19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sağbeğeni yaratmak için didinir. Bunu göze almak, yaşamsal bir sorun olur onun için. Çünkü yerleşik sağbeğeniye savaş açmakla bitmemektedir iş, ortaya koyacağınız yapıt, taşıdığı sav yanında, "kendiiiğindenlik"i de göstermelidir. Diyor ki, "Eğer çok tuval boyuyorsam, bunun nedeni, kendiligindenliği aramamdır; ama bir şeyi herhangi bir basan ile dile getirdikten sonra da, ona, ne olursa olsun, artık ona başka bir şey eklemek cesaretini kendimde bulamam." Burada üzerinde durduğumuz "kendiliğindenlik" sanatçının kişiliğidir, daha açığı, onun sağbeğenisidir, savaşılan sağbeğeninin yerine gececek olan sağbeğeni. Bu ise düşüne taşına yapılmaz, rastlantılara da yer vererek kendiğinden doğacaktır. Picasso'nun hızlı çalışmasının nedeni buydu. Yaratı, doğum gibidir, beİdetilemez. Bir gün Matisse de bu duygu ile bir denemeye girişmiş; gözlerini bağlattıktan sonra tebeşirle bir taş tahtaya bildiklerinden birinin portresini çala kalenı çizivermiş; gözlerini açıp da, kulaklanp gözlerle ve burunla karma karışık bir durumda olduğunu görünce çok sevinmiş. Neden? Çünkü asıl sakıncalı olan, kapalı gözle yapılmış bu portrede her şeyin yerli yerinde bulunmasıydı, çünkü ezberlenmiş olan demekti bu. Bir resim, elin özgürlüğü ve gerçekten görme gücü ile yaratılabilir ancak, burada alışılmışa yer yoktur. Görme ise görüleni taklit etmenin aracı değildir, onu soyutlamanın taşıyıcısıdır. Olağanüstü bir işbirliği ile el göze, göz ele dönüşür. Biçimleri çoğun alaya alınmış olan Picasso diyor ki: "Soyutlamaya varabilmek için her zaman somul bir gerçekliklen ise başlamalı... Bir ressam dogayı gozlemlemeli, ama onu resimle de hiç karıştırmamalı. Doga ancak göstergelerle resimde dile gelir. Ama bir gösterge hiç de yoktan uydurulmaz... Benim için gerçek iislii, biçimlerin ve şeylerin kendilerini bize sıındukları renklcrin ötesindeki o derin benzerlikten başka bir şey değildir ve hiçbir zaman da olmamışlır." Bir de şu söz: "Kimbilir, belki de en soyut şey, gerçekligin dorugudur, son kertesidir." Demek, soyutsomut tartışmasının burada hiçbir anlamı kalmıyor artık. Beni eskiden beri en çok duşündüren, Picasso'nun atılımlarındaki gözüpeklik olmuştur. Bildiğiniz gibi, gençliğinde yoksuldu ve resimden çok az kişinin anladığı inancını taşıyordu. Yok olmaktan, silinmekten nasıl kurtuldu ve atılımlarının gücünü nerden, nasıl aldı? Brassai'nin kitabında bu konu çok inandırıcı biçimde açıklanıyor. Picasso, mavi ve pembe dönemlerinden sonra üne kavuştuğunda 25 yaşında idi. Diyor ki: "Gençligimde kazandığım başan, benim koruma duvarım olmuştur... Mavi dönem, pembe dönem, işte beni koruyan paravanalar bunlardır. Başanmın koruyuculugunda istediğim şeyi, istediğim her şeyi yapabilnıişimdir." Başan ve ondaıı sonra yapılanlar... Bundan da anlaşılacağı üzere, Picasso, şu ya da bu resim değil, şu ya da bu dönem değil, onun bütün yaşamı, başka bir deyişle, sürekli değişimidir. lnsan her zaman değişecektir ve yaratma edimi ancak bu değişmeler sureci içinde gerçekten izlenebilir. "Picasso ile Konuşmalar" 19391962 dönemi Paris'ini bütün Unlüleri ile gözler önüne seren çok öncmli bir kitap. 22 KASIM 1985 Picasso tle MELİH CEVDET ANDAY Brassai'nin "Picasso ile Konuşmalar" (de yayınları) adh kitabında şu tümce durdnrdu beni: "Zevki selime bağlı her şeye karşı Picasso'nun duydugu tikslnti, garip olana, biçimsiz olana, diizensiz olana karşı duydfcğu sevgi..." Evet, durdurdu ama şaşırtmadı, Brassai'yi kutladım içimden, by ilginç gözlemi için. Hiç "zevkt,selim"e uysaydı, ftcasso, biUrtiJc ressam Picasso olabilir riıiş'ai! Ne o, sanatçının zevi^Jr olması gereğinîıjfe savunacağım şimdi? Bu sorunun yanıtını arayayım. Zevki selim, aklı selim... Ne demeğe geldiği açık seçik olarak anlaşılmayan bu sözlerin yerine nicedir "sağbeğeni, sağduyu" sözlerini kullanıyoruz, daha doğrusu kullanıyorduk; çünktl bir zamandan beri "beğeni" sözcüğü "lakdir" karşılığı kullanılır oldu. Neden? Nedenini bilmiyorum. Ben bu yazımda "zevki selim" sözü yerine "sağbegeni"yı koyacağım. Beğeni, güzeli çirkinden ayırma yetisidir. Sağbeğeni için Ali Püsküllüoğlu, öztürkçe Sözlük'ünde şöyle diyor: "Güzeli çirkinden ayırl edebilme'yetisinin en yiiksegine erişmiş beğeni." lşte, Picasso'nun tiksindiği yeti bu. Brassai'ye arada bir şöyle söylermiş Picasso: "Keşke bir sanatçı ressam olsaydım!", "Sanatçı bir ressam olabilmek ne olağaniistü bir şey!", " N e yazık ki sanatçı bir ressam degilim"; bir gölün aynasında yansıyan ağaçlara, ineklere, sonra gün batışlanna bakarken de " N e eglendirici bir şey olurdu böyle resim yapmak benim için" dermiş. Kendini üstün görüyor, sanatçı ressamla alay eder gibi konuşmasından belli; ama kendi yeteneğinin sınınnı da ortaya koymuş oluyor böylece. Onun, diyelim suya vurmuş ayışığının resmini yapamayacağını kesinlikle söyleyebiliriz, yalnız sağbeğenisi değil, sağduyusu da elvermez buna. (iyi şairlerin "şaire"den nefret etmelerini düşünüyorum.) Boyuna yenilikler ardında koşma tutkusundan rnı? Hayır, sağbeğeni diye bilinen duyguyu sarsmak, değiştirmek, bozulmuş, yozlaşmış beğenileri temizlemek, bize duygularımızı bir denetimden geçirme zorununu duyurmak için. Ben Picasso için "yenilikçi" nitemini kolay kolay kullanamıyorum, onun kadar eskiye düşkün bir sanatçı kolay kolay gösterilemez desem abartma olmaz. O, bozulan sağbeğeniyi iyi etmek için canını dişine takmıştı. Eski, onun için, bir taklit konusu değil, bir yaratma örneği idi. Picasso'nun bu yoldaki gözüpekliği şaşırtıcıdır. Çünkü ne diyor bakın: "Sanattan çok az kişi bir şeyler anlıyor, resme duyarlı olmak herkese vergi degil." lşte sanatçı ressamla, gerçek ressam arasındaki ayrım burada ortaya çıkıyor. Sanatçı ressam, sağbeğeniye yaslanarak ününü kazanır, ressam ise PENCERE . . . Bizim TV'nin evlere şenlik bir yayın politikası var. Vergi kaçakçılığının trilyonlara ulaştığı en yetkili ağızlardan açıklanan şu ülkenin neresinde bir ilkokul, bir derslik, bir bakımevi, bir heykel açılsa; düzenlenen törenler ekrana yansıtılıyor. Hayırsever yurttaşlar, eksik olmasınlar, adları TV'den duyulsun diye mi böyle işleri yaparlar? Bütün bu küçük yatırımlar, şurada 50 milyon, beride 40 milyon, ötede 80 milyon gibi sayılarla vurgulanıyor. İstanbul'da bir kat karşılığı 200 milyon, bir yalı 1,5 milyar ve ülkede vergi kaçakçılığının boyutları 3 trilyona doğru tırmanıyor. Yine de TV'de 50 milyonluk okul binasının açılışında davul zurna, bakan vali, makas kurdela, ve nutuk, nutuk, nutuk... Her kürsüye çıkan, söylevinde bir deyimi yinelemeden kürsüden inmiyor: Atatürk ilke ve inkılaplan... 12 Eylül'den sonra bu deyim, yukardan aşağıya buyrukla kullanılmaya başlandı; 1982 Anayasası'na geçirildi; devrim sözcüğünden ürkenlere birebir sayıldı. Türkçemizde inkılap, devrim, ihtilal sözcükleri var. Bunların birbirine bağlı olduklarını söylemeye gerek yok. Konuşma ve yazışma dilinde çoğu zaman birinin yerine ötekini kullananlara kimse bir şey söyleyemez. Çünkü dil, kanun zoruyla düzenlenemez. Günlük yaşamda eşanlamda kullanılan pek çok sözcüğe rastlamıyor muyuz: Teşekkür ederim.. Eksik olma.. Sağol.. Ya da: Affedersin.. Pardon.. Bağışla.. Kimi "Fransız Devrimi" diye yazıyor, kimi "Fransız İhtilali" diyor; ama, bilim dilinde hangı sözcüğün ne anlama geldiği, kavramların sınırları kesin biçimde çizilerek belirlenir; Atatürk devriminin bilimsel açıklamasını yapmakta kuşkusuz özenli olmalıyız. Ne var ki 12 Eylül'den sonra ülkenin siyasal yazgısına bir süre egemen olan siyasal kurulun üyeleri, tutucu ve sağa dünya görüşüne yatkın olduklarından, Atatürk'ü de kendilerine göre yorumlamaya yöneldiler. Şimdilik bu dönemin eleştirisini yapmak için vakit erkendir. Uzmanlar, araştırıcılar, bilim adamları konuyu ilerde ele alacaklar, değerlendirmesini yapacaklar. Biz şimdilik "Atatürk ilke ve inkılaplan" deyiminin Atatürk devrimlerini anlatmada yeterli olup olmadığını tartışabiliriz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu konuda bize ışık tutacak en sağlıklı ve yetkili kaynaktır. O şöyle diyor: Türk devrimi nedir? Bu devrim, sözcüğün birdenbire akla getirdiği ihtilal anlamından da ilerde, ondan daha genlş bir cteğişmeyi dile getirmektedir." (Söylev ve Demeçler ikinci Cilt, 159'uncu sayia). • Demek ki Atatürk'ün başardığı işlere; ister devrim diyelim, ıster inkılap, ister ihtilal; anlamını düşünürken "ihtilal'den bile daha köklü bir değişim isteğinin ve amacının vurgulanması gerekiyor. Gazi'nin neden böyle bir açıklama gereği duyduğunu da anlamak güç değil. Çünkü Atatürk devrimi Batıda olmadı, bir İslam ülkesinde gerçekleştirildi; Batı uygarlığının yüzyıllar süresince yaşadığı "uyanış" ve "aydınlanma" dönemlerinden yansıdı; Fransız ve Sovyet devrimlerinin etkilerinı içerdi. İnsanlığın yaşadığı çağları bir solukta özümsemekle eşanlamda bir isteği kapsadı. Atatürk'ün kendisi, devrimlerine ihtilal sözcüğünü bile az bulurken, kimilerinin "devrim"\ de tu kaka sayıp Osmanlıca "inkılap"a sarılmalarına ne diyelim? Bir Sözcüğün Anlamı ARADA BİR FAİK BAYSAL HAZ1RLAYAN ÖĞRETMENÖĞRENCİ SELİM ÖZYÜKSEL Bir Avuç Alkış Bir Avuç Alkış'ı, 452 sayfadan oluşan bu Anılar Kitabı'nı sıcak bir eylül geceslnde bir solukta okudum. iki ay sonra telefona sarıldım, Mücap'ı kutladım. Bu benim için kaçınılmaz bir görevdi. Herkesin birbirine çeşitli amaçlarla ödüller yağdırdığı edebiyat dünyamızda ben bunu kıskançlık duygularımı gizlemek için değil de ıçtenlıkle yaptım. Güzel, hepımızındir, bunu paylaşmamız kadar doğal bir şey olamaz. İlerdeki günlerde kitabın bazı bölümlerini yeniden okudum. Uzun bir geçmişi baştan sona bazen ürpererek, bazen de kendimi zaman zaman suçlayarak yaşadım. Övünerek söyleyeyim, Mücap benim en eski dostumdur. Bir gün tiyatro dalında doruğa çıkacağına inanıyordum. İşte Bir Avuç Alkış bu tırmanışın, daha doğrusu bu korkunç savaşın içtenlikle anlatılan ayrıntıh öyküsüdür. Hem ne öykü... Anlatılır gibi değil, okumak gerek. Mücap, sanatçı yanı ağır basan bir ailenin çocuğu. Bir çok kişinin kıskanacağı bazı yeteneklerle gelmiş dünyamıza. Bu yeteneklerini de bir zamanların modası olan bohemlik dünyasında boşuboşuna yitirmemiş. Çileli yaşamını sergileyen sayfalarda bunun canlı örneklerini apaçık görüyoruz. Daha önce bir noktaya değinmek istiyorum Bir Avuç Alkış'ın başarılı yazarı, şairdir aynı zamanda. Şiirleri geçici heveslerin ürünü olmaktan çok, sanat yanı ağır basan duyguların melodramatiğe sırt çevirmiş güzellikleridir. Farfaracılıktan hoşlanmadığı için de bu şiirler 'dağları ben yarattım' diyen bazı sözde eleştirmenlerimizin iki satırcık olsun övgüsüne lâyık görülmemıştir. Neyse, bunlara değinmenın sırası değil şimdi. Zaman bazı art niyetlilerin defterini elbette dürecektir. Ne yalan söyleyeyim, Bir Avuç Alkış'ın yazarı doğrusu beni şaşırltı. Mücap'ın böylesine usta bir yazar olduğunu bilmiyordum. Her şeyi aşırılığa kaçmadan, düzgün, konuşulan ya da yaşayan Türkçe'yie anlatmasını çok iyi biliyor. Kitap ustaca bir planda yürütülmüş. Olaylar zincirinde en küçük bir aksama göze çarpmıyor. Ben çok anı kitabı okudum. Bunların içinde unuttuklarım ve unutamadıklarım var. Pellico'nunki bunlardan biri. Neden diyebilirsiniz? Yazar kendini olduğu gibi ortaya koymuş, bütün günah ve sevaplarıyla. Gördüğüm kadarıyla Mücap da bunu yapmış, aynı yolu izlemiş. Kısacası bir Avuç Alkış'ın değerli yazarı bu anı kitabı için temel oge olan içtenliği ön planda tutmuş. Buna da sonuna kadar bağlı kalmış. Mücap'ı çok iyi tanırım dedim. Sizinle konuşurken gözleri canlı canlı, her saniye zayıf bir yanınızı yakalamak istiyormuş gibi bakar. Dudaklarındaki alaya hazır gülüş hazırlığı bunun kanıtıdır. Oysa gerçek Mücap bu değildir. Çekingen yapısını gizlemek ve savaşını sürdürmek için gerekli güveni sağlamada yararlandığı bir maskedir bu. Sabahleyin evden çıkıp kalabalıkların arasına karışırken hangımiz gerçek yüzümüzle gün ışığına çıkarız? Karımıza, çocuklarımıza bile bu ikinci, takma yüzümüzle görünürüz. Mücap anılarını yazarken bu maskeyi yüzünden çıkarıp atmışvher şeyı olduğu gibi anlatıyor. Kendini saklamıyor hiç bir zaman. içtenlikle, korkusuzca davranıyor. En güzeli, zaman zaman kendisiyle alay bile ediyor. Sıkıntılar, çabalar, başarılar, başarısızlıklar, umutsuzluklar, dönemin politik oyunları, sanatçıların bırbirlerine karşı duydukları kıskançlıklar, çelme takmalar... Kısacası insanlar, insanlar, insanlar. Bir Avuç Alkış bize çok gerılerde kalan bir dünyayı da sunuyor bu arada. Otuzlu yılların Kadıköy'ü, savaş yıllarındaki istanbul, giyim kuşam, zamanın gözde filmleri, yazarlar, ressamlar, Beyoğlu, Nisuazlar ve Degüstasyonlar, Çıçek Pasajı, parasızlıklar, hastalıklar, kalleşlıkler ve ayağa kalkmaya çalışan bir Türkiye. Bu arada basın, edebiyat ve tiyatrodakı ünlü kişilerin merak konusu olan yaşayış ve gerçek düşünce dünyalarını da görüyoruz. Bu kitap bu alanlarda bir inceleme yapacak olan yazarlar için gerçek bir kaynak kitap da olabilir. Mücap yalnız tiyatro dünyasını değil, elli yılı aşan bir dünyayı sergilemiş önümüze. Gerçekçi, bazen de yapısı gereğı büyük bir duygusallıkla renkli bir tablo çizmiş sanki. Biraz dikkatle bakınca her şeyi bütün ayrıntılarıyla görüyor, gereğinden çok önem verdiğiniz bazı kişilerin gerçek yüzlerini görünce şaşmamazlık edemiyorsunuz. Anılarını yazacak olanlar, Bir Avuş Alkış'ı okumadan sakın kaleme sarılmasınlar. Çünkü bu kitaptan öğrenecekleri pek çok şey var. Dileğim, bunu ıkıncı bir yapıtın ızlemesi. Mücap'tan bunu beklemek hakkımız. Yazamadıklarını, unuttuklarım da öğrenmek istiyoruz. Sevgiler Mücap. Bir Avuç Alkış'ı yazan ellerin sağ olsun. Öğretmenler Günü ve öğretmeniik 1981 yılında M.E.B. tarafından yayımlanan "Beyaz Kitap'" t a "Kırsal kesimde görev yapan oğretmenlerin konut gereksinimi için toplam 44.689 ögretmen konutu gerekmektedir" deniliyor. Hemen ardından 19821986 yıllarında 50.115 derslik yapılmasının zorunlu olduğuna işaret ediliyor. O günden bu yana gereksinim duyulan öğretınen konutu sayısında azalma değil, artma olmuştur. Zira öğretmen sayısında konut yapımından çok daha fazla artış var. 1981 yılında Atatürk'ün 100. doğum yıldönümünde, bölünmüş, parçalanmış ftğretmenleri birleştirme amacına yönelik, "Öğretmenler G ü n ü " kutlanması kararlaştırıldı. Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul ettiği gün olan 24 kasım günü Öğretmenler Günü sayıldı. Ancak, daha sonra çıkanlan YÖK Yasası ile M.E.G.S. Bakanlığı'na bağlı öğretmenler yetiştiren kurum kalmadı. Taşınırtaşınmaz tüm varlıkları YOK'e devredildi. Böylece öğretmenlik, kökü YÖK'te, meyveleri M.E.G.S. Bakanlığı'nda, garip bir ağaç oldu. Geçmişte öğretmen okullarının kuruluş yıldönümü 16 nıartlarda, köy enstitülerinin kuruluş yıldönümü 17 nisanlarda kutlanırdı. Son kararla bu aynlıklar (!) 24 kasımda birleştirildi. Bu yıl 24 kasım pazar gününe geldiği için kutlamalar 25 kasım pazartesi günü yapılacak. Binlerce öğretmen adayı, girdikleri sınavlarda bakanlıklarınca kendilerine " ö ğ r e t m e n olabilirsiniz" ya da "olamazsınız" yanıtını, çaresizliğin prangasına bağlı, bcklemektedir. Yıllarca ayhklarından kesilerek biriktirdikleri kuruşlarla sahip oldukları dernek binaları elden gittikten sonra, il ve ilçelerde "Ögretmen Evi" kurulması çabasına girildi. llki Ankara'da açılan öğretmen evi, sınırlı da olsa geceleme yeri olarak işe yarıyor. Bazı illerde gerçekten uygun yapılar bu iş için ayrıldı. Ne var ki, işletilmeleri için yeter ödenck ayrılmadığından beklenen yarar sağlanamıyor. Kırsal kesimde konutsuz, şehir ve kasabalarda bir araya gelinebilecek yerlerden yoksun, aylıkları normal bir konut kirasını karşılayamaz düzeydeki öğretmen, Ogretmenler Günü'nü kutlayacak. Sınav sonuçlarını bekleyen öğretmen adayları, bu kutlamalara (!) ileriki yıllarda katılırlar. Okul yapımını büyük ölçüde özel sektöre bıraktığımız bu günlerde, kendi özel okullannda çalışan öğretmenlere konut yap ~ mayan eğitimin özel sektörcüleri, devlet okullannda çalışanlara konut yapar mı? Evinin eşyaları kapı önüne konulan ve 6 aylık peşinsiz, 50 binden az kiralık yer bulamayan, 18 yıllık lise öğretmeni arkadaş, sil gözyaşlarını. öğretmenler Günün kutlu olsun. İZ BIRAKANLAR SAFFET ARIKAN: 1888'de Enincan 'da doğdu. Harp Okulu ve Harp Akademisi mezunudur. Cumhuriyet Türkiyesi'nin 14. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan 19351938 yılları arasında 3 yıl, 6 ay, 19 gün bakanlık görevi 'yapmıştır. 1911'de Kurmay Yüzbaşı. Yemen 'de komutanlık karargâhında tsmet tnönü ile birlikte, Çanakkale Savaşlan 'na da katılan Saffet Arıkan, 16 Mart 1920 'de tstanbul'un işgalinden 3 gün sonra Albay tsmet (tnönü) ile birlikte Ankara yolunda, Kurtuluş Savaşı'nda Ali Kostova Ataşe Militerliği'nde görevlendirildi, Üç yıl altı aylık Milli Eğitim Bakanltgı süresinde, eğitmen kurslannı başlatıp, Köy Enstitülerinin temelini atmıştır. Köyün kalkındırılmasının eğitimle başlatılacağına inanan ve bunu uygulama alamna koyan asker kökenli bakan Arıkan bu hizrnetlehyle eğitim geçmişımize adını kazıyanlardandır. 1947 yılında vefat eden Saffet Arıkan, toplumun eğ/timine katkılarıyla. şükranla, minnetle anılacaktır. Fuat Cebesuy'la Anzavur çetesini yok etmek için Bursa'da, Batı Cephesi Kurmay Başkanlığı 'nda. OKUR MKKTIJrLAKI Tek ders affı ve gerçekler YÖK Başkanı Prof. Ihsan Doğramacı'nın birbiri ile çelişen beyanatlarını duyuyoruz. 19841985 öğretiın yılında ocak ve şubat aylaıında yapılan sınavlar henuz başlamışken Sayın Doğramacı 0/o90 başarının olduğunu ilaıı etti. Biz oğrcncilcr bu habcrı duyunca ertesi gun imtihanlarda bir şeye kılıf hazırlanıyor dcmiştik. Daha sonra öğrencilerin Meclis kapısına kadar varan direnmelerine tanık olduk. Bu arada Prof. Doğramacı lelevizyonda ve basında atılan öğrenciler konusunda 'Son sınıfta okuyan öğrenciler için sorun yok. Bu öğrenciler atılmayacak' demişti. Bunun uzcrine son sınıf oğrencilcri ve 3 derse kadar başansı/ olan öğrenciler bazı üniversitelcrden atılmamıştı. Bu öğrenciler haziranda tam sınavlar başlarken bir emirle bir anda dışarı atılmışlardı. Sayın Doğramacı 19841985 Oğretim yılında mart ayında televizyondan şubat smavları soımcunda 5800 ustunde tek deısten üniversiteden oğlenci atıldı demişti. Fakat bundan 20 gun once son rektörlcr toplantısında bir yılda yani iki sınav dönemi sonucünda 20.000 öğrenci atıldı dendi. Bunun 57OO'ü tek ders, 14.300'ü iki ve daha t'azla derslen denerek televizyondan ve basın organlarından herkese ilan edildi. 9 kasım tarihli gazetelere bakıyoruz: Sayın Doğramacı M.E.G.S. Bakanlığı But^ çe Komisyonu'nda "Şu anda universitelerden atılan ögrenci sayısı 15.000'dir" diyor. "Bunun 5.700'ü tek ders" diyor. Aslında bunlar büyük bir sayıyı gizlemektedir. Bu sayı kanımızca 3540 bine bir yılda yanaşmaktadır. Bir yılda resmi rakam olarak Sayın Doğramacı'nın verdiği 20 bin rakamını alsak bile bu rakam az bir rakam mıdır? Toplunıda ııniversiteden atılan öğrenciler için meslek yuksek okullanndan diploma verme düşüncesi hakim kılındı. Meslek yuksek okullarının piyasada ne yapacakları henüz belli olmamışken her yıl 20 bin üniversiteden atılan oğrenciye diploma bu okullardan vermek hayali olmaz da ne olur? Kim bu diplomalara itibar eder? Sabah erken gidip ku^ruğa gireceksini/ ki 300 kişinin okuyabildiği ama 600 kişi alınan anf'ide kendinize bir yer bulabilesiniz. Deıs dinleyip başarılı olabilesiniz. Yeni YÖK Yasası çıkar çıkmaz 1, 2, 3. sınıflara hemen uygulandı. Daha önemlisi devam, vize ve tatbikatları, ödevlcrı alacaksınız. Bunları almazsani7 zaten sınava giremezsiniz. Sınavlarda eskiden 2 saat her sınav için süre verilirdi. Şimdi sınav suresi 405060 dakika ile sınırlıdır. Her sınav sonucünda oğrencinin %90 sınav bitiminde salondadır. Bunların yalvarmalarına aldırış edilmez, sjnav kâğıtları oğıenci elinden çekilip alınır. Sınavlar gongla başlar gongla biter. Şimdi bir yılda 20 bin oğrencinin atıldığı üniversitelere bir 5.7OO'ünün yararlandırılacağı tek ders at'f'ı düşünülüyor. Bu da TBMM'den geçecek. TBMM tum milleti temsil eder. Meclisten 5.7OO'unun affedilip 14.300 'ünün affedilmemesi milleti ve gençliği yaralar. Meclis tüm millelin olduğuna göre, çıkacak af da genel olnıalıdır. Sayın Uasbakanım, "Gençlige biz sahip çıkmazsak başkaları sahip çıkar" dcmiştini/. Gençlige sahip çıkmanmn tam /amanı. ORHAN FF.RAH Yıldız ünivcrsitesi EĞtTtM GEÇMİŞtMtZ 1859, 6 OCAK BEKLENEN KİTAP ÇIKTI ««a»™ jARCAYUREK açıklıyor dizisinin i7. Kitabı CttNCYT ~ HCÜNEYT İstanbul'da Sultanahmet'te Cevri Usta tarafından yaptırılmış olan yeni Taşmektep binasında kızlar için ilk Rüştiye'nin açılması. 1859, 23 OCAK Meklebi Mülkiye'nin (Siyasal Bilgiler) kurulması hakkındaki padişah buyruğunun yayımlanması. ' f DEMOKRASİNİN SONBAHAR119771978 KDV Dahil 2200 Lira BİLGİ YAYINEVİ Meşrutiyet Cad. 46/AAnkara 1859, 12 ŞUBAT Mektebi Mülkiye'nin öğretime başlaması. 1862, EKİM Maarif Nezareti'nde Müsteşarlık memuriyetinin kurulması ve Maarif Meclisi Reisi (Eğitim Kurultay Başkanı) bulunan kimyager Derviş Paşa'nın bu göreve atanması /Î>ANADOLÜ ^ ö BANKASI SEVDİKLERİMİZİ ANIYORUZ BEDRİ RAHMİ EYUBOĞLU MUALLA ANHEGGER EYUBOĞLU EVİNDEN KARMA SANAT ESERLERİ SERGİSİNE ONUR VERMENİZİ RİCA EDERİZ. GENEL MUDURLUK Adres Alaaddın Korkud Şb Balyo/ Sok Yeni Han Kat Tünpl İST Galpnmı? 8 28 Kasım arası Pazar ve Resmı Tatıl günlerı hanç sddl 12 0018 00 arası gezılebılır Ansız, şansız, ahsız, vahsız, vah vahsız, eyvahsız. Gün gibi pırıl pırıl Su gibi gürül gürül ve duru. Acı gcrçekleri lokurrî tadınca, Geleceği güvercin kanadınca Yazmak!.. AN INTERNATIONAL TRADE COMPANY SEEKS MARKETING PERSONEL ALTINA HÜCUM B TRAVEN ALTINA HÜCUM SANKT GILERİSİ ve B. TRAVEN Türkçesi: Okay Gönensin Fıyatı 650 IL AHMET EREN Anıyoruz. EŞİ VE ÇOCUKLARI 22.11.1984 Candidates should have: • Practical expcriencc in the ficld of markoting. • Command of a second foreign languagc (GermanEnglish) • \Villingness to travcl. Applicants should scnd thcir CV lo POB 506 KARAKÖYİSTANBUL Until 29 November 1985 Hcad office: ESENTEPEİSTANBUL. 00A YAYINLARI, Bahıalı Cad. No: 19/3 Cağaloğlu / Istanbul Tel: 527 39 53 MALATYA'DA İMZA GÜNÜ (2223/KAS1M/1985) HASAN KIYAFET "Al.l Al.l" \f diöer kiıaplaııııı Kereııı Kılabe\ı'nde ımzalıyor. Annemiz, aile buyuğurnuz VEFAT KARTALKAYA "SICAK YUVANIZ" günlük 12 000TL*KDV DAYALI DOŞELI EV Videosundan TV'siııe, bu/dolabındun lııınına, o ı u ı n ı a odasınddiı yalak odası lakımına k a d a t , dayalı döscli evin tum o y a l a ı ı salılık. kaybettik. Cenazesi 22 Kasım Cuma günü (bugun) Patih Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Kozlu Me/.arlığı'na defnedilecektiı. Sevenlerine ve dostlarına duyurur, başsağlığı dileriz. Allah rahmet eylcsin. TİJRKI. VK TURAN AİLKLKRİ ADINA OCULLARI MELAHAT TÜREL'İ KARTAL OTEL Mur. fcl: 579 31 33 OĞRENCILERti I'ANSIYON Kalorif'er, sıcak su, telel'oıı, kal'eterya ve ucu/ ııcrel. KÖRFEZ PANSİYON/ İSTİNYE lel: 163 43 43 Gazeteci çifte 2 oda 1 salon 70.000. TL.'ye kadar Sahibinden satılık telefon. Cağaloğlu'nda 522'li. Müracaat Tel: 575 88 40 Uşak Valiliği'nden aldığım 1983115 no'lu pasaportumu yilırdını. Oeversudir. MF.HMET EMİN KURU Kiralık aranıyor. Bankada çalışan bıı havan iv'in Be^ıklaij. levcnı. Mcddiyekoy ci\arında küı;uk daııc aranıyor. 164 08 02 YÜZME HAVUZU DİSKO LÜKSODALAR , ^^V> SAUNA Herhafta sonu 1 kişi Tam pansıvon^Tflj UHV\B V KIUI 4>Otobus servisimiz vardır. BURHANİYE ÖREN'de SATILIK YAZLIK Deneıko Sitesi C/III1 Musıakil tapuhı l/ıniı Tel: 1 1 1 5 4725 6.L2Ü KİRALIK DAİRE aranıyor. 526 10 00/470 10.30 18.00 arası OKTAR VE ÖMER TÜREL 1611074161822616122813361660
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle