14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 8 ŞUBA T 1984 Büyükelçi SEMİH GÜNVER ter'ın uzattığı eli tuttu. Camp David'e gitti. Begin ile savaştı, pazarlık yaptı, kızdı, hiddetlendi; fakat Nasır gibi küsmedi, diyaloğu kesmedi. Televizyon ekranlarında imzadan sonra Carter ve Begin ile sarmaş dolaş görünmekten ürkmedi. Düşündüğü yalnız, Mısır ve Mısır'ın gelecegi idi. Nil vadisinin bu haşarı çocuğu, fani dünyaya ve her şeyi ile çok sevdiği hayata değerinden fazla önem vermiyordu. Bir Arap liderinin, rüyasında görse, kâbus terleri içinde uyanacağı hareketi yaptı. İsrail'e gitti, Knesset'in karşısma çıkıp konuştu. NASIR VE SEDAT'LA 7 YIL 17 Kahire'de iç politikada huzursuzluk artıyordu. Havada tatsız bir gerginlik mevcuttu. Başbakan Ali Sabri'nin eşi, yanında Milli İstikamet Bakanı Muhammed Fayek'in eşi ile, eşime ziyarete gelmişlerdi. Her iki kadın yakın akraba idiler. Eşim, Bayan Aii Sabri'nin son derece karamsar ve ürkek bir ruh haleti içinde bulunduğunu, pek yakında başlarına bir felaket geleceğini hissettiğini kendisine itiraf ettiğini anlattı. Mayıs ortalarında bir gece, Dışişleri Bakanı Mahraut Riad Sheraton Oteli'nde lran Dışişleri Bakanı Zahidi şerefine büyükelçilere büyük bir ziyafet veriyordu. Herkes zamanında otele gelmişti. Uzun süre beklenildi. Bir hükümet darbesi olduğu yolunda haberler dolaşmaya başladı. Mahmut Riad, misafirlerini sofraya davet etti. Oturuldu. Yemeğin sonunda, yakışıklı ve hovarda İran Dışişleri Bakanı Zahidi, ayağa kalktı, elini cebine soktu ve hizmetkârlanna doğru bir avuç altını attı. Altınlardan biri benim koltuğumun yanına düştü. Zahidi, sanki dışarıda cereyan eden olayın farkında değildi. Biraz sonra bir görevli Mahmut Riad'ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Bakan, peçetesinı katladı, tabağının yanma koydu. Sararmıştı. "Beni acele çağınyorlar" dedi. Özür dileyerek masayı terk etti. Yarı koşarak merdivenlerden indi. Yemeğin sonuna doğru geri geldi, ağzını açmadı. Suratı asıktı. Masanın etrafında her türlü tahmin yapılıyordu. Otelin çıkış kapısında KültUr Bakanı Dr. Abu Gazi'yi gördüm. Mısır'da, bizde olduğu gibi sık sık kültür bakanı değişmekteydi. Dr. Gazi, üniversitede profesör iken birden bakan oluvermişti. İç politikayla ilgilenen bir adam değildi. Otomobili ortalarda görünmüyordu. Ya^nnayaklaştım. Heyecanlanmıştı: "Galiba beni de bakanlıktan attılar. Resmi araba gelmemiş." Abu Gazi, bir hayli uzakta, Meadi'de oturuyordu. Bakanı evine kadar götürdüm. Sesi titriyordu: "İnşallah levkif edilmem, bir daha da siyasele asla girmem. Birkaç aydır bakanlık yapıyonım. Hiçbir siyasi işe kanşmadım. Tövbe, bundan böyle iiniversiteden asla aynlmam." Bakanı, perişan, evine bıraktım. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Yargıcılar Kurulu ile Köy Enstitüleri... Sınava girecek kız öğrenciler, çok heyecanlıydılar; erkek öğrencilerin ise konu pek umurlarında değildi. Öğretmenlerin değişik tutumları, davranışları vardı. Örneğin Hasan Eren hoca, kapalı giyinmiş öğrencilerin notlarını azıcık kırardı, Japone kollu, mini etekli kızlar daha bol not aldıkları kanısındaydılar. Doğan Aksan, aksine kapalı giyim isterdi karşısma gelecek kız öğrenciden. Rahibeler gibi giyinmiş olanlar, Doğan Aksan'dan bol not alıp çıkarlardı. Ancak, bazılarının nasıl giyimden hoşlandığını bilmiyorlardı. Olay, yıllar önce DTCF'de geçiyordu. Bir kız, görevi üstüne aldı, Şükrü Kurgan'ın kapısını vurdu: Hocam, dedi, çok affedersiniz, arkadaşlar gönderdiler, size bir şey sormaya geldim... Sor kızım... Sınavda, karşınıza geldiğimiz zaman nasıl giyinmemizi istersiniz? Bu konuda değişik hocaların değişik görüşleri var da! Şükrü Kurgan güldü, şöyle karşılık verdi: Kızım ben bütün öğrencilerimi severim. Nasıl isteıierse öyfe giyinip gelsinle. Hiç giyinmeseier de olur! Hasan Eren şimdi TDK'nın başına geldi. Bir yandan, daha önceden buiunmuş, türetilmiş Öztürkçe sözcükleri sözlüklerden ayıklarken, bir yandan da Kurum'da mini etek modası başlar mı acaba? Türk Dili Dergisi de pek mini olmus, Hasan Eren birkaç yazı birden yazma zorunda kalmış. . Sözün Türkçesi varken, yabancısını kullanmamaya çalışırım. Beceririm, beceremem o ayrı. Ama, bizim kendi dilimiz bu. Bazıları batıyor, şirin görünmüyorsa o dilimizin değil, bizim suçumuz, yüzyıllar boyu unutmuşuz o güzel dili geliştirmeyi, Osmanlıca ya2ip söylemişiz. Yabancı sözcükler gözümüzü almış, onlarda bir şey var sanmışız. İşte, öyle yazanlar şimdi okunmuyorlar. Onlara da yazık bizlere de. Abdulhak Hamkj Tarhan'ı kim okuyup kim dinliyor şimdi? Bir "Ankara Notları"nda "ocutmak" sözcüğünü kullanmıştım. Anadoluda halkın çok kullandığı bir sözcük. "Ocutmak", "tedirgin etmek, incitmek, rahatsız etmek" anlamına kullanılır. Yazıda da "ressam Mehmet Güler, Ankara'da, ülkede ocutulduğu için, Almanya 'lara göçme zorunda kaldı" bir tümce kullanmıştım. Belki düzeltmen arkadaşlarımızın çok titiz olduklarından, belki bir yanlışlıkla sözcük gazetede "ocutuldu" yerine, "okutuldu" diye çıkmış. Bir okur, üşenmemiş bunu sordu mektupla. "Mehmet Gülerokutulduysa, neden Almanya'ya göçme zorunda kalsın, bu tümcenizde bir tutarsızlık var." diyor. Bunu, açıklamamı istiyor. Okurun isteğini böylece yerine getirmiş oluyorum. Şükrü Kurgan anlatmıştı, bir gün öğrertcilerine, Karacaoğlan'm şiirlerini düzyazı biçimine getirmelerini söyler. Bir öğrenci, öylesıne çevirir ki, Karacaoğlan yerine "Esmeroğlan" diye yazar! Her yazar dizgi yanlışlarından yakınır, düzeltmeler koyar. Uğraşmak istemem öyle şeylerle. Okurlardan çoğu ise: Evet, gördük ama, biz anladık! derler. Anlatacağım Fuzuli taşlamasını, eski harfleri bilenler sökebilir. Fuzuli şöyle taşlıyor yazmanı: "Kalem olsun eli ol kâtibi bed tahririn, İki fesadı rakamı surumuzu şur eyler / Gâh bir harf sukutiyle eder nadiri nâr / Gâh bir nokta sukut'iyle gözü kör eyler." Fuzuli, ileniyor ilk dizede, "O, kötü yazan kâtibin eli kalem olur inşallah" diyor. Osmanhlar eskiden kamış kalemle, Batılılar ise tüy kalemle yazarlardı. Kalem, keskin bir ustura ile kesilirdi. Sert yere koyup kesince kalem çatlıyor. Fuzuli, o kâtibin bütün parmaklarının kalem gibi kesilip parçalanmasını istiyor ilencinde. İkinci dizedeki sur "düğün" demek, şur ise "fitne kopanlan yer" anlamınadır. Bir yanlışlıkla Fuzuli düğününün fesat alanı haline getirildiğini anlatır. Uçüncü dizede geçen "nadir", "az bulunur" anlamınayken, bir küçük yanlışlıkla "ateş" anlamına gelen "nâr" olabiliyor. Çarşamba günü çıkan "Sevgiyle Adalet" başlıklı "AnkaraNotlan"n6a. "jüri" anlamına kullanılan Türkçe "Yargıcılar Kurulu" yanlışlıkla "Yargıçlar Kurulu" olarak çıkmıştı. "Yargıcılar Kurulu" olayı uzerinde duracağımı belirtmiştim. Fransa'da. Amerika'da, İtalya'da bu kurulların işleyişleri başka başka. Fransa'da mahkeme başkanı yargıcılar kurulu üyelerine, ortaya koyduğu bu yüz kadar soru bültenini ayrı ayrı sorar. Bunlar, tiile ilişkin, hukuka ilişkin, yaptırıma ilişkin şeylerdir. Her birinde yargıç, üyeye "bütün delilleri iyi değehendirdin mi? Vicdanma göre karar vereceksin, vicdani kanaatın geldi mi?" diye sorar, Toplanan oyların sanığın aleyhine olabilmesi için, üçte ikiyi bulması gerekir. Fransa'daki Ermeni teröristlerle ilgili yargılamayı iyi değerlendirebilmek için, öncelikle uzun süren "sorgu" bölümüyle, yargıcılar kurulu üyelerine yöneltilen sorulann bilinmesi de gerekli. Bunlar pek yansımadı gibi geliyor... Bizde mahkemelerde "Yargıcılar Kurulu" yok. Oralardaçok eskiden beri var. Sakıncaları görülmüş, ama kapatılıp ne edilmemiş, kaldırılmamış. Sakıncaları gıderilerek sürdürülmüş. Bizde ne mi oluyor, "Köy Enstitüleri" örneğinde olduğu gibi, kapatılıveriyor. Diyarbakjr'dan M. Kuzugüdenli, şöyle diyor: "Yazdıklarını düşünerek okuyorum. Satır aralarına sıkıştırdığın düşünü pınttılarını bulup çıkarmaya çalışıyorum. Sık sık eğitimöğretim çevresine giriyor, sık sık da Köy Enstitüleri olayına giriyorsun. Emekli olmuş bir Köy Enstitülü olduğum için //gimi çekiyor. O savaşım yrilannı belleğimde yeniden yaşamama yardımcı oluyor zaman zaman yazdıklann, sağol kardeşim. Sanırım Oktay Akbal anımsatmıştı, yeni Milli Eğitim Bakanına, eğitime emeği geçenlere danışmasını. O da danışü. Gazetelerden izleyebildiğımize göre, kalabalıklaria uzun süren toplantılar yaptı. Sonuç ne oldu, ya da ne olur, az çok kestirebiiiyorum sayın Ekmekçi, nasıl dersen? Dönüp geriye bakıyorum, taa Karlofça, Pasarofça yenilgileriyle, eğitimin toplumsal derneşim işlevinden dikkat çekeliden beri nice toplantılar, nice danışıklar yapmışız. Salt Cumhuriyetin ilk 50 yılı içinde John Devvey'den başlayarak, tam 73 sözde eğitim uzmanı, danışman gelip gitmiş, yüzlerce toplantı, danışma yapmışlar. Sayın bakan, bir de Milli Eğitim Bakanlığı'nın tozlu belgeliklerinin kapılannı aralasın lütfen. Türkiye Cumhuriyeti eğitimi konusunda gökkubbenin altında yazılmamış söz kalmadtğım hayretle görecektir. Bir de Emrullah Efendi'den beri gelip geçmiş, Z. Gökalp'ler, E. Nejat'lar, Tonguç'lar, Baltacıoğlularvar. Onlann yazdıkları, uyguladıkları var. Çok laf ettik, hâlâ çene yanştırıyoruz sayın Ekmekçi. Bunun en çarpıcı belgesinden sayın Fehmi Yavuz öğretmenim, Cumhuriyet'teki yazısında söz etti; "Eğitim Milli Komisyonu Raporu" =, "Eğitim Milli Komisyonu Raporunu İnceleme Komisyonu Raporu"... adları bile insana ürperti veren bu "raporlar"ın sonunda ne olmuştur biliyor musunuz sayın Ekmekçi? Bizim tu taka ettiğimiz Köy Enstitülerini uzak bir Asya ülkesi olan Tayland'da yeniden kesfetmişizdir..." "Elime olanak geçse Köy Enstitülerini yeniden açardım" utyenleri de, "Eğitim bundan böyle üreticiplacak" diye söylev çekenleri de gördük. işte sonuç ortada. İki yüze yakın yıldan beri, "Eğitim nasıl olmalı?" tartışması yapıyoruz. Sanki bu ülkede bir Atatürk yaşamamış, sanki bu ülkede bir Atatürk Devrimi (Türk Devrimi) olmamış gibi. Sanki bu ülkede bir köy enstitüleri olgusu yaşanmamış gibi... Arap dünyasında yalnız kaldı Sedat, Arap ülkelerince boykot edildi. Hain ve kâfir olarak ilan edildi. Tek başına kaldı. Diğer Arap ülkeleri Mısır'la siyasi ilişkilerini kestiler. Sedat'a ölüm tehditleri yağmaya başladı. Eşi Cihan Sedat büyük bir vakar ve sadakatle kocasının yanında kaldı, ona destek oldu. Sedat, bir geçit resmi sırasında, fanatik sağcı teröristlerin üzerine yaylım ateşi açtıklan anda, kaçmaya, kendisini yere atmaya teşebbüs etmemiş, davasına sadık kalmış, görevini bitirmiş olmanın inancı içİHde, bir idam mahkumu gibi göğsünü kurşunlara germişti. Sedat, kadere inanıyordu. Devam edemeyeceğini biliyordu. Arap dünyasının, yaptıklarını hazmedebilmesi için artık kayıp olması ve yerini başkalarına bırakması zamanırun geldiğini anlamıştı. Ankara'ya aralık 1971 sonunda döndük. Onbirler istifa etmişlerdi. Haluk Bayülken dışişleri bakanı olmuştu. Aradan yıllar geçti. 1983 yılı ocak ayının son günlerindeydik. Londra'da oğlum Haydar ağır bir ameliyat geçirmişti. London Klinik'teyatıyordu. Eşimle birlikte, hastanm istirahat saatlerinden faydalanarak, şehrin merkezine inmiştik. Regent Street'te Liberty's mağazasının kapısından çıkanlar arasında yabancı gelmeyen iki yüz gözüme çarptı. Dikkatle baktım. Eski Dışişleri Bakanı Mahmut Riad ve eşini tanıdım. On iki yıldır karşılaşmamıştık. Onlarla ortak o kadar anımız vardı ki. Acı ve tatlı günlerimiz olmuştu. Aynı heyecanları, aynı umutlan, aynı hayal sükutlannı paylaşmıştık. Resmi ve özel uzun konuşmalarımız, birlikte gezilerimiz, ortak yemeklerimiz olmuştu. Koşup önlerini kestim. Şaşırdılar. Riad yaşlanmıştı. Sırtı biraz kamburlaşmıştı. Gözlerinde mahzun bir bakış sezer gibi oldum. Eşi de sararmış gibiydi. Belki de makyajını az yapmıştı. Sarıldık. Öpüştük. "Ne anyorsunuz Londra'da?" diye sordular. Ayaküstü, hastamızı, London Kliniği, ameliyatı yapan cerrahı anlattık. Riad, "Ben de emekliyim. Bir şey yapmıyorum artık. Zaten çok hasta>dım. Altı a> London Klinik'te yatfım. Zor bir ameliyattı. Bu defa kontrola geldik" dedi. Acele eder bir hali vardı. Karşılıklı bakıştık. Konusacak lafımız kalmamıştı. Adreslerimizi, telefon numaralannı birbirimize söyledik. Kimse not almadı. Riad eli ile işaret yaparak, bir taksiyi durdurdu. Kansını kolundan çekerek, taksiye bindirdi. Kapıyı kaparken, " G ö r ü ş ü r i u " diye seslendi. Taksi uzaklaştı. Kaldırımda kaldık. Sedathn sindirme harehâü Bir büyükelçilik, açık denizde bir fener gibidir. Bir kayanın uzerinde biıkaç kişilik bir ekiple, denizin ortasında kaybolmuş gibi yaşanır. Merkezden gelecek haberler, telgraflar, heyetler kara ile irtibatı sağlarlar. Kopukluk olunca, insan, koca okyanusun ortasında kendisini terk edilmiş hisseder. Ankara susmaya devam ediyordu. O yıl yaz çok sıcak geçti. Kahire boşalmıştı. Sedat da ailesi ile İskenderiye'ye yerleşmişti. Orada çalışmalannı yürütüyor, gelen yabancıları İskenderiye'deki evinde kabul ediyordu. Eylül ayında, Çin'e giden bir işadamları heyeti, Kahire'den geçti. Cihat Baban da bu iyiniile yaptığı takliflerin yorumlanmasında gerileme yapıyordu. Nitekim, Kahire'deki Amerikalı diplomat Donald Burgus, talimatın sınırlarını aştığı, fazla ileri gittiği iddiası ile geri çağnldı. Dışişleri Bakanı Rogers, kendisini kurtarmak için temsilcisıni harcamıştı. Diplomasi mesleğinde böyle şeyler sık sık olur. Dış politikada başarılar hükümetlere, aksaklıklar dışişleri memurlarına aittir. Donald Burgus, kendisinin de belirttiği gibi Bizans asıllıydı, kurnazdı, diplomasi oyiınlarını iyi biliyordu. Dışişleri Bakanı'nın talimatından dışarıya çıkmayacak kadar akıllı ve ihtiyatlıydı. Kendisi ile haftada bir iki defa buluşup görüştüğümüz için, ne yaptığını ve naKahire'deki yabancı diplomatlarda büyük bir endişe hissediliyordu. Ben meslektaşlarım kadar, işi ciddiye almamıştım. Enver Sedat, Amerikalılara kızmış, bir rest çekmişti. Arada da Sovyetler'den mümkün olduğu kadar yeni yardımları sağlayabilecekti. Arap ve özellikle Mısır dünyasında "ahde vefa" prensibi, bizdeki gibi kutsal bir taahhüt addedilmez. Imzalanan tıihayet bir kâğıt parçasıdır. Kısa süre işe yarar, bazı pislikleri temizler, sonra ihtiyaç kalmayınca yırtıhp atılır. dat da, bizler için tertiplenen yemeklerden dördüne, mevcut protokol kaidelerini çiğneyerek katıldı. Kendisi de eşime büyük bir veda yemeği verdi. EŞİNE DESTEK OLDU Sedat, Arap dttnyasında yalnu kaldı. Sedat'a ölüm tehdiüeri yağmaya başladı. Eşi Cihan Sedat büyük bir vakar ve sadakat ile kocasının yanında kaldı. ona destek oldu. Sedat'a son ziyaret Enver Sedat'a, ayrılmadan önce son ziyaretimi yaptım. Beni, Cumhuriyet liyakat dekorasyonu vererek taltif etmişti. Bu jest, Mısır'ın Cumhuriyet devrinde bir Türk büyükelçisine ilk defa yapılıyordu. Malum nezaket cümlelerinden sonra, bir ara kendisine, gelecek hakkındaki görüşlerini sordum ve Moskova ile imzalanan son anlaşma konusundaki endişeleri belirttim. Sedat, "Gayem, Mısır topraklannnı kurtarmak, ülkenin ekonomi Veda ziyaretleri başladı Veda zivaretleri ve davetleri Başbakan tutuklanıyor Ertesi sabah gazeteler Başbakan Ali Sabri ve arkadaşlarının tutuklandıklannı, solcu grubun Enver Sedat'a komplo hazırlamış olmakla itham edildiğini büyük puntolarla yayınladı. Bayan Sabri korktuğuna uğramıştı. Akrabası genç ve sempatik Milli İstikamet Bakanı Muhammet Fayek de, tutuklananlar arasındaydı. Sindirme harekâtı çok geniş tutulmuştu. Her gün yeni tevkifler yapılıyordu. Zavallı Abu Gazi de bakanlığını kaybetti ve bir süre Meadi'deki evinde oturtuldu. Enver Sedat, sekiz ay sonra, Kosigin'in telkin ettiği 6 husustan birisini ve belki de en mühimlerinden birisini, en sert şekilde geri alıyordu. Bu hareket, Moskova'da tepki uyandırdı. Cumhurbaşkanına karşı gerçekten bir komplo hazırlanmış mıydı? Buna inandırıcı deliller mevcut görünmüyordu. Sedat, Nixon'a hoş görünmeyi mi tecrübe ediyordu? Başta Ali Sabri, tutuklananlar uzun yıllar hapiste yattılar. 1983 yarında İstanbul Hilton'da tekrar buluştuğum Heykel, bu komplonun ciddi şekilde bozulmamış olduğunu kesinlikle iddia etti. Dışişleri Bakanı Mahmut Riad sararmış bir surat ile yemeği terk etti. Herkes ayrı bir tahmin yürütüyordu. Otel'den Kültür Bakanı Abu Gazi ile birlikte çıktık. Otomobili ortalarda görünmüyordu. Heyecanlanmıştı "Galiba beni de bakanlıktan attılar. Resmi araba gelmemiş" dedi. Ertesi sabah gazetelerin manşetinde Başbakan Ali Sabri ve arkadaşlarının tutuklandıkları haberi yer alıyordu. Sedat sindirme harekâtım çok gen'ış tutmuştu. Her gün yeni tevkifler yapılıyordu. yet heyetıne dahildi. Bakanlıktan Haluk Sayınsoy gelmişti. Heyet içinde işadamları, gazeteciler yer almıştı. O gece, Sefarete, Çin maslahatgüzarını, ticaret ataşesini, Mısırh idarecileri cağırdım. Geç vakit, misafirlerle beraber kaldıkları Sheraton oteline gittim. Sayınsoy, bakandan bana mesaj getirmişti. 1970 yılı sonunda Kahire'den ayrılacaktım. Dışişlerinde bir müşavirlik kadrosuna atanmam düşünülmekteydi. Bu haber bir sürpriz olmadı. Zaten dışandaki görev sürem dolmuştu.» sıl yaptığını yakından biliyordum. Enver Sedat, bu arada yine inanılmayacak kadar tehlikeli ve Mısır'ın istikbali için büyük sorumluluklar yaratacak nitelikte bir karar almıştı. Sovyetler Birliği ile bir dostluk ve işbirliği anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşmanın hükümleri incelenince, Mısır'ın,Ona Avrupa'nın komünist ülkeleri gibi, Sovyetler'in peyki haline geleceği anlaşılıyordu. Anlaşma basında, önemi belirtilerek yayımlandı. Mısır halkı Nasır'ın dediği gibi, kuzu kadar munisti. Çoban nereye giderse oraya gidiyordu. Fellah, böyle bir anlaşmanın imzalandığını bile bilmiyordu. Böyle konularla ilgilenmiyordu. İİgilense de anlayamazdı. başladı ve uzun süre devam etti. İnsan farkında olmadan ne kadar çok dost ediniyor. Kahire'deki yedi yıl içinde, bizlere en yakın dostluk ve arkadaşlığı gösterenlerin başında, Mısır Dışişleri Bakanhğı Siyasi İşler Müdürü Büyükelçi Cemal Mansur ve eşi aziz dostumuz Nadia, Turizm Bakanı Amin Şakir ve zarif eşi Zina, Meadi'deki yanyana villaları ile sanki bir Türk kampüsünü kurmuş olan eski büyükelçilerimizden Şemsettin Arif Mardin ve eşi Reya Mardin, kardeşi Yahya Mardin ve refikası, Abubakır Ratip ve eşi gelirler. Birlikte geçirdiğimiz güzel günlerin ve bizlere olan yakın ilgi ve yardımlannın hatıraİarını her zaman muhafaza edeceğiz. Bu devrede Bayan Ciban Sesini ve hayat seviyesini yükseltebilmek, egemenligimizi sağlam lemellere dayamak, Süveyş Kanah'ndaki rnutlak hükümranlığımızı elde etmektir. Bu gayeye ulaşmak için hayatımı vermeye hazırım. Ulkemi kimseye satamanı veya onu hiçbir büyük devletin emrine veremem. Son anlaşma, bir merhaledir. Uygulanabilecek kısımları uygulanır, gerekirse hiç uygulanmaz. Bu anlaşma, bir anlamda da bir siyasi silahtır. Asıl olan Mısur'dır. Mısır, ebedidir" dedi. Sedat'ın sözlerindeki ciddiyeti o gün layıkı ile değerlendirememiştim. Bu cüretkâr ve cesur adam, kafasına koyduğunu yaptı. Zamanı gelince, Sovyetler'le anlaşmasını çöp tenekesine attı. Car Sedat Washington'dan uzaklaşıyor Enver Sedat'ın VVashington'a bağladığı ümitler birden kayboldu. \Vashington, Rogers Planı Bitti Oğlumuz ULUER GÜRCAN'ın doğumunu tüm dost ve akrabalarımıza müjdeleriz. ŞEYDAZEKÎ SEMERCİOĞLU y İSTANBUL 6 ŞUBAT 1984 Babamız Öğretmen BÎLTM SANAT Î Şubat '84 Sayı: 38 GAFUR BİRDAL'ı yitirişimizin altıncı yıldönümünde sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. EŞİ ÇOCUKLARI YÖK 3. YILINA GİRERKEN Üniversitelerimizde görevlerine son verilen ya da ayrılan 800 öğretim elemarunın listesi Mahmut T. Ongören Varlık özmenek GÖNÜL ve MUZAFFER ERGÖZ'ün oğullan ÖZGÜRDENÎZ doğdu. Biz ERGÖZ'lere sağlık mutluluk diliyoruz. CUMHURİYET'TEKİ ARKADAŞLARI PAZARLAMACI ISENIZ... 17 YILDIR YAYINCILIKTA İLK ADIM DÖSAR A.Ş.DEN Turkıyede taksıtı. yayın pazartamasmda LK ADIM (Yı, 1967ı Tjrkıye de ılk Sofra Bılgılen Ansıklooeasi (Yıi 1969ı ılk Kadın AnsiKİopedısı 'Yıl 1970) ılk Çocuk Ansıkloped.sı (Yıl 1972) ılk Unlu Ressam.ar sersı ı.Yıl 1975) ılk Sağlık Ansıklopedısı (Yıl 1976) TV'NİN 15. YILI: YAKILAN İLK FİLM Mİ? Cahit Talas/TÜRK SENDİKACILIĞININ DOĞUŞU VE YENİ BUNALIMI Veli Devecioğlu / CEZAEVÎ GERÇEĞ1 Isaac Asimov / BOŞİNANÇLAR VE BİLlM Erol Mutlu / TV ÇOCUĞUNDAN SONRA VİDEO ÇOCUĞU Şükran Kurdakul / MEHMET AKİF KONUSUNDA... Tomris Uyar / GÜNDÖKÜMÜ Yılmaz Onay / İLHAN İLHAN : TARİH OLURKEN GELECEK OLMAK Alpay Kabacah / FlKRİ HUKUK ALANINDA YENİ DÜZENLEME Tayfun Demir / ALMAN TÜRKOLOGLARI GÖZÜYLE TÜRK EDEBİYATI SEMİNERİ Halur Gerger / "KEŞKE BU KİTAP DAHA ÖNCE YAZILMIŞ OLSAYDI" Sinan Sönmez / MONETARİZMİ ANLAMAK: "BİR BAŞKA İKTİSAT" Vecihi Timuroğlu / YEDİ DERYALAR GEÇSEN KİTAPLAR SATRANÇ Abone: Yıllık 1200, altı aylık 800 TL. Ciltler: 1981 (112), 1982 (1324), 1983 (2536) 13OO'er TL. Adres: Yüksel Cad. 9/13 Kızılay Tlf: 183826 lstanbul Bürosu: Molla Fenari Sok. 42 Kat: 5 Cağaloğlu Tlf: 5205420 AFYON ALK.\LOtDLERİ FABRİKASI MÜDÜRLÜĞÜNDEN BOLVADİN Bandırma Etibank Fabrikası'ndan Bolvadin'de mukim Afyon Alkaloidleri Fabrikası'na 1500 ton teknik sülfürik asit taşınacaktır. Şartnamesi Afyon ili Bolvadin ilçesindeki Afyon Alkaloidleri Fabrikası'ndan 250. TL.'si karşüıgında temin edilebilir. Kapalı zarf usulüne göre teklif alma yoluyla yapılacak ihalede geçici teminat ile birlikte verilecek diğer belge ve şartlar şannamesinde belirtilmiştir. Engeç 2 Mart 1984 günü saat 14.00'e kadar Afyon Alkaloidleri Fabrikası Müdürlüğü'ne verilecek teklifler, aynı gün saat 14.30'da aynı yerde toplanacak komisyon huzurunda açılacaktır. Postada vaki gecikmeler ile Telex ve telgrafla verilecek teklifler kabul olunraayacaktır. Fabrikamız 2886 sayılı kanuna tabi değildir. Basın: 11172 İLAN 10 Milyon cilt satış Son beş yılda 1,5 Milyar ciro 100 Milyon Vergi ödemesı VE Şu anda yayın nayatında cıddı şırketler olarak faalıyetını surdurmekte olan DÖSAR A Ş Sunyesınde en uçta '.emsılcılık yaparak sıvrılmış Dır çok pazariamacı Ve SONUCU 53 KALEM MUHTELİF SIZDIRMAZLIK HALKASI SATIN ALINACAKTIR Şartnamesi, bedelsiz olarak aşağıdaki adreslerden alınabilir. 1 KARABÜK'TE: Demir ve Çelik Fabrikalan Müessesesi Tedarik ve Ikmâl Müdürlüğümüz. 2 İSTANBUL'DA: Sirkeci, Yalıköşkü Cad. Yalıkoşkü Han Kat: 45'teki Mümessilliğimiz. 3 ANKARA'DA: Dışkapı, Çankırı Caddesi No: 57'deki Genel Müdürlüğümüz. İSTEKLt'lerin şartnamemiz esaslanna göre hazırlayacakları kapalı teklif mektuplanm, geçici teminatlarıyla birlikte en geç 22 şubat 1984 çarşamba günü saat: 14.00'e kadar Karabük'te Müessesemiz Haberleşme ve Arşiv Müdürlüğü'nde bulundurmalan ilan olunur. Basın 10949 1984 ATILIMLARIMIZ İÇİN Her bay tur pazarlama dalında çalışan cıdd satış temsılcısı /e bayan ve axtıf emeklılert tekMıenmızı goruşmeye davel edıyoruz < kuruluşlanm aynca halkla ılışkıler servısım:zdeyet.ştınlme>< uzere lıse mezunu Dr. Masume Çöl Dahiliye Mütehassısı Mua.: Halaskârgazi Cad. 182 Kat: 1 Osmanbey İST. (Pangaltı Akbank yanı) Tel.: 147 47 93 Ev: Polatlı A/l Blok Daire: 6 Yeşılkoy lel.: 573 91 06 Guçlü temsilci ve kuruluşlann vasıta ve böro ihtiyaçları şirketimizce temin edilecektir. Gauşmeler gıziı tjtulacaktır Muracaai Istıklai Cad Guney Palas No 257 Kai3 Beyogıulslanbui < |
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle