19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/S HABERLER 6 KASIM 1985 Enflasyon şoku (Baştarafi 1. Sayfada) Başbakan Özal, ANKA muhabirinin bu konudaki sorusunu yanıüarken, ekim aymdaki artış oranı konusunda DlE'nin ve Hazine'nin rakamlan çıkmadan bir şey söyleyemeyeceğini belirterek şöyle konuştu: "Biraz fazla yüksek, ama tTO'nun endeksleri bizimkilere göre farklı tutuluyor. Yani diğer endekslerden farkı epey açık. Bi Hatalı sollama, Çorlu'da can aldı Yardımcısı Kaya Erdem, Plan ve Bütçe Komisyonu'ndan çıkarken Başbakan Özal'la aynı görüşleri savundu ve diğer iki istatistiğin sonuçlarımn beklenmesi gerektiğini söyledi. Öte yandan, fiyat artışlarının geleneksel olarak durgun seyrettiği yaz aylannda yüzde 34.9'a kadar gerileyen son on iki aylık fiyat artışlarının ekim sonunda yeniden yüzde 40 sınınnı aşıp yüzde 45.7'ye tırmandığı görüİüyor. Bu yılın ilk on ayı sonunda yüzde 41 'i bulan fiyat artışlarının yıl sonunda yüzde 45 dolayında gerçekleşmesi kaçınılmaz görünüyor. lTO'dan yapılan açıklamaya göre. ekim ayı fiyat göstergelerinin yüzde 4.7 gibi çok yüksek bir artış göstermesinde başta ayakkabı olmak üzere giyim eşyası fiyatlarındaki tırmanış büyük rol oynadı. İTO Endeksi'ne göre giyim eşyalarının fiyatı ekimde yüzde 27.9 arttı. DPT, 1986 yılı ekonomik programında fiyatücret gelişiminin karşılaştırmasım yaparken, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın hazırladığı tstanbul Geçinme Endeksi'ndeki 1985 yılı artış hızını yüzde 44 olarak hesaplarına aldı. 1985 yılı programını hazırlarken, enflasyon hedefini yüzde 25 olarak seçen ve dolayısıyla ücret zamları ile yatırım maliyetlerine bu rakamın esas alınmasını sağlayan DPT, 1986 yılı için de aynı iyimserliğini koruyarak yine yüzde 25'lik bir hedef benimsedi. lemiyorum. Diğer istatistiklerin sonuçlanna bakmak lazım." Özal, yıl sonu itibanyla enflasyonun yüzde 40'ın alunda kalıp kalmayacağına ilişkin bir soruya ise, "Bilemiyorum. Şu anda kesin bir şey söylemek mümkiin değil" yanıtını verdi. Özal, eylül ayı ihracatının da 675 milyon dolara çıktığuıı söyledi. Devlet Bakanı ve Başbakan 9 işçi öldü Mşçi taşıyan minibüs ile öğrenci taşıyan çarpıştı. Kazada 30 kişi de yaralandı. ÇORLU, (Cumhnriyet) Tekirdağ'a bağlı, Çorlu ilçesi yakınlannda öğrenci taşıyan minibüs ile işçi servis otobüsünün çarpışması sonucu meydana gelen kazada 9 kişi öldü, 30 kişi de yaralandı. Çorlu Cumhuriyet Savcılığı'ndan alınan bilgiye göre, kaza önceki gün saat 08.00 dolaylarında meydana geldi. Çorlu'dan Çerkezköy'deki Profilo fabrikasına işçi götürmekte olan Niyazi Taşkın yönetimindeki 26 EC 934 plakah servis otobüsüyle, karşı yönden gelmekte olan Delimeşe Belediyesi'ne ait, öğrenci taşıyan Kerim Güler yönetimindeki 59 ED 662 plakah minibüs çarpıştılar. Kaza, Kerim Güler yönetimindeki öğrenci taşıyan belediye minibüsünün, önündeki bir traktörü sollaması sonucu meydana geldi. Kazada, işçi otobüsünde bulunan Cemal IJysal, Abdütkerim Güler, ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI 1213 yıl önceydi, o zaman "Yeni O/ta/n"daydım. Bir gün büroya bir kadın geldi. Kızına işkence yapıldığını anlattı. İşkencenin tüm aynntılarını söylüyordu. Kızının vücuduna cop sokulmuş, eziyet edilmişti. Buna bir yazıda değindim. Yapılan işlemi kınadım. Aradan çok geçmedi, işkence gördüğünü yazdığım kızdan bir mektup aldım. Onu yayımlamadım. Gelen mektupların tümünü saklarım, çok arasam bir yerlerde bulurum. Genç kız, kendisine işkence yapıldığını yazmama, bunu kınamama içerliyordu, özetle şöyle diyordu: "... Annemin anlattıklarını yazmış, bu arada vücuduma cop sokulduğunu da kmamışsınız. Bilesiniz ki bu coplar beni daha çok bilinçlendirdi. O coplardan hiçbir acı, ıstırap duymadım..." Cezaevindeydi o sıra genç kız. Bu mektubunu yayımlamadım, sakladım. Şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. O olayı da, o dönemleri de bir daha anımsamak istemiyordum. Geçenlerde, Turgut Sunalp'in "Nokta"da tüyleri diken diken' eden bir konuşmasını okudum. Çok kişi okudu. Konuşmasının bir yerinde Sunalp şöyle diyordu: "...Yine bir kıza copla tecavüz edildiği iddia edilmişti. (İşte söylemekten imtina ettiğim fiil bu) iddia eden kız da ciddi şekilde, ağır derecede komünistti. Özür dileyerek söylüyorum, taş gibi delıkanlı oğlanlar var elimizde. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında... Yani kalkıp da bu kıza bu yoldan işkence yapacaksa, copa müracaat etme ihtiyacını hisseder mi? Yani bazı şeyler var, böyle mantıkla çürütülüyor..." Okuyanlann tüyleri diken diken olmuştu. Bir gazeteci arkadaşım şöyle dedi: Bak Ekmekçi, ben Turgut Özal'ın 6 Kasım'da seçimi kazanıp gelişine dua ediyorum. Ya Turgut Sunalp gelseymiş, halimiz ne olurmuş? Uğur Mumcu 30 ekim günlü Cumhuriyet'te şöyle dedi: "... Bütün analardan, babalardan ve genç kızlardan özür dileyerek bu emekli orgeneralin sözlerini buraya aktanyorum. Bakın görün, kimlerin ellerindeymişiz!" Uğur Mumcu'nun o yazısını okumadıysanız, bulup okuyun. (Dün Sunalp'in açıklaması vardı, onu da okuyun!) Bu arada, Uğur'dan üç gün sonra kapanan Hürgün'ün 2 kasım günlü sayısında Haluk Gerger, "Paşa'ya Bak Paşa'ya" başlıklı yazısında, özetle şöyle diyordu: "... Hanımlara uygulanan bir başka fiil' içinse, Paşa şunları söylüyor: 'Bunu iddia eden kız ileri derecede komünistti!' Yani, komünistlere hele 'ileri' komünısrtere olur böyle şeyler demeye getiriyor aklınca. Meğer Paşa'nın elinin altında 'taş gibi oğlanlar' varmış, bu iş için copa gerek yokmuş. Şöyle diyor Paşa: Taş gibi oğlanlar var elimizde. Yirmi, yirmi bir yaşında. Yani kalkıp da bir kıza bu yoldan işkence yapacaksa kalkıp copa müracaat etme gereğini hisseder mi?' Belli mi olur Paşa, sapıkhk bu. Taş gibi oğlanlar'/ yeğleyan de olur, copu da, başka bir şeyi de... Okuyucu kusura bakmasın. Ben böyle şeyleri yazmaktan utanç duyuyorum, ama sözler, fikirler Sunalp'e ait. Görevimiz gereği bunları size aktarmak durumunda kaldığım için gerçekten özür diliyorum. Bu kişiyi iyi tanıyın: Ordu komutanı. orgeneral. eski büyükelçi, 12 Eylül'ün başbakan adayı. milletvekili. Yazık, yazık, benim mazlum ulusum, benim güzel Anadolum, benim sevgili insanım. Yazık benim memleketim, benim Türkiyem. Kimler, neler var içimizde. Neler neler olmuş ülkemizde. Yazık yazık benim işkence gören kardeşlerim, dostlarım, analar, bacılar, yazık. Ne diyelim ki, zulum artsın Paşa, artsın ki devran dönsün. Dönsün ki, Türkiye'deki tüm Zihni Paşa köşkleri yıkılsın, yıkılsın ki bütün işkenceciler, bütün zalimler altında kalsın, kalsm ki bir daha onlar ve böyle paşalar olmasın, olmasın, olmasın..." Hürgün, kapandığı için Haluk Gerger'in o yazısını nerede bulursunuz bilemem. Hürgün, gittikçe açılan, ciddi sorunlara eği. len bir gazete durumuna geliyordu. Basınımızda eksikliği duyulacaktır... Erbil Tuşalp'in "İnsan Hakları Dosyası Bin İnsan" kitabını okuyorum. Erbil, bu yapıtına "İşkence Dosyası" da dese olurdu. Kitaba, Prof. Bahri Savcı bir önsöz yazmış. Bahri Savcı, "ı'şkençe"y\ şöyle tanımlıyor bu önsözde: "İşkence, insan bedeninin ve ruhunun normal bütünlüğüne bir anza, bir eksiklik, bir sapma, bir eza getırecek olan ve bu yolda insana bedensel ya da ruhsal bir acı çektirecek olan maddi ve manevi eylemlerdir, yaratılmış durumlardır." Bahri Savcı, işkence tablosunu da özetle şöyle belirtiyor: • insan bedenine, hiçbir tıpsal, sosyal ve hukuksal zorunluk ya da gerek olmadan, doğasına aykırı olarak, bir fiziksel ya da biyolojik maddi kuvvet ya da bu nıtelikteki bir etki uygulaması işkence olur. • Bedeni, gene herhangi bir zorluk ve gerek olmadan normal fonksiyonlarından en küçük ölçüde bile saptıracak olan ya da normal fonksiyonlannın gereklerinden alıkoyacak bir durum, bir engel içine sokmak bir işkence olur. • İnsan hakları içinde "cevazh" görülen ve mutlaka bu insan hakları konsepti içinde kalan yasalara aykırı olarak insanı tu. ma. alıkoyma, gözaltına alma, tevkif etme ve bekletme işkenceye girer. • Mevzuata uygun olsa da, mevzuafın kendisi insan hakları konseptine aykın ise insanı gene, tutma. alıkoyma, gözaltına alma, tevkif etme, bekletme gene işkence olur. Oyle ki. resmi bir eylemin tamamlanması için bile olsa karakolda ya da herhangi bir mekânda, bizzat kendi evinde bile, kendi istenci dışında tutma, işkence olur. • İnsan hakları konsepti içinde düzenlenmiş bir konsepte dayanmış' olsa bile, bütün bu sayılan durumlarda, insanı normal teammülleri aşan koşullara tabi tutma, işkence olur. • Resmi makamların araştırması, soruşturması içinde bulunan bir kimsenin akibetini araştırmaya kalkaniara habeas corpus kuralı geregince o kişinin durumunu belirtmek gerekirken, araştırmaya kalkan kişiyi, gerçek dışı beyanlarla oyalamak işkence olur. • İnsan ruhunu, istencini, bedenine hiç dokunmadan normal durumun dışına kaydıracak olan maneyi tehdit, baskı, zorlama ve etkileme eylemleri de işkence olur. İnsan ruhuna, entelektüt el melekelerine. böylece ruhsal bütünlüğüne, dıştan manevi bir zorlama olmasa bile bu ruh ve istenç üzerinde kandıncı. imrendirici nıtelikteki etkiler de işkenceye girer..." BİR DÜZELTME: 2 kasım cumartesi günü çıkan "Ankara Notlan"nöa yirmi beşinci paragrafta, nokta yerine virgül konması yüzünden bir yanlışlık olmuş. Ozan Halim Uğurlu, ölmüş gibi gösterilmiş. Olen arkadaşım Remzi Yılmazer'di. Tümce de şöyleydi: Taşkent'te doğup büyümüş çok arkadaşım vardı. Ozan Halim Uğurlu, Halim Özuğurlu.. Şimdi çoktan öldü, Remzi Yılmazer, sevdiğim arkadaşlanmdt... Düzeltir, Halim Uğurlu'ya uzun bir yaşam dilerim. Insan Hakları Dosyası minibüs UGUR MUMCU GOZLEM Fahri Tuna. Hakkı Yıldırım, Sabri Söyler, Nail Erge, Nazmiye Değirmenci, Hasan Coşkun ve Kerim Güler öldüler. Kazada 30 kişi de yaralandı. Yetkilîler, Çorlu'ya 10 ki|ometre uzakhkta meydana gelen kazada ağır biçimde yaralanan öğrenciler Öznur Sağlam, Gönül Şahin ve Zekiye Çelik ile işçilerden Ahmet Bozkurt ve öteki yarahların Devlet Hastanesi'nde ve öteki kuruluşlarda bakım altına alındığını söylediler. Diğer kazalarda 15 kişi öldu, 9 kişi de yaralandı. İstanbul'da İçerenköy Kayışdağı Caddesi üzerindeki kazada erken saatlerde okula gitmek için yola çıkan Atilla Bolat (7) karşı yönden gelmekte olan 34 AKT 90 plakah kamyonun tekerlekleri altında kalarak öldü. Kamyon sürücüsü Bayram Salim sa\cılığa gönderildi. (Baştarafi 1. Sayfada) lerle sorgu yapılmaz. Bu sorgu yöntemi, belki Vietnam'da ClA'nin, "pasifikasyon operasyonlan"nda uygulanır; ama uygar hiçbir ülkede bu tür sorgulara rastlanmaz. Şu sözlerine bakın Allah aşkına: Böylece bu husus büyük bir ayıp değil, sorgulama tekniğinin icabıdır ve bu gibi teferruat kanunlarda yer almaz. Maşallah! Sorgu, yasalar gereğince yapılır. Bu yasalar sorgunun kimlerce yapılacağını da öngörür. Bilinmeyen kişilerin sanıkların gözterine maske takarak sorgulamaları bütün yasalara aykındır. Bu, yasalarda yer almayacak bir "teferruaf değil, tersine 'tesas'tır. Ben sorgusu yapılan kişinin "gözleri bağlıdır" diye yazmışım, öyle sanıklann gözleri bağlı değil maskeliymiş. Bunu böyle yazmak da "tahrifat" sayılırmış. Böyte savunuyor kendisini, 6 Kasım'ın başbakan adayı bu emekli orgeneral... Bu sözlere güler misiniz, kızar mısınız? Artık siz karar verin... Ya şu açıklamaya ne dersiniz? Biz, bütün sorguları dinlemeyiz, ancak kanaatlerimizi sanık lehine çevirebilmek için çok önemti o/an/an dinleriz ve böylece görevimizi yapanz.. Buna da hukuk dilinde "tevilli ikrar" derler. Sunalp, savct ya da yargıç mtdır ki, sorgu yerlerinde, sanıkları dinleyip,"fcanaaf "lerini açıklamaktadır? Nereden almaktadır bu yetkisini? Sunalp'in bu sözlerini duyduktan sonra, 12 Mart döneminde yaptlan sorgulann iç yüzü de artık iyice ortaya çıkmaktadır. Sunalp, Nokta dergisinde, copla ırza geçme savıyla ilgili olarak şunları söyiemekteydi: Özür dileyerek söylüyorum. Taş gibi oğlanlar var elimizde, yirmiyaşında, yirmibir yaşında... Yanikalkıp da kıza bu yoldan işkence yapacaksa, copa müracaat etme ihtiyacını hisseder mi hiç? Şimdi bakın bu sözleri nasıl "tevil" etmeye çalışıyor. Cop kullanmaya yetkili kişilerin genç olmaları dolayısryla bu yola başvurmalarının düşünülemeyeceği... "Maskeli balolarda takılan cinsten maskeler" takılarak, "Cop kullanmaya yetkili genç kişiler" aracılığı ile yapılan sorguları izleyen Sunalp, sanıkları hakkında "kanaat'öe bildiriyor. Ve bu "kanaat" sorgu işlemlerinde rol oynuyor. O zaman savcılara adli müşavirlere yargıçlara ve mahkemelere ne gerek var. Görevin nasıl kötüye kullamldığını kanıtlayıcı bu sözlere. ancak "itiraf" denir, itiraf! Sunalp, şimdi 12 Mart sorguları ile ilgili açıklamaların "ordu ile milletin arasını açacağım" ileri sürerek, tartışmaya Silahlı Kuvvetter'i de sokmaya çalışıyor. Bu ordu hepimizin ordusudur. Kurtuluş Savaşt kazanmış, devlet ve cumhuriyet kurmuş. devrimler yapmış olan ordumuzun geleneğinde işkence yoktur. işkenceli sorgular, önce ordumuzun sağlam geleneklerine karşıdır. Silahlı Kuvvetler'e karşı en büyük saygısızlık, ordunun adını kullanarak böyle işkenceli sorgular yapmaktır. Ziverbey Köşkü'nün demirbaşlarından olduğu anlaşılan Sunalp, bu köşkte işkenceli sorguları yöneten kişinin subay olmadığı halde, kendisine "albay" dedirttiğini de herhalde bilmektedir. "Kel Eyüp" diye bilinen güvenlik görevlisinin sahte rütbeler takınarak sorgu yapmasına niçin izin verilmiştir, niçin? Bu mudur Silahlı Kuvvetler'e saygı, bu mu? Her meslekte olduğu gibi askerlikte de, sıkıyönetimde de görevlerini kötüye kullananlara rastlanır. Ziverbey Köşkü bunun örneğidir. Kaldı ki, bu köşkte sorgulananlar arasında ordumuzun şerefli üniformasını taşımış, bir emekli tümgeneral ve kurmay albaylar da bulunmaktadır. Ordumuzun şerefi, gözlerine maske takılarak, elleri ve ayakları zincirlenerek sorgulanan bu general ve albaylar ve her rütbeden subayları için de söz konusu değil midir? Ordu ile milletin arasını açanlar, bu tür işkenceli sorguları yapanlardır. "Ordunun şerefi" Koç Holding'lerde, Netaş'larda, Bateş1 lerde ve Banat'larda yönetim kurullarına yerteşip, kendi deyışlerı ile "asalak maaş" alan Sunalp'lerle değil, emekli olduktan sonra aylıkları ile geçinmeye çalışan ve mahalle pazarlarında elleri filelerle dolaşan emekli generaller ve albaylarla temsil edilir!.. "Ordunun şerefi", kendisini yurt savunmasına adayan, sınır boylannda vatan bekçiliği yapan, teröriste, bölücüye karşı devteti ve demokrasiyi koruyan generallerimiz, albaytanmız, her rütbeden subaylanmız, astsubaylarımız ve erlerimizce temsil edilir! Emekli olduktan sonra yönetim kurullarında yüz binlerce liranın üzerine oturtulan orgenerallerle değil! "Kontrgehlla" Ziverbey Köşkü'nde sorgucular tarafından kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, buradan kaynaklanmıştır. Herhaide Sunalp, Panama'da Pentagon tarafından yönetilen "Southern Commancf'a bağlı "arrtigerilla okulu"nun varlığından haberlidir. Sunalp, 1960'tan sonra kurulan bu okulda, "yıkıcı faaliyetlere karşı savaş" amacıyla sorgu uzmanları yetiştirildiğini de herhalde bilmektedir, bilmek zorundadır. Hükümet içinde patlak veren bir rüşvet olayı ile ilgili bilgi almak için arkadaşım Yalçın Doğan ile Sunalp'e gitmiş, nezaket gereği olarak iki kitabımı da adına imzalayıp vermiştim. Sunalp, bu kitapları okumuş olsaydı, terörün dış kaynaklarını yeterince öğrenmiş olurdu. Anlaşılıyor ki, okumamış. Bütün bu tartışmalardan sonra Sunalp'e kontrgerilla konusunda CIA görevlisi, Davit Galula tarafından yazılan ve dilimize Hasan Lenbet tarafından çevrilen, "Ayaklanmalan Bastırma Hareketleri ve Tatbikatt" adlı kitabı da göndermek isterdim. Ben ziyaret ettiğim parti liderlerine nezaket gereği kitap götürürüm. viski götürecek değilim ya! Sunalp'in kendisinin "sayısız" denecek kadar çok yurttaş tarafından "takdir" edildiği yolundaki sozlerine de ancak ve ancak tebessüm edilir. Bu "takdir duyguları"rur\ aritmetik dökümü.en son MDP Genel Kongresi'nde yapılmıştır. Sunalp bundan sonra, İzmir'de değil milletveKili, Gümüşpala Mahallesi'ne muhtar bile seçilemez işte Halep işte arşın, göreceğiz. Evet, Sunalp için bu kadar söz yeter. Ne diyor yönetim kurulunda görev yaptığı şirket, "Aşağı yukan, yukan aşağı Banat... Sağdan sola, soldan sağa Banatl." Yukan aşağı, aşağı yukan Sunalp; soldan sağa.sağdan sola Sunalp!.. Sunalp'in açıklamaları çok aydınlatıcı oluyor. Yine bekleriz!.. Kayıp yıl sin darbeyi vurduk " gibi gerek(Baştarafi 1. Sayfada) çelerle hükümetin kendini samevkide bulunan bu kişilerin vunması da olanaksız hale gelebaşka yapacakları şey de kalma cektir. 1985 yılında bir yandan mış gibidir. Tek yapabilecekleri büyüme hızı düşerken, diğer şey, 1985 yılı için tutmayan iyim yandan enflasyonla savaşta heser tahminlerini bu kez 1986 için men hiç mesafe alınmadığı ortayenilemek olacaktır. ya çıkacaktır. Enflasyonda başarısız bir yıl olması kesinleşen 1985'in, üreVergi cephesindeki çabalara tim ve rnilli gelir arttşı bakımın karşm kapanamayan büyük kadan da parlak bir yıl olmayacağı mu açıklannın ve parasal göstertahmin edilmektedir. Tanmda gelerdeki ürkütücü büyümenin önemli üretim düşüşleri gözlenir 1986 yılı enflasyonu için umuıken, milli gelir rakamlanm yu lu olmayı güçleştirdiği de bir gerkan doğru çeken sanayi kesimi çektir. Belki hepsinden önemlinin büyüme hızı da bu yıl büyük si, kamuoyunda ve piyasada gerilemeler göstermektedir. Bu "enflasyon düşüyor" beklentisi koşullar altında geçen yıl yüzde yerine ' 'enflasyon yeniden 5.9 olarak gerçekleşen reel büyü şahlanıyor" beklentisi egemen me hızının bu yıl yüzde 4 dola olmaya devam etmekte, firmayında gerçekleşmesi beklenmek lar 1986 yılı hesaplarını bir kez daha resmi hedef yüzde 25 'e götedir. Bu tahminler gerçekleştiği re değil "en az yüzde 40 takdirde "Enflasyon kontrole enflasyona'' göre yapmaktadıraltnamadt, ama büyüme hızı lar. Bu koşullar altında enflasyükseldi" ya da "Büyüme hızı yon cephesinde iyimser olmak mız düştü, ama enflasyona ke son derece zor görünmektedir. ABD Incirlîk Üssü'nti (Baştarafi I. Sayfada) pay, Incirlik hava üssündeki yeni tesislerin inşaatına ayrılıyor. Toplam ödenekler içinde İncirlik'e ayrılan pav 13 milyon dolar tutarında. Incirlik üssünde yapılacak inşaatlar arasında "Acil Tıp Merkezi" ile "Uydu Haberleşme Yer Terminali" de bulunuyor. Ayrıca Pirinçlik'teki dinleme istasyonunda da bir uydu haberleşme yer terminali kurulacak. Sağladığımız bilgilere göre, 1986 bütçesinde Türkiye ile ABD arasında 1982 yılında imzalanan mutabakat belgesi çerçevesinde yürütülen Muş ve Batman'da iki yeni havaalanının inşası ve 10 kadar havaalanının da modernizasyonuna ilişkin harcamalar için herhangi bir ödenek konulmamış bulunuyor. ABD Savunma Bakanlığı'ndan sağladığımız bir belgeye göre; Reagan yönetiminin bu yıl Türkiye'deki savunma tesislerinde yapmayı tasarladığv inşaat faaHyetleri ve bunlar için tahsis edilen ödeneklerin dökümu şöyle: KARA KLVVETLERİ Jeneratör merkezi 5 milyon 200 bin dolar, çöp fırını 540 bin dolar, bekar subaylar için lojman 1 milyon 15 bin dolar, ardiye 500 bin dolar. HAVA KUVVETLERt Ankara: Geçici misafırhane 950 bin dolar. tncirlik: Bekâr personel için lojman 2 milyon 250 bin dolar. destek merkezi 4 milyon 500 bin dolar, filo operasyonlan tesisi 1 milyon 400 bin dolar, ışıklandırma sistemleri 300 bin dolar, acil tıp kompleksi 1 milyon 150 bin dolar, uydu haberleşme yer terminali 2 milyon 600 bin dolar, telekomünikasyon tesisleri 770 bin dolar, Incilik üssü toplamı: 12 milyon 970 bin dolar. Karataş: Bekâr personel için lojman 2 milyon 330 bin dolar. Pirinçlik: Uydu haberleşme yer »erminali 2 milyon 600 bin dolar. Bütün tesisler toplamı: 26 mi!yon 290 bin dolar. 1985 BÜTÇESİ ABD yöneümi 1985 mali yılında da aşağıdaki projeler için şu ödenekleri tahsis etmişti: HAVA KUVVETLERt Ankara: Depo 1,1 milyon dolar. İncirlik: Hava kargo terminali 1 milyon dolar, spor salonu 1 milyon 600 bin dolar. Toplam (büıün tesisler) 3 milyon 700 bin dolar. 1984'TE DURL'M Reagan yönetimi, Türkiye'deki tesisler için en kabarık altyapı bütçesini 1984 yılında çıkarmıştı. Bu ödeneklerin dağılımı şöyleydi: KARA KUVVETLERİ Kışla modernizasyonu 3 milyon 350 bin dolar, sağlık kliniği 1 milyon 300 bin dolar, çok amaçlı sosyal tesisler 600 bin dorar, toplam 5 milyon 250 bin dolar. HAVA KUVVETLERt Ankara: Mekanik sistemler 210 bin dolar. ardiye 1.1 milyon dolar. tncirlik: İnşaat mühendisliği kompleksi 1 milyon 300 bin dolar, askeri inzibat merkezi 1 milyon 450 bin dolar, trafik ıdare merkezi 1 milyon 50 bin dolar, ilkokul ve lise ek binalan 5 milyon 800 bin dolar. İzmir: Güneş enerjisi kollektörleri 310 bin dolar, çeşitli hava üslerinin modernizasyonu (Muş ve Batman) 29 milyon 300 bin dolar, toplam (bütün tesisler) 45 milyon 770 bin dolar. Ne dediler? Ekonomi Servisi tstanbul Ticaret Odası'nın ekim ayı için açıkladığı yüzde 7.4'lük fiyat artışı üzerinde uzmanlar ve işadamlan değişik görüşler açıkladılar. Belirtilen çeşitli görüşlere göre geçen yıl ekimde yüzde 2 olarak gerçekleşen fiyat artışııun bu yıl yüzde 7.4 çıkması ve ekimden ekime 12 aylık enflasyon oranının da yüzde 45.7'ye ulaşması, Tiirkiye'nin bu alandaki sorunlannın önemini koruduğunu ortaya koyuyor. Emisyondaki genişleme, Türk Lirası'ıun sürekli değer kaybı, doğrudan mal arzma yol açmayan kamu harcamalannın artışı ve hükümetin savunduğu politikalardan kendisinin sapması, enf.asyon artışı için gösterilen nedenler arasında yer alıyor. Bu konudaki görüşler şöyle: Nuh Kuşçulu (İstanbul Ticaret Odası Başkanı): "Sonuca biz de şaşırdık. Mevsimlik bazı sebzelerde arz düşiikliigii olduğu dikkati çekiyor. Ajrıca kurufasulye, ze>tin, yumurta, taze mey ve, ayakkabı ve erkek yttnlü kumaşı gibi mallarda ekim ayında büyük artış oldu. 7.4'lük ekim ayı fiyat artışında bu malların etkisi büyük. Ancak ne derece sıkı para politikası izlenmiştir. Bunun üzerinde durmak gerek. Bir yerde acaba para musluklarında bir gevşeme mi olmuş? Araştırmak gerek. Eylül sonuna kadar 1985 yılı enflasyon rakamının yüzde 4Ö'ta kalacağını tahmin ediyorduk. Şimdi yüzde 45'ten aşagıya inilemeyecegi anlaşılıyor. Enflasyon «şinin hiç de affedileeek yani olmayacağını gören karar organları, şimdi konu üzerinde biraz daha titiz davranmak zonında kalacaklar. Ayrıca bütçe açıkları da üzerinde durulması gereken bir konu. Şahap Kocatopçu (TÜS1AD Başkanı): "Ekim ayı için yüzde 7.4lük fiyat artışı beklenmeyen bir sonuçtu. Güz aylannda genellikle bir artış olur. Ancak geçen yıl ekimde fiyat artışı yüzde 2 idi. Bu aradaki farkı izah etmek zor. Bu rakam Türkiye'nin problemlerinin hâlâ önemli olduğunu gösteriyor. Bir yerde buluşmamız ve milletçe enflasyon sorununa bir cöztim bulmamız gerekir." Prof. Dr. Gulten Kazgan (l.Ü. tktisat Fakültesi Öğretim Üyesi): "Hükümet enflasyonu körükleyecek nedenleri bizzat kendisi yaratıyor. Doğrudan mal arzı >^pmayan kamu harcamalarını arttınyor. Karayolları için j'apılan harcamalar buna örnek. Diğer iki neden ise Türk Lirası'nın sürekli değer kaybı ve emisyondaki genişlemedir. Kabaran emisyonun asıl etkisi önümüzdeki >ıl ilkbaharına >ansı\acaUlır." Arslan Başer Kaıaoğlu (Ekonomist): "24 Ocak kararlarını uygulayan her hükümet, para basmak zorundadır. Emisyon, ekonominin can simididir. Hükümetler keyif için para basmaz, ancak para basmadan da bu politikaİar yürümez. O halde enflasyonu n hangi ayda ne kadar arttığı önemli değildir. Artış kimi ayda yüksek, kimi ayda düşük olur. 24 Ocak kararlan çerçevesinde izlenen bir ekonomi politikada aylık fiyat artışları yüzde 45 civannda bir yıllık enflasyon rakamına ulaşacak şekilde gerçekleşir. Ekimdeki 7.4lük fiyat artışı, kasım veya başka bir ayda da olabilirdi. Enflas>onun yükselişinin mevsimlik nedenlerte açıklanmasına karşıyım." Carrington (Baştarafi 1. Sayfada) ra peşinen kabul ettiremezsem, ileride gerçekleştirebileceğim bir yardımı da gercekleştiremem. İki laraf da sorunlannı çözmek için istekli değilse, ben bir şey yapamam" diye konuştu. Yunanistan'ın, NATO'ya yeniden dönüşü sırasında yapılan anlaşmanın uygulanmamasının, kendisini hem siyasi, hem de askeri bakımdan çok endişelendirdiğini bildiren Câ.rington, bu konuda NATO Başkomutanı Bernard Rogers'ın temaslarını sürdürdüğünü, sorunun çözümü için ümidini yitirmediğini bildirdi. Carrington, NATO içinde Türkiye'nin ittifaka kaıkısının bilincinde olduklannı, bütün Batı Avrupa hükümetlerinin bu görüşe katıldığmı anlatarak şunları söyledi: 'NATO'da, Türkiye'den daha fazla taviz isteyen yoktur. Ayrıca. bana sorulduğu gibi daha fazla ne demektir, onu da anlayamadım. NATO'da Türkiye'nin savunma alanında ayırdığı kaynakların öneminin bilincindeyim. Benim görevim, Türkiye'nin daha çok yardım almasına gayrel etmektir. Vaat etmeyeyim, fakat elimden geleni yapmaya devam edeceğim ki. Türkiye, altyapı ve ortak silah yapımı gibi konularda daha çok yardıma kavuşsun. NATO Genel Sekreteri Carrington'ın TBMM'deki toplantısına katılan Kuzey Atlantik Assamblesi Türk Grubu Milli Savunma ve Dışişleri Komisyonu üyeleri, parlamenterlerden süre dolduğu için soru sorma olanağı kalmayanların itirazlan üzerine taruşmaçık.tı. SHP'li Halil YALÇIN DOĞAN İbrahim Karal, toplantıya baş(Baştarafi 1. Sayfada) yor. Verimlılik artıyor, ama üc kanhk eden ANAP'lı Fethi Çelikbaş'ın oncelikle iki MDP'li bin memur ve işçi çalışan KİT ret geriliyor. lerde, bakıyoruz, 1985 yılında Bunlar, KÎT'lerin iç işleyişle üye Kâmran înan ve İsmail Şen658 bin memur ve işçi çalışır hale rine ilişkin bilgiler. Halkı belki gün'e soru olanağını sağladığını gelmiş. KÎT personel sayısında de ikinci derecede ilgilendiren ve bunların uzun birer konuşma yapmasına göz yumduğunu bilbir yılda yüzde 13'ii aşan bir ar bilgiler. Buna karşılık, halkı doğtış söz konusu. Dolayısıyla, Özal rudan ilgilendiren bir başka ge direrek, kendisine soru hakkı tahükümeıi "sevmediği, satışa çı lişmenin işareti var DPT tablo nınamaması durumunda toplankarmak istediği" KtT'leri kadro larında. Bunlar da zamlar. KİT tıyı terkedeceği ıchdidinde bulaşma için, kendine bağlı kişile lerin 1986 yılında yapmaları dü lundu. Programı aksadığı için re iş bulmak için alabildiğine şünülen, daha doğrusu hesapla sürekli saatine bakan ve kullanıyor. Bir yılda 90 bin me nan zam oranı yaklaşık yüzde 54 TBMM'den bir an önce ayrılmur ve işçi yerleştiriyor. oranına kadar yükseliyor. Yani, mak isteyen NATO Genel Sekreteri Carrington'ın şaşkın baKÎT'lere "adam yerleştirme" bugün 40 lira olan elektriğin ki kışlan altında tartışmaya kendipolitikası öyiesine belirgin ki, bu lovatsaatinin gelecek yıi 60 lira lerine soru olanağı tanınmadığıinsanlann sadece iş butmuş ol yı geçmesi işten bile değil. Ya da nı bildiren ANAP'lılar da katımaları yeterli görülüyor. KtT'ler bugün 210 lira olan filtreli kısa lınca. Çelikbaş. kendisi soru de verilen ücretlerin toplam ma sigaraların gelecek yıl 350 liraya sorma yolunu seçti. Ancak liyet içindeki payı her geçen yıl doğru tırmanabileceği daha şim SHP'li Karal'ın itirazlan kesilhızla düşüyor. Bunu dayine 1986 diden hesaplara dahii edilmiş du meyince, ona da soru olanağı yıllık ekonomik programmın 68. rumöa. 40 liralık jetonlu telefo sağlamak durumunda kaldı. tablosundan izlemek mümkün. nun 50 lirayı bulmasına, gelecek 1978 yılında KlT'lerde ücretler yıl kimse şaşmamalı. Carrington Ankara Üniversitoplam maliyetin içinde yüzde 52 Bir yığın tablo ve rakam arka tesi'nde bir konferans verdi, kooranında pay sahibi iken, 1981 sına sıkışan "kadrolaşma, düşük nu>nusında "Türkiye"ye yaptıyılında yüzde 27'ye, 1985 yılın ücret ve gelecekteki zamlar" ğı ziyaretlerin yelcrli da da yüzde 19 a kadar iniyor. 1986 yılını bir kez daha gözler olmadığım" belirterek, "Türk Yani, toplam maliyet içinde üc önüne serivor. Bu sergileme Silahlı KuvveÜeri NATO'daki en retlerin payı hızla azalıyor. Per KtT'lere yönelik politikalarla be büyük ikinci kuvvet, göreve bagsonel sayısı artarken, ücretin pa lirginleşiyor. lılıkta ise essiz" diye konuştu. yı düşüyor ve ücretler geriliyor. Buradan bir başka gerçek da Daha sonra TBMM Başkanı Özal hükümeti "iivey evlat" mu ha çıkıyor 1986 yılı fiyat artışNecmettin Karaduman ve Cumamelesi yaptığı KİT'lere, anlaşı larının bütçede öngörüldüğü gi hurbaşkanı Kenan Evren taralan yine 'İivey evlatlaruiı" yer bi, hiç de yüzde 25'lerde kalma fından kabul edildi, temaslarınleştiriyor.'. yacağı açıklık kazanıyor. 1986 yıdan ,onra düzenlediği basın topBuna karşılık, her gün zam lı için memur ve ücretlilere kâğıt lanusında, gazetecilerin sorulagören KtT'lenie, DPTye göre ve üstünde belirlenen maaş ve üc rını yanııladı, Limni sorununa rimlilik artıyor. KÎT ler bir bü ret artışları son zamlarla zaten iki ülke tarafından çözüm butün olarak ele almdığında, per eridi gitti. 1986 yılına özal hülunması ümidini dile getirdi. sonel giderleri bir yılda yüzde 36 kümeti memur ve işçilere artarken, üretim değeri tam yüz "borçlu" olarak gidiyor. Özal Caıringıon aynca telcvizyonde 44 oranında artıyor. Personel memur ve işçilere tam beş yıldır da Jun ak>am yayınlanan 32. (işçi ve memur) başına üretim "borcunu" ödemiyor. Tersine, Gün adlı progranıın konuğu oldeğeri 1984 yılında 5 milyon lira memur ve işçiye olan "borcu" liu. Mchınet Ali Birand'ın soruiken, 1985 yılında 7 milyon lira her geçen yıl artıyor. larıııı yanularken. samimi bir ifadc ile ulkemizi ve İstanbul'u ya yükseliyor. Ancak, ücret arBu borç gelecek yılın KtT vok sevdiğini söyledi. iışlan verimlilik artışını izlemi zamlanyla daha da pekişiyor. ANKARA'dan YÖK emri: (Baştarafi 1. Sayfada) sıkıyöneiim komutanlıklarınca görevlerine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde calışmalarının mümkün olmadığım" bildirerek istemini reddetti. Sıkıyönetimın kalkmasının ardından üniversiteye yaptıkları başvuru geri çevrilen beş,öğretim üyesine ek olarak iki öğretim üyesi daha Bölge İdare N4ahkemesi'ne dava açtılar. Ege Üniversitesi eski Dekanı Prof. Dr. Yavuz Aksu ile aynı fakülteden Prof. Dr. Erol Mavi, 19.7.1985 tarihinde İzmir'de sıkıyönetimin kaldınlması üzerine Ege Üniversitesi Rektörlüğü'ne başvurarak, göreve başlatılmalannı istemişlerdi. Rektörlük yanıtında "boş bulunan öğretim üyeleri kadrolarına atamaların usul ve şartlannın yasada belirtilmediği" gerekçesiyle öğretim üyelerinin istemlerini reddetmişti. ANMA Canım eşim, sevgili babam Profesör A. VAHİT TURHAN'ı yitireli bir yıl oldu. Onu bugün özlemle anıyoruz. NAİLE ve ALİ VAHİT TURHAN TEŞEKKUR Başanlı ameliyalla sağlsğıma kavuşturan Prof. Dr. TARIK MİNKARİ'ye minnet \e jükranlanmı sunar, Ayrıca Dosıluğun en duyarlı örneğini gösteren ailemize yakın ilgilerini esirgemeyen Sayın İHSAN VARDAL'a Teşekkürlerimi arz eder, \e Cerrahpaşa Hastanesi Gn. l. Cerrahi Servisi'ne, S.S. kurumu"na ve dosllarıma leşekkür ederim. Av. TÜI.AY BASKAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle