23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

FOTOĞRAF Bülent Kılıç 35 yaşında ve 2014 yılında foto muhabirliği alanında verilen neredeyse her ödülü aldı. Bağlı olduğu AFP haber ajansının Başkanı Emmanuel Hoog, World Press ödül töreninin ardından onun için “Daha önce aldıklarıyla birlikte bu son iki ödül, Bülent’in 2014’te gösterdiği sıradışı muhabirlik becerisinin taçlanması anlamına geliyor” diyordu. Bülent Kılıç’ın fotoğraflarını sayfada göreceksiniz tabii ama size Berkin Elvan protestosunda diz çöktürülerek gözaltına alınan kadın, Gezi Direnişi esnasında AKM’nin tepesinden gaz bulutu altındaki Taksim Meydanı, Soma’da göçükten sağ çıkan madenci oğlunu öpen baba desem görmeden de gözünüzün önüne o fotoğrafları getirebilirsiniz. İşte o kadar güçlü karelerden söz ediyoruz. Bu kadar güçlü kareleri çekebilmenin başka bir göz istediğine şüphe yok. Bülent Kılıç da bu konuda hem fikir. Fakat bu gözün, bu bakış açısının eğitimle oluşabildiğine inanıyor. Onun tabiriyle söylersek, gözün habere alışması, gerçekten görmeye başlaması için alanda en az dörtbeş yıl geçirmek gerekiyor. Bülent ise yaklaşık 15 yıldır bu mesleğin içerisinde. 1998 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik bölümünü kazanınca fotoğrafla başka türlü ilgilenmeye başlıyor. Okulda karanlık odayı, film yıkamayı öğreniyor. İzmir’de diplomayı alana kadar kalmayıp, sadece sınavlara girmek üzere okula gitmeye karar vererek birkaç yılın ardından İstanbul’a dönüyor. İlk durak Evrensel Gazetesi. Gazetede muhabir olarak çalışma hayatı başlıyor fakat foto muhabiri değil, habere gittiğinde fotoğrafı da kendisi çeken muhabir olarak yaklaşık üç yıl Evrensel gazetesinde çalışıyor. İşi olmadığında gazetenin karanlık odasında vakit geçirecek kadar seviyor fotoğraf işini. Sonra Birgün gazetesi kurulurken oraya bu kez foto muhabiri olarak transfer oluyor. Birgün macerası kısa, yalnızca dokuz ay. Ardından serbest foto muhabirliği dönemi başlıyor. Serbest muhabirlik esnasında AFP’ye de fotoğraf verdiği oluyor. Bu alışveriş daha sonra AFP’nin Türkiye’deki fotoğrafçılarından biri olmasıyla son buluyor. Yani yaklaşık olarak 11 yıldır AFP’yle çalışıyor. 2012’den bu yana ise Türkiye şefi. Önce Time dergisi ve The Guardian gazetesi, arkasından World Press. Foto muhabiri olduğunuzu ve arka arkaya bu üç kurumdan da ödül aldığınızı düşünün. Hatta World Press’te iki fotoğrafınızın birden ödüllendirildiğini hayal edin. Yetmesin, başka yerlerden de ödüller gelsin. Tebrik ederiz, mesleğin zirvesindesiniz. Tamam bu kişi siz olmayabilirsiniz belki ama çok uzaklardan da değil, Türkiye’den. Kriz bölgelerinden geçtiği kareleri zihnimize işleyen Bülent Kılıç. Urfa, Suruç’ta çekilen bu karede yörede yaşayanlar bu kez Bülent Kılıç’ın fotoğraf makinesinin önünde değil, arkasında. Kılıç en ortada. Olan biteni tek kareyle anlatıyor İdlip yeni bir dönemeç 2012, Bülent için önemli bir yıl. O yıl ilk kez Suriye’ye geçip, en büyük çatışmaların yaşandığı kentlerden biri olan İdlip’e girmesiyle birlikte meslekteki çıtasını başka bir noktaya taşıyor. İdlip’e gidişi ayrı bir hikaye. Aslında kendisini nasıl bir tehlikenin içerisine attığını biraz da gidince anlıyor. Suriye’nin kuzey batısındaki şehre ulaşmak için deniz yolunu kullanıyor. O sırada kaçakçı olduklarını bilmediği, kendisine yardım ettiklerini sandığı bir grubun küçük botuyla Hatay’ın Altınözü ilçesinden İdlip’e geçiyor. Kaçakçılar gidişte para istemiyorlar. Zaten dönüşte para isteyince anlıyor, kaçakçı olduklarını. “Ama insaflılar” diyor, Bülent. “Ölmez de sağ kalırsan dönüşte alıyorlar parayı. Ölürsen gidiş bedava.” Suriye’de ateşin ilk kez yükseldiği günlerde o İdlip’ten çıkarken can güvenliğinin en üst seviyede tehlike arz ettiği kente girmeye çalışan bir meslektaşıyla tanışıp arkadaş oluyor: Sonrasında IŞİD’e kurban giden Amerikalı gazeteci James Foley’le. Eray Özer Halep’e vardığından haberi yok İkinci gidişinde Suriye’deki durağı Halep. Fakat o esnada büyük çatışmaların yaşandığı Halep’e gittiğini bilmiyor. Selahaddin diye bir bölgede bir apartman dairesinde kalırken “Halep neresi” diye sorduğunda, “Ta ilerideki surların arkasında” yanıtını alınca ateş altındaki şehirden uzaklarda olduğunu zannediyor. Halbuki Selahaddin, Halep’in mahallelerrinden birisi. Surlar da az ötede. Zaten bu sorusundan kısa bir süre sonra bulundukları mahalleye top ateşi başlıyor. Kaldığı apartmanın çatısına bir top mermisi düşüyor. Peki insan korkmuyor mu? Bülent’in cevabı: “Korkuyorsun tabii. Topun geliş açısında göre kendine güvenli bir yer bulup beklemeye başlıyorsun.” Bir seferinde yakındaki bir hastaneye fotoğraf çekmeye giderken yanından geçen savaşçı kolundan tutup durdurmuş onu. Hemen ardından önündeki sokağa düşen top mermisi sokağı alıp götürmüş. O esnada, ya ben tesadüf eseri mi hayattayım acaba diye düşünmeye fırsat yok. Tam ters istikametteki hastaneye doğru koşup, fotoğraf çekmek zorunda. Suriye’ye gidiş sayısı O’nu bulmuş. Ezidi göçü Daha cesuru da var, daha az cesuru da Bu kadar cesaret nereden? Çok cesur olmadığını söylüyor. “Benden daha cesurlar da var, daha az cesur olanlar da.” Hayatı o kadar tehlikedeyken ne yapar insan? İçinden ne geliyorsa onu yapmalıymış. Ağlamak istiyorsan o anda oturup ağlamalıymışsın. “Yoksa birikip, patlar” diyor. Ölüme bu denli çok tanıklık etmek insanın psikolojisini etkilemez mi peki? İlk gidişinden sonra uykudan sıçrayarak uyanmak gibi durumlar yaşamış Bülent de. Sonra alışmış. Psikolojik desteğe, antidepresana ihtiyaç duymamış. 10 12 NİSAN 2015
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear