28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhurıyet 2 lr yıh daha devirerek 1982'yi arkada bıraktık ve 83'ten de çabucak üç gün aldık. Kazan Türkçesinde «Gumur cil kibik üte» diye bir deyim varmış. Bu, •Ömür yel gibi geçiyor» anlamına geliyor. Abdullah Battal Taymas'ın 1968'de Türk Dil Kurumu'nca bastırılan «Kazan Türkçesinde Atasözleri ve Doyimler adlı yapıttü okudum bunu. Gerçekien de öyle. Hele benim yaşımda olup da hâlâ çalışanlar için yaşamin hızı. yelin Je üstüne çılnyor. Geriye doğru bakmca anhyoruz bunu. Yeni yılın bu <lk yazısına, yurdumuz ve ulusnmuz için ayâınlık ve bütün okurlarıma da mutluluk, sağlık ve başarı dilekleriyle başlamak istiyorum. tki gündür bütün gazeteler birçok sütunlarını 1982"nin bilançosuyla doldurdular. Içte ve dışta meger neler olmuş. ne claylar geçmîş. Okuyunca donup kalıyoruz; hele »külah kapmak» için yapmadıklarını btrakmayan bazı kişilerin yazılarını okudukça tiksinme duyuyor ve elde olmayarak Ziya Paşa'nın şu dizelerini anımsıyoruz. «Sakiıt ikbel içün eşh&sa olma âleti âğraz Sana lâzım mı olmak, âleme cellâd lâzımsa» Bunun ardmdan da yine elde olmıyarak Şu dizeler akla geliyor: «Cihanın nfmetinden kendi âb ü dânemiz yeğdir Elin kâşânesinden kuşei virânemiz yeğdir.» Bu dizelerin yazarını anımsannyorum ama aşağıdaki dizelerin «Necib» takma adıyla şiirler yazan Osmanh Sultanı Oçüncü Ahmet olduğunu biliyorum. Bunu, eğer yanılmıyorsam, «Nevadirül Asâr» adlı eski bir derlemede okumuştum: «Küiâhm sat yine lâkin yokuncul olma nâmerde Cihanda kelle sağ olsun külah cksik de&il merde» Üçüncü Ahmet (1673 1736) 17 yüzyılın sonlariyle 18. yüzyılm başlarında yaşadığına göre, demek o tarihlerde «yokuncul» sözcüğü kullanılıyormuş. Kitaphğımdaki Osmanlıca ve öz Türkçe sözlüklerde aradımsa da bu sözcüğü bulamadım. Ama. bunun «aşağıhk alçak kişüerden ya.rdım dileme» anlamına geldiği anlaşılıyor. Belki de Üçüncü Ahmet bunu 1730'da talıttan indirildikten sonraki altı yıllık mahpusluğu sırasında yazmıçtır. Abdülhamit döneminde öğretmerı olarak oradan oraya sürülmüş olan rahmetli babamın bana küçük yaşımda öğrettiği şu dizeleri de aktarayım buraya: •Yatma tilki gölgesinde koo yesin arslan seni OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Şunu düşünüyorum: Bu söz ve deyimlerde yer alan sayılar niçin 30, 50 veya 100 değil de ille 40. Eski masallarımızda da «kırk« haramiler, «kırk» gün «kırk» gece düğünler var. Acaba bu «kırk»ların kaynağı «üçler yediler kırklar» gibi tarikat kokan formüller midir? Yoksa bunların ilk söylendiği zamanlarda kırk yıl oldukça uzun bir zaman parçası olarak mı görünüyordu. Sanınm bunda bir gerçek payı var. Ben henüz yedi sekiz yaşlannda küçük bir çocukken Çorum'da öîen karşı komşumuz Tokathzâde Mehmet Efendi'nin evinden cenazesinin çıkanlmasını bekleyen topluluğun arasında bulunuyordum. Yanımda duran iki kişiden biri öbürüne «Mehmet Efendi kaç yaşmdaydı?» diye sordu. Ötel;i «Duyduğuma göre elli yaşındaymış» yanıtını verince, sorıı sahibinin teselli arayan bir sesle: "Rahmetli epeyce yaşlanmış» demesini hiç unutamam. O zaman elli yaş bana da çck uzun görünüyordu. Bunu her ammsayışımda "Ne garip dünyadır şu dünya» demekten kendimi alamam. Yukarıdaki söz vo deyimlerde (kırk) sayısının ycr almasında, bu sayının oldukça uzun bir zaman parçasmı kapsamasının etkisi olduğu kadar, tek heceli bir sayı olduğu için söylenmesinin kolay olması da etkili olmuştur sanınm. Gerçi tek heceli sayı olarak «yüz» ve «bin» de var ama bunlar bir insan yaşamına sığmayacak kadar çok. Bu nedenle yüz veya bin yıllık deyimler hiç yok gibi. Gerçi «Bin derde deva, Bindebir. Bin dereden su getirmek. Bini bir paraya, Bin pişman olmak. Bin kalıba girmek» gibi deyimler varsa da. bunlarda •yıl» veya herhangi bir zaman parçası söz konusu degil. ••• Genç denilecek yaşta ölen ozan Calıit Sıtkı Tarancı (1910 1956): «Neden büyle düşman görünürsünüz . Yıüar yıh dost bildlğim aynalar.» diye yazmış. Eğer C. Sıtkı bugün yaşamda olsaydı, sanınm ki, aynalar ona düşman görünmezdi. Çünkü Muallim Naci'nin •Kabre doğru ilk adımdır doğdugun ânı hayat» dizesindeki gerçekliği, ya da içli ozan Celâl Sahir Erozan'm: «Başımla gönlümü edcmedim eş Biri yüz yaşında, biri ylrmi beş» dizelerindeki hikmeü kırk yaşmdan sonra kesinlikle daha iyi değerlendirir ve aynalarda kendi yüzünü olduğu gibi görmeye alışırdı. Kişisel olarak biz, bu ilerlemis yaşımızda, «Bulutlar kuruyup kıtlık olsa da Yine yıl harmansız olmaz demişler» dizelerindeki iyimserlik havası içinde düçün ürünleri vermeğe çabahyoruz. 2 OCAK 1983 B "Kırk Yıl,, Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU Geçme namert köprüsünden koo aparsm su seni» Üçüncü Ahmet'in yukarjki dizelerinin 'aşıdığı anlam doğrultusundaki bu beytin /azarını da bilmiyorum. Genç denecek bir çağda yasama gözlerini yuman ozan ve devlet adamı Edhem Pertev Paşa (1824 1873). •Habı pflr ıztırâbdır bu hay&t Dogmuşuz ölnıek üzere vâ hayfâ» diye yakınıycr ve ölümdeki gerekirciliğe •vâ hayfâ» (ne yazık!) diyerek üzülüyor. Hüfün bunları herkes düşünse. ülke mizde ne haksızlık, ne kıyım, ne de işken ce olur. Bunları yapanlar genç yaşta duyunçlannı (vicdanlarını) öldürüp kendilerini «yaşayan ölü durumuna düşürenlerdir; Çünkü gerçek insan duyunc (vicdan) taşı yan kişidir. Eski ozanlardan birk «Beka yok gerçi kün bin yıl da ols& zlndeg&nide Kati müşkildir ammâ merk hengâmi cevanîde» demiş. Buradaki Farsça «merk» sözcüğü «ölüm» demektir ve dizelerin tümü şu anlama gelmektedir: «Bin yıl bile yaşasak, sonunda ölüm var. Ama genç yaşta ölmek çok üzücüdür.» tnsan genç yaşta ölmüş durumuna düşmemeli. Yeni yıldaki bu ilk yazımda gerçek insanlık ve bilgelik dolu yukarıki dizeleri, günümüzün yetkili yetkisiz. görevli görevsiz kimi «heveskâr» gençlerinin gözleri önüne koymak istedim. Çünkü «Bir değirmendir cihân her kimse bekler nevbetin», Bu nöbet süresince insan kendisine yüz karası olacak haksız bir davranış içinde olmam.Jı. Bu kara silinmez. Eski şeyhülislamlardan, erdemli bilgin Kemalpaşazade adıyla tanmmış olan îbni Kemal (14691534) ^öyle demiş: «Meseldür söylenür dillerde düpdüz Ki yunmağ ile ağarmaz kara yüz» Sanki günümüzün Türkçesiyle yazılmış ns güzel bu 450 yıllık dizeler. •*• Bu yazıdaki «40 yıl» başhgını okuyanlar, benim 40 yıllık anılardan söz edeceğimi sanarak, buraya kadar yazdıklarımla bunun bir ilgisi olmadığını görünce belki de sabırsızlanmaya başlamışlardır. Ama ben bu başhğı, anılardan söz etmek için değil, diümizde klişeleşmiş bir tür zaman birimini, daha doğrusu, soyut bir kavramı belirtmek için kullandım. Başka bir deyisle, örneğin «Istanbul Üniversitesi HukukFa kültesi öğretim üyeliğinde kırk yıl çalıştım» vey& «Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazarhKinıın süresi kırk yıh aştı» tümcelerinde olduğu gibi, olaylarla sarmas dolaş olarak somutîaşcn bir zaman ölçütünden söz etmeyi düşünmedim. Yazının burasmda aklıma gelen bir noktayı not edcyim: Ünlü poütikacı ve Tarih Boyunca llim ve Din» kitabınin yazan, araştırmacı bilgin rahmetli Dr. Adnan Adıvar da tam kırk yıl önce bu sütunlarda yazılar yayınlar ve bunlarda kimi zaman «Ben kırk yıl önce Paris Tıp Fakültesi'nde talebe iken. gibi cümleler kullanırdı. Ben o tarıhte henüz otuz doku? yaşımda olduğumdan, onun anlattığı şeyler. üstüste yığılmış uzun yıllann gerisinde gömü!ü çok uzak bir geçmişin olaylan gibi gelirdi bana. Kırk yıllık bir geçmişi o zaman çok uzak bulan bsn, şimdi «Tam elüdört, yıl önce îsviçre'nin Neuchatel Hukuk Fakültesi'nde öğrenci bulunduğum sırada..» diye rahet rahat söyleyip yazabiliyorum. Beni okuyan gençler kimbilir ne duyuyorlardır içlerinde. bu denli derin bir geçmişten söz eden yazılanmı okuyunca... *** Şimdi de az önce «soyut» diye nitelediğim «kırk yıl»a geleiim ve bilge, bilgill ve sevgili dostum Ömer Asım Aksoy'un, uzun yülann ürünü olan «Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü» adını taşıyan iki ciltlik çok değerli ve kalıcı yapıtından derlediğim •kırk yüh atasözü ve deyimlerden on tanesine göz atalım. 1) Bir fincan hahvenin «feırfe yıl» hatırt vardır. 2) Sıtma, ben tuttuğumu kırk yıl» sonra tanırım demif. 3) Suratma bakanm işi «fetrfe yıl» rast gitmez. 4) Cüzele kırk günde doyulur, iyi huyluya «feırfe yıUda doyulmaz. 5) Rençberin «feırfe yılda kazandığım tüc car hırk günds edinir. 6) Çifiçinin karnını yarmiflar «feırfe tane gelscek yıl» çıkmış. 7) Altı aylık seyisliği var «feırfe yıMık fışkı kanştırır. 8) «Kırte yıUda bir salgm olmuf, tceli gelen ölmüf. 91 'Kırk yıUın başı bîr iş yaptık onu da rüzgara sattık. 10) ^Kırk yıUlık Kâni, olur mu Yani. Politikacısız Politika? Kanuni Süleyman ya da Dördüncü Murat döneminde politikacı var mıydı? 16'ncı yüzyılın Sultanı Süleyman'ın Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa'dan tarihler «akıllı bir devlet adamı» diye söz açarlar. Talleyrand, 19'uncu yüzyıl Avrupa'smda büyüb rol oynamış kişidir; ama, çağımızdakt anlamıyla politikacı sayılmaz. Cengiz Han ya da Timur dönemindeki toplumlarda «politikacı» var mıydı? Avrupa'da burjuva devriminin ortaya çıkardıgı özgürlüklere karşı tutucular birliği'ni kurmaya çabalayan ünlü Metterniche de politikacı diye anılmaz; «devlet adamı» diye nitelenir. Politika sözcüğünün kökeni eski Yunan'a dek dayanır da politikacı kavramı 18'incl yüzyılın sonuna doğru ortaya çıkmıştır. Neden? Çünkü tarlhin eski çağlannda bile politika yapılırdı; ama polltlkaeı yoktu. Nasıl olsun kl? Politikayı gücünü Tanrı'dan alan kralîar, han'lar, sultanîar, imparatorlar ve çevresindeki «soylular» yaparlardı. Burjuva devrimleri Fransa'da, tnglltere'de. öteki ülkelerde patlak verince halklar azçok işin Içine karışmaya başladılar. Önce parası olanlar (bir anlamda burjuvalar) siyasal arenada söz sahibi oldular; ardmdan işçiler ve köylüler yönetime katılmak için eyleme geçtiler. Parlamentcculukla birlikte siyasal partiler oluşunca, politikacı deylmi de ortaya çıktı; kullanılmaya başlandı. Klml zaman sermayenin kimi zaman emeğin slyasetini güden politikacılar arasmda halkı kendine çekmek için bir yanş başladı. Demek kl poütikacının soluk aldığı ortam çok partili rejimdlr. Çok partili rejimlerin de her zaman tıkır tıkır işlediği görülmez. Avrupa'da endüstri toplumlarında cok partili demokrasi yasayablliyor. Çünkü rejimln toplumsal alt yapısını sanayi düzenl oluşturuyor. Dünya ekonomileri içinde az gellşmişler gittikçe (göreli olarak) yoksullaşırken, sanayi toplumlan gittikçe zenginieşiyor: ve bu gelişme ortamında Avrupa'da çok ı,artili demokrasi düzeni sürekll bir nitelik alabiliyor. Bizimkl gibi sanayileşmemiş ülkelerde Ise çok partili rejim hep tökezliyor. Rejim tökezledikçe suçu ona, buna, şuna yüklemek tğilimleri, öfkeye dönüşüyor; kimse olayın derinlerine inmeyi düsünmüyor.. Birisl kalkıp dese ki: Yeryüzüııde ekonomi trafiği sanayi ttlkeleri yararına çalıştıkça ve uluslararası ekonomik düıen yoksnlların zararına işledikçe çok partili demokrasi az ırelişmiş toplomlarda rayma oturamaz. Bu toplumlar iç çatışmalara doğru sürüklenirler; nlusun çeşitli sınıfları ve katmanlan arastnda kavga başlar. Snçlular aranır: partilerle polltlkacılara paydos borusu çalınır. Bunun içindir ki toplumsal ve ekonomik yapıyı iyice gözden geçirmelt gerekir. 1983'te Türkiye'de çok partili demokraslye dö nüs yolunda bir «karar» var; üstelik program da , var; hattâ «demokrasi takvimi» bile yapıldı. Bei) : daha çok ekonomik gidişe bakıyorum. Acaba «de* ,.;.mokrasi takvimi»ni uygulamaya elverişli bir ekor nomîk taban oluştu'mu? Oluşabilir mi? Politikacıların yeniden yönetlme katıhmları, çeşitli katmanların sesini duyurmaktan gayn bir anlam taşıyamaz. Politikacı olmadan da bir yönetim politika yapmak zorundadır; tarihin ilk çağlarmdan beri böyledlr de; politikacıyı yönetime katmak, bir başka süreci başlatmak demek.. Barıs ve Huzur SON HAVADİS OKTAY, AKBAL YENİ YIL.. Abdullah Uraz, 31 aralık günlü yazısında 1983 yılmın Türkiyemiz için çok önemli bir yıl olduğunu belirtiyor ve neden önemli olduğuna ilişkin hemen aklına geliveren bazı konu başhklannı sırahyor. Yeni yılda «Yıllardır alışageldiğimiz pekçok şeyin değişmiş, kabuk değiştirmiş olacağını, pekçok ahşkanlığın geride kalacağım» öne süren Uraz daha sonra şöyle diyor: «... Yeni yıla, büyuk bir ümltle ve heyecanla giriyoruz. Daha iyi olacağı, daha iyi günler geleceği ümidi içindeyiz. Hepimiz her işe bu ümitle sarılacak ve bakacağız. Geriye bakarak üzüntüye girmemeIi, sadece ondan ders alarak, tecrübe edinilerek yeni günlere, gelecek günlere bakmalıyız.» .. ,f. """>•'. ÖS «Dünyanın pek çok Ulkeslnde dinsel ya da siyasal düşüncelerinden ve renklerinden ötürü; ya da etnik ayrılıklar yu?ünden hapse atılmış, ama şiddet yoluna başvurmamış ve vurulması yolunda çaba harcamamış kaduıtarın ve erkekleıin özgüriüğe kavuşturuünaları...» Noöel ödülü kazanmış on klşi, bu sözlerle başlayan bir bildiriyi imzalayarak dünya kamuoyuna sunmuşlardır. Bu bildiri, 1983 yıh boyunca dünya ölçüsünde başlatıhp sürdilrülecek bir kampanya sonunda toplanacak yüzbinlerce imzayla birlikte Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanma ve B.M.'ye üye 150 devletin başkanma suaulacaktır. tmzacı on kişinin adları: Nobel Barış ödülünü kazananlar: Willy Brandt, Federal Almanya, 1971; Mairsad Carrigan, Büyük Britanya, 1976; Sean Mc Bride, İrlanda, 1974; JVIme Alva Myrdal, Isveç, 1982; Philippe Noel Baker, Büyük Britanya, 1959; Adolfo Perez Esquival, Arjantin. 1980; Andrei Sakharov, Sovyetler Birliği, 1975... Nobel Edebiyat ö dülü kazananlar: Heinrich Böll. Aimanya, 1972; Elias Canetti, Büyük Britanya, 1981; Nobel Ekonomi ödülü kazanan Gunnar Myrdal, îsveç. 1974... BUdirlde şöyle denlliyor: «Bn kişilerin bagışlanması evrensel ölçüde bir güven havası yaratacak ve dünyanın her yanmda insan haklarına saygı duygnsunu yaygınlaştıracaktır.» Şiddet yoluna başvurmayan, yalnızca kişisel düşüncelerl yüzünden, ya da dinsel nedenlerle, ya da etnik ayrımlar nedenlyle, bugün, dünya hapishanelerinde on binlerce insan acı çekmektedir. Her toplum kendi koşullarına uyan ya da uyduğu varsayılan yasalarla yöneltillr. Zaman zaman bu yasalar sertleşir, hattâ kimi suçlara karşı daha hoşgörüsüz olur. Toplumlardaki kaynaşmaların, terör olayiarının, acımasız cinayetlerin korkulu bir hava yaratması sonucunda yasalar en kesin biçim de uygulanır. ya da yeni yasalar çıkartılarak sert lik siyasası ile huzur ve barışa ulaşmanın yoiJarı aranır. Sonra gün gelir, o sert yasalar, sert uygulamalar gereksiz olur. O zaman toplumlarda barışçı, hüşgörülü, anlayışlı bir hava esmeye başlar. Elini kana bulaştırmamış ya da kimseyi kan işlemeye kışkırtmamış, cana kıymayı amaca varmanın bir yolu saymamış. kişileri daha büyük acılar çekmeye bırakmak bir haksızlık gibi görünmeye başlar. Bunu. en başta o tnplumlann yönetim yerlerindski insanlar farkederler. Hiç bir «suç» cezasız kalmamahdır elbet. Ama bu <«uç»un niteliğine göre değişir. Adam öldürenler. öldürmeye teçvik edenlnr, en kanlı kiyımiarda etkin olanlar, silah elde o kıyımlara katıianlar için hiç bir «hoşgöru» gerekçesi bulunamaz. Böyleleri yasaların en ağ\r cezalarma çarptırılmaya hak kazanmışlardır. Adaletli bir yargılamadan geçirildikten sonra, suçlu ile suçsuz iyice belirginleştirilip, yasa uygulaması sonuçlandırılmalıdır. Ama «öîdörme» suçu işlemeyen ve böyle bir suça kimseyi itelememiş olanlara karşı, toplum!arın bunalımlı dönemleri geçer geçmez daha anlayışlı davranmak gerekir. On Nobel'cinin yayinladıklan ve dünya ölçüsünde imzaya açtıkları büdlri, ülkemizde de destek bulacaktır. Şiddet, şiddeti çağınr. bunu hep gördük. Ancak huzurlu bir ortamda gerçek demokrasi kurulup gelişebilir. Yaşanan olaylar, çekilen acılar. bu gerçeği, dünyamn her yanmda olduğu gibi bizde de göstermiştir. On Nobel'cl aydmm «insan»ca tutumu övgüye değer... akılcıhk yolundaki düzeltmelerin herhalde getirileceğini belirten Cıvaoğlu daha sonra söyle diyon «Sakınılması gereken yanlıç, sîyasetin özünde çapraşık bir iş oldugu düşüncesidir; siyasetçiyi, her tür kötülüğe yatkın bir fırsatçı diye görmektir; partilerin, mutlaka sor,.... rumsuzluk aracı olduğunu sanmaktır. Siyaset kurumuna güvenmeksizin siyasetten ülke yararına sonuç beklemek, mUmkün değildir.» MILLIYET r lendirlldiği kadar. teşvik de edilme lidir. Aksi halde, orta sınıf sahibi ol mak özlemini, sadece Batı kaynakh filtnlerden giderebiliriz.» IŞjJRRİYET : : : •)• ÛÜbÜLMEK VE HAYRET... f. • • . • ORTA SINIF... Mehmet Barlas, 30 aralık gün» lü yazısında «Orta smıf»a değiniyor ve Çocukları yabancı ülkelerde okuyan, otomobilleri olan, arka dan takma bir deniz motoru olan ve yurt dışı gezilere giden «Yenl Türklye'nin orta sımf flyelerl»nden sözediyor. Asıl yaygın orta sınıfın, aralannda kalifiye işçilerin, esnaf ve za naatkârın. devlet VR öze) sektör bü rokrasisinin bulunduğu kesim oldu ğunü da belirten Barlaa yazısını şöyle sürdürüyon •Unutmayalım.. Orta sınıfın oto mobili, yazlık evi, deniz motoru, yurt dışında okuyan çocuğu olabilir.. Bu varlıklar, orta sınıf insaninı 'kapitalisf yapmaz. Vergi hukukumuzda yeni değer lendirmeler getirilirken, TOrk orta sınifının zaten zor olan gelişiml mut laka gözetilmelldir. Yaygm rerah ve çağdaş tüketim, kanımızca, vergi GÜNEŞ SİYASET... Güneri Gıvaoğlu, 29 aralık günlü yazısında «Siyasi partiye ve siyasetçiye güvensizlikten yola çıkılırsa, siyasetin de, demokraslnin de sağlıkh bir işleyişe kavuşmasının beklenemeyeceğini» ileri sürüyor ve •Ne var ki, partiler yasasınm hazırhklarından gelen haberler, bazı noktalarda böyle bir anlayışın etkin olduğuna işaret etmektedir.» diyor. Çalışmalar ilerledikçe, bazı sorunların daha iyi anlaşılacağım ve Oktay Ekşi 27 aralık günlü ya zısında «hizmet ettiği kitleye saygı duymayan» ve «topluma güdülme ye müstehak bir sürü muamelesl yapmayı yegane çıkar yol sanan» yöneticilerle, bunun tam tersi olan ve «kendisini hayrete düşüren» bir olaydan söz ediyor. Ekşi «kendisini hayrete düşüren» bu olayı anlatırken şöyle diyor. «Bizi hayrete düşüren olay, 'îstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün lise Ve ortaokullann yöneticilerini bir toplantıya davet ederek, 'uyuşturucu maddeler' konusunda bilgi verme lüzumunu duyması, iş işten geç meden önce onları bu tehlike hak kında uyarması idi. Oysa normal olarak beklenmesl gereken, Emniyet Müdürluğü yet kililerinin 'gazeteler abartıyor efendlm' demeleri ve yayınları görmeziikten gehneleri İdi. O zaman üstelik bir toplantı düzenleme zah metine katlanmalan da gerekmezdi. Üstelik kimse de neden böyle bir uyarıda bulunmadmız diye kimseye hesap soramazdı. Ashnda bu dediğimiz ülkemizde yaygm olan 'kamu hizmeti" anlayı şının tabii bir sonucudur.» Cumhuriyet Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NADİR NAD! Cene! Yayın Müdüra ....„ MüeşseseMüdürü YazıİîIeriMüdürü Yazı IjleriMüdürYardıması HaberMerkezi Müdürü Mizanpaj Yönetmeni HASAN CEMAL EMİNEUŞAKUGİL OKAYGÖNENSİN AHMET KORULSAN YALÇIN BAYER ALİACAR YALÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMET MERCAN dış basın».* Financial Times Frankfurter Allgemeine rmakckm • ANKARA : • İZMİR : . ADANA : • , • AFGANİSTAN SORUNU Üç yıl önce işgal edilen Afganistan'da siyasal bir çözüme ulaşma ımkanlarının, Sovyetler Birliği liderliğine Andropov'un seçilmesiyîe güçleştiğini belirten «Financial Times» gazetesi, yeni Sovyet rejiminin Afganistanaaki durumu geri dönülemez olarak nitelediğini belirtiyor. Yazının özeti şöyle; «Pakistan Uaeri Ziya til Hak'ın Andropovia görüştökten sonra açıkla(Iığı 'yeni esneklik' politikasınuı ııerhangi bir belirtisi yok. Tersine, Venı Sovyet liderliği Afganistandaki tlurumun geri diinülmeı olduguna vurguluyor. Andropovtın halâ siyasal bir çözüm bnlabürae yansı var. Ancak şu antlaki izlenim Moskova'nın Afganıstan'ı 60 yıl önce ezdiği Asya'daki müsluman cunvhuriyetlcr gibi değeflcndirdiğı yolundadır. Algan Sovyet askerlerine karşın çarpışan gerillalaıa dışandan gelen destek kesildiğinde, savaşı kavbedecekleri, Arganistan'm Sovyetler Birliği tarafuıdan tümüyle cle geçirileceği keslndir. Afganistan sorunu BM önerisi çerçevesinde bir fornıüllb çözülebillr. Yani, Sovyet askerıerinin çckilmesi, mültedlerin geri dönmelerl ve bağunsız bir Aîgaııistsn hükümetinin kurulması ile üç yıllık Afgan işsalt sonunda Andropov'un karşısmda iki seçenek bulunuyor: Savaşı biran önce kazanmak iç'n savaşa hw vermek, yada siyasal bir çöziim eağlayana dck bu şekilde siirdürmek. SovyetlerJn bu grüçleriyle savaşı kazanmaları " üçiik bir ihtimal. Ancak, {erillalar için de •ym jey geçerü* LÜSNANİSRAİL GÖRÜŞMELERİ Federal Almanya'da yayınlanaa muhafazakâr «Frankfurter Allgemeine» gazetesi salı günü başlayan Lübnan • İsrail görüşmeleriyle Ortadoğu'da gelinen noktayı şöyle yorumluyor. «Bir sonuç sağlanacak olnrsa, bn sonuca kadar uıun bir stire geçecektir. Soruna çok fazla gfiç tutnsmış durnm(U. En çok Rikıntıyı çcken Lübnan'da ise üll.edeki birbirinc dnşınan grupların ortak bîr payda üzerlnde anlaşacaklan kuşkulu. Görüşıneler haşlarken Halde çevresinde Müsluman Dürzl ve Hıristiyan çetelcrin savaşı snrüvordu. lırail işgaı ordusu 1se hu şiddet eylemlerlne son verroiyorâu. Bu, silah zoruyla lstediğini kabul ettirme aiışkanlığmm çöruşmcîeri nasıl tehdit ettiğinl gösteriyor. Oysa Reagan Planıyla, Fahd Plamyla ve blrbirine benzeyen bn iki planın Hüsnü Mübarek tarafından birlestirilmesiyle Ortadoğn'da ilk defa bir ArapAmerikan yakınlaşması gerçekleşti. Bcgin lıumı hesaba katmak zorunda. Ancak tsrail üzerinde ABD baskisı sSrkonusu değil. Böylesi bir baskı Arapların bayallerinde var valnız. Amerika sinidiye kadar Ortadoğu'âa silah ya da para yardııra ambargolarıyla değil, ustalıklı politîkayla nüfuz kazandı. Kissînger'in meldb dipîomasisinde de böyleydl bu. Şimdi aynı sev tekrartaıııyor pibi. Bcçin kendUinl hiçbir *eyle yükümlti kılmayan gnrüşıııelere yeşft ışık yakiı. Ancak bn Rörüçmcler sürerken, İşgal altındaki Batı Şerla'ya yeni Yahudt göçmenler yerleştlrmeye devam ediyor. Ve bu uygulanıa geri döniilmeypcek bir noktaya doğrn Her. lerken, tüm Hglsini Löbnan'a çeviren dünya kanraoyu kendisini rataatsız etmlyor.» SERVİS ŞEPLERİ tstanbul Habfîrleri :Selaha(tin CÜLERDış Hnberfrr : Ergun BALCI Ekonomi: Osman ULAGAYYurt Haberleri Barbaros GENÇAK Kültür: Aydın EMEÇ . Magazin : Yalçın PEKŞEN Düzeltnıe: Konur ERTOP Araştırma: Şahin ALPAY BÜROLAR • Konur Sokak No. 24/4 Yenfşehlr ANKARA Tel: 1758 251758 66 ldare:1833 35 Halit Ziya Bulvarı No: 6S/3 İZMİR Tel: 254709U1230 Atatürk Caddesl, T.H.K Işhanı Kal 2/13ADANA Tel: 14 55019 731 Basan ve Yayan: CUMHURİYET Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Türkocağı Cad. 39/41, CığaloğiuİSTANBUL P.K.: 246 istanbul, Tel: 20 97 03 (5hat) İMSAK GÜNEŞ ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI 6.40 8.24 13.18 15.39 17.52 19.30 Frankfurter Allgemeine POLONYA'NIN BORÇLARI Frankturter Allfiemelne» gazetesınin ekonomi bölümündeki bir yorum, Polonya'nın dış borçîannın artüğına dikkat çekiyor: «Polonya'nın batıya olan borçları, bir hükümet sfczcüsünün açıklamasına bakılırsa, 3 railyar dolar artacak. Bu miktar varoVctn 25 milyar dolarlık borca ekleneceK. Yeni borç yeni kredi demek değil. Bu borç artışı içinöe şimdiye kadar almmıs Kıedilerin faizleri de var. Polonya'aa sıkıyönetim ilânmdan bu yana yeni borçlanma konusunda görüşme yok. Buna rağmen Varşova 1982 yıunda bazı batılı hükümetlerden yani borçlar ıldı. KURUKAHVECÎ MEHMET EFENDİ HAHDUMLAKI Sayuı Dost ve Muşterilerınin yeni yıiını en iyi dileklenyle tebrik eder
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle