26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

22 Mart 2017 Çarşamba Akademi 9 Cudi Dağı eteklerinde tarlalardaki pamuğun hasadını kadın işçiler yapıyor. 2014 TÜİK göstergelerine göre 15 yaş üstü kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 30.6, istihdam oranı yüzde 26.7. >>meta değildir çünkü mübadele değeri taşımazlar. Ancak kadınlar, meta karakteri taşıyan emekgücünün yeniden üretiminin önemli bir bölümünü karşılarlar. Ayrıca insan yavrusunun bakımı ve yetiştirilmesi, aynı zamanda, üretici gücün yetiştirilme sürecinin bir parçasıdır. Elbette ki kadınlar hane içindeki emek etkinliği yoluyla ücretli işçi konumunda değildirler ve artıdeğer sömürüsüne uğramazlar. Ne var ki zamanlarının büyük bölümünü, karşılıksız olarak, erkeklerin ve öbür hane üyelerinin bakımına ayırmaları özgül bir emek sömürüsüne tabi olduklarını düşündürür. Ücretli iş edinen kadınların emek süreci de özgüllükler barındırır: Öncelikle kadınların ancak bir bölümü istihdamdadır. Türkiye’de bu oran yüzde 3132 civarındadır. Kadınların istihdama katılmasının önündeki en önemli engel çocuk bakımı ve hane içindeki diğer bakım yüküdür. Kadınların emek alanları büyük çoğunlukla toplumsal cinsiyete bağlı kadınlık rolleriyle bağlantılıdır: Şefkat, ilgi, duygulanımsal emek ve bakım gerektiren öğretmenlik, hemşirelik, hosteslik gibi. Yahut dikiş nakışla ilintili tekstil işleri gibi. Bu nedenle, ka dınların emeği her daim dolaylı yahut dolaysız olarak bedenli emektir. Bunun en uç noktası reklamcılıkta olduğu gibi emek gücünün yanı sıra kadın bedeninin de metalaşmasıdır. Kadınlar emek süreçlerinde bedenleri dolayımıyla da denetlenmektedirler. Giysilerinden adet günlerinin takibine kadar çeşitli ataerkil tahakküm biçimlerine de maruz kalabilirler. lCinsiyete dayalı işbölümü Cinsiyete dayalı işbölümü ataer kil kapitalist sistemin devamlılığının koşuludur. Ataerki, kadınlara ve erkeklere farklı görev ve sorumluluklar yükleyerek, erkeklerin egemenliklerini sürdürmesini ve kadınları denetim altında tutmasını sağlamaktadır. Ataerki, aynı zamanda, kadınların kapitalist toplumda özgül biçimde sömürülmesinin ve emeklerinin denetlenmesinin araçlarını sunmaktadır. Kadınlar ücretli işe sınırlı biçimde katıldıkları yahut güvencesiz, eğreti işlerde yoğunlaştıkları için, günümüz toplumunda ücret ve sosyal güvence yoluyla da erkeklere bağımlı hale gelmektedir. Diğer bir yandan da erkeklerin düzenli bir gelir edinmesi, toplumsal kaynaklara erişimi, sanatsal, bilimsel etkinliklere katılımı daha kolayken, hane içindeki bakım sorumlulukları kadınların ücretli bir işte çalışmasının, çeşitli etkinliklere katılmasının, kendini geliştirici bir uğraş edinmesinin önündeki başlıca engeldir. Öyle ki tarihte yönetici, düşünür, bilimci ya da sanatçıların büyük çoğunluğunun erkek olmasının maddi koşulları bulunmaktadır. Kadınlara felsefe, bilim ve sanat gibi alanlar kapatılmış, bakım işleri yüklenmiştir. Antik Yunan’da, örneğin, karıları, kızları, anneleri ve tabii ki köleleri yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak üretimi gerçekleştirdikleri, çocuklara baktıkları ve hane içindeki işleri düzenledikleri içindir ki özgür erkek yurttaşlar demokrasi üzerine konuşmaya ya da felsefe ve sanata vakit bulabilmişlerdir. Kadınlarsa politik yaşamdan dışlanmış ve oikos (hane) yönetimiyle sınırlı görevlerden sorumlu tutulmuşlardır. Aristoteles’in köleliği de kadınların “görev”lerini de doğal bulması bundandır. O halde açıktır ki kadınların özgürleşmesinin ve gerçek anlamda eşitlikçi bir toplumun koşulu, top lumsal görevlerin kadınlarla erkeklere eşitlikçi bir biçimde dağıtılmasından geçer. Bunun için güvenceli istihdam; eşit işe eşit ücret; ücretsiz, erişilebilir, işlevli kamusal bakım kurumları; ebeveyn izni; istihdamda ve siyasette kota vb. talep ediyoruz. Elbette kamusal kurumlar kadar erkeklerin de kadınların iş yükünü paylaşması gereklidir. Zira Sosyalist Feminist Kolektif’in söylendiği üzere binlerce yıldır olduğu gibi bugün de “erkeklerden alacaklıyız”. Böylesi bir dünya için bağımsız kadın mücadelesini güçlendirmeye, ataerkil kapitalizmle mücadele etmeye ihtiyaç vardır. Bununla birlikte bir yandan sınıf mücadelesinin “toplumsal cinsiyet” boyutunu görmek öbür yandan feminist mücadeleyi sınıfsal mücadeleyle birleştirmek çok önemlidir. Şu karanlık zamanlarda umudu canlı tutmaya, hep birlikte, çok daha güçlü haykırmaya ihtiyacımız var: Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Kadın Dayanışması! n * Bu metin İzmir Dayanışma Akademisi’nin 3 Mart 2017 tarihindeki 5. buluşmasında yaptığım konuşmanın gözden geçirilmiş halidir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear