Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 EKÎM 1985 HABERLFR CUMHURİYET/7 En tehtikelİ nehir Ptramaraton: TANJU AKERSON NEW YORK Bugünlerde dünyanın en tehlikeli nehri, Manhattan ile Brooklyn'i ayıran "East River". Çünkü Birleşmiş Milletler binasının tam önünden geçiyor.. Bu yıl 40. kuruluş yıldönümü nedeniyle BM üyesi 160 ülkenin dışişleri bakanlannm yanı sıra, 95 devlet ya da hükümet başkanı New York'a geldi.. Aralarında suikast girişimlerine hedef olmalan tehlikesi çok fazla olan liderler var.. Bunlar hem büyiık devletleri kızdıran, hem de kendi ülkeleri ve dışındaki yurttaşlan arasında düşmanı bol olan liderler.. Bu yüzden ahnan güvenlik önlemleri, New York polisinin başında büyük dert.. New York Polis Müdürlüğü Istihbarat Dairesi hanl harıl çalışıyor.. Birleşmiş Milletler'e giden stratejik caddelere minyatür polis karakollan yerleştirildi. Bu minyatür karakollar, kamyonetlerden devşirilmiş.. Gerektiğinde okylara göre yer değiştirebiliyor.. Aynca bilgisayarlar önlem alınan tüm bölgelerin şeması çizilmiş.. En ufak bir kuşkulu belirtide bile alarm verilen sokak, hemen kuş uçmaz hale getiriliyor.. Ama polisin en çok duyarh olduğu yer, BM'nin önünden geçen nehir.. 1964'teki olayı unutmuyorlar.. Che Gnevara, BM'de konuşurken, nehirden genel kurul salonuna ateş açılmış.. Castro aleyhtan bir grup, nehir üzerinde bir motordan 90 mm'lik tanksavar roketi göndermiş BM'nin alüminyum ve çelikten yapılmış gövdesine.. Liderler gelir gelmez polis motorlan vızır vızır dolaşmaya başladı nehirde.. Ancak polise göre nehir her zaman sokaklardan tehlikeli.. Tüm nehir trafığe kapatılmadıkça, tek tek her şüpheli motorun peşinde koşmak gibi riskli bir denetim mekanizması gerektiriyor.. New York'tan Atina'dan AM^ARATA^I TAN Spartatlon Başta Genel Sekreter Perez de Cuellar olmak üzere BM personelini güvenlik önlemlerinden çok protokol ilgilendiriyor.. Perez de Cuellar, şu anda kesin olarak kaç devlet başkanının geleceğini hesaplamakla meşgul.. Çunkü protokole göre, zemin kattaki ana girişte yalnız devlet başkanlannı ve krallan karşılamakla yükumlü.. Öteki liderleri, BM'nin tepesindeki ofisinde, kapısının önünde karşılaması yetiyor.. Aksi halde ne kadar devlet başkanı gelirse, o kadar asansör ile 38 kat inip çıkacak.. BM'de şu sırada en huzursuz kişi, Protokol Müdürü Mısırlı Ali Teymur.. O, nehirden çok, BM'nin ana giriş kapısı ile ilgili.. Babası Kral Farak'un saray başmabeyincisi olan Ali Teymur'un en büyük korkusu, yanlış bir zamanlama ile BM'ye gelen bir devlet başkanının kapıda yalnızca normaJ görevlilerle baş başa kalması.. Baba yadigân mesleği titizlikle sürdüren Ali Teymur, "Bir kez oldu" diyor, "Adını söylemeyeceğim bir devlet başkanı bir saat erken geldi ve kapıda tek başına kaidı.. Şeref muhafızı bile yoktıı.. Camda dunımu gdrdügümde, az kaldı kendimi 38. katın penceresinden aşagı atacaktım..." 500 sözcükte Türkiye GAMON McLELLAN BBC Tiirkçe Böliimii Miidüni Ingiltere, şu sıra belli ki ilgi çeken bir konu Türkiye'de, ve sanınm özellikle 1982'deki Falkland Adalan savaşından beri de durum bu. Kanşıkhklar, yüksek orandaki işsizlik, süregelen Kuzey lrlanda sorunu, tüm bunlar gerek bu kez, gerek son birkaç sene içindeki gelişlerimde, her yerde, her kesimden çeşitli[kişilerle konuşmalanmda ortava atılan konulatBudunımda, pek de iç açıcı bir resim değil, Türk gözüyle İngiltere. Bu da bana, yazımızın başlığını düşündürüyor. "Yabancı Göziiyle Tiirkiye." Türkiye ve Türkler hakkında çok şey söylüyor bu başhk. Siz Türkler, yabancılann hakkınızda ne düşünüp ne dediğini her zaman çok merak ediyorsunuz, ilgiyle izliyorsunuz. Ingiltere'de bizler, yabancılann hakkımızda düşündükleri ile fazlaca ilgilenmeyiz. Ancak bu yıl BBC Televizyonu'nda ilginç bir dizi vardı: "Bizi mi kastediyoriar?". tngiltere'yi ziyaret eden yabancı TV muhabirlerinin kendi televizyonlan için Ingiltere hakkında yaptıkları haber filmlerinden alınan bölümlerin alctarıldığı eğlenceli bir programdı bu. Eğlendirici olduğu kadar da eğiticiydi bir bakıma. Çünkü tngiltere'yi değil, ama yabancı muhabirlerin çahşmasını gösteriyordu bize. Bir ülkede olanlan gazetesi için 500 sözcükte ya da radyoTV için 34 dakikada anlatmak zorunda olan bu yabancı muhabirlerin yaptığı işi siz de bir denemek ister misiniz? 500 kelime içinde Türkiye'yi, Çin ya da Arjantin'deki okuyuculara anİatın bakalım. Yapabilir misiniz acaba? Güncel olacak, şu andaki siyasal durumu, ekonomik durumu yansıtacak, son 67 yıllık politikekonomik geçmişi anlatacak, ülke insanları hakkında bir fikir verecek, Türkiye'nin dış politikasına, Kıbrıs ve Ege anlaşmazlıklanna degineceksiniz. Sonuçta ortava ne çıkabilir? Doğal olarak birtakım anlamsız genellemeler ve basmakalıp sözler: Türkler şöyledir, Türkler böyledir. Ço£u kez bunlar yanlış ve duyarlarsa, Türkleri alındıracak sözlerdir. Işte bu gibi durumlar, Turkiye'ye kısa bir süre için gelen yabancı muhabirlerin, Turkiye'ye ilişkin haberlerinde de ortaya çıkıyor. Biz BBC'de sabahlan 7.15'teki yayınımızda, İngiliz basınında çıkan Turkiye'ye ilişkin yazılan aktarıyoruz. Bunu dinleyicilerimize ülkeleri hakkında bilgi vereceği için değil, ne söylendiğini bilmeye hakkınız olduğuna inandığımız için yapıyoruz. Güçlük şurada ki, Türkiye, son derece karmaşık yapıya sahip bir ülke. Türkiye ile mesleki ilişkilerim yaklaşık 9 yıldan beri sure gelmekte olduğu halde, ben ancak tek bir doğru gozlemde bulunabiliyorum. O da, buraya her gelişimde, anlaşılmasımn ne denli güç olduğunu daha iyi anlamakta olduğumdur. Hem de basın dünyası içinde ve dışındaki tüm dostlanmdan gördüğum büyük yardımlara rağmen. Ne var ki, bir yabancı muhabir, bu güçlükleri anlasa da, bunun gazetesi için 500 sözcük içinde Türkiye'yi anlatabilmesine faydası voktur. Yabancı gözüyle STELYO BERBERAKİS ATİNA Yıl 1972. İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri'nin (RAF) bir subayı, Helenistik devre ait kitapları kanştırmakla meşgul. Joho Foden adlı subay, İsa'dan önce Atinalılarla Persler arasındaki Maraton Savaşı hakkında bilgi topluyor. Maraton koşusunun kökenini arıyor. Ama nafile; istediği bügileri bir türlü elde edemiyor. Evet, Atinalı bir asker, 42 km uzakhktakı Maraton'dan Atina'ya koşa koşa gelip, Atina halkına "Kazandık, kazandık" dedikten sonra yere düşüp ölmüş. Ancak bu habercinin ölümüne yol açan 42 km'lik koşusu, dünyanın ilk tarih yazarı ve devrinin "en iyi gazetecisi" olarak bilinen "Heredot"un kitaplarında yer almıyor. Aynı zamanda maraton koşan İngiliz subayı Foden'in akh, Heredot'un kitabında ilginç bir cümleye takılıyor. İlk önce dizgi yanlışı olduğuna inanıyor. Ancak aynı kitabın başka dilde yazılanlarında da aynı cümlenin yer alması, şüphelerini ortadan kaldınyor. Heredot, Maraton değil de Eretria Savaşı'nı anlatırken (l.ö. 490, yine AtinaPers savaşı) şöyle bir cümleyi kullanıyor: "Persler, Evia Adası'nı aşıp Eretria bölgesine geldikleri an, Atinalı generaller Ispartalılardan yardım isieme gereksinimini duydular. Hemen Fidipides'i çağınp Isparta'ya gittnesini istediler. Fidipides, ertesi gün ısparta'ya koştu. Ve orada bir gün kalarak tekrar koşarak Atina'ya geldi.." tşte, İngiliz subayının ilgisini uyandıran da bu oldu. Çünkü Atina ile Isparta arasında tam 250 km yol vardı. Ve Fidipides, bu yolu koşarak, ustelik iki günde nasıl katetmiş olabilirdi. Bu koşu 42 km'lik maraton koşusundan daha önemliydi Foden için. Maraton artık, güncel bir koşu haline gelmişti. 7'den 70"e herkes koşabiliyordu. Ancak Atinalsparta arasını kim katedebilirdi? ingiliz subayı John Foden, 10 yıl boyunca kafasında adının "Spartatlon" olabileceği (neden olmasın?) yepyeni bir koşuyu gerçekleştirebileceğini tasarlıyordu. Şu ya da bu nedenlerle 10 yıl sonra 11 kişilik bir heyetle (1982) Atina'ya geldi. Yunan Atletizm Federasyonu'na düşüncelerini açtı. Yunanlılar, böyle bir koşunun Fidipides tarafından o devirde yapıldığını okuldaki tarih kitaplanndan biliyordu, ancak bunu atletizme dönüştürmeyi hiç akıllanna getirmemişlerdi. iyi fikirdi.. Böylece Fidipides'in l.ö. 490'da koştuğu Atinalsparta mesafesi, 1982 yıhnda İngiliz subayı ve eşliğindekiler tarafından bir kez daha koşuluyordu. Yarışmaya 6 İngiliz subayı katıldı. 3'ü bitirebildi. Aynı zamanda atlet olan John Foden, haliyle birinci geldi. 250 km'lik mesafeyi tam 34 saat 30 dakikada katetmişti. Yani gece gündüz koşarak bu mesafeyi 1,5 tam günde tamamlamıştı. Bu olaydan çok keyiflenen Yunan Atletizm Federasyonu (SEGAS), İngiliz subayının vermiş olduğu bu fikri hemen değerlendirmeye koyuldu. 1983 yıhnda (1 yıl sonra) "Spartatlon" koşusunun uluslararası düzeyde yapılacağını tüm ülkelere duyurdu. Şartlannı tespit etti. Reklamını yaptı. Ve işte 1983 yıhnda 30'dan çok (kendisine güvenen) atlet yarışmaya katılıyordu. lngilizi, Amerikalısı, Fransızı, Yunanı, Avustralyası... 1983 yıhnda koşulan Spartatlonu Yannis Kuros adlı 26 yaşındaki Yunanlı bir cimnastik öğretmeni kazandı. Üstelik rekor kırdı. 250 km'lik mesafeyi tam 22 saat 35 dakikada katetti.. Maraton bile koşmayan Kuros, garip bir sporun şöhreti oluvermişti. Ben maaşımla ekmek almıyorum. BuzdolatM 314 kılo ekmek alabilıyorsun dıye çok yeme... Şışmanlarsın biriktıriyorum Hşaatın içinden Dinçerler mucizesi HACETTEPE'deki üniversite açılış töreninde eğitimimizin baş tacı "iki büyüğümüze" ön sırada yer ayrılmıştı. Devlet Bakanı Dinçerler'ın yanı boştu. En ortaya rastladığı için oraya da YÖK Başkanı Doğramacı'nın oturması bekleniyordu. Ancak Doğramacı, gidip ön sıranın en uçlarında bir yere oturdu. Bu durum yorumlarayol açtı salonda."Bir hadise olmalı, Vehbi ile Ihsan arasında" makamında fısıldaşmalar oldu. Törenden sonra araştırdık. Yeni Devlet Bakanımızın "basına, şeytan görsün yüzlerini" muamelesi yapması doğaldı. Bu yüzden sorumuzu özel kalemi aracılığı ile yönelttik. YÖK Başkanı Sayın Doğramacı ile aranızda bir tartışma var mı? Yanıt yine aracı ile geldi: YÖK ile aramızda bir tartışma yok. Araştırmamızı yeni eski birkaç da YÖK üyesi nezdınde sürdürdük: Sonuç: Dinçerter son zamanlarında, YÖK'ün basın toplantılarına "Ben başkanlık etmek istiyorum" demiş. Buna Doğramacı son derece içerlemiş, aralarındaki soğukluk bundanmış. Bir eski YÖK üyesi durumu şöyle özetledi: "Sayın Dinçerler'in isteği yasaya uygundu. Çünkü YÖK Yasası'nın 6. maddesinin değışik c bendi, YÖK toplantılarına Millı Eğitim Bakanı'nın başkanlık edebileceğinı öngörüyor. Ama Hoca Bey (Doğramacı) herhalde kendisinin tavrından alındı, üslubuna kızdı." Öyle anlaşılıyordu ki, YÖK Başkanı hem basın, hem de kamuoyu ile ilk kez bir konuda aynı noktada bırleşmıştı. Allah başımızdan eksik etmesin, Avrupa Konseyi . demokrasiye duhul derecemiz vesaireden sonra duvarlarımıza da el atmış oluyor. Konseyin bir alt komisyonunda, Balat'taki . Patrikhane duvarının belediye tarafından "düzeltilip düzeltilemeyeceği" konusu; değertendiriliyor. ' • Ouvar bir süre önce Amerika'da yaşayan dini • lider Yakovas tarafından, Başbakan Özal'ın "Özel ihtimam ve özenine" havale edilmişti. Şimdi ise Avrupa Konseyi duvar için devreye girmiş bulunuyor. Duvarın yazgısını Dalan'ın "Haliç Harekât; Planı" mı belirleyecek, yoksa konseyin eleştirileri mi? Bunu yakında duvardan çıkacak sese göre anlayacağız... 84. madde ile ilgili bir kaç söz de eski CHP'Iİ yöneticilerden Selçuk Erverdl'den: "Hukuk fakültelerinde ilk öğretilen konulardan biri yasaların "sürekliliği" ve "genelliği"dir. Anayasa maddesi askıya almak "hilei şeriyetçilik"tir. Anayasa maddesi, "isportacı tezgâhı" değildir ki geçici kaldırılıp konulsun. Bu fikri Başbakan kendisi ortaya atmıştır. Çünkü bundan birinci derecede hak ve çıkar kendisi sağlayacaktır. özal bu sözü, Vatandaş Partisi işi ciddıye binınce ortaya atmıştır.. Bir madde sakıncalı ise kaldmlır. "Geçicilik" pazarlar için geçerli bir sözdür. Başbakan neyin pazan veya pazarlığı peşindedir?" Toss... Yolculuk'tan Pazarola 96 saatte bir dünya RAGIP DURAN Göklerdeydim. Irmaklar aştım paçalanmı sıvayıp. Dağları altettim kaslarımı gerip. Köyler, insanlar gördüm. Önce çok şeyi Turkiye'ye benzeyen bir ülkedeydim. Islamiyet adına nasıl diktatörlük kurulabileceğini öğretiyorlar orada. Oranın inRafcamJarta Egebank (mdyon olarak) sanlan ki, hasır şapkalı Ingilizden dayak yemiş, esrar çekmiş. Ka1984 • 1983 labalık, kirli, sıcak. Genel Mevduat 8.230 TL 14.128 TL Sonra komşu ülkeye geçtim. Yoksul mu yoksul insanlarla zengin Kredıler 10.782 TL gunler yaşadım. Sadece ekmek yedim, çay içtim. lrili ufaklı hay8.869 TL Kâr 853 TL 1.764 TL vanlarla, guneşle, soğukla kavga ettim. Uğursuz bir uğultu vardı özkaynaklar 1418 TL 2.039 TL hep semada. Köylülerin ateş ve gürultuyle pek iyiydi araları. MaDış Tıcaret Hacrm 412 $ deni araçlarla yatıyorlardı geceleri. 191 $ Aıltım Anöersen Ud laratmdan "Artık yeni kentler keşfetmeli" demiştim. Rock müzayedesini, beynelımel standatllar uyatınca murakabe edılmışhr mektupları, Londra'nın Fransızlığını, iki katlı otobüsleri, taksileri okurken siz, mescitlerde yattım. Egebank'ın murakabe edılmış 1984 yılı faalıyet rapoıunu, Şimdi yorgunlukla beraberim. Egebank Genel Müdurluğu. Izmır adresıne yazarak ısteyebıltrstnız.Dönüşte, gece yarısını geçiyordu. Uçak, kokusunu sevdiğim bir buiutu deldi. Pilot: "Sağ tarafınızda Istanbul şehri." Kafamı çıkarmak istedim pencereden. Öyle uzatmışun uykulu boynumu. Bir çığlık attı yüreğim: Süleymaniye Camii. Kulaklıktan Mozart dinliyordum o sırada. Âdet yerini bulsun diye onlarla sakal bıraktım. Parmaklanmı çatal yaptım. Bobinlerce resim çektim. Sayfalarca not tuttum. Saatlerce ses kaydettim. Londra'daki gibi yabancı değildim orada. Aynı dili konuşmasak da... Ama yine de pek ye,rli sayılmazdım Muhammed'in partizanlanmn coğrafyasında. Geceleri, gündüzleri, kadınları, çocukları, bitki ve hayvanlan ve aletlerini her birini tek tek yazıyorum halen. Boynumun borcu: Gördüğümü, duyduğumu anlatacağım. Resimlerle, yazıyla. Yenıden "medeniyet"e dönüş mü? Fotoğraf ajanslannın patronlan ateş ve kan sevdiler. "Cigerleri çıkmış ceset resmi yok mu?" dediler. ^ebank, 1928 de Ege'de kuruldu Yıllar yılı, özellikle dış licaret konulannda kuajlduğu bölgenin, "Medeniyet", bir Alman havalimanında, göz kırzamanda ulkemizın, pamuk. tutün, üzüm, ncır gibi temel ürünlerınin ihracatında parcasına flaş patlatan Japon turist mi? Yoksa Ergun ve Sabetay ile birlikte Coupole kahvesinde, elimde tespih, Calvados yudumlaazandı Bulunduğu bölgenın ış âlemine ıhtisas bankası olarak hızmet verdı. mak mı? Orasıyla burası neden bu kadar farkh? mdı Egebank, uzun yıllan kapsayan bilgi ve deneyım bnkımi ile, hizmetlerinı bütün Türkıye'ye % saatte iki kıta değiştırdım. Altı havaalanında konukluk ettim. ıştırryor 85 ülkede 279 muhabir banka tarafından temsıl edılen Egebank, ıhracatçılarımızın, Çekik gözlü dilberle her tarafı kapalı kadınlar gördüm yan yana. Saatlerce uçmamıza rağmen saati bir türlü ilerletemedik. Sabah iki arımızın, uluslararası ticaretle ugraşan tüm kuruluş ve ışadamlarımızın hızmetindedir kez kahvaltı ettim. Öğlen yemeği verdiklerinde saatim 19.00'u gösJtün Turkiye'de! teriyordu. 20 günu 6 ay gibi yaşadım. Şimdi daktilonun başından ayrılmıyorum. Bakalım neler çıkacak tuşlardan? Haydi gelecek hafta bu sinemada... Ordununson durumu ANAP kurucusu ve eski Maliye Bakanı Vural Arıkan ile bağımsız (daha doğrusu ağabeyine bağımlı) Edirne Milletvekili Türkân Arıkan TBMM'de "iki kişilik ordu" gibi. Iktidar ve muhalefet kulisinde uygun adım birlikte yürüyüp birlikte mola verıyorlar. Tabii her adımda ve her nefesde Vatandaş Partisi'nin plan ve stratejisini tartışıyorlar. Onları ne kuruculann toplanacağı salon ne de üyelerin mazilerinin temizliği pek fazla ilgilendirmiyor. Tek sorun TBMM'de saflarını geniş tutacak "saf" bulmaktı.. Türkân Arıkan, TBMM Başkanlığı'na bir dilekçe verdı, dilekçenin altındaki öteki imzaya gözleri ilişenler Arıkan kardeşlerin bu "saf'ı bulduklarını düşündüler. "Saf" MDP'den ayrılanlardan Balıkesir Bağımsız Milletvekili Mustafa Çorapcıoğlu idi. Ama, dilekçeyi okuyanlar Çorapçıoğlu'nun hiç de saf olmadığını hemen farkettiler. Çorapcıoğlu, Başkana TRT'yi şikâyet ediyordu ve şöyle diyordu: "TRT kameraları Meclis'te bağımsızları ya hiç görüntülemiyor, ya da görüntüleseler bile TRT bunu yayınlamıyor. Yahut da bağımsızları çok uzak mesafeden görüntülüyor... Bu durumun gereğinin yapılmasını başkanlıktan talep ediyoruz.." TRT'nin "uzak mesafeden" çekim yapmasına bile kanmayan Çorapcıoğlu, Vatandaş Partisi türünde "uzak hayaller" uğruna bayan Arıkan eliyle başına çorap ördürür mü idi? ankara balı Cık... CIAda KGB, KGBde CIA ajanlart yakalanıyor. Ajanlar o kadar çok kt başa çıkılmıyor. Bari birleşip tek örgüt haline geıse/er: CIA'nın "cı"sı, KGB'nin Kısaca "ak'1... Moskova'dan Egebank, işadamlarımızın, banka ile işbirliğine girişirlerken abilecekleri, ve sormaları gerektiğine idığı tüm soruları, bütün açıklığıyla malarını istiyor.Ve bunları, bütün dığıyla cevaplandırmaktan mç duyacağını ilan ediyor. Bir otel, iki dünya tlrması yer alıyor. Ertan Balin'in BASTAjŞ firması. Moskova'da tek bürosu olan firma 18 yıldır SSCB'ye barit satıyor. 3. blok ise yabancı firma temsileileri için ayrılmış "parapart"lardan oluşuyor. Dolarla alışveriş edebilinecek "freeshop" benzeri "beriozka"larda ise Batı ülkelerinde tüketilen tüm malları bulabiliyorsunuz. "İzinli" So\yet yurttaşlarının girebildiği otel, yabancılar için kurulmuş ayrı bir kent havasını veriyor. Mosko\a'ya birkaç kez gelen bir Türk işadamı sohbet sırasında "Geçen gelişimde bir hafta kaidım dışarı çıkmak aklıma bile gehnedi" diyor. "American standart" damgasını taşıyan musluklardan surekli sıcak su akıyor. Renkli televizyon ve küçük buzdolabı Sovyet malı. Binlerce kişinin kaldığı otel dışarıya göre sıcak. Otel dışına çıkıp Moskova Nehri kenarında yurüyüruz. Tum Moskova'yı ısıtan merkezi sistemin bir parçasını oluşturan bir santralın bacasından buharlar çıkıyor. Karşımızda Stalin'in yaptırdığı 7 gökdelenden biri olan Ukrayna Oteli duruyor. Bir an New Yorkta 1900*^ ynliann başında yapılan "Bulding"ler geliyor aklımıza. Avrupa'daki otobanlara dar dedirtecek genişlikteki caddelerde arabalar sel gibi akıyor. Bindiğimiz taksi surucüsünün bizi kenar semtlere ya da evine götürmesinijstiyoruz. Taksi sürücüsü yanm İngilizcesiyle bunun yasak olduğunu anlatmaya çalışıyor. Caddelerden geçerken gıda maddeleri satan "prodiikti'Merde çikolata kuyruğu gorülüyor. 2035 kopeke satılan balık konserveleri vitrinlerde dizi dizi. Sovyet kadınları alış\eriş yapıyorlar. Akşam oluyor Kalinin Caddesi ışıl ışıl. Büyuk Arbad Restoranı'nın onunde daha önce rezerve yaptırmış olanların içeri girme telaşı süruyor. Moskova'daki kuCük Batı kentine donuyoruz. İNGİLlZCE K0NU5UN CNÖl SCHODL OF ENGLISH • Tum dershklerde vıüeokapalı devre TV ve audıo vısual sıstem • Turk vc tngttiz öğretmenlerden oluşan deneyimlı kadro • Başiangıç. orta ve ılerı düzeyde GENEL İNGİLİZCE PROGRAMLARI • ÇEVİR1, TIP TEKNlK ve TlCARl İNGİLİZCE • En çok 18 kışılık gruplar • 5 kışıye '"İngıhere Bursu" • 20 kışıye "Dılko Yaz Kampı" oianağı GÜZ DÖNEMİ KAYITLARI SÜRMEKTEDİR NOT: Ayrıca. temsılcısı olduğumuz İNGİLTERE PITMAN SCHOOL OF ENGL1SH kurslanna katılacaklar ıçın kayıtlar açılmıştır . KADIKÖY: < Eskı Ukele kaijuı • Suteı Idaresı Yolu No 3 İTel 338 58 47 \38 «3 10İ : "İngilizcc öğrenmek için seçkin bir ortam" Egebank la ıhtisas bankacılığı hızmetlen konusunda aşağıdakı telefon nurnaralanna basvuıarak ılışk: kur'abılırsınız Istanbul Hartnye Tel 148 41 36 • Istanbul Bançekap Tel 520 60 50 • Izmır Tel25 03 90 • Ankara Tel 33 41 78 • Adana Tel 10 714 • Mersın Tel 21 582 • Bjrsa Tel 27 924 BANK ıBAKIRKÖY SHatbcyu Cad No 16 ÎTel 572 21 44 1570 12 70 BAR1Ş KUDAR MOSKOVA Moskova televizyonunun kanallarını karıştırıyoruz. Sabah saat 08.00. 4 kanaldan üçü açık. Birinde tarımsal eğitime ilişkin bir röportaj yayımlanıyor. Diğerini açıyoruz. Elinde bir kitap olan kişi sürekli anlatıyor. Anlaşılıyor ki bir yazardan söz ediyor. Diğer kanala geçince orman görüntüleri eşliğinde hareketli bir pop müziği duyuyorsunuz. Yeşil orman güzelliklerini seyredeyim diyerek koltuğa oturuyorum. Göruntü orman içinde dolaşırken siyah mayo, siyah çorap giymiş genç kızlar koşarak ısınma hareketleri yapıyor. "Sabah cimnastiği olsa gerek" diye duşünurken, şpiker konuşmaya başlıyor. Koşan grup durup bir boş alanda "aerobik" yapmaya başlıyor.. Bir haftadır Moskova'dayız. 2. Türk İhraç Ürünleri Sergisi ve Turk Haftası'nı izliyoruz. Bu arada da Moskova'daki yaşarru çözmeye calışıyoruz. Görduklerimiz zaman zaman bizleri hayrete düşürüyor. Altyapısı tümuyle bitirilmiş "devasa" Moskova'da gözlerimiz alıştıkça, yeni şaşırtıcı olaylar gördukçe "propaganda"nm nasıl değişik yapılabileceğini gozlemliyoruz. Yabancıların "Hotel International". Sovyetlerın ise "Hotel Meıhdunarodnaya" dedikleri otelde katıyoruz. Moskova içinde yan bir dunya oluşturan otelde her gereksınınıinizi gorecek olanaklar yer alıyor. Sovyet liden Lenin \e Stalin'in arkadaşı ve dostu olan ABD'li CKidental Petroi'ün sahibi Arman Hamıner tarafından 1980 Moskova Olimpiyatları oncesi yaptırılan otelde 7 restoran, 3 bar, 3 salon, i:, göru^melerinin yapılabileteği öze! salonlar var. "Fitne!» cenler" denilen içinde her uırlu spor yapnıa oianağı bulunan ^auna \e yu/me navuzu otelin bıı bolumunu oluşturuyor. "Sovin center" adı verileıı 20 katlı ikinci blokta ise yabancı t ırma buroları yer alıyor. Yuzde 80'inı Japonların (ilııyıırdıığu yabancı firmalann ivinde bir de Türk