20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ve Topuz'lu Ecevit: günler tam anlamıyla kâb 13 Demirel, bir saatten fazla kaldığı Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanına söylediklerinin tepe noktalarını sorum üzerine şöyle özeıledi: " 1 . Ülkenin öniinde duran meseleler nedir? 2. Seçimi giivensizlik sayan hükümet istifa etmiş ve hükümet meselesi çıknuştur. 3. Zaten, bu hükümet rejiminin hükümeti degildi. 4. Seçim, genel secim olmadığı için, halkın temayülü Meclise aksetmemiştir. 5. S«çimde millet AP'ye güven gösterdi, ama bu, Mecliste rakam haline gelmedi. 6. Şimdi ttlke, hükümet boşluğundan hükümet arayışına geldi. 7. Hükümet, Meclisin fçinden çıkacak. 8. Hiçbir parti, hükümet kuracak sayıya sahip değü. 9. Kendine özgü şartlar var demektir. 10. Ülkenin meseleleri var. Bunlan göğüsleyecek, güvenoyu alabüir, ahenk içinde çaltşabilir hükümet lazım. Böyle bir hükümet çıkanlabilir rai? Bu armnacak. 11. Telaşa, kaygılanmaya, panige hacet yok. 12. Hükümet meselesi, ne ilk defa ortaya çıkıyor, ne de son defa. Biz, milletin hizmetîndeyiz. Peşin fikirie hareket etmeyiz. Ülkeye hizmet fırsatını bulursak, görevimiri yapanz 'Bize ne?' demeyiz." :UMHURÎYET/10 22 KASIM 1985 I I E BÜLENT V C ECEVİT Başbakanlık günlerini ANLATIYOR (1978 1979) CÜNEYT ARCAYÜREK 12 EYLÜL'e giden günleri yazdı MUDAHALENIN AYAK SESLERİ (1978 1979) Demirel, hükümet sorunuyla uğraştığı sıralarda, CHP önderi Ecevit, Olağanüstü Kurultay 'la çarpışıyordu. Bu çarpışma, Kurultay'daki delegelerden çok, parti içindeki hiziplere karşıydı. Bu açıdan Ecevit için olmak ya da olmamak sorunuydu. Güvenoyuna tek başına gitmcyi önerdiğini, ancak yöneticilerin buna karşı çıktığını anlattı: "...Bana partide tek adam' diyorter. Eğer CHP grubunda bana söylenenler, AP grubunda Demirel'e söylenseydi, derhai geniş tepküer oiurdu. Ben bütün bir gun, ülserime rağmen,gnıpta oturup busozleri dinlemişimdir. Bizde 'tek adamcılık değil, çok adamcılık var'... Genel yönetimin güvenoyu istemesini içime sindiremedim: 1) Dogru değil di; 2) Padişahlar gibi sadrazam kellesi vermekti; 3) Yönetim boşlugu çıkarsa,bunu nasıl dolduracaktık. Bana bâkim olan Hkiıier bunlardı. Fakat yönetim kurulundaki arkadaşlar, onur meselesi yaptdar, güvenoyuna karar verdiler..." Sıkıyönetim, 12 Eylül öncesi neden başanlı olamadı? 13 "Bu arada bir şey sorayım... Rejimin bir müdahaleye dognı gittiği hakkında birtakım belirtiler olmasa bile, söylentiler dolaşıyordu. Oysa ben. orduyla iHşkilerinizin iyi olduju izlenimini alı>ordum. Genelkunnay Başkanı'yla iyi ilişkiler içinde gorunuyordunuı. Neydi durum?" BÜLENT ECEVlT Ben de öyle göruyordum. Fakat siyasal çevtelerden sürekli kışkırtmalar geldiğinı de göruyordum. Hatta baa bakanlann, askerlerle ortak toplantılarda, kıjkınıcı konuşmalar yapmalanndan tedırgın oluyor ve kendilerini surekli uyanyordum. Askerlerin bulunduğu loplanularda kışkırtıcı konuşmalar yapma>n âdet haline getırenler arasında, maalesef, bazı yakın arkadaşlaıım özellikle yer ahyordu. Nitekim, 12 Eylul'den sonra resmen açıklandı ki, muhtelif partilerden parlamento üyeleri, bakanlar, ikide bir Genelkurmay'a gidip, askerleri müdahaleye teşvik edici görüşmeler yapıyorlarmış. Bunalımlann yoğunlaştığı dönemlerde askeri müdahalenin gelenekleşmesiyle, bizde şöyie ters bir durum oluştu... Normal olarak, demokratik ülkelerde bunalım yoğunlasınca. politikacılarda ve partilerde sorumluluk duygusu anar; bir araya gelme, el ele verip önlem alma, karşıt partüer arasında uzlaşma sağlama eğıUmı artar. Bu egilim, tıalya'da komünistlerle Hıristiyan demokratlar arasında bile görüldü. Terör karşısında. ortak hukumet kuramasalar bile, ortak tavır almakta uzlaştılar. Bizde ise, bunahm yoğunlaşmca, sorumluluk duygusunun belirginleşmesi yerine, sorumsuzluk duygusu egemen oluyor; gerek politikacılar arasında, "Belki asker de tedirgindi. Yetki kendilerindeydi, fakat sonuçlar tatmin edici degildi. Bunu nasıl degeriendiriyorsunuz?" BÜLENT ECEVtT Sıkıyönetim yetkileri o zaman da çok genişti. Polis de svkıyöneüme bağlıydı. Fakat 12 Eylül'den sonra sıkıyönetimde sağlanabilen etki, nedense önceden sa|lanamamıştı. Bu şöyle izah ediliyor: "12 Eylül öncesinde. politikacılar, falanoıyı serbest bınikın, fılancanın üstüne yünimeyin. diye baskı yapıyor, aluyönetim korautanlannın elini kolunu bağlıyoıiardr. sıkıyönetim o yuzden elkili olamıyordu?" deniliyor. "Siz bu izah tarzına katılıyor musunuz? Yani sizin, askerttre, 'şunu yapın, sunu yapmayın' demeniz gibi durnmlar oluyor mnydu?" BÜLENT ECE\tT Bir kere oldu... Ben, 1979 mayısının başlannda, yani Amerikalılarla o sözünü ettiğim ilginç görüşmeyi yaptığım günlerde, Strasbourg'da, Avrupa Konse>i Parlamentosu'nda Türk Başbakanı olarak bir konuşma yapmaya çagnlrmştun. Bu, çok önemli bir şeydi, dış sorunlarımızı, ekonomik durumumuzu ve gereksinmelerimizi anlatmak bakımından çok iyi değerlendirilmesi gereken bir vesileydi. Tam o sıralarda, araya l Mayıs girdi ve yer yer sokağa çıkma yasağı kondu; bu yasağa karşın sokağa çıktıkları için de, DİSK ve TİP (Türkiye Işçi Partisi) yöneticileri tutuklandı. Onun üzerine Genelkurmay'a dedim ki, "Ben boyle bir vesüeyle Avnıpa Konseyi toplantısına gidiyorum. Bu olsnagı çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Benim konuşmamdan sonra da Avnıpa Konseyi ParUmenlosu Bir kâbustu "Giden hükümete" sözü getirdi: "...Hükümet yıkılırsa, bu hükümet giderse faşizm gelir diye aşın duyarlı oldum. Çok önce çökebilir, gidebilirdi hükümet. Yine bana agır sonımluluk yüklendi, ama ben daha rahat uyuyordum... ...Yönetim kurulunun sonımluluğu hükümetten daha azdır. Tertip hazııiayanlar başında iki hizip başı yer alıyordu. Bugün Turan Güneş, Deniz Baykal ve Ali Topuz beraberdirler, anüannda geçinemezJerdi. O gün kavga ettiler, bugün birleşiyortar. Bugün partide sonımluluğu olmayan yoktur. Partizanlığı anlanm, her hükümet yapar, ama Ali Topuz, partizanlığı partinin içine soktu. Hükümette 'buyuk politika' yapbklan için mazot, benzin, kömür gibi sorunlan Başbakan ve yardımcısına bıraktılar. Başansız olmak suç değildir, iyi partici olmamak daha ağır suçtur. Kim, kimi yargılayacak?... tnşallah Kurultay işin içinden çıkacak tır..." "Toparlayıcı olamıyorsunuz. Pani meclisi önerileri vardı. Birlesik bir kadro kuramaz mısınız?" "... Parti meclisine iki engel var bu aşamada. Hukuki engel. Sonra parti meclisi, 1950'lerin CHP'sine dönmektir. CHP, o zaman 'elitler' partisiydi. Herkesle işbirliği yaparun. Fakat iyi partici olmayanlarla işbirligi yapmam. Partinin sol kanadmdaki arkadaslarla anlaşmayacağımız bir şey olacağını sanmıyonım. Mesele şu: Uyum mu, tutarhhk mı?.. tkisi bir arada olmuyor. Şu dönemde uyum elbette iyi, ama tutarlılığın gerektigine kaniyim. Bunlar, parti disiplini yerine hizip disiplini getiriyorlar. Gruplar halinde ya da ikili görüşmeler yapıyonım...." Ayağa kalkmıştı: Bir arkadaş, "Kaybetme olasıhğınız var mı?" diye sordu: "...Kendi kendime kaybettirme olanağım var galiba" dedi, gülüyordu: "Ali Topuz ve arkadaşlan yanımda iken jiizde 100 çalışamıyordum, Baykal karşımdaydı. Oyle yöntemler kullanıyordu ki, dayanamıyordum, bu kâbusu bir daha yaşayamam..." Başlardaki o dinginliği gitti; sinirliydi şimdi, kimi yerde 'feveran' halindeydi. Savaşı açacaktı bütün hiziplere.. 26 Ekimde yönetim kurulu istifa etti. Ecevit her şeyi tek başına göğüsleyecekti. İki cepheden CHP Cephesi: Ecevit, hızla parti içine döndü: Olağanüstü Kurultayı kasımda toplayacaktı. Parti içi muhalefet bu girişimi beklemiyordu, şaşırdı. Askerlerin MHP ve MSP'li hükümete karşı olduklan bir gerçekti. Ali Baransel, "Askerier ne derier ki böyle bir hükümete, etkUeri önemli" diyordu. CHP'de parti içi muhalefet, Ecevit'i düşürme hazırhğına girip girmemek için henüz bir karara varmış değildi. Bilgi kaynakları sağlam kimi kesimleT, secim lerde CHP oy açısından güçlenseydi, hükümetin istifasının "etkin kuvvetlerce" istenileceğini bildiriyordu. AP'nin oylanru yükseltmesi"ani veçarpıcı bir eylemi" yatıştırmıştı. Ecevit, hükümeti bırakmanın rahatiığı içindeydi. "Demirel bu hükümeti kurmahdır. Eğer kurabilirse partisine ve ülkeye hizmet etmiş olur. MHP'den hiçbir şey istemeden hükümet kursun. Hatta ilk önce CHP'ye gelsin. CHP'yi parti, benim sözlerimi de güvenilir kabul ediyorsa, CHP desteğini araması doğaldır" diyordu. Doğruluğu kuşkulu bu bügiler her yana yayılıyordu. AP Cephesi: CHP'de "öndere" güvenoyu sorununun boyutları giderek büyüyordu. Üstündağ ve Alacakaptan'la bir akşam yemeğinde buluştuğumuzda genel sekreter, "...Ecevit'e, önderlik ve yönetim kurulu için ayn ayn oylamaya gidilirse, yönetim kuruluna kırnuzı oy çıkabileceğini söyledim. Ama, yönetim kuruluna kırmızı oy, yani güvensizlik oyu çdunasıyla parti liderine de aynı oyun verilmiş olacağını vurguladıra.." dedi. Seçimin yitirilmesinde genel siyasal politikanın yanı sıra, örgüt + bakanlar + kısır çekişmelerin etken olduğu kanısındaydım. Üstündağ bu mantığa katıldığını söyledi, "hatta hemen seçim ertesi Antalya ve Istanbul'da yemeklik yagın piyasaya çıktığını" belirtti. Demirel'in, hükümet kurmak için yeterli olan 227'yi bulduğunu söylüyordu Üstündağ. Demirel 'i denedim: "Hayır, 229'u bulduk, ama hükümeti kurmak için bazı şartlanm var" dedi. "BİZ MİLLETİN HİZMETİNDEYİZ' Tarih, 19 Ekim 1979. Demirel, bir saatten fazla kaldığı Çankaya Köşkü'nden çıkıyor. Sorum üzerine, "Hükümet meselesi ne ilk defa ortaya çıkıyor, ne son defa. Biz, milletin hizmetindeyiz. Peşin fikirie hareket etmeyiz. ülkeye hizmet fırsatı bulursak görevimizi yapanz" diyor. O bunaümlı günlerde CHP önderi Bülent Ecevit de, "Azınhk hükümetine sans tanınması gerektiği" görüşündeydi. Ama iki tider, yukandaki fotoğraftaki gibi bir araya gelmediler, tiim bu sözlere karşm. Genel Sekreteri Üstündağ ile yönetim kurulu üyeleri, genel sekreter yardımalan istifalannı verdiler. Parti önderinden çok, yönetim kurulunu hedef alıp güvensizliğe süriiklemek isteyenler vardı. Kurultayda bu yoldan kendisine yöneldiklerini bilen Ecevit, "Genel yönetim kurulunu hakstz yere hedef durumuna getirmek isteyenler, asıl hedef lerine erişmek için benim durumumdan yararlanma olanağını bulamayacaklardır. Çünkü benim her ne panasına olursa olsun, genel başkan kalmak gibi bir düşüncem ve ihtirasım yoktur" diyordu. Uğur Alacakaptan bu vefakâr, akıllı, bilge dost parti içi muhalefetin bir "eşgüdüm komitesi" kurduğunu, başkanlığına Orhan Eyüboglu'nun, yardımcıhklarma da Baykal ile Topuz'un getirildiğini söylüyordu. Muhalefet, parti yönetimini ele geçirme çabasındaydı. Böylece, "kale içerden fethedilirse" önderin yönetimde önceki günlerde olduğu gibi büyük bir etkisi olamazdı. TV'de bir açıkoturumdan çıktık; "dokuzlann", bilinen adıyla 'çaylı toplantıya' katılanlann, Çankaya'daki konuta çağrıldığım bildirdiler (26 Ekim 1979). Ecevit, hükümeti bırakmanın rahatiığı içindeydi, bana böyle bir izlenim verdi. Kurultay savaşımına girmesi Ecevit'i canlandırmıştı. tlk önce hükümet sorununa değindik: "...Azınlık hükümetine şans tanınmalıydı. AP kurmalıydı. Örnegin Danimarka'da seçim vardı şimdi, bir azınlık hükümeti gelebüirdi. Eğer kurduğu hükümet yürüyebilseydi, 1981'e değişik koşullarda girebilirdik. Ne çare, 'yapdan kimi olumlu işlerin yanı sıra, hatalar da yapılraıştı..." CHP önderi şu analizi yapıyordu: "...Demirel, bir genel seçime gidersek bugün aldıgı oylarla bir salt çogunluk besabı yapıyorsa yandıyor. Ama bu hükümeti kurmalıdır. Hiç değilse azınlık hükümeti geleneğini getirme fırsatıdır bu. Günü gelir biz de yararlanınz bu olanaktan. Eğer kurabilirse partisine ve ülkeye hizmet etmiş olur..." Ecevit'le konuştuğumuz gün, Demirel'in hükümeti daha ortada yoktu. "Çok rahat bir çoğunluk kimin elinde var..." dedi Ecevit: "Geçmişteki hatalannı bırakması lazım. Metazori hükümet olacak. Henüz parti kunıllanyla konuşmadım. Bana atfen yazmayınız, ama şöyle dünüyorum: CHP, belli kurallar içinde hiç degilse 'san ışık' yakabilirbu hükümete. Kendisine tanınan olanağı iyi kullanırsa secime kadar gidebilir. MHP'nin de işine gelir sonımluluğu paylaşmadan iktidarı kullanmak... MHP'den medet ummak noktasına gelince, MHP'den hiçbir şey istemeden hükümet kursun. Hatta ilk önce CHP'ye gelsin... Eğer rejim ve ülke yararına sayıyorsa azınlık hükümetini, ilk önce CHP'ye gelmeli. CHP'yi parti, 'benim sözlerimi de güvenilir kabul ediyorsa' CHP desteğini araması daha doğaldır. Yapabilir mi, yapamaz mı bilemiyorum..." Çok değişik bir Ecevit'ti. Söyledikleri çok akla yakındı. Önemli bir gündü: "... Angaje olmayayım, ama belli kurallar üzerinde bazı esaslan saptamakta yarar olabilir: AP'nin sosyal ve ekonomik politikası bizden ayndır. Buna ragmen ivedi sorunlarda karşı çıkmam. Ama rejimi kısıtlayıcı yasalar getirmesi halinde, muhalefet hakkımı tam kullanırım. Eğer azınlık hükümeti geçerli hale gelirse, 11 • 12 'yama' ile hükümet olacağıma bunu denerim. Ya kaçmaktır hedefi, ya da yapılması gerekeni yapmaktır. Esasen öteki partüer dışardan da destek olsa, Demirel'in hükümeti 'örtülü M C olacaktır..." SÜRECEK DÜZELTME "Müdahalenin Ayak Sesleri"yazı dizismin dtinku sayısmda "Ve, Bülent Ecevit anlatıyor" bölümünde iki dızgı hatası yapıldı. DtinkU bölumun sonlarındaki bir eümle "Bu sorunlartn altında halkın çoğunluğu evlir ve somürulür. Ama ezenlerin de ezilenlerin de içinde, sömürenlerin de sömurülenlerin de içinde, her etkin grup vardır" seklınde olacaktı. Son balümlerin bir paragrafı ise, "Onun için, böliicü akımlara karşt önlem ahmrken, halkı gucendirici hele hele, çaresizliğe düşürüp bölüculerin kucağma itici davraniflardan özenle kaçmmak gerekir" bıçimınde düzelntip okunacaktı. Sıkıyönetimin yetkileri o zaman da çok genişti. Polis de sıkıyönetime bağlıydı. Fakat 12 Eylül'den sonra sıkıyönetirnle sağlanabilen etki, nedense daha önceden sağlanamamıştı. Bu şöyle izah ediliyor: "12 Eylül öncesinde politikacılar, falancayı serbest bırakın, filancanın üstüne yürümeyin, diye baskı yapıyor, sıkıyönetim komutanlannın elini kolunu bağlıyorlardı, sıkıyönetim o yüzden etkili olamıyordu" deniyor. gerek toplumun başka bazı ust kesimleri arasında, askeri mudahale beklentisi doğuyor ve bu beklenti, giderek, çağrıya, teşvike dönüşüyor. Biliyorsunuz, 12 Eylül'ün aylar öncesinden başlayarak, 1979'un ilk gunlerinden başlayarak. ben, hemen her gün, uzlaşma çagrısında. büyük koalisyon çağnsında bulundum. Yalnızca teroristleri açıktan ktşkırtanların dışarda bırakılacağı bir koalis>on için önerilerde bulundum. Ama birçok politikacı, toplumun üst kesimlerinden birçok kimse, bu tur çağnlara destek olacak yerde. askere çagrı çıkarıyordu. Askere çagnlann ne kadar ileri ölçulere vardı|ım. son yıllarda yapılan açıklamalardan, yazılan kitaplardan, daha iyi öğrendim. Bunlar görünenler, bilinenler... Perde arkasında daha neler olup bittiğini bilmiyonım. "Sizin iklidanmz doneminde bir şeyler sezdiniz mi?" BÜLENT ECEVİT En sayı labilecek belirti, 1718 Eylul 1979 günleri, Sayın Faruk Sukan'm ve Demokratik Partili bazı arkadaşlarırun beni ziyaretleri sırasında gddi. Özetle, "12 Mart oncesi günler"i yaşadığımızı. sıkıyönetime rağmen anarşinin tırmandığım. mutlaka "bir şeyler" olacağını \e "bir şeyler" olurken "bu yükün altında kalmak islemediklerini" so>lediler ve Başbakan Yardımcısı Saym Sükan'ın, hukumetten aynlrnası kararını bana tebliğ ettiler. Sıkıyönetime karşın terörün surmesi, hele tırmanması, tabii, beni de tedirgin ediyordu. Çünkü sıkıyöneiımin bir adım ötesi, demokrasınin sonu demekti. Bu tedirginliği duyan politikacıların, "asker gelsin, kurtarsın" beklentisıne girmek yerine, hele. "nasıl olsa asker duruma el koyacagıaa göre, ben kendi durumumu sağlama baglayayım" hesaplarını yapmak yerine, kendi sonımluluklanna daha sıkı sıkıya sanlmalan gerekirdi. üyeleri bana sorular soracaklar, onlan yanıüayacağun. Ben, oradaki konuşmam sırsında. 1 Mayıs günü sokağa çıklılar diye bazı sendi ka ve parti lidetierinio tutuklanma sını anlatamam. Anlalmaya çalışsam da anlayamadar. Bu kimseler hakkında. yasa geregi ne kovuşturma yapılacaksa yapılsın; sonuoda ceza verilirse, adaletin kestigi parmak acımaz. kimse bir şey diyeraeı. Ama bu kimselerin kaçmalan d* bekknemeyecegiae göre, tutuklanmalan zorunlu olmasa gerek. Bu kimseler serbest bırakılsıular ki, ben Avrupa Konseyi onunde bu konuyla Ugili sorulara muhatap olmayayım..." Bunlan söyledim. Genelkurmay da anlayışla karşıladı. Bu isteğim en yuksek düzeydeki komuıanlarca tstanbul Sıkıyönetim Komutanı'na ulaştırıİdı. Hatta bu amaçla Istanbul'a bir hukukçu general de gönderüdi. Fakat Istanbul'daki komutan, yasalann kendisine tanıdığı hakkı sonuna kadar kullandı ve benim isteğimi yenne getirmedi. Bununla şunu anlatmak istiyorum: Iç politika hesaplanyla değil, kimseyi kayırdığım için değil, sırf uluslararası durumumuzu ilgilendirdiği için, bir sıkıyönetim komatanından. Başbakan olarak, bir istekte bulunuyordum; isteğimi Genelkurmay da destekliyordu; ama komutan reddedebiliyordu. Bu.sıkıyöneıım komutanlannın ne kadar geniş yetkileri olduğunu ve o yetkileri, bir Başbakan'ın uluslararası ilişkilerle ügili kaygılanndan ka\T,aklanan basit bir isteğini bile geri çevirebilecek kadar ileri ölçüde kullanabildiklerini gösteriyordu. Eğer bir Başbakan'ın böyle bir isteğini reddedebilen sıkıyönetim komutanları, bazı mületvekülerinin veya yerel politikacıların kişisel nitelikteki isteklerini reddedemiyorlardı ise, bunun sorumluluğu, herhalde, politikacılara ve sivil hükümet lere yüklenemez. TÜSİAD'ın AÇIKLAMAS1 Derneğimizin 1979 yılmda amaçlart doğmltusunda ekonomik görüşlerim yansıtan bildihlerin zamanm Başbakanı 'nca başka bir ülkenin telkini ile yapıldtğı yolunda çıkan hayret verici açıklamalar ve yorumlar doğru değildir ve bir belgeye dayanmamaktadır. Siyasel dışı bir kuruluş olarak TÜSÎADfaaliyetlerinde daima demokrası ve onun on koşulu olan piyasa ekonomisı prensiplerine ve ulkemizin uzun vadeli çıkarlarına sadık kalmışttr. Devrin Başbakam'nm TVSÎAD'ı lamamenyanlış bilgi ve yorumlarla sorumsuzca itham altında bırakması, üyelerimizce son derece uziıcü bulunmuştur. Ecevit çarpışıyor Demirel, hükümet sorunuyla uğraştığı sıralarda, CHP önderi Ecevit, Olağanüstü Kurultayla çarpışıyordu. Bu çarpışma kurutaydaki delegelerden çok, pani içindeki hiziplere karşıydı. Bu açıdan Ecevit için olmak ya da olmamak sorunuydu. Tek adam çok adam Ecevit. "CHP içindeki savaşıma belki siz girmek istemiyorsunuz" demem üzerine, "Yooo, kaçınamam" dedi. Dışa karşı verdiği savaşın yanı sıra bir de hizipçilikle savaşmışü. "Bugün merkez yönetim kurulunu bir 'hizip' gibi göstermek egilimi var" diyordu. İNSAN HAKLARI DOSYASI ERBİL TUŞALP "BİN İNSAN" ÇOK ACIKAYIP Hayatta her şeyim, benim için en değerli, eşsiz insan, en sevdiğim varlık, en yakınım ve gerçek dostum, canım kardeşim, Fiyan: 770 TL. (KDV dahıU Tekin Yavınevi İlhan Selçuk HAKKI PASİNER'İ Tedavi edilmekte olduğu Batı Almanya'da Frankfurt'ta 19.11.1985 Salı günü kaybettim. Sevenleri sağolsun. SVRECEK PÜŞÜNÜYORUM ÜŞÜÜ OYLEYSE VURUN 8 . bası 600 lira İsieme Adresi: Türkocağı Cad. No: 39/41 Cağaloğluİstanbul ZEYNEP PASİNER ™ RAHMÎSAUUK M M sevda tutfculerî ,y resîtalî J 2223 KASIM Şan TiYatrosunda 0^16*1406792
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle