Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 OCAK 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR İstanbul Üniversitesi’ndeki İslamcı kadrolar asistanlık sınavında yandaşına soruları verdi Bilimde karanlık eller Aykut KÜÇÜKKAYA YÖK, İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi’ndeki İslamcı kadrolaşmaya yönelik inceleme başlatırken fakültede görevli Prof. Dr. Recep Seymen, gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulundu. Üniversitede Türkİslamcı kimliğiyle tanınan Seymen, siyasi iktidarın bölümlerini ele geçirdiğini belirterek 2006 yılının aralık ayında asistan yapılan ve Necmettin Erbakan’ın danışmanı, AKP’li üst likleriyle tanınan iki öğretim üyesinin atamasının 6 aydır yapılamamasını iki ay önce 21 Ekim 2006 tarihli haberiyle gündeme getirdi. Olaya el koyan YÖK, bu süreçte İÜ İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’ndeki İslamcı kadrolaşmanın incelenmesini istedi. YÖK, Doç. Dr. Alpay Hekimler ve Dr. Nilgün Ongan’ın atama konusunun incelenmesiyle görevlendirilen öğretim üyesinden, “ders saatlerinde bölüm dershanelerinde dini konferanslar verildiği, öğretim üyelerinin bölümdeki odalarında namaz kılındığı, toplantılara dua ile başlandığı, öğretim üyelerinin dini toplantılara katıldığı ve tebliğler sunduğu” iddialarını araştırmasını istedi. YÖK’ün olaya el koymasını gazetemizde duyurmamızın ardından Hekimler’in jürisinde yer alan Prof. Dr. Seymen gazetemize açıklamalarda bulundu. Gazetemizde kendisinin de isminin yer aldığı haberlerin doğru olduğunu itiraf eden Seymen’in açıklamaları, Türkiye’nin en köklü üniversitesinin bir bölümünde yaşananları ortaya koyuyor. İşte Prof. Seymen’in gazetemize yaptığı çarpıcı açıklamalar özetle şöyle: Erbakan’ın danışmanına soruları önceden verdiler. En son bir asistan alındı.(Aralık 2006) İnternetten baktım ben asistana. Siyasi kimliği var. İnternetteki yazıda Erbakan’ın danışmanı, öyle yazıyor. O çocuğu almak için beni jüriden çıkardılar. AKP milletvekilinin oğlu yönetimde, jüriye vekilin bacanağını koydular. Sınavdan önce soruları da çocuğa vermişler işin kötüsü. Çok ilginç. Jüriden beni çıkaran AKP milletvekilinin oğlu. Doçent ama fakültenin yönetim kurulunda. Erbakan’ın danışmanını almak için beni jüriden çıkardılar. Şimdi bu olay sizin yazdığınız Alpay ve Nilgün olayının çok üzerinde bir şey. Sınav sorularını veriyorlar çocuğa. Şöyle bir şey yapıyorlar hatta. Sınav sorularını vermekle kalmıyorlar, İktisat Fakültesi antetli kâğıda çocuk bir gün önceden sınav sorularının yanıtlarını hazırlıyor. Getiriyor kâğıdı... Fakat sınavda görevli asistan yanlışlıkla Sosyal Bilimler Enstitisü antetli kâğıdı dağıtıyor. Bir bakıyorlar ki sınavın ortasında almak istedikleri çocuğun elinde bir gün önce hazırladığı İktisat Fakültesi antetli kâğıt. Çelişkiyi gidermek için sınavın ortasında milletten kâğıtları geri topluyorlar. Tekrar İktisat Fakültesi antetli kâğıtlar dağıtılıyor. çocuğa soruları veriyorlar... Bunların hepsi belediyede gayri resmi danışmanlık yapıyor. Bir malvarlıklarını araştırsınlar. Bak neler çıkıyor... Nilgün Ongan’ın olumlu raporu geri çekildi Ben Alpay Hekimler’in jürisindeydim. Evet Alpay’ı önermedim. İstanbul Büyükşehir’de çalışmış diğer bir ismi önerdim. Ama Alpay’ı akademik kariyerinden değil, okula gelmediği için önermedim. Evet yazdığınız doğru. Önerdiğim çocuğun Türkİslami çalışmaları var. O çocuk doğru belediyede çalışıyordu. Ama ayda 300 milyona çalışıyordu. O çocuk öyle onların adamı diye belediyede çalışmıyordu. Şimdi ayrıldı oradan. Milliyetçi bir çocuk. Nilgün Ongan olayı ise farklı. Ben şahidim... Nilgün raporu getirdi... Jürisindeki bir profesör onayladı. İsmini herkes biliyor fakültede. Gözümle gördüm... İmzaladı verdi Nilgün’e raporu, olumluydu. Sonradan bu raporu geri almış bu vatandaş. Nilgün’e ‘Ben zaten şahidim’’ dedim. Bu vicdani bir sorumluluk. Namaza bakmayın, bunların hukuka aykırı yaptığı şeylere bakın... Kanun üniversiteden izin almadan iş yapamazsınız diyor. Büyükşehir Belediyesi’nde danışmanlık yapıp senede işte 50 milyar bilmem para alıyorlar. Şimdi sizin yazdıklarınızdan sonra “Biz namaz kılıyorduk da bakın o yüzden bize bunu yapıyorlar” diyecekler. Hayır... Hukuka aykırı işler yapıyorlar. AKP milletvekilini boş ver, bizim bölümü AKP yönetiyor, AKP... Bizim bölüm onlar için çok önemli... Bu Abdullah Gül’ler hep bizim bölümden mezun... Vekilin oğlu yönetim kurulunda, bacanak jüride. Bacanak bir de Büyükşehir’de danışman... Bir Komplo Teorisi C 5 İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Recep Seymen, AKP’nin bölümlerini ele geçirdiğini belirterek 2006 yılının aralık ayında asistan yapılan ve Necmettin Erbakan’ın danışmanı, AKP’li üst düzey bir yetkilinin de yakını olduğu belirtilen kişiye sınav sorularının önceden verildiğini açıkladı. YÖK’e başvuruda bulunacağını açıklayan Prof. Seymen, “Bizim bölümü AKP yönetiyor’’ dedi. düzey bir yetkilinin yakını olduğu belirtilen F.T’ye sınav sorularının önceden verildiğini açıkladı. AKP Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir’in oğlu Doç. Dr. Süleyman Özdemir’in fakültenin yönetim kurulu üyesi olduğunu, söz konusu asistanın atamasıyla ilgili jüriden kendisini çıkardığını açıklayan Prof. Seymen, “AKP milletvekilini boşver, bizim bölümü AKP yönetiyor, AKP” ifadelerini kullandı. Olayı YÖK’e yazacağı dilekçeyle gündeme getireceğini açıklayan Seymen, YÖK’e olaylarla ilgili belgeler de sunacağını bildirdi. Cumhuriyet, Atatürkçü kim ‘TEHDİT ETTİLER’ Çocukların hepsi geldi bana. 10 kişi vardı. ‘Bu çocuğa sorular önceden verilmiş, biz gördük’ dediler. Ben dilekçe yazdırdım. YÖK’e müracaat etsinler diye. Beni de şahit olarak yazdırdım. Çocukları teker teker bulmuşlar. Hepsini tehdit ettiler. İşte bu çocuklar bizim okulda yüksek lisans, doktora yapıyorlar. “Dilekçeyi yazarsanız, hiçbiriniz burada yüksek lisans, doktorayı bitiremezsiniz” diyorlar. Bazılarına da rüşvet verdiler. Bir çocuk en son kaldı. O Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yapıyordu. Ona da “İdari Yargı Hâkimliği sınavına girersen yardım etme” sözü verdiler. Şimdi ben tek başıma o dilekçeyi YÖK’e fakslayacağım. Yaşananlar yazdıklarının çok üstünde Alpay Hekimler’in dışında olaylar doğru. Yaşananlar sizin yazdıklarınızın çok üstünde. Kendi adamlarını almak için ‘İslamiyeti kullanıyorlar’ stanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’ndeki İslamcı kadrolaşmayı, “temelleri yıllar öncesinde atılmış bir yapılanmanın kaçınılmaz sonucu” olarak değerlendiren Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMOD) Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, YÖK’ün bölümde başlattığı incelemede sonuç alabilmek için “olaylara hiçbir biçimde taraf olmamış, üniversite dışından bir komisyonun soruşturmacı olarak görevlendirilmesinin” önkoşul olduğunu açıkladı. Cumhuriyet’in, haberleriyle gündeme getirdiği olaylarla ilgili İÜ ve İktisat Fakültesi yönetimi sessizliğini korurken TÜMOD Genel Başkanı Prof. Dr. Işıklı gazetemize değerlendirmede bulundu. Işıklı, şunları söyledi: “Öyle anlaşılıyor ki bu olayların sorumluları, sanki Müslüman oldukları için eleştiriliyorlarmış gibi bir görüntüden yararlanmak istiyorlar. Oysa hizmet ettikleri gerçek amacın, ülke İT Müsteşarı ’nın, Soğuk Savaş sonrası dünyanın artık çok farklı olduğuna işaret eden, ulus devlet ve ulusal kültür anlayışının büyük bir saldırı altında bulunduğuna ilişkin sözleri acaba bir komplo teorisinden mi etkilendi? ??? Zaman zaman Ankara ve İstanbul kulislerinde gündeme getirilen, bazen de internet sitelerinde veya bazı gazete köşelerinde tepe noktaları filiz veren bir komplo teorisi var. ??? Sovyetler ’in yıkılışından sonra, Soğuk Savaş bitince, ABD’nin önderlik ettiği Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde, Avrupa’nın, Balkanlar’ın, Kafkaslar’ın ve Ortadoğu ’nun Birinci Dünya Savaşı öncesindeki (siyasal olarak çözülmekte olan) eski yapıya geri döndürüleceği iddialarıyla başlıyor bu komplo teorisi. Tabii Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu ’daki Osmanlı egemenliği düşünüldüğünde, bu “eski yapı” sözcüğünden kastedilenin “Devlet” yapısı değil, etnik ve dinsel yapı olduğu ortaya çıkıyor. Esas amaç, Birinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı sonunda pekişen yapının değiştirilmesi ve Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde yeniden oluşturulması: Avrupa ’nın, Balkanlar ’ın, Kafkaslar ’ın ve Ortadoğu’nun, çöken Sovyet İmparatorluğu ’nun etkilerinden arındırılması, Sosyalist Devlet ve Ulus Devlet oluşumlarının, dinci, mezhepçi ve etnikçi devlet yapılanmaları yoluyla ortadan kaldırılarak, bu bölgelerdeki halkların ve devletlerin yeniden bölünmeleri, böylece ABD liderliğindeki Küreselleşmenin siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel etkilerine açık hale getirilmesi. Sovyetler’in parçalanmasından sonra ortaya çıkan oluşumlar, Yugoslavya ’nın yok edilmesi, Çekoslovakya’nın M tarihe gömülmesi, Ukrayna’da, Gürcistan’da olup bitenler ve en sonunda ABD’nin Irak’ı işgal ederek Ortadoğu’ya yerleşmesi hep bu komplo teorisinde dile getirilen planın aşamaları olarak görülüyor. ??? Komplo teorisinin Türkiye ayağına gelince, ortaya dört parçalı bir ülke çıkıyor: Birinci parça, Samsun’dan İskenderun’a çizilen bir çizginin Batı’sında kalan Türkiye Cumhuriyeti. İkinci parça, Doğu’da kalan parçanın ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan, aşağıdaki Güneydoğu bölgesi; Büyük Kürdistan’ın bir parçası. Üçüncü parça, Doğu’da kalan bölgenin yukarıda kalan Kuzey kısmı; Büyük Ermenistan’ın bir parçası. Dördüncü parça, Patrikliğin egemenliğinde, Vatikan benzeri bir İstanbul devleti. Dikkat edilirse bu bölünmenin esasları Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Büyük Devletler tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan Sevr Antlaşması ile belirlenmişti. Bu nedenle de bu komplo teorisinden söz edenlere, liberal kılıklı, garip kimlikli yazarlar “Sevr paranoyası içindesiniz” diye saldırmakta. ??? Kimi zaman Amerikalı askeri uzmanlarca yayımlanan makalelerle gündeme getirilen, bazen dost ve komşu ülkelerin toplantı salonlarının duvarlarını süsleyen haritalarla dikkatimize çarpan, zaman zaman da AB’deki dostlarımızın uyarılarıyla belleklerimizde yer tutmaya başlayan, azınlıklar sorunu diye dayatılan konular, Ermeni Soykırımı iddiaları ve bu iddiaların birçok devlet tarafından resmen kabul edilmesi, PKK olayı, PKK’nin Kuzey Irak’ta, ABD’de ve AB’de sahip olduğu destek, Patrikhane sorunları bu komplo teorisinin somut kanıtları mıdır? MİT Müsteşarı son uyarılarını yaparken bu komplo teorisinden mi etkilenmiştir acaba? İ mizdeki özgür ve kamusal amaçlı yükseköğrenim kurumlarını tahrip etmeye yönelik saldırıların bir parçası olduğunu gizlemeleri mümkün olmuyor. Bu saldırılara karşı koyması beklenebilecek nitelikteki hocalar, ne yazık ki gereken direnci ve duyarlılığı zamanında gösterememişlerdir. Bugün ise bunlardan pek çoğu, birikimlerini bazı özel üniversitelerde tüketmek zorunda kalmışlardır.” ‘SİYASAL KADROLAŞMA’ Sorunun boyutlarının birkaç genç bilim adamının haksızlığa uğramış olmasıyla sınırlı olmadığını belirten Prof. Dr. Işıklı, “Birkaç kişinin başına gelen bu haksızlıklar, ekonomik yetersizliklere mahkum edilmiş bulunan üniversitelerimizde yoksulluk koşullarını göze alarak, büyük bir özveriyle gerçek bir bilim adamı olma özlemlerini hayata geçirmek isteyen tüm gençlere yönelik ağır bir darbenin daha indirilmesi demek olacaktır. Bu koşullarda üniversitelerimizde kaliteli insangücü nasıl yetiştirilebilir” diye sordu. “Kuşkusuz, akademik atamalarda bilimsel ölçütler yerine siyasal kadrolaşmayı amaçlayan bir yaklaşımın üniversitelerde uygulama alanı bulması, yalnızca özlük haklarını değil, aynı zamanda bilimsellik düzeyini de sınırlayan sonuçlar doğurur” tespitinde bulunan Işıklı, sözlerini şöyle tamamladı: “Saldırıların hedefi olarak sosyal politika ile ilgili bir bölümün seçilmiş olması ayrıca düşündürücüdür. Böylece, sosyal devlete yönelik saldırıların akademik yaşamdaki önemli bir izdüşümünün de ortadan kaldırılmak istendiği bu vesileyle bir kere daha anlaşılmaktadır. Olaylara YÖK’ün el koyduğunu sizden öğreniyoruz. YÖK’ün bu sorunu nasıl çözeceği, doğrusu merak konusudur. Olaylara hiçbir biçimde taraf olmamış, üniversite dışından bir komisyonun soruşturmacı olarak görevlendirilmesi, sonuç alabilmenin kaçınılmaz önkoşulu olarak görünmektedir.” ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org evlet için Irak Sorunu, Irak’ta Kürt Devleti kurulup kurulmayacağı sorunu demek. Gerisi de pek Türkiye’yi sanki ilgilendirmiyor! Kürt sorunu, her zaman bir güvenlik sorunu olarak algılandı. Devletin, Milli Güvenlik Kurulu’nun ve hemen hemen bütün siyasi partilerin de algılaması, sorunu “görme biçimi” böyle. Hiçbir zaman bu bakışta en küçük bir değişiklik olmadı, denebilir. Irak’ta bir Kürt Devleti kurulursa, Türkiye’deki Kürtlerin de ayrılma potansiyeli, “tehlikenin” ve “korkunun” kaynağı. Şüphesiz böyle bir “potansiyel tehlike”, İran ve Suriye için de söz konusu! Ama bizde üstüne üstlük uzun süre yaşanan ve hâlâ yer yer süren PKK ile silahlı çatışma, Türkiye’nin korkusunu arttırıyor. Soru: Irak’ın Kürt bölgesinde PKK tasfiye edildiği takdirde, Ankara’nın Barzani’ye (ve Talabani’ye) karşı politikasında temel bir değişiklik olur mu? Ya, Ankara’nın içeride “Kürt Sorunu”na yaklaşımında? ??? Ankara’nın Güneydoğu bölgesinde temel politikası, Kürtleri veya bölgeyi feodal ağalarla denetleme ve bağlı tutmaya yöneliktir. Bu amaçla, Meclis’te hemen her partide Kürt ağalar vardır. Feodal etkisi olmayan bir Kürt milletvekili var mıdır? Bu Kürt feodallerinin D CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Kürtler ve Varsıllık Yaratma Politikası Kürt ayrılıkçılığını engellemez, hatta teşvik bile edebilir” gibi yüzeysel bakışlarla reddediliyor. Irak Kürt bölgesinde, diyelim ki, PKK tasfiye edildi! Ankara’nın bugünkü politikasına göre “mesele kapanmış” olacaktır! Yani Ankara’nın bir başka düşüncesi veya politikası yoktur! Oysa, mesele kapanmış olmayacak, çok daha ciddi, başka bir biçim alacaktır! Özetle, Türkiye’nin devlet politikası, “Kürt sorunu”nda bir çıkmazda görünüyor... ??? Ama şu çok açık: Yoksulluk, ayrılığı daha çok körükleyebilir. Doğu’da feodal ağaları ayakta tutan politika veya sistem ise sadece yoksulluğu sürdürmeye adaydır... Ama bu sürdürülebilir değildir. Hayatın sürdürülebilirliği ile çelişir!.. Çünkü ayrıca hem içeride hem dışarıda bir “Kürt dinamizmi” vardır. Türkiye’nin “Kürt politikaları” hiçbir bölge üzerindeki “denetleyici etkisi” ne kadar büyüktür, bu konuda elde araştırmalara dayanan bilgiler var mıdır, doğrusu bilmiyorum. Bakın, örneğin İçişleri Bakanı Aksu, değişmez bir Kürt politikacıdır. Aksu aynı zamanda Nakşi özelliğiyle de yerini (Bakan olarak) her zaman garanti eder! Türkiye’nin yerel ağalar üzerinden devlet politikası, maliyeti belki de sıfır görünen en kolay politikadır. Ama bu politikalar, Batı ile Doğu arasında muazzam farklılık yaratıyor; feodal ve arkaik sosyolojik ilişkiler ve kadınlara köle muamelesi, namus manşetleri attırıyor!... “Feodal ağalar” üzerinden politika ise devletin bölgeyi ve sorunu sosyoekonomik açıdan bütünlüklü olarak ele almayı, her açıdan ülkeyi temelde bütünleştirecek büyük ve vizyoner politikalar geliştirmeyi mümkün kılmıyor. Bölgeyi ekonomik bakımdan kalkındırma düşünceleri de “Gelişmişlik, açıdan sürdürülebilir değildir. Çünkü hiçbir “kötü”, “eksik” veya önemli yanlışlıkları içeren sistem/politika sürdürülebilir değildir. Türkiye’nin tek şansı, sorunun üzerinden gelebilmek için şimdilik sürdürülebilir tek politika, yoksulluğa karşılık, varsıllığı yaratmaktır. Varsıllık, birleştirici özelliktedir, çünkü giderek daha çok ekonomik bölüşümü içerir ve sürekli olarak daha büyük paylaşımlar için umutları hep ayakta tutar! Ayrıca Türkiye ile Kürtler gerçekten bütün Türkiye’de karışmış durumdadır. Kürtlerin yüzde 5 oy alabilmesi de ayrılıkçılığın revaçta olmadığını gösteriyor. Ancak bu yüzde beş; yoksulluk artarsa, devlet Kürtlerin sürekli tepesinde olursa ve olayı bir güvenlik sorunu olarak görmeye devam ederse çoğalabilir. ??? Kürt sorunu, Türkiye’nin bir “Gelecek Projesi” olmamasıyla yakından ilgili! Güçlü ve ayakları üzerinde duran bir ekonomi değil de, sürdürülemez bir borca ve giderek büyüyen ithalata bağımlı politikalar, bir zenginlik yaratıcısı değil, krizler doğurucudur. Kürt sorununu ağırlaştırır, ağırlaştıracaktır da! Bu konuyu sürdüreceğiz! SAKM’de uyum ziyareti STUTTGART (Cumhuriyet) Stuttgart Şehir Yönetimi Uyum Sorumlusu Gari Pavkovic, Stuttgart Alevi Kültür Merkezi (SAKM) yöneticilerinin daveti üzerine gerçekleştirdiği ziyarette, özellikle gençlerin uyum sorununa gereken duyarlılığın gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Gari Pavkovic, Stuttgart’ta yaşayan yabancıların sorunlarının çözümüne yönelik önerilerde bulunurken, şu saptamalarda da bulundu: “Buradaki yaşayan yabancılar artık buraya endeksli yaşamalıdır. Mevcut haklarını almak için de buranın dilini ve yasalarını iyi bilmeleri, siyasi partilerin kapılarını zorlamaları gerekiyor. Okullarda okuyan çocukların ve gençlerin gerçekten uyum sorunu var. Bunun için de ailelerin ve Federal Almanya Eğitim Bakanlığı’nın el ele verip, çözüm yolları bulması şarttır.” Öte yandan, SAKM Başkanı Deniz Kıral da, Almanya’da yaşayan Alevi inancına sahip yabancıların uyum sorununa çözüm bulmak anlamında Merkez bünyesinde eğitimden, kültürel etkinliklere kadar haftalık ve aylık faaliyetler yaptıklarını, ancak yine de Stuttgart şehir yönetiminden yeterli destek görmediklerinden yakındı. Kıral, “Çağrılmamız gereken toplantılara davet edilmiyoruz. Bir çifte standart uygulanıyor. Alevi kurumlarının Alman makamları tarafından hak ettikleri ilgiyi görmemelerinin nedenlerinden bir tanesi de, Almanya’da yaşayan Alevilerin buraya çok iyi uyum sağladıkları için herhangi bir soruna neden olmamasıdır” diye konuştu.