18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 Mart 1936 CUMHURÎYET SAGLIK BAHİSLERİ intıbalar Inanmak Iinanmak en büyük kuvvettir... Bir peygambere inanmak, bir mefkureye inanmak, bir sevgiye inanmak, bir ahlâka inanmak, bir davaya inanmak, bir insana inanmak ve bilhassa kendi kendine inanmak... Bu kuvvetlerin kuvvetidir. Inanmıyan insan hiçbir iş başaramaz. Ben kendi hesabıma hayatta en büyük muvaffakiyetin sırnnı, saadetin sırnnı inanmakta buldum. Bana söylenilen sözlerin doğruluğuna, etrafımdaki insanlann hüsnüniyetine, daima inamnm. Yalnız birşeye inanmadım. O da benim yaptığım anketten mülhem olarak bir sabah gazetesinin yeni yetişen gencler arasında yaptığı bir ankete verilen cevablara. Genc şairlerimizden biri, hececi üstadlann «bizden sonra yeni ve heyecan güden bir edebiyat nesli gelmedi» deyişine cevab veriyor ve aşağıyukan şöyle diyor: «Biz geldik, biz sizden aykın ve bam başkayız.» Bunu söyliyen şairin henüz beşikte olduğu devirlerde baba ve amcalan tara fmdan yapılmış olan bir inkılâbın şairi olduğunu biliyoruz. Kendisi henüz intihab hakkına bile malik olmadığı yaşlarda iken devletin şimendifer siyasetinin ne olduğu malumken. En meşhur mısralannm birinde, anayurdu demir ağlarla örmüş olmakla tefahür eden bu şair, memleket fikriyatına acaba haruji iyiliği getirmiştir? Edebiyattaki yenilik bir devre takaddüm etmektedir. Halbuki bizde devir, edebiyatın daha fersah, fersah ilerisinde bulunuyor. Hayır genc meslektaşım. Sizin neslinizin de edebiyata bir yenilik getirmiş olduğuna inanmıyorum. Kalb hastalıklarının önüne nasıl geçilir? Kalb hastalığma tutulmuş insanlarda riayet edilecek hıfzıssıhha kaideleri nelerdir? Doğuştaki anzalar müstesna olmak! üzere, hemen bütiin kalb hastalıkları mikroblu bir hastalığın seyri esnasında, ikrad derecede hâsıl olan ihtilât sonu hastalıklardır. hastalıklann seyirleri esnasında meydana çıkan kalb hastalıklan ancak bir ihtilât neticesidir. Yakalandıktan sonra hekimliğin yapacağı tedavi kalb ve damarlar ciimlesinin savaşını kısmen düzeltebilmek ve daha fazla ilerlemesine mâni olmak tır. Hastalık teessüs etmiş ve teşrihî şi fanın temini imkânsız bir hale gelmiştir. Bu gibi hastalar biraz aşağıda anlatacağımız esas ve şartlarla hayatlannı sükun içerisinde idame edebilirler. Fakat hiçbir zaman normal bir insan gibi kuvvetli cehidler, kuvvetli savaşlan yapmak imkânmı haiz olamazlar. Istanbulda köprü yok mu Mütehassıslara göre dubalı köprüler muvakkat olarak kullanılırlar Bir ekmek hesabı ve bir hatıra Bir îstanbullunun yılda (151) kilo ekmek yediği değirmenlerin, fmnlann, zahire borsasınm kayidlerine dayanan bir istatistikle tesbit edilmiş. Demek ki günde (413) gram kadar birşey. Bu miktar, ekmeği bol havyarla, bol etle, bol sebze ve bol meyva ile birlikte tenavül edenler için çoktur. Fakat onu suya banarak, yahud sovan zarına sararak yiyenler için azdır. Temenni edelim ki îngilterenin haftada iki defa tavuk gören amele sofralan gibi bizim de her evimizde ekmek, bol katık bulsun. *** Ben bu küçük rakamm büyük manasmı ölçmeğe çahşırken zihnimde Anadolu hayatına aid lir hatıra canlandı. Vaktile Orta ve Dcğu Anadolu halkı ekmek için değişmez bir mikyas kullanırlardı; Adam başmayılda bir kile buğday!.. Bu kile, eski ölçüere göre iki şinik tutan İstanbul kilesi o'mayıp beheri on dört okka ölçen on döt rublalık kile idi ki aşağıyukarı yüz dcksan altı okka veya 250 kilo buğday tarUrdı. Şu hesaba göre o mıntakalar halkınn günde asgarî 675 gram ekmek yemeg gıda zaruretleri bakımından gerekli göriükleri anlaşılır. îşte o vilâyetlerdeı birinin merkezinde bir meyzin vardı, yıld t dokuz altm ücret alırdı, iki kansile bir ço<uğunu o para ile refah içinde geçindirirdi. Nasıl mı, diyeceksiniz? Anlatayım: Dör. kile buğday alırdı, otuzbeşerden 140 kuiış, katık olarak dört büyük küp pancar Urşusu ku rardı, azamî 50 kuruş. Haftadt evine üç okka et getirirdi ve bunun için yiıja topu topu 150 kuruş sarfederdi. Elinde IPŞ yüz altmış kuruş kalırdı. Bununla da karianna yılda birer entari ve birer takunye, 'nşın bir araba kömür tedarik ettiği gibi 'u\ fincanı on para hesabile arasıra kahve de içerdj!.. Yirmi, otuz yıl önce Anadoluda, yolsuzluk yüzünden, ambarlar dolusu buğdaylar ve arpalar çürüyüp giderdi, böyle vaziyetlerde bu meyzine üç, beş kile buğday bağışlıyanlar olurdu. O vakit herifceğiz, buğdaya vereceği para ile kanlarını ve kendini giyindirirdi. Harb sonlanna doğru bu adamı gene gördüm. Yıllığı ne azalmış, ne çoğalmıştı. Eskisi gibi dokuz lira alıyordu. Fakat altm yerıni kâğıda bıraktığı gibi buğdayın kilesi otuz beş liraya, etin okkası yüz kuruşa çıkmışh. Bu sebeble onun refah içindeki yuvası temelinden çökmüştü. Ne kansı vardı, ne oğlu. Evını de yıkıp sattığından mescidde yatıyordu. Bu da, harbden doğan içtimaî değişikliklerden bir örnek olup delâlet ettiği fecaat düşünülünce dünyanın neresinde olursa olsun günde (413) gram kuru ek mek yemekliğin bile bir nimet ve bir saadet olduğuna iman etmek gerekleşiyor! Harbe lânet okuyanlann hakkı var!.. M. TURHAN TAN Romatizma ve kalb hastalıklan Romatizma bilhassa kalb hastalıkla nna sebebiyet veren en önemli hastalık lann başında gelir. Filhakika dıştan ba kılışta basit bir oynak yerlerinin ağnma ve şişmesi gibi görünen bu mikrob'u hastalık kan yolunu takib ederek kalb gireği zannda ihtilât yapar. Orada teşrihî bir bozulma olduktan sonra, hekimin yapabileceği tedavi ve yardım maalesef ehemmiyetsiz ve tesiri az olan bir yardımdan başka birşey olamaz.. Bunu bilmiyen bırçok hastalar iyice kavramalıdırlar ki, en küçük bir romatizma bile olsa, kat'iyyen ihmal etmiyerek romatizmalarmı hekimlerine en kestirme yoldan giderek kökünden tedavi ettirmeğe ve fınat duştükçe nüküslü bir hastalık olan romatizmalarmı arada sırada kontrol ettirerek fasılalarla ve hekimin lüzum göstereceği devre içerisinde ilâc almahdırlar. Şüphesiz bu ilâc, ağrısı dinmiş romatizma için değil, onun sinsi sinsi çalışarak kanda ve kalb le yapacağı tahribatın önüne geçmek içm dir. însanı yormıyan bu basit tedHr sayesinde üzücü ve çektirici olduğu kadar bldürücü bir kalb hastalığının önüne kolaylıkla geçen tesirli bir koruma tedbiri olmuş olur. Kalb hastalığına tutulanlara tavsiyeler Mütehassıslar tarafından muvakkat olmast lâzım geldiği edilen htanbulun biricik ve ebedî köprüsü Birkaç gün evvel saatlerce kalmıştır. Yann veya öbür gün veya herhangi bir zamanda günlerce Istanbul şehrinin köprüsüz kalmıyacağını kimse temin ed<rnez Böyle bir hâdise neticesi olarak sehrin maruz kalabileceği tehlikeyi gözrinüne getirmek güç bir mesele değildir. Şiddetli bir poyraz fırtınası eski Unkapanı köprüsünün büyük bir parçasını ana kısmından koparıp Halic sulanna teslim ediverdi. Başsız kalan bu gövde parçası kendisine daha sağlam, daha sadık bir ana bulmak emelile olacak ki Karaköy köprüsünün kucağına atıld». Eski yere avdet etmiş olmak sevincinin verdiği zevkle bu atılış daha sert ve şiddetli olabilirdi. Ve daha o gün Karaköy köprüsü de yaraianabilirdı. Daha o sabah İstanbul köprüsüz kalabiliHi. îstanbul birkaç şehrin yanyana gel mesinden hâsıl olmuş bir şehirdir. Bunlann içinde içtimaî, siyasî, ticarî.. ilâh. bakımmdan en mühimleri Istanbulla Beyoğlu taraflarıdır. Bu iki dağı birillrlerine birleştiren vasıta Halic içmdekl sabih dubalar üzerine yapılmış iki köprütnuz dür. Köprü mütehassıslanna göre sabih dubalı köprüler, yerine sağlamlan yapılıncıya kadar kullanılan muvakkat köprü lerdir. îşte şu ihtiyar, koca İstanbuî şehri bugüne kadar «muvakkat» köpriller den kurtulamadı. Kurtulacağa da benzemiyor. Yeni yaptırmakta olduğ'imuz Unkapanı köprüsü gene «muvakkat» dubalı bir köprüdür. Hemen Cenabı Hak şu muvakkat köprülerimizi hertütlü kaza ve belâdan muhafaza ve vikaye pyliye! Amin. Bu duayı hergün yapmalıyız. Çünkü yukarıda işaret ettiklerimizin tamamüe tersi olan tehlikeler de vardır: Herhangi bir arızadan dolayı köprülerden birisi vaktinde açılmıyabilir. Açılmadaki bu gecikmenin nekadar sürebileceğinl \es tirmek te kabil değildir. Böyle bir vaziyet hâsıl olursa köprü altından geçemi yecek kadar büyük olan bütün gemilerin halicde mahsur kalmalan korkusu d^ima mevcud olduğu gibi herhangi bir sebebden dolayı acele Halice sığınmak mecburiyetinde kalabilecek gemilerin de bu tabiî limandan mahrum olmaları ıh*ımali vardır. Korkunun daha büyüğü de tasavvur edilebilir: Köprülerden birine, vaki olabilecek arıza altından küçük te olsa hiçbir deniz vasıtasmın gecemiyectği b'r şekilde kendisini gösterebilir. Bu takdirde Halic, Küçükçekmece gölü gibi Türk denizlerinden tamamile tecrid edilmış bir halde kalır. Bu sırada Halicde bu]ıın muş olan büyük ve küçük bütün gemile rin denizcilik kıymeti neye yarar? Halbuki hiçbir anzaya uğramadan bile dubalı köprülerin İstanbul şehri için nekadar mahzurlu olduğunu bu sütunlarda vaktile gözönüne koymağa çahstık. Sağlamlığı istinad ettiği deniz sulan ona baksalar; rüyadan pek te acı uyansa; gene etrafmı görmek istiyordu. Boş salona göz gezdiriyordu; masa nın üzerindeki meyva dolu tabakların buzları erimiş, meyvalara dokunulma mıştı. İki kovada boş şampanya şişeleri yan yatıyordu. buruşturulmuş iki havlu, yere düşmüştü. Şampanya kadehleri yoktu. Ali tunc, başını sola çevirdi. Soldaki duvarın kenarmda, ince, toz gibi cam kırıklan, su serpintisi gibi parlıyordu. Bu, boş salondan bir fırtına esip geçmişti. Ali Tunc, gözlerini, su serpintisi gibi parlıyan cam kırıklanndan ayıramıyor du. Yerdeki parlıyan kırıklarda, bir kadının hayali, kokusu, ılıklığı vardı. Salonun boşluğu, Ali Tuncun içini üzmeğe başlamıştı; kendini, yalnız; insanlardan, bütün dünyadan ayrılmış, uzaklaşmış, yapayalnız sandı. Bu yalnızlık onu üşüttü. Bu üşüyüş, Ali Tunca bir dinçlik vermişti; elini alnından geçirdi ve ağır iddia Şu halde kalb hastalığına tutulmuş insanlann hayat hıfzıssıhha şartlan nasıl olmalıdır? Tetkik edilecek olursa çok geniş ve o nisbette mühim bir mevzu teşkil eden bu bahsin herkesçe yapılabilecek ve yapıl masile faydalar elde edilebilecek kısmmı hulâsa etmekle iktifa edeceğiz: 1 Kalb hastalığına tutulmuş bir hastamn hıfzıssıhha şartlan haddi zatinde sıhhatlerini korumak istiyen normal in sanlann hıfzıssıhha şartlanna benzer. Şimdiye kadar uzun uzadıya anlattığı mız mikroblu hastalara karşı koruyucu tedbirler almak ilk şarttır. 2 Hareket ve idman: Kalb çar pıntısı, göze çarpabilecek kadar kuvvetli nefes darlığı yapabilecek idman ve hareketler müstesna olmak şartile hafif ve yormıyan hareketlere müsaade vardır. 3 Gıda: Bilhassa mide ve barsaklarda tahammür suretile zehirli madde ler hâsıl edebilen gıdalan almamak lâzımdır. Her memleket tagaddi şekline göre değişen bu yemek seçme bizde şu suretle hulâsa edilebilir: Damarlarda kan tazyikı yüksek olanlann kırmızı et ve yumurta, hamurlu yemekler, mide ve barsaklan tembel olanlann da sirkeli, biberli, baharh ycmek lerle konserveler v« tavada kızarmış bütün yemekleri yememeleri doğrudur. Ispirtolu içkiler: Bunları büsbütün menetmek te doğru değildir. Çünkü makul ve fiziyolojik nisbette alınan alkol bazan kalb ve deveran cümlesinin mu kavvisidir. En muvafık olanı şarabdır. Hekimin müsaadesi olmak şartile günde 1/3 veya.2/3 litre kadar şarab alınabilir. 4 Tekerrür eden heyecanlar: Kalb hastalığına müptelâ kimselerin kendile rini üzmemeleri, çok geniş olmalan lâ zımdır. Bu gibi hastalann fazla yorgunluklara tahammülleri yoktur. Bu sebeble kalb hastalığına tutulmuş olanlar kendilerine sakin ve muntazam bir hayat hazırlamağa çalışmalıdırlar. Bunun gibi muhitlerindeki akraba ve dostlan bu imkânlan temine çalışmalıdırlar. 5 Uyku: Kalb örgeni diğer örgenlere nazaran hiç dinlenmiyen bir örgendir. Vücudün diğer örgenlerinin hayatî faaliyetlerinin icabatına uyarak fazla veya az çalışır. Bu hâdiseye kalbin mu avazavî savaşı denir. Bedenî ve ruhî faaliyetler aşın derecede fazla olursa kalb bilâfasıla çalışır ve bu çalışma tabiiden fazla nisbette olur. Bu sebeble bütün kalb hastalan, kalblerinin az çalışmak suretile kısmen olsun yorulmasma mâni olmalıdırlar. Bunun için yapılacak en mühim tedbirin başında tam bir sükun ve muntazam uyku gelir. Şayed uykulan az geliyorsa ılık banyolara baş vurma lıdırlar. Bu da kâfi gelmezse hekimlerine müracaat ederek valeryan, bromür gibi müsekkin ilâclar ve icab ederse hekim SUAD DERV1Ş nm şiddetine, işe yiararhğı altından ve üstünden geçen nakliye vasıtalarının ı'oğru veya yanlış hareketine bağlı dubalı «muvakkat» köprü yerine karada sağ lam temeller üzerine yaslanan ve denizden yüksekçe köprü fikrini gene bu sü tunlarda ortaya koyduk. Hâlâ da bu fikirde ısrar etmeği memleketin menfaati telâkki ederiz. İstanbul şehrinin muvakkat dubalı köprülerden kurtulmasına imkân yoksa bari şimdiden bunlann mahzurlarmı as garî dereceye indirmeği gözönünde bu lundurmak doğru bir hareket olur kanaatindeyiz. Fikrimizce şu esaslı çateler düşünülebilir: 1 Köprülerin ikisi, fakat bil hassa Karaköy köprüsü çabuk, kolay açılıp kapanabilecek bir şekle konmalı dır. 2 Köprülerin iki başlannda araba vapuru yanaşabilecek iskeleler yap:l malıdır. Bu tesisat yapılmış bulunursa mücbir ve müstacel bir sebeb altında köprüler gündüz bile açılsa umumî hayat tamamile sekteye uğramaz. Herhangi bir kaza vukuunda araba vapuru yegâne çaredir, denilebilir. Karaköy köprüsü için iskele mcsp'e sinin yarısı halledilmiş bulunmaktadır. Sirkecideki araba vapuru iskelesi bu maksadı temin eder. Fakat Kabıtaştaki ikinci iskele şehrin hergünkü naklive hayatına çok uzakça düşeceği için Kara köyde kabil değilse Tophanede olsun bir araba vapuru iskelesi yapılabilir. fikrindeyiz. V. BİRSON İtalyan vapurları Petrol almak üzere Batuma gidiyorlar Celano, Maya, Superka, Toscand admda dört İtalyan gaz gemisi birkaç güne kadar lünanımızdan geçerek Batuma gideceklerdir. Bunların Batumdan ala caklan 450 bin varil petrolü Eritreye götürecekleri söylenmektedir. Afrikaya kasablık hayvan götürmek için iki italyan şilebinin de aynca limarumıza geleceği haber verilmektedir. Difteri, tifo, kızıl vesaire îkinci derecede mühim telâkki ettiğimiz diğer mikroblu hastalıklarda (difteri, tifo, kızıl ve ilâh...) bütün mes'uliyet hekime düşer. Şüphesiz ki kendi baslanna bile çok ağır seyreden bu mühlik ve bulaşıcı hastalıklar dikkati kendi üzer lerine çeken hastalıklar olduklan için vaktinde hekim müdahalesini istilzam ettirirler. Bu sayede hekim tarafmdan e saslı tedaviye maruz kalan hastalann hastalıklan ihtilâtsız olarak iyi ed lir. Esasen dikkat edilecek olursa tifo, difteri, kızıl ve ilâh... neticesi kalbinde ihtilât yapmış hastalar hemen hemen yok gibidir. Çünkü mütehassıs bir hekim tara fmdan tedavi edilen bu gibi hastalıklar vaktinde ve esaslı olarak tedavi edildiklerinden kalbde ihtilât yapmağa vakit bulamamışlardır. Halbuki romatizma nisbeten hafif Beyreden bir hastalık gibi karşılandıgın dan hastalann pek çoğu vaktinde he kimlerine müracaat etmezler ve o zamana kadar da pek çoklarmın kalhlerinde malum ihtilâtlar başlamış ve hatta ilerlemiş bulunur. Muşta verilen konferanslar Muş 22 (A.A.) Bugün saat 10 da evimizde inkılâb bornusu üzerinde birinci konferans verilmiştir. Çok canlı olarak anlatılan bu konferansı bine yakın yurddas dinlemiş ve inkılâb heyecanlarını tazelemiştir. lerinin tavsiyelerile hafif uyku ilâclan almalan doğrudur. Su banyolannm kıymeti büyüktür. (3436 dereceli) kısa süren (beş on dakika) banyolar derinin rahatlamasına ve vücud derinliğindeki kan cevelânmın kolaylanmasına yardım ederler. Sıcak banyolar ise bilâkis kalb hastalığına tu tulmuş hastalara tavsiye edilmesi doğru değildir. Soğuk banyolar sert olmamak şartile bazan faydalı tesirleri vardır. 6 Iklim: Kalb hastalıklannda ik limin seçılmesi işi tetkıke değer mühim bir meseledir. Zayıf ve savaşı itibarile natamam bir kalb için çok soğuk, çok rüzgâr ve yüksek rakım iyi gelmez. Zira çok soğuk, fazla bir kalb ve deveran faaliyetine lüzum gösterir, kuvvetli rüzgâr hastayı kırbaçlıyan münebbih olduğun dan kuvvetli bir adale savaşını ve da marlar ispazsozunu intac ederek kalbin yükünü artırtr ve nihayet yüksek rakım kalbin anî genişleme veya anî olan mühlik zâfmı intac ederek hastanın hayatını tehlikeye koyabilir. Ankara Dr. BAHA ARKAN sildi. Ali Tunc, başını eğdi, elleri ara 1 sma aldı. Etrafına bakmağa korkuyor du; eğer bakarsa, eşyalar gene biribirlerile fısıldaşmağa başlıyacaklar; belki de, gözlerini Ali Tunca dikecekler, onun kendi kendine sorduklannı, ayn ayn soracaklar, belki de gülecekler, kahkalar €tacaklardı! Samsunda tütün piyasası Samsun (Hususî) Piyasamızda dizi dengi üzerine yapılan alışveriş hara retle devam etmektedir. Mahsulün vaziyetine göre, fiatlar yüksek denilecek bir derecededir. İyi tütünün kilosu 80 130, görmezin ise 5 2 0 kuruş arasm dadır. 935 rekoltesinin azlığı ve alıcıla rın istekli davranması satış fiatları üzerinde büyük tesirler yapmıştır. Bugüne kadar 2000 zürraın ambara indirdiği tütün mıktarı 700 bin kiloyu bulmuş ve bu miktarın 650 bin kiloya yakın bir kısmı satılmıştır. Dizi dengi üzerine köylerde ancak 100 150 bin kilo kadar tütün kaldığı tahmin edilmektedir. Şim diye kadar satışa arzedilen tütünlerin fc80 i «Canik>,J %10 u «Maden», diğer %10 u da «Evkaf> mıntakasına aiddir. Ambara indirılen miktar aşağı yukarı 935 senesi Samsun rekoltesinin yarısıru teşkil etmektedir. Evkaf mmtakasındaki tütünün, kuraklık yüzünden az ve kalite itibarile de engin bulunmasm dan, dizi denginin satışı bittikten sonra demet dengi alışverişini çok hararetli olarak Madenler mmtakasma çekecektir. ağır ayağa kalktı: Sarhoş oldum! Tutuk adımlarla kapıya doğru yürü dü ve tokmağı çevirirken döndü: Yüzümü yıkıyacağım! Birden korkarak durdu; bunu söyli yen, o, Ali Tunc, kendisi değildi; hayır, b,unu, yeşil gözlü kadm, söylüyordu. "Ali Tunc, tıpkı onun gibi elini alnından geçirmiş, ağır lağır ayağa kalkmış ve onun değişik sesile: Sarhoş oldum! Dedikten sonra, ayni tutuk adımlarla kapıya doğru yürümüş, ve tokmağı çe virirken, onun gibi dönmüş: Yüzümü yıkıyacağım! Demişti. Ali Tunc, tekrar elini alnından ge çirdi; kendi şahsiyetini kaybetmişti de, şimdi, onun içinde, yeşil gözlü kadının ruhu mu yaşıyordu? Ali Tunc, ürperdi: Deli mi oluyorum? Bu havaya kendini kaptınrsa, çıldı rırdı! Frengiden ve veremden ileri gelen ihtilâtlar Frengiden ileri gelen ihtilâtlann önüne geçmek için de yapılacak tek çare hastahklarını vaktinde itiraftan çekin memeleri, hiç sıkılmadan aile hekimlerine derdlerini açmalarile kabildir. Bun dan başka tedaviye çok muntazam de vam etmek ve muayyen tedavi devrelerini ikmal ettirmek için çok sabırlı olmalan şarttır. Aksi takdirde hekimin gene âciz kalacağı müessif vaziyete tevekkül etmek lâzımdır. Veremin kalbde yaptığı ihtilât yukanda anlattığımız marazî sebebîerle mu kayese edilecek olursa nisbeten azdır. Zaten kalbde ihtilâtını yapan verem hastalığı ilerlemiş bir hastahktır. Beşeriye tin kısmen hâkim olduğu bu muhİTi hastalık, veremin bilinen tedavi esaslarma istinad edeceğinden burada uzun uzadıya anlatmağa imkân bulamıyoruz. Netice itibarile görülüyor ki mikroblu İzmitte verilen müsamereler hmit 22 (A.A.) Akyeşilspor kulübü, 24 ücü yıldönümü münasebetile Akşam Ulu Gazı okulu salonlarında bir danslı çay vermiştir. Çayda, şehrin bütün büyükleri ailece hazır bulunmuş ve Akyeşilden 935 yılı Türkiye bisiklet sürat birinciliğini kazanan Yunusla Türkiye mukavemet ikinciliğini kazanan Orhana, aynca da mıntaka birinciliklerinde derece alan atlet ve bisikletçilere madalyaları merasimle ilbay Hâmid Ozkay tarafın dan verilmiştir. Bugün de sinema salonunda Akyeşil kulübü senelik genel toplanhsmı yaparak yeni çalışmalar üzerinde konuşulmuş ve heyeti idaresini yenilemiştir. Kapıyı açtı, sofaya çıktı: Birbiri arkasına viski, şampanya da beni sersemletti... Başımı yıkarsam, biraz açılınm. Tuvalete girdi, rhusluğu açarak ba şmı tuttu, fakat birden bir yerine kızgın bir iğne batınlmış gibi sıçrayıp geriledi. Saçlanndan damlıyan sular, yüzüne akıyordu; Ali Tunc, gözlerini uğuştura uğuştura baktı; rüya, gene mi başlamış tı? Gözlerine inanamıyordu; musluktaki sabunluğun yanında, kırmızı bir ışık kamaşa kamaşa pınldıyordu: Yakut yü zük! Yeşil gözlü kadının sol elinin orta parmağındaki yakut yüzük! Onun, «uğur» u, «fetiş» i dedikleri, «yakut yüzük»! Ali Tunc, musluğa yaklaştı; korka korka elini uzattı; içi inanmıyordu. Şimdi, parmaklarının ucu dokununca, yakut yüzük, kayboluverecekti! Aşk ve macera romant ahat Yazan: MAHMUD YESARl . 5 0 Nereden tanıyor? Metrdotel, Madam La Kontesi, Perapalasta görmüş. Otelin defterinde, Kontes yazılıymış. Kontes, ne? Ismi yok mu? Garson, düşünür gibi durmuştu: Hatınmda kalmamış! Demek, metrdotel, biliyor... başka? O kadar. Tekrar telefondan çağıracak o lurlarsa, bana, haber verirsiniz! Başka emriniz? 9 Yakut yüzük Hayır! Bu, akşamdanberi renklerile, ışıklarile, uğultularile yanan, sönen, ka maşan, susan, çmlıyan bir rüya idi. Balo, Solmaz, tango, büfe, otomobil; yeşil gözlü kadının kokusu, ılıklığı; hepsi, hepsi rüya idi. O, bu rüyadan ne zaman ve nasıl uyanacaktı? Bu rüya, korkunc değildi; üzücü de ğildi; sadece, karışıktı, ve bu kanşık rüya, garib bir uyuşuklukla, Ali Tuncu bunaltıyordu. Ali Tunc, ellerini yüzünden çekti, başını ağır ağır kaldırdı; eşyalar, biribir , lerile fısıldaşsalar, hatta gözlerini dikerek Yok! Garson, çıkmıştı. Aâi Tunc, garsonun arkasından baktı; ^5nra dalgın dalgm etrafına göz gezdirdi. Garsona, başka şeyler soracak mıydı? Ne soracaktı? Sorduklanndan, ne öğ renmiş, ne anlamıştı? Kulaklarında, telefon zilleri çınlıya çınlıya çalıyor, çalıyordu; sonra bu çınlayışlar, yortu günlerinde çahnan inceli kalınlı çanlar gibi ötmeğe, uğuldamağa başladı. Daha sonra, çınlamalar, uğultular ke (Arkctn var)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle