15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 KAZABLANKA'DAN (Baştarafı 1. Sayfada) Kazablanka mı, bu filmi ve Homphrey Bogart'ı ölümsüzleştiıdi, yoksa yeri doldurulamayan Amerikalı aktör mü bu şehri? Tkrüşması gcreksiz. Bilinen, Humphrey Bogan artık bu dünyada yok. Kazablanka ise ondan önce de vardı, şimdi de yerinde duruyor. Şehrin Arapçası Dar ElBayda. lspanyolcası ile aynı anlamda, beyaz ev demek. Eskiden beri beyaz herhalde, bir buçuk yıl önce ilk kez gördüğümuzde de ilk izlenitnimiz tozhı beyaz rengi olmuştu. Deniz kıyısı da beyaz. Ocak ayında olduğu gibi, ağustosta da bembeyaz, beyaza çalan ve kilometreler boyu uzanan kumsalın ötesinde o dev atlantik, beyazımsı, soluk bir mavilikle Amerikalara dek uzanıyor ve üpkı ocak ayındaki gibi ağustosta da, ufka dek dümdüz yatan okyanus, Kazablanka kıyılarını 2030 metreden görür görmez dalga dalga pathyor. Kazablanka sahilinin 2030 metrc ötesinde, okyanus kilometreler boyu beyaz köpükleriyle şehire paralel yürüyor. Fas ahalisi kıyı boyunda, erkekler callabiyelerine, kadınlar callabalarına, kaftanlanna bürünmüş oturuyorlar. Sabit gözlerini garba dikmiş, konuşmadan bakışları okyanusa saplanmış, sırtlan şarka dönmüş, öylesine, Atlantik'le sessiz bir diyaloğu yaşıyorlar. Kumsallarda yüzlerce Faslı, kimisi mayolu, kimisi callabiyeli, callabalı, kimisi suyun içinde, sahili 2030 metreden görünce dalgalanan suyun köpükleriyle oynaşıyorlar. Bu kıyafetler hiç de Atlantikle lar koro halini aür, müzik de tıknefes bir çızırtıya dönüşür. Masaiara servıs yapan genç kızlar çalışkan oldukları kadar naziktirler. KalabaJıkta yürümenin imkânsızlaştığı anlarda bile surat asmazlar. lçerde asayişi sarsanlara da pek laf edilmez. Kırmızı kart, ipın ucunu tam anlamıyla kaçıranlara gösterilır. WasaBofun ömrü her gece saat birde son bulur. Gerisine Stockholm Belediyesi'nin içki satışına ilişkin kurallan pek izin vermez. Demir Özlü de Wjsahofa gelmezlik etmez. Dostlanyla barda oturur, genellikle de "Prins Oliver" şarabını tercih eder. Evinin yakında olması Wasahofu tercih nedenidir. Bu, içimi nefis bir beyaz Fransız şarabıdır. Demir özlü'nün evi de Wuahofa yakindır. Parkın öteki yanında, Karlberg Kanalına bakan bir sitede kalır. Ama son zamanlarda bir porsuk yüzünden eve dönmekıe güçlük çekmeye başlamıştır. Wasahof dönüşü bir gece parktan geçerek evine yaklaşırken karşısına çalıların arasından bir yaratık çıkmış, dişlerini göstererek tıslamıştır. tri mi iri bir porsuktur bu (Stockholm parklarında tavşan, sincap, tilki ve kaz vardır. Porsuğa rastlandığı da olmuştur). Özlü, porsuklann sağının solunun belli olmadığını bildiğinden midir, yoksa Tomris Uyar'ın bir ayı tarafından ısırıldığını duyduğu için midir bilinmez. Yolun öbür yanına geçerek oradan sessizce uzaklaşmıştır. bağdaşmıyor sanki. Faslılar, bir başka Kuzey Afrikalı halk, Libyalılar gibi denize umursamaz değiller. Diğer magripli kardeşleri Tunuslular ve Cezayirliler gibi banşık da değiller, ama denizle diyalog, fakat gerilimli bir diyalog içindeler adeta. Belki neden, büyüleyici Akdeniz ile korkutucu okyanusun insan duygulannda yarattığı farklı etkide gizlidir. Peki ama niçin bu halk hiç büyük denizci yetiştirmedi? Neden denizlere açılmadılar? Neden onlar denizden gidip Portekizlilere, tspanyollara, Fransızlara hükmetmediler de, Portekizliler, Ispanyollar, en son Fransızlar denizden gelip onlara hükmedebildiler? Cebelitarık Boğazı'nı aşıp bugün bile İspanya'da izlerini bırakan o Endülüs'ü yaratan bu insanların atalarıydı. Bu insanlar neden böylesine çaresiz ve bezgin görünüyorlar? Ispanyolcaya Arapçayı sokan bu topraklann insanları, nasıl oluyor da tspanyolcayı Fransızca müziğiyle konuşuyor şimdi? Neden Fransızca konuşmayı çoğu zaman Arapçaya yeğÜyor? Sömürgecilik demeyin. Endülüs'ü yaratanlar nasıl sömürgeleştirilebildileT? Küıç zoruyla demeyin. Hâlâ Kazablanka medinasında satılan el sanatlarımn çoğu, hançerler ve at üzerinde kıuçh Faslı savaşçılar. Kraliyet Sarayı'nın önünde bekleşen şeref kıtası da, küheylanları üzerinde bellerinde kılıçları, babayiğit Faslılar değil mi? Faslılar gizem dolu, Kazablanka, Fas şehri, burada Faslılar yaşıyor. Humphrey Bogart'ın siyahbeyaz film karelerine sığan Kazablanka, Kazablanka değıl. Kazablanka, tozlu beyaz modern yapüann, tozlu beyaz Fransız outremer (deniz aşın) mimarisinin, tozlu beyaz hüzün dolu yoksul evlerinin, beyaza çalan okyanus mavisinin kıyıya yaklaşınca bembeyaz köpüklendıği beyazjmsı kumsallann, renk renk callaba ve callabiyelerin altına gizlenen gizemli insanları tek bir kazanda bulamaç yapan bir ilginç yeryüzü köşesi. Basit, yüzeysel yanıtlann değer taşımayacağı bir dizi "Biçin", "niye", "nasıl" somsunu zihinlere davet eden, insanı sımsıcak sarmalayan, tersine tedirgin eden, ürküntü veren bir şehir. İnsanı saran da bu gizemi galiba. HABERLER LONDRA'DAN (Baştarafı 1. Sayfada) basınyayın çevreleri de hâlâ olayı tartışıyor. Olay, Mütevelli Heyeti'nin, tçişleri Bakanı'nın isteğine uyarak bir TV belgeselini yayından kaldırması. Hükümet, olası tepki ve eleştirilerden kendini muaf tutmak amacıyla sansür yetkisini kullanmadı ve topu BBC Mütevelli Heyeti'ne attı. Yasaklama karannı bu organ verdi, ama BBC'nin içi de dışı da karıştı. Yayın kurulu konumundaki Yönetim Kurulu'nun Başkanı, "BBC'nin yayın politikasından ben sonımluyum" diyerek hem Mütevelli Heyeti'ni hem de lçişleri Bakanı'nı eleştirdi. Bütün bu heyecanlı ve renkli ortamda bence en cok dikkat ceken olgu, kamuoyunun tutumu. Daha doğrusu kamuoyunun niteliği ve ağırlığını hissettirmesi. Üç köşe yazarı ile tohuma kaçmaya aday iki siyasetçinin çok daha ötesinde bir kamuoyu var burada. Mayası da fıkir ve tutum. " 4 . kuvvet" olarak tanımlanan basın da, bu kamuoyunun unsurlanndan sadece bir tanesi. Çünkü, Gazeteciler Sendikası, Kişisel Hak ve özgürlükler Komitesi, Sivil Hürriyetler Konseyi, BasınYayından özgürlükler Derneği gibi örgütlü güçlerin yanı sıra, gazetelerin okur mektupları sütununda, ya da radyo ve televizyonların serbest kürsü programlannda somut ifadesinı bulan kişisel tepki ve yankılar var. Sorunu, bölgesinin milletvekiü aracılığı ile parlamentoya göturmeye çalışanlar da cabası... Bağımsız televizyon şebekesi ITV'nin, BBC grevinden sonra yaptığı bir araştırmaya göre, ankete katılanlann yüzde 47'si tartışmalara yol açan belgeselin gösttrilmesinden yana. Yuzde 17'si görüş belirtmiyor. Sadece yüzde 36'lık bir bölüm yasaklamayı doğru bulmuş. Tabii ankete katılanlann tümünün görmedikleri bir film üzerine görüş belirtmeleri garip, ama araştırma yine de çoğunluğun görüşünü yansıtıyor. Çünkü çoğunluk yasaklamaya karşı. Okur mektuplan arasında gerçekten ilginç ve yeni fikirler var. "The Times" gazetesi bundan beşaltı yıl önce, okur mektuplanndan yaptığı bir seçmeyi kitap olarak yayımlamıştı. "Times"a mektup yazanlar, sadece semtlerindeki kanalizasyon bonısunun patlamasmdan ya da 3. derecenin 5. kademesinden alması gereken emekli maaşına yapılan kesintiden yakınmıyor. Insanlar her yönüyle kamu yaşamına katılıyor. Yasak, sınırlama tanımadan, fıkir ve öneri geliştiriyor. Devleti, iktidan, hükümeti tabu olarak ele almadan. Kuşkusuz bu tutumun çeşitli tarihi, siyasi, ekonomik hatta psıkolojik kökenleri olabilir. Kimileri Batıdaki bebeklerin doğduğunda kundağa sarılmadığını, iyi beslendiğini, evde babalanndan, okulda öğretmenlerinden dayak yemediğini ya da işyerinde müdüründen çekinrnediğini ileri sürebilir. Bu toplumlann geleneksel özgürlükçü ve demokratik niteliklerini hatırlatabilir. Yine de, sonuç olarak, kamuoyu dediğimiz bu insanlann bir araya gelerek oluşturduklan bir kuvvet ve insanlann, bağımsız bireyselliklerini yaratıp geliştirmeleri, yurttaş kitlesini, sürüden ayırdeden en önemli özellik olarak ortaya çıkıyor bence. BBC olayı, grevcisiyle, gazetecisiyle, okur mektubu göndereniyle, ankete katılanıyla bu gerçeği sergiledi. "En büyük, kamuoyn" yanbş bir slogan değil. si ile çekilen fotoğrafı, dünyanın dört bir yanına yayılırken, Pepsi Sovyetlere giriyor. Bu sırada Coca Cola da yeni bir demokrat peşinde. Nitekim Carter'ın tüm seçim kampanyası Coca Cola parası, Coca Cola jetleri, Coca Cola reklam şirketince yürütüldü. Coca Cola da Carter'ı Çin pazarını almaya zorlamış. 1979'a gelindiğinde, Pepsi tüm Coca Cola satışlannı geçmiş durumdaydı. Reklarnlarında cumhuriyetçi milliyetçiliğini kolayca izlemek mümkündü. örneğin her halinden Sovyet olduğu anlaşılan bir memlekette Coca Cola şişeleriyle gezen askerler ve bürokratlann verdiği iç karartıcı görüntünün ardından ellerinde Pepsi Colalarla dans ederek ve şarkı söyleyerek gelen neşeli köylüler ve işçiler. Cumhuriyetçiler "Pepsi kuşagı" diye bilinen reklam tipinin yaratıcısı Dusenberry'i ve ekibini son seçim kampanyasında görevlendirmişlerdi. Tüm kampanya özellikle yeni kuşak profesyonel gençleri etkileyecek öğelerle donatılırken, reklamcılık,zirvesinin doruklanna ulaşmıştı. Reagan kampanyası sonundaki 18 dakikalık reklam filmi gayet rahat gösterişli bir milliyetçiliği işleyen dramatik Pepsi reklamı da sayılabilirdi. Bu sırada Coca Cola panik içinde Demokrat politikacılan işe aldı. Media danışmanları ve kamuoyu yoklamacılarından oluşturulan kurulda yeni kola fikri ortaya atıldı.Pepsi'ye cumhuriyetçilere karşı bir çözüm olmak üzere. Şimdi tüm bunlardan sonra yeni kola satış sonuçlarının demokratların merakla beklediği bir siyasi işaret olduğunu söylemek pek de akıl dışı bir varsayımda bulunmak olmaz. gâhları zengin mağazalar bıraktım. Oradan buraya geldim. Sancı, oradakilerin burada olmaması sancısı değil. tşlerin tıkırında gittiği şehirlerin, rötar yapmayan trenlerin, dört şeritli otoyolların ve zengin tezgâhlı mağâzalann sancısı değil. Sancı, misafir odalanndaki sunta ttalyan mobilyalannm, aynı odalardaki iki senelik "antika" telefon ahizelerinin sancısı. Sancı, Belvü'nün önünde patinaj yapan ve teypte tbrahim TaUıses'i sonuna kadar açan otomobillerin sancısı. Sancı, uzlaşmalara ve teslimiyetlere bakmanın sancısı. Sancı, köylülüğe direnmeyen şehirliliğin sancısı. Burası suçlu. Burahlar suçlu. Köylülükle uzlaştıkları ve ona teslim oldukları ve onun değer yargılarını benimsedikleri için suçlu. Hiçbir demografık ve ekonomik açıklama bu suçluluğu hafifletmez. Mübeccei Hanım, köşkünü müteahhite verdiğinde dört yerine, üç daire ile yetinmeyip, yeni yapının estetik olmasında direnmediği için suçlu. Camialtı'ndaki Hasan Usta, rakısını artık kolyozla içmeyip, haydariye çatal attığı için suçlu. "Ne şamıo tatlısı, ne arabın yaJeliisi" demek cüretini gösteren "aydın", Yorgo'ya, Artin'e, Moşeye sahip çıkmadığı için suçlu. Sedirlerin, divanlann, mangailann. çini sobalann kıymetini bilmeyen ve sonra sahte 14. Louis'ler, gondoldan biblolar, yapay halılar edinenler suçlu. Buralı olmayan belediye başkanlarını önce buraya aday gösterenler ve sonra seçenler de suçlu. Güzelsizliklerle uyuşanlar da suçlu. Çok buralı olup da çok orada kalmış birisi için, buradan burayı yazması sancüı. Oranın gözleriyle buraya bakması sancıh. Uzlaşanlar, teslim olanlar ve direnmiyenler suçlu. Buradakiler suçlu. Çok buralı olup da çok orada kalanlar da suçlu. Suçluluk kolektif. Mevlit şekerlerinin külahları, zeytinyağlı enginarlar ve "bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan" züğürt tesellisi. Ama ben yine de çok buralıyım. 11 AĞUSTOS 1985 POUnKA VE OTESI MEHMED KEMAL Romana Giren Göçmen... Yakında ölen ve Nobel ödülünü almış olan Heinrich Böll, iki Almanya'yı (Federal ve Demokratik) birleştiren yazar olarak ün salmıştır. Yazdıkları Naziler öncesi, Naziler sonrası ve günümüz Almanya'sıdır. Günümüz Almanya'sı deyince bunun içine göçmen işçiler, bu arada Türkler de girer. Son kitaplarından biri olan 'Fotoğrafta Kadın da Var1 adlısında Türk işçilerine de değinir. Kahramanları arasında Türk işçilerinin adları: Kaya Tunç, Ali Kılıç, Mehmet Şahin'dir. Romanda Leni diye bir kadın vardır. Leni'nin çocukluğu faşist Almanya'nın gözleri körleten karanlığında geçer Yapı/an bir yanşmada, seçici kurulca 'Özbeöz Alman kızı' olarak seçilir. Sarı saçları, mavi gözleri, kafatasının biçimiyle tam bir Alman'dır. Irkı, Leni ile öğünebilir. Ama yaşam serüveni bu 'Öz beözAlmart oluşu ile alay eder gibi gelişir. Tutsak bir Rus subayıyla tanışır, sevişir, evlenir. Boris' (Rus tutsak) ten bir çocuğu olur. Koca bir savaşın Leni'ye verdiği, bir Rus koca ve ondan edindiği bir çocuktur. Savaş biter, Leni, ırk ve ulus kavramlarına önem vermediği için de çevresi ile uyuşamaz. Çevresi onu dışlar, o çevresini dışlar, bu ikilem uzun yıllar sürer gider. Bu davranışı ister ekonomik güçlüklere, ister psıkolojik güçlüklere bağlayın, ortada Leni'nin kendi toplumuyla uyuşmazlığı vardır. İşte bu sırada konuk işçilerden Mehmet Şahin'le tanışır. Ha Rus subayı Boris, ha konuk işçi Mehmet Şahin, ikisi arasında pek ayrım yoktur. Mehmet, Leni'nin evine kiracı olarak girer. İkisi de ayrı ayrı yaşam ve kültürlerin insanıdır. Mehmet evlidir, Türkiye'de kendisini bekleyen karısı ve çocuğu vardır. Leni'nin Boris'ten çocuğu olduğunu daha önce söylemiştik. Avrupa'nın kapitalizm bakımından en rncelmiş ülkesinin kadını ve kırsal bölgeden gelme bir kaba toprak işçisi Mehmet Şahin... Leni gibi büyük savaşı görmüş, faşizmin baskisını yaşamış bir kadınla, ülkesinde neler döndüğünü, demokrasi mi var, baskı mı var bilmeyen Mehmet arasında bir aşk başlar. Yanyana hiç gelmeyecek gibi görünen iki insanı bu ne biçim bir aşksa hemen birbirine bağlar? Leni'yi kıracısı olduğu evden atmak istiyoriar. Hiçbir dayanağı kalmamıştır. Ne olacak diye düşünürken bir de bakar ki dost olduğu yabancı işçiler çöp kamyonları ile Leni'yi evden çıkarmak isteyenlerin önünü tıkarlar. Trenin Tam Saatiydi' adlı romanında bir Katolik rahiple cepheden yeni dönmüş olan er arasında şöyle bir konuşma geçer: "Neden binmiyorsun?" diye sordu Katolik rahip ere korkuyla, "Neden mi?" dedi er şaşkınlıkla, "Belki de kendimi tekerlerin altına atmak istiyorum da ondan. Olamaz mı? Ne zorun var benimle? Belki, belki de delirmek istiyorumdur... Hakkım değil mi yani, delirmek hakkımdır. Ölmeğe niyetim yok, işin korkunç yanı da bu, ölmek istemiyorum." Delirmek isteyen Alman er, Polonya sınınnda bir kızla tanışır ve Polonyalı kızla evlenir. Heinrich Böll öldü. Yeni Alman romanından bize pek çok ömekler verdi. Bu romanlarda göçmen Türk işçilerinden kesitler var. Alman şiir ve romanında Heinrich Heine'den bu yana hep gurbet vardır.'AJmanyasana kefen dokuyoruz' dizelerinin şairi, bu kefenin ülke için değıl yöneticiler için olduğunu çok iyi bilir. Baskı karşısında gelir Paris'e yerleşir. Artık ya Paris'te, ya Almanya'dadır. Günlerden bir gün Fransa'dan Almanya'ya geçerken başından geçenlerı şöyle anlatır. "... Aylardan hüzünlü kasımdı.. Gökler bulutlu.. Rüzgârkoparırken ağaçlardan yaprakları Almanya'ya doğru yola çıktım. (Gümrüğe gelince) Her şeyi karıştınyorlar... Her şeyi kokluyorlar... Gömlekleri, mendilleri, pantolonlan... Dantela arıyoriar, mücevherat arıyoriar... Bir de yasak kitaplan arıyoriar. (Heine delirmeye başlar, coşar) Sizler delisiniz, bavulu arıyorsunuz! Orada bir şey bulamayacaksınız... Sizin aradığınız kaçak eşyanın hepsi burada, kafamda..." Fransa'da öldüğünde sevgilisi şair olduğunu bilmez. "Noter katibiydi." der. Oysa eldivenci kızı çok sevmişti. Sandığından şiirleri yanında bir alay eldiven çıkar. Kıza, 'Almanya'nın en büyük şairı öldü." derler. "Ya öyle mi? Bana noter katibiyim, derdi." İnanmaz sevgilisi. Almanya Hitler döneminde kitaplan yasakladı ve yaktı. Hâlâ inanmayanlar vardır. İnsanlar, yakarlar. Gene yakanlar var. NEV YORKTAN (Baştarafı 1. Sayfada) yine en fazla etkileyen televizyon olayı haline geldi. Pepsi Cola reklamı, orta yaşlı, orta halli efendiden bir kola düşkününün bir dükkâna girip kola istemesiyle başlıyor. Tezgâhtar bilgiç ve alışmış bir tavırla kola ceşitlerini ve son gelişmeleri sayarken, ekranda bir kararıp bir bozaran biraz mahçup, daha çok şaşkın müşteriyi izliyoruz. Işin içinden çıkamayacağım anlayan kola düşkünümüz seçimi bin pişman tezgâhtara bırakırken, tezgâhtarın aydınlanan yüzü ve Pepsi Cola'yı sunuşuyla reklam kapanıyor. Amerika'da demokratlar Coca Cola, cumhuriyetçiler ise Pepci Cola içiyor. Üstelik her seçimde değişen hükümetle birlikte Beyaz Saray'da kola makineleri de defişiyor. Mondale'in geçen seçimlerde kampanya konuşmalannı yazan Eichenwald, yeni Coca Cola ile birlikte gündeme gelen kola politika sorunsalına ilişkin tarihi bilgileri bir yazısmda şöyle sıralamış: Demokrat Parti Coca Cola ilişkisi parti başkanı Farly'in 1932'de şirketin ihracat bölümü başkanı olmasıyla başlamış. Savaş sonunda Coca Cola, dünyanın dört yanında üstelik harcamalan devletçe karşılanan 64 şişeleme fabrikası kurmuş. Pepsi Cola da bu sıralarda pek ünü duyulmayan Wiskontin Senatörü Mc Carty'i bulmuş. Mc Carty anti komünistliğiyle ün yaptığı sıralarda "Pepsi çocuğu" olarak anılıyordu. Pepsi'nin Mc Carty'e verdiği 20 bin dolar ortaya çıkınca, yeni bir ortak bulmak zorunda kalınmış. Ve ortak olarak o sıralar başkan yardıması olan Nixon seçilmiş. Nixon'ın Kruşçev'in eline verdiği Pep STOCKHOLM'DAN (Baştarafı 1. Sayfada) Gece, dısan çıkan herkes için bir arayış, bir bilmecedir. Yaşam, kendisini en iyi biçimde tanıtmak için geceyi bekler. Stockholm gecelerinde en çekici köşelerden biri VVasahoftur. Burası, tutarlı menüsü, kişilikli dekoru ile tanınan bir lokantayken, geçen yıl küçük bir değişiklikle içine bir Amerikan bar eklenince başka türlü bir hayhuy diyan haline gelmiştir. Wasabof, canlı, hatta deli dolu bir buluşma yeridir. Sanatçılar, tiyatrocular, TVciler burada, öğrenciler, sekreterler, işsizler yine buradadır. Müdavimler, buraya genellikle akşam üstü saat S'te akın etmeye baslarlar. önce sanatçılar gelir. Onları gazeteciler izler. Tiyatrocular daha geç saatlerde sökün ederler. Genç kesimin ise ne zaman gelip ne zaman gittiği hiç belli olmaz. Onlar hep oradaymışlar izlenimini verirler. Saat 10'a yaklaşırken Wasıhofun kapasitesinin daha fazla daha fazla müşteriyi kaldırmayacağı bir kez daha anlaşılır. Masalar dolmuş, barın önünde itişkakış başlamıştır. Iş bu hale vannca kapılar kapatıhr. Dışarda kalanlar, bu durum sürerse, ya KB'ye gideceklerdir( ki burası da VVasahofun ikiz kardeşidir), ya da 50 metre ötedeki Fennstopet'e... tçerdeki konuşmalara müzik de eşlik eder. Ama bu, koyu sohbete dalmış olanların bugüne dek fark etmediği bir aynntıdır. Saat 12'ye yaklaşırken konuşma Sırs No. Aday No Adı Soyadı Sıra No. Aday No Adı Soyadı Sıra No. Aday No Adı Soyadı 1 01063 Hürdes Yalçın 64 00821 Melek Ünal 33 00237 Ayşe Yalçınkaya 2 00931 Türkan Kara 65 00291 Meziyet Kaya 34 00201 Sevinç Yeşilkanat 3 00512 Mukadder Gül 66 00456 Aysel Erdi 35 01062 Gülten Yiğit 36 00099 Nazik Taşkın 67 00962 Canan Bulat 4 00754 Halise Coşkun 68 00361 Necla Sönmez 5 00101 Nurdan Yöntem 37 00721 Canan llgen 69 01149 Nurtekin Kaya 6 00658 Sevgi Aktürk 38 00930 Nezihe Karata; 7 01169 Neriman Bilmen 70 00972 Emine Göktaş 39 00287 Havva Yılmaz 71 00466 Nazik özek 8 00883 Sevda Akbaba 40 00157 Kadriye Gönen 9 00880 Mediha Çukur 72 00495 Gülşen Kılıç 41 00562 Süreyya Bilgen 10 00717 Serpil Gürsoy 73 01015 Filiz Ataklı 11 00915 Hacer özpınar 74 00858 Munise Akay lı mrnfi 1 DCTKân V UUUft\U 75 00993 Sırma Yağmur 12 00509 Adalet Levent AA Al 1 1 Ul 1 1 3 13 00402 Seval Erkan 76 00720 Sibel Uyar 45 00422 Nacehan Oztîirk 14 00601 Ayfer Aydın 77 00198 Ayşe Baykal 00269 Tülin Demirci 15 00153 Nurcan Üstün 78 00036 Selma Yılmaz Al Al 00857 Raziye öztürk 79 00923 Şule Durmaz 16 00709 Nevin Akdemir 48 00398 Nuray Erkoç 17 00200 Ebru Tören 80 00063 Zeynep Özçelik 49 00744 Azize Şenli 81 00490 Melek Keleş 18 00832 Şükriye Altınkeser 50 00351 Ayşe Demircioğlu 82 00167 Nuran Özdemir 19 00865 Hatice Sütçü 51 00408 Emine Çayrat 83 00303 Gülşen Sökeli 20 00504 Akile özcan 52 00967 Emine Gün 84 00873 Hacer Manav 21 00740 Satı Dönmez 53 00193 Emine Özcan 85 00039 Şerife Çelenkoğlu 22 00487 Kifayet Alkan 54 00531 Tülay ölçer 86 00252 Sevda Hakverdi 23 00307 Krymet Güdük 55 00622 Meral Erginer 87 00907 Sema Yıldız 24 00662 Ayfer Döleker 56 01050 Gülseren Başkır 88 00160 Nilgün Şahin 25 00316 Nilgün Eryümaz 57 00280 Seher Atak 89 00321 Satı Gümüş 26 00204 Sibel Erdoğan 27 00837 Gönül Yıldız 90 00357 Mediha Ege 58 00919 Hatice Alpay 91 00549 Gülsün Ulubaş 28 00369 Derya Yılmaz 59 01138 Songül Şen 92 00704 Songül Yıldız 29 01101 Sevgi Bucak 60 00104 Aynur Tankan 93 00382 Saliha Göçer 30 00161 Çagla Mayda 61 00989 Suzan Yalın 31 00126 Hediye An 94 00123 Sibel Albayrak 62 00998 Güler Özbaşar 63 01132 Dilek Ünal 95 00481 Gülten Uçar 32 00125 Tülay Kaya r GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİS1[ T.S.K. SAĞLIK MESLEK LİSESİ 19851986 OGRETIM YILI GIRIS SINAVI SONUÇLARI ASİL ADAY LISTESI No. Aday No Adı Soyadı Sıra 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 00730 00960 00727 00596 00901 00158 00356 00737 00423 00278 00203 00604 00440 00640 00966 00232 00330 01002 00653 01046 00428 00686 Ol£38 00331 00977 01122 00089 00174 01144 01057 Serap Akbayır Hediye Koçyiğit Songül Bay Hülya Dinç Tülay Güner Yasemin Yüce Zekiye HatunkucuoğLu Sevgican Yılmaz Nurdan Tezen Elif Adıgüzel Zeynep Batı Gülsün Kocabaş Hatice Kübra Abdüşoğlu Ayşe Anık Handan Bağ Berna Tunçbilek Sinem Yarlığyaç öznur Ergin Mehtap Coşkun Naciye Kır Esin Arslan Figen Kumru Hatice Turan Arzu Saime Yılmaz Özlem Şimşek Mücella Öntürk Anahanım Kantar İsmigür V'arlı Filiz Yavuz Nurcan Terzi KALAMIŞTA1N (Baştarafı 1. Say/ada) çok severim. Eyüp Sultan'daki sünnet çocuklannı da. Borsa lokantasında zeytinyağlı enginar yemeğini de severim, ilk banliyo trenleriyle Pendik'te inmesini de, Setresi çamur kâtip ile Sultantepe'ye de çıkanm, Galata meyhanelerinde afyonlu şarap da içerim. Sümbül Efendi türbesinde mum da yakanm. Bankalar caddesinden Kuledibi'ne yürüyüp sonra Şuriye pasajında kaybolmak için yağmurlu günleri beklerün. Sahpazannda pazarlık yapanm, Pera Palas'ta bahşiş bırakınm. Dilberlerin önünde Nişantaşı ağzı konuşurum. Samatyada manita gözlerim. Ben buralıyım. Buralı olmak ayrıcalık değildir. Utarulacak suç da değildir. Çok buralı olup da çok orada kalrnış birisi için, buradan burayı yazması zor. Sancıh. Zorluk, yalnız "Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamıs'tan" diyememenin sancısında değil. Zorluk, yalnız "Todori" siz ve "Köhne" siz bir Kalamış'ın sancısında değil. Zorluk, yalnız Yani'nin getirdiği çirozdaki dereotu kokulannın, hiç bitmemiş satranç partilerinin, koya bakarak elleri tutulmuş ilk sevgililerin, Miibeccel Hanım'ın kuşkunun, çocukluk sokaklannın, öngençlik sinemalanmn, kalafata çekilmiş sandalların, son vapur temennahlannın ve ilk tramvay seslerinin sancılannda değil. Burayı buradan yazmanın sancısı, orarun gözleriyle buraya bakmanın sancısı. Üstelik, bir buralı olarak oranın gözleriyle buraya bakmanın sancısı. Oranın gözlerine ille gerçeğin sureti vurmaz. Doğrudur. Ama oranın gözleri kör olsun da diyemem. Çünkü kör olamam. Yolcuyum, yoldan geldim. Düzenli şehirler bıraktım. Işlerin tıkırında gittiği şehirler bıraktım sulann aktığı şehirler bıraktım, cereyanlann kesilmediği şehirler bıraktım, caddelerin tel örgülerle bolünmediği şehirler bıraktım. Trenlerin rötar yapmadığı istasyonlar, dört şeritli otoyollar, lez BEBEK'TEN (Baştarafı I. Sayfada) alamndan aynlmayı göze alamadım. Oysa uçakta okuduğum bir dergi Kuzeyin Venedik'i adlandınlan Amsterdam konusunda bayağı tahrik ediciydi. Dergide yüzyülar önce Rus Çarı Petro'nun bir geminin marangozu kıhğında gizlice Amsterdam'a gelerek incelemeler yaptığı, dönüşünde benzer mimari yapıda Sen Petersburg kentinin kurulmasını istediği anlatıhyordu.. Yazıda iki kentin model olarak ne kadar birbirine benzediği yan yana konulmuş fotoğraflarla görsel olarak kanıtlanmaya çalışılıyordu. Amsterdam'da yaklaşık yüzelli yıldır müşterilerine sattığı her biftegi servis tabağma numarası yazıh pusulayla koyan tarihi et lokantası dergideki fotoğraflar aracılığıyla yeniden belleğimde canlanmıştı.. Mutfağından çıkan (1) numaralı biftegi kimin yediği kayıtlannda var mıydı bilmiyorum ama ben havaalanında iken müşteriler numarası milyonlan bulan biftekleri atıştırır olmalıydılar... Amsterdam Havaalam'nda kente inip bir numarah biftek daha yeme fırsatmdan yoksun kalmamın sıkıntısını soğuk bira ile gidermeye çalışırken yanıma kırmızı yüzlü bir Norveçli çöktü.. Benden daha hızlı bira içiyor ve daha çabuk konuşuyordu.. Teksas'ta petrol kuyularında çahşıyordu.. Bir parmağının yarısı eksikti.. Büyük bir olasılıkla sondaj makinesine kaptırmış olmahydı. Karşüıklı bira yudumlarken kesik parmağuıı bir punduna getirip petrol kuyularıyla ilgili bir esprinin içine soktum.. Norveçli esprime gülmekle beraber gerçeğin böyle olmadığını zira sondaj makinesinden tek bir parmağın kopmasıyla yakayı kurtarmanın olanaksız olduğunu belirtti. Sonra parmağının yansını evdeki elektrıkli bir mutfak aygıtında kaybettiğini söyledi. Ben de ona Norveçlilerle ilgili çocukluk anılanmı anlattım.. 1950 yıüanydı.. Türkiye'de veremle mücadelede bayağı etkili adımlar atıhyordu. O zamanki çamlar altındaki Erenköy Sanatoryumu'na Norveç*ten iki uzman hemşire gelmişti.. Yıllarca Erenköy'de çalışan bu iki Norveçli kadının yüzlerce Türk hemşiresinin yetişmesine büyük katkılan olmuştu, Norveçli anlattıklanmı doğrularcasına "Evet" dedi. "SavaşU bude de verem birara yaygın bir hastalıktı. Hemşireler vereme karşı mücadek için son derece iyi yeüştirilmişlerdi..' Istanbul, büyük bir sürprizle karşüadı beni. Rutubet, New York'taki kadar yüksekti, rutubet konusundaki benzerlik beni iki kent arasında yeni işbirliği ufuklanna yöneltti. Tatil için geldiğim Istanbul'da "Hep New York'tan mı yazacaksm, otur bir de evinden, Bebek'ten yaz" demişlerdi.. Yazı konusu ararken bu yeni işbirliği olanakları üzerinde durdum. Bizim gazetenin at yarışı tahminleri köşesine katkısı olan Aykut dostumuza New York'ta ortak bahis dükkânlarırıın müthiş yaygınlığından söz ettim. O "Sen bana New York'tan her hafta önemli koşulann listesini geçersin teleksle. Ben sana tahminlerimi yine teleksle bildiririm, sen oynarsın.. Kazanma şansımız büyük olur.. New York at yarışı piyasasına başanyla gireriz böyiece" dedi. Kendisini bu parlak düşüncesinden dolayı kutladım. Ama birden yüzü asıldı, kaygulu bir ifade ile "Ama New York'taki adan tanımıyonım" diye konuştu. Hemen kendisini avuttum, "Önemi yok, New York'la tstanbul birbirini tutar. Atlann bir sonın çıkaracağını sanmıyonım." Istanbul ile New York'un birbirini tuttuğu, iki kenti tanıyan birçok insanın ortak yargısıdır. Bunu şu anda bir kez daha hissediyorum.. Peki, ya Ankara ile VVashington?.... i i | ; j ! Sıra No. Aday No Adı Soyadı Sıra No. Aday No Adı Soyadı Sıra No. Aday No Adı Soyadı Sıra 1 00030 Hanife Aygün 32 00546 Yasemin Yılmaz 63 00828 Safiye Selma Turhan 95 2 00231 Arife Olgun 33 00214 Mehtap Bulut 64 00374 Hatice Kocaoğlu 96 3 00450 Serpil Doğaner 34 00207 Meral Uzun 65 0O997 Zuhal Soylu 97 4 00045 Dilber Melek 35 00348 Canan Bal 66 00892 Zemine Sarıgül 98 *67 00863 Meryem Pirinçdane Demirbaş 99 36 01163 Nazmiye Gürer 5 01079 Sibel Ebru Albayrak 37 00756 Songül Demirci 68 00552 Belgüzar Aydoğan 100 6 00948 Şaziye Koçak 69 00594 Şakire Yılmaz 38 00869 Asuman Çakıcı 101 7 00528 Nermin özçelik 70 00211 Serap Sazak 39 00308 Hatice Gümüşsoy 102 8 00119 Hülya Bektaş 40 00682 tpek Kulalı 71 00414 Ayten Topçu 103 9 00407 Mensure Çakıltepe 41 00156 Halise Erdem 72 00862 Mine Ünal 104 10 00425 Emine önder 73 00607 Gülten Gökdemir 42 00566 Ayşe Kolagar 105 11 01143 Zeynep Yılmaz 74 00080 Saadet Tepe 43 00820 Rukiye Kaplan 106 00127 Derya Yıldırım 12 00782 Filiz Karaman 75 44 00585 Sergül Gözüyılmaz 107 00084 Şahide Aydınbeyli 13 00621 Begüm Bulat 76 45 00215 Selma Akça 108 00117 Zarife Ercan 14 00968 Afîfe Koç 77 46 0O629 Leyla özçelik 109 15 00370 Fatma Görgün 78 00202 Askın Acur 47 00219 Asude Arlı 110 16 00041 Meliha Gülbaş 79 00393 Aliye Acar 48 00548 Aysun Ulubaş 111 17 00394 Kadriye Sürel 80 00878 Nilgün Kaplan 49 01097 Tülin Asütlü 112 18 00289 Sertap Adıgüzel 81 00189 Zöhre Önal 50 00887 Neşe Çelik 113 19 01047 Fadime Hasırcı 82 00636 Adile Ajda Yılmaz 51 00510 Ayşe Karademir 114 20 OOI73 llknur Coşkun 83 00441 Münevver Yılmaz 52 00139 Birsen Yıldız 115 21 01034 Fatma Çetinkaya 84 00695 Sevinç Kazan 22 00765 Gülnaz Çetinkaya 53 00838 Filiz Aktuğ 116 85 01098 Döne Bağyan 54 00746 Şengül Şen 117 23 00829 Meral Belinç 86 00068 Melahat Özkül 55 00066 Emel Sönmez 118 24 00645 Sema Atalay 87 00712 Raziye Akgün 25 00262 Bahar Arslan 56 00642 Birsel Dural 119 88 00452 Aynur Gülçakır 26 00824 Nesrin Turan 57 00421 Nazile Kaplan 120 89 00654 Fahriye Taşkıran 27 00680 Suna Şahan 58 00529 Aynur Ündal 121 90 00939 Safiye Kılıç 59 01031 Funda öztürk 122 28 00893 Ege Kıyıcı 91 00591 Asuman Doğan 29 00469 Türkan Gülakman 60 01055 Havvana Mutluer 123 92 00646 Yasemin Doğdu 61 01151 Cemile Tosun 124 30 00071 Zülayha Ertekin 93 00976 Yasemin Yeler 31 00311 Feriştah Çağıran 62 00648 Dilek Pekcan 94 01056 Aysu Karakaya 125 GÜLHANE ASKERİ J I P AKADEMİŞİ T.S. K. SAĞLIK MESLEK LİSESİ 19851986 OGRETIM YILI GIRIS SINAVI SONUCLAR] YEDEK ADAY LISTESI No. Aday No Adı Soyadı 00475 Semra Bulguer 00707 Zeynep Batur 00595 Esma Yalınkaya 00323 Nergis Özdemir 00912 Cevahir Yüce 00250 Nuran Sarıaydın 00580 Gülşen özsarı 00860 Gülay Cingöz 00716 Süreyya Kızan 00352 Zeynep Özdemir 00128 Nurcan Güner 00375 Altın Dursun 01054 Gülsüm Kağırman 00445 Fatma Gedik 01173 Beyhan Gökçe 00501 00859 00295 00367 00776 00112 00551 01009 00354 01155 00051 00773 00147 00494 00229 00693 Ayşe Akkoçan Nursel Çınar Arzu Toker Gülfatma Çelik Birgül Bozdağ Meral Demirel Fatma Kırtorun Türkan Uğur Nuray Arar Gülay Tunalı Canan Yıldız Emine Deniz Hülya Küçük Banu Küçük Derya Çalışkan Sibel Gök SUADİYE'DEN (Baştarafı 1. Sayfada) otobüsle yola çıkmış. Yaşı küçük ve Fransızcası da çok az olduğu için otobüsten karşüayıp bir taksiye bindirmemi rica ettiler. Paris'in kuzeyinde Stalingrad Meydanı'ndaki uluslararası otobüslerin vardığı garaja belirtilen saatte gittim. Uzun aramalardan sonra, vaktinden dört saat önce varan otobüsten inen Murat'ı güçlükle bulabildim. Gideceği yer Ellencourt'da bir çiftlik. Ellencourt'un neresi olduğunu bilmediğim için yoldan çevirdiğim bir taksınin şoförüne, neresi olduğunu ve nasıl gidildiğini sordum. Paris'in uzak banliyösü olduğunu ve çok uzak olduğu için taksicilerin gitmeyi kabul etmediklerini söyledi. İkinci bir taksi çevirdim. Yarut aynı. O ana kadar suskun duran küçük Murat "tstanbul'a ucak bileti kaç para? Ben burayı sevmedim. Galerie Lafeyette'den Lacoste marka iki tişört alıp hemen bu gece geri dönmek istiyorum" dedi. Kendisine bu saatten sonra İstanbul'a uçak kalkmadığını, bu kadar yol geldikten sonra basit güçlükler karşısında yan yoldan dönmemesi gerektiğuii anlatarak evime götürmeye ve Ellencourt'un yolunu sağa sola telefon açarak öğrenmeye karar verdim. Murat isteksizdi, ama çaresiz Ellencourt'a giden trene bindi. Gara giderken "Orada bana jambon yedirirler mi?" diye de sordu. Murat'ı trene bindirdıkten sonra ev dönüp babasına, tstanbul'a telefon ettim. Çocuğunun geri dönmek istediğini belirterek, kibarca Murat'ı Fransa'ya göndermek için iki üç yıl daha bekleselerdi daha hayırh bir iş yapacaklarını hatırlattım. "Rahmeüi büyük babası ölmeden önce torununun Fransa'yı görmesini vasivet elmişti. Biz de bu vasiyeti yerine getirdik" yanıtını aidım. Ertesi gün yola çıkacaktım. Eşyaları toplarken telefon bir daha caldı. Gene Murat'tı. "Abi ben burayı sevmedim. Burada herkes çok büyük. Bu gece geri dönmek istiyorum." "Oglum bu saatte Paris'e bile dönemezsin. Bu gece yat yann çaresini bulursun." dedim. Murat döndü mü bilmiyorum ama ben Türkiye'ye dönmüştüm bile. Açıklamaıar: , sağlık muayenesine sevk edilmeleri için engeç 12 AĞL'STOS 1 T.S.K. Sağlık Meslek Lisesi1 ni "iK%\L" ve "YEDEK" olarak kazanan adaylar 1985 günü saat: 17.00'ye kadar T S.K Sağlık Meslek Lisesi Komutanlığı'na sahsen başvuracaklardır. 2 Sağlık muayenesine sevk olunan •ASİL' ' ve "YEDEK" adaylar sağlık muayenesi raporlarını engeç 23 AĞL'STOS 1985 günü saat: 16.00'ya kadar T.S K. Sağlık Meslek Lises ı Komutanlığı'na teslim edeceklerdi r. 3 Sağlık muayenesi sonucunda "ASKERİ ÖĞRENCİ OLUR" raporunu alan ' 'ASİL" adaylar, giriş koşullarında belirtilen kesin kayıt için gerekli tüm belgeleri tamamlayarak 6 EYLÜL 1985 günü saat: 16.00 ya kadar kesin kayıtlarını yaptıracaklardır. 4 " A S Î L " adayların kesin kayıtlan yapılÜıktan sonra kontenjan açığı katdığı takdirde, sağlık muayenesi sonucunda ' 'ASKERİ ÖĞRENCİ OLUR" raporunu almış olan "YEDEK" adaylara da başan sırasına göre inekıupla çağrı yapılacaktır. Çağrı yapılan "YEDEK" adaylar da giriş koşullarında belirtilen kesin kayıt için gerekli tüm belgeleri tamamlayarak çağrıda belirtilecek tarıhe kadar kesin kayıt için T.S.K. Sağlık Meslek Lisesi Komutanlığı'na başvurarak kesin kayıtlarını yaptıracaklardır. yaptırmaya hak kazandırmış olmaz. Ulı . Al Pazaroyun Çözümleri Bizim kahramanlarımız 1. AVANAK AVNİ 2. MUHLIS BEY 3. ABDÜLCANBAZ 4. GÖZLÜKLÜ SAMİ 5. ARAP KADRİ 6. TARZAN (Abdülcanbaz'dan) 5 Kontenjan açığı olmadığı takdirde, "YEDEK" adayların muayeneye sevk edilmeleri ve muayeneyi kazanmıs olmalan kendilerine kesin kayıt 6 Mektupla yapılacak çağrılarda, |x>stada olabilecek gecikme veyiı kaybolmalardan T.S.K. Sağlık Meslek Lisesi Komutanlığı sorumlu değil 7 Yukarıda belirtilen veya mektupla yapılacak çağrıda belirtilecek tarihlerde okula başvurmayan, sağlık muayene raporlarını Okul Komutanlı'na teslim etmeyen veya kesin kaydıru yaptırmayan " A S İ L " ve "YEDEK " adaylar tüm haklarım kaybederler. Basın: 22195
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle