28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 C röportaj YANSIMA OSMAN İKİZ 1AĞUSTOS 2008 CUMA Kadın sünneti hak ihlalidir Sünnet dendiğinde Türkiye’de akla erkekler gelse de, dünyada 150 milyon sünnet edilmiş kadın yaşıyor. Üstelik bunlara her 11 saniyede yeni bir kadın ekleniyor. Amaç, kadınların cinselliklerini kontrol altına almak. “Terre des Femmes” örgütü, kadınlara âdet ve doğumda normalin üstünde sancılar çektiren, cinsel ilişkiden zevk almasını engelleyen, hatta ölümlerine neden olan bu “gelenek”e karşı mücadele ediyor. Asuman ÇETİNER Infibulasyon diyoruz, ameliyatta kızların klitoris ve prepus ile birlikte küçük ve Sünnet dendiğinde kafamızda büyük dudaklarının neredeyse canlanan resim şatafatlı giydirilmiş tümü kesiliyor, sonra açık erkek çocuklarının küçük bir yaranın dış çeperleri bir araya ameliyat atlattıkları günün sonunda getirilerek dikiliyor, sonunda süslü yataklarına uzanmış, eğlence sadece idrar ve aybaşı izlemeleridir. Ancak birçok kanamasının akabileceği Müslüman ülkede uygulanmasına küçük parmak genişliğinde bir rağmen çoğumuzun hiç haberdar delik bırakılıyor. olmadığı bir sünnet daha var. Bu Kaç yaşında sünnet, cinselliklerini kontrol altına uygulanıyor? almak için kız çocuklarına 814 arasındaki her kıza uygulanıyor. Dünyada 150 milyon uygulanıyor. O kültürlerde bir sünnet edilmiş genç kızın evlenebilmesi kadın yaşıyor. alınmadan cinsel isteklerine yenik olmadığından ve bir çok kız aynı için sünnet olması şart, yoksa Bu sayıya her yıl düşeceği ve dolayısıyla evlendiğinde koca bulamaz. Hatta bazı aileler zamanda kesildiğinden AIDS Afrika, Arap sadık bir eş olamayacağını kızının başlık parasını cinsel mikrobu bulaşabiliyor. ülkeleri, savunuyorlar. Yani ataerkil toplum organ açıklığının büyüklüğüne Yani sünnet sadece yapılırken Endonezya ve kadının cinselliğini kontrol ederek göre belirtiyor. Sünnetten sonra yaşanan acıyla atlatılmıyor... Malezya gibi bir vücudu üzerinde hüküm sürüyor. kızların kadınlığa geçtiği Yok, kesinlikle. Ayrıca bir kadın çok ülkeden Kadınlar buna karşı düşünülüyor. Birçok kültürde iltihaplardan dolayı doğurganlığını sekiz bin kadın ayaklanmıyor mu? kızın sünneti ailesi ve yakınları kaybettiğinde yine toplumdan daha ekleniyor. Ayaklanmaları çok zor. Sünnetin tarafından kutlanıyor. dışlanıyor. Evli ise eşi tarafından terk Yani her konuşulması bile büyük bir tabu. Ya kızların içinden ediliyor. AIDS bulaşması yine apayrı saniyede 11 kız Anneler kızlarının sünnet edilmesine geçenler, onlar bu duruma bir felaket. Ayrıca, kızlarda yarattığı çocuğunun karşı çıksa o kızın evlenememesine nasıl tepki gösteriyorlar? Franziska Gruber. psikolojik olumsuzluklar yeterince gelenek adı sebep olur. O yüzden biz de ilk önce Kızlar gerek küçük araştırılmadı ama bunun en az altında cinsel tabuları yıkarak kadınların yaşlarından, gerek bu uygulamanın vücutlarına verilen zarar kadar ağır organları neredeyse yok ediliyor. Söz konuşmalarını sağlıyoruz. İlk ve en acısı ve yan etkilerinin konuşulması olacağını tahmin etmek zor değil. konusu kadınların çoğu Afrika zor adım kadınların suskunluğuna bir tabu olduğundan o ana kadar neye Acının yanı sıra kadınların klitorisleri kökenli olduğundan ve fakir Afrika son vermek. Erkekleri de uğradıklarını bilmiyorlar. Onlara alındığından cinsel ilişkiye de daha ülkelerini çok uzak olarak bilgilendiriyoruz, ama asıl zorluğu sadece bunun gerekli olduğu az istekli oluyorlar. Birçok kadın düşlediğimizden bu sorun hâlâ çok az kadınlar çıkarıyor... anlatılıyor. Durumu anladıklarında cinsel ilişkiye sadece kocalarının yankı yaratıyor. Özellikle Batı Kadınlar mı? zaten iş işten geçmiş oluyor ve bir isteği üzerine girdiklerini dünyası, belki de bu soruna nasıl Evet, çünkü kadınlar sünnetle ömür boyu sünnetin zararlarıyla söylüyorlar. yanıt vereceğini bilmediği için hâlâ birlikte belirli bir statüye sahip yaşamak zorunda kalıyorlar. Kadınları sünnet etmenin seyirci kalıyor; sünnete kültürel bir oluyor. Özellikle yaşlı kadınlar bu Ne gibi zararlar, bunlar? arkasında yatan fikir ne? gelenek olarak saygı mı gösterilmeli, toplumlarda söz sahibi ve kendilerini Sünnet sırasında kan kaybından Kadının sünnet edilince evliliğe yoksa kızların insan hakları mı kültürlerinin koruyucuları olarak ölebiliyor. Kızlara ameliyat bakire olarak girmesinin korunmalı, tartışmaları sürüyor. Yine gördüklerinden geleneği sürdürme esnasında narkoz verilmiyor, sağlanılacağı düşünülüyor. Bu de sorunun vahametini fark edip, taraftarılar. Ayrıca, çoğu toplumda çektikleri acılar tarif edilir gibi değil. çözümü için çalışan örgütler de var. toplumlar kadının o organları sünneti de kadınlar Karnın alt kısımlarında “Terre des Femmes” bir çok ülkede gerçekleştiriyor ve hem bu işten durmadan meydana bilgilendirme kampanyaları iyi gelir sağlıyorlar, hem de gelen kronik düzenleyerek genç kızları acı toplumda çok saygın kişiler iltihaplanmalar, talihlerinden kurtarmak için oluyorlar. Biz bunun önüne özellikle idrar yollarında savaşıyor. “Terre des Femmes”in geçebilmek için bu kadınlara ve yumurtalıklarda uzmanlarından Franziska Gruber ebeliği öğretiyoruz. Böylece kısırlaşmaya neden olan sorularımızı yanıtladı. hem farklı bir gelir kaynağı elde enfeksiyonlar... Âdet Kadın sünneti ne anlama ediyorlar, hem de saygınlıkları kanamalarında, cinsel geliyor? sürüyor. ilişkiye girdiklerinde ve Kadınlar çeşitli şekilde sünnet Bu kıyıcı geleneğe son doğumda korkunç acılar ediliyor. Bazılarının sadece vermek için gerçekten tüm çekiyorlar. Hatta birçok Prepuslaları ile birlikte klitorisleri köyü bilgilendirmek gerekiyor. kadın çocuğunu kesiliyor. Bunun daha ağır versiyonu, Aksi takdirde bazı aileler doğururken ölebiliyor. küçük ve büyük dudaklarının bir dışlanıyor ve çevreden İdrar keselerine zarar kısmının da kesilmesi. En acımasız gördükleri baskılarla yine verilen kadınlar idrarını ve ne yazık ki en yaygın olan üçüncü kızlarını sünnet ettirmek tutamaz hale geliyor. bir sünnet türü var. Biz buna Kullanılan aletler. Fotoğraf: Terre des Femmes, Gleice Mere zorunda kalıyorlar. Ayrıca aletler steril Kadınları sünnet etmenin arkasında yatan fikir ne? Kadının sünnet edilince evliliğe bakire olarak girmesinin sağlanılacağı düşünülüyor. Bu toplumlar kadının o organları alınmadan cinsel isteklerine yenik düşeceği ve dolayısıyla evlendiğinde sadık bir eş olamayacağını savunuyorlar. Yani ataerkil toplum kadının cinselliğini kontrol ederek vücudu üzerinde hüküm sürüyor. Kadınlar buna karşı ayaklanmıyor mu? Ayaklanmaları çok zor. Sünnetin konuşulması bile büyük bir tabu. Anneler kızlarının sünnet edilmesine karşı çıksa o kızın evlenememesine sebep olur. O yüzden biz de ilk önce tabuları yıkarak kadınların konuşmalarını sağlıyoruz. İlk ve en zor adım kadınların suskunluğuna son vermek. Erkekleri de bilgilendiriyoruz, ama asıl zorluğu kadınlar çıkarıyor... Kadınlar mı? Evet, çünkü kadınlar sünnetle birlikte belirli bir statüye sahip oluyor. Özellikle yaşlı kadınlar bu toplumlarda söz sahibi ve kendilerini kültürlerinin koruyucuları olarak gördüklerinden geleneği sürdürme taraftarılar. Ayrıca, çoğu toplumda sünneti de kadınlar gerçekleştiriyor ve hem bu işten iyi gelir sağlıyorlar, hem de toplumda çok saygın kişiler oluyorlar. Biz bunun önüne geçebilmek için bu kadınlara ebeliği öğretiyoruz. Böylece hem farklı bir gelir kaynağı elde ediyorlar, hem de saygınlıkları sürüyor. Bu kıyıcı geleneğe son vermek için gerçekten tüm köyü bilgilendirmek gerekiyor. Aksi takdirde bazı aileler dışlanıyor ve çevreden gördükleri baskılarla yine kızlarını sünnet ettirmek zorunda kalıyorlar. Kara Mizah “babalar!’’ gibi satıldı. İşin tuhafı ne kadar kamu kuruluşu varsa satıldı ama borçlar azalacağına arttı. Hükümetin devraldığı ekonomi programının mimarı Kemal Derviş ise başlattığı modelin devrini tamamladığını söylüyor. Gelişmekte olan ülkelere dayatılan, kemer sıkma politikaları, devleti küçültme stratejileri bitti. Dünya Bankası’nın mayıs ayında yayımlanan “Büyüme Raporu’’nda (x) her ülkenin kalkınma stratejisini kendi koşullarına göre belirlemesi gerektiği vurgulanıyor. Rapor aralarında Kemal Derviş’in de bulunduğu ikisi Nobel ödüllü 20 uzmandan oluşan komisyonca hazırlandı. Çalışmalara 300 akademisyen katıldı. Dünya ekonomisindeki bunalım burjuva iktisatçılarını bile “Kapitalizmin sonu mu geldi’’ diye endişelendirirken, Dünya Bankası’nın raporu biraz zevahiri kurtarmaya çalışıyor. Her ülkenin kendi koşullarına göre model seçmesi gerektiğine vurgu yapılan rapor krizde boğulmaya aday ülkelere sanki şimdiden “Bu işin günahı size aittir’’ demek istiyor. “Babalar’’ gibi satan “bizimkiler’’ ise hâlâ “Batı’da böyle yapılıyor’’ sakızını çiğnemekteler. Oysa dünya ekonomisi kılıç sırtında gidiyor. Bütün sağduyulu iktisatçılar, alarm zillerini çalmakta. Küresel yağmacılar son vurgunların peşinde. anserli hastayı sigara kürüyle tedavi etmeye banziyor neoliberallerin ekonomi politikaları. Körü körüne büyüme saplantısı, ekonomiyi rayından çıkartmakla kalmıyor, çevrede onarılması giderek zorlaşan tahribatlara yol açıyor. Yeni yapılan hava alanları, otoyolları, modernleşme, zenginleşme göstergeleri olarak sunuluyor. Yeni hava alanları yapıldıkça, gelen turist sayısı arttıkça ülkenin zenginleştiği, adam başına düşen milli gelirin arttığı, refah düzeyinin yükseldiği anlatılıyor. Doğrudur. Ama artık bu dönemeç geçildi. Artık bütün hesaplar çevre dikkate alınarak yapılıyor. Gökyüzündeki uçakların sayısı arttıkça, otoyollar vızır vızır otomobillerle doldukça, hastalıklar artıyor. Bunu konuşan yok. Bütün istatistikler kanser vakalarının artmakta olduğunu gösteriyor. Politikacılar ise insan sağlığını düşünmek yerine yol yapıp, bina dikip çevreyi biraz daha tahrip ettikleri gibi, bu tahribatı başarı gibi gösterip halkı kandırabiliyorlar. Hayatımız kara mizah. K ANHATTAN AKLA ZİYAN Haydarpaşa İstasyonu ile Salacak arasına gökdelenler yapılacakmış. Manhattan diye adlandırılan proje gerçekleştiğinde bölgede 380 bin kişi yaşayacakmış. Bunların aklıyla zoru olmalı. İstanbul sadece su ve trafik sorunuyla bugün bir metastaz hastasını andırıyor. Yaz boyunca gündemden düşmeyen haber barajların doluluk oranı. İstanbullular önümüzdeki yıllarda musluklarından gelecek TISSS sesi karşısında ne yapacaklar acaba? Başlarına ne geleceğini göremiyorlar mı? Şark politikacıları günlük çözüm üretir. Günlük çözüm ise daha derin sorunlara yol açar. İstanbul’a kanallar açılarak uzaktan su getirildi. Peki suyu alınan bölgenin ekolojisi ne oldu? Bunu konuşan yok. Türkiye, Ergenekon’la yatıyor, Ergenekon’la kalkıyor. Guinness rekorlar kitabına geçecek bir iddianame ile açılan davada İlhan Selçuk’un, örgüt üyeliği, kanıt olarak gösterilen ironik yazılarına dayandırılıyor. Yargıçlar iddianameyi, öncelikle belki bir Türkçe öğretmeni gibi incelemek zorunda kalacaklar. Kolay gelsin. Başbakan Tayyip Erdoğan da “Ben davanın savcıyım’’ demişti. Hayırlı olsun. Bu dava belki bu yanıyla da yeni Guinness rekoru olarak kayda geçer. başlık da mesela “Kara mizah’’ olabilir ÜNYA BANKASI’NIN KALKINMA RAPORU Neyse, Ergenekon, epey bir süre daha vaktimizi alacak. Acaba iddianame onun için mi briket kalınlığında hazırlandı? Ergenekon’dan önce Türban’la yattık, türbanla kalktık. Ondan önce de PKK. Bu arada ekonominin altı oyuldu. Elde avuçta ne varsa M KARA MİZAH D Anne bana ne yaptın? Benim adım Lul. Somali’de dünyaya geldim ve başkent Mogadischu’da büyüdüm. Sünnet edildiğimde altı yaşımdaydım. Ailem bana bir gün öncesinden sünnet olacağımı haber verdi. Ertesi sabah “iyileştirici” geldi bir erkekti. O kadar ufak olmama rağmen çok iyi hatırlıyorum, hiç de unutamayacağım. Acılarım tarif edilir gibi değildi... Sünnetin ardından yaralar kapansın diye bacaklarımı birbirine bağladılar. İdrarımı yapmak bile ölümdü. Annem, kuzu kesip çok özel yemekler yaptı, akrabalarımız annemi tebrik ediyor, bana hediyeler getiriyorlardı, ama o sancıların arasında onları görmem imkânsızdı. Ben sadece ağlıyordum. Etrafımdakiler bana “Ağlamamalısın, kuvvetli olmalısın, bu normal, cesur ol” gibi sözler ediyorlardı. Ailem bana bunu yaptırmanın görevleri olduğunu söyledi. Üç gün sonra birden çok şiddetli kanamam oldu. Kansızlıktan hastaneye kaldırıldım. Doktorlar iltihap kaptığımı söyleyip ilaç verdiler. Ağrılarım dinmiyordu, ama ağlamak ve konuşmak ayıptı. İçime atmaya çalıştıysam da sonunda dayanamayıp anneme şunu sordum: “Anne, bana ne yaptın?” Annem sert bir şekilde bana “Burası Somali, bunu yaptırmak zorundayız” dedi. Benden sonra “iyileştirici”nin sokağımızda yaşayan birkaç kıza daha gittiğini biliyorum. Ancak yıllar sonra kız arkadaşlarımla bu konuyu konuşabildim. Sünnette gerçekleşen yaralar kadını bir ömür boyu etkiliyor, gerdek gecemde çok büyük sancılar çektim. Ayrıca âdet kanamalarımda da normal sancıların çok ötesinde acılar yaşıyorum. Bunun bir gelenek olarak müsamaha görmemesi gerekiyor. Bu, insan haklarına aykırı vahşi bir uygulama. Başbakan, Ertuğrul Özkök ile konuşurken güya siyasette yumuşama mesajları veriyor. Ülke siyasi kriz içinde bocalarken başbakanın mesajı ekonomi ile ilgili: “Deniz Baykal sadece eleştiriyor. Biraz yapıcı öneriler gelmeli. Mesela cari açığın kapatılması konusunda öneri getirsin aklımız yatarsa uygularız’’ diyor. Deniz Baykal bu mesaja karşılık “Ekonomiyi batırırken, uyarılarımıza neden kulak asmadın’’ diye sordu mu? ben mi kaçırdım acaba… Bu hükümet, borsa vurguncusu yabancı sermaye ile milletin gözünü boyadı. Doğru dürüst üretim olmamasına rağmen, vurguncu yabancı sermaye girişini başarı diye yutturdu. Ama deniz bitiyor, gemi karaya oturmak üzere. Kendine uygun modeli seçmek yerine, zayıf kişiliklerin moda tutkunluğu gibi, özelleştirme, dağı taşı satma gibi hovardalığa kalktılar. Gırtlağına kadar borçlanmış Türkiye ise yapay gündemlerle gün geçiriyor. Binlerce solcu gencin, davul zurna ile sokaklara dökülüp “Darbe istemeyiz’’ yürüyüşleri yapmaları da yapay günden yaratılmasına yardım ediyor. Kim yapacak darbeyi yahu? Ergenekon tutukluları mı? Yoksa solcular dinci darbeye mi karşı? Kara mizah… (x)The Growth Report: Strategies for Sustained Growth and Inclusive Development, World Bank Conferens Edition osman.ikiz?tele2.se Çalar saatleri kırın ‘Özgürlük’ için çalışma saatinin azaltılmasını isteyen parti: ANKARA (AA) Kanada’da ilk kez 3 yıl önce yapılan yerel seçimlerde boy gösteren “Work Less” (Az çalış!) Partisi, “Çalar saatler düşleri öldürür” sloganıyla, ülkede haftalık çalışma saatinin 32’ye düşürülmesi için savaşım veriyor. Parti üyeleri, çalışma saatlerinin azaltılmasıyla istihdamın artacağına ve çalışanların bu sayede “özgürleşerek” daha insani bir hayat yaşayacağına inanıyor. Soruna ekonomik açıdan bakanlardan farklı olarak, partinin odağında, insanın “yaşamak için daha fazla zamanı olması” ve “düşleri öldüren saat alarmlarından kurtulmak” yer alıyor. Parti üyeleri değişikliğin “aile ve arkadaşlık bağlarını güçlendireceğine” dikkat çekiyor. Sünnet yapan kadınlar ebelik eğitimi alırken... Fotoğraf: Terre des Femmes, Christa Choumaini
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear