17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/10 Refik Ahmet Sevengil komşumuzdu. Onu görüyorum. Karşı apartmanın alt katında tek başına yaşıyor. Başını geceboyu kitaplardan kaldırmıyor. Refik Ahmet Beye, o zamanlar, işte böyle, uzaktan âşık olmuştum. Kendisi bilmiyor. Refik Ahmet Sevengil'e âşık olmuştum... 6 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKJVIEKÇI 14 EYLÜL 1985 Ölüm. Yansızlık Üstüne... Çarşamba günü, Maltepe Camisi'nin avlusu nasıl da kalabalıktı? Bir eski politikacıyla, bir sanatçının cenazeleri kalktı oradan. Sırrı Atalay'la, Erkan Yücel'in cenazeleri. Avluda, sanatçılarla politikacılar yan yana, sanatla politika iç içe. Sırrı Atalay da genç, Erkan Yücel de, alanlarmda bir dönemi, bir dönemeci yansıtıyorlardı. Erkan Yücel, "kendi yazıyor, kendisi sahneye koyuyor, kendisi oynuyor. Tüm ağırlık, her şey onun üzerinde. Bir bakıyorsunuz, film çevirmeye koşmuş, koşarken trafik kazasında ölmüş." Metin And söylüyor bunları. Gülşen Karakadıoğlu, "Son yıllarda birarayış içinde gibıydi..." diyor. Erkan Yücel'i, çocuk denecek yaşta girdiği tıyatroda oyunlanndan tanıyorum. Güngör Altay, daha iyi anımsadı, "AyakBacak Fabrikası" oyununu Rize'de seyretmiş. Sermet Çağan'ın yazdığı bu oyunda, Erkan Yücel, aç insanı simgeliyor, kutsal gölden çıkan balığı dişlerinin arasında sıyırarak şöyle diyor: İnsan aç kalmaya görsün, inançlannı bile yer! Erkan Yücel'i öyle koşturan, sanat ile ekmek kavgasıydı. Bir arkadaşımla, Ankara'da, daha yeni, "Mufettişler Müfettişi"n\ seyretmiştik Orhan Kemal'in. Oyunda yapıt, sanki yeniden yazılıyordu. Oyunu sürükleyen Erkan'dı. "Bir dönem" dedi ya Metin And, öyle. Oyunun yarısında girip izlemiştik. Oyun sonunda, Erkan'ın gözlerindekı sevinci, ışıltıyı unutamam. Hiçbir oyununun ilkgecesinde bulunamamıştım. Gitmediğim, gidemediğim için gücenik dururdu. Sonra, İzmir'e turneye çıktı. Bu kez, sıkıyönetim yetkilileri, oyuna izin verdiler, ancak Erkar^ ın sahneye çıkmasına, oynamasına izın vermediler. Bir arkadaşlarını yetiştırip, yerine çıkardılar. Erkan bu, durabilır mı? Kimi sahnelere kendisinin çıkıp oynadığını söylerdi. Nereden bileceklerdi? Ölümünden küçük çocuklannın haberi olmamış, haber vermemişler Geçenlerde ölen Turgut Uyar'la, Abdülkadir Bulut'tan birkaç dize aktarmayı düşünüp durmuştum. Turgut Uyar, "Ölümte Başlayan" adh şiirinde şöyle diyordu: "Sarı suratlı ölüm mü / kurşun ip kanser baldıran / herkes korkuyor ondan I ben de çok korkuyorum I bir rüzgâr giriyor tenime I bir rüzgâr / nasıl olsa herkes bilir anlatmam. işkence mi I Belki ölümden de çok korkuyorum ondan. Ama ölüme vanm /Zaten vanm ister ıstemez / Belki işkenceye de bilemem / Deneysizim çünkü belki dayanırım I Ama aşk ihanetinde / Kahraman filan değilim / Çılgınım." Anamurlu Abdülkadir Bulut'u, Antalya'da Güngör Türkeli'yle konuştuk, andık. Abdülkadir Bulut, öğretmendi. Bir gün, yolda bir kamyonun ezdiği bir kurbağa görür Bulut, get'rir sınıfa asar kurbağa öiüsünü. Müfettış gelir, kurbağayı görünce sorar Bulut'a: Bu kurbağanın sağ bacağı ezılmiş, sol bacağı sağlam, neden? Kamyon öyle ezmiş efendim! Hımmm.. der müfettiş, buraya bir mim koyar. Abdülkadir Bulut, gezmeye gittiği Anamur'dan, minibüsle Silifke'ye giderken, kapının açılması sonucu düşüp öldü. O da genç yaşında. "Dünya Bir Kesekâğıdı Değıl" şıirı şöyle: "Günlere dokunarak geçse de kuşlar I Hâlâ çözülmedik sırlan var hayatın I Hadi beyaz bir gülün üstüne eğil / Dünya. öyle sandıkları gibi I İçi boşaltılarak sokağa atılan / Bir kesekâğıdı değil." 3.7.1982'de yazdığı "Arkadaş Sesi" şiiri, Nazım'ın "SalkımsöğüV'ünü anımsatır sanki. Yolları ayrılmış arkadaşları simgeler. Şöyle: "Arkadaş sesine uyandığım günleri I Düşündükçe doluk doluk oluyorum I Ve artık ağzımın içinde dilim / Oyle kendi başına dinlenen / Islak bir sözcük olmamalı diyorum. Sulan sesinden tanıyalı ben / insan yuzunde doğrulan hergüzellik / Geleceğimize benzıyor desem de / Gözlerinın renginden dahi huylandığım I insanlar var gezdığim yerlerde. Elime aldığım ağaç kökleri I Daha gözlerimi açıp kapamadan I Karışıp gidiyor avuçlarımın içine / Demek ki diyorum kendi kendime I Asıl katlanmam gereken şeyler I Henüz yaklaşmadı ufkuma. Artık her yeni şiire başlayışta I Hatırlanır onların ayrılış günle' ri I Çıkar gelır diye bir gün / Yüzüne tavuskuşu işlenmiş sandıklara / Naftalinlenip konmuyor gıysıleri." • * • Çarşamba günü Mecliste, başkan seçimı vardı. Eski Başkan Necmettın Karaduman. ilk iki turda seçilemedi,üçüncü turda seçıldi. Bunun çeşitli yorumları, anlamları vardı. Muhalefet, HP'lilerle MDP'liİer, Karaduman'ın geçen dönem, tümüyle yansız başkanlık yaptığı kanısında değildiler. Aydın Güven Gürkan, Ülkü Söylemezoğiu ile görüşüp muhalefet olarak, Karadumana oy vermemeyi kararlaştırdılar. Karaduman'ın başkanlık yaptığı dönemde, komisyonlarda, ANAP'lıların egemen olması, muhalefete başkanlık verilmediği gibi, sesinin de kısılması voluna gidilmış, bu, muhalefeti çileden çıkarmıştı. "Polis Yasası"n[ genişleten tasarı Meclise geldiğinde, Karaduman'ın kürsüye çıkmakta direnmesi bardağı taşırmış, HP'lilerin şahlanmasına yol açmıştı. Polis Yasası üzerinde. ayrıca durmayı düşünüyorum. Meclıs Başkanlığı kurumunu yansız tutamayan iktidar, yetkileri artırılmış polis örgütünü "kadrolaştırma" çabasında mıydı? Yansızlığını yitırmiş polis örgütü, kargaşanın kaynağı olmaz mıydı? Bu, ateşle oynamak değil de neydi? Poliste yapılan son yer değiştirmelerın ölçütü. amacı neyle açıklanıyordu? Polisi yansızlaştırma yerine, "kadrolaşmalar içine sokmak, tehlikelerin en büyüğüydü. Biramıral, Yunanistan'da, polisin kırmızı ışıkta geçen bakana ceza yazdığını gördüğünü söyledi. Bizde bir örneği var mıydı? Bunlar, evet ince konular, ama iktıdann da konuyu aynı incelikle. titizlikle ele alması gerekmez mi? Basında çıkan haberler neyin nesidir? * * • Bir düzeltme:Çarşamba günü çıkan "Gülen Atatürk"baş\ıM\ "Ankara Wof/a/7"ndaYargıtay Başkanı Nihat Renda'nın, Abdülhalik Renda'nın oğlu olduğunu yazmıştım. Nihat Renda telefon etti: "Abdülhalik Bey'ın oğlu yok, iki kızı var.Abdülhalik Beyle büyük dedelerimiz kardeştir,"ded\. Düzeltir, özür dilerim. ş hayatım, aynı yıl Halim'le tanışmam, erkeği bol, konuğu bol, çatışmalan bol bir aileden, başarabüdiğimiz kadar eşit ağırlıklarla dengelenmeye çalışılan ve adına evlilik denen iki kişilik yaşama girişim, 195759 arası ABD seriivenimiz, ülkedeki siyasal gelişmeler ve değişmeler... Hepsi beni çok derinden etkiliyordu. Halim'in çalıştığı bütün o ıssız şantiyelere de gittim. Anadolu'nun pck çok köşesinde, bilmediğiın dünyalarla yüz yüze geldim. İşte şurada, dik kayalıklarla çevrili, yolu izi bulunmayan bir vadiden cip üstünde geçiyorduk. İşte, gepegenç mühendisler geceleri kurbağa seslerini dinleyerek, kimi bir derginin sayfalannı çeviriyor, kimi yapım hesaplannı çıkarıyor, kimi sözümona iskambil falı açıyor, hangi iki taş arasından kimin namlusunu üstlerine çevirebilecegini düşünöp, tetikte duruyorlar, ayakları artık tamamlanmış beton köprünün oradan bir dinartıit patlaması işitir gibi oluyorlardı. İşte dün akşam toprak kaymış, yolda çalışan aitı işçi göçük altında kalmıştı. Üstlerine çekilen kirli örtüler, kâğıt çimento torbaları, cesetleri tam örtmüyordu. i GOÇ TEMIZLIGI ADALET AĞAOĞLU Refik Ahmet Beye, o zamanlar, işte böyle, uzaktan âşık olmuştum. Kendisi bilmiyor. Ben, yine babamın ya da abimin ışığımı söndürmeleriyle savaşarak ve karşıda, alt kattaki ışıklı pencereyi gözetleye gözetleye "İki Kişi Arasında"yı yazıyorum. Bu oyunda, iki kişinin karşılıkh konuşmalarıyla, bir oda müziğı gibi bir şey yapmaya çalışmıştım. O müziği şimdi bile işitiyorum. Gerçekte, o yıllar öylesine yalnızdım ki, iç dünyamda Refik Ahmet Sevengil'e açtığım kapıdan içeri, bu oyunu yazarken sanki bütün bir dünya doluşuyordu. Bu oyunum sonraiarı radyoda yayımlandı. Ben henüz 'Söz ve Temsil Yayınlan Şefliği'nde değildim, kazandığım sınav sonucu fasıl heyeti notalan başında nöbet tutuyordum. Yayımdan iki gün sonra, bir gazete haberinde "tki Kişi Arasında"yı Kayseri'de izleyen bir genç kızın, kendini pencereden atarak öldüğünü okumuştum. Bu, basit bir rastlantı olabilirdi. Oysa ben, aylarca kendimi bir katil olarak gördüm. Demek yazmak, insanlann hayatlanndan sorumlu olmak demekti? Kadınsız, sinemasız, tiyatrosuz enç mühendisleri, uzak, ıssız köşelerde kadınsız, sirlemasız, tiyatrosuz, müziksiz, lüks lambalarının ışığında günlük işlerin dökümünü yaparlarken görüyordum. Bir kısmı iskambil oynayarak dinlenmek ve avunmak isterdi, ama çoğu da kitap okurdu. Bana, düzenle uyumlu, düzenin adamları olarak sunulan bu genç adamlar, somutta bütünüyle halkın adamlanydı. Benim tanıdıklanm öyleydiler. Bir kadırun doktorsuzluktan doğumda öldüğünü işittikleri zaman, bu yol oraya bağlanmadan ölmek var, dönmek yok, diye andiçtiklerine tanık oluyordum... O zamanlar... İşte yeniden Ankara'daydık. Halim'le Istanbul'a bir hafta sonu kaçamağı yapıyorduk. Hayır, yapamıyorduk. Kızılcahamam Ankara arası, henüz ilk kazısı yapılmış, araç geçmez bir yolda yaya ilerliyorduk. Mühendislerin ayaklan doğayı yokluyordu. Onunla daha çetin bir savaşa hazırlaruyorlardı. tstanbul'a geceyarısından sonra varmıştık. Fakat, gözümün önünden hâlâ, pirinç tarlalarında yan bellerine dek suya girmiş, ot ayıklayan kadınlann görüntüsü vardı. Onlan çocukluğumda da, doğduğum ilçenin çevre köylerinden tanıyordum. Balçık bir su içinde, bacaklarına sülükler yapışırken şarkıtürkü ot ayıklayışlan bana çok doğal gelirdi. Yirmi yıl sonra sanki aynı kadınlar, aynı şarkıtürkülerle soğuk su içinde ot ayıklıyorlardı ve bu kez, o koşullarda bu kadar neseli olabilmeleri bana hiç doğal gelmiyordu. Beni değiştifen her şeye borcu ödemek istiyordum. Galiba, yeniden oyun yazrna eğilimim daha çok böyle doğdu. G Meydan Sahnegi'mle MEYDAN SAHNESt 1960 sonrası Ankara'da kurduğumuz, başkentin ilk özel tiyatrosu olan Meydan Sahnesi'nde Devlet Tiyatrosu'nun asırı kuralcı, katı, keyfîyöneticilerinin tutumuna karşı yeni bir yol önerebileceğimizi sanmıstım. 2 yıllık çabanın sonu düş kırıklığı oldu. Yukarda Mur Sabuncu ve Üner tlsever, Meydan Sahnesi'ndeki oyunlardan birinde. »rtık tek satır yazamıyordum. Beri yandan yazma tutkum da bana rahat vermiyordu. Sonunda insanı eylemsizliğe kadar itebilen duygumu biraz yenerek "Açık Perde" adh oyunumu yazdım. Burada, yaratıcı ile izleyici arasındaki tehlikeli ilişkiyi sorgulamaya çahşıyordum. Oyunda bir genç kız, pipolu oyun yazarına da, onu sahneye koyana da "Sizler birer hayat hırsıasınjz, herkesin yaşamına sorumsuzca dalıyorsunuz!" diye haykınyordu galiba. Yazmakla cinayet işlemek arasındaki tehlikeli çizgiden ötürü yaşadığım suçluluk duygusunun kaynağı, belki de gazetecilik gereği çarpıcı kılınmış o haber de değildi. Bir sabah, babam da bana katil gözüyle bakmıştı. Hem de kendi katili... Ben, mutfakta, temizlikte, ütüde anneme yardım ederken abim, ikidebirde yatağımın, yastığımın altını karıştınyor, oralara sakladığım en gizli dünyamı bulup ortaya çıkarıyordu. Birkaç kez, lise defterlerimi, ilk denemelerimi, o daha kapağını açamadan kapıp geri alabilmiştim. Her kezinde gözyaşlarına boğulacak gibi olurdum, ama ağlamazdım hiç. Bizim evde ağlamak ayıptı. Bir sabah abimi, sarı samanlı kâğıttan 'lise defteri'mi elinde sallayıp dururken gördüm. Ev halkının ortasında Babama çayını koyuyordum. Defteri abimin elinde görünce, dünya başıma yıkıldı, basbayağı gözlerim karardı. Okula gitmemin, ders çalışmamın bile hiç hoş karşılanmadığı, çeşitli tatsızlıklara yol açtığı evimizde 'roman yazdığmun ortaya dökülmesi artık bu kez büyük bir felakete neden olabilirdi. Korkum, benim başıma geleceklerden değildi. O kor»uyu çoktan tüketmiştim, ama babama inme inebilirdi. Annemi kırabilirdi babam. Onu, bana gözyummakla suçlayabilirdi. A Babam da bana katil göznyle bakmıştı imdi o afişler, o fotoğraflar bu odanın neresinde bilemiyorum. Bir göç temizliği sırasında onlar yeniden elime geçer mi, bilmiyorum. 1960 sonrası, Ankara'da kurduğumuz, Ankara'nın ilk özel tiyatrosu Meydan Sahnesi'nde, Devlet Tiyatrosu'nun aşın kuralcı, katı ve yöneticilerin keyfi tutumuna karşı yeni bir yol önerebileceğimizi ummuştum. Ama bu, iki yıllık bir çabanın sonunda benim için yazık ki bir düş olarak kalmıştı. Bu düşün, daha sonra Asaf ve Güner eliyle, onlann kişiliklerinde AST'ta gerçekleştirilmesini beklemem gerekecekti. Meydan Sahnesi'nin her adımında karşımıza zorlu ekonomik sonınlar çıkıyor, sık sık haciz memurlarıyla karşılaşıyorduk. Tiyatro ortaklanmın 'gişe oyunu' aranışlarına her karşı çıkışımda, gerçekçi olmamakla suçlanıyordum. 'Gişe oyunu', havadan sudan oyun, anlamına geliyordu. Üçü oyuncu, biri sahne yönetmeni dört ortağım için, her birinin kendisini en iyi gösterebilecegi oyunlar seçmek, çevirmek de benim görevlerim arasındaydı. Onlar da çok gençtiler. Oyuncular yani... Ben kendimie kavgalı olmuştum. Güniin on altı saati gün görmez o bodrum katındaydım. Ortak. larım 'işveren' makamına beni uygun görmüşlerdi. Helalann temizliğine dek her şeye koşturan ve tek kuruş geliri olmayan bir 'işveren'. Çünkü öte, kilerin sigortalarının devam etmesi gerekiyordu. 'Kadın kısmı'nın sigortalanmaya falan gereksinimi yoktu... Her şeye karşın Meydan Sahnesi'nde spotlan, , ramp ışıklannı, kulis tozunu, basının görünmeyen yüziinü, izleyicinin ha deyince görünmeyen kimliğini tanıdım. Tiyatroyu basan lağım sularını ko, va kova dışarı boşaltmayı, marangozlarla boğuşmayı, ayın otuzunda kontratlı sanatçıların ücretlerini ödemeyi, ödeyemediğim zaman onların kimi kez yakama yapışıp agızlanna gelen her şeyi söylemelerine katlanmayı, sokak aralannda hoparlörlü bir arabayla dolaşarak "Bu akşam Meydan Sahnesindeeee!.." diye haykırabilmeyi, turne dü I B Sarı defterimi gören babam yıkılmıştı... sarı pelür kâğıtları çıkıyor. Bir toplu iğne ile iğnelenmiş yirmi daktilo sayfası. Başhk: "İki Kişi Arasında." Apaçık ürperiyorum. Yeniden, o günlerdekine benzer bir aşka tutulabilmeyi özlüyorum. 1950 sonralarında radyo oyunları da yazmak istemiştim. îlk denemelerim kendi gözümde hep fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Ben henüz Ankara Radyosu sınavlanna girmemiştim. Refik Ahmet Sevengil, henüz Radyo Dairesi Başkanlığına atanmamıştı. O, benim radyoculuğumun birinci yılı sonunda geldi. Ama, daha önce komşumuzdu. Onu görüyorum. Karşı apartmanın alt katında, tek başına yaşıyor. Başmı, gecelerboyu kitaplardan kaldırmıyor. Orada onun, burada, çatı katında benim odamın ışığı yanıyor. Yalnız bizim ışıklanmız yanıyor! A Baba, kızın jşimdi seni öldttrmnş ı abamın ya da abimin ışığımı söndürmeleriyle savaşarak ve karşıda, alt kattaki ışıklı pencereyi gözetleye gözetleye İki Kişi Arasında'yı yazıyorum. Bu oyunum sonraları radyoda yayımlandı. Yayımdan iki gün sonra, bir gazete haberinde 'İki Kişi Arasında'yı Kayseri'de izleyen bir genç kızın, kendisini pencereden atarak öldüğünü okumuştum... Yazmakla cinayet işlemek arasındaki tehlikeli çizgiden ötürü y'aşadığım suçluluk duygusunun kaynağı, belki de gazetecilik gereği çarpıcı kılınmış o haber de değildi... »bim, defteri sallayıp duruyor, bununla yetinmiyor: "Bak baba, kızın şimdi de seni öldürmüş!" diye haykınyor. Liseyi bitirdikten sonra onun lstanbul'a Tıp Fakültesi'ne gidişıne ne kadar sevinmiştim! Altı yıl, diyorlardı, altı yıl orada kalacak, yalnız yaz tatillerinde getecek, bir ay falan... İşte o yaz tatillerinden biri...O yıllar yeniden roman yazmaya heveslenip, bu kez hayatın içinden bir şeylere yönelmeye çalışıyordum. Babasız, yani desteksiz bir genç seçmiştim romanın baş kahramanı olarak. Yoklar, yoksunluklar içinde o kadar çok genç vardı ki, örneği seçmem güç olmamıştı. Ona bir yaşam serüveni yakıştırrmştım. Gelgelelim, işte babamın bakışlanyla karşılaşıveriyorum. Elimde çaydanlık, donup kalıyorum. zenlemeleri için gittiğim taşra kentlerinde, geçmişteki tiyatro kumpanyalannın buralarda nelerle karşılaştıklarını öğrendim. O kentler Emniyetinde adımın genelev kadınlanyla yan yana yazıldığını, Emniyet duvarlarına benim vesikalık fotoğrafımın da, genelev işleten kadınlann vesikaJık fotoğraflarıyla yan yana asıJdığını görünce de irkilmemeyi, kimsenin, hiçbir biçimde bir başkasının eliyle kirletilemeyeceğirü öğrendim. Benim tiyatroya tutuluşum gibi, yaşamaya tutulmuş butün o kadınlann hayatlarındaki saygınlığı gördum. urada eski defterleri karıştırıp dururken, birinin arasından birbirine tutturularak katlanmış B Abimin haykırışı üstüne babam, o sabah bana, evlat adı altında koynunda bir düşman, kendi katilini beslediğine inanmış bakışlarla bakıyordu. Yıkılmıştı. Hem de onun gibi biri, öyle bir baba... Çok değil, daha altı ay önce, bildiği, inandığı bütün değerleri çiğneyerek beni koluna takmış, yeniden 'insan içine' çıkarmamış mıydı? Çünkü o zaman da kendisini müthiş çıkmazda bırakmıştım. Ya sokaklara düşecek, erkek adı altındaki kurdun kuşun yemi olacaktım, ya babam benim katilim olacaktı, ya da bildiği değerleri çiğneyerek beni, hele şimdi büsbütün düşman kesildiği o tiyatrolardan birine kendi kolunda götürecekti. İşte bu sonuncusunu seçmek zorunda kalmıştı. Öyleyken ben, romanımda böyie bir babayı öldürüyordum! Evet, romanda bir baba öldürmüştüm, çünkü, hiç desteksiz bir gencin toplum içinde ne olacağıru, nasıl bir yaşama savaşımı vereceğini anlamak istemiştim. Bir çeşit Martin Eden. Sürecek KITAP/YAYIN .. AHBİZ ODLEK AYDINLAR Turkiye'nin, Türk halkmın. Turk aydımnın her zaman gundeminde kaJan sorunlan, inancı. sevgıyi. baskıyı. direnci. güvensızliği. sorumlulugu ve sorurasuzluğu, çileyi ve acıvı Aziz Nesin bu yazılarında çarpıa bir biçimde dilegetinyor. Ve diyor ki "Sevgili okurlanm. Ah Biz Odlek Aydınlar' adlı bu kıtabım, bir yolculuğa hazırhğın sizlere armağanıdır " azaznesin Varlık Yalçın Pekşen Cahit Kiilebi BÜTÜN ŞİİRLERİ Ozdrmir Asaf 2 Bdsım BİR KAPI ÖNL NDE Özdemir Asaf 3 Basım NUH PEYGAMBER'İN SEYİR DEFTERİ'ni yazdı Gülmek istiyorsanız, altn okuyun.. Bütün Kitapçılarda Çusdai \ü\ınları 500 hru EzgiIiYürek "Bu güzel kıtap I Ruhi Su'nun T şürlenni.türku sozlerinı. yazıiarını. yaşamı ve sanatı konusunda kendisıyle yapılan soyleşilerı bir araya getiriyor. Şiirlerı ve turkulen okurken bir anda onun gorkemlı sesinden dınledığımız ezgılenn kaynağına ınıyoruz, yazıiarını ve soyleşilerı okurken de yaratıcılığında ulaştığı duzeyi nasıl sağladığını. eğıtımıni. çalışma yöntemini. kultur bınkıminı anlıyonız " Ceval Çupan OtolıiŞıı Ürelkenliğin önunu açan dinamik dergi e>lul sa>ısında ÇAĞDAŞ ALMAN EDEBİYATI • Ban'nın İşaali Altında Alman Edebiyatı / Thomas Herr • Alman Dili\le Yapılan Edebiyann Ekonomik Siyasal Küliürel Temeli / Lukacs • Siegfried Lenz: Almanya'nın Dunu ve Bugunü Arasında Bir Yazar Turga> Kurultay • Fçderal .Alman Şiirınin Puşundürdukleri / Nuran Özyer • 1960 Sonrası Alman Diliyle Olu$an Yazındaki Yeni Eğihmler • Prof. Dr. Şâra Sayın • Çağdaş Roman ve Oyun Yazarı Max Frisch / Nilüfer Kuruyazıcı • F.Alman ve D.Alman Tıyatrolanyla tlgili BirTartışma / Yılmaz Ona> • Kendini Insana Adamış Bir Yazar: Heinrich Böll / Nılufer Kuruyazıcı • Brecht'i Yeniden Değerlendirirken ' György Lukacs • Edebiyatta luifak ve Demokratık Almanva / Sargut Şolçun • öyku: llya'nın Guvercinleri / Hans Bender • Öykuctıkler ' Marie Luise Kaschıntz • Şıirleriyle: Bertolt Brecht / Errch Fried / Erich Kaestner • Wolfgang Borchert Varlık Yayınlan A.Ş Cağaloğlu \oku$u 40/2 Isıanbul Ederı: 200 TL. Yıllık ^boııe: 2800 TL . Oğretmen ve öjrenciye: 2500 TL. YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ Latife Tekin i Basım SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM " Basım > Latife Tekin BERCİ KRİSTİN ÇÖP MASALLAR1 Lermontov 4 Basım AMATOR BALIKCILAR SUALTI SPORCUARI, YELKENC1LER. OeRGlNIZ Aziz Nesin'in yeni kitabı. Bütün kitapçılarda. I degerii kKapiar yayunlar. HANÇER 2 Basım /l ll YıdKaî Dunyası jgacr K*vâh(t Sok Cen 9 u Ap. Yayımlandı. Bütün kitapçılarda. I değerii kitaplar d^erii yayımlar. D 16 Kadıkny/ISTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle