Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİY&T/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sınırı olmaksızın, birinci derecenin son kademe<i ve en viiksek ek gosterge esas tutularak emeklilik hakkı kazanacaklarmış." Ben yine kalemi alıyorum, yine aynı şeyleri yazmaya başlıyorum. Yazımın başlığı hazır zaten: önceki "Ayıptır" idi. bu yazının baslığı ise "Ayıptır2" "Hâlâ umudunu kesmedın mi?" dedi birisi. Hayır kesmedim. Kendımden umudu kesmedikce, surecek bu umut. "Hiç çekinmeden tiım gucümüzle karşılarına dikilelim" dememiş miydim 24 yıl önce. Dikiliyorum işte! Milyonlarca memurun emeği, alın teri, çilesi var o parada. Yüz binlerce dulun, saçı bitmedik yetimin hakkı var. Bu para milyonlarca memurun, ayın daha ilk gunü eriyen maaşından, peşin vergi ile birlikte, peşin olarak kesilip de birikiyor Emekli Sandığı'nda. Memur kitlesinin buyuk çoğunluğu ayda 5060 bin lira ile ev bark geçindirmeye çalışıyor. Kışlık komürünu neyle alır memur, çocueunıın okul giderlerini ne ile karşılar, biliyor mu parlamenterler? Biz söyleyelim: Emekli Sandığı'na borçlanarak! Bu yıl 550 bin memur Emekli Sandığı'ndan borç para almış, peşin faiz kesilerek. Yasa değişikliğinin parlamenterlere getireceği duzeyde emeklilik hakkını, ben gunu gunüne 43 yıl çalışarak elde edebildim. Tasarı yasalaşırsa, dışardan atanan bir bakan, ya da üç beş yıl milletvekilliği yapan bir parlamenter benimle bir olacakmış. Hayır, olamaz. Neden olamayacağını parlamenterlere anayasa maddeleri ile açıklayayım. O parlamenterler ki" Anayasaya sadakatten ayrılmayacaklarına, büyük Türk milleti önunde namus ve şerefleri üzerine and içtiler" (Anayasa mad. 81.) Evet, anayasanın 7. maddesine göre "Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Buyuk Millet Meclisi'nindir!' Ancak, bu yetki sınırsız değildir. Akla her gelen, Türkiye Buyuk Millet Meclisi'nde yasalaştınljp yürütulemez. Çünkü, anayasanın "başlangıcı"nda "Millet iradesinin ustünlüğu, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi veya kuruluşun bu anayasada gösterilen özgurlukçıı demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dıjına çıkamayacağı" belirtilmiştir. Çunkü, "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa irntiyaz tanınmaz." (Anayasa Mad. 10.) Ve çünkü, "Anayasa hukümleri, yasama ve yürütme organlarını bağlayan temel hukuk kurallarıdır'' (Anayasa Mad. 11.) Bütün bunlar göz ardı edilir, ya da "Anayasa askıya alınarak" tasan yasalaşma surecine girerse ne olacak? O zaman yasalaşmanın tüm aşamalannı dikkatle, tıtizlikle izleyeceğim. Nasıl daha ilk aşamada, bu tasarıyı hazırlayanlara saygı duymuyorsam, bundan sonraki aşamalarda, bu tasarıyı destekleyenleri, bu tasanya olumlu oy verenleri tek tek saptayacağım. Bunların hiçbirine saygı duymayacağım. Ayıptır2 Prof. Dr. HÜSNÜ A. GÖKSKL Yıl 1961. O zamanki "L'ius" gazetesinde yayimlanan bir yazım. Başlık: "A>ıptır." Şoyle başiıyor: "Biz adam olmayız!" Ve şöyle sürup gidıyor: Kaç gündür birçok kimseden hep bunu işitiyorum. Fakat ben aynı kanıda değilim. Hayır, biz her şeye rağmen amacımıza erişeceğiz. Yeter ki bu yurdu, bu yurdun yannını düşünen herkes, sahte aydınların, menfaatseverlerin karşısına hiç çekinmeden ve bütün gılcü ile dikilsin. Biliyorum ayıptır. Ayıptır, Türk geleneklerine göre paradan bahseımek. Onun için bu satırlan utanarak yazıyorum. Fakat, ödeneklerinin yüksek olmasını sağlamak için 6 saat 10 dakika anayasayı zorlamak ayıptır. O altı saaıin millet yoluna harcanması gerekirdi, şahsi menfaat yoluna değil. Meclis kürsüsü cep doldurma yeri değildir. Oraya kendisini düşunen değil, memleketıni duşiınen ınsan layıkur. Milletvekilliği ancak vurt sevgisi ile bağlanıîacak bir iştir, parayia değil. Baylar, bu milletin parası yoktur. Toprağı verinıinı kaybetnıişur. De\ let borçları \ ığın yığmdır. 5 milyon çocuk, gıdecek ortaokul arıyor. İlkokul yaşına geldiği halde, hava kadar, su kadar, hürriyet kadar hakkı olan okumaktan yoksun kimbilir kaç çocuk var bu memlekette. Onların her biri. en az. Meclis kürsüsıinde konusanlar kadar luzumludur bu memlekete. Yılbaşı gecesini duşüneceğimize, yağmur altında dolmuş bekleyen memurların nasıl geçindiğini düşünelim. Piyasadaki durgunluğu düşünelim. Ormanlarımızın halini, hayvancılığımızın durumunu düşünelim. Hastanelerde kaç kişiye bir yatak düştuğünü, zavailı Türk yurttaştnın ölmek icin bile yer bulamadığını du>uneliııı. Milletvekilleri borca girmişlernıiş. Böyle gerekçe mi olur? Nedir bu milletin çektiği? Onun borcunu öde. bunun borcunu öde. Büyük para kazanmak isteyen başka bir yol bulsun. Milli Piyango bileti mi alır, SporToto nıu oynar, ne yaparsa yapsın, fakat bu parasız milletin imkânlarını zorlamasın." Evet, bu yazı 1961 >ılında yazılmıştı. * • • PENCERE 4 ARALIK 1985 Bir Kibrit Alevinde... Kibrit nasıl yanar? Al bir kibrit, çak!.. Fışşş diye parlar aievi, birkaç saniye yanar. Sonra? Ateş kibrit çöpünün sonuna doğru yaklaştıkça, parmaklannın yanma tehlikesi başgösterir: ya üflersın söndürürsün kibrıti, ya da elinden atarsın. Kısa bir süredir bu, gelir geçer; bızim öfkemiz, coşkumuz. tepkımiz gibi... Şu günlerde Babıâli gazetelerinde Amerika'ya karşı kızgi; ve öfkeli yayımlar, kibrit alevıni anımsatıyor Bir belirli yerden güdümlu "diplomatik seferberlik" pompalandı; önür.e gelen kurum ve kumluş VVashingtona telgraf çekiyor; gazetelerde zehır zemberek yazılar birbiriyle yarışıyor: Eğer Ermenı soykırımı tasartsı Temsilciler Meclisi'nde görüşülürse fena yaparım ha!.. Ne yaparsın? Kibrit bızim öfkemiz; kıbritı tutan parmaklar ise Amerika'ya göbeğinden bağlı iktidarımız, işadamlarımız, sermaye sınıfımız, Amerikandan çok Amerikancı yüksek bürokratlarımız, YÖK: çülerimiz. CIA'cılanmız... ABD'ye zehir zemberek yazılar yazan dostlar dikkat etsinler; kibritin alevi Amerikandan çok Amerikancmın parmağını yaktığı anda kibritin çöpünü elinden atabilir, ya da çaktığı kibriti söndürebilir: Pufff... Beyaz Saray, Türkiye'deki duruma bakıyor; yönetim ağırlığını koyup Kongre'deki gelişmeyi erteleyebılir, frene basabilir mi? Bunun yolu yordamı bellidir Lobicılık zenaatının ustalarından, kodamanlarından birkaçını Başkan çağırır; kapalı kapılar ardında gırgırını geçer: Ağır ol!.. Kantarın topuzunu kaçırmayalım. Bu işleri yavaş yavaş pişirmek gerekiyor. Ankara'dakiler zor durumda kaldılar komaya girdiler. Adamlar bizle çalışmak zorundalar; ama, onlan da düşünelim. Hem gereken dersi almışlardır: SEİA (Savunma ve Ekonomik Işbirliği Anlaşması) için artık süngüleri düşmüş, isteklen kursaklarında kalmıştır. Bize muhtaç olduklannı biliyorlar. Manevra olanaklarımızı daha iyi anlamışlardır. Ermeni dosyasını bir süre dinlendirelim; sırası gelince işi kotarırız. Al takke ver kulah lobiciler arasında pazarlık yapılır; "Amerıka'nın yüksek menfaatleri uğruna" ve "taktik nedenlerle" dosya ertelenir ya da ertelenmez. Bu "ara karar" birşey değiştırmez. ABD'de "İsrailYunanErmeni" lobileri Kongre'ye sarmayı takmışlardır. Zaten Amerika'yı Siyonızmden, Siyonizmı Amerika: dan ayırmak artık olanaksız. İşin püf noktası da budur Anahtar, İsraıl lobisinin elindedir. Ortadoğu'daTürkiye'yi Lübnan gibi parçalamak. yenı nüfuz odakları ve alanları yaratmak. "İsrail'in hayat sahası'nı genışletmek için yalnız bu anahtar değil, bütün maymuncuklar kullanılabılir. Lozan'dan Sevr'e doğru uzanan cehennem yolunun taşlarını kendi ellerimizle döşüyoruz. Bu sözler. çoğu kişiye işlemez; ama, görünen köy de klavuz istemez. Para hırslarıyla vatan satıcılığına çıkmış olanların yanı sıra saf olanlar ve ufuksuzlar; Türkiye'yi dönüşü olmayan bir serüvene itmektedirler. İstanbul, Beyrut'un yerini alacak; Türkiye eski Lübnan gibi Ortadoğu'nun ticaret merkezi olacak; serbest bölgeleriyle kapitalizmin ucuz emek cennetme dönüşecek. Bu serbest bölgelere ÇÜŞ'ler (Çok Ülkeli Şirketler) yatağı yorganı serecek; uluslararası finmalar; Yahudi. Yunan, Rum, Ermeni sermayesiyle, Türkiye'nin ekonomik mekanizmalannı ele geçirecek; Amerikan Kongresinde soykırımı yasalaştıracak güç, Anadolu'da parasal kuvvetiyle ekonomik tabanını kuracak... Kalkıyor. kalkıyor, Lozan'dan Sevr'e kalkıyor; yok mu bu otobüse binecek olan?... Ve yıl 1985. Gazetede beş sütun üzerinde bir başlık: "Parlamenterlere Yaşamboyu Gelir." Emekli Sandığı Yasasfnın 1. ve 2. maddelerini değiştirmeye çalışıyorlarmış. Neymiş? "Yasama organları üyeliği yapanlar, dışardan bakanlığa atananlar, isteklerine, yaşlarına, eğifim düzeyierine bakılmaksızın, çalışma suresi, yaş OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Tek Yanlı OlmayalımL OKURLARDAN Küçükçekmece 2. Haliç oluyor Bugün htanbul'un az tanınan guzet köylerinden birisi de Küçükçekmece Cölü kenanndaki Altınşehir köyüdür. Ancak köy içinde MahmutbeyKmah otoyolu geçeceğinin öğrenilmesinden sonra bu güzel beldede izinsiz ve ruhsatsız yapılasma başgöstermistir. Bunun yanında köy içinde bulunan tavuk çiftliğinin etrafa yaydığı pis koku ve artık sulannın dereye ve Küçükçekmece gölüne karışması sonucu adeta ikinci bir Haliç'in doğmasına tarnk olmaktayız. Bu sağlıksız kentleşme sonucu Küçükçekmece köyü ve deresinde balık tutulamamakta, hatta balıklar derede ölmekte, öbek öbek pislikler toplanmaktadır. Belediye yetkilileri bütün bunlara ilgisiz kalmakta, zabıta bazı inşaatları görmemezlikten gelmekte. hatta bazılantu himaye etmektedir. Gölün kirlenmesini çevrenin bozulmasmı önleyecek yetkili yok mudur? PAŞA ARAS ALTINŞEHİR KÖYÜ İSTANBUL 'Medeni Kanun' hazırlanıyor, hazırlandı, Başbakanlığa sunuldu... denirken sesi çıkmaz oldu. Yıllar geçti, bu yasanm çıkmasım bekleyen nice mağdurlar öldü, niceleri de bu son durağa geldi!.. Babalarıyle analannın bir türlü nikâhlanamatnaları yüzünden onurlan kınk, yüzleri yerde gezenlerin saytsı arttıkça artıyor. Bazı zavallı kadmların korunması için ve iyi niyetle yapılan bir kanun kötü niyetU kadmların elinde kocalarım dokuz katlı zincir gibi bağlamak için tek yanlı bir zulüm çarkı olarak yıllardan beri kullamlmaktadır. Çağımızm hukuk kesimi adil bir yasa yapmaktan bu kadar mı aciz? Türk kanun yapımcısı çok basit bir konu karşısmda pes mi dedi? Örnek alınacak başka bir ülke de mi yoktur?.. Yetkililerden daima kanayan bu yaraya bir an evvel çare bulunmasını diliyor ve sabırsızlıkla bekliyoruz. N. DOÛANI İSTANBUL "Adalete düşen kanlı gölgeler... Hakkımızı sıze heiâl etmiyoruz. Baskıyı. zulmü, zalimi affetmiyoruz" Bir bayan yazar, Altay Egesel'in ölümünden sonra yazdığı biryazıda böyle dıyor. Yassıada'da DP'lileri yargılayan Yüksek Adalet Dıvanı'nın Başsavcısı Ömer Altay Egesel'i herkes bilir. Yıllardır avukatlık yapan Egesel bir davayı sürdürürken öldü. Ölüm herkesin başındadır Kimse ondan kurtulamaz. Yaşam boyunca bir takım iyikötü, doğruyanlış işler yapmak kaçınılmaz birolgudur. Ölüler iyilikle anılır; gelenek böyledir. Biz. böyle yetiştik. Bu bayan yazar ise, ıçinde sakladığı kini bir ölünün arkasından, gazete sayfalarına yansıtmaktan kaçınamamış, ne yazık... Bu yazarın bir yakını Yassıada'da yargılandı, mahkum edildi, bir kaç yıl hapiste yattı. O mahkemenin başsavcısı Egesel1 di. Türkiye'de tek savcı Egesel midir? Mahkemede sanıkları suçlayan, bir bakıma görevini yapan tek savcı, tek hukukçu Egesel midir? Yalnız 27 Mayıs sonrasındaki davalarda mı oldu 'haksızlık' diye nitelenen işler? Bayan yazarın yazdıklarına benzer şeyler daha önce, daha sonra olmadı mı, yaşanmadı mı? Niye yalnız bir Egesel hedef olsun bu ağır suçlamalara? Hem de ölümünden sonra' "Kâh Dümbüllü tiyatrosuna, kâh esirlerin arslanlara parçalatı'dığt arenaya çevrilen Yassıada Mahkemesı'ndeki keyfiliği, basitliği, ucuzluğu. haysiyet cellatlığını...'' diye sürdürüyor bu bayan... Hızını alamayıp. 'Güryay öldü, şimdi de Egesel, bir Başol kaldı', diyebiliyor. Başol'u kıme, kimlere hedef gösteriyorsunuz? Bu bayan, O hassas, o ince, o zarif insan' diye tanımlıyor 195060 arasındaki Başbakan Menderes'i... Altı yaşında babasız kalmış, öksüzlüğün ruhunda uyandırdığı fırtınalarla yaşamış... Övmek için bulduğu sözler bunlar. Ben hiçbir zaman ölüm cezalarından yana olmadım. Özellikle sıyasal nedenlerle insanların asılmasını Victor Hugo gibi barbarlık, ilkellik saydım. Ne Menderes'e. ne Polatkan'a, ne Zorlu'ya ne Aydemır'e ne Gürcan a, ne Denız Gezmış ve ıkı arkadaşına, ne de 12 Eylül'den sonra asılan gençlere böyle bir ceza verilmeliydi. Uygar bir toplumda siyasal nedenler. düşmanhklarla insanları öldürmek haksızlıktır. Bjnu açıklıkla belirttikten sonra bu bayan yazara sormak isterim: Siz niye yalnızca yakınınızın yargılanıp hüküm giydiği bir mahkemeye ve o mahkemenin yargıcına, savcısına karşısınız da, daha sonrakı mahkemelerde hüküm giyen politikacılara, sanatçılara, yazarlara, gençlere böyle davranışlar yapılınca susuyorsunuz; başka savcıları, yargıçları nerdeyse korur gibi davranıyorsunuz; hatta adalet önünde hesap vermeye çağnlan, bu yüzden de sizin yazdıklanmzı yanıtlama olanağı bulamayan insanları en ağır dille suçlayan yazılar yazıyorşunuz? 'Böyle şeyler yapmadım', demeyın. gazetenizin koleksiyonları ortada; sizin ve gazeteniz yazarlarının DİSK, Barış vb. davalarda sanık durumunda olanlara yaptıkları ağır saldırılar ortada... Egesel'in tutumu tartışılabılir yanlış davrandığı söylenebilir. Ama niye öteki savcıların, yargıçların durumu daha başka olsun? 27 Mayıs'ın hukuksal tutumu yanlıştı, 12 Mart'ın hukuksal tutumu doğru muydu? Daha sonraki yargılamalar, cezalandırmalar, yıllarca insanları içerde tutmalar, işkenceler, çekilen acılar ve idamlar... Bütün bunlar da bir gün tartışılmayacak mı? Ama sız bütün bunları doğru buluyor, ama bir yakınınızı yargılayıp cezalandıran Yassıada Mahkemesini suçluyor, birikmiş kininizi bir ölünün ardından ortaya dökmekten çekınmiyorsunuz? Ben Egesel'i savunmuyorum. Olağanüstü bir mahkemenin başsavcısıydı o. O göreve isteyerek mi geldi, yoksa atanarak mı? Yargıç da, öteki üyeler de öyle.. Her savcı, her yargıç gibi görevlerini yaptılar onlar. İyi kötü.. Bu gibi görevlerde bulunanlar konusunda yargı daha sonra verilir. Tarih verir. Ama yalnız şu kişi bu kişi için değil, bu tür görevleri yüklenen her savcı. her yargıç için... Bir yanlışı da düzeltmek isterim. Yassıada'daki davaların gerçekten yanlış olanlarından biri bebek, biri de köpek davasıydı. Ama Menderes'in devlet gizlerinin saklı olduğu kasasından çıkan naylon kadın külotunu duruşmada gösteren kişi Egesel değildi; yardımcısı olan adını unuttuğum başka bir sâvcıydı. Evet, çirkindı bu gösteri, çirkindi, ama Başbakan kasasında naylon kadın külotunun bulunması da çirkindi. Tek yanlı olmayalım. Yalnız kendi yandaşlarımızı korumayalım. Babamızı, kardeşimizi, yakınımızı korumak için kaleme sanlıp kan davası gütmeyelım. Adatetin herkes için eşit işlemesinden vana olalım. Yurttaşlık Itasası ne oldu? "Yılan Hikâyeleri"mizden biri ve belki de birincisi kuşkusuz şu "yeniden günün ihtiyaçlarına göre çıkarılacak olan" Yurttaşlık Yasası'dır. Kardeşimiz, arkadaşımız, ağabeyimiz ACIKAYIP (Ten Ten) ZfrA AKSU'yu 29.11.1985 cuma gecesi elim bir trafik kazasında kaybettik. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dileriz. KONY\ MAARİF KOLEJİ MENSUPLARI ADINA BERKOK BAYBAŞ, SELÇUK BERKER, MUSTÂFA TOKER, ARİF ATALI RAŞİT ÜNÜVAR, ÖNAL DURAJN. ALİ SEN BİLSAK'TA BUGÜN Konser: saat 21.00 Maria Rita EPİK "PENCERE" CafeFoyer: saat 10.00 Yerüyabancı basın, fotokopi, çay, kahve, kek, kahvaltı Lokanta: saat 22.00 CengizBülentTurgut (giıar) önceden yer ayırtmak için: BİLSAK 143 28 79/143 28 99 Sümerbank Halıları pe$inatsızApe$in fiyatına 31 Aralık akşamına kadar Yüzde yüz yün halıları şimdi Sümerbank Mağazalannda peşinatsız, peşin fiyatına taksitle alabilirsiniz. Hem de halı piyasasının "en uygun' fiyatlarıyla. 31 Aralık akşamına kadar, Sümerbank Mağazalarından birine gidin. Sümerbank'ın kış için uyguladığı"peşinatsız, peşin fiyatına 12 ay taksitle yün halı'imkanından yararlanın! Yuzde yuz yun VEFAT ve TEŞEKKÜR Kütahya eşrafından Ispartalılar'dan merhum Tecelli Kurter'in eşi, Turan Babacan ve Şükran Aykut'un sevgili anneleri, Muzaffer Babacan ve Ali Aykut'un kayınvalideleri, Şükrü ve Sergül Babacan, Zafer ve Derya Babacan, Haluk ve Güneş Aykut, Şeyma Aykut, Muhittin Aykut'un anneanneleri, İlayda, Efe, Ali Özden, Deniz, Didem ve Sinem'in büyükanneanneleri, İNAYET KURTER Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Aziz naaşı 3.12.1985 salı günü Pendik Camii'nde kılınan ikindi namazını müteakip Pendik mezarlığına defnedilmiştir. Büyük acımızı bizlerle paylaşan, cenaze merasimine katılan, telefon ve telgraf ile üzüntülerini bildiren tüm dostlara teşekkür ederiz. AİLESİ