Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 Birincitesrin 1937 CUMHURİYET Filistin Lübnan Erdün • Suriye Hatay ! İktısadî hareketler Sanayide tahdid ve murakabe Iktısad Vekâleti yeni ve çok mühim bir meselenin üzerinde çalışıyor. Bu mesai neticelenince ortaya sanayide tahdid ve murakabe nizamnamesi çıkacak. Yıllardanberi, Osmanlı hükumetinin sanayi sahasmda bıraktığı boşluğu dol durmak için bütün varlığile çalışma ha linde bulunan Cumhuriyet hükumeti şimdiye kadar bu sahadaki her türlü teşeb büslere azamî muzaheret ve kolayhk göstermiştir. Buna zamimeten 1933 yı lından sonra endüstri kuruşumuzun da ha çabuk, ve daha organize edilmiş bir şekilde ilerlemesini temin için devlet şimdiye kadar himayekâr elini uzattığı en düstri işlerine bu defa da bizzat yapıcı sıfatile girdi. Bu suretle husule gelen be? yıllık program sanayi işlerimize yeni bir hız ve istikamet vermiştir. Bugün için millî sanayiin bütün ihtiyaclarımızı karşılar bir hale geldiğini iddia edemeyiz. Bu böyle olsaydı bundan sonrasına lüzum kalmazdı. Fakat gün den güne inkişaf etmekte ve olgunlaşmakta olan bir sanayie sahib bulunduğumuzu göğsümüzü gere gere söyliyebiliriz. Fa kat hiçbir zaman bundan sanayiimizin kurulan kısmında istihsal işlerinde ve fabrikasyonda tekâmülün şahikasına vardığımız neticesi çıkanlamaz. Bunu halk böyle hissettiği gibi sanayi de böyle biliyor ve devlet de böyle düşünüyor. Işte (sanayide tahdid ve murakabe) nizamnamesi bu kanaatlerin verdiği bir mahsul ve ihtiyacların doğurduğu neticedir. Yerli mallardan halkın yaptığı şikâyetin, anayide fazla istihsalin, mamulâtta her türlü taklidin bu nizamname önüne geçebilecektir. NICIN BOSANIYORLAR? NOTLARI Küçük ve temiz Amman Asfalt sokakları, mağazaları, sinemaları ve bankalarile medeniyet, çölün eteklerine kadar sokulmuş Yazan: KANDEMÎR 13 llk defa gidi len bir şehre gece girmek, hiç de hoş olmuyor. Hele bu, Paris gibi bir nur beldesi değil de, ampulleri sayılı bir küçük şark şehri ise. Ammanda, geceyansı, bir vadinin dibinden geçerek kapısından girdiğim otelden başka bir şey göremiyordum, fakat bu küçük, amma te miz, herşeyi yerliye rinde ve her köşesi garb kokan, hatta Amerikan barlı otel, ilk bakışta, bir zamanlar buralarda adı bile anılmıyan konforun nihayet tıpış, bpıs, çölün e teklerine kadar so kulduğunu anlattı. Sabahleyin Emir Abdullahm sara yına giderken, oto { mobilin penceresin Kandemir, Emir Abdullahın sarayı önünde den yepyeni bir sehrin kısacık filmini seyrettim. yaklaştı ve kumlan havalandırarak kaTemiz asfalt sokaklar, sağlı sollu ve nadlanmı? gibi uçan hecini gösteren üs hayli yüklü mağazalar, kahveler, lokan tad mahsulü yağlıboya tabloyu ijaretle: Nasıl, dedi, insanı çöle çeken bir talar, sinemalar, bankalar.. Sonra sırt güzelliği yok mu? larda ikişer, üçer katlı bembeyaz taş. yaŞehirden gelip şehir şehir dolaşmak pılar, hükumet daireleri, apartımanlar ve an usanmış ruhum, birden, bu uçsuz bukübik köşkler... caksız boşluğu, bu bitmez tükenmez sesNe yalan söyliyeyim, kendimi tutamasizliği ve orada herşeyden uzak ve her 4ım: şeyden uzaklaşa uzaklaşa, rüzgâra ka Burada da Yahudi var mı? Ebeden... Bunlar halis muhlis A pılmış bir kuru yaprak gibi uçmağı öz edi. rab işi.. dediler. Ve Emirin zeki balışlan,. kipabiiir, İki gün sonra, sarayın geniş, aydınlık belkî de ayni özleyişle yanan yüreği gözmethalindeki mermer havuzun başmda, erimdeki arzuyu sezmekte gecikmedi. cilveleşerek birbirlerini kovalıyan renk Karanmızdan dönmedik, zaten yarenk balıkları seyrederken gene İstanbunn çöle çıkıyoruz, değil mi? dedi. lu, bilhassa plâjlan hatırlıyan Altes AbVe ilîve etti: dullah bana sormuştu: Yalnız çölün âdabına riayetle ça Ammanı, artık iyice gezdiniz, nadırda kalacağız ve yerde yatacağız. Bilsıl buldunuz? mem bu sizi rahatsız etmez mi? Ummadığım bu inkişafa mütehayyir Bütün bunlan memnuniyetle ve şük • kaldığımı söyledim ve asil muhatabımı ranla kabul ettiğimi söyleyince güldü: dinlemekte devam ettim: Zaten böyle diyeceğinizi bilerek, Şarkî Erdünün etrafındaki Arab fakat gene garib bir merakla ağız arıyormemleketlerinde yazık ki sükun teessüs edum. Türk gazetecilerinin meslek ve vademiyor. Eğer oraları da, bizim gibi tam zife uğrunda hiçbir külfetten kaçınmadıkbir huzura kavuşmuş, tabiî bir hayatın larını bu defa Istanbulda, daha iyi ve nknetlerinden istifadeye başlamış olsalarçok yakından gördüm. dı, şüphesiz ki Amman da bugünkünden Otele döndüğüm zaman," orası gene kat kat büyük bir merkez olurdu. Maabomboştu. Otel sahibi, iki oğlu, garson mafih biz bu kadannı da; etrafımızdaki lar ve ben. Bir müşteriye on beş hizmetçi! gayritabiî vaziyetlerin zaman zaman kaKendi kendime; burası da benim sarapımızın eşiğine kadar getirdiği turuşturuyı hümayunum, diyordum. Fakat harem cu meş'aleleri üfleyip söndürmesini, Alladairesinin kapıları ebediyyen açılmamaha şükür, becerebilmiş olmamıza medyuğa mahkum gibi görünen bir sarayı hü nuz. mayun.. Bu gayritabiî vaziyetlerin hudud Neden burada kîmsecikler yok? larınızı tehdid etmeleri ihtimalleri orta Evvelâ mevsim değil, çünkü buradan kalkmış mıdır? sı bilhassa kışın gelen ve Petra harabe Altes Abdullah bu sualkne gülümse lerini ziyaret eden seyyahlarla işler.. Samişti: niyen Filistin kanşık olduğu için seyyah Şüphesiz.. değil a derviş bile gelmiyor. Hiç unutmam bir gün, Mekkede Kral Demek ki daridünyada kellesini kol îbnissüudla görüşürken; Vehabî saltana tuğuna alarak el ayağın çekildiği bu di tınm bugünkü hududlarının, bu mezhebin yarda dolaşmak cesaretini gösteren benaşıladığı ilâhî duygular, emeller ve ide den başka kahraman yokmuş! allerle besli ruhlara çok dar geleceğinden lyi amma, ben, bu holü, salonlan, o bahsetmiş ve mutlaka günün birinde bir dalan, merdivenleri, her yanı bomboş otaraftan taşacaklannı muhakkak sandı telde çile doldurmağa mı geldim? ğımı söylemiştim. Hele yemek salonu... Tek başıma maO da dalgın gözleri uzaklarda, gülüm sanm önünde Öteki, dizi dizi bomboş ma semiş, kimbilir, belki de susmuş görünme salara baktıkça lokma ağzımda kalıyor. mek için: İkinci lokma büsbütün ağzımda kal Şüphesiz... demişti. dı: Şimdi ise, iki (şüphesiz) den doğan Şimdi saraydan telefon ettiler, E bir şüphe içindeyiz.. mir Hazretleri sizi yemeğe bekliyorlar Altes Abdullah gösteriş olsun diye de mış... ğil, gerçekten nikbin, fakat gene gerçekOtelin kapMsında, gene Altes Abdul ten acul görünüyordu. Filistinin taksimi lahın otomobili bekliyordu. veya olduğu gibi kalması, veya... lyi amKarşılaştığımız zaman bu büyük alâma, ne olacaksa bir an evvel olsa... ka ve beni cidden mahçub eden nezakete İki aydan fazla bir zamandır Istanbul teşekkür edecek kelimeler araştırırken: aşına hasret çeken iştiha, nihayet Altesin Otelde sıkılacağmızı tahmin ettim sofrasında aradığını fazlasile bulmuştu. de... diye söze başladılar. Garib değil mi, Emir Abdullahın, et Insan, ancak bu kadar keramet sahibi rafına ekseriya maşlahlı çöl adamlannın olabilirdi. toplandığı mükellef Avrupaî sofrasında Bu gece Altes Abdullahın iki de Insunulan, hemen hemen hep Türk yemek giliz misafiri vardı. Hep birlikte kalk leridir. tık ve artık istikametini iyice bellediğim lnsanın meğer sade eşi doştu, taşı top yemek salonuna değil, büyük sokak kapırağı göresi gelmezmiş... sına doğru yürümeğe başladık. Yemekten sonra salonda büyük oğullleride, yıldızlarla delikdeşjk gökün ları ve Veliahd Emir Talâl ile bizi baş altında, içi nur dolu, yere inmiş bir koca başa rçören Altes Abdullah yanımıza Mütekabil hürmet hissi Karı ile kocanın yekdiğerine karşı mütekabil hürmet hissi kırıldığı gün, herşey bitmiştir. Artık ikisi de birer ağır yük olurlar . Anketi yapan: Salâhaddin Giingör 11 Avukat Sami Sırmalı, dudaklarından hiç eksilmiyen canlı tebessumile: Vallahi, ne diyeyim, bilmem ki... dedi, Cumhuriyet gazetesini de pek se verim... Dehşetli tiryakısivimdir... Bir gün okumasam, susuz kâlmış bir adam gibi, adeta boğazım kurur.. Bu kadar sevdiğim bir gazeteye, söz söylemek de Ibette benim için ayrı bir zevktir. Amma, bahis o kadar nazik ki; mazur görseniz diyeceğim geliyor... Sizi kat'iyyen mazur göremeyiz! dedim. Boşanma davalarında kazandı ğınız şöhret... Sözümü kesti: Aman, rica ederim... Nihayet konuşmağa razı oldu: Boşanmamn başlıca sebebi, ge çimsizliktir! Gerçi kanunda evi terketmek, hayata kasdetmek gibi maddeler de var; fakat, bunların da esası gene geçimsizliğe dayanır. lyi anlaşmış olan çiftler arasında, ne birbirlerinin hayatına kasdedenler bulunur, ne de evi terkedenlere raslanır. Şu muhakkaktır ki: Karı ile kocanın yekdiğerlerine karşı mütekabil hürmet hisleri kırıldığı gün, herşey bitmiştir. Artık, kan, kocası için, koca da kansı için birer ağır yük olurlar. lyi geçimin ilk şartı, bence karşılıklı aygıdır. Tatlılıkla başlıyan bir münakaşanın kavga ile neticelenmemesine çok dikkat etmek ister. Kendini tutabilmek ve sinirlerine hâkim olmak. Işin sırn işte buradadır. Şayed tarafhrdan biri, nok tai nazannda fazla ısrar ediyorsa, diğer taraf, daha ilerisine gitmiyerek işi tatlıya bağlamasını bilmelidir. Nasreddin Hocanm meşhur fıkrasın da olduğu gibi; davacı ile suçluyu, ayn ayrı haklı çıkardıktan sonra, sırasında en de haklısın kancığım!» demek inceliğı göstenlmelidir. gKarşrfıkh saygı sisteminde, en mühim vazife, lcocaya düşer. Çünkü, itiraf et meli: Kadın, erkeğe nisbetle daha inadcıdır. Ustüne fazla düşmeğe gelmez. Bazı müz'iç ve manasız kıskanclıklar da, geçimsizliğin mevzulan arasındadır. Daha birçok sebebler sayabiliriz: Meselâ, seviye farkıl Bir zamanlar, görücü usulile, daha sonraları, fotoğraf teatisile başgöz edilen çiftlerde; seviye farkından doğan ihtilâflara çok raslanırdı. Havaiyat! akvim bugünlerde sözünün erî çıktı, bütün haber verdiklerinî bize tabiatin yardımile seyrettirdi. Merak edenlerce malum olduğu üzere içinde bulunduğumuz ayın on üçünde Meryemana fırtınası vardır. Tam o gün İstanbulun havası karardı ve sema* s\ ağlar yüze döndü. Takvim, ayın on altısını «E\^'eli eyyami matar» diye gösteriyor. Hakkı var: Yağmur da dinmiyeceğini ihsas eden bir eda ile dökülüp duruyor. Eğer bu ilmî kâhinin sözü boyuna dogru çıkacaksa vay halimize. Çünkü iki gün sonra kırlangıç, aym yirmi üçünde bag bozumu fırtınalan var ve o fırtınalann ardından suların soğumasi, rüz* gârlann sertleşmesi geliyor. Eskilerin: Mis gibi bitti, dediklerini bize hatırlatmak için olacak ki ayın son gününe balıfc fırtınası tesadüf ediyor!.. Dayansın e\inde kömürü olmıyanlaırl.. *** Şu fıkrayı yazmak için takvim yaprak* larını birer birer gözden geçirirken «Güneşin Akreb bürcüne» geçeceğini gösteren bir kayid gözüme çarptı ve hatıruna Diyojen'le Ağa Hüseyin Paşa geldi. Cynique filozofu hatırlayışım onun müneccimlerle arasının hoş olmayışındandır» Büyük İskendere: «Gölge etme başka ihsan istemem» diyecek kadar medenî ce« saret sahibi olan Diyojen'in yıldızı müneccimlerle hiç de barışık değildi. Y»nmda güneşten, aydan, bürçlerden ve onlarft taalluk eden hesablardan bahis açılıncA hemen yüzünü ekşitır ve sorardı: Semavattan ne vakit tejrif buyur* dunuz?.. Ağa Hüseyin Paşanın da aşağı yukan onun gibi düşündüğü anlaşllıyor. Bu zat, asırlardanberi asker kanı taşıyan bir aile» nin çocuğu idi. Asker dedenin torunu, asker babanın oğlu olarak dünyaya geldi, asker olarak büyüdü ve asker olarak öldü. Yeniçeri ocağının askerlikle alâkası kalmadığını görenlerden biriydi ve ocağın kaldırılmasında en büyük rolü oynamıştı. İşte bu değerli asker henüz Kul Kâhyası, yani Harbiye Nazırlığı müsteşarı iken bir takım işsizlerin toplandıkları bekâr odalarını ve şüpheli hanları, külhanlan taramağa karar verir, Sadnâzama gidip fikrini söyler, müsaade ister. Sadrıâzam, payitahtın inzibatî noktasından pek mühim olan bu düşünceyi beğenmekle beraber şöyle bir mülâhaza ileri sürer: Bugün güneş Akreb bürcüne giriyor. Birkaç gün teenni edin, uğurlu bir günde dediğiniz işe el vurun. Ağa Hüseyin müneccimlik ıstılahlanndan bihaber olduğu için bel bel Sadnâzamm yüzüne bakar ve şu cevabı verir: Ben güneşin akrebe, yahud yılana yanaştığmı görmedim. Fakat akreblerin bu hanlarda, külhanlarda boy boy dolaştığmı görüyorum. Vakit geçirmeden haklarından gelmeliyim. T Avukat Sami Sırmalı dini bir türlü uyduramaz. Ve nihayet, erkekte, züğürtlük, sarhoşluk, zendostluk, kadında müsriflik, pokere iptilâ, hafif meşreblik, idaresizlik gibi sebebleri de unutmıyalım. En son olarak, kaynanaları da hesaba katmak mecburiyetindeyim. Boşanmalarda kaynanaların tek başına rol aldığı vak'alar vardır. Hele şükür ki, son yıllarda, kaynana tahakkümü, bilhassa münevver muhitlerde azalmağa yüztutmuştur. Bunların haricinde, emsaline pek az tesadüf olunan, adeta sebebsiz denilecek boşanmalar da eksik değildir. Bir takım profesyonel boşanma kahramanları vardır ki, boşanmayı, kendılerinc iş edinmişlerdir. Bir kadınla, uzun müddet bir arada yaşıyamazlar. Size, devamlı bir müşterimden bahsedeceğim: Hazret, vaktinı hiç şaşırmadan, iki senede bir görünür. Boynunu çarpıtarak, karşıma geçer. Gözgöze gelince, ben işi anlanm. Fakat usulen gene sorarım; cevab verecek yerde, hüngür hüngür ağlamıya başlar. Macerasmı o kadar hazin anlatır ki, kendimi zor tutarım. Hani, neredeyse ben de ağhyacağım. Söylediklerine bakılırsa, gene canavar bir karıya düşmüştür. Kocasını camndan bezdiren Allahm belâsı bir kadındır bu! Derhal davayı açarız. Kadın da buna çoktan razıdır. Boşanmıya, hemen muvafakat eder. Dava, böyle sürüp giderken, bizimki, bir başka kadın peylemiştir. Hüküm alındı ğının haftasında onunla evlenir, böylece, müzmin derdi, bıraktığı yerden, tekrar başlar. Geçinemediğini ileri sürerek şimdiye kadar, dört kadından ayrıldı. He nüz, gene sayılacak bir çağdadır da! F. G. Maarif Vekilinin yeni bir tamimi Vekil, derslere başlarken bazı noktalara dokundu Ankara 17 (Telefonla) Maarif Vekili Saffet Arıkan, ders yılının başla ması münasebetile bütün maarif teş kilâtına bir tamim göndererek bazı mühim tıoktaları muallimlerm nazan dikkatine koymuştur. Maarif Vekili, muallimlik mesleğinin şeref ve haysiyetini yükselten ve millî camiaya daima bir ümid ve sevinc kaynağı olan arkadaşlara teşekkür ettikten sonra muallimlerin sınıfta ders vermekle vazifelerinin bitmiş olduğu kanaatini taşımanın doğru olmadığını izah etmiş, bu yolda yeni emirler vermiştir. Tamimin bu kısmında deniliyor ki: »Her hangi bir sınavda bir sınıftaki talebenin mühim bir kısmının bir dersten dönecek vaziyete düşmesi, o dersi okutan öğretmen için muvaffakiyet değil, bir muvaffakiyetsizlik teşkil ettiğine şüphe yoktur.> i Bununla beraber, sevişerek evlenenler içinde bile, birbırlerıne seviyece uygun olmıyan çiftler görülmektedir. Aşık, dört yanını duvar sanır derler. Bugünlerde, kendisini gene bekliyo Pek de yabana atılacak söz değildir. Seîzmir 5, ödemiş 2 tayyare vişenler; birbirlerinin seviyesini telkike rum. Çünkü, evleneli, tam iki sene oldu! daha alıyor vakit bulamıyacak derecede kendilerin Sevimli avukat, burada sustu. Sık sık Izmîr 17 (Hususî muhabirimîzden) den geçmişlerdir. saatine bakışmdan anladım ki, mahkemeŞımdiye kadar aldıklan tavyarelere ilâ Aşkm körü körüne esiri olan kimse de, kendisini bekliyenler var. Yanından veten, bu yıl Îzmir beş, Ödemiş de iki lerden, ince ve itinalı bir dikkat bekle aynldım. tayyare daha alacaklardır Ankaradaki nemez. Ancak, tam manasile birbirleri SALÂHADDİN CÜNGÖR Cumhuriyet bayramı tezahüratına iştirak nin olduklan gün, terbiye ve görgü iti edecek olan Türkkusu elemanlan bura barile aralarında bazı farklar olduğunu îki kurşun hırsızı yakalandı dan aynlmak üzeredirler. hissetmeğe başlarlar. Amaıa, o zaman da Dün, Aksarayda devriye gezen polis, Mussolini'nin oğlu îtalyaya iş işten geçmiş bulunur. ellerinde iki büyük paket bulunan iki Bazı kere de, vaziyet aksine olur: Ya şahsın bir otornobile acele olarak bın dönüyor ni ilk günler, kendilerini seviyece müsavi diklerini görmüş, şüphelenerek dur Nevyork 17 (A.A.) M. Vittorio Mus görenler, aradan seneler geçtikten sonra, durtmuştur. Polis karakolunda muayesolini, îtalyaya gitmek üzere vapura hataya düştüklerini anlarlar. ne edilen paketlerde 37 kilo kurşun çıkKocanın içtimaî mevkiinin yükselme mış, şüpheli adamların da meşhur kurbinmiştir. Kendisi, Amerikadan hare ketine sebeb. M. Roosevelt'in nutku ol si de anlaşamamazlıklara yol açabilir. şun hırsızlanndan Mustafa ile Ali ol • duğuna dair ortada dolaşan şayiaları Kadın alıştığı yaşayış tarzını değiştirmek duğu anlaşılmıştır. Hırsızlar nezaret tekzib etmiş ve Amerika Reisicumhuru istemez. Kocasının bütçe vaziyetine ken altma almmıştır. ile yapmış olduğu görüşmenin tama mile umumî mahiyetteki meseleler hakkmda cereyan etmiş olduğunu yenider. teyid eylemiştir. zeplin farkediliyordu. Çölü öyle özlemişim ki... Yannı bekliyemedim ... İki direkli büyük çadırın halılarla bezenmiş zeminine sofra kurulmuş ve tabak larla, tepsilerle, kâselerle yemekler dizilmişti. Yere çöktük, beğendiğimiz tarafa kaşıklarımızı uzatarak ve bir çöl havasına bürünerek tatlı tatlı yemeğe koyulduk. Altes Abdullah bir aralık sordu: Nasıl, yerde rahat mısınız? Kendimi unutmus. gibi, bağdaş kurmuş smokinli centilmenleri işaret ettim. Onlar, dedi, çoktan alışıktırlar hatta icabmda pilâvı avuçlıya avuçlıya da yerler... Fakat ben smokinin bağdaş kurduğunu görmeğe alışık değildim. Neme lâzım, yann çöle çıkıyoruz. •*» Hem rahmete vesile olmak, hem <le fıkramın başlığma sadık kalmak için Ağa Hüseyin Paşaya aid bir hatıra daha nakledeyim: Yeniçeri ocağı kaldırıldık tan sonra yapılan yenilikler sırasında Sadaret Kethüdasına Dahiliye, Reisül küttaba Hariciye Nazm denildiği gibî Hasekilere de «yaveri harb» mukabili oîarak fransızca Aide de Camp unvanı verilmişti. Mısır ısyanında ordu kuman danlığını yapan ve bir baskına uğrıyan Ağa Hüseyin, panik olmasın diye birbiri ardınca emirler verirken bir köprübaşın:n da tutulmasını istemiş ve kendi yaverine: Dükan Bey, Dükan Bey!.. Köprüyü tutun, Arabları bu tarafa koymayın!. Diye bağırmıştı. Yaver yerine aide de camp tabirini kabul edenlere ne güzel ders?... Japonyada kadmların askerlik hevesi! 1 i 1 ' M. TURHAN TAN K?»ramanda mekteb kitabları buhranı Karaman (Hususî) Şehrimizin mekteb kitabları buhranı hâd bir safhaya girmiştir. Her gün İstanbul postası geldikçe talebeler postaneye adeta hücum ederek kitablarm gelip gelmediğini sormaktadırlar. KANDEMİR Bu sırada Japonyada kadınlar bütün kuvvetlerile askerlik talimleri yapmakta ve askerliğin her şubesinde rol almıya çalışmaktadırlar. Yukarıki resimde bir takım gene Japon dansözler; nin bir zabitın idaresinde silâh atışına çahştıklannı görüyorsunuz. Ulus gazetesi, 29 birinciteşrin Cumhuriyet bayramından itibaren yeni getirttiği makinesinde basılacak zengin mündericatla çıkacaktır. Yeni gazetede birçok tanmmış edib ve muharrirlerin yazısı bulunacaktır. «Ulus», şimdiden ideal bir gazete olmıya hazırlanıyor. Ulus