Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 27 HAZİRAN 2008 CUMA Kendi değerlerini Türkiye’ye benimsetmek için çeşitli kesimlere mensup 37 lider adayı yetiştirmiş ABD’den itiraf gibi rapor Özgürlük ve Demokrasiyi Geliştiren Ülkeler Raporu, ABD’nin Türkiye’deki faaliyetlerini tek tek sıralıyor. Raporda, “Türkiye’de ihtiyaç duyulan yasal reformları vurgulayacak liberal değerleri desteklemek açısından Amerikan değerlerini yansıtan bir kamu diplomasisi zaruridir” vurgusu yapılıyor. Bahadır Selim DİLEK ANKARA ABD’nin sadece 2007 yılında Türkiye’den çeşitli kesimlere mensup 37 kişiyi “lider adayı” olarak yetiştirdiği ortaya çıktı. Bu bilginin yer aldığı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2008 tarihli Özgürlük ve Demokrasiyi Geliştiren Ülkeler Raporu’nda ayrıca Washinton yönetiminin kendi değerlerini Türkiye’ye benimsetmek için yürütmekte olduğu faaliyetler de tek tek sıralandı. Raporda, ABD’nin Türkiye’de yürüttüğü çalışmalar “Amerikalı konuşmacıların katıldığı etkinlikler, değişim programları, büyükelçilik personeli ya da ülkeyi ziyaret eden Amerikalı yetkililerin verdiği demeçler ile elçilik Bilgi Kaynak Merkezi aracılığıyla verilen doğru bilgi kaynakları” şeklinde sıralandı. Raporda, “ABD, vatandaşların eğitimi, halka dayalı eylemcilik ve çeşitliliğin yönetimi gibi konularda Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Değişim Programı’nı finans etmektedir. Hukukun üstünlüğünü desteklemek ve yargının modern ve tarafsız olmasını sağlamak için yapılan çalışmalara yardımcı olmak amacıyla büyükelçilik, çok sayıda yasa koyucu, yerel siyasi lider, hâkim, adliye görevlisi, gazeteci, akademisyen ve STK görevlisinin bu programa katılmasını sağlamıştır. 2007 yılında 37 Türk, bu programlara katılarak ABD’ye gitmiştir ve Amerikalı meslektaşlarıyla tanışarak, Amerika’nın siyasi, adli ve sosyal sistemlerinin yapısı ve işleyişini daha yakından incelemiş ve ABD’nin insan hakları ve demokrasi geliştirme çalışmalarını gözlemlemiştir” denildi. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği yetkililerinin yürütmekte olduğu faaliyetler ise özetle şöyle anlatıldı: “Büyükelçilik görevlileri ülke içinde seyahat etmektedir. Görevliler, Amerikan politikaları ve değerlerini açıklamak ve TürkAmerikan ortak menfaatlarını vurgulamak üzere konferanslara, seminerlere ve programlara katılır. İfade ve din özgürlüklerinin artması ve çeşitliliğe daha fazla hoşgörü gösterilmesi için büyükelçilik çalışanları, bazen de uygun olduğunda AB’li meslektaşlarıyla ortak çağrıda bulunurlar. Basın özgürlüğü ve sorumluluğunu desteklemek üzere, medyanın her kesiminden gazeteci, gazetecilik, ABD siyasi sistemi, dış politikası ve insan hakları meseleleri ile ilgili düzenlenen ziyaretçi programlarına katılmıştır.” Barış, Dostluk ve Yunan Basını da karşılıklı buluşup göbek atarak barışa katkı sağladıklarını düşünmektedirler. Halka inmeyen bu gibi buluşmalar sonrası “Türk rakısı güzeldi, Uzo’nun tadına doyamadık” gibi bayat anlatımlar katılımcıların tatmin etmekten öteye geçmez. Yıllardır Türk ve Yunan gazeteciler bir platform altında buluşmaktadırlar. Türkiye’den katılım genelde yüksek düzeyde olurken, Yunan tarafından katılım etkisiz yazarlar düzeyini geçmemektedir. Gazetelerinin politikalarını barış yolunda etkileyebilecek hemen hiçbir Yunanistanlı yönetici bu platformlara katılmamaktadır. Eğer katılırlarsa kontrolü altında olan gazetelerinin Türkiye’ye karşıtı satırlarında kısıtlama olabileceklerini düşünmektedirler. Ve tabii böyle bir durumun tirajlarına olan olumsuz etkilerini önlemek için mümkün olduğunca Türk mevkidaşları ile bir araya gelmekten kaçınmaktadırlar. Söz konusu üst düzey yöneticiler, sürekli olarak Türk düşmanlığı yapacak malzeme ararlar. Siyasi, askeri ya da diplomatik herhangi bir olumsuzluğu ya da aynı anlam taşıyabilecek bir haberi dejenere ederek sayfalarına aktarırlar. Bu günkü olumlu ortamı kirletip zehirleyecek en küçük bir ayrıntıyı bulabilmek için yapmadıklarını bırakmazlar. İşte yazının başında sayfalarından tam çevirisini aktardığım Ethnos gazetesi, bedavacılar, örümcek beyinli müdürler ile akbaba yazarların buluştukları odaktır. Bu gazetenin Türk düşmanı politikaları kurulduğundan bu yana değişmemiştir. Türkiye’nin barış ve dostluk yolunda atacağı her adım, gazete yönetimi tarafından şüphe ile karşılanır. Toplantılardan kaçarlar, barış ve dostluktan söz etmekten hoşlanmazlar, Türkiye’ye giden asker ve siyasetçiye saldırıp tiraj uğruna her türlü fesatlığa imza atarlar. Ancak son dönemde bu gibi gazetelere prim vermeyen siyasi, diplomatik ve askeri üçgen, Türk Yunan ilişkilerinde bildiklerini sonuna kadar uygulamaktadırlar. İlişkilerin ana eksenini oluşturan bu üçlüye bir de ekonomik çevreler eklendiğinde, sorunların çözümü konusunda atılan küçük adımlar, yerini hızlı yürümeye bırakmıştır. Önümüzdeki yıllar, pekiştirilen her girişimin katkısı ile umut vaat etmektedir. Ege’nin üzerinde uçan çirkin akbabalara aldırmadan önümüze bakalım ve barış yolundan ayrılmayalım. Aksi bir durum, hem halklara, hem de ülkelerimize büyük zarar verecektir. murilem?otenet.tr AB’nin ‘anayasa’ açmazı Merkel İrlanda’nın Lizbon Anlaşması’na “hayır” demesiyle ortaya çıkan kriz sürerken Ankara’ya muhalif tutumları ile bilinen Merkel ve Sarkozy’nin eline koz verildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Brüksel’de yapılan AB zirvesinde, İrlanda’nın AB Anayasası olarak adlandırılan Lizbon Anlaşması’na “hayır” demesiyle ortaya çıkan krizin giderilememesi, birliğin geleceğine ilişkin önemli soru işaretlerini de beraberinde getirirken Ankara süreci yakın takibe aldı. Türkiye’yi de dolaylı yoldan da olsa etkileyen kriz, genişlemenin durdurulması konusunda Ankara’ya muhalif tutumları ile bilinen Almanya ve Fransa’nın eline de önemli bir koz verdi. İrlanda’da yapılan referandumda AB’de reform öngören Lizbon Anlaşması’nın reddedilmesi Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’e göre genişleme sürecini de tehlikeye attı. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Günter Verheugen’in, “Türkiye, AB üyeliğine aday bir ülkedir ve İrlanda ‘hayır’ının rehinesi değildir” açıklaması yapmasına karşın Ankara’da Merkel ve Sarkozy’nin, İrlanda’nın reddini gerekçe gösterip Türkiye’nin genişleme süreci dışında tutulması için yeni çaba içine gireceği yorumları ağırlık kazandı. AB zirvesinin hemen öncesinde İngiltere’nin Lizbon Anlaşması’nı 19. üye olarak onaylaması ise önemli bir mesaj olarak değerlendirildi. Ancak krizin aşılması için pratikte bir yararı olmadı. Yaşanan krize karşın zirvenin öncesinde toplanan hükümetlerarası konferansta Türkiye ile iki müzakere başlığının açılması ise AB Komisyonu yetkililerinin, gelişmeleri Türkiye’nin müzakere süreci ile ilişkilendirmediği görüşünde olduğu yorumlarını öne çıkardı. Yürürlüğe girmesi için AB üyesi 27 ülkenin onayının gerektiği Lizbon Anlaşması’nın İrlanda’nın reddiyle ölmediği yorumlarına karşın AB liderleri krizin aşılması için henüz bir formül üretemedi. İrlanda’nın yeni bir referanduma daha gitmesi ve kesintiye uğrayan sürecin yeniden ivme kazanması görüşü öne çıktı. Ancak bunun için İrlandalı yetkililerin ikna edilmesi gerekecek. Türk Dışişleri Bakanlığı’nda ise AB’nin ilk anayasanın Fransa ve Hollanda’da reddedilmesinden sonra Avrupa’nın ikinci bir krizi kaldıramayacağı görüşü ağırlık kazandı. Brüksel’den Ankara’ya ulaşan bilgilere göre, İrlanda’nın anayasayı reddetmesinden sonra AB Komisyonu’nda ekonomik ve sosyal unsurlardan çok İrlanda halkına Avrupa entegrasyonunun öneminin yeteri kadar anlatılamaması etkili oldu. Sarkozy Elçin POYRAZLAR WASHINGTON ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Türkiye’de AKP’ye yönelik kapatma davasına ilişkin anlaşmazlığa “karışmayacakları” mesajını verirken, iktidar partisi ile ilişkilerinin “mükemmel” olduğunu söyledi. ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) konuşan Rice, ABD’nin Türkiye’de demokratik kurumları desteklemeyi sürdürmesi gerektiğini söyledi. AKP kapatma davasına yönelik soruyu yanıtlayan Rice, şöyle konuştu: “Biz ne yapabiliriz? Bence Türkiye’deki demokratik kurumları desteklemeyi sürdürmeliyiz. Besbelli, Türkiye’de davaya yönelik yaşanan kriz ya da anlaşmazlığa karışmayacağız. Bu Türkiye’nin çözeceği bir mesele. Ama bence Türkiye’de reform ve laik demokrasi için yüksek sesle konuşmalıyız.” ABD DIŞİŞLERİ BAKANI ‘Krizi çözmek Türkiye’nin sorunu’ Türkiye’de demokrasi konusunda Avrupa’nın önemli rolü olduğunu söyleyen Rice, “Eğer Türkiye’ye AB’ye katılma konusunda adil bir şans verilmezse hem Avrupa hem de ABD bedelini ödeyecektir” dedi. Rice, AKP’nin Kürtlere, yoksul ve kırsal bölgelere ve dindar insanlara ulaştığını söyleyerek “Türkiye’de laik demokrasi önemli, ancak dindar insanlar da ülkenin bir parçası” diye konuştu. Rice, AKP ile Ortadoğu, Irak, Afganistan konularında mükemmel ilişkileri olduğunu da dile getirdi. Kendisine “Ortadoğu’da demokrasinin neye benzeyeceği” sorusunun sorulduğunu söyleyen Rice, “Bence bu, Türkiye’ye benzer” yanıtını verdi. Rice, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile her görüştüklerinde küresel bir gündem üzerinde çalıştıklarını, çünkü Türkiye’nin bir NATO müttefiki olmasının yanı sıra artık gerçek bir küresel ortak haline geldiğini de sözlerine ekledi. unanistan’ın yüksek tirajlı gazetelerinden Ethnos’un 20 Haziran tarihli nüshasında kısa bir yorum dikkatimi çekti. Yorumu tam çevirirsek, gazeteci olduğunu iddia eden bedavacı meslektaş aynen şunları söylüyor: “Madem ki söz Türkiye’ye yapılan gezilerden açıldı, Selanik’ten sekiz gazeteci Türk Başkonsolosu’nun kendilerini misafir etme, İstanbul ve İzmir’i gezdirme davetini kabul ettiler. Bu harcamalar Bahama adaları için olsaydı, bir dereceye kadar deyip anlayışla karşılardık. Ancak bu kadar ucuz bir yolculuk için…” Yani adam kısaca “değmez” diyor, belki biraz daha uzak, biraz daha tatlı yolculuk olsa, balıklama atlayacak. Ama bu geziyi beğenmiyor. Bu zavallı akbaba belki Türkiye’ye sık sık gönderildiğinden, belki de bizim yetkililerimiz tarafından çok fazla ağırlandığından olsa gerek, İstanbul ve İzmir gezilerini beğenmeyip Bahama adalarını istiyor. ??? Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Bu gibi geziler TürkYunan barışına destek çerçevesinde düzenlenir. Genelde önyargılı, ya da Türkiye, Türk halkı ve Türk gazeteciler hakkında çok fazla bilgisi olmayanların tercih edildiği organizasyonlardır. Ama bu bedavaya alışmış meslektaş geziyi beğenmeyip “böyle ucuza bizi satın alamazsınız” demeye getiriyor. Sen satılık kalemsen ben ne diyeyim. TürkYunan barışına sen ve senin gibilerden gelecek katkı Allah’tan gelsin, deyip yolumuza bakmalıyız. Al götür, yedir, içir, gezdir, eğlendir ve ülkesine gönderip TürkYunan barışına yapacağı katkıyı izle. Gerçi bu tip akbabalar sadece Yunanistan’da yok, Türkiye dahil, dünyanın hemen her ülkesinde var. Tamam da, o ülkelerin komşuları ile olan ilişkileri bizim gibi kritik mi? Bizim gibi her an bir olay çıkması olasılığı var mı? Zannetmiyorum. Ege’nin coğrafyasını paylaşan iki ülkenin barış yolunda atacakları adımlar konusunda iletişim organlarına büyük ihtiyaç vardır. Bu gerçeğin yolu direkt gazetecilerin kontrolü altındadır. Zaman zaman takip ettiğimiz sivil toplum örgütlerinin bu girişimleri dar bir alanda etkili olmaktadır. İki ülke halklarından ya da örgütlerinden çok kısıtlı sayıda katılımcı ile yapılan organizasyonlarda otuz kırk kişi birbirini ağırlayıp barışa katkı sağladıklarını düşünmektedirler. Tam bir “körler sağırlar, birbirini ağırlar” ortamında geçen bu girişimlerin barışa katkısı bugüne kadar çok fazla olmamıştır. Her yıl aynı tipler bir araya gelip bir Türkiye’de, bir de Yunanistan’ Y Vekiller maç seyrederken telekulak yasası geçti Osman İKİZ STOCKHOLM İsveç halkının protestosu ve muhalefetin sert eleştirilerine rağmen “telekulak’’ yasası parlamentodan geçti. Yasa taslağı parlamentodaki muhalefet ve sivil toplum örgütlerinin protestoları üzerine komisyona geri gönderilerek kişi hak ve özgürlüklerin çiğnenmesini önleyecek şekilde yeniden düzenlenmesi istenmişti. Komisyon kısa bir eklemeden sonra taslağı aynı gün parlamentoya geri gönderdi. Genel kurul İsveçRusya maçı oynandığı saatlerde toplandı. 67 milletvekilinin katılmadığı oturumda üzerinde fazla bir değişiklik yapılmayan tasarı, iktidar partilerinin oylarıyla yasalaştı. umhuriyet’te yayımlanan ilk yazım, ‘Susma, Sustukça Sıra Sana Gelecek!’ başlığını taşıyordu. Çocukluğumdan beri gün sektirmeden okuduğum, ailemizin vazgeçilmezi olan bir gazetede yazımı basılmış görmek hayatımın en büyük mutluluklarından biri oldu. Ne daha önce iki yıl kadar Milliyet’in Avrupa baskılarındaki köşe yazarlığım, ne de günlük Aydınlık gazetesinde yayımlanan haftalık yazılarım beni Cumhuriyet yazarlığım kadar gönendirmedi. Gazetemizde bir yıl kadar sayfalar arasında dolanan yazılarım bir süre sonra ‘Görüş’ üst başlığıyla bulmaca sayfasına yerleşti, sonunda da ‘PANO’ adıyla düzenli köşe yazılarına dönüştü. Bir gazete yazarının en temel gereksinimi hiç kuşkusuz ki düşüncelerini dilediğince açıklayabilme, yazıya dökebilme özgürlüğüdür. Sürekli elden ele geçen, belli ekonomik çıkar gruplarının medyadaki sesi olan gazetelerde çalışan meslektaşlarımın tersine, köşemde, kimi zaman okur tepkilerine de yol açan, çoğunluğun düşüncelerine aykırı düşen birçok yazımın yer almış olmasına rağmen bugüne kadar gazete yönetiminin hiçbir müdahalesiyle karşılaşmadım. Hiçbir yazar dünyada olan biten her şeyin sırrına ermiş, her şeyi bilen, her soruna doğru çözüm önerileri sunan bir ‘allâmei cihan’ değildir. Ne kadar özen C PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU gösterirse göstersin yanılgılar, yanlışlar her insan gibi bir yazar için de kaçınılmazdır. Fakat belirleyici olan, yazarın, düştüğü yanılgılarından, yaptığı yanlışlarından çok, onun bunlardan öğrenerek ‘doğru’yu bulma yolunda verdiği çabalardır. Cumhuriyet yazarı olmanın bir ayrıcalığı da, gazetesinin sağladığı özgürlük ortamının yanı sıra okurları tarafından sürekli olarak araştırmaya, sorgulamaya, düşüncelerini gözden geçirmeye, yeniden üretmeye teşvik edilmesidir. Okuru, onun ‘doğru’yu bulmada en önemli destekçisidir. 12 yıl içinde okurlarımdan, tümünü sakladığım, büyük bölümü olumlu tepkilerden oluşan 1957 mektup, eposta iletisi, kısa mesaj aldım. Okurlarımın olumlu ya da olumsuz tepkileri yeni bilgiler edinmemde, düşüncelerimi pekiştirmem veya revize etmemde bana katkı sağladığı gibi yanlışlarımı düzeltmemde yardımcı oldu. Okurlarıma büyük teşekkür borçluyum. ??? Son aldığım okur mektubu 22 Haziran 2008 tarihli; Sayın Ersan Uysal aynı Cumhuriyet Yazarı Olmanın Ayrıcalığı tarihli ‘Yurtseverlik Üzerine’ başlıklı yazıma ilişkin olarak Nâzım Hikmet’in ‘Şeyh Bedrettin Destanı’na ek olarak yazdığı ‘Milli Gurur’ (1936) adlı kitapçıktaki sözlerini aktarmış. “ Evet, biraz da MİLLÎ BİR GURUR duyuyorum. Tarihinde Bedrettin hareketi gibi bir destan söyleyebilmiş her milletin şuurlu proleteri bundan MİLLÎ BİR GURUR duyar. Evet, Bedrettin hareketi aynı zamanda benim millî gururumdur. MİLLÎ GURUR! Sözlerden ürkme! İki kelimenin yan yana gelmesi seni korkutmasın. Lenin’i hatırla. HANGİMİZ LENİN KADAR BEYNELMİLEL OLDUĞUMUZU İDDİA EDEBİLİRİZ? Lenin, yirminci asırda beynelmilel proletaryanın, dünya emekçi kitlelerinin, beynelmilel proleter demokrasisinin en büyük rehberi, 1914 senesinde ‘Sosyal Demokrat’ın 35’inci nu marasında ne yazmıştı? (...) ‘...Biz şuurlu Rus proleterleri millî şuur duygusuna yabancı mıyız? Elbette hayır! Biz dilimizi ve yurdumuzu severiz, onun emekçi kitlelerini (yani nüfusunun 9/10’unu) şuurlu bir demokrat ve sosyalist yaşayışına yükseltebil mek için herkesten çok çalışan biziz. (...) ‘...Biz millî gurur duygusuyla meşbuuz (ağzına kadar dolu). Çünkü Rus milleti de beşeriyete yalnız büyük katliamların, sıra sıra darağaçlarının, sürgünlerin, büyük açlıkların, çarlara, pomesçiklere, kapitalistlere zilletle (alçakça) boyun eğişlerin numunelerini göstermekle kalmadı; hürriyet ve sosyalizm uğrunda büyük kavgalara girişebilmek istidadında olduğunu da ispat etti.’ ” Bir de düzeltisi var değerli okurumun; söz konusu yazımda iki ayrı kaynağa dayanarak Bernard Shaw’a mal ettiğim “Yurtseverlik alçakların son sığınağıdır!” sözü İngiliz düşünür ve oyun yazarı Samuel Johnson’a (17091784) aitmiş. Sayın Uysal, buna ilişkin olarak kendisinin dublaj yönetmenliğini yaptığı ‘Zafer Yolları’ adlı filmden orijinal diyalogları da göndermiş: “Gen. Mireau: Now, who was this man? Col. Dax: Samuel Johnson, sir. Gen. Mireau: All right, now what did have to say about patriotism? Gen. Dax: He said it was the last refuge of a scoundrel, sir. I am sorry, I meant nothing personal.” Cumhuriyet yazarı olmanın ayrıcalığına bundan daha somut bir örnek olabilir mi? www.denizkavukcuoglu.blogspot.com www.dkavukcuoglu@superonline.com Atina temyize gidiyor ATİNA (AA) Atina, Batı Trakya Türk derneklerinin Yunan mahkemeleri tarafından kapatılması üzerine, Türk azınlık üyeleri tarafından açılan davada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) nisan ayında aldığı kararlar için temyize gideceğini açıkladı. AİHM, Yunanistan’ın, Türk azınlığa ait dernekleri kapatma kararıyla “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”nin örgütlenme hakkıyla ilgili 11. maddesini, ayrıca yargılanma süresinin uzunluğuna da dikkat çekerek adil yargılanma hakkıyla ilgili 6. maddesini ihlal ettiğini bildirmişti.