Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
27 HAZİRAN 2008 CUMA dizi C 13 Berkeley’de başlayıp tüm dünyayı saran öğrenci ayaklanmaları Vietnam savaşına karşı sokak tepkilerinden etkilendi İnsan hakları savaşımı 68 olaylarının ilk kıvılcımı aslında ABD’den çıkmıştır. Berkeley’de başlayıp kısa zamanda dünyayı saran öğrenci ayaklanmalarının kökünde insan hakları savaşımı yatar. Gençlerin büyük bölümü Weather Underground adlı örgütün Vietnam savaşına karşı militan sokak tepkilerinden etkilenmişlerdi. Öğrenci sorunlarına değil, ırk ayrımı yapan işverenlere karşı harekete geçtiler. Yaklaşan devlet başkanlığı seçimleri, protestoların ana gündem maddesini oluşturur. Aşırı milliyetçi cumhuriyetçilerin adayı Barry Goldwater’i, hedef alırlar. Böylesine politize olmuş Berkeley Üniversitesi öğrencileri Düşünce Özgürlüğü Hareketi Birliği’ni (FSM) kurdu. İlk kez ABD üniversitelerinde “Askere gitmeyi reddet... Vietnam’da işgale son” sloganları kullanıldı. 29 Eylül’de üniversite yönetimine rağmen kampusun güney giriş kapısına bir bilgilendirme masası kuruldu. Beş öğrenci bu suçla ilgili disipline verildi. 1 Ekim 1964’deki disiplin toplantısına 500 öğrenci geldi. Bu yürüyüşte öğrenci olmamasına karşın Jack Weinberg, kitleleri politize ettiği gerekçesiyle polis otosuna götürüldü. 32 saat boyunca 800’ü aşkın öğrenci arkadaşlarını vermemek için polis otosunu kuşatarak direndi. Daha sonra rektörün ara buluculuğuyla Weinberg serbest bırakıldı.20 Kasım’da Kaliforya Üniversitesi Yüksek Kurulu Eylül 29 olaylarıyla ilgili iki öğ ABD rencinin okulla ilişkisinin kesilme kararını kesinleştirmek için toplantıya çağrıldı. FSM, öğrencileri eyleme götürdü. 5 bini aşkın öğrencinin katıldığı bu etkinlikte Joan Baez eylemcilere konser verdi ve konuştu. İki öğrencinin cezası onaylandı. Daha sonraki günlerde üniversite yönetimi bazı öğrenci haklarını kaldırdı. Bunun üzerine 2 Aralık 1964’te öğrenciler üniversiteyi işgal ederek boykot başlattı. 3 Aralık sabahı saat O2’de, 300 silahlı polis işgali kırdı. 773 öğrenci gözaltına alındı. Bu, Kaliforniya tarihindeki en büyük gözaltı operasyonuydu... Aynı gün öğleden sonra binlerce öğrenci ve üni versite çalışanı toplandı. Profesörler öğrencilerle dayanışma kararı aldı. Bu büyük tepkinin ardından öğrenciler serbest bırakıldı... 8 Aralık’ta toplanan rektörlük konseyi, kampus içindeki politika yapma yasağını kaldırdı. 2330 Nisan 1968’de bu kez Kolombiya Üniversitesi’nde işgal başladı. Pentagon’la işbirliğe yapan üniversite yönetimi hedef seçildi. Harlem’in siyahlarla dayanışma etkinlikleri yoğunlaştı. Öğrenci hareketleri daha sonra radikalleşti. Vietnam Savaşı’na ve ırk ayrımına karşı mücadele ve kadın hakları hareketi, daha da büyüdü. Sonuç olarak Berkeley öğrenci ayaklanmasının okyanusları aşan dalgaları, 3 yıl sonra Avrupa’ya ulaşacaktı.... FRANSA Proletaryanın devrimci özelliğini kaybettiğinin göstergesi olarak da kabul edilir 68 Paris ayaklanması... “Yerlerde sürünen iktidarı” proletarya diktatörlüğünün partisi Fransa Komünist Partisi (PCF) uzanıp almaz... De Gaulle yanlıları (Gaullistler) bile birdenbire “Devrim, devrim!” diye sokaklara çıkar... Ayaklanan milyonlara rağmen bir ay sonra seçimlerde sağcı Gaullistler yüzde 60 oy oranıyla iktidara gelir... Fransa solunun köklerinde Paris Komünü’nden de öncesine dayanan direniş kültürü yatar. Küçük sosyalist partiler ve parlamento dışı muhalefet oldukça etkilidir. Bunun yanında klasik Marksistler, Yeni Marksist akımlar, Troçkistler, Maocular, Leninistler ve Operacılar küçük ama militan bir yapı olarak tanınırlar. Stalinist bir çizgide olan PCF ve Genel Sendikalar Birligi (CGT) özellikle işçiler arasında örgütlüydü. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız komünistleri “Rezistans hareketi” içinde Fransa’nın işgaline karşı savaşmışlardı. Stalin, Avrupa’yı faşizmden kurtaran lider olarak seviliyordu. Avrupa’nın en yığınsal komünist partisi olması nedeniyle de Ernesto Che Guevara, Simone de Beauvoir, Jean Paul Sartre, gibi isimler PCF’nin yanında yer alıyorlardı. Bu arada güçlü bir anarşist geçmişi olan Ulusal Sendikalar Konfederasyonu (CNT) diğer tüm sol organizasyonları redderken “Doğrudan Eylem”leri esas alıyordu. Tarihi uzlaşmanın açıklanacağı gün kaçırılan Moro (solda), 55 gün sonra Roma’da ölü bulunur. Toni Negri (sağda), ‘gerginlik politikaları’ gereği çok uzun süre hapiste kalmak zorunda kalır. İtalya’da entelektüel, işçi ve öğrencilerin birlikteliği, uzun soluklu yaşandı. İtalya’nın “Sıcak Bahar” dönemi 10 yıla yakın sürdü... “Avrupa Komünizmi” ve bu süreçte yeni bir siyasal akım olarak doğan “Opera, Yenisol, Gladyo, Kızıl Tugaylar, Negri, Fiat işgali, gerginlik politikası, Aldo Moro, Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü, Felice Casson” bu dönemin ilk akla gelen sözcükleridir... 1945 Savaşı’ndan sonra İtalyan Meclisi’nde de iki ana parti vardı. Hıristiyan Demokrat Parti (DC) ve İtalya Komünist Partisi (PCI). “Yeni Sol” ise Maocular, anarşistler ve SolKatoliklerin bileşkesi olarak ortaya çıkar. Başlarda henüz ideolojik ayrımlar önplanda değildir. Daha sonra Sovyetler BirliğiÇin kamplaşmasında bu blok, kendi içinde ayrışmaya başlar. İTALYA sorunlarını değil, sistemi hedef alır. Ülkenin her tarafında eylemler polisle çatışmaya dönüşür. Şubat ayı sonunda Roma Üniversitesi rektörü, polisi, işgali sona erdirmek için üniversiteye çağırır. Bu çağrı üzerine Valle Giulia’da yapılan protesto yürüyüşünde polislerle saatler boyu süren çatışmalar çıkar. Bu olaylar toplumsal eylemlerin tetikleyicisi olur. Protesto dalgası kuzey İtalya’daki büyük fabrikaları da kapsar. Yaz ayında petro kimya fabrikası Porto Marghera’da, ekimde Milano Pirelli fabrikasında sendikalardan bağımsız ilk otonom yönetim kurulur. 3 Aralık’ta Roma’da 30 bin lise öğrencisi yürür. Bu gösterilerde iki öğrenci yaşamını kaybeder. 31 Aralık gecesi Pisa’da toplanan öğrenciler zenginlerin gittiği lokal La Bussola’daki lüks partiyi protesto etmek için gösteriler yaparken içerden bir konuğun ateşi sonucu 16 yaşındaki Soriano Ceccanti yaşamını yitirir. 1969 Mayıs ve Haziran aylarında eylemler yoğunlaşır. Sendikanın itirazına karşın ülkenin en büyük işyeri olan FIAT’ta 50 gün sürecek olan grev başlatılır. Bu grev özellikle öğrenciler ve anarşist işçilerin denetiminde gerçekleşir.Temmuzdaki genel grev sırasında Torino işçileri 24 saati aşkın polisle çatışır. Genel greve katılan işçilerin sayısı 5 milyonu bulur. Birçok fabrikada işçilerden oluşan özyönetim kurulları oluşturulur. 1971 yılında İtalya’nın birçok kentinde “Potere Operaio” ve “Manifesto” örgütleri eylem ve güç birliğine gider. 1972, 73, 74 yılları işçi sınıfının yoğun eylemleriyle geçer. Ekmek, gaz, elektrik fiyatlarındaki zamlar, çalışma saatlerinin düşürülmesi baş hedefler arasındadır. İşçi sınıfı, gençler ve entelektüellerin eylemleri, İtalya gündemini oluşturmaya devam etmektedir. 12 Mayıs 1977 tarihinde 19 yaşındaki bayan öğrenci Giorgiana Masi bir ENRICO BERLINGUER Berlinguer, 1964 yılından beri PCI içinde “İtalya sosyalizmi”ni savunan grubun lideri durumundadır. Moskova’dan bağımsız bir çizgi izler. 1969 yılında Dünya Komünist Partileri Kongresi’nde Prag işgalini çok sert eleştiren konuşma yapıp, kapanış bildirgesini imzalamayan tek parti temsilcisidir. Bu bağımsızlıkçı çizgi 1970 yılının başlarından itibaren İtalyan, Fransız, İspanya komünist partileri ve İsveç Sol Partisi’yle birlikte “Avrupa Komünizmi”ni yaratacaktır. Bu yaklaşım seçimle gelmeyi ve gitmeyi kabul edip, proletarya diktatörlüğünü dışlar. 1968 YILINA DOĞRU FRANSA 1967 Kasım’ından başlayarak birçok öğrenci grubu, öğrenim koşullarının düzeltilmesi için, Gaullizmin 5. Cumhuriyetine karşı ayaklanmaya başladı. Artık tepkilerin odağında tutucu toplum, tüketim alışkanlıkları, teknokratizm, öğrenim koşullarının iyileştirilmesi, eğitim ve öğretimin demokratikleştirilmesi ve daha iyi bir ekonomik sistemin getirilmesi yer alıyordu.Öğrenci olaylarının başlamasına kısa bir süre kala çok sayıda sivil polis üniversitelerde görev yapıyordu. Bu durumdan rahatsız olan öğrenciler Paris Üniversitesi’ndeki bu sivil polislerin fotoğraflarını, yürüyüşlerde taşıdı. 14 Şubat’ta Nanterre’deki öğrenci yurdu işgal edildi. Bu sırada Kültür Bakanı’nın, Sinematek Bölüm Başkanı Henri Langlois’i görevden alması üzerine sanat çevrelerinde tepkiler yükseldi. Protestolar sokağa taşındı. Kızıl Tugaylar tarafından kaçırıldığı açıklanan Aldo Moro’nun , aslında CİA tarafından kaçırıldığı ve öldürüldüğü ortaya çıkar. SICAK BAHAR “Sıcak Bahar” olarak adlandırılan dönem 1967 yılının sonunda Trient Üniversitesi’nin işgal edilmesiyle başladı. İşgalin nedeni üniversite reformlarındaki yetersizliklerdi. Bir ay sonra öğrenci eylemleri tüm ülkeye yayılır. Öğrenciler Roma dışındaki tüm üniversiteleri işgal eder. 2 Şubat’ta Roma Üniversitesi işgal edilir. Bu kez eleştiri okları üniversite ÖĞRENCİ VE İŞÇİ HAREKETLERİ Paris’in bir işçi mahallesindeki Nanterre Üniversitesi, yüksek duvarlarla sınırlansa da toplumla iç içeydi.Üniversite öğrencilerinden bazılarının, Paris’teki Amerikan Express binasına yapılan sabotajda sanık olarak tutuklanması üzerine yeniden olaylar başladı. 142 öğrenci hemen bir araya gelerek Üniversite Akademik Meclisi’ni işgal etti.16 Mart 1968 tarihinde yurt yönetmeliğinin değiştirilmesi için 500’ü aşkın öğrenci, eyleme başladı. O dönemde yürürlükteki yasalara göre 21 yaşındaki bayanlar henüz reşit sayılmadığından, yurtlar arası ziyaret yasaktı. Üniversite yönetimi, polisten, akademi meclisinin ve yurtların işgaline son verdirilmesini istedi. 21 Mart gecesi polis üniversiteyi bastı. Çatışmalarda 150 öğrencinin gözaltına alınmasının ardından ertesi günü binlerce öğrenci, yeniden üniversiteyi işgal etti. Polis çaresiz kaldı...Nanterre Üniversitesi’ni işgal eden bu 142 öğrenci “Mart 22” (M22) örgütü’nü kurdu. Kuruluş amacı, ajitasyon ve eylemlere yön vermekti. Bu grup başlangıçta Troçkist LCR (Komünist Devrimciler Ligi) ve anarşistlerden (liderleri Danielh Cohn Bendit) oluştu. Nisan sonuna doğru Maoist bir öğrenci grubu da örgüte katıldı. Bu birliktelik, eylemlere 10 bini aşkın militan öğrenci sağlıyordu. M22 ilk olarak cinsiyet ayrımına dayanan yerleşmeyi ve üniversitelerdeki baskıcı ortamı hedef aldı. M22 ülke çapında Almanya’da suikasta uğrayan Dutschke’yle dayanışma grevi çağrısı yaptı. Bunun üzerine rektör üniversiteyi yeniden kapattı. Düzenlenen yürüyüşte Bendit “Biz geleceğin kapitalistlerinin soyguncu menajeri olmak istemiyoruz” diye haykırdı. Ertesi gün gazeteler tıpkı Almanya’da olduğu gibi öğrencilere karşı “çeteciler, anarşistler” manşetlerini attı. İlginçtir bu manşetlere PCF de katıldı. Öğrenci toplantılarını “ekstrem solcuların manipülasyonu” olarak gördüğünü açıkladı. PCF’nin yayın organı ‘Kültür gerillaları’ direnişin sanatsal yönünü tamamlıyordu. “L’Humanite” Gençlik Bakanı‘nın CohnBendit’le ilişkisi olduğunu ve 22M hareketine para yardımı yaptığını öne sürdü. Bu iftira ilk değildi...26 Nisan’da PCF Merkez Komite Üyesi Pierre Juquin, Nanterre Üniversitesi’nde öğrencilere “Sizler barışı bozanlar, siz varlıklı anne kuzuları, sizler emekçi çocukların imtihanlara girmesini engelliyorsunuz” diye seslendi. Ancak konuşmasına tepkilerden dolayı, arka kapıdan kaçmak zorunda kaldı. Bu sırada PCF’nin iki numaralı ismi olan Georges Marchais yayımladığı makalesinde “Bu sahte devrimciler enerjiyi boşaltıyor. Çünkü objektif olarak onlar, Gaullistlerin ve tekelci kapitalistlerin çıkarlarına hizmet ediyorlar” diye yazdı... yürüyüşte sırtından kurşunlanarak yaşamını kaybeder. Bu cinayet bugün bile aydınlatılmamıştır. Polise göre “genç, şiddet yanlısı otonom grup” tarafından öldürülmüştür. Oysa yürüyüşçülerin ortaya koyduğu fotoğraflarda otonom elbiseleri giymiş eli tabancalı sivil bir polis görülmektedir. Dönemin İçişleri Bakanı Francesco Cossig’nın gençleri tahrik ettiği, ateşi benzinle söndürmek istediği ortaya çıkan belgelerle kanıtlanır... Bu süreçte Kızıl Tugaylar’ın kurucuları, silahlanmayı ihtiyaç olarak görüyorlardı. Onlara göre fabrikalar silahlı işçiler tarafından korunmalıydı. Çünkü İspanya ve Şili’de olduğu gibi devlet, faşist bir yapıya dönüşebilirdi. Başlangıçta terorizm olarak algılanmayan bu akım, ekstrem bir görüş olarak değerlendiriliyordu… 1969 yılında Avrupa’da gençlik ve işçi hareketleri bitmişken İtalya’da sokaklar, fabrikalar, üniversiteler, hapishaneler, hastaneler hatta kilise çevreleri ayaktaydı. 11 Eylül İkiz Kuleler eyleminin benzeri, 12 Aralık 1968 tarihinde Milano’da Ziraat Bankası’nda yaşanır. Gladyo’nun işi olan bu bombalamada bilanço 17 ölü, 85 yaralıdır. Bu kışkırtma, göstericilerin terörist olarak damgalanma tarihinin başlangıcı olur. Onlarca düzen karşıtı hapishanelere atılır, yurtdışında yaşamak zorunda bırakılır. Daha sonra 2005 yılında sonuçlanan mahkeme kararına göre bu eylemi Gladyo gerçekleştirmiştir. NATO ve CIA patentli Gladyo’nun terörist eylemleri sonucu faşizme ve burjuvaziye karşı silahlı mücadele eden Kızıl Tugaylar ve diğer örgütlerden 3 bin 800 kişi “ terörist” oldukları gerekçesiyle hüküm giyer. 1977 yılında Sartre, Foucault, Guattari, Deleuze, Barthes gibi entelektüeller, “tüm politik tutukluların serbest bırakılması, solcu avının sona erdirilmesi, sol hareketlere karşı saldırıların durdurulması” için çağrı yapar. 80 yılının başında politik tutsakların sayısı 4 bini bulur, birçok kişi yurtdışına kaçmak zorunda kalır, 20 bin kişi hakkında soruşturma açılır. muoyunun büyük katılımıyla, işçi sınıfını maceracılığa sevk etmek istemektedir” diye konuşur. 6 Mayıs günü M22, Üniversite Öğrencileri Sendikası ve Üniversite Öğretim Üyeleri Sendikası’nın çağrılarına 50 bini aşkın kişiden destek gelir. 6 Mayıs’ta tekrar yürüyüşler ve mitingler gerçekleşir. 10 bini aşkın yürüyüşçü Paris sokaklarında barikatlar kurmaya başlar. Öğrenciler “Sorbonne bizimdir, Polisler Quartier Latin’den defolsun,Yoldaşlara özgürlük” sloganlarıyla yürümeye başlarlar. Sokaklarda “Enternasyonal” söylenir. Latin Mahallesi’ne döndüklerinde St. Jacques Caddesi’nde polislerin ve İç Savaş Polisi’nin (CRS) sınırsız saldırısına uğrarlar. Kaldırım taşlarını söker, arabaları yakarak barikatlar ğil, iş koşulları, gelecek, toplum, sömürü, üçüncü dünya ülkeleridir. Polis barikatlara saldırır. Çatışmalar gece boyunca sürer. Polis ve özellikle CRS, göstericilere karşı çok sert davranır. Çatışmalar sonunda 367 kişi yaralanır ve 460 kişi de tutuklanır. 14 Mayıs’ta Renault fabrikası başta olmak üzere diğer fabrikalar işgal edilir. Yeniden açılan Sorbonne işgal edilir ve öğrenciler “kurucu meclis” oluşturur. Söz ve denetim, öğrencilerdedir artık... 20 Mayıs’taki genel grev, fabrika işgalleri eşliğinde yaklaşık 9 milyonluk bir kitleye ulaşır. Dansçılardan futbolculara, tezgâhtarlar KANLI PAZARTESİ 3 Mayıs 1968 yılında solcu öğrenciler Sorbonne Üniversitesi’ni işgal eder. Yüksekokul Öğretim Üyeleri Sendikası Başkanı Alain Geismar, göstericileri destekleme kararı alır. PCF olayları “küçük burjuva hareketi” olarak değerlendirir. CGT Genel Sekreteri Georges Séguy ise gösterileri desteklemek için yaptığı basın açıklamasında “Cohn Bendit, kimdir o? Öğrenciler ka oluştururlar.Eylemcilerin sokaklardaki arabaları yakmalarına, araba sahipleri ve varlıklı mahalle sakinleri de destek verir. St. Germain Bulvarı kanlı bir savaş alanına döner. Günün sonunda 422 kişi tutuklanır 345 polis yaralanır. Bu tarih, 68 olaylarına “Kanlı Pazartesi” olarak geçer. 13 Mayıs günü tüm Fransa, sokaklardadır. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük kitle gösterisi gerçekleştirilir. “10 yıl yeter!” sloganı, yüz binlerin ağzından haykırılır. Konu artık sadece üniversite sorunları de dan gazetecilere kadar herkes grevdedir. 21 Mayıs’ta grevci işçilerin sayısı 4 milyon olurken ertesi gün bu sayı 8 milyona çıkar. 22 Mayıs’ta 10 milyon kişi grevdedir. Artık talepleri “Halk Hükümeti”dir. Aynı gün Daniel Cohn Bendit “devrimci seyahat”e çıkmak zorunda kalır. Çünkü İçişleri Bakanı, Bendit’in Fransa’da ikamet etmesini yasaklamıştır. 22 Mayıs günü Genaral De Gaulle, adeta Almanya’ya kaçar. De Gaulle, Batı Almanya’da konuşlanan Fransız birliklerin komutanıyla cunta konusunda gizli görüşmeler yaptıktan sonra ülkesine dönüp, 24 Mayıs’ta televizyon ve radyodan ulu sa seslenir. Ülkenin “komünist diktatörlük tehdidi altında” olduğunu belirtip, meclisin feshedildiğini, haziran ayında genel seçimlere gidileceğini bildirir. Olayların durmasını, aksi takdirde “olağanüstü hal” ilan edileceğini açıklar. FCF açıklamayı memmuniyetle karşılar. The Economist, 1 Haziran 1968 tarihli sayısında “De Gaulle, devletin dimdik ayakta olduğunu ilan ettiğinde komünistler neredeyse rahatlamış görünüyorlardı.” yorumunu yapar. Aynı gün öğrenci lideri Daniel Cohn Bendit’in bir yurtdışı gezisinin ardından ülkeye girişi yeniden engellenir. Bunun üzerine öğrenci gösterileri alevlenir ve yine polisle bir dizi çatışma yaşanır. Yürüyüşçüler Paris Borsa Binası’nı ateşe verir. Bu çatışmalar sonunda iki kişi ölür, 500 kişi de yaralanır.25 Mayıs’ta grevci işçilerin sayısı 10 milyonu aşar. Sıkışan hükümet 27 Mayıs’ta sendikalarla masaya oturur. Sendikalar birtakım sınırlı ekonomik kazanımlarla toplantıdan ayrılır. Ancak bu anlaşma bütün fabrikalardaki oylamalarla reddedilir. Bu döneme şu sloganlar damgasını vurmuştur; Kesinlikle çalışmayın. Sendikacılarınız son yüzyıldan kalma! Fantezi iktidara! Yasaklamak yasaktır! Can sıkıntısı karşı devrimdir. Devrimciliği yarım bırakan kişiler, kendi mezarlarını kazarlar.Gerçekçi olun, olanaksızı talep edin. Şefin sana ihtiyacı var, senin ona ihtiyacın yok.Tembellik insan hakkıdır! Saatin zil sesi seni uyandırıyor. Bu, günün birinci aşağılanmasıdır. S Ü R E C E K