25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

hariç neredeyse her olayı fotoğraflamış. Şengal’e de gitmek istemiş ama AFP gerek görmemiş. Çalışma sistemleri aynen bu şekilde. Ya ajans seni bir bölgeye, habere yönlendiriyor, ya da sen ajansa bir öneri getiriyorsun, kabul edilirse gidiyorsun. Örneğin Ukrayna’ya böyle gitmiş. O gittikten iki gün sonra da hükümet düşmüş. Oradan geçtiği fotoğraflar da zaten hükümetin neden düştüğünü anlatıyor. Bülent Kılıç mesleği hakkında tam da böyle düşünüyor: Bir kare, başka söze gerek bırakmadan o coğrafyada, o şehirde, o alanda olup biteni her şeyiyle anlatsın. Yazıya gerek bırakmasın. “Yoksa, sadece dramatik kare yakalamaya gitmiyoruz.” Bülent’le konuşunca bu işin ciddi bir matematiği olduğunu seziyor insan. Önüne harita açıp, şimdi Suriye’de göç dalgası nereden nereye olur’u hesaplamayı ve ona göre bir hareket stratejisi belirlemeyi gerektiren bir meslek yapıyor. O nedenle günlük siyaseti de doğru okumayı bilmesi gerekiyor. “Alanda da herkes bir noktaya hareket ederken, ben başka bir noktaya doğru giderim. Veya olduğum yerde beklerim. Tek kare için gerekirse bir saat hiç kıpırdamadan beklerim” diyor. Ödüllere pek kafayı takmıyor Aldığı ödüllerden sonra hayatı değişmiş mi? İster istemez bir miktar değişmiş. Bir yerlere gitmesi, benimle olduğu gibi kendisiyle ilgili haber yapmak isteyen birileriyle konuşması filan gerekiyor. Bülent bu konuda biraz ketum. Ön planda olmak da pek hoşuna gitmiyor. Tipik bir “kamera arkası” insanı. Hatta hafif asosyal. Bu nedenle Türkiye’deki meslektaşları içerisinde antipatik bulunduğu da oluyormuş. Herkes akşam rakı sohbetine otururken Bülent genellikle dinlenmeyi tercih ediyor. Çünkü yaptığı işin kondisyon gerektirdiğini söylüyor. Aldığı ödüllere öyle pek anlam yüklediği söylenemez. Yaptığı işin bir sonucu belki ama o kadar. Bu konuda lüzumsuz mütevazı veya aşırı ukala olmaktan hoşlanmıyor. “Benim için önemli olan mesleğimi yapabilmek” diyor. Mesleğinden bahsederken en çok kullandığı kelime “saygı.” Mesleğe saygı, işine saygı duymak kelimeleri ağzından hiç eksik olmuyor. Sanırım, Bülent Kılıç’ın başarısının sırrı da burada yatıyor. Yaptığı işi belli ki çok seviyor. “Sevmesen yapılmaz zaten” diyor. Öyle. Ölüme bu kadar yakın bir iş sevmesen yapılmaz sahiden. Favorileri kimler? Dünyada kendi jenerasyonundan iki favori foto muhabiri var: Fabio Bucciarelli ve Manu Brabo. Her iki isim de dünya çapında Bülent’e benzer ödüllerin sahibi. Her ikisi de tehlikeli bölgelerde fotoğraf çekiyor. Peki ya Türkiye’de? Gençlerden umutlu ama kendi jenerasyonundan beğendiği bir ismi öğrenemiyoruz. Fakat Coşkun Aral’ın ismini belirtmeden geçmiyor. Dersimli Dersimli. Babasının öğretmen olması nedeniyle dört yaşındayken İstanbul’a gelmişler, sonrasında hep İstanbul’da yaşamış. Kürtçe var mı, diye soruyorum. Çalıştığı bölgelerde işine yarar. Yokmuş. İngilizceyle hallediliyor işler. Dijital mi, analog mu? Ona göre, fark etmez. “Hatta fotoğraf bir gün biterse, gider video çekeriz” diyor. Maksat bir yerlerde olan biteni anlatmak. Araç ne olursa olsun. Ama tabii dijital fotoğrafın daha rahat ve hızlı olduğunu da itiraf ediyor. Sanki ufukta sinema var Bu mesleği on yıl daha yapmak istiyor. Tam olarak ifade etmiyor ama benim sorum karşısında verdiği tepkiden belli, sonrasında sinema sektörüne girip kameranın arkasına geçmeye hiç de soğuk bakmıyor. Bülent Kılıç’a ödül getiren üç fotoğraf. En üstteki kare Berkin Elvan protestosundan ve World Press Photo 2014 yarışmasında haber kategorisinde birincilik ödülü bu fotoğrafın oldu. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nde dört ödül alan ve Kılıç’ın Soma’da yas tutan madencileri görüntülediği bu fotoğrafı Yılın Basın Fotoğrafı ödülüne layık görüldü. Ve son kare Kobane’de bombalanan bir tepe. Kılıç’a World Press’te haber kategorisinde üçüncülük getirdi. 12 NİSAN 2015 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear