23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Akademi 8 Mart 2017 Çarşamba Dilin doğuşu ve Havva’nın dili Çimen GünayErkol Dil insanın duygu ve düşünce dünyasının bir etkinliğidir. İnsanlarda dil, kültür ve biyolojinin ortaklığında, insansıların gelişiminde farklı işlevler üstlenmiş bir dizi genin etkileşiminden doğdu. Ancak dilin ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli teoriler ve hâlâ açıklanmayı bekleyen unsurlar var. Âdem’in Dili’nde1 (Adam’s Tongue) Derek Bickerton, tüm canlıların bir şekilde iletişim kurduğunu söyler: “Ateş böcekleri parıldar. Kurbağalar vıraklar.” Bickerton araştırmalara göre hayvan iletişiminin üç tür bilgi naklettiğini aktarmaktadır: “Sağkalımla ilgili sinyaller, çiftleşmeyle ve üremeyle ilgili sinyaller, bir de aynı türün üyeleri arasında bunlardan başka münasebet türleriyle” ilgili sinyaller. Bunlar lisanımsı biçimler değildir. Bickerton “tepkiler” olarak adlandırır bu sinyalleri. Ancak, insanımsılar hayatta kalabilmek için hayvan iletişiminin sınırlarını aşmaya ihtiyaç duydukları bir noktaya ulaşmış ve dilin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Bu ihtiyaç avlanma stratejileri için ortaklaşma ihtiyacı mıdır yoksa bir alet yapıldığında nasıl kullanıldığını anlatma/öğretme ihtiyacı mı? Üreme ihtiyaçları mı? Ya da toplulukların karmaşıklaşmasının ortaya çıkardığı diğer bazı ihtiyaçlar mı? l Dil neden gerekti? Tabii aslında bundan önce sorulması gereken daha temel bir soru var: Topluluklar giriftleşerek dil ihtiyacını mı doğurdu, yoksa dilin gelişimi mi onların girift hale gelmelerini sağladı? İnsanların zaten yaptıkları işleri yaparken (avlanma, çocuk bakımı, eşya yapımı vs.) buna yardımcı olsun diye hayvan iletişimine tamamen ters bir işleyiş (sinyallerden farklı bir iletişim türü) ortaya çıkarmaları nasıl açıklanabilir? İnsanların zaten halihazırda yaptıkları işlerde etkinleşmek için evrimsel öncülleri olmayan bir iletişim tarzını başlatmaları ona pek mantıklı gelmediğinden, Bickerton dilin ortaya çıkışı ile ilgili farklı teorileri sıralar ve hepsinde eksik bulduğu noktalara işaret eder. Çünkü ona göre dilin neden insansılarda geliştiğini açıklamak, diğer hayvanlarda neden gelişmediğini de açıklamayı gerektirmektedir. Bickerton’un aktardığına göre, Geoffrey Miller, “dilin itici gücü”nün “seçilim baskısı” yani dişinin tercihi olduğunu söyler. Bickerton burada önemli bir şerh düşer: Dil Hrdy’nin teorisi Bickerton’un Âdem’le andığı dili dişilleştirmiştir. ortaya çıktıktan sonra konusunun ustalarını doğurabilir, dişilerin tercihlerini de belirleyebilir, lisan çıktıktan sonra itici güç olabilir, ama seçilim dilin “fiili doğumu”nu açıklamaz. Charles Hokkett, ilk insanlar yiyeceğin ve tehlikenin birlikte bulunduğu bir koşulla karşılaşıp yiyecek seslenişini tehlike seslenişi ile harmanladıklarında lisanın doğduğunu söylemektedir: “Tehlikeli yiyecek.” Daha sonra kombinasyonlarla söz dizimi gelişmiştir. Bickerton burada da bir şerh düşerek insanlar önce “tehlike” seslenişini sonra da “yemek” seslenişini yapabilecekken, neden bu bilgiyi iletme ihtiyacı özgün bir durum yaratsın diye sorgular. Dean Falk, doğumdan itibaren bebeklerin uzun bir süre ilgiye muhtaç olmasını ve annenin hem kendisi hem yavrusu için yiyecek toplamak zorunda olmasını örnek göstererek bebeği denetim altında tutma yolu olarak teskin edici uyarıcıların kelimelere dönüşmüş olabileceğini söyler. Diğer hayvanlarda da küçüklerin yırtıcılara karşı korumasız olduğunu hatırlatan Bickerton burada da insanlar için özgün bir durum olmadığını ifade eder. lDolayımlama ve soyutlama Bickerton lisanın ortaya çıkışını şimdiki zamanın veya mekânın dışındaki varlıklara gönderme yapma ihtiyacı ile birlikte ele alır. İnsan iletişimi dolayımlar, hatta soyutlar. Simgeler, dolayımlama ve soyutlama, insan iletişimini farklılaştırmaktadır. Çocukların dünyaya henüz tanımlayamadığımız bir şekilde evrensel bir dilbilgisi donanımı ile geldiklerini ifade eden Noam Chomsky’yi de çocukların var olan bir dili öğrenmeleri sırasındaki yetkinliklerinin dilin ortaya çıkışına ilişkin bir açıklama olarak tarihin başlangıcına yerleştirilemeyeceği iddiası ile karşısına alan Bickerton, dilin üretilmesi dendiğinde karşımızda nasıl dolduğunu açıklayamadığımız bir boşluk bulunduğunu hatırlatır ve bu boşlukla yüzleşmemiz gerektiğini söyler. Chomsky’ye göre insanda düşünme yetisi gelişti ve bu dili mümkün kıldı. Kelimeleri eklemleme ve girift mesajlar oluşturabilme yetisi evrimleşti. Bickerton bunu tersine çevirir. O “önce lisanın doğduğunu ve düşünme yetilerini mümkün kıldığını” düşünmektedir. Bickerton’a göre, lisanın fiilen doğuşu üzerine ileri sürülen tüm argümanlar, seçilim, alet yapımı ve gençleri eğitmek, stratejilerle avlanma veya leş toplamayı ekonomikleştirmek, cinsel gösterişçilik vs. dil bir kere ortaya çıktıktan sonra dili kullanarak (daha iyi) yapabileceğimiz şeylerdir ve tüm bunlar dilin ortaya çıkışını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bugün araştırmalar kimi orangutanların ve şempanzelerin de alet kullanabildiğini, grup olarak hareket etme stratejileri geliştirdiğini, yardımlaştığını, yemek paylaştığını vs. gösteriyor. Dolayısıyla, insanları dilin oluşumuna doğru ittiren soyutlama çabasının diğer canlılarda neden gelişmediği sorusu karşısında elimizde hâlâ doldurulmayı bekleyen önemli bir boşluk var. lAnneler ve diğer ‘anneler’ Bickerton’un bizi varlığına ikna ettiği boşluğu ne doldurabilir? Henüz Türkçeye çevrilmemiş kıymetli kitabı Mothers and Others’da2 (Anneler ve Diğerleri) Sarah Blaffer Hrdy genetik ebeveynler dışında yavruların bakımını sağlayan diğer yetişkinlerin ?KİMDİR Çimen GünayErkol, Özyeğin Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Türk Dili ve Edebiyatı, Modernizm ve Edebiyat dersleri veriyor. Edebiyatta tanıklık, travma ve toplumsal cinsiyet üzerine çalışıyor. Erkeklik ve sakatlık çalışmalarıyla ilgileniyor. durumunu ele alarak insanların sosyal öğrenme ve karşılıklı toleransın gelişimi ile farklılaşmasına değinir. Zira yavrunun ailedeki diğer yetişkinlere (dişi ve erkek) emanet edilmesi, ötekilerin ne düşündüğünün anlaşılması için niyet okuma, karşılıklı empati ve sosyal öğrenme üzerinde gelişimsel bir baskı oluşturmuştur. Henüz dile giriş yapmamış küçük çocukların bile topluluk karşısında nasıl algılandıkları hakkında farkındalıkları olması, utanç, korku, gurur gibi duygularla tanışıklıkları düşünüldüğünde insanların “öteki”nin niyetini okuma konusundaki merakları ve yetkinlikleri ile farklılaştıklarını düşünmek pek de kötü bir seçenek değil. Dil sembol yaratma ihtiyacından ve sembolik düşünceden türemiştir. Peki semboller de empati yapma ve “öteki”ni anlama çabasından doğmuş olabilir mi? Bizi insan yapan ve dilin ortaya çıkmasını sağlayan birbirimizi dinleme ve anlama çabamız ve merakımız ise, Sarah Blaffer Hrdy’nin teorisinin Bickerton’un kitabının başlığını, içerideki soruların önemini koruyarak ve müthiş bir nezaketle “Havva’nın Dili”ne çevirdiğini de pekâlâ söyleyebiliriz. Blaffer Hrdy bunu, fosil kanıtlara, endokrinoloji, genetik ve psikoloji gibi alanlara giderek ve avcıtoplayıcı toplumlarda birini savaşan diğerini ise çocuk bakan olarak kodladığımız ebeveynleri birbirine yaklaştıran ve bağlayan sayısız kanıtı sunarak yapıyor. Bu yakınlıktan empati ve dil doğduysa, buna inanmaya en çok da insan sosyalliğinin özcü ötekileştirmelere saplandığı bu zamanlarda ihtiyacımız var. n 1 Dereck Bickerton, Âdem’in Dili: İnsan Lisanı Nasıl Yarattı? Lisan İnsanı Nasıl Yarattı? çev. Mehmet Doğan (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2013). 2 Sarah Blaffer Hrdy, Mothers and Others: The Evolutionary Origins of Mutual Understanding (Cambridge: Harvard University Press, 2011).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear