24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 C ekonomi 29 ŞUBAT 2008 CUMA Türkiye savunmada rakiplerini solladı Türkiye, savunma sanayisinde son dönemlerde geliştirdiği projeler sayesinde en hızlı gelişen ülkelerden biri haline geldi. ma sanayisindeki yerli firma sayısı 200’ü geçmiş durumda ve bu firmaların yıllık cirosu da 34 milyar dolar civarında bulunuyor. Makina Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK), 250 çeşit askeri ürünle TSK’nin silah ve mühimmat ihtiyacının büyük bölümünü (yüzde 84 oranında) yerli katkıyla karşılıyor ve 40 ülkeye ihracat yapıyor. Başta milli görev bilgisayarıyla füze güdüm mekanizmaları gibi son teknolojik harp gereçleri de üreten ASELSAN, Türkiye’nin önde gelen savunma sanayisi ihracatçısı firmaların başında yer alıyor.TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ’nin (TAI), mevcut deneyimi; F16 savaşan şahinler, CN235 hafif nakliye/deniz karakol/gözetleme uçakları, SF260D eğitim uçakları, hedef uçağı ve zirai ilaçlama uçağı gibi ürün geliştirme programlarını kapsıyor. TUSAŞ Motor Sanayi AŞ (TEI) ise F16 uçaklarının motorlarını üreterek elde ettiği tecrübeyi, 17 değişik motor programına ait 363 değişik konfigürasyonlu uçak/helikopter motor ve gaz türbin parçası üretiyor. TAI, milli sanayi kuruluşu olarak Airbus Military SL’ye de ortak. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) tarafından hazırlanan yeni stratejik planda, NATO savunma projelerinde Türk savunma sanayisinin halen yüzde 4 olan payının, 2011 sonuna kadar yüzde 20’ye çıkarılması hedeflendi. Halen NATO içinde savunma sanayisi projelerinde Türk savunma sanayisinin payı yüzde 4 oranında bulunurken Türkiye’yi aynı oranla İspanya izliyor. Yunanistan’ın yüzde 5, İngiltere’nin yüzde 8, Fransa’nın yüzde 9, İtalya’nın yüzde 11, ABD’nin yüzde 15, Almanya’nın ise yüzde 26 payı bulunuyor. Türkiye, savunma harcamaları açısından, Ortadoğu’daki 10 ülke arasında dördüncü, Avrupa ülkeleri arasında da beşinci sırada bulunuyor. Avrupa’da silahlı kuvvetler mevcudu açısından birinci sırada yer alan Türkiye, savunma harcamaları açısından ise 5. sırada bulunuyor. Avrupa’da en çok savunma harcamasını İngiltere yaparken bu ülkeyi Fransa, Almanya ve İtalya izliyor. İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Harekât Fırsatçıları.. AKP emir kulu YÖK Başkanlığı’nın açıklamalarıyla Üniversitelerarası Kurul açıklamalarının birbirinin zıddı hukuk yorumları arasında kalan rektörler, öğretim üyeleri için AKP iktidarından ganimet beklemek ya da hedef tahtasında olmak arasında seçeneksiz bir durum yaratılmış oluyor. Doğal olarak AKP’den ikbal bekleyen rektörler, üniversiteler yönetici kadroları ile, direnebilenler arasında tam birbirinin zıddı uygulamalarla ortalık gerçekten bir kaosun içine sokulmuş oluyor. Üniversite üniversite, hatta bölüm bölüm türbanın yasak ya da serbest olduğu çelişkili uygulamaları, üniversite özerkliğini, hukuku ayaklar altına alan bir kaos, çelişkiler yumağı Türkiye’nin gündemine oturtulmuş oluyor. ??? Kamuoyuna sızdırılan bilgilerle AKP’nin yeni 17. madde taktiği de açığa çıkmış bulunuyor. Buna göre MHP’nin o tarihte vaziyeti kurtarmak, bayrak türbanı savunmadığını göstermek adına direttiği, anlaşmanın odağına oturtulmuş, 17. madde ile çene altı bağlama koşulu tarihe karışıyor. Zaten anayasa değişikliğinin ardından AKP’den yana öne çıkmada yarışan rektörlerin, üniversite yöneticilerinin öncülüğünde türbana açılmış kapılardan çene altı bağlanmış olarak giren kız öğrenci yok. Hepsi türbanlı. MHP de artık türbana teslim. Bu nedenle AKP’nin yeni taktiği, sözde, Anayasa Mahkemesi’nden iptal kararının çıkmasını kolaylaştırmaya yönelik. 17. madde düzenlemesinde ne çene altı ne de türban tanımı olmayacak, üniversiteye giremeyecek giysi biçimleri tanımlanacak. Burka, çarşaf, peçe türünden tanımların yasaklanması kararı ile türban savaşında, Anayasa Mahkemesi’nin daha kolay teslim alınacağı da savlanıyor. AKP, iktidar güç odaklarının, kolay kolay akla gelemeyecek kurnazlıklarla, hilelerle türban savaşımı, bütün yollar, araçlar “mübah” bir yöntemle sürdürülüyor. Meclis’te parmaklar hiç utanmadan, hem de işçilerin haklarının eksiltilmesi gündemdeyken, yasa metnine illegal sokulmuş bir düzenlemeyle, kendi maaş, emeklilik zamları için kaldırılabilirken; milletinvekili kimliği, etik değerler erozyonunda, takıyyede, her yöntemi tabii ki “mübah” sayacaklar. Yine de Bakanlar Kurulu toplantısının ardından, TSK harekâtının, askerlerimizin içinde oldukları gerçek savaş koşullarının, şehitlerin arkasına saklanarak, türban savaşlarında hükümet sorumluluğundan kaçma çabaları, daha bir riyakâr tabloyu ortaya koyuyordu... ANKARA (AA) Türk savunma sanayisi, dünyanın “en hızlı gelişen ve dış pazarlara açılan’’ savunma sanayileri arasında yer alıyor. Yapılan hesaplamalara göre Türk savunma sanayisinin yıllık ihracatı, üç yıl içinde 1.5 milyar dolar düzeyine ulaşacak. Aviation Weekly, Jane’s Defence Weekly ve Defense News gibi yabancı savunma sanayisi kaynaklarına göre, Türkiye, son yıllarda, savunma sanayisi ihracat pazarını, Ortadoğu’dan, Afrika’ya Avrupa’dan da Uzakdoğu’ya doğru genişletiyor. Savunma sanayisinde, eskiden ağırlıklı olarak Savunma Sanayii Müsteşarlığı portföyündeki kuruluşlar ihracat gerçekleştirirken son yıllarda, savunma sanayisindeki milli katılımın teşvik edilmesiyle de özel şirketler, yurtdışına özgün savunma sanayisi ürünleri ihraç etmeye başladılar. Türk savunma sanayisinde, kara ve hava araçlarında 7, deniz araçlarında 4, roketfüze alanında 7, elektronik askeri yazılımda 15 ve bilişim alanında 7 şirket faaliyette bulunuyor. ASELSAN, kaideye monteli Stinger, 9600 frekans atlamalı telsiz; ROKETSAN 122 mm’lik çok namlulu roketatar, YONCAONUK ani müdahale botu, HAVELSAN simülatör ve elektronik harp test ve eğitim sahası, OTOKAR ise Cobra gibi belli başlı ihraç ürünleriyle tanınıyorlar. İzlenen politika çerçevesinde savun ‘ADSL’de telefon zorunluluğu olamaz’ diyen uzmanlardan internet abonelerine çağrı: Hakkınızı arayın, dava açın! Necdet ÇALIŞKAN İnternet abonelerinin karşı karşıya bırakıldığı “telefon esareti”, hem tüketicilerin hem de ADSL hizmeti veren şirketlerin mağduriyetlerini daha yüksek sesle dile getirmesine yol açıyor. OECD’nin en pahalı interneti ile karşı karşıya bırakılan Türk tüketicisi, 1 megabitlik bir erişim için Japonya ve Fransa’dan 30 kat, İngiltere’den 20 kat, Almanya’dan 12 kat, ABD’den 8 kat, hatta AB’nin en pahalı internetinin olduğu Yunanistan’dan bile 3 kat fazla ücret ödemek durumunda. Üstelik bu ücretlere Türkiye’deki telefon abonesi olma zorunluluğu nedeniyle ödenilen aylık 15 YTL’lik sabit ücret ise dahil değil. AB’de hanelerdeki internet erişimi yüzde 54’ü bulurken bu oran Türkiye’de yüzde 18.9. Bu oran ile Türkiye’nin Avrupa’da sondan ikinci sırada yer aldığına dikkat çeken uzmanlar, ADSL’de telefon zorunluluğunun da kaldırılarak tüketicinin cebinden çıkan ücretin aşağıya çekilmesiyle internetin yaygınlaşacağını vurguluyor. TT’nin, telefon abonesi olmadan ADSL hizmeti almaya izin vermediğine dikkat çeken Superonline Genel Müdürü Savaş Ünsal, “Sadece ADSL hizmeti almak için telefon hattı almak zorunda kalan kullanıcının internet için ödediği fatura aslında en düşük 29 YTL değil, 44 YTL’dir (29 YTL ADSL aylık erişim ücreti + 15 YTL sabit ücret). Bir başka deyişle ADSL kullanmak isteyen bir kullanıcının cebinden senede 528 YTL çık ‘YASA HİÇE SAYILIYOR’ Tüketici Hakları Uzmanı Avukat M. Bülent Deniz: “4077 sayılı yasa ihlal ediliyor. Bu Tüketici Hakları Yasası’na göre bir malın satışı, başka bir malın satışına dayatılamaz. ADSL için zorunlu sabit telefon hattına gerek yok ama tüketiciler bu konuda yeterince bilgilendirilmiyor. ADSL bağlatmak isteyen, telefon abonesi olmak zorunda değil. Tüketici ADSL abonesi olurken zorunlu olarak telefon abonesi yapmak isteniyorsa, Telekomünikasyon Kurumu’na veya en yakın Tüketici Mahkemesi’ne başvurabilir. Geçen yıl bu konuda örnek bir dava oldu. Kocaeli’de bir tüketici, 2007 başında ADSL abonesi olduğunda beraberinde tahsis edilen telefon hattını kullanmadığından iptal ettirmek istedi. Ancak TT talebi kabul etmedi. Bunun üzerine Kocaeli Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvuran abone, istediği sonucu aldı. Hakem heyeti; ‘Bilirkişinin teknik raporunda TT’nin altyapısının sabit telefon olmadan da ADSL kullanımına müsait olduğu görülmüştür. Bu yüzden 4077 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince bir mal veya hizmetin satışı başka bir mal veya hizmetin satın almasına bağlanmayacağından tüketicinin telefon hattının iptali talebinin haklılığına, TT’nin hattı iptal etmesine karar vermiştir’ şeklinde karar aldı. Bu karar halen geçerli.” maktadır. Bu rakam aylık net asgari ücret rakamının bile üzerinde” diye konuştu. Türkiye’de internetin gelişmesinin önündeki en büyük engelin fiyat olduğunu belirten Ünsal, “ADSL erişiminde sabit ücret ödeme zorunluluğu kaldırılmalı. Telefonu sadece ADSL erişiminde kullanan abonelerden alınan sabit ücret, sektörün yasal düzenleyicisi Telekomünikasyon Kurumu tarafından yeniden değerlendirilmeli” dedi. Kendi müşterilerinden de ADSL’deki bu telefon zorunluluğuyla ilgili olarak ciddi şikâyetler aldıklarının altını çizen Ünsal, yaşanan sıkıntıyı şu sözlerle aktarıyor: “Kullanıcılar ADSL erişimi dışında telefon hizmetlerini kullanmasalar dahi telefon aboneliği almak ve 15 YTL’lik telefon sabit ücretini ödemek zorundalar. Bu da ADSL için kullanıcının yılda fazladan 180 YTL ödemesi anlamına geliyor. Nüfusun yüz de 83’ünün cep telefonu kullandığını dikkate alırsak evdeki sabit telefon hattını sadece internet erişimi için tutan kullanıcıların sayısı azımsanmayacak kadar çok.” 2004’te TT tarafından kendilerine tahsis edilen çok az sayıda ADSL kapasitesiyle satışa başladıklarını belirten Ünsal, geçen 4 senede tüm zorluklara rağmen SuperADSL ile 55 bin adet aboneye ulaştıklarını söylüyor. akanlar Kurulu’nun toplantısının ardından yapılan basın açıklamasında olduğu üzere, türban sorularına, harekât gündemini gerekçe yaparak yanıt vermemek AKP iktidarının tam kadro, harekâtı türban operasyonlarında kullanmadaki tek kelimeyle “ucuz” fırsatçılıklarını ortadan kaldırmıyor.. Cumhurbaşkanı, tartışmaların ateşini düşürmek üzere anayasa değişikliğini onaylamayı daha önceki icraatlarının tersine bir yöntemle bekletiyor, MGK’nin harekâtı başlattığı toplantının ardından imzalıyor... Kamuoyunda bu konuya yönelik oluşan tepkileri yalanlamak üzere; AKP iktidarının tüm icraatlarının güçlü kılınmasında taktikçi, destekçi, iktidarın bir parçası gibi hareket eden sivil toplum örgütlerinin girişiminin beklendiği açıklaması yapılıyor. Adı geçen sivil toplum örgütlerinin girişiminde, başta CHP, karşı çıkanlar türbanın üniversitelere sokulmasına onay verecek bir formülde uzlaşmaya yanaşmış olsalardı, Cumhurbaşkanlığı’nın anayasa değişikliklerinin geri çevrilmesi niyetinden söz açılıyor! Anayasa değişikliği öncesi uzlaşmayı denememiş AKP iktidar kadrolarının bu konudaki iyi niyetleri, dürüstlükleri, içtenlikleri, inandırıcılıkları bir yana... Erdoğan hükümeti Meclis’teki anayasa değişikliğinin ardından, MHP ile uzlaşma paketi içinde yer alan, halkımızın “çene altı bağlama” uzlaşması olarak bildiği 17. madde değişikliğinden çark etmiş bulunuyor. Güya Anayasa Mahkemesi’nin kararı bekleniyor. Bu arada ortak koro olarak üniversitelerden, yürürlükte olan hukuk düzenine, YÖK, yargı kararlarına aykırı olarak kapıların hemen türbana açılması isteniyor... ??? TSK’nin Kuzey Irak harekâtının en kritik günlerinde, çatışma, şehit cenazeleri haberleri arasında, en önemlisi oğlu askere gitmemiş Başbakanımız, sıcak çatışmalarda savaşanlara, şehitlere yönelik Çanakkale Destanı şiirinden parçalar okurken... Çankaya’nın, AKP’nin YÖK Başkanı, yargı, YÖK’ün kendi kararlarını, hukuku yok sayan bir talimatla türban üzerinden bir başka tür savaş ilanını gündeme sokuyor; YÖK organlarından geçmemiş, Üniversitelererası Kurul, YÖK üyeleri, çok sayıda hukukçuya göre de hukuken yok sayılması gereken talimatıyla üniversitelere, türbanlıları üniversitelere sokma emri veriyor. Yetinmiyor, devletin idari yöneticilerinden bu işin izlenmesini istiyor. Valiliklere, emniyet güçlerine, hukuken geçerliliği olamayacak bir garabet talimatla, üniversite rektörlük kararlarının aksine işlem yaptırmak istiyor.. YÖK, daha doğrusu Çankaya, B soner?cumhuriyet.com.tr IMF reform bekliyor Ekonomi Servisi Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Dış İlişkiler Direktörü Mesud Ahmed, Türkiye ile olan standby programının yedinci gözden geçirme döneminin IMF tarafından sonuçlandırılmasının ‘Şubat sonrasına’ kaldığını, fonun bu konuda, sosyal güvenlik ve vergi idaresi reformlarına ilişkin ilerlemeleri beklediğini söyledi. Ahmed, Washington’daki IMF merkezinde düzenlediği brifingde, IMF İcra Direktörleri Kurulu’nun Türkiye’nin programının yedinci gözden geçirme döneminin sonuçlandırılmasını ne zaman ele alacağının sorulması üzerine, “Bu aşamada kurul toplantısının şubatta olması beklenmiyor’’ dedi. Bu dönemin ardından Türkiye’ye 1 milyar doların üzerindeki yeni kredi dilimi serbest bırakılacak. rotestan mezhebiyle başlayan kapitalizmin, Hıristiyanlıkla olan tarihteki zoraki beraberliği, 21. yüzyılda mutlak bir evliliğe dönüşmüştür. Hele 11 Eylül 2001’i izleyen dönemde “Yeni Muhafazakârların” bu evliliğe ivme kazandırmaları, Batı kapitalizmi açısından “Müslüman dünyanın” köşeye sıkıştırılmasına yol açtı. Batı kapitalizminin önerdiği (ve dayattığı) seçenekler şunlar oldu; 1) Ya dinini değiştirerek, yavaş yavaş devşirilmeyi kabul edeceksin. 2) Ya da, “Ilımlı İslam” adı altında denetimime girip sömürgem olacaksın. 3) Bunları kabul etmeyenler, “Radikal İslam” olarak algılanıp Hıristiyanlığın ve Batı kapitalizminin düşmanı ilan edileceklerdir. ABD’nin açıktan açığa kurgulayıp uyguladığı; Avrupa’nın “Evet demese bile, fiilen kabul edip desteklediği” yeni anlayış ve politika budur. Irak’ın “Batı kapitalizmi tarafından işgal edilerek birkaç yıl içinde bir milyon masum insanın öldürülmesi”, bu politikaların varlığının en açık kanıtını oluşturur. Tarihte Batı kapitalizminin analizini yapan ve bunun Hıristiyan dünyasının değerleri ile ilişkisini kuran bilim adamı Max Weber, aralarındaki örtüşmeyi ısrarla savunur. Özellikle de Kalvenist (ve Püriten) ahlaki ve dini değerlerin kapitalizm ile örtüştürmesinin teorisini, zoraki bir biçimde oluşturur. “Kazanma hırsı, çalışma disiplini ve iş ahlakı ile akılcılığın”, dini ve ahlaki unsurlar olarak kapitalizmin esasını teşkil ettiğini söyler. Bu yaklaşımın, “özenle seçilmiş ve ayıklanmış bir zorlama olduğu”, P BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI bilim çevrelerinde genellikle kabul görür. Aynı kürsüde 20 yıl beraber bulunduğum, hocam Sabri Ülgener de bu zorlamaya, kısmen katılanlar arasındadır. AKP’nin 2002 yılında iktidara gelişinden sonra, “Kapitalizm ile İslam arasındaki bağlar ve örtüşmeler” bu çevreler tarafından deşilmeye başlandı. Dr. Yalçın Akdoğan bunların başında gelir (X). Şu mantıktan hareket ediyorlar; Biz İslamcı (dinci) siyasiler ve çevreler olarak Batı ve onun kapitalizmi ile bütünleşmek istiyoruz. Batı’nın kapitalizmi ile Batı’nın dini ve ahlaki değerleri arasında örtüşmeler vardır. Bu bütünleşmelerle, dini ve ahlaki değerler iktisadi sistemin içinde ve onun ayrılmaz bir parçası durumundadırlar. Böyle bir küresel anlayış, İslam dünyası için de geçerli olmalıdır. İslamın dini ve ahlaki değerleri Müslümanların iktisadi yaşamlarının bir parçasıdır. Tabii, Müslümanların iktisadi yaşamlarının bir parçası olursa sonuçta, “Siyasal ve sosyal yaşamlarının da ayrılmaz bir uzantısı haline gelir”. Böylelikle İslam ile iktisadi, siyasi ve sosyal hayat bütünleşmiş olur. Din devletine yumuşak geçiş, bu yolla sağlanmış Kapitalizm, Din ve AKP Üzerine olur (XX). Kısacası, bir din devletinin kuram ve altyapısı hazırlanmış oluyor. Z. Brzezinski bu nedenle 1996’da Büyük Satranç Tahtası’nda, “21. yüzyıl, manevi ve dini değerlerin sistemde egemen olacağı bir dönemdir” diyerek, “Toplumcu, halkçı ve demokratik gelişmelere karşı” Ortadoğu’da, dinci ve antidemokratik bir Amerikan politikasının altyapısını hazırlıyordu. Son yıllarda ABD ve AB’nin bölge politikalarına yakın duran kimi bilim insanlarımızın, gazetecilerin ekranlarda ve köşe yazılarında şu düşünceleri öne çıkardıklarını sıkça gördük; Türkiye’de tarikatlar ve cemaatler, toplumsal gerçeklerdir; öne çıkarılmaları gerekir, toplumdaki yerlerini almalılar. Atatürk Devrimleri bunlara karşı çıktığı için, toplumda çatışmalar arttı. Bu tezlerin gerisinde Türkiye’deki dinci (ve İslamcı) yeniden yapılanmanın önünün açılması hedefi vardır. AKP ideologları, Kristof Kolomb gibi Batı’dan Doğu’ya gitmeye çalışıyorlar. Batı kapitalizminin özellikle 21. yüzyılda, Hıristiyanlıkla daha da iç içe geçtiği gözleniyor. İlginç bir çelişki yaşanıyor; Sokaktaki Avrupalı, “dinle imanla pek ilgisi ol mayan bir görüntü veriyor”. Buna karşılık din, “kurumsal anlamda siyaset, kültür, güvenlik ve ekonomi ile bütünleşiyor”. Bazı örnekler verelim; İspanya futbol liginde ilk defa bir hakemin istavroz çıkardığına şahit oldum. Papa’nın Avrupa ülkelerindeki etkisi, bugün 40 yıl öncesinden çok daha fazla. AB’nin Türkiye politikalarında, “dini ve kültürel öğeler”, 30 yıl öncesine oranla daha çok önem kazandı. 1990 sonrasında AB ülkelerinde yapılan seçimlerde, “Tutucu, dinci ve yabancı düşmanı unsurlar ön plana çıkıyor.” Türkiye’de AKP ideologlarının, “Batı kapitalizmi ile Hıristiyanlık arasındaki örtüşmeyi”, İslama ve Türkiye’ye zoraki olarak uydurmaya çalışmaları, işin özünde yanlış bir yaklaşımdır. Metodolojik olarak buldukları bu formül işlemez. Çünkü Türkiye ve İslam dünyası, “Batı kapitalizminin hedefleri içindedir”. Düşmanla işbirliği yapanlar, yalnızca Truva atı olurlar. Türkiye’ye (ve İslam dünyasına) hizmet etmiş olmazlar. Acaba garip bir rastlantı mı? Ben Sabri Ülgener’in kürsüsünde asistanlık yaptım; Abdullah Gül, bir süre benim asistanım oldu. Şimdi, hocamla asistanımı Max Weber ve din üzerinden bütünleştirmek isteyenler var!.. AKP’nin teorisyenleri bu gayretin içindeler… Fazla zoraki bir gayretkeşlik diyorum. Bilimsel olmaktan uzak ve fazla Amerikancı bir bakış açısı… (X) AK Parti, Dr. Yalçın Akdoğan, Alfa, 2004 (XX) AKP, Ordu, Amerika Üçgenindeki Türkiye,Truva, 2008 www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Açlık sınır tanımıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dört kişilik bir ailenin beslenebilmesi için gerekli aylık asgari harcama tutarı şubat ayında yüzde 3.01 artışla 714.9 YTL’ye ulaştı. Enflasyon son bir yılda yüzde 8.2 olarak gerçekleşirken, “açlık sınırı” kabul edilen asgari gıda son bir yılda yüzde 13.7 arttı. Gıda dışındaki gereksinimlerle birlikte dört kişilik ailenin “yoksulluk sınırı” kabul edilen aylık asgari harcama tutarı şubat itibarıyla 2 bin 329 YTL’ye ulaştı. Buna göre bir yıl önceye göre açlık sınırı 86 YTL, yoksulluk sınırı 281 YTL arttı. Türkİş’in “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasının şubat ayı sonuçları açıklandı. Buna göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için yapmak zorunda olduğu aylık asgari harcama tutarı şubat ayında önceki aya göre yüzde 3.01 artarak 714 YTL 92 YKr oldu. Geçen yılın şubat ayında dört kişilik bir ailenin aylık asgari mutfak harcaması 628 YTL 75 YKr düzeyinde bulunuyordu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear