23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

19 EKİM 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Tanju Duru, Ezginin Günlüğü’nden ayrıldıktan 17 yıl sonra ilk albümünü çıkardı C ‘Yeşil’ Yıllar Bulantısı ceğini düşünüyor olabilirler. Yeterince depolitize edilmiş durumdalar. Ünlü Batı demokrasilerinin bazılarında seçimlere katılım oranı şaşırtıcı düşüklüktedir. Halklar temsili demokrasiden, özel dönemler dışında, soğuyor. Fakat, depolitizasyon, halkların gösterdiği tepkilerin bir ahenk içermesine engel oluyor. Politikleşmeyen, hatta politikleşmeye direnen halklar, bir elleriyle vitamin diğer elleriyle arsenik içen insanlar gibidir. Bu sahneye de, demokrasi diyorlar. Sonuçta apolitikleşerek toplumsal sorumluluğu unutan insan, kendi ölüm fermanını hiçbir rahatsızlık duymadan imzalayabiliyor. Bu kadar parçalanmıştır yani. Her yerde. Batı’da veya Doğu’da, Berlin’de, Londra’da Paris veya İstanbul’da... Her yerde böyle yapıyor. İsteyen etrafa bir göz atabilir. ??? İleride üzerinde daha çok durabileceğimiz eski bir dışişleri bakanının, “Joschka” Fischer, Alman tarihinin en sağcı politikalarını onaylar ve Balkanlar’da bir saldırı savaşı sahnelerken, okurla alay edercesine “solculuk” taslaması, şaşılacak bir şey değildir. SPDYeşiller yıllarını anlattığı son kitabında (“Die rotgrünen Jahre”) Fischer, küreselleşmenin merkeziyle kenarının ne kadar birbirine benzer bir insan malzemesi yarattığını kanıtlamış oldu. Almanya’daki oyunla Türkiye’deki oyun, iki ülkedeki siyaset sınıfı ile “kültür endüstrileri”nin baş aktörleri, aynı kapsamda işlerini yapmaktadır. Halkların şaşkınlığı, yönetenlerin aymazlığı hep birbirini andırıyor. Bunun nedenlerini elbette bulmak zorundayız. Ama bu, o kadar da önemli değil. Önemli olan, bütün bu nedenlerin toplumsal pratik üzerine düşen gölgesini ortadan kaldırmaktır. Bunu da halkın gözünden saklanmış oyunların üzerine ışık tutarak, yani bu nedenleri aydınlatarak gerçekleştirebiliriz. Araştırıcı aklımız, hiçbir işe yaramasa bile, bu işe yarayabilir. Maymunlar cehenneminde insan kalmanın kolay olduğunu kim söyledi? cutsay@gmx.net 7 Farklı tarzlar, duru zamanlar Hatice TUNCER üzik dünyasının içine kapanık emektarı Tanju Duru, yıllardan sonra ilk albümünü çıkardı. “Duru Zamanlar” albümünün kapağına kendi adını yazmayarak yine geri planda kalmayı tercih eden Tanju Duru, 1990’dan bu yana yaşadıklarını zamanın içinde duru ve sakin akan müzikal hikâyelerle anlatıyor. Ezginin Günlüğü’nün kuruluş yıllarını takip edenler, grupta gitarist olarak 1984’ten 1990’a kadar bulunan Tanju Duru’yu anımsarlar. Profesyonel olarak çalışmalarına Ezginin Günlüğü ile başlayan Tanju Duru’nun müziğe yönelmesinde, müzik öğretmeni olan babasının etkisi olmuş. Küçük yaşta piyanoya başlamış ancak piyano alamayınca ortaokulda gitara yönelmiş, kendi kendine müzik bilgisini geliştirmiş. Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okurken okul orkestrasında çalan Duru, 1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bir süre bilgisayar mühendisliği, Boğaziçi Üniversitesi’nde de tarih ve felsefe okuduktan sonra müzikte karar kılmış: “12 Eylül’ün o karanlık döneminDuru’nun Ağrı Dade herkesin ‘ne yaparız’ diye çıkış yolu aradığı’nda yaşamını yitiren İsğı ortamlarda, okulun tiyatro grubuna mükender Iğdır ve yine Kırgıziszik yaparak ilk kez besteler üretmeye baştan’da dağda ölen Uğur Ululadım. Zafer Diper Tiyatrosu’nun oyunlarıocak için çekilen belgesele yaptığı na birkaç beste yaptım. Ezginin Günlü“Ağrı Dağı” parçasında Ayşenur ğü ile de Üsküdar’daki Bizim Tiyatro’da Kolivar geri vokalleri yapıyor. Atlas tanıştım. Ezginin Günlüğü 1982’de kudergisinin bir belgeseli için hazırladırulmuştu, ben 1984’te gruba gitarist olağı “Halfeti Zamanı”, küçük bir merak girdim. 1984’ten 90 yılına kadar belodik temanın ney, blok flüt, bendir, raber 5 albüm yaptık. 1990 yılına gelirud, elektrogitarın kademe kademe kaken müzikal beklentiler, bakışlarda farktılımıyla Bolero havasında bir parça. lılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. DağılEtnik tınıları kullandığı “Nihai”de ma sürecine girildi ve ben ayrıldım.” kemençe soloları üzerine gitar armonileri oluşturan Duru, Hasan ELGESELLERE MÜZİK Esen’in kemençesi, Adnan Karaduman’ın kemanı, Erkan Duru, Ezginin Günlüğü’nden ayrıldıkOğur’un ebovuyla parçanın tatan sonra çeşitli nedenlerle yeni bir grup kurmamen doğaçlama olmasını ma düşüncesini hayata geçiremeyince müziktercih etmiş. 2001’de yaptığı le ilişkisini belgesel filmlere müzik yaparak “Hüzn” parçasını ise ölsürdürdü. Bu dönemde yavaş yavaş aletler aladürülüşünden sonra rak evinde bir kayıt stüdyosu kuran Duru, MehHrant Dink’e ithaf met Güreli’nin iki albümünün kayıtlarını bu evetmiş. stüdyosunda yaptı. 19901999 yıllarında Emin İgüs’le Arnavutköy’deki Kabare Cine’i işleten Duru, Ayşe Tütüncü ve Bülent Somay’la çaldı: “O yıllarda yoğun bir müzik ndi çalışmam olmadı. 7 yıl sonra ke is1 n ta ık d ıl yr Kendi adıma proğü’nden a rojeye kendini hazır h p zginin Günlü je üretmeden, başanju Duru, E leyiciyle paylaşabileceği ama kendisini bir süre ı, in ığ d d ka müzisyenlerin i a n ri lm rlanarak ğun o eserle da işlerin yo bulunmasından da yara bir sürede işlerine yardım yo d tü S . iş setm ış. 34 aylık dar parasının ederek geçti o yıllar. re edecek ka albüm çalışmasına ayırm el ve konulu filmler için a id 910 yıllık bir küse ges ndi birkaç ayı ke ra yaptığı besteleri ve bel tünlük oluşturacak şekild n künlük dönemi olü n rı b a so ir yl n b la a 1990’d az, ancak o kendi içinde du benim için. müziklerden “Sanatçı bir şey anlatm kıyorsa o şekilde ı ğ tı p ya 1999’da stüdyoyu açrlamış: nasıl ba bir seçki hazı daki etkilerini, hayata ağır ve üzüntülü’ bulu mamla birlikte o küsın ş, m va a şa ‘y rinde fi kendi ya künlük biraz kırılmanlar albümü or. Ben olan bitenler üze bende sa İn r. ya o k etiriy likler, ortaya ya başladı. Bülent Orten bunları g r ığımız gergin taçgil, Akın Eldes, Ayyor. Hayat za e çalışan biriyim. Yaşad e müzikle bunları tekra ec d ey şe Tütüncü, Erkan kir yürütm yandırıyor. Ben de sa dünya beni nasıl etu u Oğur, genç gruplardan de bir tepki yorum. Bu albümde, b irip yansıttım.” eç şı g lı en ça d e Pinhani gibi değişik ğim çizmey kendi merce rı la n o a tarzlarda ama kaliteli rs o kiliy işler yapan insanların kayıtlarını yapıyorum.” M Tanju Duru’nun 1990’dan bu yana yazdığı müziklerden bir seçki yaptığı “Duru Zamanlar” albümünde Erkan Oğur, Cem Aksel, Muammer Ketencoğlu gibi usta müzisyenler katkıda bulunuyor. Duru, albüm kapağına Murat Uyurkulak’ın Tol romanından bir pasaj almış. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) MÜZİSYEN DOSTLAR uru Zamanlar” albümüne Akın Eldes, Erkan Oğur, “D Cem Aksel, Turgut Alp Bekoğlu, Muammer Ketencoğlu, Adnan Karaduman, İlkin Deniz, Yinon Muallem gibi usta müzisyen dostları enstrümanlarıyla destek vermiş. Müzisyen arkadaşlarına parçanın genel ruhu dışında nota vermemiş ve doğaçlamaların ağırlıkta olduğu bir albüm ortaya çıkmış: “Belgesel ya da film müziği farklı tarzda, farklı müzikler gerektirir. Bir parçada elekrogitar çaldırırken bir diğerinde neyzen çağırmak gerekiyor. Bunlar müzik çizgimi besleyen ve geliştiren olumlu bir süreç oldu. Stüdyoya gelen arkadaşlarım benim müzikal bakışıma katkıda bulunuyorlar. Erkan Oğur’un gelip çaldığı kopuz benim hayatımda önemli yer kaplamaya başlıyor. Akın Eldes, elektrogitarıyla bana bir şey katıyor. Albüme katılan müzisyenlerin çaldığı partisyonları, o müziğe ekledikleri tatları, duyguları dinlediğiniz zaman aslında farklı türlerin bir araya gelişini hissedebilirsiniz. Birisi çıkıp ‘Çorba, kötü bir sentez olmuş’ diyebilir. Ona da saygım var. Yine de ‘evet farklı türler, farklı dokular bir araya gelip hoş bir birliktelik olmuş’ da diyebilirler. Bence müzik tek yönlü olmamalı. Yıllarca çok değişik müzikler dinledim. Pink Floyd’larla büyüdük ama Kuzey cazının yaklaşımından da bir şeyler almaya çalışıyorum.” A ZAM I R AĞ NI B T 67 EYLÜL ÜZÜNLÜ H E V R I Ğ A T çektiği Enis Rıza’nın nı işleen m et n yö , rı anju Duru lme 67 Eylül olayla strüfi bir belgesel yazdığı müzikleri biri en in yrı yen bölüm iç sözlü olmak üzere iki a ül” i yl E er ı iğ lt d l “A ta n m ma r. Albü yo u n su tope d ir n b parça hali znü ve aynı zamanda nla ü a h m ın ke n , eon parçası nsıtan akord a başlıyor. ya cı n ta u l suyl lumsa omeiraz Ege koku tınılarıyla, b ise Duru’nun Kıvanç S Duü ju ” n l a ü okuyor. T “Yedi Eyl pta zdığı sözlerle ren kendi ya kurmayı düşündüğü gru alce en n ö er r m a o ll S yı ru, ıvanç ığı nı istediği K solist olması ini Hakan Yılmaz’ın yazdşar” er zl ca r Boyun bümde sö e” ve “Rayla “Aklım Send endiriyor. “ sl kılarını da se ir “harala gürele” içinde, halkın pek de ilgilenmediği bir karar aldı Almanya’daki parlamento. Alman silahlı kuvvetlerinin Afganistan’daki görev süresi uzatıldı. Berlin, “terörle mücadele” bayrağı altında, ama aslında Rusya, Çin ve Hindistan’ı askeri olarak daha yakından denetleyebilmek için sürdürülen bu uluslararası operasyonda, Washington’u yalnız bırakmadı. Peki... ??? Resim çok açık aslında: Almanya’da parlamentonun ezici çoğunluğu Afganistan’a Alman askeri gönderilmesi için karar alıyor ve Oskar Lafontaine’li Sol Parti dışında, bu tehlikeli oyuna eylemli olarak (“fiilen”) karşı çıkan yok. Ama başka bir şey var. Almanya’daki kamuoyu araştırmaları, sürekli yinelenen anketler, halkın Afganistan’a asker gönderilmesine itiraz ettiğini gösteriyor. Halk istemiyor. Ama halkın temsilcileri, “ezici” bir çoğunlukla Afganistan’daki Alman askerlerinin görev süresinin uzatılmasını garantiye alıyor. Demek ki, dünyanın en zengin demokrasilerinden birinde, halkın reddettiği bir macerayı, o halkın seçtiği temsilciler ısrarla sürdürüyor. Belki de, demokrasi denilen şey budur. Fakat, bazıları için şaşırtıcı olan, Türkiye ile Almanya’nın taşıdığı paralelliktir: Türkiye’de de halk, bırakın tek tek Amerikan politikalarını, ABD’yi neredeyse bir kaşık suda boğacak, ama tarihinin en Amerikancı bir partisini oya boğmuş ve iktidara da getirmiş bulunuyor. Daha önce de belirttik: Zenginle yoksul birbirine benziyor. Asıl önemlisi, halkların şaşkınlığı, çelişkileri, davranış bozuklukları ve hatta kişilik bölünmeleri birbirini çok fazla andırıyor. B ??? İyi de, bu kaotik parçalanmayı sağlayan nedir? Bir şey veya bir şeyler olması gerek. Bunlar nedir? Galiba bu talihsiz soruya verilecek ilk yanıt, depolitizasyon. Dünya halkları siyaseti hayatlarının dışına çıkarınca, sürekli kötüye giden bir gidişi durdurabile Ayşe Kulin, Münster’de MÜNSTER (Cumhuriyet) – Kitaplarıyla geniş bir okur kesiminin ilgisini toplayan yazar Ayşe Kulin, “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”nin davetlisi olarak Münster’de bir okuma akşamı düzenledi. “Yazarın Yaratma Süreci” başlıklı toplantı, 20 Ekim 2007’de, Fürstenberghaus, Domplatz 2022 , 48143 Münster adresinde ve saat 18.00’de başlayacak. Kulin, konuşması sonrasında okurlarıyla söyleşecek, onların sorularını yanıtlayacak ve kitaplarını imzalayacak. Akbank Kısa Film Festivali’ne rekor başvuru Kültür Servisi Sayıları artan kısa filmcilerin, birlikte hareket etmeleri ve platform oluşturmaları amacına destek verebilmek için bu yıl “Kısa Filmciler Toplanıyor” sloganıyla ilerleyen Akbank 4. Kısa Film Festivali, bu yıl 313 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek. Ön eleme seçici kurul çalışmalarının başladığı festivalin yarışmalı bölümüne bu yıl 343 film başvurdu. Festival komitesi tarafından değerlendirilecek ve gösterim programının oluşturulacağı “Yarışma Dışı Gösterim”, “Uluslararası Bölüm” ve “Canlandırma Kısalar” bölümleri için ulusal ve uluslararası toplam başvuru sayısı ise 467. Yarışmalı Bölüm ön eleme sonuçları ve başvuru sonuçları ekim ayının 3. haftası ilan edilecek. (www.akbankkisafilm.com) İbrahim Gürşen Kafkas, kentin “barış içinde geçen” tarihini anlatıyor. venska Dagbladet gazetesinde bir İsveçli yazar, yazıyı aşk ve şehvete benzetiyordu. Şehvet, sevmek, mutluluk, şaka ve yazmak... Peki benim için öyle mi? Tam tersine benim için yazmak acı, sızı, keder ve hüzün... Yazmak benim için doğuma benziyor. Çığlık çığlığa zor bir doğuma...” Böyle diyordu Mehmed Uzun “Bir Romanın Hatıra Defteri”nde. Yazmak... Acı, sızı, keder ve hüzün... Yazmak hele yaşamakla bir olunca... Yazmak, hele bir dili yaşatmakla bir olunca... Öleceğini biliyordu. Yaşamını uzatmak için sürgünden dönüp Diyarbakır’a gelmişti. Yaşamını uzatmak istiyordu, yazmayı sürdürebilmek için... “Sözün, anlatının ve yazarın taraf olması bir zorunluluktur. Kimin tarafında? Bireyin, bireyin hak ve özgürlükleri tarafında. Söz ve anlatı, ideolojilerin, siyasetlerin ve menfaat çekişmelerinin basit bir aracı olmamalıdır. Yalanın, şiddetin, terorizmin, sekterizmin ve totalitarizmin aptal bir hizmetkârı olmamalıdır. Söz, herkesten önce sesi kısılmış “S ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Edebiyatın, Sözün Gücü... şadı, onlarla acı çekti, onlarla mutlu, onlarla mutsuz oldu. Kendi ömründen daha uzun bir ömür diliyordu yarattığı roman kahramanlarına... Ölümsüzlüğü diliyordu. “Hep yaşasınlar” diyordu... Hiç kuşkum yok, yaşayacaklar... Nur içinde yatsın. Tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. ??? Bu yıl edebiyat Nobel Ödülü Doris Lessing’in. 20. yüzyılın en yoğun karmaşasında, emperyalist sömürgeci güçlerin biçimlendirdiği Afrika ülkelerinde geçirdiği gençlik dönemi, Doris Lessing’in yazarlık yaşamının tohumlarını ekecekti. (Zimbabve, Rodezya...) Çıkış noktası, tüm haksızlıklara başkaldırmaktı. Irkçılığa, sömürüye, şiddete, ay olanların, anlatı da kendisini ifade etmekte güçlük çekenlerin sesi olmalıdır. Söz, anlatı, hoşgörüyü, birlikte yaşamayı, bireyler, kültürler ve dinler arasında diyaloğu öngörmelidir. Derin insani havası ve yaratıcılığıyla kin ve nefrete karşı durmalı, insanı ve insanlığı zenginleştirmeli, zorda kalmış bireye bir geçiş olmalıdır. Ben sözün böyle bir gücü olduğuna yürekten inanıyorum.” İşte Mehmed Uzun tüm yazarlığını şu yukarıda açıkladığı düşüncelere uygun biçimde geliştirdi. Kendi söylediği gibi hiçbir ideolojinin, siyasetin, rejimin, liderin yazarı olmadı. Bunun için her kesimin hışmına uğradı. Amacı iyi bir edebi eser yaratmaktı. Bunun için okurları tarafından bunca sevildi. Yarattığı tüm karakterlerle birlikte ya rımcılığa başkaldırmak... İki kat sömürülen, bin kat haksızlığa uğrayan kadınların yanında “taraf olması”, bilinçli bir seçimden çok, doğal, olması gereken bir durumdu onun için. Vicdanının sesini dinledi. Ve eserlerinde başkaldırının öncülüğünü yapan eşsiz kadın karakterler yarattı. Eşini ve Afrika’yı terk edip İngiltere’ye yerleştiğinde ve yaşamını yazmaya adadığında 30 yaşındaydı. Bugün 88. “Türkü Söylüyor Otlar”, “Gene Aşk”, “İçinde Yaşamayı Seçtiğimiz Hapishaneler”, “Terörist”, “Siyah Madonna”, “Beşinci Çocuk”, “Sevme Alışkanlığı”... Bizde yayımlanmış kimi eserleri. Bugün tüm uygar ülkelerde benimsenen, “Kadınların insan haklarından” ilk söz edenlerden biri. Kadının birey olabilmesi için uğraş verirken, her zaman sözün ve anlatımın gücüne inandı. Yukarıda Mehmed Uzun’un “sözün gücü” için söylediklerini, Doris Lessing tüm bir yaşam yazma süresince uyguladı. Bence harika bir Nobel seçimi. zeynep@zeyneporal.com Zengin tarihiyle kucaklaşan kent: Mardin İstanbul Haber Servisi Eğitimciyazar İbrahim Gürşen Kafkas’ın, Mardin’i anlatan “Uygarlıklarımla Ben Mardin” kitabı, Bordo Siyah Yayınları’ndan çıktı. Farklı kültürlerin ve dinlerin yüzyıllardır birlikte yaşadığı Mardin’i, “zengin bir tarihle kucaklaşma” olarak tanımlayan eğitimci Kafkas, kitabında, ezan ve çan seslerinin birlikte duyulduğu kentin “barış içinde geçen” tarihini anlatıyor. “Bir arada yaşama kültürünün” en iyi örneğini oluşturan ve gazetemizde yayımlanan makaleleri bir araya getirerek Mardin’i anlatan Kafkas’ın kitabının sunuşunu Mardinli hemşerisi İstanbul Valisi Muammer Güler kaleme aldı. Kitapta Kafkas, Mezopotamya kültüründen kalan kalıntıların yanı sıra Mardin insanının hoşgörüsünü, tarihe bakıldığında Mardin insanının çok eziyet çeken bir toplum olduğuna vurgu yapıyor. Kafkas, Mardin’deki dinlerin ve dillerin barışın en büyük etkenlerinden biri olduğunu anımsatarak “Mardin’de düğüne gidiyorsunuz, farklı dinlerden, dillerden insanların kaynaştığını, barış içinde eğlendiklerini görüyorsunuz. Ezan seslerini duyuyorsunuz, arkasından çan çalıyor. Bunun yanı sıra çok eskilere dayalı bir uygarlıklar kenti Mardin” diye yazıyor. Kitabını yazarken Mardin’i görmek, tanımak, sevdirmek amacıyla yazdığını ifade eden Kafkas, bu amacını da kitapta şu mısralarla özetliyor: “Sevgiyi, hoşgörüyü, anlayışı. Görmek istiyorsan, Mardin’i gör. Dinlerin, dillerin kardeşliğini. Görmek istiyorsan, Mardin’i gör. Taşın bilincini, şiirin inancını. Görmek istiyorsan, Mardin’i gör. Mezopotamya uygarlığının açık müzesini. Görmek istiyorsan, Mardin’i gör” Kafkas’ın bu kitabı dışında ayrıca toplam 36 tane yayını bulunuyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear