23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı 23 MART 2007 CUMA Çoğunluk Erdoğan’ı istemiyor Baştarafı 1.Sayfada belirlemek üzere geçen ay içerisinde “Cumhurbaşkanlığı Seçimi Araştırması” yapan SONAR, anketin sonuçlarını yayımladı. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Kayseri, Malatya, Samsun ve Trabzon il merkezlerinde yapılan ankette 1659 kişiyle görüşüldü. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK İtler Ürüdükçe Kervan Yürür mü? deki olayları okuduğum zaman hiç şaşırmadım; çünkü: AKP hükümetinin işbirlikçisi MA Talat’ın işbaşına gelmeden önce ve geldikten sonraki davranışlarıyla, söylemleriyle; Türkiye’den koptuğunu, Türkiye’yi anavatan saymadığını, hatta Rumlar gibi ve Batı gibi Türk askerini işgalci diye tanımladığını zaten biliyorduk. MA Talat, Ankara’dan her türlü desteği alarak Rauf Denktaş’ın koltuğuna oturmadan önce “Türkiye benim anavatanım değildir” dememiş miydi? Talat adındaki “münkir”, başbakanlığı sırasında Türkiye’den “komşu” diye söz etmemiş miydi? Talat ve çevresindekiler Türkiye’den (yılda 400500 milyon dolar alarak) aylık geçimlerini yıllardır sağlayacak, Kuzey Kıbrıs’ı kalkındıracak her türlü maddi yardımı alacak; ama sonra… Türkiye’yi dışlayan eylemler, konuşmalar yapmaktan da utanmayacaklar! ??? Şimdilerde hemen her alanda Türkiye’ye muhtaçlar. Bu nedenle daha açık ifadelerle Türkiye’yi dışlayamıyorlar. Talat’ın, KKTC’yi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bayrağı altına soktuğu gün Türkiye’ye sırt çevireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Talat, halkı aldatan sloganlarla, adeta ihanet içinde göstermeye çalıştığı Rauf Denktaş’ı sollayarak Cumhurbaşkanlığı sarayına yerleştikten sonra iktidara tam kadro ile gelebilmek için ikinci bir planı uygulamaya girişti. Kıbrıs’ı dilediği gibi pazarlayabilmek için Rauf Denktaş’tan kurtulmayı yeterli görmeyen RTE ise hükümetiyle, partisiyle Talat’la birlikte harekete geçti. Bu konuda RTE ile Talat’ın kafaları koşuttu. Sıra hükümette bulunan oğul Serdar Denktaş ve partisinden kurtulmaya gelmişti. Sonuç alabilmek için her türlü siyasal dolabı çevirmeye hazır Talat’la AKP, hükümet olanaklarını kullanarak Serdar Denktaş’ı ayak oyununa getirdiler ve hükümetin dışına ittiler. ??? KKTC hükümetinin büyük ortağı (kurucusu ve perde arkasında yöneticisi Talat olan) Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) 21. Olağan Kongresi’nde “İstiklal Marşı’nın okunmaması ve bugün varlıklarını sürdürmelerini sağlayan şehitler için saygı duruşunda bulunulmaması” yüzünden patlayan olaylar… …Denktaş sonrası gelişmeleri yakından izleyen birisi olarak beni hiç şaşırtmadı. Bugün AB pasaportu ile rahat yaşam peşine düşen Kuzey Kıbrıslı gençler, geçmişi öğrenmeye merak sarmadıkları gibi, “Kıbrıslı Rumların cinayetlerini” anımsamazlar bile. 21 Aralık 1963’te tarihe “Kanlı Noel” diye geçen katliamda şimdi emeklitabip asker Nihat İlhan’ın 3 çocuğu ve karısı Rumlar tarafından hunharca öldürüldü. Olayın üzerinden 44 yıl geçtikten sonra KKTC’ye giden Nihat İlhan onuruna verilen (ne hikmetse Talat’ın katılmaktan kaçındığı) yemekte Türk Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, Başbakan Ferdi Sabit Soyer’in uzattığı eli sıkmayı reddetti. RTE’nin desteğiyle başbakanlığa gelen Soyer’in eli havada kaldı. Orgeneral Kıvrıkoğlu, bu davranışındaki nedeni askerce açıkladı: “Kurultay yapıyorsunuz. İstiklal Marşı okunmuyor. ‘Davaya’ hizmet eden şehitler için saygı duruşu yapılmıyor. Anılmıyorlar bile.” Soyer, “Türklük kalplerimizde yatıyor. Türklüğümüzden kuşkunuz mu var?” deyince; Kıvrıkoğlu’ndan aldığı yanıt geçmişlerini de bugünkü davranışlarını da özetleyen bir yanıt: “Kanıtlayın o zaman!” İnkârcılık toplumun bir kesimine hele yöneten kadrolara sindi mi; olayları kalyoncu mu yoksa halis eyyamcı mı, her neyse, elbette CTP Genel Sekreteri Ömer Kalyoncu gibi düşünmeye ve yorumlamaya zorlanır insan. “Yasa bize parti kongresinde İstiklal Marşı okuyun demiyor” diyecek kadar yüzsüzlük sergiler. Üyeleri bölücü PKK’ye hizmet veren Kürt kökenli kimi DTP’liler gibi... Ya da Türkiye’de ulusal davalara sahip çıkanları RTE gibi, “hamasetle bir yere varılmaz” diye suçlamaya götürür. İçimizdeki bir eli balda bir eli kalemdeki dönekler son Kıbrıs olayını eleştirecekler, asker karşıtlığına bir koz olarak kullanacaklar. Burada ve bir zamanlar “Yavru Vatan” dediğimiz Kuzey Kıbrıs’ta, itler ürüdükçe kervan yürür mü? KKTC’ SORULAR VE YANITLARI “Sizce cumhurbaşkanı bir parti içerisinde mi olmalı, yoksa bağımsız bir kişi mi olmalı” sorusuna ankete katılanların yüzde 54.1’i, “Cumhurbaşkanı, parti üyesi olmayan bağımsız bir kişi olmalıdır” yanıtını verdi. “Parti içerisinden olmalıdır” yanıtını verenlerin oranı ise yüzde 30.9 oldu. Ankete katılanlar, “Sizce cumhurbaşkanı, Meclis içerisinden mi olmalı yoksa Meclis dışından mı olmalı” sorusuna ise yüzde 51.6 oranında “Meclis dışından bir kişi olmalı” yanıtını verdi. Yüzde 39.7’lik kısım ise “Meclis içinden bir kişinin cumhurbaşkanlığını” uygun buldu. Cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili olarak yöneltilen soruya ankete katılanlar yüzde 53.3 oranında “Cumhurbaşkanı 7 yıl görevde kalmalı” yanıtını verdi. “Cumhurbaşkanı olan kişiler üst üste iki kez cumhurbaşkanı seçilebilmeli midir” sorusuna verilen yanıtta yüzde 46.5’lik kesim Köşk’te ikinci kez aynı ismi görmek istemezken, yüzde 48.4’lük kesim iki kez üst üste aynı ismi görmek istediğini belirtti. Ankete katılanlar “Sizce Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı ol malı mıdır” sorusuna ise yüzde 71.2 gibi yüksek oranda “Hayır, olmamalıdır” yanıtını verdi. Soruya yüzde 5.2 oranında “fikrim yok” yanıtı verilirken; Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına adaylığını destekleyenlerin oranı sadece yüzde 23.6’da kaldı. “Recep Tayyip Erdoğan sizce cumhurbaşkanı olmalı mı yoksa başbakan olarak mı kalmalıdır” sorusuna verilen yanıtlar ise dikkat çekti. Ankete katılanların yüzde 34’ü Erdoğan’ı ne başbakan ne de cumhurbaşkanı makamında görmek istediklerini belirtti. Bu soruda Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı için destek verenlerin oranı yüzde 17.2’de kaldı. Yüzde 19.8’lik kesim Erdoğan’ın başbakan olarak kalmasını isterken, yüzde 5.4’lük bir kesim ise “Erdoğan siyaseti bırakmalı” dedi. Yüzde 23.6’lık kesim ise bu soruda fikir beyan etmedi. Kılavuzu ABD Olanın... B Eski Irak Devlet Başkan Yardımcısı Ramazan, Duceyl’den idam edilen 4. üst düzey Baas yetkilisi oldu İşgalin yıldönümünde idam Ramazan aleyhindeki kanıtların idam için yetersiz olduğunu belirten insan hakları örgütleri idama karşı çıkıyordu. İdamı kınayan Rus yetkili Kaminin, “Irak’taki tüm taraflar arasında diyalog sayesinde istikrar sağlanabilir. Dünya kamuoyu da çabalarını bu yönde harcamakta’’ dedi. Dış Haberler Servisi Eski Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan, Irak’ın işgalinin 4. yıldönümünde asılarak idam edildi. Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin bürosundan bir yetkili, 1982’de 148 kişinin öldüğü Duceyl davasında suçlu bulunan Ramazan’ın yerel saatle 3.05’te idam edildiğini, infazın olaysız geçtiğini ve yasalara uygun olarak yapıldığını belirtti. Yetkili, bir Irak üssünde gerçekleştirilen idamda adalet ve içişleri bakanlıkları yetkilileriyle, bir doktor, bir yargıç ve Ramazan’ın avukatı Bediye Arif’in hazır bulunduğunu söyledi. Arif, Ramazan’ın idam sırasında oldukça sakin olduğunu, ailesinin ve dostlarının kendisi için dua etmelerini istediğini belirtti. Arif, Ramazan’ın ölümden korkmadığını söylediğini de kaydetti. Ramazan, idam edilmesinin ardından, vasiyeti üzerine Avca’da, eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in mezarının bulunduğu binanın bahçesine defnedildi. Duceyl davası kararı üzerine Saddam Hüseyin 30 Aralık 2006’da, üvey kardeşi ve eski istihbarat şefi Barzan İbrahim ile eski Devrim Mahkemesi Başkanı Hamid el Bender de 15 Ocak 2006’da idam edilmişti. Ramazan, idam edilen dörda Ramazan’ın ABD askerlerince sorgulanırken işkence gördüğü öne sürülmüştü. İdama tepki gösteren Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Tery Davis, “Irak yönetiminin, cezaevinde bulunan suçluların asılması yerine, dışarıda her gün işlenen cinayetlerin sorumlularını bulmak için daha fazla çaba göstermesi gerekir’’ diye konuştu. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mihail Kaminin, Rusya’nın idama karşı tutumunun değişmediğini ve ölüm cezasını kınadığını söyledi. Saddam Hüseyin’in idam edilmesinden sonra yaptıkları açıklamada da idamların ülkede istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmadığı görüşünü dile getirdiklerini belirten sözcü, “Irak’taki tüm taraflar arasında diyalog sayesinde istikrar sağlanabilir. Dünya kamuoyu da çabalarını bu yönde harcamakta’’ dedi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de, idamların Irak’a katkı yapacağını düşünmediğini söyledi. AKP grup toplantısından önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tüzmen, “Kin tohumlarının ekilmemesi lazım. Ölüler, dirilerden daha fazla Irak’taki kaosta artışa sebebiyet veriyor’’ diye konuştu. düncü üst düzey Baas yetkilisi oldu. Ramazan’a verilen ölüm cezası uluslararası insan hakları örgütlerince hukuk dışı bulunuyor. TÜZMEN: İDAMLAR IRAK’A KATKI YAPMAZ Aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün de bulunduğu kimi kurumlar, Ramazan aleyhindeki kanıtların ölüm cezası vermek için yetersiz olduğunu belirterek cezanın infazına karşı çıktılar. BM insan hakları sorumlusu Louise Arbour Irak Yüksek Mahkemesi’ne başvurarak ölüm cezasının infaz edilmemesini istemiş, ancak başvurusu dikkate alınmamıştı. Ramazan’a atfedilen mektuplar Almanya Rumlara destek verdi Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL AB Dönem Başkanı Almanya Türkiye ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında Doğu Akdeniz’de yaşanan petrol krizine yönelik olarak Ankara’yı uyardı. AP Hıristiyan Demokrat grubu üyesi Rum parlamenter Yiannakis Matsis’in yazılı soru önergesini yanıtlayan Almanya, Türkiye’ye Rum Kesimi’ni petrol arama çalışmaları konusunda tehdit etmemesi çağrısında bulundu. Türkiye’ye “tehditler de dahil olmak üzere iyi komşuluk ilişkileri ve anlaşmazlıkların barışçıl yöntemlerle çözülmesini olumsuz etkileyecek her türlü eylemden kaçınması” çağrısını yapan Dönem Başkanı, ayrıca Türkiye’nin Güney Kıbrıs’la ilişkilerini normalleştirmesi konusunda adım atması gerektiği mesajını verdi. Rum Kesimi’nin kendi egemen bölgesinde doğalgaz ve petrol aramaya yönelik üçüncü ülkelerle anlaşma yaptığının not edildiği açıklamada Güney Kıbrıs dahil tüm üye ülkelerle ikili ilişkilerin normalleştirilmesinin Türkiye’nin katılım sürecinde yerine getirmesi beklenen sorumluluklarından biri olduğuna dikkat çekildi. AB Komisyonu daha önce “Kıbrıs Cumhuriyeti yapacağı uluslararası anlaşmalar konusunda bütünüyle egemendir ve bu sorgulanamaz” şeklinde açıklama yapmıştı. Mali yük yeni hükümete Fırat KOZOK ANKARA Seçim öncesi propaganda malzemesi olarak kullanılacak üniversitelerin getireceği ek mali yük, 2008’e sarkıtılacak. Üniversitelerin başta yatırım olmak üzere çeşitli bütçeleri 2008 yılında yeni hükümet tarafından oluşturulacak. Böylece AKP iktidarı, seçim öncesinde bedavadan propagandasını yapmış olacak. Hükümetin yeni kararını değerlendiren Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanı ve Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, kendilerinin üniversite açılmasına karşı olmadığını ancak, bu üniversitelerin gerekli altyapıya da sahip olmaları gerektiğini söyledi. Duran, “Bu bir kanun meselesidir, uygulama zaman alır. Bir üniversitenin tam anlamıyla kurulması 25 yıla kadar uzar. Kanun boyutunda istediğiniz kadar üniversiteyi açarsınız ama bu konunun dört önemli unsuru var, bunlar da mekân, personel, bilgi ve iradedir” dedi. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının Avrupa’da 15 olduğunu belirterek bu rakamın Türkiye’de 35’e çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. Duran, “Yeni üniversite açılmasıyla ilgili irade ikiye ayrılır, birincisi siyasi irade, ikincisi de akademik irade. Ancak, bu ikisinin birlikte hareket etmesi lazım. Biz yeni üniversite açılmasına hayır diyemeyiz. Çünkü, en kuvvetli silahımız eğitimdir. Buraya yapılan yatırım, doğru yatırımdır. Öyle ki, Sakarya Harbi’nin en hareketli günlerinde Atatürk eğitim şurası toplamıştır. Ancak, açılacak üniversitelerin şartlarını oluşturacak olan bizler değiliz” diye konuştu. LANLI HAREKET EDİLMELİ’ ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, hükümetin, üniversitelerle kavga etmek yerine onlarla birlikte yeni üniversitelerin planını yapması gerektiğini söyledi. Akbulut, şunları kaydetti: “Rakamsal baktığımızda zaten var olan eksiklikler açısından, 1 tane bile açamamaları lazım. Şu anda 5 bin öğrencilik bir üniversite kurulsa, bunun için 500 akademik personel gerekir. En azından 500 de idari personel gerekir. 17 tane diyorsanız, bu rakam 8 bin 500’e çıkar. Kaldı ki, şu anda 10 bin civarında öğretim üyesi açığı var. Bu açık, öğretim üyesi öğrenci oranının normal düzeye getirilmesi için var olan normal olması için, 10 bin ihtiyaç var. Bunun dışında bir üniversite kurulması için en az 150 milyon YTL gerekiyor. Önceki 15 üniversiteyi de eklediğinizde, 32 üniversite için yaklaşık 5 milyar dolarlık bir kaynak oluşturulması lazım. Biz tabii ki Anadolu’da yeni üniversitelerin açılmasını istiyoruz ama bu planlı bir şekilde yapılmalı.” LANAKLAR ARTIRILMALI’ Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, hükümetin adımını “yeterli değerlendirmeler yapılmadan atılmış bir adım” olarak niteledi. “17 üniversite daha açılırsa, Türkiye’de üniversite olmayan 89 il kalıyor. Bari bunlara da açılsın ve bu tartışma bitsin” diyen, Aras, 15 yeni üniversiteye 500’er bin YTL yatırım bütçesi ayrıldığını anımsattı. Aras, şöyle konuştu: “Burada en önemli husus şu: Hükümet bir taraftan üniversite açıyor, okullaşmayı artırmak istiyor. Tabii ki bu doğru bir yaklaşım olabilir. Ancak, buna paralel olarak olanakların artması lazım. Araştırma görevliliğini özendirmek, onların kadro ve maaşlarını artırmak gerekiyor. Bizde aksine 3 yıldır bu kadrolar azaldı. Yeni üniversite kurulması nasıl olacak, buralara giden akademik kadro hangi kaynaktan yetişecek, bunları bilmek mümkün değil. Bize ihtiyacımızın üzerinde kadro verilmeli ki, bizde yetişenler bu üniversitelere gitsin. Ama bu yapılmıyor maalesef.” ‘P ‘O ir söz vardır: Kılavuzu ABD olanın ülkesi kandan kurtulmaz! Söz, başka biçimlerde söylenebilir ama benim bildiğim aslı bu! Bugün, ABD’nin Irak’ı işgalinin dördüncü yılı... 20 Mart 2003’te Amerikan birlikleri “Korku ve Dehşet” adını verdikleri operasyonu başlattılar. Basra’da karaya çıkan birlikler Irak’a her yönden yapılan hava saldırısının desteğinde 9 Nisan 2003 günü Bağdat Firdevs Alanı’na girdiler. 20 Mayıs 2003’te Bush tüm dünyaya ilan etti: “Irak’ta savaş resmen bitmiştir... Bundan sonra yeniden yapılandırma çalışmaları başlayacaktır.” Washington’daki hesap Bağdat’a uymadı! 4 yıl sonra ABD ve İngiliz kuruluşlarının ortaklaşa gerçekleştirdiği ankete Iraklıların verdiği yanıtlar şunlar: Halkın yüzde 49’u Saddam’ı özlüyor, yüzde 65’i yarının daha kötü olacağını düşünüyor, yüzde 75’i can güvenliği sorunuyla karşı karşıya, yüzde 82’si ülkede başlıca sorunun yabancılar olduğuna inanıyor, yüzde 64’ü Irak’ın bütünlüğünü istiyor, yüzde 88’i elektrik ve benzeri temel hizmetlerin Saddam döneminden daha kötü olduğunu düşünüyor... İşte ABD’nin Irak’ta yarattığı tablo... Bir ülkeyi diktatöre dahi muhtaç etmek! Eğer ABD Irak’a demokrasi getirmek istiyorsa, derhal çekilmesi gerekiyor. Zira nüfusun büyük çoğunluğu temel sorunun yabancılar olduğuna inanıyor. ??? ABD Irak’tan çekilir mi? Hayır... Neden? Çünkü ABD’nin Irak, Afganistan, Suriye diye tek tek ülke planı yok. Bölge planı var. Bu nedenle hesapların tümü tutmasa da Irak’ı kolay kolay terk etmeyecektir. Irak’ta gelinen noktaya ilişkin iki temel görüş var: 1. ABD zaten parçalanmış bir Irak istiyordu, bugünkü durum ABD açısından başarısızlık değildir. 2. ABD Irak’ta her şeyi planladı. Ama bir şeyi unuttu; halkı! Direniş hesapta yoktu, başarıya ulaşamayacak. Bize göre iki tezde de haklılık payı var. Irak’ı parçalı tutmak ABD’nin işine geliyor. Tam tersi olsaydı, Irak bir bütün olarak hareket edebilseydi, Saddam devrildikten sonra Iraklılar ABD’ye şunu derdi: “Her şey için teşekkürler, artık çekilebilirsiniz...” ABD’nin Irak ordusunu hemen dağıtmasının da başlıca nedeni bu... Bütünlüğün sağlanmasını engellemek. Ancak ABD’nin Irak halkının direniş gücünü de göremediğini vurgulamak durumundayız. Direnişle parçalayış birleşince ortaya Amerikan gölü çıktı! ??? ABD’nin Irak’ı işgali, tüm komşu ülkeleri olduğu gibi Türkiye’yi de doğrudan etkiledi. Genel bir bakışla şöyle bir tanımlama yapabiliriz: Birinci Körfez Savaşı sonrasında terör örgütü PKK, saldırı gücünü artırmıştı; İkinci Körfez Savaşı’nda da siyasi gücünü artırdı! Türkiye’deki nevruz kutlamaları Kuzey Irak’la özdeşleştirme girişimleri bunun güncel örneklerinden biri. ABD, Irak’ı işgal ederek aynı zamanda Türkiye’nin güney komşusu oldu... Bu bağlamda Barzani ve Talabani’nin attığı adımların arkasında ABD’nin olduğunu görmemek için gaflet, dalalet ve hatta ABD ile işbirliği içinde olmak gerekir. ABD’nin Irak’ı işgali başta Washington olmak üzere pek çok başkentte protesto edildi. İşgalin sonuçlarına ilişkin sadece şu rakam bile yeter: 4 yılda yaşamını yitirenlerin sayısının 1 milyonu bulduğu tahmin ediliyor! Aydın olmanın, çağdaş olmanın, demokrasi ve insan hakları istemenin başlıca kriteri, ABD’nin Irak’taki kanlı işgaline karşı çıkmaktır! ankcum?cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear