23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sonraki açılışı görüntiilendi. Sayın Cumhurbaşkanı da oradaydı. Büyük saionun ilk kullammının güzel bir müzik şölenine özgülenmesi sevinilecek bir olaydı. Biilent Tarcan, Nüvit Kodallı, Adnan Saygun gibi tanınmış bestecilerimizin özgün yapıtlarını Sayın Hikmet Şimşek yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'ndan dinlerken, düşüncelerim yine geriye doğru kaydı gitti. Bu Halkevi Salonu Cumhuriyet sonrasındaki Ankara'nın o zamanlar tek büyük salonuydu. Benim de birkaç konferans vermiş olduğum bu salonda, her Ankara'ya gidişimde bir tiyatro temsili, bir konferans veya konser olup olmadığını soruşturur, eğer varsa kaçırmazdım. Kültür düşmanlannın yıktıklan halkevleri Atatürk Türkiyesi'nin ışık ve kültür merkezleriydi. Sonradan konservatuvar niteliğini alan o zamanki gösterişsiz, ama inançlı "Musiki Muallim Mektebi" öğretmen ve öğrencilerinin konserleri bu salonda verilirdi. Müzikte o zaman tohumlan atılmış olan çağdaşhk havası içinde almış oldukları soluğu geliştirmiş olan Türk bestecileri, bugün yüzlerimizi ağartan saygm kişilerdir. Kendilerinden sonraki kuşaklara bunlar araahğı ile iletilen çağdaş müziğin soluğunu, Suna Kan, Ayşegül Sanca, Leyla Gencer. Idil Biret, Verda Erman, Ayla Erduran ve daha birçokları gibi icracılar bugün bizlereulaştırıyorlar. Bütün bunlan düşünürken heyecanım son sınınna ulaşmışu. Günümüzdeki kültür düşmanlığının ters yönden kırbaçladığı bu heyecan, Cemal Reşit Rey'in, o salonda orkestra ile birlikte bütün dinleyicilerin katılmasıyla hep birden söylenen "Onuncu Yıl Marşı" beni büsbütün coşıurdu; kendimi sanki Atatürk döneminde yaşıyor sandım; bir de baktım ki gözlerimden yaşlar akıyordu. Demek sessiz sessiz ağlıyordum; nereden nereye gelmiştik! Bu noktada durmak istemiyorum. Bugünkü güzel duygulanma, Atatürk'ten, İnönü'den sonra gelen ve özellikle !950'den sonra bütün yurdu kaplamağa başlayan gerici akımın acılarını kanştırmak istemiyorum da ondan. • • • Gürer Aykal gibi Batı'da bile çok seyrek yetişen bir orkestra şefîni ülkemizden kaçınyoruz. 28 Kasım 1985 günlü Cumhuriyet gazetesinde çıkan kısa haberde bakınız bu büyük şef ne diyor: "Türkiye'de yaşay'arak Atatürkün bize verdiği kutsal görevi, Onun istediği boyutlarda surdürmeye imkân olaımyor". Bu gözlem yalnız müzikte değil, her alanda böyle. Bilim adamlanmızın, müzisyenlerimizin Doğu ve Batı dünyasındaki başarılarına TV ekranlannda yer verilmez. Verilse de, en elverişsiz bir saatte sudan bir haberle geçiştirilir. Japonya'da yapılan "1985 Dünya Gençler Flüt Yarışması"nda birinci olan Flütçü Giilşen Tatu'dan kimin haberi var? Ama büyüklerimizden altın kol saati armağanları alan karatecilerimiz, Müslüman ulkelerdeki Dünya Kuran Okuma Yarışmalannda başan gösterip derece alan hafızlarımız için özel programlar düzenleniyor. Ben bunlar olmasın demiyorum, fakat çağdaşlaşma yolunda başan gösterenlere karşı da aynı davranış içinde olunulmasını istiyorum. Işte sayın okurlarım, 8 Aralık 1985 güıiü TV'de değerli bestecilerimizin yapıtlanru dinlerken bütün bunlar sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Onuncu Yıl Marşı ile donık noktasına ulaşan heyecanın gözlerimden akıttığı yaşlar, sevinç ve mutluluk gözyaşı olmaktan çok, burukluk ve üzüntüden kaynaklanan acı yaşlardı. "Dostum Mozart"ın okunmasıyla başlayıp Ankara Halkevi1 nin büyük salonundaki "Onuncu Yıl Marşı" ile sona eren o birkaç saatlık süre içinde, çağdaş doğrultusundaki Atatürkçü yükseliş döneminin bütün parlak aşamalan ile o dönemi izleyen kültür soykırunı'nın karanlık dalgalannı birlikte yaşadım. "Zaman olur ki hayali cihan defer" ve yine zaman olur ki düşiinmesi nıhu boğar!.. 15 ARALIK 1985 BirGüııün Çiuicesi (8 Aralık 1985) HıfzTVfldel VELÎDEDEOĞLU , Bu bftşkk kimilerine şaşırtıcı bile terlememiş ilk gençlik çağıgekQjlir. l^na gelmiyor. Çünku nı yaşayan Ankara'daki çocuğun günce,T^şarhdan giinü giinüne yerinde şimdi gür saçlan özenie tutulan notlar demek olduğuna taranmış, giyimi de özenli, karğofeVfterhangi bir zaman sürecişısındakini dikkatli gözlerle izlenin, örneğin bir gezinin, bir hasyen olgun bir delikanlı vardı. O talığyi güncesi olabileceği gibi, tarihte Cumhuriyet gazetesinde tek b'ir günün de oiabilir. sadece bir N imzasıyla, çoğunca .8 Aralık 1985 pazar günü kahtek sütun içinde müzik yazılan ve valööan sonra Cumhuriyet gazekonser eleştirileri kaleme alıyor.tesini elime aldığımda ilk işim du. Bir süre türlü konular üzeNıylir Nadi'nin "Dostum rinde, daldan dala atlayarak gö.Mozart" başlıklı yazı dizisinin ilrüştük. Sanırım daha o gün kankiıîi okumak oldu. Çok tatlı, sülanmız kaynamış ve 46 yıllık terükleyici bir başlangıçtı bu. O sa miz ve gölgesiz dostluğun totırlarda yalnız Mozart'ı değil, humları atılmıştı. Nadir Nadi'nin çocukluk ve ilk Gazetede "Dostum Mozart"ı gençlik yıllarını da okuyordum. okurken hayalimde bütün bunOnu ilk kez 1924 yılında Anka lar canlandı. Düşüncelerim dara'da babası Yunus Nadi ile bir ha başka şeylere de kaydı. Viyalikte Karaoglan çarşısından Mec na'ya üç kez bilimsel kongreler lis binasına doğru yürürken gör dolayısıyla, iki kez de kendi hemüştüm. Daha sonra tam 46 yıl sabıma olmak üzere beş kez gitönce, "Japonlar Nasıl KaJkındı" miş ve beşinde de Beethoven, kitabının yazan, Fatih'ten komMozart, Haydn, Schubert gibi şumuz ve büyük dostumuz Pertev Paşa'mn damadı rahmetli ,ünlü bestecilerin yaşadıkları veMedhi Be> ile birlikte Cumhuri ya öldükleri (Schubert 2x3 meıyet gazetesine gittiğimizde gör re boyutunda küçücük bir odadüm. Medhi Bey, Nadir Nadi'nin da ölmüş) binaları ziyaret etmiştim. Aynca Viyana'nın ünlü, büGalatasaray'dan arkadaşıymış. yük mezarlığında hepsi birbiriBizi tanıştırdı. Henüz bıyıklan nin yakınında toplu halde yatan, Beethoven, Brahms, Schubert, Johann Straus ve Mozart'ın anıtsal nitelikteki kış yaz çiçeksiz bırakılmayan kabirlerini de ziyaret ettim. Mozart'ınki sembolik bir arut niteliği taşıyordu; çünkü bilindiği gibi onun fırtınalı bir kjş günü gömüldüğü yer kaybolmuş, daha doğrusu unutulmuştu. Ama Viyana Belediyesi yarım değirmi biçiminde bir çizgi boyunca gömülmüş olan öbür büyük müzisyenlerin ortasına Mozart için bir anıt mezar yaptırmış ve böylece onların hepsini birleştirmişti. Derken hayalim Salzburg'a gitti ve oradaki Mozart Evi'nde görmüş olduğum kişisel eşyalan, elyazısı notları gözümün önüne geldi. Yukarıda "Bu yazıda >alnız Mozart'ı değil, Nadir Nadi'yi de okuyordum" demiştim. Şimdi görüyorum ki kendi yaşamımın bir bölümünü de okudum onlarla birlikte. * • • Gazetenin öbür sayfalarını gözden geçirip, kimi başka işlerimi de gördükten sonra saat 12'ye doğru TV düğmesine bastım. Az sonra ekranda Ankara Halkevi'nin restorasyonundan PENCERE Yine DİSK'in Kayyımı... İyi kötü, ağır aksak, demokrasiye doğru havalar ısınırken, hukuk ağacının ilk tomurcukları patlayacak mı? Bizimkiler Strasbourg'ta "Fransa, isveç, Danimarka, Hollanda, Norveç'\en oluşan "Beşler"e söz vermişler; "Siz" demişler "Avrupa Konseyi İnsan Haklan Komisyonu'na açtığınız davadan vazgeçin; biz de Türkiye'deki insan haklarına aykırı uygulamaları durduralım. İnanmazsanız, istediğiniz zaman gelip denetleyebılirsiniz: biz de size üç aylık raporlarla durumu bildiririz." Hey gidi dünya hey!.. içerde muhalefet, aydınlar, yazarlar, hukukçular "insan haklan çiğneniyor" dediler mi, üstlerine yürü!.. Sonra git Frengistan'da yabancı devletterin hükümetlerine "estektirköstektir" diye el ovuştur. Gelin, bu işleri kendi aramızda çözelim; dogaıya doğru, eğriye egri diyelim. Bizi ele güne karşı utandırmaya ne hakkınız var? Yazık değil mi Türkiyemize? • İlk iş, Türkiye'de hukuku işletmektir. Yasalara kim saygılı davranırsa, saygınlık kazanır; başı yeryüzünde göğe erer. Ister sağcı olsun, ister solcu; bu kural degişmez. Yasaların değiştirilmesini istemek başka şeydir; yasaları uygulamak başka şeydir. Yargıçlar bu konuyu çok iyi bilirler, yüreklerinde duyarlar; onaylamadığı bir yasayı uygulamak zorunda kaian yargıcın bunalımı yüreğini daraltır. Ama uygulamak zorunda bulunduğu yasayı bile uygulamaktan ürken yargıca ne diyelim? Türkiye, çağdaş hukuk devleti düzeyine ulaşmak istiyorsa, yargıçlarımıza çok iş düşecektir. Buna bir örnek vermek gerekiyorsa, işte konu ortada: DİSK'teki kayyımlık sorunu. • 12 Eylül 1980'de beş kişilik MGK, siyasal iktidan üstlenince DİSK yöneticileri gözaltına alındı; bir süre sonra sıkıyönetimde dava açıldı; sanıklar tutuklandılar; DİSK'in tüm malvarlığına kayyım atandı. DİSK, Türkiye'nin en büyük işçi konfederasyonu düzeyine ulaşmıştı; son verilere göre üye sayısı yarım milyonu aşmıştı; Türkiye'nin her yanında örgütlenmişti. Yönetim yerleri, taşınır vetaşınmaz malları, görevlileri, çalışanlan, ortaklarıyla koskoca bir kurumdur DİSK... Bugün de öyledir. Ne var ki DİSK'in bütün malvarlığı yargıç eliyle atanmış kayyımın yönetimine verilmiştir. Acaba kayyım ne yapmıştır, ne yapmaktadır? DİSK'in taşınmaz mallarını satmış mıdır? Kime satmıştır? Kime kiralamıştır? DİSK'in bankalardaki paralan ne olmuştur? DİSK kuruluşlannda, örgütlerinde, sendikalannda, yönetim yerlerinde çahşanlar ne durumdadır? Eğer hukuk devletiysek bütün bu soruların yanıtları açıkça verilmelidir. • Kayyım ne demektir? Yurttaşlık Yasası'nın (Medeni Kanun'un) 376'ıncı maddesinden başlayarak kayyımlık tanımlanmış ve düzenlenmiştir. Buna göre bir malvarlıgının yasal temsilcisinin bir engeli çıkarsa, yerine yargıcın atadığı bir kayyım bakacaktır. DİSK yöneticileri önce gözaltına alınıp sonra tutuklandıkları için, ilgili mahkeme, DİSK malvarlıgının yönetilmesi amacıyla kayyım atamıştır. Ama DİSK yöneticileri bugün dışardadırlar; tutukluluk durumlarına son verilmiştir. Yasal temsilciler dururken, yarım milyon emekçinin alınterinden oluşan malvarlığını kayyımın elinde bırakmak, hukuka ve yasaya aykırıdır. • Kıpırdayın kardeşlerim biraz!.. Hukuka ve kanuna sahip çıkın; bu gibi işler için Frengistan'dan uyan beklemeyin; bizleri de utandırmayın. EVET/HAYIR OK1M AKBAL OKURLARDAN Halk otobüsünde bilet sahtekârlığı Taritv 21.11.1985 Sefer saati: 21.15 Güzergâhu TopkapıSultançiftliği Aracm tipü Halk otobüsü Plakası: 34 NF 346 tkisi 3540 yaşlarında, biri 14 yaşlarında üç muavin ve şoför olmak üzere 4 kişilik ekiple Topkapı Sultançiftliği seferini yapan bu aracın 14 yaşındaki muavini, halktan bileîleri kutuya attırma yerine elden topladh Otobüs dolmak ve hareket etmek üzere iken, arabadan inerek topladığı biletlerin tümünü seyyar satıcıya sattığına ilgiyle tanık olduk. Topkapı'dan doldurulan bu otobüslerin çoğunda biletler. belediye otobüslerinde olduğu gibi araca binenlerce kutuya attırılmayıp, muavin durumundaki kişilerce elden toplanıyor. Bir tanesine tanık olduğumuz bu tür olay sık sık tekrarlanıyor. Biletler, otobüslerin etrafmda 100 liraya bilet satan bazı kisilere 9095 liradan satıhyor. Bu tür uygulamalara akşam saatleri olan 19.0020.30 saatleri arasında her an rastlamak mümkün. Belediye bilet başına aldığı harçlan, bazı sahtekârlardan kurtarması için, bu araçlarla seyahat edenlerin biletlerini muavinlere vermeyip kutulara atmasını sağlama ilkesini icraata koymah, biletlerin elden toplanmasını yasaklamalıdır. BİR HALK OTOBÜSÜ YOLCUSU verilen ceza da gülünçtür. Orman kesenlerin bile ağır cezalar aldıklan ülkemizde, insanları sakat bırakan, kanunen yetkili kıhnmayan bu kişiler hakkmda ne gibi önlem düşünülmektedir, bilmek istiyoruz, HASAN AKYOL Sağhk Memuru ISPARTA dısındadır)" Okuma seferberliği ile bu karar çelişmiyor mu? BOZKIRLI BİR tLKOKUL ÖĞRETMENl Necatigil'i Anmak... "Adres bendekine postalıyorum Değişmiş oiabilir Geçmez de eline bir yerde kalırsa Bir gün açar birisi belki kendisinedir." "Behçet Necatigil yok şimdi" Bu, onun bir dizesiydi. Gerçekîeşti. Yok şimdi Necatigil. Altı yıldır yok. 13 Aralık 1979'da dünyamızdan koptu gitti. Uzaklara mı? Zaten yakınlarda mıydı? Yanınızdaydı, gözünüzün değdiği, elinizin uzandığı yerdeydi. Siz öyle sanırdınız! Yanılırdınız. Uzaktaydı oysa. Kendi içinde bir yerde gizliydi. Konuşurdu, gülümserdi, zaman zaman bağırırdı, tartışırdı, katıldığınız ya da katılmadığınız şeyler söylerdi. Ama içine kapanıktı. Bambaşka şeyler düşünür, belki de yazar gibiydi. Bir gün birisinin acacağı bir mektubu yazarcasına, değişmiş bir adrese postalarcasına... Eski bir dosttu. Beşiktaş'ta Vişnezade'deki kocaman ahşap evin ufacık bir odasına sıkışmıştı. Koskoca şair, edebiyat öğretmeni Behçet Gönül'ün dünyası o küçük odaydı işte... Gönül'dü o sıralarda soyadı. Ama şiirierinde önceleri Necati, sonraları da Necatigil adını kullanıyordu. Herkes onu Behçet Necatigil olarak tanıyordu. bu yüzden de mahkemeye başvurdu, soyadını Gönül'den Necatigil'e çevirtti. İki tanık gerekliydi bu yasal işlem için. Biri bendim. biri de Naim Tirali. Ne olduysa oidu duruşmaya gidemedim, benim yerime ünlü bir şair gitti. Yargıç sormuş tanıklara "Herkes bu bayı Necatigil diye mi tanır?" Buna 'evet' denecek ki yargıç karar verebilsin! Naim 'Evet herkes öyle tanır' demiş, ama ünlü şair Ben herkesin böyle tanıdığını nerden bileyim' yanrtını verince yargıç nerdeyse Behçet'in soyadını değiştirmeyecekmiş!.. vAnılar geliverir birdenbire... "Ben gidince nem kalır' demiş, ama öyle çok şeyler kalmış ki bellekte!.. O kocaman ahşap evdeki nikâh töreni, Huriye Hanım'laevlenmesi... Ki, Behçet'in tanığı bendim. Daha sonra o da benim tanığım olmuştu. İlk kez bir nikâhta tanıklık yapıyordum. Sonra da nikâh memurunu evine kadar götürmüştüm. Necatigil' in mutlu günlerinin, üzüntülerinin, öfkelerinin de tanığı oldum yıllarca... "Birdir bir. Zaman atlar üzerinden kolayca" demiş. Ama atlayan zamanı da yakalamak olasıdır böyle anlarda... İşte son bir anı: Cerrahpaşa Hastanesi'ndeki yatağında Necatigil. Yanında kitap ve şiir yazmak için kâğıt. Külebi, Karaören'le gitmistik. Hiçbir sıkıntısı yokmuş gibiydi. Her zamanki Behcet'ti. Daha önceki yıllarda da onu hastane koğuşlarında gidip görmüştüm. Kalktı. bizleri dış kaprya kadar geçirdi. Dönüp baktım, gülüyor, el sallıyordu. Belliydi sonun çok yaklaştığı. O onarılmaz hastalık yakasına yapışmıştı. Behçet Necatigil'in Bütün Eserleri' Cem Yayınları'nda çıktı. Şiirleri, düzyazıları, oyunlan, konuşmalan, konferanslan... Birde adına konulmuş şiir Ödülü var. Bir şair uzun zamanların içinde yaşar. Ölse de yaşar, şiirleri yaşıyorsa.. Ben bu kitapları açınca Behçet'i buluyorum. Yaşarken günlerce görüşmediğimiz olurdu, haftalar. aylar da geçerdi bazen. Ama onu bir kahvede bulmak, bir içkili yerde, olasıydı. Bilirdik bunu, ama yaşam koşulları, gündelik inişçıkışlar, sıkıntılar, çekişmeler kişiyi kendine bile yabancı kjlıyor. Son yıllarda azalmıştı karşılaşmalarımız. Ama o vardı yaşamda, istesem bulabilirdim. Ki, zaman zaman buluşup konuşuyordum, yetiyordu. '"ifaşantılan yazmak. Hem acı güzelleşir hem katlanma kolaylığı" diyordu. Yazmak, yaşamaktır derken bunu mu anlatmak istiyordum, bilmem. Acıları güzelleştirmek, yaşama kolaylıkla katlanmak, ancak yazmakla olabilirdi. Necatigil'in sanatı bir acıyı yazarak güzelleştirmektir, desek yanlış mı olur? Altı yıl Necatigil'siziz. Ama Necatigil şiirinden uzak değiliz. Her zamankinden daha etkin, daha kalıcı, daha yaşam dolu... "Yaşamdır giderim, ölüm dur, geliyorum" diye diye geçirdiği yıllar boyunca dizeleriyle direnmişti ölüme. Kimileri, zaman zaman şairdir, böyleleri yapay, zoraki kişiliklerdir, rastgele güzel dizeler orteya koysalar da... Ama Necatigil gibiler, yaşamlanyla, tüm varlıklarıyla şairdirler, her halleriyle, her anları ile... "Şiirin eski savaşçılanndan biriyim, yorulmadım, yorgun değilim. Yıllar önce 'evlerIe savaşımız savaşlann çetini' demiştfm, şiirle savaşım da çetinlikte evlerle savaştan geri kalmadı" , demiştibirkonuşmasında... Obu ' büyük savaşı kazanmasını bildi. ALMAN, Avusturya, îstanbul Erkek ve Cağaloğlu Anadolu * Lisesi hazırlık öğrencilerine Almanca ders. 359 15,38 Türkiye'de sağhk politikasını üreten ve uygulayan Sağhk Bakanhğı, mdense sorunların daima arkasından gelmekte, sağhk sorunlannın içinde boğulmaktadır. 1219 sayılı kanun günün koşullarına uymamakta ama çare de aranmamaktadır. Örneğin ülkemizde bir sünnet sorunu vardır. Basında, yapılan hatalı sünnet operasyonuyla ilgili bir iki yazı çıkar, arkası gelmez. Geçen sene M. Ekmekçi Ankara Numune Hastanesi Başhekiminin sünnetle ilgili bir anısını aktarmış, konunun önemini vurgulamış ama bakankktan bir ses çıkmamtstır. Günümüzde sünnet sakatlıklan o kadar yaygınlaştı ki içinde olmayanlar bilemezler. Operasyon genelde berber, hastabakıcı, vb. kişiler tarafmdan yapılmakta, oluşan sakathk mahrem yer olması nedeniyle gizlenmektedir. 1219 sayılı yasanın ilgili maddesince Sağhk Bakanhğı ne diişünüyvr? IETT otobüsü, telefon kulübesi istiyoruz Oğreten ve öğrenenlere gasete okuma yasağı "konya'nın Bozkır ilçesi Kaymakam Vekili Muzaffer Öztürk, ilçe Milli Eğitim Müdürü Ali Kemal Karakaş'ın imzalarının bulunduğu ilk ve orta dereceli okuüann tümüne gönderilen genelge ile okullara gazete sokmak, bulundurmak yasaklandı. 243.181933 sayı ve 3.12.1985 tarihli genelgenia 6. maddesi aynen şö'yle: "Okullara öğretmen, öğrenci ve personel basıh yayın organlannı, (gazete, dergi vb.) hiç bir suretle getirmeyeceklerdir. Postayla kişi adına gden gazete ve dergiler okullarda açılıp okunmayacak, okulda mütalaada bulunulmayacaktır. (Ders aracı, yardımcı yaytnlar veya yasaklanmamış yayınlar bu madde kapsamı Bizler Kartal Esenyalı Mahallesi sakinleriyiz. Mahallemizin telefon kulübesi ve İETT otobüsüne çok ihtiyacı var. İETT Genel Müdürlüğü ne 410 imzalı dilekçe verdik. Bizlere olumsuz cevap verdiler. Ancak mahallemizin ne yolunu kontrol ettiler ne de nüfusunu sordular. 30 bin nüfusa sahip bir mahalleye hizmet gerekmez mi? Gerekecekse hangi belediyeye basvurmamız gerekiyor? Bizler Istanbul Belediyesi'ne bağlı bulunduğumuz için Istanbul BelediyesVnden istiyoruz. Işe gidip gelirken çok zorluk çekiyoruz Tren istasyonundan evimize 45 dakika yürüyerek gidiyoruz, üstelik günümüz yolda geçiyor. Yetkililerden bu sorunlanmıza ilgî göstermelerini rica ederiz, MAHALLE SAKİNLERİ ADINA HAKKI MAHÇI Esenvalı Mahallesi Kartal/İSTANBUL Millî Ryango hun Yılba§ı özel Çekilişi için bilet almayı unutmayın! TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FABRİKALARI A.Ş.DEN T4SARRUF SAHÎPLERİNE DUYURUDUR Şirkeümızin yülık faiz ödemeli brtlt Vo 58 sabit faizli II. tertip tahvilkri 26 Aralık 1985 tarihinden itibaren Barbaros BuKan No: 125 Camhan, BalmumcuBeşiktaşylSX\NBUL adresindeki merkezimkde saüşa sunulacaktır. İşbu tahvülerin halka arzı Scrraaye Piyasası Kunılu'nun 21.11.1985 tarih ve 42/Tll sayılı iznine dayanmaktadır. Ancak, bu izin tahvüleriraizin ve ortaklığıınızın kurul veya kamuca tekeffulü anlamına gelmez. 1. Ortaklığın, a) Tkari Unvanı b) Merkez Adresi c) Sermayesi ci) Ba^langıç Sermayesi cii) Çıkanlmıj Sermayesi ciii) Kayıtlı Serm. Tavanı d) Faaliyet Konusu Türkiye Şişe ve Cam Fabrikalan A.Ş. Barbaros Bulvan No: 125 Camhan, BalmumcuBeşiktas/ÎSTANBUL. 150Müyon Toplam ikramiye Bilet alın, yeni yıla milyoner girin. lkigiye 9.000.000.000rTL. n.OOO.OOO.OOOrTL. 30.000.000.ÛOOrTL. Cam sanayii ve bu sanayii ilgilendiren yan sanayileri kurmak, işletmek ve her türlü sınai ve ticari şirketin serraaye ve yönetimine lcatılmak. e) Süresi Suresizdir. 2. Tahvillerin satışından sağlanacak fon, işletme sermayesinin finansmanı için kullamlacaktır. 3. Izahname 26.11.1985 tarih ve 1395 nalu TTSG'de yayınlanmış olup, şırketimizin yukanda belirtilen merkezinde incelemeye açık tunılacaktır. 4. Çıkanlacak tahvillerin; a) Itibari Kıymetleri TUtan ve Tertibi: l.OOO.OOO.OOOrTL. II. tertip. b) Kupürlerin Itibari Kıymetleri: KUPUR 25.000 50.000 500.000 1.000.000 ADET 200 3900 400 600 5100 TUTAR (TL) 5.000.000 195.000.000 200.000.000 600.000.000 1.000.000.000 c) Satış Süresi; Baslangıç Tarihi: 26.12.1985 Bitiş Tarihi: 15.1.1986 d) Erken ödemeye ilişkin esas ve şartlar: Erken paraya çevirme taahhüdü yoktur. e) Tahvillerin yülık faiz oranı ve faiz ödeme tarihi: Tamamı hamiline yazüı tahviller brüt 1o 58 sabit faizli olup, faizler 1987 ve 1988 yıllannın 15 ocak tarihinde ödenecektir. 0 Tahviller 1.000.000.000TL. tutannda olup, tamamı hamiline yazüıdır. g) Sauş Fiyaü: Tahviller nominal bedelinin % 5 noksanı ile satüacaktır. h) Tahviller iki yıl vadelidir. 2. yüın sonunda bir defada itfa edilecektir. i) ödemesiz dönem süresi 2 yıldır. 5. Tahvillerin Ödeme Planı: VADE ANAPARA (TL) FAİZ (TL) TOPLAM (TL) 15.1.1987 580.000.000 ~ 580.000.000 15.1.1988 l.OOO.OOO.OOO 580.000.000. 1.58O.O0O.OO0 1.000.000.000 1.160.000.000 2.160.000.000 6. Anapara ve faiz ödemeleri vadelerinde Camiş Menkul Değerler A.ŞInin merkezinde yapılacakur. 7. Tahviller, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikalan A.ŞInin Barbaros Bulvan No: 125 Camhan, BalmumcuBeşiktas/İSTANBUL adresindeki merkezjnde satılacaktır. 8. Tahvillerin anapara ve faiz odemelerini taahhüt eden kişi veya kurum voktur. Belki de sıra sizde,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle