Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
19 OCAK 2007 CUMA dizi Çinlilerin bir bölümü yönetimin halen onun düşüncelerinden esinlendiğini savunuyor bir bölümü ise farklı düşünüyor C 11 Mao’nun etkisi hâlâ sürüyor ‘LÜKS’ VE ‘MODERN’ KAVRAMI Oteller kültürel farklılığı yansıtıyor P ekin ve Şanghay tam birer dünya kenti. Bol yıldızlı her türlü lüks oteller her yerde göze çarpıyor. Pekin’de Yasak Kent’e ve Tiananmen Meydanı’na çok yakın olan Tianlun Songhe Hotel’de kalıyoruz. Mükemmel bir otel. Tek eksiği odalarda saç kurutma makinesi olmaması. Buna karşılık Batı’daki veya Türkiye’deki lüks otellerden hiçbir farkı yok; oda kapılarının kilitleri elektronik kartla açılıp kapanıyor; odada her türlü banyo malzemesi ve banyoda küvet var. Sabah kahvaltısı açık büfe; her türlü meyve, gevrek, ekmek, hem Batı yemekleri hem Çin mutfağı var, ayrıca istediğiniz gibi bir omlet de pişirtebiliyorsunuz. Her çeşit çay var tabii, özellikle yasemin kokulu yeşil çayları enfes. Sian’da kaldığımız otel ise adeta bir cennet. İçinde çiçekler, havuzlar olan, etrafta bembeyaz kazların dolaştığı bir parkın üzerine kurulu. Zaten adı da “Bahçe Otel” anlamına gelen Garden Hotel. Tam konforlu, geniş odalar; üstelik bu kez odalarda saç kurutma makinesi de var. Kahvaltı yine açık büfe, yine çok zengin ve olağanüstü. Gerek Pekin’de gerekse Sian’da, odalarımıza birer tabak meyve de yollanmış olduğunu eklemeliyim; tam bir “kırmızı halı muamelesi” gördük bu iki kentte. Şimdi diyeceksiniz ki, “Kültürel farklılık nerede?” Kültürel farklılık Şanghay’da ortaya çıktı: Shanghai Centralstar Hotel, Şanghay’daki rehberimizin söylediğine göre bir yıl evvel yapılmış, yeni açılmış bir lüks otel(miş). “Miş” diyorum, çünkü sadece banyodaki el yıkanan lavabo değil, tuvalet bile tıkandı tam otelden ayrılırken, az kalsın etrafı pislik basacaktı, eğer eşimin sifonu bir kez daha çekmesini engellemeseydim! Kahvaltı tam bir yoksulluk örneği; sadece içine süt katılmış bir kahve, sallama çay, tek tip ekmek ve birkaç Çin yemeği. Allah’tan karpuz ve üzüm vardı da tam anlamıyla aç kalmadık. İşin daha hoş tarafı, akşam dönüş için uçağa bineceğimizden, sabahtan odalarımızı boşalttığımız için, bavulları almak üzere otele döndüğümüzde lobide tuvalet aradığımda başıma gelenler: İşaretlere göre resepsiyonun arkasında olması gereken tuvalete gittim ki kapı kilitli. Resepsiyondaki görevliye tuvaleti sorunca, “Kapalı” dedi. “Biliyorum” dedim, “Başka bir tuvalet nerede?” Gayet soğukkanlı bir biçimde yüzüme bakıp “Odanıza çıkın” diye yanıt verdi. Sabahleyin odadan ayrıldığımızı söyledim. Cevap gayet kesindi: “O zaman tuvalet yok!” Tabii tahmin edeceğiniz gibi sesimi yükselterek bunun bir skandal olduğunu belirtmeye başladım. “Müdür nerede?” diye ısrar edince, bir sürü koşuşturma ve aralarında yüksek sesle tartışmalar başladı. Sonunda, yanıma birini verdiler ve asansörle hemen üçüncü kattaki barın karşısındaki tuvalete yolladılar. Barı bilsem, zaten orada tuvalet olduğunu ben de tahmin edebilirdim. Ama burada anlatmak istediğim, bu “lüks ve modern!” otelin resepsiyonunda çalışan ikisi erkek biri kız üç kişinin, lobideki tuvalet kapalı olunca, yukardaki tuvaleti söylemeyi akıl edememeleri. Sanıyorum, hizmet sektöründeki kültür farkı burada ortaya çıkıyor. Hemen aklıma bir zamanlar bizim Bodrum ve Antalya’daki otellerde garson olarak çalıştırılan köylü çocukların acemilikleri geldi. Biz yetmiş milyon ile endüstrileşmeye, kentlileşmeye çalışıyoruz. Çin köylülükten kentliğe geçiş için 1.3 milyar insanla uğraşacak. Hiç kuşkusuz bu nüfusun bir bölümü bütünüyle çağdaşlaşmış, kentlileşmiş, üretim sektöründe de, hizmet sektöründe de Batılı standartlar yakalanmış. Ama o “bir bölümün” dışında kalan köylü nüfusun eğitimi, kültürel ve toplumsal dönüşümü Çin’in önünde devasa bir sorun olarak duruyor. Bu kültür farkını, ilerde de anlatacağım gibi Şanghay’da çok daha belirgin olarak yaşadık. iananmen Meydanı’nda bize tepeden bakan Mao, halk arasında tüm saygınlığını sürdürüyor. “Mao bizim kurucu başkanımız” diyorlar ve büyük saygı gösteriyorlar. Entelektüeller arasında Mao konusundaki fikir ayrılığı hemen dikkati çekiyor. Bir bölümü açık açık, artık Mao’nun ve onun dönemindeki ideolojinin bütünüyle aşıldığını, zaten o dönemde pek çok da hata yapılmış olduğunu söylüyor. Kendilerini Maocu diye tanımlayan ve Kültür Devrimi’ne katılmış olanlar ise bugünkü Çin’i Mao’nun kurmuş olduğunu, yönetimin hâlâ onun düşüncelerinden esinlendiğini belirtiyor. Fakat en şiddetli Mao taraftarları bile, onun eninde sonunda bir köylünün oğlu olduğunu, dolayısıyla vizyonunun sınırlı kaldığını söylüyor. Tabii bütün bu tartışmaların arka planında Çin’i bugün Komünist Parti’nin yönettiği, bütün yöneticilerin parti üyesi olduğu ve “denetimli özel girişim ve özgürlük” ideolojisinin parti tarafından belirlendiği gerçeği yatıyor. 1.3 milyar köylü kökenli insanı bir toplumsal proje çerçevesinde dönüştürmek ve bunun ideolojisini de herkesi kucaklayacak ve “Küreselleşen dünyaya uyum sağlayacak” bir biçimde oluşturmak inanılmaz derecede zor bir iş. Ama Çin Komünist Partisi bunu becerecek gibi görünüyor. Kiminle konuşsam, geleceğe umutla bakıyor. Çin yönetimi, halktaki en önemli “dönüşümcü öğeyi”, umudu iyi keşfetmiş ve iyi yönetiyor. Daha sonra bu konuya yine döneceğim. T Mao. Kendilerini Maocu diye tanımlayan ve Kültür Devrimi’ne katılmış olanlar bugünkü Çin’i Mao’nun kurmuş olduğunu, yönetimin hâlâ onun düşüncelerinden esinlendiğini belirtiyor. Fakat en şiddetli Mao taraftarları bile onun eninde sonunda bir köylünün oğlu olduğunu, dolayısıyla vizyonunun sınırlı kaldığını söylüyor. İmparatorun efsanesinde yer alan kazanlar. BİR ÇİN EFSANESİ İmparatorun kışlık sarayı Tiananmen Meydanı’nın hemen arkasında Yasak Kent. İmparatorun Sarayı, her biri tek bir ağacın gövdesinden yapılmış olan kalın ahşap sütunlar üzerine kurulu gölgeliklerle çevrili. İşçiler önce ağaçları keserler, sonra da yağmur yağsın da oluşan sellerle bu kocaman gövdeleri nakletsinler diye beklerlermiş. İlginç bir nakletme yöntemi: Tümüyle doğal. Sarayda dikkati çeken ön önemli özelliklerden biri de kocaman su kazanları. Bu kazanların ikisi som altın. Birkaç tane bronz var. Geri kalanları bakır. Kuraklığa karşı imparatorun aldığı bir önlem. Tabii bu kocaman kazanları görünce hemen aklıma eski bir Çin efsanesi geliyor: Müneccimleri imparatora yedi gün yedi gece sağanak yağmur yağacağını, suların her tarafı kaplayacağını ve büyük bir tufan olacağını, bu yağmur suyundan içen herkesin aklını kaçıracağını söyler. İmparator bunun üzerine büyük su kazanları yaptırır ve içlerini suyla doldurur. Tufandan sonra, sarayda yaşayanlar sadece bu sudan içer. Halkı ise artık bütünüyle tufandan sonraki suyu içtiği için aklını kaçırmıştır. Bir süre sonra, saraydaki sular azalmaya başlar ve imparator kendisinden başka kimsenin depolanan sudan içmesine izin vermez. İmparatorun çevresindekiler de çıldırır. Halkı ve bütün adamları çıldırmış olan imparator, sonunda herkesin deli olduğu bir dünyada tek akıllı kalmaya dayanamaz, “Getirin şu sudan bir bardak da ben içeyim” der. Ve rivayet edilir ki o günden sonra bütün dünya çıldırmıştır ama herkes deli olduğu için kimse bunun farkında değildir. Bence Çinlilerin espri anlayışını yansıtan bir efsane bu. İmparatorun sarayında dikkatimi çeken bir başka ayrıntı, merasim salonunun, imparatorun, imparatoriçenin doğum günü kutlamaları ve sınav kazanan memurlara verilen ödüllerin törenleri için kullanıldığının anlatılmasıydı. “Sınav kazanan memurlar” tanımlaması bana Çin sarayında da Osmanlı’nın Enderun’u gibi bir eğitim sürecinin olduğunu düşündürdü. Galiba “Mandarinlerin” eğitimi ile bizim Enderun’da yapılan eğitim, bir imparatorluğun gerek duyduğu kadroların hazırlanması bakımından bir benzerlik taşıyor. PEKİN’İN BARLAR SOKAĞI Çinliler benimle neden fotoğraf çektirmek istiyor? Batı’dan da bizden de ileride Ç E mize polis taktıklarını sanırşim Bilgi ve ben yakıcı Biz bir yandan dolaşıp bir yandan da dım” diye şaka yapıyor. öğleden sonra güneşinfotoğraf çektirirken, Çinli yerli O gece onurumuza resmi bir den korunmak için heturistlerin Rachel’e yaklaşıp beni yemek veren Sian Kenti Qujimen birer olimpiyat şapkası saang Bölgesi Yönetim Komitetın alıyoruz; tanesi bir dolar. göstererek bir şeyler söylediklerini Yine tanesi bir dolardan fofark ediyorum. Ne dediklerini sorunca, si Başkanı Yang Dong’a bu olayı anlatıp nasıl yorumladığını toğraf albümü alıyoruz Tiananbenimle fotoğraf çektirmek sorduğumda ilginç bir yanıt vemen’i gösteren. istediklerini öğreniyorum. riyor: Seyyar satıcılar dolar kabul “Çin dışa açılıyor. Farklı ve ediyor. yabancı kültürleri tanımak isTabii dilenciler de. daki izleyicilerin kanıksadığı görüntiyor. Sizin karşılaştığınız Çinliler zaAma dolar her yerde geçmiyor. tüme uygun bir kıyafet içindeyim. ten iç turizme meraklı, dışa açılBazı mağazalar doları önce yuanBiraz şaşırıyorum ama tabii izin vemak isteyenler. Sizi yabancı bir külla değiştirip sonra hesap yapıyor, riyorum ve Çinli yerli turistlerle bol türün simgesi olarak gördükleri bazıları doğrudan dolar alıyor. bol resim çektiriyoruz. için, böyle bir deneyimi, yabancı Bir dolar sekiz yuan. Bilgi, Güven ve Zübeyde, “Türkültür ile tanıştıklarını belgelemek Ama bazı yerlerde yedi buçuk yukiye’deki ünün buralara da ulaşamacıyla, bir yaşam deneyimi ve andan değiştiriyorlar. mış” diye bana takılıyorlar. zenginliği olarak fotoğraf çektirBiz bir yandan dolaşıp bir yanErtesi gün aynı olay Çin Seddi’nde mek istemişlerdir” diyor. dan da fotoğraf çektirirken, Çinli başıma geliyor. Uzun sözün kısası, siz bu satırları yerli turistlerin Rachel’e yaklaşıp Çin Seddi’ni ziyaret eden kızlı erokurken, benim fotoğraflarım pek beni göstererek bir şeyler söyledikkekli gruplar benimle fotoğraf çekçok Çinli ailenin albümlerini veya lerini fark ediyorum. tirmek istiyorlar. duvarlarını süslemiş durumda; ÇinNe dediklerini sorunca, benimle Çinlilerle sarmaş dolaş, gülümseli dostlarımızdan çok, benim için ilfotoğraf çektirmek istediklerini öğyerek resimler çektiriyorum. ginç bir deneyim. reniyorum. Derken Sian’da alışveriş yaparBen bütün resmi seyahatlerimde ken Çinlilerin uzaktan yine fotoğraolduğu gibi lacivert takım elbise, fımı çektiklerini fark ediyoruz. yelek ve kırmızı fular ile televizyonS Ü R E C E K Bilgi “Eski dönemde olsa peşi in’deki ilk akşam yemeğimiz için Rachel bizi Pekin’deki nehrin kıyısında bir sokağa götürüyor. Su, nehir gibi görünüyor ama aslında yapay bir kanal. Ortalık insan kaynıyor. Aslında bir kenarı su olan, bir kenarı barlarla dolu daracık bir sokak bu. Suyun kenarına da masalar konduğu için, sokak iyice daralmış. Yan yana sayısız bar, restoran ve aralarına sıkışmış küçük, hediyelik eşya satan dükkânlar var. Sokağın girişinde saat satıcıları ve dilenciler yolu kapatmış. Bunların arasında sıyrılıp nehir boyu yürümeye başlıyoruz. Hemen hemen bütün barlarda canlı müzik var; kiminde Çinli, kiminde Avrupalı veya Amerikalı sanatçılar en az üç, bazen beş kişilik orkestralarla canlı müzik yapıyor. Sokak çok kalabalık ve gürültülü ama, ilginçtir, hiçbir barın müziği yanındaki rahatsız etmiyor; belki de sokak zaten çok gürültülü de ondan. Sokaktakiler genellikle gençler. Rachel, buranın gençlerin en gözde mekânlarından biri olduğunu söylüyor. Sokağın sonuna doğru bir lokantanın ikinci katına çıkıyoruz. Bize özgü bir oda hazırlanmış; beş kişilik de bir masa. Sonradan Çin’deki pek çok lokantada böyle pek çok özel oda olduğunu gözlemledim. Anlaşılan Çinlilerin yemek kültüründe, daha doğrusu lokanta kültüründe baş başa yenen özel yemeklerin ağırlığı fazla. Lokantanın sahibi bir yazarmış. Bütün duvarlar kitaplıklarla kaplı. Kitaplar ise daha çok sanat kitapları, örneğin tam benim oturduğum yerin arkasındaki kitabın kapağından Leonardo’nun ünlü Mona Lisa’sı hepimize gülümseyerek bakıyor. Daha sonra Mona Lisa’yı Şanghay’daki nehir gezisinde bir binanın cephesini kaplayan ışıklı resim olarak da görecektim. Sokaktan çıkışta yine seyyar satıcıların hücumuna uğruyoruz. İki adımda bir, birileri yandan veya arkadan omzumu sıkıştırıyor. İki adımda bir, birileri yandan veya arkadan omzumu sıkıştırıyor. Dönüp baktığımda bana masaj önerdiklerini anlıyorum. Ne tür bir masaj olduğunu veya nereye götürmek istediklerini anlamıyorum, “No, no” diyerek aralarından sıyrılıyorum; ama bu satırları yazarken bile hâlâ merak içinde olduğumu itiraf etmeliyim.