24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Matbuatı Mevkute ve Gayrimevkute hakkındaki 4. cemaziyülevvel 1337 tarihli Kararname," bunların son kalıntılanndan birisidir. Bu baskı dönemi boyunca, "ihlilâl", "inkılap" ve benzeri sözcüklerin yasak korkusu nedeniyle okul kitaplanna bile girmediği, herkesçe bilinen bir gerçektir. Şimdi, Ali Seydi'nin 1330 (1914) yılında eski harflerle basılan "Resimli Kamusu Osmant" adlı sözlüğünden aldığımız "tfade" başlıklı önsözünün son satırlarını birlikte okuyahm (Sf. 11311132): "Hâtimei makal olarak şurasını da arz edeyim ki, Maarif Nezareti mülga Tetkik'i Müellefat Encümenince, birinci cildinde, bi hasb'el zaman, tay ve ihraç edilen lugatler bu kere yeniden cem ve isbat edilerek nihayet kitaba ilâve suretiyle dercedilmiş olduğundan aranılıp bulunamayan kelimeler için işbu ilâveye müracaat olunmalıdır. Ve minallahü tevfik. Boyacıköy, 28 kânunuevvel sene 1327 (1911)." Yasak döneminde metinden çıkarılıp sonradan eklenen (57) sözcük şunlardır: Sözcüklerin karsılıkları avraç içine alınmıştır. Ancak, kolayca bilinenlerin anlamlarını aktarmadık): Arsenik (sıçan otu), aksülmen (klor), anarşi, ihtilâl, irtica, iryab (şüphe), ispiritizma, istibdad, infilâk, inkıraz (batma, sönme), irkılab, abstruksiyon (görüşmeden kaçınma, tıkama), oportünist (güçlüyü izleyen, fırsatçı), oligarşi (takım egemenliği), ballıbaba (bitki adı), bomba, parlamentarizm, parlamento, panelenizm, pantürkizm, pancermanizm, panislanıizm, psikolocya (psikoloji, ruhbilim), te"ve (âh etmek), tenkıl (tepeleme), cemiyet, cumhur, hürriyet, hattı sünbülî (bir çeşit güzel yazı), hafiye (câsus), hal (hükumdarın tahtından indirilmcsi), humbara (içi patlayıcı madde dolu gülle), Darvinizm, demokrat, disiplin, diktatör, dinamit, radikal (kökten ve kesin hareket yanlısı), randevü, zehir, sansür, sosyalizm, şurayı devlet (Danıştay), şurayı ümmet (halk meclisi), ısyan, avam, klik (dolap çevirmek için ortak tutum izleyenler topluluğu), klerikal (ruhanîlerin yandaşı), konservatuvar, me'bas (diz altındaki çukur), meclisi âyan (senato), meclisi umumi (parlamento), mutlakıyet, müt'terıs (parçalayıp yiyen hayvan), memurandum (muhtıra), nihilist (Rusya'da meşrutiyet yanlısı fırka, birey üstü değerleri benimsemez.) Veto. Osmanlı yönetimindeki bu yasak sözcükleri gördükten sonra TRT'nin yasakları, doğrusu, bana biraz hafif geldi. öyle ya: "devrim" dememek için de olsa, günümüzde bol bol "inkılap" diyebiliyoruz. "özgiirlük"ü beceremediğimizden olacak, "hiirriyef'i dilimizden düşürmüyoruz. "Sosyalizm"i anmak tehlikcli de olsa, kesin yasak listesine alınmış değil. Dün ile bugün arasında ürküntüsünü yitirmemiş olmaları yönünden ortak nitelik taşıyan sözcükler içinde "Darvinizm", nedense daha çok gözüıne battı... Geçmişten öğrendiğimiz bir gerçek var: Baskıcı iktidarlar hep kolaya sarılırlar, kısa yolu seçerler. Bu nedenle "yasaklama" onlar için değişmez yöntemdir. Bu tutumu, belirli koşullar altında geçici dönemler için doğal karşılayabiliriz. Hoşgöremediğimiz durum, kimi bilim adamlannın şakşakçılığıdır. Keçecizade tzzet Molla'ın şu dizelerini unutmamız olanak dışıdır: "Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harap / Eyler ânı müdahanei âliman harap / Bir mevsimi baharına geldik ki âlemin / Bülbül hâmuş, havz tehi, gülistan harap." Dilde Osmanlı Yasağı AIİ REA ÖNDER TRT'nin 205 sözcüklük dil yasağı üzerinde duracak değilitn. Bu konuda 1985 yılının ilk yarısında çok şey yazıldı. Cumhuriyet'te yer alanlardan birkaç örnek vermekle yetincceğim: İ. Zeki Eyiiboglıı, "Dil Yasagı" başlıklı inçelemesinde, Türkçe'nin kendini bulma çabasında özleştirme akımının önemini açıklarken işin felsefesini yaparak üstün düzeyli bir eleştiri örneği verdi. (5.2.1985). Oktay Akbal, "Tttrkçeyi Savunanlar" adlı köşe yazısında, anılan yasak sözcüklerin Çağdaş Eleştiri Dergisi'nde yayımlandığını duyurdu, Nadir Nedi'den, H. V. Velidedeoğlu'dan alıntılar yaparak konuya yeniden parmak bastı. (23.2.1985). Vecihe Halipoglu, "Başkan'a Yanlış Denmişti" başlıklı yazısında, Türk Dili için, Doğu etkisinde can çekişmek kadar Batı'ya yönelmenin de çıkar yol olmadığını, kendi köküne dayanan bir gelişme çizgisi izlemekten başka ilke bulunmadığını vurgulamıştır. Bu gerçeğe değinirken Atatürk çağında yaşanmış olaylardan örnckler vermiştir (28.2.1985). Vehbi BeİRİI de PENCERE 11 TEMMUZ 1985 Tüzeci "Bllim ile Dil Arasındaki tlişki"yi anlatırken kuşaklar arasındaki kopukluğa, dil değişikliğinin değil, bilimdeki değişikliklerin yol açtığını kanıtladı. (10.3.1985) Şimdi ben, yakın gecmişimizden saptadığım bir dil yasağım ele alacağım. Yüzyılımızın başlarında eski harflerle basılan bir Sözlük'ten alıntılar sunacağım. Ancak, konu üzerindeki çalışmalar için yararlı olacağı düşüncesiyle daha önce, 19. ve 20. yüzyıllarda yaşadığımız basın olaylarının ve "sansür" denen yayın yasağının çok kısa bir özetini yapacağım. 1828'de Mısır'da çıkarılan "Vekayii Mısriyye"yi saymazsak tstanbul'da ilk Türkçe gazete 1831 yılında II. Mahmut zamanında yayımlanan "Takvlmi VekayT'dir. Olkemizde ilk gazetelerin çıkışıyla birlikte basıri alanında çeşitli kısıtlamalar da başgösterdi. Birinci Meşrutiyet Meclisi Meb'usam'nın dağıtılmasından sonra hükümetçe uygulanan sansür, baskısını artırmaya başladı. özellikle Abdülaziz zamanında etkinlik gösteren uygulama, II. Abdülhamid döneminde daha da sertleşti. Akıl hastalığı nedeniyle tahtından indirilen V. Murat'tan söz etmek, "yıldıı" ve "hürriye»" sözcüklerini kullanmak yasaktı. Bu yasaklar, dış kaynaklı lıaberler için de geçerli idi. Örneğin, devlet adamlannın, özellikle saraylılann suikastler sonucu öldürülmeleri olayları, hazımsızlıktan, zatürreden, şirpençeden ölmüş biçiminde tstanbul gazetelerine yansıyordu. Ikinci Meşrutiyet'te basına özgürlük tanınmış ise de, bir süre sonra tttihad ve Terakki iktidarının sansürü baslamıştır. MUtareke döneminde sansür, bir yandan hükümetçe, öte yandan işgal kuvvetlerince uygulandı. Hele, Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'nı desteklemek, gazeteler için ajır sonuçlar doğuran kahramanca davranışlar sayılıyordu. Osmanlılarda zaman zaman sansür konusunda yasalar ve kararnameler çıkarılmış, Maarif Nezareti emrinde uygulayıcı kurullar oluşturulmuştur. "Idarei örfiyye Cari olan Mahallerde Her Nevi KütUp ve Risail ile Zırhlı Mercedes. . . Bir haber: "işadamı Sakıp Sabancı, Türkiye'yl ziyaret edecek olan Federal Almanya Başbakanı Helmut Kohl'a 50 milyon lira değerindeki zırhlı Mercedes'ini ve 20 milyonluk Cadillac otomobllini tahsis etmek istedığıni açıkladı. Başbakanlığa ve Dışişleri Bakanlığı'na birer yazı yazarak her iki otomobilinı de konuk Başbakan'ın hizmetine verebileceğini ifade eden Sakıp Sabancı şunları söyledt: "Araba benim değil, ev benim değil, fabrikalarım ve mlh~rlanm benim değil, bütün bunlar benim yeddiemanetimde sanlar artık rnenfaatleri için birbirleriyle kaynaşmak zorunda olduklarını iyice anladılar. Bunun için lobiler kuruyorlar, el sıkışıyorlar, beraber oluyorlar, kucaklaşıyorlar, birbirlerine gidlyorlar. Böylece sorunlarını çözmeye uğraşıyorlar." (Hürriyet, 8 Temmuz 1985) Verilen bilgiye göre Sayın Sabancı'nın 50 milyonluk Mercedes'inin özellikleri şöyle sayılıyor: "Aracın ağırlığı 3 ton • Dışarıya bağlantılı telefonu var * Otomobile kurşun işlemiyor • Bazuka mermisi bile vız geliyor * Çelik jantlar demiryolunda da kullanılabiliyor • Tüm karoseri iki kat çelik kaplı * Lastik patladığı zaman araba 50 kilometre hızla gidebiliyor • Camlar yedi katlı ve kurşun işlemez • Merkezi kilitleme sistemi var • Saldırıya karşı sis bombası atıyor • Benzin deposu ateş almıyor." * Başbakanlıktan Sabancı'ya ne yanıt verildiğini bilmiyorum. (Arkası lVde) EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Açıklama, İki Mektup... 'Yeni Gündem'öe Bay S. Gürsel bir kez daha Osmanlı borçları konusuna değinmiş. Ben bir yazımda ismet Paşa'nın 1930'da Meclis'te yaptığı konuşmasından şu sözleri almıştım: "Borcumuz 8 milyona inmiştir." Genç Cumhuriyet, yedi yılda, Osmanlıdan devralınan 105 milyon 500 bin altın lira borcun 100 milyonunu kısa sürede ödemiş. Bu büyük bir başarı değil midir? Bay Gürsel'e göre bu ödenme değil, karşılıklı anlaşmaya dayanan bir "azalma "imiş. Daha iyi ya bu o dönem yönetiminin başardığı olumlu bir iş değil mi? Bay Gürsel, Atatürk döneminde Türkiye'nin dışa borçlandığını yazıyor. Birçok yabancı şirketin ulusallaştmlmasından doğan bir borçlanma bu... 1950'den sonraki hükümetlerin borçlanmasına benzer bir yanı var mı? Yabancı şirketleri satın almışız, uzun sürede karşılığmı ödemişiz. Bay Gürsel de son yazısında bunu ıster istemez kabul ediyor, diyor ki: "Aslında alındı demek pek doğru değil, çünkü bu miktarın önemli bir kısmını yaklaşık 80 milyon mlllileştirmelerden doğan borç oluşturuyordu." Bay Gürsel değerlendirmesinde Atatürk yönetimınin başarısını şu sözlerle kanıtlıyor: "Ülkenin ödeme olanaklarının üzerinde bir borcu Türkiye Lozan'da karşılıklı tavizler bağlamında kabul etmek zorunda kalmış, ama değişen güç dengelerini iyi hesaplayarak sonunda büyük miktarda indirim sağlamıştır. ödediği toplam miktar 1.5 yıllık ihracatın değerine eşitti. Bu, göreli olarak günümüzde 20 yıl içinde 10 milyar dolar ödenmesi demektir. Sonuç olarak, miktar küçümsenemez." Bay Gürsel bakmış ki ister istemez Atatürk döneminin başarısını onaylamak zorunda, hemen şu sözleri eklemış: "Ama efsane türetmek için yeterli değildir." Yani ne yapıp edip o dönemi övmemek, yüceltmemek, kısacası yerilecek bir yerinı bulmak gerek! Neden gerek, bilmiyorum. Benim katılmadığım bir gorüşü daha var. Bay Gürsel ki iktisatçı, ya da maliyecı olduğunu sanıyorum: "Dış kredi mutlaka kötülüğün, şeytanın timsali değildir... Bağımsız olması için otarşik olması gerekmez." Böyle diye diye bu durumlara düştük iştel Oysagerçekler öyle değil... Dışarıya borçlanan Türkiye'nin "tam bağımsızlık" çizgisinden ne denli saptığı hele Atatürk Türkiye'sine oranla saygınlığını ne denli yitirdiği apaçık bir gerçek iken genç bir uzmanın bu türlü görüşler belirtmesi üzücü... Atatürk'ün 1921'deki şu sözlerini anımsatmak isterim, gençyaşlı 'uzmari kişilere: "İstiklalı tam denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsı ve ila... herhususta istiklâli tam ve serbestii tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin, manâyı hakikisiyle bütün istiklâlinden mahrumiyeti demektir." Bu arada birkaç okur mektubu da sunmak ıstıyorum. İçinde yaşadığımız dönemın belirgin özelliklerini göstermesi açısından önemli saptamalar: "Selçuk Üniversitesinde okumaktayım. Bu yıl artan sayıda 'Atatürk ve Gençlik' konulu konuşmalar yapıldı. Üniverslte yetkilileri her fırsatta Atatürk ideoloji'sini övdüler. Ne yazık ki Atatürkçü geçinen bazı yetkililer Atatürkçulükle uzak yakın bir ilişkileri olmadığını gösteriyorlar. Işte size bir belge, Rektör Yardımcısı, aynı zamanda Zıraat Fakultesı Dekanı'nın fakültenin her yerine astırdığı bir yazı: "Ramazan ayı dolayısıyla özellikle öğrenci kantininde oruçlu öğrencilerin de varlığı düşünülmek suretiyle kesinlikle sigara içmek yasaktır. Gereğinı rica ederim." Bu da Ç. ilçesinden bir seslenış: "İlçemize Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı'ndan gönderilen bir yazı. Konu: Öğretmenlerın davranışları. Tarih: 24 Mayıs 1985. "Az da olsa bazı öğretmenlerimizın, özellikle ramazan ayında oruç tutanlara karşı saygısızca davrandıkları, oruç tutanların suratına sigara dumanı üfürdükleri, karşılarında höpürdeterek çay kahve ıçtikleri, hatta açıkça alay ettikleri ve öğretmenler arasında huzursuzluğa sebep oldukları bilınen gerçeklerdendir. Bu tür davranışta bulunanların müdürlüğümüze bıldirilmeleri." Dünyanın engelisrrds yolcıı ucâManndan Airbus Turk HcmYoUan'nda Ş imdi Türk Hava Yolları'nın modern filosuna yeni Airbus'lar katıldı. Airbus, Avrupa'nın en çok tercih edilen yolcu uçağıdır. Emniyetiyle üstün, konforuyla üstün, yük kapasitesiyle üstündür Airbus. Artık yurt dışına da Türk Hava Yolları'yla uçun, dünyanın en gelişmiş uçaklarının rahatlığını yaşayın. TÜRK HAVA YOLLARI TURKISH AIRLINES Halk Müziği KonseriŞan Tiyatrosu 12 Temmuz 1985Saat: 20.00 * (,'oğur, tambura, Has Dıvan Sa/ı w Mağlama Kcıı m Dıırııl, Krdnğun Kskıme/ ve Alı llaydur Kmrc * Doğu, Gııne\ Dofjıı, Oıia Aıudolu ile Kge'den deyitıler, turkııler, samalılaı Sahahat Aslan \e hıııın Tas>m ile IH kıjjilık ckıp. * İki ayrı yoreden halk oyunları ; l olklor Kurunnı ekipleri Hık'ilcr s.uısa sıııuılmuMııı TÜRKÜLERİMİZ YEM SANAYtİ TÜRK A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜCÜNDEN 1 Kızıltcpe, Vatağan Yem 1abrıkaları Gunej Enerjısı imalat ve montaj ışleri kapalı zarf usulü ile ihaleye çıkarılmıştır. 2 Guneş Enerjisi Sıcak Su Tesisatı imalat ve montaj işleri beherinin l'inci keşif bedeli 8.676.150 TL. ve bcherinin geçici teminatı 260.284. TL.'dir. 3 Bu işlerin mukavele dosyaları Eskişehir Yolu 8 km. de Yem Sanayii Genel MUdurlüğü Inşaat ve Tesisler Mudürluğü'nde görülebilir. 4 Isteklilerıınştirak belget'i almak için 23.7.1985 günü saat 18.00'e kadar teklif alma şartname<>iı?de belırtilen evraklarla birliRte Genel MUdürlüğümtizc müracaat ettneleri gerekmektedir. 5 Teklif nıektuplarımn ıhule günu olan 25.7.1985 günü en geç saat 10.00'a kadar Inşaat ve Tf.'sisler Müdürlüğüne venlmesı gerekmektedir. Postada mcydana ge'lecek gecıkmeler dikkate alınmayacaktır. 6 Genel MüdUrlUğümüz 2886 sayılı kanıına lahı olmadığından yeterlik belgesi verip vermemekt e ve ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir. Basın: 20391 <utnii.'y>iîn Suyırı Yolctılanmtzn dıtyıınını/.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle