25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

28 ARALIK 2007 CUMA dizi Kulluktan yurttaşlığa geçişi sağlayan Büyük Önder’e yönelik saldırılar her geçen gün biraz daha artarak sürüyor C 13 Atatürk dincilerin en büyük hedefi on yıllarda dindarların değil ama, dini politikaya alet eden dincilerin en büyük hedefi Atatürk’tür. eden? Çünkü Atatürk Hilafeti kaldırmıştır. Din devletine son vermiş, ümmet anlayışı terk edilmiş ve bir ulus devlet yaratılmıştır. Kulluktan vatandaşlığa geçiş sağlanmıştır. Atatürk 19231938 arasında 15 yılda aydınlanma devrimlerini Türk toplumuna getirmiştir. Çağdaş yasaları, özellikle Medeni Yasa’yı kabul etmiş, kadınlarımıza erkeklerle eşit haklar sağlamıştır. ma bunları içine sindiremeyen din bezirgânları, ikinci cumhuriyetçiler ve dönekler, her vesile ile Mustafa Kemal’e saldırmayı âdet haline getirmişlerdir. aman gazetesi de Atatürk için hiç iyi düşünmez. Zaman gazetesinde yazan Mustafa Armağan, Atatürk’ün mütareke sırasında İngiliz gazetecisi Ward Price ile görüştüğünü ve İngilizlerden valilik istediğini yazdı. (17 Kasım 2007) Böylece Armağan, aklı sıra Atatürk’ü küçük düşürmek istiyor. İngilizlerle işbirliği yapan Vahdettin’i de böylece korumaya almaya, aklamaya çalışıyor. erçi belgelere dayanmayan bu gibi bilim dışı savlara her zaman yanıt vermeye gerek yoktur. Bunları Turgut Özakman, ‘Vahdettin, M. Kemal ve Milli Mücadele’; İsmet Görgülü de ‘Atatürk’ün Özel Yaşamı Uydurmalar Saldırılar, Yanıtlar’ adlı kitaplarında ayrıntılı bir biçimde yanıtladılar. ( ) Ancak bu gibi saldırılar bugünlerde çoğaldığı için yanıt verip, bu ikiyüzlülükleri ortaya koymak gerekmektedir. S İLK ÇIKIŞ N İngilizlerin ve padişahın ilgisini çekti G Din devletine son vererek modern bir ulus devlet yaratan Ulu Önder’e karşı son dönemde saldırılar artış gösteriyor. Gazeteci Armağan’ın alıntılardan vardığı yargılar ve yanıtlanması gereken sorular A Z Vahdettin’i aklama çabası rmağan, yazısında İngiliz gazeteci ile görüşmeyi şöyle veriyor: “...Anadolu’da İngiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir: Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valiler ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmadığını bilmek isterim.” Bu alıntıyı Türk Tarih Kurumu’nca yayımlanan Gottharel Jaeschke’nin Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri kitabından aldığını belirten yazar, padişah Vahdettin’in İngiliz yanlısı politikasını perdelemek amacıyla şöyle bir yargıya varıyor. “Şimdi söyleyin bakalım, İngilizlerle ilişki kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş?” Bu yargıya karşı, aşağıdaki sorular ve verilen yanıtlar dikkatle okunmalıdır. 1. BU PARAGRAF NEREDEN ALINIYOR ? (Armağan bu paragrafı nereden aldı?) İngiliz gazeteci Ward Price’in ExtraSpecial Correspondent adlı 1957 yılında yayımlanan kitabından alınıyor. (2) Sayın Armağan bu kitabın adını da Türkçeye yanlış olarak “Çok Özel Yazışmalar” olarak çevirmiş. Oysa “Correspondent”u yazışma olarak çevirmek için karşılığında bu yazışmaları alan birisinin olması gerekir. Ward Price gazetecidir, 1918 Ekim ayında, Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından hemen sonra gazeteci olarak İstanbul’a gelmiş A G tir. İstanbul’dan gönderdiği haberler İngiltere’de Daily Mail, The Morning Post gazetelerinde yayımlanmıştır. Öyleyse kitabının başlığı “Çok Özel Yazışmalar” olarak değil “Çok Özel Gazeteci” olarak çevrilmelidir. 2. BU PARAGRAFIN BELGESİ VAR MI? Ward bu paragrafı kendi kitabından veriyor. Böyle bir konuşmanın geçtiğine dair bu hususla ilgili hiçbir belge yoktur. Başta Alman yazar G. Jaeschke ve daha sonra diğer yazarlar bu paragrafı Ward’ın kitabından alıyorlar. Gazeteci Ward’ın kitabında sözü edilen bu konuşmadaki bu hususları destekleyen herhangi bir belge bugüne kadar ortaya çıkmamıştı. 3. BU KONUŞMA NE ZAMAN YAPILDI? Gazeteci Ward’la Atatürk, 14 Kasım 1918 tarihinde Pera Palas Oteli’nde görüştüler. Bu tarihe iyi dikkat etmek gerekir. Çünkü Osmanlı orduları yenilmiş ve Osmanlı devleti 30 Ekim 1918’de çok ağır koşulları olan Mondros Ateşkesi’ni kabul etmişti. Bir gün sonra (31 Ekim 1918) Mustafa Kemal Suriye’de dağılmış halde bulunan Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na atandı. Oradan çektiği telgraflarla Mondros ateşkesine karşı çıktı. Osmanlı hükümeti bu çıkışlardan rahatsız olmaktadır. 10 Kasım 1918 günü, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Mustafa Kemal’i telgraf makinesi ba şına çağırarak kendisinin sadrazamlıktan çekildiğini ve onun da İstanbul’a gelmesini istedi, “Sizinle görüşmeye ihtiyacım var” dedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Adana’dan trenle hareket ederek İstanbul’a geldi. 13 Kasım 1918 Çarşamba günü yanında yaveri Cevat Abbas’la Haydarpaşa Garı’na indi. O sırada işgal güçlerinin 55 parçadan oluşan savaş gemileri Haydarpaşa önlerinden Boğaz’a girmek üzereydiler. Yani İstanbul fiilen işgal ediliyordu. Çanakkale’de bu müttefik ve emperyalist gemilere dur diyen Anafartalar kahramanı, ne yazık ki Haydarpaşa Garı’nda, bu gemilerin 3 saat boyunca geçişini ve Boğaz’a doğru ilerleyerek Dolmabahçe Sarayı önünde demirleyişini izlemek talihsizliğiyle karşı karşıya geldi. Daha sonra bindiği bir askeri motorla Karaköy’e giderken aralarından geçmek zorunda kaldığı bu işgal gemilerine karşı ünlü sözünü söylemiştir: “Geldikleri gibi giderler..” Atatürk, Pera Palas’ta kalıyordu, ertesi gün (14 Kasım 1919), Pera Palas müdürünün aracılığıyla gazeteci Ward Price ile görüşmüştür. Mağlup olmuş bir imparatorluğun subayı olarak İstanbul’a bir gün önce gelmiş olan Mustafa Kemal bu sözleri söylese ne olur söylemese ne olur?.. Zaten bu sözleri söylediğine dair herhangi bir belge de yok, sadece İngiliz gazetecinin, çok sonraları, 1957 yılında yazdığı kitabı var. O sırada Mustafa Kemal bir yandan padişahla çok iyi geçinmeye çalışıyor, öte yandan da yabancılar dahil herkesle konuşuyordu. Çünkü arkadaşlarıyla birlikte vardıkları karar gereğince Mustafa Kemal, Osmanlı “Harbiye Nazırı” (Savaş Bakanı) olmak istiyordu. Savaş Bakanlığı’nı ele geçirerek imparatorluğu kurtarmak istiyordu. Zaman yazarı bu konuyu G. Jaeschke’nin kitabından almış. Pekiyi Jaeschke’nin bu söyleşiyle ilgili yorumunu ve yazısını neden görmezlikten geliyor. Bakınız Jaeschke ne diyor: “Neticenin üzerine bir sual işareti koymak lazım gelse bile Mustafa Kemal’in mevsukiyeti (sağlamlık) aşikâr olan bu sözleri, gene de izaha muhtaç kalmaktadır. Onun bu sözleri, İzzet Paşa kabinesinde Harbiye Nazırlığı’na tayin edilmesi için gösterdiği gayretlerin izlediği aynı istikamete yönelmiş olsa gerekir.” (3) Bu yargının doğruluğu Mustafa Kemal’in üç gün sonra, 17 Kasım 1918 tarihinde Minber ve 18 Kasım 1918 tarihli Vakit gazetelerinde yaptığı açıklamalarda görülür. Mustafa Kemal, Minber gazetesinde yayımlanan söyleşisinde “her türlü siyasetin her türlü manasıyla en çok kuvveti olmakla” elde edilebileceğini, bunun da “manevi, bilimsel, teknik ve ahlaki bakımdan kuvvetli” olmak olduğunu, yoksa “bu özelliklerden yoksun olan bir milletin, bütün fertleri en son gelişmiş silahlarla donatılsa bile kuvvetli olamayacağını” belirtmiştir. azetelere yaptığı açıklamalar, Mustafa Kemal’in siyasi konularda kamuoyuna ilk çıkışıdır ve güncel olayları ne derece etkin bir biçimde izlediğini göstermektedir. Bu açıklamaların yapıldığı günlerde hükümet istifa etmiştir, yeni hükümet kurulması çalışmaları sürmektedir. Tevfik Paşa hükümetini kurmuştur ama, henüz Meclis’ten güvenoyu alamamıştır. Mustafa Kemal hükümette yer almak istemektedir. Bu noktada yaptığı açıklamayla Padişah’ın, İngilizlerin ve politika çevrelerinin ilgisini çekmeye çalışmaktadır. Üstelik “bağımsızlığa saygı duymak koşuluyla” İngiltere ile işbirliği yapılabileceği de vurgulamaktadır. Yazar Armağan’a Mustafa Kemal’in Yıldırım Orduları Komutanı olarak Adana’dan İstanbul’da gönderdiği telgrafları okumasını öneririm. Bu telgraflar ulusalcı bir tavrın ve şaşmaz bir öngörünün taihe geçmiş abideleridir. Mustafa Kemal Mondros Ateşkesi’ne karşı çıkmakta ve böyle giderse ve İngilizlerin her dedikleri kabul edilirse, bir gün gelecek İstanbul’da hükümetlerini İngilizler atayacaklardır, demektedir. Ayrıca, İngilizlerin İskenderun’a çıkmalarına karşı gelmekte ve İngilizler karaya çıkarlarsa silahla karşı gelinmesi emrini verdiğini belirtmektedir. Konumuzun dağılmaması için bu önemli belgelere bu kadar değinerek tekrar Armağan’ın yazısına gelelim: Sayın yazar Armağan, bütün bunları neden görmezden geliyor? Mustafa Kemal’in daha bir hafta önce İngilizleri yerden yere vuran, onlara karşı ateş etme emri veren bu telgrafları atlıyor. Hatta Ward Price’ın 1 Aralık 1918 tarihli Minber gazetesinde yayımlanan aşağıdaki beyanatını neden atlıyor? Ward Price bakın ne diyor: “Türklere karşı ben şimdi hakiki bir fikir peyda edebildim. İngiltere’ye gider gitmez yapacağım ilk iş, Türklerin büyüklüğünü tanıtmak olacaktır.” (5) UMHURİYET’İN GAZETECİ WARD PRİCE’LA SÖYLEŞİSİ Şimdi, Zaman yazarına biz bir belge sunalım. Ward Price 21 yıl sonra tekrar İstanbul’a geldi. Tarih 10 Aralık 1939’dur... Cumhuriyet gazetesi Ward Price’la bir söyleşi yaptı. Gazeteci Price’ın söyledikleri aynen aşağıdadır: “İstanbul’a ilk kez 1918 yılında gelmiştim. Bir Türk generalin benimle görüşmek istediğini söylediler. Adını sordum, Mustafa Kemal dediler. O zamanlar Mustafa Kemal adını belirsiz bir şekilde işitmiştim. Daveti memnunlukla kabul ettim. Mustafa Kemal düşünceli ve karamsardı. Bana memleketin halinden söz etti ve her iki üç tümcede bir: Bu böyle olmaz. Vatanı baştan başa değiştirmek lazım, yenileştirmek lazım, diyordu. O zamanlar doğrusu bu laflara pek dikkat etmemiştim. Mesleğimin her zaman hatırlayacağım büyük hatası, bu emsalsiz dehayı o zaman keşfedememiş olmamdır.” (Cumhuriyet, 10 Aralık 1939) Sözü geçen gazeteci Ward Price, 1939’da bunları söylüyor, ama 1957’de yazdığı kitapta bir kılçık atmak istiyor. Nasıl inanacağız? Peki Zaman yazarı bunları görmedi. Mademki konumuz İngiliz gazetecidir, Padişah Vahdettin’in bu İngiliz gazeteci Ward Price’a verdiği beyanat neden atlanıyor? Vahdettin 24 Kasım 1918’de, gazetecinin Mustafa Kemal’le görüşmesinden tam 10 gün sonra Ward Price’ı sarayda kabul etti. Saraya gelişiyle ilgili olarak Padişah’ın başmabeyincisi Lütfü Simavi Bey’in anılarında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Sayın yazar bakabilir. Padişahın, gazeteci Price’a verdiği beyanat The Daily Mail gazetesinde de yayımlanmıştır. Padişah şöyle diyor: “Türkiye’nin harbe katılması bir türlü kaza eserinden ibarettir... Ne yazık ki hükümetin basiretsizliği bizi felakete sürüklemiştir. Eğer ben tahtta olsaydım bu esef verici hadise olmazdı. ... İngiliz milletine karşı beslediğim kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı.. babam Sultan Abdülmecit’ten aldım. ... Memleketimle Büyük Britanya arasındaki dostluğu güçlendirmek için elimden geleni yapacağım. Ermeniler hakkında yapılan muameleyi büyük üzüntüyle öğrendim. Saltanata geçince, sebep olanların son derece şiddetli cezalandırılması için soruşturma emrini verdim!” (6) Hiçbir kusuru olmamakla nitelendirdikleri Padişah işte böyle konuşuyor. İngiliz milletine karşı beslediği kuvvetli sevgiden söz ediyor. Ermeniler için yapılan muamelelerden büyük üzüntü duyduğunu söylüyor, sebep olanların cezalandırılmaları için emir verdiğini söylüyor. C Gazeteci Price’ın sorularına verdiği yanıtlarla ilk siyasi mesajlarını da kamuoyuna iletiyordu ‘Kalbimde kin ve düşmanlık yok’ rice’in, “İngilizlere karşı beslediğiniz duygular hakkında bazı bilgiler verir misiniz” sorusuna Mustafa Kemal aşağıdaki yanıtı vermiştir: “ Bu savaşta İngilizlerle Arıburnu, Anafartalar ve Filistin cephelerinde karşı karşıya birçok savaşlar verdim. Ben, bu savaşlarda ve genel olarak saydığım bu cephelerden başka cephelerde, başka bölgelerde diğer milletlerle dahi verdiğim savaşlarda vatanın savunmasından ibaret olan asli görevimi yaptım. Dolayısıyla kalbimde kin ve düşmanlık duyguları yer bulmamıştır. İngilizlerin, Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına uymakta gösterecekleri saygı ve insanlık karşısında yalnız benim değil, Osmanlı milletinin İngilizlerden daha iyiliksever bir dost olmayacağı P kanaatiyle etkilenmeleri pek tabiidir.” mıştır. İşte beyanatın can alıcı noktası: MİNBER’E SÖYLEDİKLERİ Görüleceği gibi Ward Price adlı İngiliz gazeteci ile görüşmesinden 3 gün sonra Minber gazetesindeki söyleşisinde Mustafa Kemal, İngilizlere adeta yol göstermekte ve İngilizlerin Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına uymakta gösterecekleri saygıdan söz etmektedir. Dikkat edileceği gibi “gösterdikleri” değil “gösterecekleri” kelimesi burada önem kazanmakdır. Mustafa Kemal bir gün sonra (18 Kasım 1918) Vakit gazetesindeki açıklamasında ise hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde düşüncelerini yalın bir biçimde açıkla ‘GÖREV HÜKÜMETE DÜŞER’ “Hükümetimizle ateşkes imzalayan devletlerin ve bu devletler adına ateşkes koşullarını yapan Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı iyi niyetlerinden şüphe etmek istemem. Eğer söz konusu anlaşma hükümlerinin uygulamasında kötü ve yanlış anlamayı gerektirecek yanları gözüküyorsa bunun sebebini anlamak ve karşımızdakilerle anlaşmak lazımdır. Doğal olarak bu görev hükümete düşer. Benim bildiğime göre hükümetimiz bu noktada gereken girişimlerde bulunmuş ve bulunmaktadır...” (4) 1 SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear