14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dilerinin belırleyebileceği bir sendikal ortam yaratabildik mi? DEĞİŞEN BİR ŞEY YOKKEN Bu sorulara da rahatlıkla evet diyebileceğimiz ve inandmcı olabilecek yanıt verebileceğimizi de sanmıyorum. Öyle ise ne değişti de yasak kaldınldı ve işçilerimizin iş bağıtları gittikçe artan sayılarda çözülmeye başlandı? İşverenlerin tüm yakınmalarına karşın bu düzenden ve ekonomik önlemlerden hızla kaçacak bir anlayış içinde olduklannı sanmıyoruz. İşletmelerinin kârlılık durumlan geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar yüksek. Kendi yönetim yanlışlan dışında, ekonominin yapısmdan kaynaklanan nedenlerle iflas eden kaç tane işyeri var? Gerçekten Türk işletmeleri ve işverenleri yaşamlarımn baharlannı yaşıyorlar. Türk işverenlerinin temeldeki yanlışı, yaşadıklan mutluluğu başkalan ile bölüşmeyi içlerine bir türlü sindireme>işleri. Türk işverenleri işletmelerini bir Japon işvereni gibi "baba ocağı" durumuna getirememiştir. işverenlerimiz Japon işletmelerindeki endüstriyel ilişkiler sistemini çok yakından incelemeli ve tez elden aynı yaklaşımı kendi işletmelerinde uygulamaya koymahdırlar. Orada bir işçi bir işletme ile Katolik nikâhına benzer bir evlilik yapar. Emeklilik çağına kadar o işletmede çalışma anlayışı taraflar için temel bir kuraldır. Uretken çağı dışındaki zamanı da o işletmenin kurumlarında geçer. Böylesine geleceğinden güvenli işçi, üretkendir. İşyerine bağlıdır. Oyunun kurallannı bilerek, aldığı güvenceye, patronun kendisi ile bölüşme isteğine inanarak işçi de kendinden verir. Oyunun kuralları içinde belli ölçüde sömürü "artık değer" kavramı, şirketin büyümesi vardır ama bir de işçinin yaşam boyu güvenlik içinde olacağı ve ürettiğinden belli bir pay alacağı gerçeği de vardır. Bu nedenle çalışma ortamı barış içindedir. davranacak ve toplumda ciddi kargaşa yaratacak boyutta eylemlerden kaçınacaktır. Sorun işten çıkarılan binlerce insanın ve bakmakla yükümlü olduklan kişilerin yaşamı sorunudur. Toplum olarak onlann yaşamından sorumlu olmak gibi bir durum karşısında kalacağız. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirecek düzeye eriştiğimiz kanısında değilim. Işçinin Işten Çıkarılması Sorunu İşverenlerimiz, işten çıkarma olayına "özgürlük" sorunu olarak bakabilir ve bunu kendileri için bir hak olarak kabul edebilirler. Saygı duyarız, ama her hakkın ve her özgürlüğün bir sınırı olması yasa gereğidir. Burada sınırı nerede çizeceğiz? Bunun somut ekonomik koşulları belirlenebilir. ENGİN ÜNSAL îstanbul Barosu Yaşadığjmız son dört yühk olağanüstü dönemin olağanüstü önlemlerinden birisi, işyerleri için getirilmiş, işçilerin işten çıkarılmalarım sıkıyönetim yetkililerinin iznine bağlayan karardı. Şimdi bu karar, aşamalı bir biçimde, tüm illerimizde kaldınlmaya başlanmıştır. Bu karann, çalışanlar ve onlann sendikaları arasında çok ciddi kaygılar yarattığını söylemek hiç abartılmanuş bir gerçeği dile getirmiş olur. YASAK NEDEN KONMUŞTU? İşçi çıkarma yasağı neden konmuştu? Önce bu sorunu irdelemek gerekir: Bu yasağın konduğu dönemde işçi sendikalannın çalışmaları ve bu çalışmaları düzenleyen yasalar askıya ahnmıştı. Endüstriyel ilişkiler düzeni demokratik bir biçimde PENCERE Giyim Kuşam.. 5 KASIM 1984 Avukatlanndan ranna yeniden düzenlendiğini söylemek olası mıdır? Tam istihdam dediğimiz iş arayan herkesin iş bulabileceği bir ekonomik pazar gerçekleştirebildik mi? Yatınmlara ağırlık ve öncelik veren, böylece çalışma pazarına her yıl giren yeni 300 bin genç insana iş sağladıktan sonra işsizlik havuzunu belli bir zaman dılimi içinde boşaltacak bir ekonomik planlama sürecini başlatabildik mi? Bugün toplumda kendi yazgıları ile başbaşa bırakılmış 4 milyon dolayında işçinin günlük yaşamının mutlanması, geleceğinin aydınlanması için somut ekonomik öneriler açıklayabildik, işsizlik sigortası gibi kurumları yaşama geçirerek önlemler alabildik mi? Çalışan ve çalıştıranlanmıza kısıtlayıcı hükümlerden anndırılmış demokratik ve uluslararası ölçeklere uyumlu bir çalışma, kendi geleceklerini ken işlemeyeceğine göre, ekonomik yönden güçsüz olan îşçiler yararına, çok hakh bir yaklaşım ile bazı kararlann ahnması gerekiyordu. Ülkede tam istihdam gerçekleşememişti. lşsizlik sigortası yoktu. İşçinin iş güvenliğini koruyup koüayacak sendikası ve özgürce tartışılarak bağıtlanmış bir toplu sözleşmesi yoktu. Böyle bir "koşullar dizisi" altında, içinde yaşanılan dönemi yanlış değerlendirebilecek işverenler, toplu işten çıkarmalarla bir toplumsal kargaşa çıkartabilirler düşüncesi baskın çıktığı için, işçiişveren ilişkiler düzenine "işten çıkarma" yasağı geürilmişti. Bugün içinde yaşadığımız ve özellikle işçiyi, köylüyü, memuru ve kUçiik esnafı çok yakından ilgilendiren ekonomik.koşullann çoğunluğun yarannı gözetecek biçimde değiştiğıni ve toplum ya OKTAY AKBAL EVET/HAYIR "Yaşadı, Ümit Yaşar" Bir Tıp Bilgiııi: Prof. Dr. I\adir Hatemi Prof. Dr. ORHAN SUNAR Cerrahpaşa Tıp Fak. KBB Anabilim Dalı Yitirdiğimiz nice değerler günümüzün hoyrat toplumsal koşulları içinde unutulup gitmektedir. Oysa bir toplumun gelişmişliği, onun hamuruna maya katan evlatlannın görüntüsünü yaşatmakla doğru orantıudır. Bu nedenle bilim ve ahlak alanında ışık ve umut kaynağı olmuş insanlarımızın yeni kuşaklara yeterince tanıtılması gerekir. Dört yıl önce bugün yitirdiğimiz Prof. Dr. Nadir Hatemi, bir tıp bilgini olduğu kadar bir ahlak kuramcısı idi. Genç yaşta sona eren hayatında başardıkları pediatri bilim dalımıza yeni çevrenler (ufuklar) açmakla kalmamış deonloloji (tıp ahlakı) alanında eşine az rastlanır bir niteliğe ulaşmıştır. Nadir Hatemi, çocuk yaşlanndan beri çarpıcı bazı kişisel özellikleriyle tanınır. Eğitim yaşamı boyunca, ayırtetmeksizin, her dersten en yiiksek not almış olması belki de bunlann en önemsizidir. Hiçbir hırs belirtisi göstermeksizin, zorlanmadan bu performansa ulaşması adeia onun doğal yapısından kaynaklanıyordu. Ancak, kıvrak mantığı, kişisel ilişkilerini rutin alışkanlıklarımızı aşacak güzellikte sürdürebilmesi, güzel sanatların ve hobilerin her çeşidi ile sarmaş dolaş olabilme yeteneği onun derslerdeki başansını gölgede bırakacak derecede gelişmişti. Nadir, her toplulukta aranan ve sevilen bir kişi idi. lemesine ve içten bir diyalog kurabilme yeteneği idi. Yumuşak, tatlı ve son derecede olgun bir davranış. Dünyanın en ileri gelen bilim yetkesiyle (otoritesiyle) olduğu kadar en güçsüz hastasıyla da aynı ilişkiyi kurabiliyordu. Dargmlık, kızgınlık, öfke, terslik, sertlik ve tahakküm onun hiç tanımadığı duygulardı. Onun yanında başkası hakkında tngiltere ve Fransa'daki aka küçültücü bir söz sarfetmeye cedemik kuruluşlarda yaptığı araş saret edemezdiniz. Yıllar boyu tırmalarda tıp bilgini olarak ken ciddi bir hastalığın tehdidi altındini göstermiş, kabul ettirmişti. da yaşadığı halde kendi hekiminOnun bilimsel kişiliği yurtiçi den başka kimseye şikâyetini ya da yurtdışı diye bir fark tanı söylemedi. Bilimsel çahşmalanmıyordu. Nerede ve ne koşulda nı hiç aksatmadı. Hastalarına olursa olsun hep aynı "âlim hep aynı ihtimamı gösterdi. Isa d a m " idi. tıraplı gecelerin sabahında bile Akademik yetkinliği ve çok yine hep o güleryüzlü ve sevecen güçlü hekimliği herkese doğal tavırla karşılardı sizi. gelirdi. Bunları sanki kendiliğinBilimsel her konu, referans kiden, emeksiz kazanmıştı. tabı gibi ona danışıldığı için, NaToplumun her kesimi ile rahat dir Hatemi "ayaklı kütüphane" bir diyalog kurabilme, genellik diye tanınır. Ancak, bu deyim le başarılı politikacılara özgü sa onun bilgin yönünü gereği gibi nıhr. Ancak politikaanın bu be yansıtmaz. Çünkü danışanlara cerisi yüzeysel ve iktidar amacı salt bilgi vermekle kalmaz, sona yöneliktir. Nadir Hatemi'yi runlannı çözüme götüren pratik asıl " n a d i r " yapan yönü sadece formüller bulurdu. Vardığı so"insan" amacına yönelik, derin nuçlar, durmadan inceleyen ve İşverenlerimiz işten çıkarma olayına "özgürlük" sorunu olarak bakabilir ve bunu kendileri için bir hak olarak kabul edebilirler. Saygı duyarız ama, her hakkın ve her özgürlüğün bir sıtŞLETMELERDE İŞÇİ nırı olması yasa gereğidir. BuraGİOERLERİ VE BATIDAKİ da sınırı nerede çizeceğiz? Bunun DURUM somut ekonomik koşulları belirÜlkemizde çok büyük bir iş lenebilir. Belli dar boğazlardaki sizlik oranı vardır. Yatırım progişyerlerine, belli oranlarda işçiramı umut verici değildir. Senyi arttınlmış ödencelerle çıkarma dikalar işverenler, için büyük ölhakkı verilebilir. Böylesine sınırçüde sorun olmaktan çıkmıştır. sız sayıda işçiyi çıkarılış neIşletmelerin tümünde işçi giderdeni ne olursa olsun çıkarma leri toplam giderler içinde yüzhakkını tanımak hele bunu bude yirmi dolayındadır. (Batı işgünün güvensiz ekonomik ortaletmelerinde aynı oranın ne olmı içinde yapmak sağduyuyu ve duğunu işverenlerimizin araştırinsaf ölçülerini zorlayan bir davmaları çok önemlidir.) ranış olur. Tüm bu koşullar altında, her Demokrasiyi ve toplumsal baülkede nazik bir dengede duran, rışı yaşatmak istiyorsak, uzlas.toplumsal banşın işverenlerin dimak zorundayız. Bu uzlaşmanın lediği gibi işçi çıkarma olayına inandırıcı, sevecen, insanca ve hazır olduğunu kimsenin kabulhaklılık ölçüleri içinde yapılmaleneceğini sanmak zordur. Konu işverenlerimizin sorumlu ya da sının zorunluluk olduğuna ve bunun gerçekten tek yol olduğusorumsuz oluşu ile ilgili değildir. na da inanmamız gerektir. İşverenlerimiz elbette sorumlu Doğdu, Ümit Yaşar Yaşadı, Omit Yaşar Öldü, Ümit Yaşar İlâhi Ümit Yaşar Yaşam bir şaka gibidir. Bir masal gibidir. Bir şiir gibidir kimi zaman... Ama her zaman bir öykü gibidir. Gibisi fazla, öyküdür yaşam! Sıradan bir öyküdür. Birbirine benzer binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca, milyarlarca öyküden biri. Doğmak, yaşamak, ölmek, hepsi bu! Ümit Yaşar'ı önce adıyla ilginç bulmuştum. Anlamlı bir çağrışım yapıyordu: Ümit, Yaşar... Umutsuz yaşamak olası mıydı? Umutla yaşayıp giderdi insanoğlu. İyi kötü, doğru yanlış, ama hep umutla... "Umit Yaşar" adı bir şaire ne de uygun düşüyordu! Sanki uydurmaydı, yakıştırmaydı, gerçek değildi. Ümit Yaşar kendine böyle bir ad yakıştırmıştı. Değildi, ama öyle gibiydi işte! Otobüsle kent dışından gelirken duydum haberi. Radyonun boğuk gürüttüsu arasında: Şair Ümit Yaşar öldü... Önde oturan iki genç adam Aa, şair Umit Yaşar ölmüş' dediler. Bir tanesi 'Hürriyet'te geçen hafta şiiri çıkmamıştı. Demek hastaymış' dedi. Bir an sustular. Ne kadardır bir an? Bir saniye mi? O kadar işte. Sonra geçtiler gündelik konuşmalara. Bu kadarcıktı bir şairin, hem de halkça tanınan, sevilen ünlü bir şairin ölümünün uyandırdığı yankı, tepki... Son görüşümde zor yürüyordu. 'Cumhuriyet'in aviusundan girmiş, merdivenleri yavaş yavaş çıkıyordu. Geçmiş olsun, dedim. Yaşlılık, dedi. Bacaklarındaki damarlarda bir şeyter varmış. Romatizmadır, havadandır, dedim. GükJü. Galeride benim için bir sergi düzenleyecekti geçen yıl; ihmal etmiştim. Bu yıl yapalım, dedi. Yapalım, dedim. Etini sıktım, o içeri girdi, ben sokağa doğru yürüdüm. Şon görüşme, son konuşma imiş meğer!.. Şimdi arasam yok Ümit Yaşar, 59 yıllık bir yaşam sürecini ardında bırakarak goçtü gitti. Bu zaman içinde yüzlerce şiir, güzel anılar bıraktı. Yetmez mi? "Yaşamım boyunca acının her türlüsünü çektim, yokluğun en dayanılmazlannı gördüm, umutsuzlukların en koyusuna düştüm. Kaç kez eşiğine geldim ölümün! Dostluklarda, sevgilerde mutlulukların en doyumsuzunu tattım. Sevdim sevildim. Aldandım zaman zaman da, yıkıldım parçalandım. Fakat şiire olan tutkum azalmadı... Çok yıllar önce 'Hayatımdan şairliğimi alıp çıkanrsanız geriye önemli bir şey kalmaz. Öylesine tutkunum şiire' demiştim. Bu söz geçerliğini bugün de koruyor" diye yazmıştı bir kitabının önsozünde... 25. sanat yılının kutlanmasında da şöyle demişti: "Geleneksel halk şairteri zincirinin bir halkasıyım ben. Bir halk çocuğu olarak doğdum, bir halk ozanı olarak öleceğim." Yirmi altı yaşındaki oğlu Vedat, kendini Galata Kulesi'nden aşağı atmıştı. Geriye bıraktığı kâğıtta, "İşte böyle intihar edilir" demişti. Birkaç kez canına kıymaya çalışmış, ama başaramamış babasına acı mı acı seslenişti bu... "Bu karanhk bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgâr çıksa, alıp götürse Yıllann /p»mde btraktklannı" diyordu. 'Acıiar Denizi' kitabının başına koyduğu şiirinde... Kendini ölümün ve aşkın şairi sayıyordu. Başlıca iki tema: ölüm ve aşk... Birbirine hem yakın, hem uzak iki gerçeği yaşamın... "Ne kötü bir dünya bu, sevgisiz, acımasız Yaşarken dolu dizgin ölüvermek apansız." Oyleydi, "Her şey geride kaldı ne sandın yalan dünya • Gördüğün gibi işte, bir ölüm var yalansız." Ümit Yaşar Oğuzcan, geniş okur yığınlarının şairiydi. Şarkılar bestelendi dizeleriyle... Dillerde, genç kızların. delikanlıların defterlerinde yer aldı şiirleri. Ezberlendi, okundu, satıldı kttaplan... Aşklar yaşadı. Acıiar denizinde boğula boğula yaşamayı tattı. Olümun yakınlarında dolaştı. Sonunda ölüm buldu onu; bir gün herkesi nasıl bulacaksa, öyle... 'Son Mektub'iinu okurken bütün bu duyguları yasatıyor bize: "ölürsem, şaşırma Ölebilirim Ölürsem, ağlama • Yine gelirim Ölürsem, seslenme Uyuyacağım Ölürsem, üzülme Yfeşayacağ/m Ölürsem, bekleme Geri dönemem Ölürsem, ölme Sensiz edemern." Bu kadar işte! Yaşarsın, üzülürsün, sevinirsin; yaratırsın bir şeyler; benden sonraya bunlar kalsın, bir şeyler yaşasın, kalsın, diye diye; bu umutla... Ümit Yaşar da bu umutla yaşadı. Güzel bir yaşam. Mutkı bir yaşam. Şiir denizinde çırpınarak yaşamak başka yaşamalara benzemez. "Hadi ben öfdüm Size ne oluyor . Neyin nesi bu tören? Bu çiçekler kimin için? Bu telaş niye?" araştıran bir emeğin karşılığı idi. Çok yetenekli bir klinikçi olduğu kadar ideal bir laboratuvar araştıncısı idi. Ne birinden ne de öbüründen ödün (taviz) verdiği görülmüştür. Resmi ve özel çok geniş bir hasta çevresi oluşmuştu. Bunu elde ederken nicelerin başvurduğu kolay, ama hoş olmayan yollann hiçbirine itibar etmedi. Akhna da gelmezdi zaten. Bu geniş çevreye karşın parası sadece geçimine yetti. Öldüğünde çocuklarına onur ve erdemden başka bir kalıt (miras) bırakmadı. Prof. Dr. Nadir Hatemi'nin hayatı ve eserleri Türk tıp tarihine girecek kadar büyüktür. Bilimsel metodoloji ve modern deontoloji ilkeleri onun kişiliğinde bir başka olgunlaşmıştır. Başardıkları, yetişen ve yetişecek tıp kuşağının yeşereceği verimli bir toprak gibidir. Özellikle pediatri ve tıp tarihi araştırıcılarının Nadir Hatemi olgusuna yakından ilgiyle eğilmeleri gerekir. Onun hakkında yapılacak incelemeler, genelde halkın da "yavan"hktan kurtulma çabalarına güç katabilir. İndira Gandi'nin öldürülmesinden sonra Sihlerin başına gelenleri gazetelerde izliyor musunuz? Dinsel inancı gereği Sih, saçını uzatır, sakalını kesmez, başına türban sararmış. Demek ki bir Sih bizim üniversiteye başvursa, YÖK Başkanı Doğramacı kapıdan çevirecek: Türbana bir diyeceğim yok, ama sakalını kesmeden derse giremezsin. Hindular, Gandi'nin intikamını almak için ülkede Sih avına çıkınca adamlar türbanlarını atıp saçlarını, sakallannı kesmeye başlamışlar. Metazori giyim kuşam devrimi değil mi? • Giyim kuşam bizim tarihimizde de sorunlar yaratmıştır; kavuğu çıkarıp fes giymek de zor olmuştur; fesi atıp şapka giymek de... Çoğu zamanda ve yerde giyim kuşam bağnazlık, koşullanma, yozlaşmayta biçimleniyor. Geçmiş yüzyıllarda yeğlenen giyimlere şimdi gülüyoruz. Sarayda kokuşmuş aristokratm dantelalar içinde yüzmesi, pudralanması, peruk takması hayata yabancıiaşmasının sonucudur. Çalışan bir kişinin böyle giyinmesi düşünülemez. Kara çarşafın anlamı yobazlıktan başka neyie açıklanabilir? Ama pamuk ya da tütün tarlasında güneş altında bütün gün çalışan kadının başörtüsüne kimse birşeycikler diyemez. Tarih boyunca emekçi sınıflannın modasını çalışma koşulları yaratmıştır. Balıkçının, tamircinin, çiftçinin, demırcinin giyim kuşamını yaptığı iş biçimlendirir ki en güzel moda budur. • Bir gazetede okumuştum; kışın çamur, yazın toz deryasına dönüşen gecekondu mahallesinde oturan bir öğretmen, bir çift lastik çizme edinmiş. Yağmurlu günlerde sabah erkenden evinden çıkarken öğretmen ayakkabilarını naylon bir torbaya koyuyor, çizmelerini ayağına çekiyor, mahallenin sınırındaki bakkal dükkânına ulastığında kunduralannı giyiyor; çizmelerini dükkâna bırakıyor. Akşam dönuşte yine bakkala uğruyor, lastik çizmeleri giyiyor, evine ulaşmak için çamur denizine dalıyor Ne var ki öğretmen bakkala bu yüzden her ay belirli bir para ödüyor. Öyle ya, küçücük dükkânda bakkal çamuriu lastik çizmeleri neden saklayıp gözetsin? İşte okula kravatı, ceketi, temiz gömleği ve boyalı kunduralarıyla gelip öğrencilerine örnek olmak zorunda olan bir öğretmenin giyim kuşam öyküsü. • Son yıllarda dünya büyük giyim kuşam devrimini yaşıyor. Sanayileşmiş burjuva toplumlarında geçerli modaların sınırlarötesinde seçkinleri etkilemesı, yüzyılımızın giyim kuşam akımlarını yaratıyordu. İletişim ve ulaşım yoğunlaştıkça etkileşim de hızlandı. Endüstri geliştikçe, tüketimi pompalamak için çarklar daha hızlı dönmeye başladı. Ama bu saldırıya karşı sağduyunun savunması da gündeme girdi. Giyim kuşamın sadeleşmesı. insanın giysilerini seçmekte özgürleşmesi, süslü püslü pahalı giysiler yerine rahatlık veren biçimlerin yeğlenmesi, görgüsüz zengin çevreler dışında güç ve yandaş kazandı. Batıdaki moda çevreleri de geçmişte ve günümüzde halk giyimierinin çizgilerini taşıyan yeni biçimleri piyasaya sürmekte gecikmediler. • Kimi moda dergilerinin albenili sayfalarında, yabancı turistlerin üstünde şalvar biçimi pantolonlar görüyorum; erkeklerde geçerli bu giyim biçimi, kadınlar için de şıklık sayılmaya dönüştü. İster misiniz bizim Adana dolayında giyilen kara donu yakında şık kentsoylu kişilerimizin kıçında görelim? Olur mu olur... Batıdan geldiği zaman giyim kuşam modasını başımız üstüne benımseriz; kendi hayatımızda hor gördüğümüz şalvan ayağımıza geçiririz de demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü bir türlü kafamıza sığdıramayız. VEFAT Merhum tzzet Efendi ve merhume Feride Kuran'ın oglu, merhurae Nezihe Yöntem ve merhum Sabri Yalçuk'un kardeşi, Dr. Savgat Sencer'in babası. Prof. Dr. Ergin Sencer'in kayınpederi, Altay Sencer'in dedesi, emekli öğretmen Bedia Kuran'ın sevgili eşi kioler talanr? Yeni"otuzbinlik'ler30.000 liradeğerindeki ÇEKKARTyapraklarıdır. Yeni "otuzbinlik"leri, harcayacagı parayla "para" kazanmasını bilen, ÇEKKART kullanmayı çağdaşlığın ve aklın gereği sayan ÇEKKART sahibi itibarlı müşteriler kullanır. FERİT KURAN'ı 6 Kasım 1984 günü kaybetük. Cenazesi 9 kasım cuma günü Fatih Camii'nde kılınacak öjle namazını müteakip Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verüecektir. Tanndan rahmet dilenz. AİLESİ MEVLİD Aile büyüğümüz ve eksikliğini daima arayacağımız ağabeyimiz, sevgili eşim vefatının 40'ncı gününe rastlayan 9 Kasım 1984 Cuma günü öğle namazını müteakip Şişli Camiinde aziz ruhu için Kuran'ı Kerim ve mevlidi şerif okutulacaktır. Akraba, dost ve arkadaşlanyla sevenlerinin teşriflerini rica ederiz. AİLESt ADINA EŞt: ZEKİYE BABAN CtHAD BABAN'm SEVDACENAP AND MÜZİK VAKFI ATATÜRK'Ü ANMA KONSERİ 10 Kasım 1984 Saat: 11.00 TEŞEKKUR Acil olarak kaldınldığım Sosyal Sigortalar Kurumu Îstanbul Hastanesi 1. Dahiliye Servisi'nde müşfik tedavilerini gördüğüm Dahiliye Müt. Dr. SAVGAT SENCER, Asistan Dr. KEMAL KOÇAL ve hemşire NURAN ÇÖMLEKÇÎOGLU'na ve müteakip tedavimi yaparak beni ayağa kaldıran Erkek Fizik Tedavisi Servisi kıymetli Müt. Dr. İSMET GÜREL ve Müt. Dr. LEMAN TOKUŞ, Asistan Dr. CEVVAL CELEN ile sorumlu hemşire HÜLYA BOZKURT, hemşire SEMRA TAŞMAZ, hemşire FATMA TÜZÜN ile pek yakın ilgilerini gördüğüm Dr. JALE ÇÖL ve Dr. NUKI ÇÖL'e teşekkürü bir borç bilirim. MUVAFFAK AZAK Her ÇEKKART sahibi, özel, filigranlı ÇEKKART kimliği taşır. Para gibi, filigranlı özel kâğıda, özel mürekkeple, "adınaözel" basılmış çekini istediği değerde doldurur... Ödemesini, imzasının itibarıyla yapar. ÇEKKART paradır. Paranın kullanıldığı her yerde kullanılır* Onbinlerce ÇEKKART sahibi gibi siz de ÇEKKART kullanın... ÇEKKART itibarını, ÇEKKART kazancını, ÇEKKART güvenini yaşayın. Program C.Memduh ALTAR Konuşma İ.USMANBAŞ Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi Yöneten: İ.USMANBAŞ Metni Okuyan: M. KENTER L.V. BEETHOVEN 8. Senfoni Yöneten: Y.G. AKSÖZ Davetiyeler: Atatürk Kültür Merkezi Gişelerinde Basın: 27391 9 Kasım 1984 cuma 14.30 19.30 arasında TÜYAP YAZKO STANDINDA ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZt Çekkart © Pamukbank "CEKKARTIa sınriama voktur Parrukbank, ÇEKKARTsahıbmın ımzasını ve kart nurrarasmı taşıyan. 30 000 TL 'ma kadar her ÇEKKART yaprağmt provızyonsuz ve anında ödemeyı taahhüt eder 30 OOO TL nın üsHJndekı çekler ptovızyonu alınarak clerhat ödenir AFET ILGAZ (Muhteremoğlu) kitaplarım imzalayacaktır. diyenler, TÜYAP 3. Kitap Fuarı'nda YENİ DÜNYA YAYINLARI'ru görsünler. "KİTAPLAR ÇOK PAHALI, ALAMIYORUZ!" OKTAY AKBAL, ASIM BEZİRCİ, NECATİ CUMALI, KEMAL SÜLKER, OSMAN ŞAHİN 523 91 31 • 34 YZ 892 çift plakamı kaybettim. Hükümsüzdür. HASAN SOYLU Enerji tasarrufunda yarın geç olabilir ilir ~l * Dolgun ücretle bay, bayan eleDolg manlar bugün Taksim Etap Oteli'ndeki TÜYAP Kitap Fuarı'nda satıştaki kitaplarım imzalıyorlar. (Saat 1519 arası)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle