş başkanlar kurulunda da ifade ettiğım gibi partamentonun toplanması, divan teşkilı, komısyonların belirlenmesi ile birlikte bizim de yeni bir çalışma programımız planlanmıştır. Çalışma ve sosyal güvenlik komisyonu ile bir toplantı yapmak, raflarda bekleyen ve çalışma hayatını ilgilendiren yasa değişıklığı önerilerimızın ıvedilikle gündeme getirilmesi için kendilerinden talepte bulunduk. Daha sonra işçi kökenli milletvekilleri ile ıkinci bir toptantı düzenleyerek aynı doğrultuda girişimlerde bulunmalarını istemek, ekim ayının ikinci yarısında olması muhtemel büyük bir toplantı düzenleyerek sendikalann merkez ve şube yöneticılerini bir araya getirmek, bu toplantıda lCFTU'nun da temsıl edilmesini sağlamak. Kuşkusuz bütün bunlar, hükümet ve parlamentoda tavır değişiklığine yol açmadığı takdirde sorunu uluslararası platforma kaydıracağız. ICFTU icra kurulu üyesi olarak, uluslararası alanda bazı önlemler alınmasını isteyeceğiz. Biz bugune kadar ısrarlı dıyaloğumuz ve uyarılarımız nedeni ile görevımizi yaptık. Hıç kimse bundan sonra geiişecek olaylardan bizi sorumlu tutamaz. Sorumluluk, işçi kesimine ısrarla kulak tıkamaya devam edenlere ait olacaktır." Türkiye işveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Halit Narin, işçiişveren ilişkilerınde bugun bulunduğumuz noktayı değerlendirirken, gelişmeleri "olumlu" olarak niteledi. Narin şöyle dedi: "İşçiişveren ve hükümetin, gecmtşin tecrübeferinden istifade ederek memleketin ihtiyaç ve ekonomik şartlarını dahada dikkatle değerlendirdiği bir döneme geldik. İşçiişveren ilişkilerı yalnız ücret kavgası değildir. Hükümetin de yalnız ücret kavgası yaptığı ve işverenin fazla kâr etmek amacı ile işçiişveren münasebetlerini çıkmaza sürükledıği kanaatinin de kalktığı inancındayım. işçilerin, sendikalann istekleri, işverenlerin ekonomik ve sosyal bünyelerine uygun ortamın olması, hükümetin bu ortamı düzenleyicı rol oynamaya başlaması, bence bugun gelinen noktanın bir başka ifadesidır. Bundan memnunluk duyulmuştur. Gelecekte daha lyi hesaplar yapılarak, sosyal ihtiyaçların ekonomik tedbir verme kabıliyeti ile yönlendirilmesi, incelenmesı, hükümetin birinci vazifesi olacaktır. Yani zaman zaman küçük veya büyük çapta grevlerin ve lokavtlann yapılması, olabilmesi, bugünkü çalışma dünyasının ve pazarlık düzeninin normal bir hadısesidir. Yapılacak müzakerelenn ve yapılacak olan grevlerin ve lokavtlann başlangıcı, çalışma hayatında vazite almış bu üçlü grup insanlarına rahat nefes alma süresi tanımalıdır. Türkiye'de bugün gelinen noktaya, Grev ve Lokavt Kanunu, ilk 1963'te çıkmış olmasına rağmen. 1950'lerden gelen çalışmalarla ve birçok tecrübelerden, lyi ve kötü hatıralardan, hatırlayacağımız 30 seneden fazla bir zaman diliminden gecilerek gelinmiştir. Memnuniyetle görmekteyim kı, bugün gekJiğımiz noktada geçmtşi unutan, geçmışi yaşatmak için yanlış içinde olan bu üçlü gruptan herhangi binmiz yok. Yanı hepimiz geleceği daha iyi organize etmek, ama menfaatlerden daha büyük bir pay almak ıçın saygıyla ve ciddıyetle bırbirlerimıze çalışmalanmızı biraz sert, zaman zaman da daha yumuşak olarak yapmaktayız. işverenlerin ışçilerine saygısının, işçılerimızın ışverenlerine saygısının ve her şeyden önce de işçi ve işverenin, milletine ve hükümetine saygısının en iyi şekilde, ahenk içinde sürdürülmesi ınancı ıçindeyız." W '' * 3 v ı sa ile grev yapılamaz' dıyerek toplu htonbul'da bir işçi. (Fotoğraf: ARA GÜLER)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle