19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 1985 HABERLER CUMHURİYET/7 ' Atatürk'ün partisini kapatanlar Atatürkçü de biz değil miyîz?' İL BAŞKANI İÇİNİ DÖKTÜ; Biz bu memlekette inançlanmızı savunamayacaksak parîi olmamızm bir anlamı yok. Genel Merkezimizin Cumhuriyet Başsavcılığı 'na 'İsterseniz Anayasa Mahkemesi'ne gidin' demesini beklerdik. * Genel Merkez'de parti kapatılır kaygısı var. Bir parti kapatılır, yenisi kurulur. Ilhan Selçuk'un yazdığı gibi Halkevleri'ni, Atatürk'ün partisini, Dil Kurumu'nu kapatanlar Atatürkçü de, biz değil miyiz. Demirel, tespih çeken elle silah çeken el bir tutulmasın demiş. İslami düşünce onun tek başına hükümet olduğu dönemlerde de yargılandı. tZMİR, (Cumhuriyet Ege Biirosu) Cumhuriyet Başsavcıhğı'nın "Refah G«cesi" sorumlularının partiden ihraç edilmesini istemesi üzerine Genel Merkez henüz bir karara varamazken, "İhraç edilecekleri izlenimini" edinen Izmir ll Yönetim Kurulu istifa etti. RP lzmir ll Başkanlığı'ndan istifa eden Mehmet Kaya, "Biz bu memlekette inançlanmızı yasalar önıinde savunamayacaksak parti olmammn anlamı yok. Genel merkezimizin Cumhuriyet Başsavcüığı'na, 'isterseniz Anayasa Mahkemesi'ne gidin' demesini beklerdik. Bir parti kapatılır, yenisi kurulur. Atatürk'ün partisini, halkevlerini, TDK'yi, Tarih Kurumu'nu kapatanlar Atatürkçü de, biz defil miyiz?" dedi. Refah Partisi Genel Başkanı Ahmet Tekdal cumartesi günü partisinin Torbalt ilçesinde diizenleyeceği geceye katılmak üzere Izmir'e gelecek. Kaya, istifalannı gönderdiklerini belirterek şunları söyledi: "20. asırda suçlamalan kabul edip, Anayasa Mahkemesi'ne gitmekten kaçınırsanız, size bel bağlamış olanlan kandırnuş, onlara zulmetmtş olursunuz. Genel Merkez'de parti kapatılır ka>gısı var. Partiler rejimin vazgeçilmez unsurlandır. O zaman tek partili devlet olsun. Bir parti kapatılır, yenisi kurulur. Ben il başkanı olarak Genel Merkezirt, Cumhuriyet Başsavcdığı'na, 'isterseniz Anayasa Mahkemesi'ne gidin' demesini beklerdim. Anayasa Mahkemesi'ne gidilmemesi arkadaşlanmızı iizdii. Bir parti kapatılırsa yenisini kurabitecek giiçteyiz." Mehmet Kaya, kendilerine yöneltilen suçlamalar üzerine su görüşlere yer verdi: "Dhan Selçuk'un yazdıgı gibi Halkevleri'ni. Atatürk'ün partisini, Dil Kurumu'nu, Tarih Kurumu'nu kapatanlar Atatürkçü de, biz değil miyiz? Bugün Atatürk'iih devlet anlayışı mı kaldı? Demirel, 'tespih çeken elle silah çeken el bir tutulmasın' demiş. İslami düşünce onun tek başına hükümet olduğu dönemlerde de yargılandı. 163. maddeyi o zaman niye kaidırmadınız, diye sormak lazım. Yine hükümet olsalar 163. maddeye en çok karşı çıkanlar onlar olur. tnsanlar kitap okudular, yazdılar, diişiindüler diye bu muamelelere maruz kalmamalı. O zaman iyiyi, güzeli bulamavız. Yıllardır olduğu gibi herkes, 'en doğnıyu ben biliyorum' der. Aynı yerde kalınz." "Refah Gecesi" sonuçlandv ll başkanı ve yönetidler istifa etti mJYDIJK/GÖRnÜK YALÇM PEKSEH Küçük bir virüs ne kadar çok şeyi ortaya çıkardı. İnsan düşününce şaşmaktan kendini alamıyor. Son olarak Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekimi Dr. Seyfi Basa hem de bir basın toplantısı düzenleyerek Türk tıbbtnın içınde bulunduğu çaresizliği ortaya koydu: "Murteza'da AIDS olabilir de olmayabilır de..." dedi. Bu kadarını söylemek için herhalde tam teşekküllü ve içinde "AIDS kontrol merkezi" bulunan bir devtet hastanesinin başhekimi olmaya gerek yoktu. Bunu sokaktaki her Türk vatandaşt söyleyebilirdi. Çünkü üçüncü bir olasıliK akla kolay kolay gelemezdi. Dr. Basa'nın bir diğer sözü de şuydu: "Biz Türkiye çapında yapabileceğimizi yaptık. Bundan sonrası hastanın kendisine kalmış... İstediği yerde istediği tedaviyi olabilir. Biz karışmayız." Halk arasında yaygın bir söz vardır: "Doktor ne yerse yesin dedi" derler. Bu durum genellikle hasta için artık yapılabilecek fazla bir şeyin kalmadığını belirler. Şimdi Dr. Basa bunu mu söylüyor? Bazı gazetelerimize göre evet. Bazılanna göre ise bu sözler "Murti'nin serbest bırakıldığını, dolayısıyla AIDS'Iİ olmadığım" kanrtlıyor. * * * Elgin'in kanındaki "meçhul virüs" Türk tıbbının yirminci yüzyılın son çeyreğındeki "durumvaziyetini" gözler önüne sererken, Türk basmının halini de sergilemedi rni? Tiraj uğruna içıne düşülen kan davası, Murti'nin AIDS'Iİ olup olmadığı bilinmeyen kanıyla oynandı. AIDS konusu ortaya çıktıktan sonra hemen hemen her gazetecinin, AIDS'e yakalanmış ilk Türkü, ilk olarak bulmanın düşünü kurmadığını kim yadsıyabilir? Bu bence felaket Bir virüsün ortaya çıkardıkları tellalltgı değil, gazeteciliğin gereğidir. Ama bu uğurda bir insanı ölmeden mezara sokmanın da gazetecilikle hiçbir ilişkisi yok. Hele ortada kesin bulgular olmadan. Hele hele ortada birbirini tekzip eden sözler, kuşkular dolaşırken.. Dün konuştuğum Murteza Elgin'in sözleri düşündürücü; "intihan düşündük, (kankoca) hatta bir kutu da hap aldık ama beceremedik." • • • Murteza'nın hastalığı konusunda ilk günden itibaren temkinli tutum takınan bir iki gazete dışında, basın iki kampa aynlmıştı. Birinci grup, haberi ilk veren (atlatan) gazete ile onun peşinden gidenlerdi. ren grup önlemini almıştı. Sınır kapıtarını ve hava alanlarını tutmuşlar, bununla da yetinmeyip, emniyet makamlarına ihbarlar yağdırarak Murteza: nın yurt dışına çıkışını engellemişlerdi. • • • Dr. Basa'nın açıklamasından sonra da basın ikiye aynlmıştı. Basa'nın aynı sözlerinden yola çıkan iki gazete, haberi ayrı ayrı verdiler. Murteza1 nın AIDS'Iİ olduğunu ileri süren gazete açıklamayı "kanında şiddetli antikor var. M.'ye cinsel ilişkı yasak" başlığıyla verirken, Dr. Basa'nın ağzından şunları yazıyordu: "Antikorlann müspet çıkması, vücudun AIDS virüsü ile temas etmiş olduğunu gösteriypr Yeni bir hastalık olduğu için fazla bir şey bilinmiyor." Diğer grubun öncülüğünü yapan gazetede ise aynı doktor aynı toplantıda şöyle konuşuyordu: "Türkiye"de Murtezaya AIDS demek mümkün değil". Ve şöyle sürüyordu yaTX. "Dr. Seyti Basa Elgin'in kanında antikoriara rastlandı. Ancak bu, hastaya AIDS teşhisi koymak için yeterli bir bulgu degildir." • • * Tüm bunlar gerçeğin ne olduğunu göstermese bile (Murteza Elgin gerçeği öğrenraek için yakında yurt dışına gidiyor) bir tek şeyi gösteriyor: Ortada henüz kesin bir butgunun olmadtğını... Ve ortada kesin bir bulgu olmamasına karşın Murteza Elgin Moda'daki evinden rahat rahat dışarıya çıkamıyor, hemen karşısmdaki bakkaldan (bakkal tarafından yasaklandığı için) alışveriş edemiyor, dolmuşa, otobüse ve her sabah işine giderken bindiği 9.45 vapuruna binemiyor, sokakta dolaşamıyor, hatta arkadaşlan istese bile onlarla gönül rahatlığıyla el sıkışamıyor... Mehmet Kaya TBMM'DE VURAL ARIKAN'DAN VERGt PAKETtNE ELEŞTİRİ: 'Otanttfda büe böyle vergi ohnaz' Maliye Bakanı Alptemoçin ile MDP'li Memduh Yaşa arasında verilen rakamlar nedeniyle tartışma çıktı. SHP'li Barış Can, "Acele hazırlanan tasarının adı bile yok, buna kahkaha ile gülerler" dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bazı vergi yasalarında değişiklikler öngören ve "wrgi paketi" olarak anılan yasa tasansının görüşülmesine, gerek iktidar gerekse muhalefet pek ilgi göstermiyor. Mecliste tasannın görüşülmesinin ikinci gününde tümü üzerindeki konuşmalara devam edildi, 3 % üyeden 50'sinin izlediği dünkü birleşimde ANAP grubu adına konuşan Hazım Kutay, tasannın hükümet programına uygun ve reform niteliğinde olduğunu belirtirken, Ühan Aşkın yeni düzenlemeleri "cesur" olarak nitelendirdi. SHP grubu adına konuşan E « w Özcan ise tasarının vergi adaleti ve dengeli vergi dağıhmı ilkelerine aykın olduğunu söyledi. Tasannın üst gelir gmplanna hoşgörü ve serbestlik tanırken alt geÜr grupları ile küçük esnafa bir tür zorba yönetimi getirdirdiği görüşünü savundu. SHP'li Bans Can da tasannın bütçe açığını kapamak için alelacele haarlanmış bir görünüm taşıdığını söyledi. "Tasannın adı bile yok, buna kahkaha ile gülerier' diye konuştu, olumsuz oy vereceklerini bildirdi. Bağımstz Vural Ankan da tasanyı ekştirirken, "Otanto'da Mle böyle kannn hiikümlerı getirilemez" dedi. Tasarıda yer alan özel ödemenin anayasadaki hak arama özgürlüğüne aykın olduğunu belirten Ankan, "tıpkı potis yasasındaki rihniyrt" diye konuştu. Ankan tasan ile 1985'teki idari işlemin 1981'e kadar götürüldüğünü söyledi ve hükümetin cezaian arttırma yetkisi almasını parlamentonun görevinin "gaspı" olarak niteledi. Aynca vergi kaçıranlann basın ve televizyon aracılığı ile teşhiri olayının insan hakları evrensel beyannamesi ve anayasaya aykın olduğunu söyledi. TBMM Genel Kurulu'hda vergi paketi üzerindeki eleştirileri yanıtlayan Maliye ve Gümrük Bakanı Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, amaçlannın vergi kaçağı kaybını önlemek olduğunu savundu. Alptemoçin, kapatma ve teşhir cezalannı vergi kaçağını ahşkanlık haline getiren mükellefler için getirdiklerini bildirdi. Maliye ve Gümrük Bakanı Alptemoçin, konuşmasında OECD ülkelerindeki vergi oranlan konusunda bilgi verirken, MDP'li Memdtth Yaşa'nın itiraz etmesi tartışmaya neden oldu. Yaşa, oturduğu yerde AJptemoçin'in verdiği rakamlann yanlış olduğunu bildirince, kürsüdeki bakan sesini yükselterek, "Bu rakamlar yanlış değiL, bu kürsüden yaohş bilgiler ve rakamlar verenler utansın" diye bağırdı. Bakanın sesini yükselterek bağirmasına MDP'li Yaşa da oturduğu yerden "ayıp ayıp" diye itirazda bulundu. Daha sonra Ankan'ın vergi yasalanrun anayasa komisyonunda anayasaya uygunluğunun incelenmesi önerisi reddedildi, konuşmalardan sonra bütçenin tümü kabul edildi. İkinci grup, haberi "atlamış" olmanın üzüntüsüyle Murteza'nın AIDS'Iİ olmadığını kanıtlamak için sarmaş dolaş resimler çektiren ve bunları yayımlayan gruptu. Bu iki grup arasında zavallı Murti'nin bir rastlantı sonucu (veya kendi sözleriyle beceriksizlik sonucu) yaşamı sönmedıyse de canı çıktı. (Murteza Elgin'le hastalığı ve daha sonra gelişen olaylar konusunda yaptığım konuşma cumartesi günü bu sütunda yayımlanacak.) Murteza'nın AIDS'Iİ olmadığım kanıtlamaya çalısan grubun öncülüğünü yapan gazetenin işi, yurt dışından sedyeli uçak getirmeye kadar vardırdığı söyleniyordu. Ama Murteza'nın AIDS'Iİ olduğunu tüm kuşkulara kafa tutarak ileri sü Ülke sağlığına adanmış. en sıkıntılı dönemlerde bile görevini gereğince yerine getirmiş bir endustriyiz. Yıllardır suregelen haklıhaksız, temellitemelsiz her turlu eleştiriyi suskunlukla karşıladık.. Eylül ayından beri bu suskunluğa son vererek eleştirileri sağlıklı bilgilerle cevaplamaya çahşıyoruz. İlettiğimiz ilk bilgilerin ilaç fiyatlarının oluşmasına açıklık getirdiği inancıyla şimdi bir başka konuya değiniyoruz.. AHMET İlk Türk piyanosu... "Kendi ulusal marşını bu kadar kötü söyleyen bir millet az bulunur." Devlet Konservatuvarı'ndan emekli "piyano akord öğretmeni" Bahri Yakut, Türk milletinin müzik yeteneği konusunda çok umutsuz. Kırk yıldan beri piyano ile uğraşan Yakut, milletimizin "kulağının ancak piyanonun her okuia girmesi ile tedavi edilebileceği" inancında. Kendisı ile Türklerin müzik yeteneği ve ilk Türk piyanosu konusunda konuştuk: Bahri Bey, "vermeyince mabut, ne yapsın mahmut." Müzik Tann vergisi bir şey. Demek, Yüce Tanrı, bu vergiden Türkleri muaf tutmuş. Olur mu Efendim? Müzik duygusu koyunlarda tavuklarda bile vardır. Peki neden iki notayı biraraya getiremiyoruz? Çocuklanmıza müzik eğitimi veremiyoruz da ondan. Türktye'de 50 bın okul var, ama kaçında piyano var? Çocuğa, müziği müzik âleti sevdirir. Müzik âleti öğretir. Bırakın onu müzik öğretmeni yetiştiren okullarda bile yeterli müzik âleti yoktu r. Müzik aleti olmadan müzik dersi olmaz mı? Olur. Ama haritasız, atlassız coğrafya dersi okutmaktan beter olur. Peki ne yapmak gerek Bahri Bey? En basiti, her okula bu piyano denen aleti sokacağız. Efendim, okullara odun kömür bile sokamıyoruz. Piyanonun tanesi milyonlar ediyor. İthal edilmek zorunda, öyle değil mi? Hayır efendim. istenirse burada da imal edilebilir. Hem de ihraç edilebilir? Piyasada 23 milyona satılıyor. Peki, malzeme var mı? Bunu yapacak usta var mı? Hem ölü bir yatırım değil mi? Bunca zorunlu ihtiyaç varken... Sıra ile söyieyeyim Hammaddesi var. Olmayan bölümü de dtşardan malzeme olarak alınır. Türkiye'de otomobil yırmi senedir yapılıyor. Otomobil yapmaktan hem daha kolay hem daha kârlıdır. Peki piyanoya ihtiyaç var mı sahiden? Alan olur mu? Hem de nasıl... Leblebi çekırdek gibi. Bundan çok değil beş sene önce de müzik seti, on sene önce renkli TV'yi imal etmek akıl kârı değildı. Ama ne oldu. Senede şimdi 800 bin renkli televizyon yapılıp satılıyor. Bir o kadar da müzik seti... Bu, müzik adına sevınilecek bir şey oeğil mi? Pek değil tabii. Müziği elinle, kafanla, yüreğinle, kulağınla katılarak yapmak, sırtüstü yatıp plak dinlemekten çok farklıdır. Müzik ayrı bir dünyadır. Ankara'da, İstanbul'da çok piyano satan var mı? Önceleri yasaktı. Ama yine de çeşitli formüller ile piyano doldu memlekete. Bugün Türkiye'de piyasayı Japon piyanoları sarıyor. Ne kötülüğü var Japon piyanolarının? Tuşları mı takılıyor? Hayır efendim. Bir kere pahalı. Yeriısi daha ucuz olacak iken... Peki, nasıl eminsiniz bu kadar? V PAHALI MI UCUZ MU ? Geçtiğjmiz yıl ülkemizde tum tedavi gnıplannda 480 milyon kutu ilaç kullanıldı. İnsan sağlığıyla ilgili ilaçlar kuUanım amaçlanna göre, başhca 26 tedavi grubunda toplanır. Yandaki tablo, 1985in ilk altı aylık verileriyle hazırianmıştır. Altı ayda kullanılan 243 milyon kutu ilaca, yandakifiyatlarlaödenenmeblağın kutu başına KDV dahil ortalaması 444 liradır. Bu rakamın ve tablonun herkes tarafından dikkatle değerlendirilmesini diliyor ve soruyonız: İlaç pahalı mı? Tüketim yoğunluğu sırası Tedavi gruplan Antibiyotikler Ağn kesiciler ve ateş duşuruculer Vitamin ve ıstah açıcılar Sindirim sistemi ilaçları Soguk algınlığı ve oksuruk ilaçları Hormona! ve vaginal ilaçlar Deri hastalıkları ilaçları Romatizma ilaçları Barsak hastalıkları ıiaçları Kulak. burun. goz ılaçlan Kalp ve damar hast ilaçlan Uyku ilaçları ve rahatlatıcılar Serumlar Astım ilaçları Allerji ilaçları Tansıyon ilaçları Tuberkuloz ilaçları İdrar yolları hast ilaçları Şeker hastalığı ilaçları Anestezık ilaçlar Rontgen kontrast maddelerı Sara ilaçları Karaciger ve safra yolları ilaçları Kanla ılgıli ilaçlar Parkinson ılaçlan Dıger ilaçlar Toplam Kullanılan ilaç mlktan (kutu olarak) 54 883 400 35 420800 25 395.100 18 103.900 16773 600 13 634.500 12323 000 10116900 9.925 600 8 398.800 7 953.600 5.972 900 5 375 000 3 280 500 3 199 600 3 093 100 1625 800 1 285 800 669 000 634 500 619600 555 700 458 100 366 300 214800 2 933 100 243.213 000 İlaç kullanım yoğunluğu Kutu başına ort. KDV U perakende fiyan (TL) 598 189 394 451 274 490 352 590 274 185 543 521 928 439 425 517 482 943 1321 658 758 896 357 668 1738 878 (%) 2 3 4 5 6 7 8 9 10 II 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 22,57 14.56 10.44 7,44 6.90 5,61 5.07 4 16 4.08 3,45 3 27 2 45 221 1,35 1.32 1,27 0 67 0 53 0.27 0.26 0,25 0.23 0.19 0.15 0.08 1,22 100.00 TURKIYE ILAC ENDUSTRISI BAHRİ YAKUT Devlet Konserva tuvan'ndan emekli öğretmen ve teknik yönetici Ben piyano ustasıyım. Devtet Konservatuvan'nda yıllarca onun yöneticiliğini, teknisyenliğini yaptım Federal Almanya'da eğitimini gördüm. Kırk yıldan beri de bu işin içindeyim. Şimdi emekli oldum. Kendi başıma çalışıyorum. Peki, piyano akort öğretmenliği, piyano akort uzmanlığı ayrı ışler. Piyano imalatı ayrı bir konu. Onu bilemezsiniz? Ne münasabet? Bilirim, hem de bunu kanıtladık Yani piyano mu imal etme hazırlığı içindesiniz? Hayır efendim. Biz piyanoyu yaptık. Oyle mi? Çalıyor mu? Evet, evet... Hem de 37 yıldan beri. . Nasıl, yani? Biz Devlet Konservatuvart atölyelerinde 1948 yılında Mithat Arman adlı, şimdi rahmetli olan bir arkadaşımla ve birkaç talebemizle birlikte ilk piyanoyu yaptık. Bazı malzemelerini İngiltere'den getirtmiştik. Şimdi o malzemeler depolarda duruyordur Peki, o piyano ne oldu? Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda konserler bile verildi. Şu anda da verilebilir. Nerede o piyano? Konservatuvar müdürünün makam odasında. konserva tuvann 60 ithal piyanosu ara sında en lyisi odur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle