29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EKİM 1985 CUMHURÎYET/11 S O P R A N O SEMİHA BERKSOY'un A N I L A R I Nazım Hikmet ve Fikret Mualla ile mektuplaşmaları ı f * " tn*•*••'• F«™*»WI*WÇ • FÜSUN OZBILGEN Fikret Mualla'nın yayırnlanmamış çizgileri 2935lerde hem tiyatro ve operetlerde sahneye çıkıyor, bir yandan da Sazttnla ilişkimi surdüruyordum. Nazım'ın Piraye Hanım ile evlenmesi beni çok üzüyordu. Bu duygular içinde bir gun oturup "Mezardan Gelen Mektup" admı verdiğim bir öykü yazdım* Sürrealist bir anlayışla yazılmtş bu öyküyü okuyan Fikret Mualla da bu öyküye göre desenler çizdL Yazdtğtm öyküyü Sedat Simavi Beye götürdüm, okudu ve beğendL Yedigün Dergisi"nde yayımlattu Ben Öykü ile birlikte Fikret \fuaUaynın yaptığı desenleri de götürmüştüm, ama derginin ressamlarına başka bir temsili resim çizdirmişlerdL Fikret Mualla'nın bu öykü için çizdiği desenler 4 ayrı aşamadaki tasarımlan ile bugüne dek bende hiç yayımlanmadan kaldt. Birinci aşamada desenin ana tasarımı yapılmış, ikinci aşamada yuz hatlan belirlenntişi üçüncü aşamada siyah beyaz lekeler ortaya çıkmış, dördüncü aşamada ise desen son biçimİni almış ve altına Fikret Mualla kendi el yaztsı ile imzasını atmıştı. Gazi bana eliyle şurup ikram etti "Benim yok fakat sizin var" diyorum. 24 pazartesi İlk Türk operası SEMİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN Saat 3'te Berliç'in önünde bekledim. Yok. Saat 3.30 oldu yine yok. Yanm saat hayatımın en ıstıraplı anları. Hemen telefon ediyorum. Alo sen misin yavrucuğum (unuîmuş bile) Sen akılhsın, ama ben senden daha akıllıyım Nazım. Anladın mı? Hemen şimdi geleceksin. Bugün benim dersim olmadığı halde senin için İstanbul'a indim. Olur, yanm saat sonra oradayım. OtomobiUe geliyor, sokaklan dolaşıyoruz. Tophane'ye iniyoruz. Ertesi gün Kadıköy iskelesinde randevu veriyoruz. Akşam 6 d a bana gelecek... Bugün hiç bir zaman görmedigim bir muhabbet ve yakınlık görüyorum. Yüzündeki hazin ve yakın manadan, beni sevdigini, beni düşündügünü belli ediyor. Çok mesudum. Belki hayatımda bir daha bu kadar mesut olmayacağım.. Özsoy Yazan: Münir Hayri Egeli Miizik: Adnan Saygun Solistler: Nurullah Taşkıran (Hakan), Nimet Vahit (Uluanne), Semiha Berksoy (Ayşim), Halil Bedii Yönetken (Mehmet), Süleyman Tamer (Ahirmanj, Hamdi Selçuk fTur) Koro Yönetim: Halil Bedii Yönetken, Mediha ve Naciye Hanımlar Reji: Fazlı Bey Orkestra Şefi: Adnan Saygun zsoy Operasımn orkestrasyonu Riyaseti Cumhur Bandosu ile Cemal Reşıt Rey'm Yaylı Sazlar Orkestrası'nın karışımı ıle oluşturulmuştu Eserde aynca 80 kişılik bir koro vardı. Koroda Ankara Kız Lısesı ile Muallim Mektebı oğrencılerı yer almıştı. İran Şehinşahı'nın zıyaretı nedemyle sahneye konulan bu ilk Türk operasımn konusu Türk ve İran kardeşlığıni ışlıyordu. O günlerde yayımlanan bir gazetede operanm konusu şoyle anlatılıyordu: â ft * • Haziran 1936 18 perşembe Keten tay>örlerim ve şapkamla Fikret Mualla ile Tünel'e geldik. O aynldı. Ben birincrje geçtim. tkind mevkiden dogru Nazım geliyor. Beni görmüş takip etmiş. Beraber çıktık, iskeie sandallannın yanına gittik, orada köpriı, yol yoktu. Bana hayretle bakıyor. Midesini yıkamışlar. Aldığı kinin bayatmış. 20 cumartesi Pazartesi günü saat 3 için randevulaşıyoruz. "Saat 3'te Berliç'in onünde" diyor. "Sokakta bekletme bak katiyen" diyorum. 22 pazartesi Gittim. Saat 3'te Berliç'in önünde bekledim. 3.S, yok. Yanm saat hayatımın en ıstıraplı dakikalanndan biri. Hemen telefon ediyorum. Alo sen misin yavrucuğum. (unutmuş bile) Ben sana salı için söyledim. Sen akılhsın ama ben senden daha akıllıyım. Nazım anladın mı hemen şimdi geleceksin. Benim bugün dersim olmadığı halde senin için İstanhul'a indim. "Olur, yanm saat sonra oradayım." OtomobiUe geliyor. Sokaklan dolaşıyoruz. Tophane'ye iniyoruz. Ertesi güne, saat tam 3.5'ta Kadıköy iskelesinde randevu veriyoruz." Semiha bu notları tuttuğu günlerde yeniden Şehir Tiyatrosuna dönmuş "Gün Batarken" oyununda Klotild rolünü oynadıktan sonra Lüküs Hayat operetinde Atıfet, Saz Caz Operetinde ise Dolores delRanço'yu oynuyor. Adalar Revüsünde Büyükada rolünde. Bu revüde Feriha Tevfik Heybeliada, Cahide Sonku ise Kınalıada, Hazım Kömürcü Sivriada, Vasfi Rıza Yassıada rolündeler. 3 emiha Berksoy'un günluğıinden: Tramvay Lstasyonunda idim. Otobüse atladı. Kaçtı. Yaklaşıyor ve kaçıyor. Niçin yaklaşıyor, niçin kaçıyor? 1936 son kanun 2 perşembe Bu akşam halk operetine gittim. Nazun, dun akşam orada imiş. Saatlerce oturup konuşmuş. Çok müteessirim. Aglamak istiyorum. Ağlamamak için kendimi zor zaptedi\orum. Bedbahtım.. her zamanki gibi. 22 cumartesi Bu sabah studyoya gitüm. Ben ateşin yanında otururken geldi. Se\gi ile bakarak elimi sıktı. Alâkasını gittikçe arttırdı. Sandalyesini çekip yanıma oturuyor, elimi tutuyor, gozlerimin içine bakıyordu. Mütemadiyen sigarasını bana yaktırıyordu. Hatta Kani farkına vardı. "Insan hayatta bir kişiyle mi yoksa bir çok kimseler mi alâkadar olmalı?" dedi. O da, "Esas bir sevgi olur, diğer eğlenceler de olursa fena değil fakat sevgi birdir" diyordu. Saat 12'de "Hadi gidelim" dedi. Şaşırdım. Maçka'dan Taksim bahçesine kadar yurüyerek geldik. Yolda ona karşı samimi olmadığımdan şikâyet etti. Hiçbir zaman saraimi olmadığımı ve bir şeye kırıldığını söyledi. "Neye kırıhrsanız kınlıruz" dedim. "Benim yaptığım fedakârhklann yanında bu kınldığınız şey namutenahi derecede sıfırdır" dedim. Evet, diyor. Tramvaya binmeden kaynı Vedat tramvaydan el sallıyordu. Atladı. Tevakuf yerinde onunla konustuk. "Bize gel" diyor. "Piraye size gitti" diyor. Tramvaya bindik. Ne cesaretle benimle yürüyebiliyorsunuz diyorum. "Siz korkunuz, sizin bir belahnız mı var yoksa" diyor. O 3 perşembe Çok mesudum. Nihayel benim de yüzüm bir parça gülecek. Eğer Muhsin Ertugrul'un soylediği doğruysa, ki dogru olmak ihtimali yüzde 90'dır, 3 a> sonra Viyana'ya gidiyorura. "Yeryüzünde karanlıklar hakimken. onu bir demirci (bizde Bozkurt) İran'da (Gave) deviriyor, insanlığı refaha kavuşturuyor. Gave zamanında seçilen ilk büyük başbuğ da Feridun dur. Bunun oğullanndan Tur'dan Turani ler. iraç'dan da İraniler türemişlerdir. Milli inanış buraya kadar bütün menbalarda eştir. Buradan itibaren Tur ile İraç'ın maceralan muhteltl hikâyelere mevzudur. Özsoy piyesinde Münir Hayri Bey bu muhtelif nakilleri birbirine meczederek yepyeni bir şekil bulmuştur." İlk Türk operası 5 şubat çarşamba Bugün düşiınmediğim ve iimit etmediğim bir raaskenin altından Vasfı Rıza çıktı. Esasen "SazCaz" da 3. perdede Hazım, Vasfi ile oynarken. biz olmayalım diye ikisi birden elinden gelen fenahğı yaparUrdı. Hatta Vasfı Rıza, İsmet Paşa'nın geldiği gece bize katiyen çıkmamamız için tembih ettiler. Ben o zaman şüphelenmiştim. Fakat her zamanki gibi bu işte de hiisnüniyetine vererek aldanmışım. Meğer yanılmışım. Oyun arasında elinde bir gazete vardı. Ne var diye sordum, "Peer Gynt için tenkit yok" dedi. Kâzım Şinasi Bey tembih etmiş. "Kâam Şinasi Bey kim?" dedim. "Akşam'ın sahibi" dedi. O, Vasfi Rıza'ya şikâyet etmiş, demiş ki, "Artık Selami ileri gidiyor, bir artist için bu kadar medhiyye olamaz. Gazeteyi bir vasıta olarak kullanmaya başladı." Vasfi de, "Doğru" diye tasdik etmiş. Beni kötülemek için her tttrtii çirkin ve insanlıga yakışmayan bir şekli bile göze alarak Selami Bey gibi iyi bir dostu bile sakil bir mevkiye düşurdii. Canım sıkıldı. "SU" dedim, "Saz Caz'da beni beğenmiştiniz değil mi?" "Evet". dedi "inkâr etmiyorum fakat Selami beyin yazdığı derecede değil. Burada buyiik sanatkârlar var evvela. Yani Bedia hanım (Muvahhit) ile Neyire hanım (Neyir) için sanaıkâr diye yazıyorlar evvela." Rica ederim, hakkınız var. Ben heniız sanatkfir değilim. Fakat bunu bir reklam olarak kabul ederseniz yine bana çok mu göreceksiniz. Selami beye minnettarun. Bana yegâne reklam yapan arkadaş. Benim seviyemdeki akranlanm, tabü bunlar Feriha Tevfik, Cahide Sonku ve Şevkiye hanımlar, bunlara yapılanreklaralarniçîn gözüniize batmıyor? Sokaklarda duvar dolusu afişleri ile foloğrafları basüıyor." 1 Çelişkili duygular Semiha Berksoy günlügünde hem sanat yaşamına ilişkin olayları kaydetmiş, hem de duygu dunyasını. Nazım Hikmet ile ilgili bazı notlarla gunluk devam ediyor; heyecanlar, çırpınışlar, sevgi ve çekilen acılar gün gün değişiyor. 19 çarşamba 8 buçukta studyodayım. Nazım geldi. "Bonjour" dedi. Yuzüne bakamıyordum. Gozlerimin içine uzun ve manalı bakarak konuşuyor. Alâkadardı. Yeniden bende bir alaka uyanmaya başladı. Niçin alakâdar? 1934 yılında bir gün Münir Hayri Bey (Egeli), Semiha'nın evine gelerek kendisini Ankara'ya Ataturk'ün davet ettiğini, ilk Türk operasında oynamak uzere seçildiğini söylüyor. Konservatuvardan şan hocası Nimet Vahit ile yine şan hocası Nurullah Taskıran ve Semiha birlikte Ankara'ya gidiyorlar. Ankara'da Özsoy Operası için provalara başlıyorlar. 12 Haziran 1934 günü Atatürk bizzat gelerek provaları izliyor ve akşam Özsoy ekibini Çankaya köşküne davet ediyor. Çankaya Koşkü'nde Atatürk, İsmet İnönü, Afet Inan Hanım ve Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Semiha'nın soylediği aryalan dinliyor ve bir aygıtla sesini plağa kaydediyorlar. O gece Semiha'nın Avrapa'ya gönderilmesi de konuşuluyor. Özsoy operası 19 Haziran 1934 günü halkevi sahnesinde Atatürk ve İran Şehinşahı'nın huzurunda temsil ediliyor. Semiha 'Ayşim' rolünde. Üç gece temsil ediliyor. Özsoy ve Hâkimiyeti Milliye gazetesinde Atatürk'ün şu görüşu yer alıyor: "Ankara'da Özsoy'un temsili milli operamızın başlangıcı sayılmaktadır. Özsoy'un ilk temsil edildiği gün, milli sahne ve musiki hayatımızın bir dönüm noktası olacaktır'' Semiha, Ankara'dan babasına yazdığı bir mektupta Atatürk'ün kendilerini Çankaya Koşkü'ne davet ettiği geceyi ayrıntılı bir biçimde anlatıyor. Mektubun bir bölümü şöyle: "Nimet ve ben piyano ile alafranga şarkılar söyledik. Nimet beni methetti. Gazi Hazretleri ve Afet hanım beni alkışlıyorlar ve herkes de alkışlıyordu. Şükrü Kaya beni Avrupa'ya gondermek lazım oldugunu söyledi. Sesimi plağa çektiler. Orada bir makine var, hemen çekiyorlar hemen dinliyoriar. Sesim plakta çok güzel çıktı. Gazi ve Afet Hanım (tnan) kulak kulağa benim için birşeyler konuştular. alkışladılar. Gazi "bravo" dedi. Mütemadiyen bakıyordu. O gece Kız Muallim ve Erkek Muallim mektebinden 40 talebe geldi. Koro yaptılar. Sonra Afet Hanım. 'Paşam müsaade ederseniz hanımlar istirahat etsinler çünku yann çalışacaklar' dedi. Gazi dışarı baktı, "Evet sabah oluyor" dedi. "Fakat bir kere daha büfeye gidelim." Evvela Nimet Vahit hanıma, "Hanımefendi ne arNazım zu buyurursunuz" dedi. O "hiçbirşey, teşekkür ederim" dedi. Sonra bana sordu. "Şurup efendim" SLtlllV gU**U\ l^annesi Celile Hanım dedim. Bana eliyle bir kadeh şurup ikram etti. Ve ressamdı. 1951 yılında yaptığı Nazım'ın bu resmi herkesi ayrı ayrı tebrik etti. Otele geldik, saat 4.30 nin altına "Benim gözümle oğlum" diye yazmıştı. idi. Ertesi gün Necip Ali Bey "Sizi Avrupa'ya Celile Hanım ile sonraki yıllarda çok iyi ahbap ol göndenecegiz" dedi. "Akşam mevzubahs oldunuz." duk. Yaptığı bu .Nazım portresini bana armağan et Semiha, Özsoy'dan sonra yine İstanbul'a doneti. Benim de bir portremi yapmıstı. Bugün bu rek sahne vahşnıalarmı surduruyor. Ekrem ve Ceportreleri özenle sakhyorum. CimrVde oynadım 1950'lerde operanm yanı sıra Devlet Tiyatrosu 'nda da sahneye çıkıyor ve önemli roüer alıyordum. Moliere'in Yanlışlıklar Komedisi'nde Amelia, Cimri'de Frozin rolünü oynadım. Aynı yıllarda operada da oynuyor, Çukurova operasında Marta'yı, Cevelleria Rusticana operasında Santuzza 'yt, Fidelio 'da Leonore 'yi canlandınyordum. Bufotoğrafım Cimri oyununda Frozin rolünde çekttmişti. mal Reşit Rey'lerin hazırladığı Deli Dolu operetinde, Necip Fazıl'ın Tohum piyesinde, Dostoyevski'nin Karamazof Kardeşler'inde ve Nazım Hikmet'in Semiha için yazdığı "Bu Bir Rüyadır" oyununda başrollerde. Semiha hem tiyatro ve operet yaşamını sürdurüyor hem de Nazım'la ılişkisini. Nazım'ın bu sıralar Piraye ile evli olması ve ilişkilerinin bu gelişimi Semiha'yı çok üzüyor. Bir gün oturup bir öykü yazı. yor. "Mezardan Gelen Mektup" isimli bu öyküyu Sedat Simavi'ye götürüyor. Simavi öykuyu beğeniyor ve Yedigün dergisinde yayımlıyor. Bu oyküye Fikret Mualla'nın çizdiği sürrealist desenleri de göturüyor ama dergi kendi ressamlarına bir başka resim çizdirerek yayımlıyor öyküyü. Boylece Mualla'nın bu öykü için çizdiği desenler yayımlanmadan bugüne kadar Semiha'da kalıyor. Yedigün mecmuası öykünun üstüne bir not duşmüş: "Edebiyatta sürrealizm denilen meslek henuz yeni sayılabilir ve son senelerde bir çok yeni taraftar kazanmıştır. Vak'alan, tabüliğin üstüne çıkmak suretiyle sadece kendi anlayış ve düşunüş menşurlanndan geçirerek tahlil eden bu edebi meslek taraftarları, klasiklerin birçok hücumlarına uğramışlardır. Şu sayfada okuyacagınız hikâye de sürrealizm denilen bu edebi cereyanın yeni yazılmış bir örneğidir." Öykü ozetle şoyle: "Göğe yakın bir dağda bahçesinde rüzgârlar esen bir ev. Bu evde yaşayanların hepsi ölmüş, bir kız ile Arap dadısı kalmış. Bu masaldan e\in bir tek kapısını çalan masal köşkün masaldan genç adamı. Genç kızın sevgilisi. Kızın adı Güntekin. Sürekli sevgilisinin kapıyı çalmasını bekliyor. Güntekin bekliyor. olülerden kalma saatler 7'yi 8'i, 9'u vuruyor. Adam gelmiyor. Güntekin elinde bir şamdan, aynada kendine bakıyor. Rüzgâr uğulduyor. Bir şişe zehir \e Semırıa operanm fınalını şoyle anlatıyor. "51 ytl önce sahneye konulan Ozsoy operasında ben Ayşim rolünde önce bir Anadolu kızını oynuyordum, sonra modern Türkiye yi temsilen modern giysiler içinde sahneye çıkıyor, operanm finalinde de "Bugün 23 Temmuz 924, Lozan muahedesi imzalanıyor ve memleket kurtuluyor" diye bağırıyor ve sevinçli bir sarkı okuyordum." bir bıçak alıyor. Ölüme dogru Ueriiyor. Bu anda kapı acı acı çalımyor. Zehir şişesi düşüp bin parça oluyor. Güntekin kapıyı açıyor. Siyah bir manto. Bir kadavranın eli ona bir zarf veriyor. 'Size mezardan bir mektup var' diyor. Mektup Güntekin'in ölen annesinden geliyor. 'Bana yaklaşma, seni istemiyorum, sen daha bahanndasın' diye yazıyor annesi. 'Senin masum küçueuk başını kollarında taşıyan annen gibi sen de sarışın minimini bir baş taşıyacaksm kollannda, onun çocuğunu, bunu bil' diye yazıyor annesi." Semiha Berksoy, bu öyküyü yayımlanmadan önce, Nazım'a okuyor. Nazım dinliyor ve çok sarsılıyor, üzuluyor. Bu öykünün öykusünü bana anlatırken Semiha Berksoy bugün şu yorumu getiriyor: Bu öykü gerçekten sürrealist bir anlam içeriyordu. Nazım. benim onun çocuğunu istediğimi zannetti o sıralar. Ben o günlerde gerçekten ölmeye yaklaşmıştım. Yemekten içmekten kesilmiş, günden güne eriyordum. Sonra bu öyküde oldugu gibi ölmekten kurtardım kendimi, çünkü Nazım'ın aşkından başka bir yöne kanalize oldum. Sanata... O çocuk da yeni dogan veya doğacak olan sanat yaşamımı simgeliyordu. Bu öyküyu yazdıktan kısa bir süre sonra Berlin'e gittim. Onu bir erkeğe degil sanata degiştim ve gittim. Benim amacım Türk operasımn kurulmasına ve milletime sanat açısından hizmette bulunmaktı. Nitekim Nazım, çok sonralan Rusya'dayken bir tanıdığa, 'Ben onu bırakmadım, o beni bıraktı, Almanya'ya gitti' demiş. Anrif» frfiziivlp Yann: Nazun*ııı sevgilisinden Ribbentrop^a konser
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle