25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

28 ARALIK 2007 CUMA kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL Erdoğan hükümeti döneminde kadrolar değiştirildi, oyunlar sansürlendi, kültür mirasları yıkılmak istendi C 15 Kültürsanata AKP darbesi Selda GÜNEYSU ANKARA AKP iktidarının uyguladığı politikalar kültürsanat hayatına da darbe vurdu. Ülkede, sanat eğitimi her geçen gün gerilerken, genel müdürler görevlerinden oldu, kadrolar değiştirildi. Hazırlanan yasa tasarıları ile ülkenin kültür mirası olarak kabul edilen eserlerinin yıkılması öngörüldü. Oluşan baskı nedeniyle sanatçılar ülkeyi terk etme noktasına geldi. İktidar her ne kadar, yapılan uygulamaların, “sanatın ve sanatçının korunmasına” yönelik olduğunu vurgulasa da bugüne değin atılan adımlar, iktidarın sözlerinde samimi olmadığını kanıtlıyor. AKP’nin kültür ve sanat alanındaki uygulamaları şöyle oldu: AKP’nin ilk Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu döneminde, iki ayrı bakanlık olan Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı, 4848 sayılı yasa ile birleştirildi. Bu birleşmenin ardından bakanlıkta, “kültür ve turizm uzmanı” ve “kültür ve turizm uzman yardımcıları” adı altında yeni kadrolar açıldı. Bakanlığın var olan kadrolarında iyileştirmeye yönelik bir politika yerine yeni kadro açma girişimi, başta Kültür Sanat Sendikası (Kültür SanatSen) olmak üzere kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren pek çok meslek örgütü tarafından eleştirildi. Ayrıca her iki bakanlıkta görev yapan personelin, ne şekilde görevlerine devam edecekleri uzun zaman tartışma konusu oldu. +16 yaş sınırı getirilerek sansürlenmek istendi. Bunun yanı sıra Bilgin’in görevde olduğu dönemde sahneye taşınan “Yeşil Gece” ile Acar’ın yönetimi sırasında sahnelenen ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği sürecini eleştiren “Avrupa Komedyası” adlı oyunlar gösterimden kaldırıldı. Mart ayında, tiyatro oyuncularının dizilerde oynayıp oynamaması gündeme getirildi. Tüm bunların yanında, Erkan Mumcu’nun Kültür Bakanlığı döneminde dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın hazırladığı Sıvas’taki katliamı anlatan “Metin Altıoklar’a Ağıt” adlı oratoryosu sansüre uğradı. Say yaptığı açıklamada iktidarın politikaları nedeniyle ülkeyi terk etme noktasına geldiğini ifade etti. Sanatçılar Say’ın eleştirilerine destek verirken, ülkedeki sanat eğitimindeki gerilemeye dikkat çektiler. Okullarda verilen müzik derslerinin yetersizliğine işaret ettiler. Teferruat Kahramanları Bunlar... Ayşegül Yarar Galerilere de sansür uygulandı Toplumda giderek yaygınlaşan “mahalle baskısı” galerileri de etkiledi. Ressam Ayşegül Yarar’ın Gaziantep’teki Sanko Sanat Galerisi’nde açtığı sergide yer alan 45 eserden “nü” olarak kabul edilenlerin üzeri, turkuvaz tülbent ile kapatıldı. Ayrıca Antalya’nın Kemer ilçesinde CHP’li belediye tarafından sanatçı Zafer Sarı’ya yaptırılan kadınerkek figürlü heykel tartışma yarattı. Heykel, eski MHP’liler ve AKP’liler tarafından “müstehcen” olduğu gerekçesiyle kaldırılmak istendi. İstanbul’da, AKP’li Pendik Belediyesi’ne ait kültür merkezinde de eserlerini sergilemek isteyen sanatçılar sergi salonunu kiralarken “mahalle baskısı” ve “sansür”le karşılaşıyor. Pendik Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nce sergi salonu için “tahsis sözleşmesi” imzalatılan sanatçılar, eserlerini “yerel ahlak kuralları”na göre yapmak zorunda. Aynı kültür merkezinde 2005 yılı Şubat ayında sergi açan iki genç ressam, “nü” eserlerinin müstehcen bulunarak kaldırılmak istendiğini belirterek bu durumu tabloları ters çevirerek protesto etmişti. AKM’Yİ YIKMA GİRİŞİMİ İstanbul’un kültür simgelerinden biri olan Atatürk Kültür Merkezi (AKM), “İstanbul’un 2010 Yılı Avrupa Kültür Başkenti” olması amacıyla hazırlanan yasa tasarısıyla yıkılmak istendi. Ancak Meclis’te geçen sert tartışmalar sonucu AKM’nin yıkımı bir süre ertelendi. Ayrıca 2006 yılında hazırlanan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kütüphaneler ve müzelerin, belediyelere ve özel idarelere devrini öngören yasa hazırlıklarına girişildi. Ancak bu girişim yine eleştiriler üzerine tasarı halinde kaldı. Mevcut anayasada yer alan ve “sanatın ve sanatçının” korunmasını öngören 64. maddeye, AKP hükümetince hazırlanan yeni anayasa taslağında yer verilmedi. KADROLAR DEĞİŞTİRİLDİ Atilla Koç’un Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Lemi Bilgin, 22 Ağustos 2005’te, görevden alınarak yerine vekâleten Mine Acar getirildi. Acar’ın göreve getirilmesi de sanat dünyasında tepkilere yol açtı. Yine 2005 yılında, “Korsanla Mücadele Yasası” ve “Sinema Yasası” gibi önemli yasaların çıkarılmasında etkili olan Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik ile Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Aytekin Yılmaz da görevden alındılar. Bilgin ve Çelik daha sonra, “hak sızlığa uğradıkları” gerekçesiyle dava açtılar. Açtıkları davaları kazanan Bilgin ve Çelik, yeniden görevlerinin başına döndüler. Mine Acar’ın, DT Genel Müdür Vekilliği döneminde; prömiyerini geçen yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde gerçekleştiren, Tuncer Cücenoğlu’nun kaleme aldığı “Kadıncıklar” adlı oyun, ‘Herkese açık’ hizmet alımı ihalesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na sanatçı alınacak olmasına tepkiler büyüyor İhaleyle sanatçı alımına tepki Kültür Servisi ‘Herkese açık’ hizmet alımı ihalesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na sanatçı alınacak olmasına tepkiler gittikçe büyüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi akşam saatlerinde konuya ilişkin kamuoyuna bir duyuruda bulundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ‘İBŞT’ye ihaleyle sanatçı alımı’ üzerine yaptığı açıklamanın bir bölümü şöyle: “İBB Şehir Tiyatrolarında hali hazır oyunlardan bir kısmı bu yasal yönetmelikler ve hukuki zorunluluklar çerçevesinde hizmet alım ihalesi ile sahnelenmekte olup, başka da bir uygulama alanı bulunmamaktadır. Eğer bu ihale olmazsa şu anda Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Anton Cehov’un Üç Kızkardeş, İskender Pala’nın Leyla ile Mecnun ve Lüküs Hayat, Kantocu gibi müzikli ve danslı oyunların oynanması mümkün olamayacaktır. İBB Şehir Tiyatroları hizmet alımını anlatan “ihale” kelimesi “Açık Arttırma” veya “Açık Eksiltme” anlamı taşımamakta olup, bu türde yapılan yanlış yorumlar fevkalade üzücü bulunmuştur. İBB Şehir Tiyatrolarında bütün Türkiye Cumhuriyeti Kamu Kurumlarında olduğu gibi hizmet alımları 4734 Sayılı İhale Kanununa uygun olarak yürütülmek zorundadır. (...) “Sanatçı” ile “ihale” kelimelerinin talihsiz biçimde yanyana gelmesi kamu vicdanı kadar bizi de rahatsız etmiştir. Ancak bundan böyle daha hassas davranılacağı hususunda gerekenler yapılacaktır.” Dikmen Gürün: Dünün anlı şanlı Darülbedayi’si, başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere onca sanatçının emekleri üstünde duran İstanbul Şehir Tiyatroları bu gün “ihale” ile sanatçı alımına kalkıyor! Olabilir mi böyle bir şey? Kim kimi ihale ile alıp sahneye çıkartacak? Kim o ihaleye katılacak? Panayır mı Şehir Tiyatroları? Panayıra bile bu koşullarla eleman alınmaz, alınamaz... Nereden nereye geldik biz? Ne yapıyoruz? Yine de, her şeyden önce Şehir Tiyatrosu’nda çalışan sanatçıların ve tüm sanat çevrelerinin bu konunun yeniden değerlendirilmesi için uğraş vereceklerine inanıyorum. Engin Alkan: Genel bütçeye geçildikten bu yana bu tür olaylar yaşanabiliyor. Tiyatro, belediyenin asırlık yönetmelikleriyle yönetilmeye kalkıldığında bunlar yaşanıyor. Tüm bunlar, Şehir Tiyatroları’nın özerk bir yasası ve işleyişi olması gerektiğinin göstergesi. Benim görüşüm, AB’ye geçişte kalıcı bir şeyler yapmaktansa, geçici formüller bulunduğu ve bu noktaya gelindiği yolunda. Belediye, kendi bürokrasisi içinde tiyatro gibi bir yapıya uygun olmadığından, tiyatro böyle bir mevzuata adapte edimeye çalışılıyor. Mehmet Ali Kaptanlar: Asıl sorun tiyatronun katma bütçeden çıkarılıp genel bütçeye alınması. Bu durum, sorunun bir ayağını oluşturuyor. Diğer müdürlüklerin tiyatroyla aynı kategoriye sokulması yanlış bir uygulama. Böyle bir uygulamaya bir oyuncu olarak karşı olduğumu belirtmek istiyorum. Nesrin Kazankaya: Tiyatronun özerkliğinin, tiyatronun olması gereken yapısına bir saldırı bu. Özerkliğin olmadığı bir yerde sanat yapılamaz. Tiyatro, belediyenin herhangi bir müdürlüğü değildir. Devlet de yerel yönetimler de tiyatroyu desteklemeli, ama idari işlerinden kesinlikle elini çekmek zorundadır. Mazlum Kiper: Bu ihale durumunu yanlış buluyorum. Ben uzun yıllar Avrupa’da da çalıştım. Böyle bir uygulamaya hiç rastlamadım. Bu 93 yılını doldurmuş bir kurum. Bugüne kadar hep ayakları üstünde durdu ve bugünlere geldi. Tüm sanatçılar gerek yurtdışındaki, gerek yurtiçindeki başarılarını bu kurumun içinde birlikte var olarak elde ettiler. Emre Kınay: Ne söylenebilir ki. Sözün bittiği yerdeyiz. Üstüne yorum yapılacak bir hal yok. Ayrıca bu ihaleye katılacak firma kimdir? İnsan ticareti yapan bir firma bilmiyorum ben. ir süre önce İzmir’de Adriano Francini adlı rahibi bıçaklayan Ramazan Bay adlı saldırganın, “onu kahraman olmak için bıçakladım” deyişi, elbette ki gerçekleştirdiği provokasyon amaçlı saldırıyı önemsiz gösterme kurnazlığı taşıyor. Eline silahı tutuşturanlar her kimse, neler söylemesi gerektiğini de iyi öğretiyorlar bu kandırılmış halk çocuklarına. İşin içerisine kahraman olmak gibi, elbette hafifletici sayılmaması gereken bir mazeret karıştıran Bay’ın zekası, belli ki, yakalandığında kendisine öğretilen işte bu dört satırlık, “kahraman olmak için bıçakladım” cümlesini söyleyebilmekle sınırlı. Birini öldürmek için ise, çok iyi biliyorsunuz ki, zeka gerekmiyor. Memleketin tarafsız hakimi elbette buna inanmayacaktır, inanmamalıdır da. Ama Bay, bu saldırıyı gerçekten kahraman olmak için yaptıysa, hapis cezasını, azımsanmayacak bir kesim tarafından aşağılanmayı, ülkesini sevenler tarafından lanetlenmeyi de göze almış demektir. Kahraman olmak için ödenen fazlasıyla ağır bir bedeldir bu. Bilmem farkında mıdır? ??? Güney Amerika kökenli ilkel bir topluluktur Siyu’lar. Tanrılarının gazaplarına uğramamak için kendi bedenlerinde yaralar açmak gibi bir adetleri vardı, derler. Sadece gazaba uğramamak için değil, tanrılarından önce kendilerini cezalandırmak için yaparlarmış bunu. Hotanto adlı bir başka topluluktan daha söz edilir, ki onlar da hastalanan bir çocuğun parmaklarını iyileşinceye kadar keserlerdi. Bay’ın tutumu bunlarınki gibidir. O dönemlerde yaşamış olsaydı, parmak kesmek, kendi bedeninde yaralar açmak sıradan bir ibadet biçimi olacaktı onun için de. İster inanç ister başka bir gerekçeyle olsun, “amaca”, topluma olduğu kadar kendine de zarar vererek ulaşmak gibi hastalıklı bir tutumdan mustarip çünkü. Yaptığı, kendine de zarar vermektir her şeyden önce. Tıpkı Siyu’lar, tıpkı Hotanto’lar gibi. Kahramanlığın bu kadar ağır bir bedele değmeyeceğini umarım aklı keser bir gün. Türkiye’yi istikrarsızlaştırma projesinin basit ama tehlikeli bir figüranı olduğunu da gün gelir anlar. Malatya’da Hıristiyanlık propagandası yaptıkları kişileri kesen B gençlerden ikisinin, gözaltında sabaha kadar gözyaşı döktükleri yazılmıştı gazetelerde. Başlarına geleceklerin farkına varmış olduklarından da, uyuşmuş vicdanlarının dirilmesinden de ağlamış olabilirler. Muhtemelen korkudan da. O ilkel topluluklar, belki de başkalarının canını yakarak vicdan azabı duymaktansa kendi bedenlerinde yara açmayı tercih etmiş olmalılar. İnsan, elini kesen bıçaktan değil, başkalarının karnını deşen bıçağın verdiği vicdan azabından acı duyar ya da duymalıdır. Herkes için geçerlidir bu. Çünkü vicdan, az ya da çok herkeste olan bir şeydir. Kahramanlığın, inandığı davanın mücahidi olmanın vicdansızlık üzerine kurulu olduğunu düşünenler de var elbette, ama bunlar daha gerçekten çocuk. Vicdanları da ancak bir çocuğunki kadar samimi olarak sızlayabilir. Bakmayın siz öyle vatan, millet, din için adam kesecek kadar kendilerini haklı sanmış olmalarına. O salladıkları bıçağın ucu aslında kendi etlerine de batmıştır. Siyular da Hotantolar da, baş edemeyeceklerini, karşı koyamayacaklarını bildikleri tanrılarının karşısında, olabildiğince zavallılaşmayı seçtiler. Elbette zavallılaşmaktır. Kendi bedenine zarar vermek, bir inanç gereği de olsa zavallılık değil midir? Ama yaptıkları gerçekten cesaret isteyen bir vahşettir. Zavallılığın, bu kadar cesaret üretmesi şaşılacak şeydir. Kahraman olmak isteyen Bay’ın cesareti de en az o kabile mensupları kadar şaşırtıcı gelmelidir bize. Ben, inançlarım, ideolojim, hatta ülkem için kimseyi öldüremem, örneğin. Bay, benden, benim gibi düşünenlerden daha “kahraman”dır bu anlamda. İnanç, ideoloji, vatan gibi kavramlar üzerinde, insan hayatını hedefleyen telkinlerle yaratılıyor bu “kahramanlar”. Neden? “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” da ondan. Bay için “teferruat” bıçak salladığı rahiptir, Malatya’daki o çocuklar için ise “misyoner” Hıristiyanlardır. Herkes kahraman olmak için bir sürü “teferruat” bulup çıkarabilir kendince. O kadar çok teferruat var ki ülkemizde, toplamı dünya güzeli bir “vatan”dır aslında. kemalerdemol@yahoo.co.uk AKM’DE ‘YENİLEŞME ÇALIŞMASI’ 2007 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Sözen’e verildi verileceğini bildirdi. Günay, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki basın toplantısında, Prof. Dr. Metin Sözen’in kültür varlıklarının korunması, değerlendirilmesi, tanıtılması amacıyla gerçekten çok önemli etkinliklere imza attığını dile getirerek 2008 yılının ilk ayı içinde ve Ankara’da yapılacak bir büyük toplantıyla ödülünü sunacaklarını açıkladı. Bakanlığının 2008’de yapacağı çalışmalarla ilgili bir soru üzerine Bakan Günay, Frankfurt’taki Uluslararası Kitap Fuarı’nda konuk ülke olan Türkiye’nin en iyi şekilde temsil edilmesi için çalışmaların sürdüğünü, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla ilgili olarak da yasanın çıktığını, “daha çağdaş, uygun, düzenli bir AKM yapılanması” için 2010’a kadar AKM’de bir “yenileşme çalışması” yapılacağını bildirdi. özcükler” dergisinin yeni sayısında büyük şairimiz Nâzım Hikmet’in bugüne dek hiç yayımlanmamış yeni bir şiiri yer alıyor. “Dört Güvercin” adlı şiiri, şairin el yazısıyla eşi Piraye’den kalan belgeler arasında bulduk. Şiirin üzerinde yazılış yeri ve tarihi de bulunuyor: “İstanbul Tevkifhanesi, 1938.” 1938 yılı şairin 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldığı tarihtir. İstanbul Tevkifhanesi de bu yargılamalar sırasında kaldığı cezaevlerinden biri. Şair bu şiirinde “mapusane yalağı”na konan dört güvercinle, onları izleyen dört insanı kıyaslayarak içinde bulunduğu ruh durumuna ilişkin ipuçları veriyor. ??? Nâzım Hikmet, kuşkusuz üzerinde en çok çalışılan, araştırma yapılan şairlerimizin başında geliyor. Sağlığında şiirlerinin pek çoğunun yayımlanamamış olması, hapishanelere, farklı ülkelere dağılmış hayatı, yapıtlarının bir araya getirilmesinde engelleyici rol oynadı. Önce Memet Fuat, 1960’ların ikinci yarısında, annesi Piraye’nin özenle koruduğu “Dört Hapishaneden”, “Memleketimden İnsan Manzaraları”, “Saat 2122 Şiirleri” gibi ünlü kitapları yayımladı. Yine aynı yıllarda Ekber Babayev, “S DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Bulgaristan’da şairin bütün eserlerini Türkçe olarak yayıma hazırladı. Ancak bu basımda da pek çok eksik ve hatalar vardı. Sözgelimi, “Memleketimden İnsan Manzaraları”, Türkiye’deki basımdan alındığından yasal zorunluluklar nedeniyle çıkarılmış bölümlerden yoksun olarak basılmıştı. 1970’lerde Asım Bezirci, Cem Yayınevi için ilk kez Bütün Şiirleri derlemesini sekiz kitapta tamamladı. Bu derlemenin bir özelliği de Asım Bezirci’nin kitabın sonuna eklediği notlarda, her şiirin o güne dek nerelerde, hangi farklılıklarla yayımlanmış olduğunu belirtmesiydi. Asım Bezirci’nin bu derlemeyi hazırlarken nasıl şiirlerin elyazmalarını ellerinde bulunduranların peşinde koştuğunu; Beyazıt’taki Devlet Kitaplığı’nda eski yılların gazetelerini, dergilerini günlerce, aylarca nasıl taradığını; Moskova’daki Nâzım Hikmet Arşivi’ndeki çalışmalarını bugünkü gibi anımsıyorum. Nâzım Hikmet’in Yeni Bir Şiiri 1980’lerde Adam Yayınevi’nde yeniden Bütün Eserleri yayıma hazırlanırken bu kez Asım Bezirci ile Memet Fuat birlikte çalıştılar. Dosyaları Asım Bezirci hazırlayıp getiriyor, Memet Fuat da onlara son biçimini veriyordu. Bu derlemeye, şairin şiirlerinin yanı sıra, oyunları, romanları, öyküleri, çevirileri, gazete yazıları, konuşmaları da katılarak toplam 26 kitaplık bir bütünlüğe ulaşıldı. Bugüne gelindiğinde artık elimizde eksiksize yakın bir toplamın olduğunu söyleyebiliriz. Ama yine de yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi gün yüzüne çıkmamış yeni ürünlerle karşılaşmak da her zaman olası. Kimi zaman çok yakınımızda, kimi zaman uzaklarda bir ülkede... Piraye’den kalan belgeler arasında, şairin birer deftere elyazısıyla yazmaya başlayıp yarıda bıraktığı üç ayrı romana da rastladık. Bu ürünlerin de kısa sürede yayımlanacağını umuyoruz. Bu arada 24 Aralık günlü “Vatan” ga zetesinin internet sitesinde yayımlanan Nâzım Hikmet’le ilgili bir haberi de düzeltmek gerekiyor: Haberde şöyle deniyor: “Nâzım Hikmet’in Türkiye’yi terk etmeden kasede alınan bir ayrılık şiiri ilk kez yayınlandı. Oda TV, Nâzım Hikmet’in daha önce yayınlanmayan bir şiirini gün yüzüne çıkardı. Nâzım bu şiiri Türkiye’yi terk etmeden evvel gazeteci Hıfzı Topuz vasıtasıyla kendi sesinden kayda aldırır.” Sözü edilen şiir, “Ayrılık demir çubuk gibi sallanıyor havada” dizesiyle başlayan başlıksız bir şiir. Daha önce yayımlanmamış olduğu doğru değil, çünkü şairin “Son Şiirleri” adlı kitabında yer alıyor. Şiirin altında yazılış tarihi ve yeri de var: “6 Haziran 1960 BerlinMoskova uçak.” Bu tarih ve yer haberdeki öteki bilgiyi de yalanlıyor: Yani şiirin Nâzım Hikmet’in Türkiye’yi terk ettiği 1951’den önce yazılmış olması da olanaksız. Haberdeki tek doğru: Şiirin Hıfzı Topuz’un kasedine okunmuş olabileceği. Bu olayın da 1962’de şairin Paris’i ziyareti sırasında gerçekleştiğini söyleyip son yanlışı da düzeltmiş olalım. Kısacık bir haberde bu kadar çok yanlışı bir arada yapabilmek de gazetecilik mesleğinin günümüzdeki görünümü üstüne düşündürücü bir örnek. turgay@fisekci.com İstanbul Haber Servisi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bakanlığının “2007 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nün, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen’e Peterson yaşamını yitirdi Kültür Servisi Kanadalı caz piyanisti ve bestecisi Oscar Peterson, Toronto’daki evinde öldü. 82 yaşında hayata veda eden sanatçı 60 yıllık sanat yaşamında 200’e yakın albüm çıkarmıştı. Sanatçının böbreklerinden rahatsız olduğu açıklandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear