24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbi. Cumhumel Matbaacılık ve üa/etecılık Turk Anonim Şırkcıı adına Nadir Nadi. 9 Genel Yayın Muduru' Hasan Cemal. Muessese Muduru: hmiıtr Uşaklıgil. Va/ı l>len Muduru: (>ka> Gonensin. 0 Hjbcr Merke/ı Mu duru. Yalcın Bajer, Sa>ta Du/enı Yoneımenı. Ali Acar. • reınsılcıler. \ N KARA YalpnDogan.lZMIR Hikmel<,elinkan. ADANA Mehtnel Mercan. Senıv Şejten: Islanbu! Hatierlerı: Rriıa Oz. IJı> Haberler: hrgun Bakı. Hkonomi: Osmın l laga>. Kullur A>dın Kmeç. Maga/ın Yalçın Peksen, Spor Uanısmanı Abdulkadir tucelman. üu/elımc. Kefik l)urba>, Araşıırma. îjahin Alpa>, IşSendıka: Şııkran kelenci. • Koordınalor: Ahmel korutsan. # Malı l>lcr: hrol Krkul, llan. Zi>a KfRene, Halkla liı^kıler dulderen Ko>ar. Idare: Hus<)in (.urer, l>letme: Sadun Sönmez. Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Türk Ocağı Cad. 39/41 Cağaloglu Istanbul. PK: 246lstanbul, Tel: 526 10 00 (9hat). Tetec 22246 • Burolar Ankara: Zıya Gokalp Bulvarı İnkılap Sokak No: 19/4 Tel: 33 11 41 47, Telex: 42344 • (zmir Halit Ziya Bulvan 1352 Sok. 2/3, Tel: 25 47 0913 12 30 Telex: 52359 • Adana: Çakmak Cad. No: 134 Kat 3, Tel: 1455019731 Telra: 62155. TAKVİM: 18 Agustos 1985 tmsak: 4.33 Güneş: 6.09 öğle: 13.13 Ikindi: 17.01 Akşam: 20.06 Yatsı: 21.36 ARTHUR MILLER Raporta| ANLATIYOR Şemsa Yeğin Türkiye'ye geldiğimde yazarlar bir yemek verdi. Adını bilmediğim, uzun boylu, gözlüklü biri kalktı "Bir gün ben de sizin gibi ünlü olacağım ve ABD'ye gelip oradaki baskıları soruşturacağım" dedi. Ne demek istedi, anlayamadım... Gerçi bir iki kadeh içmişti bu yazar, ama sarhoş değildi, ne dediğini biliyor olsa gerekti.. Ama ben anlayamadım. Evren, Hıdiv Kasrinda incelemelerde bulundu tstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Kenan Evren, dün Hıdiv Kasn 'nda incelemelerde bulundu. öğleden sonra geçen yıl açılışım yaptığı Hıdiv Kasn'na gelen Evren, burada bir süre dinlendi. Daha sonra Turing ve Otomobil Kurumu Genel Müdürü Çelik Gülersoy dan bilgialdı. Cumhurbaşkanı Evren, Anadolukavağı'na giderek bir tekne ile Boğaz'da dolaştıktan sonra Kalender Orduevi'ne geldi. ABD'nin Ttirkiye Büyükelçisi benî dinlerken renkten renge giriyordu Kımıjıma orijtnal pelerinler yapıyor 8586 kışı için. Siyahbeyaz ya da kahverengi siyah deserüL NEW YORK New York'taki ilişkilerim konusunda bana yardımcı olan PEN Amerikan Merkezi görevlileriyle konuşurken, Türkiye'de geçirdiği bir hafta süresince kendisine sayfalannda yer vermeyen ya da kabalık örneği nitelemeler yakıştıran bir basın adına Arthur Miller'Ia görüşme isteğinde bulunamayacağımı söylemiştim. Zaten kendisi de yorucu bir yolculuğun ardından New York dışındaki evine çekilmiş, olağan çalışmalanna başlamıştı ve PEN'deki dostlara göre görüşmemiz olanaksızdı. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra PEN görevlileri telefonla arayarak ünlü oyun yazarının benimle görüşmek istediğini bildirdiler. Bugün yetmiş yaşında olan ve doğnısu altmıştan fazla göstermeyen Yahudi kökerüi Arthur Miller'ı benim kuşağım oldum olası tanır. Yapıtlanyla derin izler bırakmış, hiçbir zaman "moda" olmamış ama her dönemde söylenecek sözünü, seslenecek sesini duyurmuş çoğu yazar gibi o da, ileride kalemiyle yeniden yoğuracağı yaşantıları önce kendisi yaşamış, haksızlıklan, eşitsizlikleri ayrımlan önce kendi yüreğinde duymuş, bunlardan kurtulma savaşınunı önce kendisi vernıiş bir aydındı. 1930'larda ABD'de yaşanan ekonomik kriz, onu üniversiteden ayırmış, işçilik yapmak durumunda bırakmışu. Ancak bu emekçilik dört beş yıl sürecek, genç Miller, durmadan okuduğu kitaplann büyülü dünyasına girmek üzere Michigan ı Ifaz sıcağında kiş düşü Modacıların 8586 kışında ortak yanları var. örneğin siyah hepsinde baş tacı. T\veed, kadife, jarse hepsinde var. Hepsi gözde desen olarak şal modelini seçmiş. Pantolonlar hepsinde düz ve klasik. Sımsıkı, bacakları iyice saran kayak pantolonları ilk kez moda sahnesinde bu denli etkin. NECLA SEYHUN Sıcağa hiç yüzüm yoktur. Soğuğa? Soğuğa da yoktur ya. Nasrettin Hoca'run dediği gibi: "B«hara kimin ne dediği var?" Ama yıl boyu bahar havasını kim kaybetmiş ki biz bulalım? Bahann resmi payı bile son yılarda kuşa döndü. Kış ortasında yaz, yaz ortasında kış derken, baharın başı yeniyor, araya kaynayıp gidiyor artık. Doğru durüst bir adı kaldı takvimlerde, bir de tadına doyulmaz anısı. "Hep bahar olsa" diyoruz ya, ondan da bıkardık. Her gün bahar havası çekkiligini yitirirdi. Yazı özlerdik, kışı özlerdik. Tekdüzelik canımıza yeterdi. Bir yabancı yazar, "Çocuğumuza her gün elmah pasta verirseniz, pazann ne tadı kalır?" diyordu bir yazısında. Biz de elmalı pastamızı her gün yersek, bahann tadına nasıl varacağız ki? Bahar belki de kışın ardından geldiği, tadımlık olduğu için bu denli güzel. Gündeye vunnayalım! Uzunca bir zaman oluyor, rahathkla bir on yılın üstünde, belki de on beş... Bir mayıs sonu, bir on dakika mevsimini şaşırmış şaşkın bir kar serpiştirmişti de, herkes hayretler içinde kalmıştı. Bugün kış ortasında yaz, yaz ortasında kış havası kimseyi şaşırtmıyor artık. Ama bir süredir Avrupa'daki kar fırtınalan, seller, tipiler, çığlar... înarulır gibi değıl. Kış, şakada dozu kaçırdı. lyiden iyiye soğuk bir şaka bu! Onlan soğuk kasıp kavuruyor, bizi sıcak. Gelin, serinlik katalım bu sıcağa... Kışı düşleyelim biraz. Girip çıkalım ünlü modacıların evlerine. Neler yapnuşlar bir bakalım. Ortak yanlan var modacüann, ayn yanları var 8586 kışında. Her zaman olduğu gibi. örneğin siyah hepsinde baş tacı. Siyahla çarpıcı renkleri hemen tüm modacılar beraber kulanıyor. Siyahkırmızı, fuşyasiyah, mavisiyah, morsiyah. TAveed, kadife jarse hepsinde var. Hepsi gözde desen olarak şal modifini seçmiş. Pantolonlar hepsinde düz, klasik... Ama gene hepsinde kayak pantolonu yıldız. Sımsıkı, bacaklan iyice saran kayak pantolonlan. İlk kez moda sahnesinde bu denli etkin. Bugüne değin yalnızca dağda giyilen bu pantolon, şimdi şehirde de giyilmekle kalmıyor, günün her saatinde giyiliyor üstelik. En şık davetlerde bile. Kabanlarla, tayyör ceketleri ile, ipekli tüniklerle giyiliyor. Gündiizün kadifeden, deriden, jarseden yapılmış olanlan var. Gece için ipekliden, satenden olanlan. Ama modacılarda ortak yanlar gibi, taban tabana zıt görüşIer de var elbet. Moda dünyasında da her yiğit, yoğurdunu kendi stilinde yiyor. Thierry Mugler örneğin, bir kayak pantolonu bolluğunda "ffl ayagı" diye adlandırılan son derece geniş paçalı pantolonlarla çizgi dışına çıkıyor. Mini konusunda da çizgiyi o zorluyor. Mini birçoklannda var, ama bele en yakın mini Muglerde. Genellikle Batı stilinde çalışan Japon modacı Kımıjıma, acaip bir tür pelerinlerle alışılmışın dışına çıkıyor. Bir başka modacı Hiroko Koshino'nun çatlamış susuz kıraç toprakları, çölleri anımsatan, Afrika havalı jakarları bu kış nınan bu oyun, değişik ülkelerde de olsa dönem dönem işlevine başvurulacak bir sanat yapıtı olarak dirndik durmaktaydı. Daha sonra A Memory o( Two Mondays (tki Pazartesi Anısı), A View from the Bridge (Köpruden Görunüş), After the Fall (Düşüşten Sonra), The Price (Bedel), Incidenl at Vichy (Vichy Olayı), The Creationof the VVorid and Other Busioess (Dünyanın Yaratılışı ve Başka lşler). The Archibishop's Ceiling (Başpiskopos ve Tavanı). The American Clock (Amerikan Çalar Saati) adh oyunlan yazacaktı. Yazarın son kitabıysa, Salesman in Beijing (Pekin'deki Satıcı) adını taşıyordu. tnsanlıgın trajedisi Toplumlann, üstyapı kurumlarının, bireylerin, insanın oluşumuna katkılan, insanlık onuru, birey sorumluluğu, kısacası insanın trajedisi Arthur Miller'ın ele alıp yoğurduğu konufarı oluşturmaktaydı. Ancak o, toplumsal sonınlan yalnızca oyunlarına malzeme yapmakla yetinmeyecek, onlan çözümleme yönünde, oyun yazmanın dışında katkılarda bulunmaya da çaba harcayacaktı. Sanat dünyasının etkin bir üyesiydi Arthur Miller. hur Miller, ama anlayamadığı olaylar da yasamıştı ülkemizde. "Yazarlar bir yemek verdi bize," diyordü. "Lokanta çok guzeldi. Yemekler çok güzeldi... Ancak biri kalktı, 'Neden oyun yazarlan birligiyle değil de bizimle görüşmeyi seçtiniz?' dedi. Eh, bir oyun yazarlan birliği olduğunu bilmiyoruz ki, kimse bize bir şey söylemedi ki... Sonra bir de uzun boylu, gözlükiii biri vardı, adını bilmiyorum, o da kalktı, 'Bir gün ben de sizin gibi unlü olacagım ve ABD'ye gelip oradaki baskıları sonışturacağım,' dedi. Ne demek istedi, anlayamadım... Gerçi, bir iki kadeh icmişti bu yazar. ama sarhoş değildi, ne dediğini biliyor olsa gerekti... Ama ben anlayamadım..." Bunları anlayamadı Arthur Miller. Çünkü o bir yazardı. Yazarlarla bir sofraya oturmuştu. Ona göre yazar, yaratıcı kişiydi. Ve insanın yaratıcı olabilmesi için insanlığın belli bir düzeyine varmış olması, belli şeyleri aşmış olması gerekliydi. Anlayamıyordu kısacası. Elbet ben de bu konuda onu pek aydınlatamadım... Bir de, basın toplantısuıı son güne sakladıklarına biraz pışman olmuş gibi görünüyordu Miller. "Ama ne yapabilirdik kınmayan biri olan Pinter, elçinin masamıza konuk ettiği Türk gazetecilerden biri >le tartışmakta olsa gerekti: bir ara sesler yükseldi, sövgüler duyuldu. Tam o sırada elçi benim tiyatrodaki yerimi övmekte, beni onur konuğu olarak selamlamaktaydı. Pinter'ın sövgulerini duymazlıktan gelemeyeceğini anlayınca, İşte bu da, herkesin kendi görüşunü söylemekte özgür olduğunu gösterir' dedi. Sonra parmagıyla odani" dösemesini işaret ederek, ulusalcı bir b arlenmeyle, 'Burada demokrasi var' dedi. 'Ve biz bununla gurur duyuyoruz. Böyle bir olayın bir Doğu bloku ülkesinde yaşanabileceğini düşünebiliyor musunuz!' Elçimiz cagnsına uydugumuzdan dolayı bana teşekkür etmekle bitirdi konuşmasını. Söz sırası bendeydi. Gösterilen ilgiye sakin sakin teşekkür etmekle başladım sozJerime. FJçi rahat bir soluk aldı. 'Siyasal aynlıklanmtz ne olursa olsun, ikimiz de demokrasiye olan inancımız konusunda birleşiyoruz,' dedim. Elçi başını sallayarak sözlerimi onayladı. 'Demokrasi, durüstliik, içtenlik ve tarafsızlığı da beraberinde getirdiğine göre, karkusuzca konuşacağım demektir,' diye siirdürdum sözlerimi. Ve yirmi dakika Öğretmen başvuruları yarın ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) 19851986 öğretim yılında, ilk ve orta dereceli okullar ile yaygın eğitim kurumlarının gereksinimini karşılamak üzere alınacak öğretmenlerin başvurularının yarın başlayacağı bildirildi. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığından dün yapılan açıklamaya göre, başvurular 13 eylüle kadar sürecek. tl ve Ilçe Eğitim Gençlik ve Spor Müdürlükleri bu süreler arasında birer özel kayıt kabul bürosu kurarak başvuruları kabul edecekler. Bulgaristan 'daki Türkler tstanbul Haber Servisi Balkan Türkleri Dayanısma ve Kültür Derneği'nin Gebze şubesi üyeleri, Bulgaristan'daki Türklere yapılan baskıların devam ettiğini ve hükümetin konuyla gereği kadar ilgilenmediğini One sürduler. Dün gazetemizi ziyaret eden Gebze şubesi üyeleri, Bulgaristan'ın baskıları artırdığını, ancak bu konuda Türkiye'de kamuoyuna herhangi bir açıklamanm yapılmadığını belirterek, Bulgaristan ile ticari, ekonomik ve sportif ilişkilerimizin kesilmesini söylediler. ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Hupe, onuruma bir yemek vermişti. Masanın bir ucunda oturan sözünü sakınmayan arkadaşım Harold Pinter, yanındaki Türk gazeteciyle tartışıyordu. Bir ara sesler yükseldi, sövgüler duyuldu. Bana dönen Hupe, Pinter'ın tartışmasına işaret ederek: "Burada demokrasi var. Ve biz bununla gurur duyuyoruz. Böyle bir olayın bir Doğu bloku ülkesinde yaşanabileceğini düşünebiliyor musunuz?" dedi. Angelo Tarlazzi'nin Uginç bir takımı. Tweed pantolon takım, yün ceket, devekuşu boa. Universitesi Tiyatro Bölümü'ne kabul edilmeyi başaracaktı. Yaşamı bir tiyatro sahnesi olarak görmekteydi çünkü ve "... tiyatroda, bir oyunda, herşey somuttu. Biitttn hareketlerin, sözlerin ve davranışlann anlamı vardı. 'Genel olarak' şöyle ya da böyle davranmazdı tiyatro oyuncusu, en küçiik bir kunıltı bile bir şey anlatmaktaydı. Bir oyuncu A noktasından B noktasma giderdi örneğin, B noktasının oralannda bir yere değil... Yani somut olgulan ele alır ve sergilemeye çalışırdı tiyatro.J' Yazın dünyasını okuduğu romanlarla tanımasına karşın tiyatroyu seçmesinin nedeni buydu belki de. Tiyatroyu seçmiş, iyi bir öğrenci oluvermiş, hemen yazmaya başlamıştı bile. Elbet o da bir olgunlaşma dönemi geçirecek, bu arada radyo oyunlan, senaryolar, günceler yazacaktı. Aslında roman yazmayı da denemiş, Focus (Odak) adlı bir roman da yazmıştı. Ama aynı yıl, The Man Who Had AII the Luck (Şanslı Adam) adlı oyunu sergilenecekti ve "tiyatroda her şey daha somut'tu. Işte, oyun yazıhyor, sahneleniyor ve hemen tüketiliyor, yani izleyicinin karşısına çıkıveriyordu. îrili ufaklı pek çok oyunlar yazacaktı Miller, ancak onun ilk başanlı oyunu kendisinin de "toplumcu gerçekçi" diye nitelendirdiği AU My Sons (Hepsi Oğullarımdı) olacaktı. Yakın bir geçmişte bizim TRFde de yayımlanan ve yazarının "toplumcu gerçekçi olmaktan çok poiitik bir oyun" olarak nitelediği Satıcının Oliimiı, 1944 yılında ünlü yönetmem Elia Kazan tarafından sahneye konacak ve Pulitzer Ödülü'nü kazanacaktı. Ama onun asıl poiitik oyunu, McCarthy döneminde sahnelenen ve on yedinci yüzyıldaki cadı avlarını konu etmekle birlikte, sahnelendiği dönemin düşünür avlannı, sorgulamaları, tutuklamaları ve terör havasını çağrıştıran Cadı Kazanı olsa gerekti. Ülkemizde de iyi taMÎLLER BOĞATDA Ünlü yazar Arthur Miüer, Türk yazarların, onuruna Boğaz'da bir lokantada verdiği yemekte meslektaft Haldun Taner ile kadeh tokuşturuyor. öncelikle kendisini üreten ABD'nin, ama aslında, sanat ve yazın anlayışı içinde sınırları tümden kaldırılmış bir dünyanın sorumlu bir aydını olarak dergilerde, çeşitli yayın organlannda sesini duyuran 'sesini çıkaran' bir yazardı. Kendi ulkesi içinde olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun, insan hakîannın, okuma yazma, düşünceleri açıklama özgürlüğünün kısıtlandığı her durumda üzerine düşen görevi yapmaya hazırdı. Yapıtlannın yani sıra, ondaki bu sorumluluk duygusu da, yazann evrensellik anlayışmm bir anlatımıydı kuşkusuz. ki" diyordu. "İlk giınden basın toplantısı yapsaydık, bütün haftayı basının bize sorduğu sorulara yanıt vermekle geçirecektik. Oysa biz birçok kisiyle görüşmeye gelraiştik oraya; sormaya, öğrenmeye gelmiştik..." konuştum. Bfldiklerimi, duşündüklerimi bir bir anlattım... Elçinin yüzünü görecektiniz. Renkten renge giriyordu, ama aynı zamanda, bir haber bülteni dinliyormuş izlenimi uyandırıyordu..." Çanakkale 'deki orman yangını ÇANAKKALE, (a.a.) Çanakkale'nin Salihler ve Denizgöründü köylerinde önceki gun saat 10.00 sıralannda başlayan orman yangını, bütün hızıyla sürüyor. Yoğun söndürme çalışmalanna karşın saatteki hızı 75 kilometreye ulaşan rüzgâr da yangmın büyümesine neden oluyor. Orman yangını tehdidi altında bulunan Derbent Köyü 'nün boşaltılmasına başlamrken, köyü etkisi alttna alan yangmın 5 kişinin yanmasma neden olduğu bildirildi, ancak bu 5 kişinin sağlık durumları öğrenilemedi. Tren kazasmda ölü sayrn 20'nin üzerine çıktı MALA TYA, (Cumhuriyet) Malatya'mn Hekimhan ilçesinde çarşamba günü meydana gelen tren kazasında enkaz kaldırma çalışmaları sürerken, ölenlerin sayısının 20'nin üzerine çıktığı bildirildi. Hekimhan Kaymakamı Cavit Erdoğan, her iki trende kaçak yolcu bulunduğunun saptandığını anımsatarak, "Bu yolcuların da öldüğünü tahmin ediyoruz. Buna dayanarak ölü sayısının 20'nin üzerinde olmasmı bekliyoruz" dedi. ABD elçİ8İnin daveti Az kalsın kovuluyorduk Daha önce de değindiğim gibi bir tiyatro kişisi olduğu her tavnnda kendini gösteriyor Miller'ın. Olaylan en gerekli ayrıntılarıyla gözünüzün önünde yaşatıyor anlatırken. Türkiye gezisinde vardığı tek büyük başarı Hupe'un yemeğinde yaptığı bu konuşma diye düşünüyor belki ve Kırk vılhk dost gibi Ve New York'un 68. Sokağı'ndaki apartmanında beni ağırlayan bu Unlü yazarla karşılastığımda, kırk yıliık bir dostla buluşmuş duygusuna kapılmam da bu evrenselliğjn bir yansısı olsa gerektir. Usta bir oyun yazarından çok usta bir tiyatro oyuncusu gibi güzel konuşan, vurguları, sesinin iniş çıkışlarıyla karşısındakini birden büyüleyen Arthur Miller'ın hem soylu, hem sıcak bir görünümü var. Bana bu sıcakhk ve yakınlık duygusunu veren, apartmamn küçük ama gene sıcak kabul odasında oturur oturmaz birbirimize anlatmaya başladığımız Türkiye anıları oldu belki de. O anda diiediğini yazan bir ABD tiyatro kişisi değil de, Türkiye'de ya da dünyanın pekçok benzer ülkesinde bir yazar olarak yaşamak durumunda bulunan aydınlardan biriydi Miller. Türkiye'de bir hafta kalmışacıve tatlı anılarla dönmüştü ülkesine. Oysa anılar götürmeye değil, arkadaşı Pinterla birlikte uğraşdaşlarına tüm dünya yazarlaruun elini uzatmaya gelmişti buraya. Anlıyordu, birçok şeyi anlıyordu Art Türkiye gezisinin kendilerince istenen sonuca ulaşmadığına çok üzülüyordu Arthur Miller. "Bir varan oldu mu, bir anlamı oldu mu?" diye sordu birkaç kez. Gerçi, dünyada yankılar uyandırmıştı bu dostluk gezisi. The International Herald Tribune, The VVashinglon Post, The Manchester Guardian, The Toronto Globe and Mail, Ne»s York Times ve Time gibi dünyanın önemli yayın organları Pinter ve Miller'ın izlenimlerini aktarmışlardı. "Siz asıl The Nation'da çıkan yazıyı görmelisiniz" diyordu bana. "ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Hupe'un, onuruma verdiği yemeği anlattım orada." Sonra dayanamadı, üzgülu kahkahalarla, arada bir omuzlarını kısa kısa olayı yeniden yaşıyonnuşçasma bir kez de bana anlattı. "... Sonra yemege oturduk. Güzel güzel yemeğimizi yiyor, son derece diplomatik davranışlarla Seylanlı bir Ford satıcısının kızı olduğunu söyleyen ve btiyükeicinin yan yaşında görünen eşi Mayrose StrauszHupe'un masa örtüsüne tırnaklanyla çLzdiği ülkesinin haritasına baka baka anlattıklaruıı dinliyorduk. Benim onuruma, ülkemin büyükelçisi tarafından verilen bir yemekte, kendileriyle tanışamadığım sanat kişilerinin ailelerinden nasıl söz edeceğim diye dUşünüyordum. Bu arada büyükelçi durumlann hiç de sanıldığı denli kaygı verici olmadığını söylüyordu. Masanın bir ucunda, sözünü sa Bir tiyatro kişisi olduğu her tavnnda kendini gösteriyor Miller'ın. Olaylan en gerekli ayrmtılarıyla gözünüzün önünde yaşatıyor anlatırken. Türkiye gezisinde vardığı tek büyük başarı Hupe'un yemeğinde yaptığı bu konuşma diye düşünüyor belki ve bunuhla gurur duyuyor. bununla gurur duyuyor. "Biliyor musunuz, az daha kovuluyorduk biz o yemekten" diyor gene gulerek. Sözünü sakınmayan Pinter, bildiklerini adlı adınca elçiye söyleyince. "Beyefendi, burası benim evim" demiş Hupe Bunun üzerine, "Ben kovuldum Arthur, tüyüyorum" demiş Pinter Miller'a. »Miller, gene kimseler duymasın gibilerden sıcak bir içtenlikle omuzlarını kısarak sesini alçaltıyor ve Türk gazetecilerin de yardunıyla kazasız belasız, nezaket kurallarını tümüyle çiğnemeden oradan ayrılışlannı anlatıyor. Türkiye'deki "Elçinin \emeği"ni, buradaki dostlarını, göremediği dostlarının eşlerini, çocuklarını ömür boyu unutmayacak kuşkusuz. Miller'ın çok duygulu, dürüst, sorumluluk simgesi, içtenlikli öyküsünü dinledikten ve hele The Nation'da okuduktan sonra bu büyük oyun yazannın usta bir öyku yazarı olduğuna kuşku duymuyoruz. Türkiye konusunu iyi dileklerle kapattıktan sonra, "Ben aslında sizinle Amerika yazını hakkında konuşmak isterdim" diyorum. "Ben yazın hakkında pek bir şey bilmem ki" diye yanıtlıyor beni. Şakalı ya da böbt meli bir havası yok bunu söylerken. ı. .çucük üçgen basma yamalardan oluşan büyük yastığa dayanmış, tüm alçakgönullüluğüyle, tum çelebiliğiyle beni dinliyor. Karaevli Polonya'ya gidiyor ANKÂRA, (ANKA) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeierinin kalkınmasmdan sorumlu Devlet Bakanı Ahmet Karaevli, Polonya Madencilik ve Taşkömüru Bakanı Pootrovsko'nın resmi konuğu olarak bugün Polonya'ya gidecek. Bakan Karaevli, bir hafta sürecek gezi öncesinde yaptığı açıklamada, ziyaretinin, TürkiyePolonya Karma Ekonomik Komisyonu Toplantıları çerçevesinde Türkiye Taşkömüru Işletmecilerince başlatılan işbirliğinin geliştirilmesine yönelik olacağım kaydetti. Covrreges'den bir gece modeli. Siyah payetli bir korsaj. Pembe siyah volanlı bir etek. başka modacılarda yok. Castelbajac'ın "krizalit kadınlan" Jean Louis Scherrer'in "OrientExpress" stili kendilerine özgü. Angelo Tarlazzi bir başka âlem. Başta erkek şapkası, sırtta tvveed pantolon takımı. Ceketin altında bir yün yelek. Yeleğin altında bir saten bluz. Ayaklarda pat pat erkeksi spor pabuçlar, omuzda devekuşu tüyünden yere dek bir boa!.. Hayırdır inşallah, neye yormalı? Neye yorulursa yorulsun, aklı başmda ya da çılgın modelleri ile kış, düşlerde daha, uzaklarda... Yakında, el altında olan yaz! Köpük köpük, dalga dalga, ama sıcak ama serin, bir güzelim yaz!... Cenevre'de soykırun tartışması ve Belçikalı delegeler de bu görüşü desteklediler. ABD'li delege soykırım denilmemesi gerektiğini vurguladı. 1948 tarihli jenosit sözleşmesinin geriye dönük işlemeyeceğine dikkat çeken ABD'li delege, belgelerde tahrifat yapıldığı iddiaiannın bulunduğunu, bu nedenCENEVRE, (Cumhuriyet) Sözde Er le bu konuda hassas davranılması gerekmeni soykınmı ile ilgıli iddialan iceren ra tiğine işaret etti. porun tartışılmasına Cenevre'de BM inlngiliz raportör VVhitaker tarafından san Hakları Alt Komisyonu'nda yann da hazırlanan ve Ermeni iddialannı içeren radevam edileceği belirtildi. tnsan Hakları porun Alt Komisyon'ca İnsan Haklan KoAlt Komisyonu'nun ay sonunda raporu misyonu'na gönderümesi durumunda Alt bir üst komiteye gönderip göndermeme, Komisyon'un sorumluluğu söz konusu ya da raporun yeniden yazılmasım isteyip olacak. Alt Komisyon'da Rumen delege istememe kararına varması beklenıyor. raporu imalı olarak eleştirirken, Mısır deEdinilen bilgilere göre, Çin ve Yugos legesi ABD'li delegeden yana görüş billav delegeler Ermeni Soykınmı paragra dirdi. Mısır delegesi, raportörün hafif hafına dolaylı olarak karşı çıktılar. Fransız reket ettiği ve poiitik nedenlerin ağır bas Tutuklanan işçiye kıdem tazminatı ANKARA, (ANKA) Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi, tutukluluk nedeniyle işine son verilen işçiye, kıdem tazminatının ödenmesi gerektiğine karar verdi. Bir olay nedeni ile tutuklanarak işine gelmeyen işçinin iş akti işveren tarafından feshedildi. Ancak, işçiye kıdem tazminatı verilmedi. Bunun üzerine işçi dava açtı. Yerel mahkeme, işçiye ihbar ve kıdem tazminatlannm ödenmemesini kararlaştırdı. îşçinin bu karara itiraz etmesi üzerine dava Yargıtay 'da ele alındı. Yargıtay ilgili dairesi kararında, sözleşmenin işçinin kişiliğine bağlı bir nedenle sona erdiği belirtilerek, bu gibi durumlarda ıhbar tazminaumn ödenmeyeceğini ancak, kıdem tazminatı isteme hakkınm doğacağını hüküm altına aldı. İnsan Hakları Alt Komisyonu'nda Çin ve Yugoslav delegeler Ermeni soykınmı paragrafına dolaylı olarak karşı çıktılar. tığı görüşünde. Meksikaü delege raporla hemfikir olduğunu beyan ederek, tarih bölümüne girilmemesini tercüı edeceğini ifade ile kendilerinin tarihçi olmadığını anlattı. Fransız delege raporu destekledi. Terorizmin Ermeni davasına zarar verdiğini belirten Fransız delege, Türk diplomatlanna yönelik silahlı saldınlan katliam olarak niteledi. Fransız delege, soykınmın terorizm olmadığını ifade ile "Ermeni soykınmı" ifadesini desteklediğini bildirdi. Sovyet delege de ABD'li delege ile aynı paralelde görüş belirtti. Sovyet delege olayda kasıt olup olmadığına bakmak gerektiğini, 'şiddet var* diye soykırım olamayacağını belirtti. SCHECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle