19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 Orman ile toplıım arasındaki moral kültürel ilişkiyi kurmada sanatın ve özellikle edebiyatın işlevi çok önemli olmuştur. Bu bakımdan edebiyatımızla Batı edebiyatını karşılaştırmak ilginç sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Doç. Dr. UÇKUN GERAY İ.Ü. Orman Fakültesi Batı Almanya Parlamentosuna girmiş olan Yeşiller'in programlannı veya davranışlanm eleştirebiliriz, fakat dünya siyasal yaşamında önemli bir yenilik olduklannı yadsıyamayız (inkâr edemeyiz). Çünkü bunlar ilk kez doğayı, doğa korumayı ve özellikle ormanı parti siyasasının temel direklerinden biri haline getirmişler. üstelik başanlı da olabilmişlerdir. Kuşkusuz her akla gelen toplumda böyle bir olgu ortaya çıkamaz, ekonomik ve kültürel bir birikim, ancak belH toplumlan bu noktaya getirebilir. Aynı toplumlar ileriki yıllarda ormancılıkla ilgili daha ileri düşünce biçimleri ve örgütlerle karşımıza çıkarlarsa şaşmayahm! Bu gidişe karşılık toplumumuzdaysa orman sözcüğünün dışlanan, yabanı hatırlatan bir sözciık olduğu görülür. Orman sözcüğünün günden güne daha çok kullanıldığını ve kabul gördüğünü söyleyebiliriz, fakat ileri toplumlarla karşılaştırıldı^ında bu sözcüğün zihinlerde yarattığı imaj açısından yine de hayli geri olduğumuz kesindir. EDEBİYATIN, SANATIN BÜYÜK ETKtSİ Beğenilmeyen bu imaj teknik ve ekonomik gecikmemizden ve bu varlıkla çağdaş moralkültürel ilişkinin kurulamamış. olmasından kaynaklanmaktadır. Orman ile toplum arasındaki moral ilişkiyi kurmada sanatın ve özellikle edebiyatın işlevi (rolü) çok önemli olmuştur. Edebiyatçı orman sözünü ne kadar sık ve ne kadar sevimli biçimde kullanmışsa kültürel ilişki de o denli sağlıklı olabilmiştir. Edebiyatımızla Batı Edebiyatını bu bakımdan karşılaştırmak önemli bir çalışma olsa gerektir. Onların orman sevgisi, açıkça görülür. Batı toplumlarında orman, daha çok yüce, huzur verici. sanatsal bir varlık olarak algılanır. Bunda edebiyatın derin etkileri olmuştur elbette. Doruktaki pek çok edebiyatçı, doğayı ve ormanı sevmişler. yüceltmişler ve sevdirmişlerdir. 16. yüzyıldan başlatırsak bu saygının nedeni olan Fransız edebiyatçılarını şoyle sıralayabiliriz: Ronsard (15241585), J. du Bellay, R. Belleau, H. d'Urfe, La Fontaine, Fenelon, J. J. Rousseau, B. de SaintPierre, Florian. A. Chenier, Chateaubriand, Lamartine, V. Hugo, Leconte de Lisle, G. Sand (18041876) ve daha niceleri... Bu yazarları okuyup da ormanı yüce ve güzel bir varhk olarak algılamamak ve ilkel bir değer yargısında kalmak olanağı yoktur. Bir incelemeye göre Fransa ve Orta Avrupa'da son iki yüzyılda, şairlerin %50'si, fılozoflann %68'i dağlık ve ormanlık yöre kökenlidir. Pek çoğu kırsal bir çevrede, ormanlar içerisindeki şatolarda doğmuşlar, bu ortamda çeşitli etkinlikler göstermişler ya da bu ortamda yaşamayı tercih etmişlerdir. Bu etkiler sayesinde ormanın sanatsal yonü ortaya çıkmış ve zihinlere düşen imajlar uygarlaşmıştır. Geri kalmış toplumlarda bu özellik siliktir. MASAL DÖNEMİNİ AŞAN KÜLTÜR BIRİKİMLERİYLE... Her toplumun külturü vardır. Ama can alıcı soru şudur. Egemen kiiltür, daha çok etkileyen kültür hangisidir? Bir başka deyişle bugün içerisinde bulunduğumuz milyonlarca irili ufaklı birikimin ilk uç verdigi topluluk hangi topluluktur? Elbette ki tek başına bu soru "kültür"ü tek boyutlu kabul etmek anlamına gelir. Aynca şu sorular da daima eklenmelidir: Birikimlerin yaygın şekilde kullanıldığı, değer yargılan haline geldiği toplum hangisidir? Ormana ilişkin gelişmiş değer yargılarının yaygınlaşmasında okuryazarlığın, yeni yazılı her çeşit edebiyat ürünlerinin ve en önemlisi matbaanın (1440) büyük etkisi olmuştur. Örneğin 16. yüzyılda Fransa'da, bir çeviri, 16 baskı yapabilmiştir (Boccacio'nun Decameron'u). Bize göre ancak, masai, destan vb. türlerin dışında orman temasının işlenişi önemli bir olgu sayılabilir. Masal, mit, destan... gibi türlerde bu sözcüğün kullanılması pek anlamh değildir. Çünkü adı geçen türler bu OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sozcüğu esasen kullanmadan edemezler. Fakat moral \e kültürel çerçevede kullanmaktan çok, ona bir araç görevi verirler. Oysa Rönesans, matbaa, okuryazarlık, teknolojik ilerleme, yeni edebiyat türleri sonucudur ki ormana normal ve kültürel değerler verilebilmiştir. Masal donemindeki orman teması ile yeni edebiyatla kendini duyumsatan tema arasındaki fark hayli önemli ve anlamlıdır. Antik Devirde Platon (M.Ö. 428348),CatonCl.Ö. 234149) ve belki de şairlerin en büyüğü olan Virgile (M.Ö. 7019) ormansızlaşmadan söz etmişler ve şikâyette bulunmuşlardır. Roma Hukukunda orman suçları ve mülkiyetine ait hukümlerin bulunduâu bilinmektedir. Henri IV. (Fransa Kralı: 15531610) ve buyük Fransız devlet adamı Colbert (16191683) için orman, yaşamın vazgeçilmez ve o nedenle de korunması gerekli bir varlığıdır. Philippe VI 1346'da bir orman yasası duzenleyerek, artık ormanlardan hiçbir yararlanma hakkı vermemeğe özen göstermiştir. Ingiltere'de ise, aynı sırada, yasalar daha katıdır ve bütün orman tahripleri için ölum cezasına kadar varan hukümler bulunmaktadtr. Ashnda bunlar hammadde kıtlığı ve orman tahribinden doğan darboğazı önlemeye yöneliktir. Yani bir yanda, sanatta orman teması sevecen biçimde işlenirken öte yandan tahrip sürmüştür. Fakat şu var ki, orman tahribi ve teknolojik gelişmeler, toplumun bu varhğın önemini anlamasına, bilinçlenmesine etkili olmuş; bilinçlenme ölçüsünde de bu tema sanata girebilmiştir. Nitekim sömürgeler elde edilir edilmez orman tahribi sömürgelere kaymıştır. Konu edilen özellik Roma Imparatorluğu'nda da kolayca görülüyor. Ancak edebiyatta orman temasının çokluğu, yoğunluğu... v.s. yalnızca ekonomik ve teknolojik olgulara bağlanmamalıdır. Aynı zamanda toplumun önemli, etkili ve saygın kişilennin doğduğu, yaşadığı, yerleştiği ortamın orman ve/veya kır olması (bu nitelik kesinlikle koylülük anlamına gelmemektedir) halinde de bu tema sanata kolay girebilmektedir. Yaşam biçimi, anılar, sevgiler, geçmişe özlem duyguları, sanatkâr bir ruh ve iletişim kurulabilecek düzeyde bilinçli ve külturlü bir kitle, herhalde açıklayıcı bir tablodur. Aynca, feodal düzen ve onun öncesi incelendiğinde, yani kilise ve mülk sahibinin kültürel gelişmenin destekçisi olduğu dönemlerden başlanırsa, kültür odaklarının mekâna dengeli ve sık aralıklarla yayıldığı yerleşme biçimleri de sanata orman temasının girişine ortam hazırlamıştır. Şu halde Batı ormana, yalnızca hammadde ve kömür için girmemiştir. Inceleme yapmak, kolleksiyon yapmak, ibadet etmek, av partileri düzenlemek, yalnızlığa (inzivaya) çekilmek, tablo yapmak, dinlenmek... v.s. için de girmiştir. Sayılan bu moral ve küitürel ilişkilerin ortaya çıktığı tarihler hayli eskidir ve daha da önemlisi bu ilişkiler yaygın olmuştur. Değer yargılanmızdaki azgeHşmişliğe karşın ormancılığımız, teknik birikim, örgüt gibi yönlerden azgelişmişliğimize yakışmayan, onu aşan atılımlar içerisinde olmuştur. Karşın diyoruz, çünkü bunların anlatılması zor olmuştur, hâlâ da zor olmaktadır. Bu noktada ormancıların hataları, her öksürdüğunü yayın organlarına doğru oksüren çıkarcı gruplara benzemeyisleridir. Birkaç örnek vermek gerekirse ülkemiz, sosyalist ülkeler dışında ormanların mülkiyet ve işletilrnelerini kamu elinde toplayabilmiş, plan nedir bilınmeyen yıllarda dağlarının cnvanter ve planını yapmış, anavasalarında ormanla ilgili hukümler bulunduran, orman köyluleri ile ilgili kendine özgü örgüt ve modeli bulunan, ormancılığı bakanlık düzeyinde örgütleyen, doğal rezervlere değer verdiği için milli parkçılıkta uluslararası ödulu bulunan ender ulkelerdendir. Bu noktalara misyonerce çalışılarak, can vererek gelindiğini kısaca belirtmekte yarar vardır. Bu heyecan olmamış olsaydı, bugune kadarki orman talanının hangi boyutlara varacağını duşünmek bile korku verir. Yeni edebiyatımızda orman teması, orman sözcüğünün yinelenme sayısı, gecikmiş de olsa bir artış göstermekteyken, bu kere ormancılık örgütleri yanlış bir tutumla daraltılmıştır. Şu halde ormancılık örgütlerini, uygulamasını yönlendirenlerle; üst düzey teknokrat ve burokratlarıyla sanatın ilişkisi zayıftır. Bu yanlış tutum artık giderilmelidir. Ağaclandırma, erozyon, sağlıklı moral ve kültürel ilişki, hammadde darboğazı gibi korkulması gerekli sorunları bulunan ülkemizde bu sorunlara çare olacak örgutlere sağlıklı biçimde yaklaşmak, birikimleri dar çerçevelere sokmamak, mesleği ve örgütlerini budamak üzere yapılmış olanlan iyi ayırt etmek gerekir. Bundan böyle, anlamadıkları konuda etki oluşturmak isteyen, üstelik edebiyatsız büyümüş ve uygariıkta geri kalmış kişilere fırsat vermemek gerekir. Orıııan, Sanata Girdikçe... PENCERE Bozuk ParaL. 7 OCAK 1984 OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Sol ve Sağ 1 ocak tarihli lnternational Herald Tribune gazetesinin bildirdiğine göre ABD'li astronotlar gökyüzünde Jüpiter gezegeni kadar büyük ve dünyaya güneş sisteminin bir üyesi olabilecek kadar yakın bir cisım saptadılar. YÖNETEN ÖMER GÜZEL BILIM/TEKNIK Güneş sisteminin 10. gezegeni bulundu mu? Kaliforniya'daki Mount Palomar uzay gözleme istasyonu şefi Dr. G. Neugebauer'in açıklamalarına göre, uzayda dolaşan IRAS enfraruj teleskobu ile saptanan cisim o kadar gizemli ki; bir gezegen mi, dev bir komet mi yoksa yıldızları henüz yeni oluşan ya da toz bulutuyla kaplı biı galaksi mi bilinemiyor. Neugebauer, "Tek söyleyeceğim, ne olduğunu bilmediğimizdir," diyor. Hiç ışık yaymayan ve bugüne kadar optik teleskoplarla görülememiş olan bu uzay cismi ile ilgili en önemli hipotez, Jüpiter büyüklüğünde ve gazlardan oluşan bir gezegen olduğu. Dunyaya 80 milyar kilometre, yani evren ölçüleriyle, bir taş atımlık uzakhkta olan bu cisim, guneş sisteminin en dıştaki uyesi Pluto'dan sonra dünyaya en yakın uzay cismi. Cornell Üniversitesi'nden Dr. J. Houck'a göre, "Dünyaya gerçekten bu kadar yakınsa, güneş sisteminin bir parçası olması olasılığı çok >üksek." Bu ilginç cisim, IRAS teleskobu larafından geçtiğimiz 1983 yılı içinde iki kez gorüldü.Her ikisinde de yerini değiştirmedi. Bu, bir komet olmadığını düşundürüyordu. İlk goruldüğunde, dünyaya yaklaşıyor olabileceği sanıldı. Fakat yakınlaşmıyordu. Bu nedenlerle, astronomların varolduğuna inandıkları; fakat bugüne kadar bulamadıkları güneş sisteminin onuncu gezegeni olması ihtimali yabana atılmıyor. Ancak Dr. Neugebauer ve Dr. Houck, şaşkınlıklarından bu hipotezi kabule de yanaşmıyorlar. "Sanırım, bu, genç ve ışık saçmayan galaksilerden biridir," diyorlar. "Eğer ö>leyse. evrenin nasıl doğduğu ve büyüklüğu hakkındaki bilgilerimizde yeni bir adım oluşturacak." Astronomlar, şimdi meçhul cismi dünyanın en guçlü optik teleskobu ile incelemeye hazırlanıyorlar. "Yıllardır Türk sağı ıktıdardaydı. ama sağ uygulama y p madı" diye yazmış "Tercüman"da bir yazar... Niye 'sağ' iktidar, 'sağ' uygulama yapamamış? "Çünkü devletçı yapımız 60 yıllık temele dayanıyordu. Hafif sol kokar." Sol temele dayanan bir yönetim gerçekte 'sağ'cı imiş, ama bir türlü 'sağ' uygulama yapamamış. Öte yandan 'sol', bu uygulamalan boyuna e\eştirmiş. Bu gazeteci arkadaşa göre "aslında kendini tenkit etmiş olduğunu unutmuş..." Birâz karışık oldu değil mi? Türkiye'de her zaman sağcılar işbaşında, ama sağcı yönetimi bir türlü kuramıyorlar, birileri bunu engelliyor belki de o, hep çatılan bürokrat takımı! 'sol' ise hep muhalefette, her şeyi eleştiriyor! Ne iş, ne garip tutum! Solcuysan sol uygulama yaparsın, sağcıysan sağ uygulama. Ama devletin temeli 'sol', daha doğrusu 'hafif sol' olduğundan, daha doğrusu bu baya göre 'koktuğundan', sağcılar bir türlü istedikleri uygulamalan yapamamışlar. Tam 60 yıldır... Vani 1923'ten, 1984'e kadar böyle gelmiş. Ama şimdi bir şeyler değişiyormuş, 'sağcı' bir iktidar 60 yıllık geçmişe sırt çeviriyor ve 'sağ' bir uygulamayı, kimsenin gözünün yaşına, kımsenın ne diyeceğine bakmadan uygulamaya girişiyormuş!... "Bugün ilk defa bir sağ uygulama gündemdedir. Sol, tenkit edecekse bunu etmelidir. Etmelidir ki memlekette 'değer ölçüleri' kesin hatlarıyla ortaya çıksın. Ve kavram kargaşası haline gelmiş şu 'sağsol' tabirleri artık bir yerlere otursun ve açıklık kazansın". Tercüman'da çıkan yazının doğru yanları yok değil. Gerçekten de, sol nedir.sağ nedir ulusça anlaşılmalıdır artık. Uygulamalar, yönetim işleri belirli düşüncelere dayandırılmalıdır. Kimin ne yaptığı, yapmadığı, ne yapmak istediği, belli olmalıdır. Herkes, her şeyi yapamamalıdır. Politika sahnesine çıkanların görüşleri, tutumları iyice belırgınleşmelıdir. Bu kışller işbaşına gelince bilinen fikirlerini, görüşlerini uygulamaya koymalıdırlar. Şu partinin çizgisi böytedir, öteki partininki boyledir, bunlar kamuoyunca tanınmalıdır... Oy isterken her parti kişiliğini, niteliğini apaçık sergilemelidir. Hem öyle, hem böyle görünebilmek yolları kapatılmalıdır. Politikada gerçek çoğulculuk budur. Ama öbür dedikleri doğru mu bu arkadaşın? Bugüne kadar işbaşına gelen 'sağ' iktidariar, 'sol' uygulama mı yaptı? Devletin temeli, 'hafif sol' koktuğuna göre çaresizlikle sol' uygulama yapmak zorunda mı kaldı? Hiç sanmıyorum. Atatürk Cumhuriyeti'nin temel ilkeleri ortadadır Aitı ilke ve onların yanı sıra 'tam bağımsızlık' içte ve dışta barışçılık' görüşleri Türkiye hükümetlerinin uymaları gereken Anayasa buyruklarıydı... Ama uyuldu mu? Devletçilik 1950'den bugüne dek Atatürkçü bir anlayışla mı sürdürüldü? Ya laiklik? Atatürk döneminde dinsel eğitim yapan okullar var mıydı, actk Kuran kurslarıvar mydı?Bunlar 1950'lerde ortaya çıkmadı mı? Büyük devletlere, paktlara bağlanmak, içişlerimize yabancıları karıştırmak eğilimlerı de 1950'den sonra hız kazanmadı mı? Bütün bunlar sağcı' uygulamalar sayılmaz mı? Türkiye Cumhuriyeti, Halkçıdır, Devrimcidir, Cumhuriyetçidir, Laikliktir. Devletçidir. Ulusalcıdır Ne var ki 1950'den sonra, hatta daha önce işbaşına gelen pek çok bakan, başbakan bu ilkelerin gereğine uymadılar. CHP'nin de DP'nin de, 1960'dan sonra AP'nin ve zaman zaman ona ortaklık eden MSP ile MHP'nin de Atatürkçü devletin temel ilkelerine uymadıkları, dıllerinden 'Atatürk ilkeleri' deyimini düşürmemekle birtikte bu ilkeleri 'yok' saydıklannı hep biliyoruz. Demek ki, sağ' iktidarlar, sağcı' politikacılar, en azından kırk yıldır Türkiye'de 'sağcı' bir politika uygulamaktalar. 1974 ve 197879 dönemlerindeki 'demokratik sol' yönetimlerin 'solcu' bir uygulama yapma olanağı bulamadıklarını herkes biliyor. Sağcı partilerle, kişilerle 'ortak' yönetimlerdi bunlar. Demokratik solun ilkelerini bile uygulayamadılar, bol bol ödün vererek. bir süre ayakta kalabilmenın yollarını aradılar Sonuç sıfır... Kısacası, Türkiye'de 'sağcı'lar her zaman 'sağcı' uygulamalar yapabilmişler, ama 'hafif sol' kokan yönetimler ise bir türlü kendi yöntemlerini uygulamaya koyamamışlardır Daha doğrusu gerçek anlamiyle sol' uygulama yapamamışlardır. Hafif sol' kokan bir uygulama bile sonuna dek sürdürülememiş. yarıda kesilmiştir. Bunları bilmeyen yok... Şimdi gerçekten de 60 yıllık Atatürk Cumhuriyeti'nde benzeri görülmemiş, hatta kimilerin 'devrim' ya da 'ihtilal' diye tanımladıkları bir uygulamaya geçilmiştir. Tek başına iktidar olan bir parti ve onun lideri 'sağcı' bir yöntemi tüm hızıyla gerçekleştirmek yolundadır. Ne var ki iktidar 'sağ'ın elinde olduğu halde, muhalefette 'sol', hatta 'hafif sol' sayılabilecek bir parti, bir siyasal tutum ortada görünmüyor. Böylece sağ'. hiçbir zaman elde edemediği bir eylem serbestliğine kavuşmuştur. Oysa 'sol' toparlanma, kendini arama, bulma döneminin sarsıntıları içindedir. • 1403510760 devre nolu ocak 1984 normal çekimi zayi ettim. Hükümsüzdür. MEHMET BASKIN • 34 D 5921 plakah otomobilimin ruhsatını kaybettim. Hükümsüzdür. ALİ ŞAHİN • Ziraat Bankası Gayrettepe Şubesinden aldığım çek defterim çalındı. Hükümsüzdür. NEJAT ATILCAN • Halk Bankası Şişli, Yapı Kredi Bankası Rthtım Şubelerine ait çek defterlerimiz ve 34 NU 549, 34 ZH 085 piakalı otolarımızın ruhsatnameleri çalındı. Hükümsüzdür. MÜHENDİSLER PLASTİK İMALAT VE MUŞAVtRLİK LTD. ŞTİ. • AİPS kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ENDLR ERKLK HtjLine LAYERS yumurta tavukculu BEYAZ YUMURTAIRKI Eski dönemlerde "evin erkeği"r\\n işe gitmek için sabah hazırlığı bir tören gibiydi. Hanım beyin çevresinde dönenir, evlatlık da yardıma koşmak için "atesta" dururdu. Bey'in giysileri. takım taklavatı, epey kalabalık bir yığın oluşturur; çorabı, çorap lâstiği, pantolonu, pantolon askıları,Frenk gömleği, gömlek yakası, gömlek yakasını enseden gömleğe iliştiren düğme, kravat, kravat maşası ya da ığnesı, yelek, y lek cebinde saat, saatin kösteği, kâğrt paraların bulunduğu cüz,dan, sigara tabakası, ağızlığı, bozuk paraların bulunduğu cüzdan... deyince yazının girişini yapmış ve "bozuk para"ya gelmiş bulunuyoruz. Bozuk para, bir anlamda "madeni para" demektır; eskiden beyler madeni paralan bir ayn cüzdana koyariar; genellikle pantotunun arka cebine yerleştirirlerdi. Gerek görülünce ya da sorulunca: Bozukluk var mı? Tabanca çeker gibi pantolunun sağ arka cebine ellerini atarlardı. Geçti o günler. • • • Türk parasının değeri düşe düşe nereye dek düşecek bilemeyiz;İkinci Dünya Savaşı'nda, Yunan Drahmisi, İtalyan Liretı, Fransız Frangı'nın başına gelen bizim liranın başına barış zamanı geliyor... da kimsenin gıkı çıkmıyor. Şimdi bir kalemde AmerikanDolan 300 liranın üstüne fıriadı; piyasaya madeni yüz liralıklar sürüldü; yüz liralık "bozuk para" oldu; yakında madeni beş yüzlükler basılır mı? Artık çarşıda pazarda birbirine beş binlik banknot uzatanlara şaşılmıyor: Şunu bozar mısın? Paralar bozuluyor, paralar bozuldukça insanlar da bozuluyor; bozukluk çoğalıyor. Karikatürist Ali Ulvi dolmuşta dinlediği bir konuşmayı anlattı. Yolcunun biri yanındakine: Bir Türk dünyaya bedeldir. demiş. Öteki, elindeki gazeteyi göstererek: Öyle ama demiş, bir Amerikan Dolan da üç yüz Türk Lira sına bedeldir. • • * Adına Friedmanizm mi diyorlar, Monetarizm mi diyorlar, yoksa başka birşey mi diyorlar; mazlum ülkelerin parasını pul etmek için uygulanan bu polrtikaların dünya sömürü sisteminin bir oyunu olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek var mı? Bir ülkenin ulusal parası bayır aşağı yuvarlanırsa, halkın ahnten dış dünyaya gün geçtikçe daha ucuza satılmaz mı? Ekonomistler Amerikan Dolan değer kazandıkça alkış tutL yorlar: Dolar yine kazandı! Kaybeden kim? Bir ulusal paranın dalgalanması başka şeydir, sürekli değer yıtirmesı başka şey, bayır aşağı yuvarlanması bambaşka birşey... Eğer bir devletin ulusal parasını pul ederek ekonomide mucize yaratmak diye yeni bir keramet icat edildiyse diyeceğimiz yoktur. • * * Gazetelerde okuduğuma göre piyasaya yeni çıkan paraların bir yüzüne Mehmet Akif'in resmini basmışlar; bari şairin iki dizesini de ekleselerdi: "Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşanm Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşanm" Çok ileri görüşlüymüş Akif, Türk parası değerini yıtirme yolunda kükremiş sel gibi bendini çiğnemtş akıyor; yok mu kurtaracak bahtı kara liramızı? T.C KARTAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ İLAN Sa>ı: 1983/502 Davacı Hasan Dçmir tarafından davalı Bakı Şahin aleyhıne açılan Çek iptali davasının yapılan açık duruşması sırasında verilen ara kara r gereğince: Davalı Bakı Şahin'in adresı ııım tahkikatlara rağmen hulunamamı> olduğundan ve davalıya ilanen lebligat (dava dilekcesı)'ın tebliğine karar verilmesı uzerine davalı Baki Şahin'in duruşma günu olan 15.2.1984 gunü saat 10.35'de Kartal Adliyesi 3. Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini kanuni bir vekille lemsil enirmesi aksi takdirde hakkında gıyap kararı verıleceği hususu davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen lebliğ olunur 7.12.1983 Basın: 53 • 3,5 lira daha ucuz yumurta üretmenizi sağlar. • 1 yılda tavuk başına 900.TL daha kazandınr. • thracatı kolay ve garantili yumurtayı üretmenizi sağlar. Daha aı yemle: daha irl ve daha sert kabuklu yumurta elde ederek. %93 gibi yüksek bir verime ulasmanııı sağlayacaktır lysal. saflıkb ve eşsıı bir ya^ama gücüne sahıp Hytine. piyasaya daha faıla yurflurta çıkannanmn temiDatıdır. YatamaGöcü KumesteÜ tavuk saytsma gön tavuk bapna yumuıta sarısı 32 haftada yumurta ajırtıjh: 296Î18 58'gram %93 2kg.2'kg. ENGUSH FAST lnternational House En fuksc* rerim 1 Kg. yumurta için tükedlaı yon 0 ile 20 hatta aras yem tukrOnu 20 Ua 72 hafta aras yem tâketimı 6"k«. 3 8 " kg. 9 YETİŞKİHLERE: Hafta içi, halta sonu, gündüz, akşam programları, Ticari İngilizce Kursiarı ÇOCUKLARA: Sabahçı, öglenci. Hafta sono kursları ÛCRETSİZ Laboratuvar çalışmaları ÜCRETSİZ video çalışmaları ÛCRETSİZ kasetler İNGİLİZ ÖĞRETMENLER TARAFINDAN VERİLEN EN YENİ METOD ve EN YENİ TEKNİKLERLE PRATİK ivukçuluk Ticaret veŞan A.Ş ii No.1»B Kat.1 Dİ4ZMİR T»l: 220682222089 T~6lex: 52464 GEM Tft. İNGİLİZCE KURSLARI İSTANBUL Kidıköy Altıyol Yoğurıçu Şiikrii Sokak No. 29 Tel 338 9100 rulu üyeliğine seçilenlerin isim, görev ve ikametgâhları aşağıda gösterilmiştir. 2821 sayılı yasanm 8 ve 9. maddeleri uyannca duyurulur. ÇAĞDAŞ MKTALjij SKNDİkASI GKNKL MERKF.ZI İLAN 2425/12/ 1983 tarihinde yapılan sendikamız genel kurulunda Yönetim, Denetim ve Disiplin kuYÖNETİM KURLLU (iorevi Genel Ba^kan üenel B>k. Vckili ücne! Sekreıer Genel Teşk. Sekreıcrı Genel Mali Sekreıer Üve Üve Üve Mesleği Fimekli is<;i T.D.D.Fab. kaliıe Kontrol işçısi. Ta^kırma l^lclkısi Erdcmir tski Sendika vönelicısi Emekli i^v'i Adı ve Sovadı IBRAHIM KAYA HAMİT BURMAOĞLU BAHATT1N AKSAKAL İLHAN YAPIC1 SALİH DİLMAÇ İkametgâhı Alalay Cad. 12 Blok No: 302 Alaplı/kd/.Ereğli Şairbaki Sok. Nu: 25 Bayrampa^a İSTANBUL Alalay Cad. 12 Blok No: 301 Alaplı/Kd/.Ereğli Erdem Yuva Evleri K. 14, 502 Kd^.Ereğli Suleymanlar Mah. Hasiahane Cad'No:22 Kd/. Erefli Uısçesnıe Sok. No:95 Kd/.breğli kavaklık Mah. (,a>ır Sok. No:2 kdz.Ereğli Bağhk Mah. Erdemir Cad. No:269 Kl//kd/. Ereğli kemikli Dere SilahıarİST. Sulevınanlar Mah, Hasiane ( ad! No: 2 kd/. Ereğli Ciulııckoyıı 1 ıdem Yuva lvleıi kd/.l reğlı lütfen,. . not edınız olarak değişecektir. Notetmenizi rica ederiz. GKNEL DKNETİM KURULU ÜYELERt BAHATTİN ŞENAY ŞAHIN KAYA SAhr bT AÇIKCİOZ Dcmirvolu i^çisi (brdemir) Konveyor i^ci*! (Erdemir) Bakım is'i'>i (trdctnir) 1 DD lıııa>e ı^v'i^i Makıııa Bakım bci'ı (l rdeınır) ">ı)toı (Lıdemir) Basın 165 17248 42 43 167 74 2627 olan telefonumuz 6 Ocak 1984 tarihinden itibaren GENEL DİSİPLİN KURULU ÜYELERt t\1IN DUĞML H^SAN KAI YONCL1 M.EMIN İLHAN üve Uye Uye İŞGÜDER REKLAM A)ANSI Yıldız Posta Cad 48 Dedeman Ishanı Kat 6 MO14 Esentepelstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle