Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 GÜNCEL C haberlerin devamı HAZİRAN CUMA Binler barışa semah döndü Baştarafı 1. Sayfada lan Ali Ekber Çiçek’i uzun süre ayakta alkışladılar. Daha sonra Tokat, Bingöl, Amasya, Sıvas, Erzurum, Gümüşhane, Erzincan, Malatya, Yozgat ve İstanbul’dan genç semahçılardan oluşan bin kişilik semah ekibi ‘‘Bütün evren semah döner’’ temasıyla semah döndü. Semahın ardından barış güvercinleri gökyüzüne salındı. Etkinlik çerçevesinde Radyo Barış dinleyicilerinin oylarıyla ‘‘Toplumsal Barış Ödülü’’ ‘‘Şu Çılgın Türkler’’ kitabının yazarı Turgut Özakman’a verilirken ‘‘Halk Ozanlığını Yaşatma Ödülü’’ Ali Ekber Çiçek’in anısına kızına sunuldu. Ayrıca bugüne kadar etkinliğe yaptıkları katkılardan dolayı Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve Ali Rıza Günçiçek’e özel ödül verildi. Aralarında Arif Sağ, Belkıs Akkale, Edip Akbayram, Moğollar, Grup Kızılırmak, Kardeş Türküler, Güler Duman, Hüseyin Turan’ın da bulunduğu yüz sanatçı ve grup, sırayla sahne alıp halk ezgilerinden örnekler sundu. Ali Taygun’un yönetmenliğinde hazırlanan, İlknur Kaplan ve Recep Ergül’ün sunduğu etkinlikte Barışa Gönül Verenler Korosu izleyiciyle buluştu. Atatürk ilkelerine ve laikliğe saldırılara tepki olarak geliştirilen ‘‘Bin Köye Bin Atatürk Büstü’’ kampanyası çerçevesinde sahanın çevresine sıralanan bin Atatürk büstü, bin köyün dernek başkanlarına ve temsilcilerine teslim edildi. Etkinlik, Cumhuriyet gazetesi, DİSK, Petrolİş, Havaİş, TESHİAD, Kanaltürk ve çok sayıda demokratik kitle örgütü tarafından desteklendi. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Ödün Vere Vere D ışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, AB’nin Türkiye ile müzakereleri başlatma kararından sonra yaptığı açıklamalar, 700 bin nüfuslu Güney Kıbrıs’ın 70 milyonluk bir ülkeyi parmağının ucunda oynattığına ilişkin yorumları karşılayabildi mi acaba? Güney Kıbrıs’ın Türkiye’nin önüne koyduğu engeller son değil, başlangıç. Gül, Güney Kıbrıs’ın dayatmalarının boşa çıktığını öne sürdü. ‘‘Tanımadığımız, ama AB’ye tam üye bir ülkeye karşı sağladığımız başarı’’dan söz ediyor. Oysa, AB dışişleri bakanlarının aldıkları karar Rumları ileriye dönük hesaplarında kazançlı çıkarıyor. Başarı sağlamadı Türkiye; önündeki tuzaklar yazılı olarak, AB’nin öne sürdüğü koşullar olarak bir kez daha resmiyet kazandı. Rumlar, müzakerelerin açılabilmesi için ‘‘Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımasını, ek protokol gereği hava ve deniz limanlarını Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına açmasını’’ dayattı. Dışişleri Bakanı bu dayatmalardan vazgeçilmedikçe Lüksemburg’daki dışişleri bakanları toplantılarına katılmayacaktı. Çeşitli toplantılardan sonra Güney Kıbrıs’ın koşul olarak öne sürdüğü dayatmalardan vazgeçtiği ilan edildi. Gül de yola koyuldu. Güney Kıbrıs bugün dayatmalarından vazgeçmiş gibi görünüyor ama... AB dışişleri bakanlarının onayladığı pozisyon (müzakere) belgesi, Rum isteklerinin veto olanağı ile birlikte geleceğe aktarıldığını söylüyor. ??? İyi okumak gerekiyor kabul edilen belgeyi. Ne diyor: AB Türkiye’nin katılım öncesi stratejisinin temel unsurları olan ‘‘(a) Ek protokol, Gümrük Birliği ve Katılım Ortaklığı Belgesi ile Ortaklık Anlaşması’na uyulmasının önemini saptıyor. Böylece tanıma, hava ve deniz alanlarının açılması AB müktesebatı oluyor. (b) Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesinin müzakerelerin bütününü etkileyeceğinin altını çiziyor. Müzakerelerin askıya alınması söz konusu olabilir diyor. (c) 21 Eylül 2005 tarihli (Demokles’in Kılıcı) AB deklarasyonunda yer alan ilgili unsurlara atıfta bulunuyor: O tarihte Türkiye’nin yayımladığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığı, limanlarını Rumlara açmayacağını içeren deklarasyonuna, AB çıkardığı karşı deklarasyonu anımsatıyor. Türkiye’nin ek protokolde vaat ettiği gibi limanları açmasının, Gümrük Birliği’nin bütün üyelere uygulanmasının AB karşı deklarasyonu altını çiziyor. (d) Sıralanan bu görüşler göz önüne alınarak AB eğer gerekirse uygun bir zamanda Rum dayatmalarına bilim ve araştırma başlığı altında dönülebileceğini açıklıyor’’. ??? Ne demeye geliyor üç beş satır içinde özetlenen bu karar: Rum engelinin aşılması için Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaktan limanları açmaya kadar bütün dayatmaları çözeceğimizi kabul etmek, demek. Müzakere tarihi almak için Kıbrıs’ı gözden çıkarmışlardı. Şimdi müzakerelere başlamak için yeni ödünlere hazırlanıyorlar. Dışişleri Bakanı Gül için müzakerelere başlamak önemli. Ötesi kolayyy! Tabii dış merkezlere vaat ettikleri ödünleri vere vere! Başbakan bağırıyor. Onurumuzu koruyacağız! Dışişleri Bakanı Rum direnişi kırılarak müzakere kararı çıkmadan Lüksemburg’a gitmeyeceğini ilan ediyor. Oysa, havaalanında kapı önünde özel uçak hazır bekliyor. Dışişleri Bakanı Gül; bir kez daha kapalı kapılar önünde hazır olda kararı bekliyor. AB, Gül’ü (Türkiye’yi) bir kez daha kapı önünde bekletiyor. Hatay Örneği ve AKP’nin Satanseverliği! ‘Tehlikenin farkında mısınız’a ödül İstanbul Haber Servisi Reklamcılar Derneği’nin düzenlediği 18. Kristal Elma Ödülleri Türker İnanoğlu Maslak Show Center’da düzenlenen törenle sahiplerini buldu. İstanbul, Ankara ve Bursa’dan toplam 831 eserin katıldığı ‘‘Kristal Elma Türkiye Reklam Ödülleri Yarışması’’’nda Concept Reklam Ajansı, Cumhuriyet gazetesi için hazırladığı ‘‘Tehlikenin farkında mısınız Ters yazı’’ ile ‘‘Medya ve Yayın’’ kategorisinde Kristal Elma’nın sahibi oldu. Cenk ve Erdem’in sunuculuğunu yaptığı törende, açılış konuşmasını yapan Reklamcılar Derneği Başkanı Jeffi Medina, ‘‘Büyük markalar, büyük fikirlerin değerini gören insanlar tarafından yönetildikleri için büyük olurlar’’ diye konuştu. İş ve sanat dünyasından seçkin davetli topluluğunun katıldığı törende ‘‘Basın’’ dalında büyük ödülü ‘‘Cafe Del Mondo’’ kampanyası ile Cafe Del Mondo ve DDB Co. reklam ajansı kazanırken, televizyon dalında ise ‘‘Mc Donald’s Tavuk Kanatları Promosyonu’’ ile Markom/Leo Burnett reklam ajansı büyük ödülün sahibi oldu. Basın, Televizyon, Radyo, Açık Hava, Sinema ve Çok Mecralı Kampanya olmak üzere toplam 6 dalda ve 48 kategoride birçok eserin Kristal Elma ve başarı belgesi ile ödüllendirildiği gecede 7 kategoride de özel ödül verildi. Törenin ardından Kangroove müzik grubunun da katılımıyla TİM’de Kristal Parti yapıldı. H Çocuğa borç tacizi Baştarafı 1. Sayfada nı, soyadını ve belli bilgileri aktarıyor ve çocuğunun kurumda eğitim görüp görmediğini öğrenmek istiyor. Aynı yöntem, kanun kaçağı durumdakiler için de uygulanırken uygun kayıt bulunması halinde ilgili öğrenciyle bağlantıya geçilerek, ebeveyninin arandığını ve adresini bildirilmesi isteniyor. Son dönemde benzer olayların artış göstermesiyse gerek eğitimcilerin gerekse velilerin tepkisine yol açıyor. Yurttaşlar, çocukların bulundukları sosyal ortam içinde olumsuz bir durumla karşı karşıya kalmasından ve psikolojilerinin kötü etkilenmesinden yakınıyor. Konuyu yargıya götürmeye hazırlanan Eğitimİş’in genel sekreteri Orhan Yıldırım da ‘‘Çocuk ya da genç sosyal ortam içinde kötü duruma düşüyor. En başta Evrensel Çocuk Hakları ihlal ediliyor’’ dedi. Velinin aldığı sorumluluk sonucu doğan sorunun yine veli tarafından çözülmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, ‘‘Okullar borç tahsilatı için araç olmamalı’’ vurgusunu yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın izin vermekten öte uygulamayı kolaylaştırdığını savunan Yıldırım, ‘‘Bu şekilde yapılmamalı. Annebaba her hangi bir ticari faaliyeti ya da parasal işleri sonucunda girdiği borcun altından kalkamıyor, adresini değiştiriyor, çocuklar kanalıyla bu insanlara ulaşılmaya çalışılıyor’’ diye konuştu. Ailelerin böyle durumları çoğu kez çocuklarından sakladığını ve gelişme çağındaki bireylerin söz konusu uygulamayla okullarında öğretmenlerinden bunu öğrenmelerinin son derece yanlış olduğunu kaydeden Yıldırım, hem veliöğrenci hem de öğrenciokul ilişkisinin zedelendiğine dikkat çekti. Yıldırım, ‘‘Herhangi bir öğrencinin kaydı bir okuldan alındığı zaman başka bir okula nakil yaptırıp yaptırmadığı bu kadar takip edilmiyor. Belki ebeveynler çocukları tarlada çalıştırı yor, işe gönderiyor ya da başka şeyler oluyor. Ama bakanlık bunu takip etmiyor. Yaklaşım bakımından kesinlikle çok sakıncalı’’ görüşünü dile getirdi. Konuya ilişkin MEB’e bir yazı gönderen Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli de ‘‘Bu yazışmalar ve uygulama, öğrencileri psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir. Bu uygulama çocukların kişilik haklarını hiçe saymaktır. Çocuk Hakları Sözleşmesi de dikkate alınarak bu tür uygulamalardan vazgeçilmelidir. Adres tespitinin Yerel Yönetimler Yasası çerçevesinde köy ve mahalle muhtarlarından yapılması daha uygun olacaktır’’ dedi. Adıbelli imzasıyla sunulan yazıya, yanıt alınamadığı öğrenildi. Ankara Üniversitesi Senatosu tarafından, gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’a, eski Büyükelçi Dr. Bilal Şimşir’e, Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman’a, ‘‘Şu Çılgın Türkler’’ kitabının yazarı Turgut Özakman’a ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Konuk Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vamık Volkan’a onursal doktora unvanı verildi. ( NECATİ SAVAŞ) ‘Atatürkçü düşünce sistemi vazgeçilmezdir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, öğrencilerden amacı bilinen dogmalardan etkilenmemelerini, bilimsel ve eleştirel düşünce sistemini benimsemelerini istedi. AÜ Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras da hukuken çözülmüş olan “türban sorununun” artık gündemden çıkması gerektiğini belirtti. Ankara Üniversitesi (AÜ) Senatosu tarafından, gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’a, eski Büyükelçi Dr. Bilal Şimşir’e, Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman’a, ‘‘Şu Çılgın Türkler’’ kitabının yazarı Turgut Özakman’a ve AÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Konuk Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vamık Volkan’a onursal doktora unvanı verildi. Öğrencilere de seslenen Sezer, şöyle konuştu: ‘‘Temiz toplumu savunmalı, etik değerlerin üstün tutulması için çaba göstermeli, yeniliklere ve değişimlere açık kimliğinizle toplumu zenginleştirmelisiniz. Amacı bilinen yönlendirmelerden, dogmalardan ve boş inançlardan etkilenmeden, bilimsel ve eleştirel düşünce sistemini benimsemeli, ülkenize ve insanlığa yararlı bireyler olmalısınız. Tüm bunların yanında ve her şeyden önce Atatürk ilke ve devrimlerini yol gösterici bellemeli ve benimsemelisiniz. Bilmelisiniz ki, Atatürkçü düşünce sistemi çağdaş dünyanın ve aydınlık Türkiye’nin vazgeçilmezleridir.’’ ONURSAL DOKTORA UNVANI Törende, gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’a, ‘‘Türk basın tarihinde çok önemli bir yeri olan, adı bizzat Atatürk tarafından ‘Cumhuriyet’ konulan gazetede 1962’den bu yana 45 yıldır çalışan, Atatürk çizgisinde yarım asırdır ödünsüz ilkeleri, yazıları ve düşünceleriyle iz bırakan, fikir gazeteciliğinin yürütülmesinin son derece zor olduğu ülkemizde bütün zorluklara göğüs gererek her dönemde düşüncelerini açık yüreklilikle ve cesaretle paylaşan, aydınlanma felsefesinin Türkiye’nin temel yolu olması gerektiğini ısrarla savunan, çok geniş bir konu yelpazesi içinde yer alan günlük yazı ve kitaplarında Atatürk ilkelerinden, Cumhuriyet’in kazanımlarından, aydınlanmadan, çağdaşlıktan, yüzü dünyaya dönük ve demokrat bir Türkiye ülküsünden ödün vermeyen çalışmalarından dolayı’’ onursal doktora sunuldu. Bir uyarı Baştarafı 1. Sayfada siz kalacağını ve uygulanması gereken politikaların belirlenmesinde yanıltıcı bir rol oynayacağını belirterek ‘‘Türkiye esas olarak, kısa vadede, siyasi istikrarını ve reformlarını sürdürebileceği konusunda piyasaların güvenini sarsmış olduğu için dalgalanmalardan bu kadar olumsuz etkilenmiştir’’ diye konuştu. Türkiye’nin diğer gelişmekte olan piyasalardan daha fazla etkilenmesine neden olan gelişmelere biraz daha detaylı bakıldığında, öncelikle, 2006 yılında ekonomi yönetimindeki yaklaşımın piyasaların beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunun tespit edildiğini belirtti. Sabancı görülen dalgalanma karşısında seyirci kalınamayacağı, önlem alınması gerektiğini bildirdi. Sabancı ‘‘Bu tespitler ışığında, kısmi ve geçici müdahalelerin, karşı karşıya olduğumuz sorunlar için uygun olmadığı açıktır’’ diye konuştu. atay ilimizde yabancılara satılan mülk miktarı yasal sınırı 4 kat aşınca, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ikinci bir karara kadar, yabancılara satışın durdurulmasına karar verdi. AKP hükümetinin iktidara geldikten sonra ilk yaptığı işlerden biri, yabancılara toprak satışına izin veren yasayı çıkarmak oldu. Temmuz 2003’te yasalaşan düzenlemeye göre, yabancılar 30 hektara kadar arazi satın alabilecek, bunun üstünde toprak satın almak isteyenlere ise Bakanlar Kurulu karar verecekti. Bugünkü Bakanlar Kurulu dikkate alındığında bu düzenleme için, yabancılar istediği kadar toprak alabilecek yorumunu yapmak abartma olmaz. O günlerde bu yasayı eleştirirken, Türkiye’nin konumundan söz etmiş, bunun yer yer güvenlik sorunları yaratacak düzeye varabileceğini vurgulamıştık. AKP, doğal olarak tınmadı! Tınması için vatan kavramı gerek! O dönemde medyada da yabancılara satışı eleştirenlere yönelik eleştiri yoğunluğu vardı. Böylesi günlerden birinde Girit’ten göç etmiş bir yurttaşın gönderdiği mektuptaki tanımlamayı okurla paylaşmıştık. Giritli ustaya yıllar önce bir büyüğü demiş ki: ‘‘Eğer bir gün Türkiye Cumhuriyeti satılığa çıkacak olursa, ilk emlak bürosu Babıâli’de kurulur!’’ ??? Anayasa Mahkemesi, AKP’nin çıkardığı 4916 sayılı bu yasanın satışı sınırsız bırakan 19. maddesini, 14 Mart 2005’te iptal etti. Yeniden düzenleme yapılmasını istedi. Kamuoyunun tepkisini de dikkate alan AKP, bir ölçüde sınırlama getirdi. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bir ilde yabancılara satış il yüzölçümünün binde 5’ini geçemez, ilkesine dayanıp Hatay’da satışı durdurma kararı aldı. Hatay’ın özel bir konumu var. Bunu, Ankara’daki kimi güvenlik raporlarında da hissediyoruz! Bu ilimizde zaten Suriye kökenlilerin sahip olduğu pek çok mülk var. Karşılıklılık ilkesi tam olarak yaşama geçirilemediği için, Suriye sınırları içinde Türklere ait tapular, Hatay’daki Suriyelilere ait tapulardan daha fazla olduğu için çözümlenmemiş sorunlar var. Bu, ayrı bir yazı konusu... Sırada Antalya, Aydın ve Muğla illerindeki mülk satışları var. Buralarda da sağlıklı bir ölçümleme yapıldığında sınıra yaklaşıldığı, belki de aşıldığı söylenebilir. ??? Hükümet, yabancılara mülk satışından gelen parayı yabancı sermaye girişi olarak kayda geçiriyor. Zaten AKP açısından asıl olan bu! Yabancılar Türkiye’de hiç mülk almasın mı? Alsın ama, ciddi bir düzenlemeyle ve çok sıkı bir kısıtlamayla. Örneğin Malta, AB’nin ille de mülk satışını serbest bırak dayatmasına direndi ve dedi ki; benim toprağım çok az. İzin verirsem, ortada Malta kalmaz. AB ikna oldu ve Malta’da yabancıya satış tümüyle yasak. Benzer durum Polonya için yaşandı. Polonya da bina satayım ama, toprak satmam. Alman girişimciler benim tarımımı ele geçirir, dedi. Salt bu konu yüzünden AB ile Polonya ipleri koparma noktasına geldi. Sonunda Polonya’nın istediği bir düzenleme yapıldı. Bu konuda tarihe baktığımızda da değişik örnekler görürüz. Birini anımsatalım; 1867’de Rusya’nın sıkıştığı bir dönemde ABD, Alaska’yı Ruslardan satın aldı. Meksika dara düştüğünde de 1848’de bugünkü Arizona, Kaliforniya eyaletlerinin de olduğu büyük bir toprak parçasını 15 milyon dolara satın aldı. Dünya toprak piyasası böyle... Bazen toptan, bazen taksit taksit! AB’nin şartları çok ağırlaştı Baştarafı 1. Sayfada lerden daha ağır olması dikkat çekiyor. Belgede, AB’nin 21 Eylül tarihli Kıbrıs konusundaki karşı deklarasyonuna atıf yapılması da Ankara’nın bu metni, müktesebat olarak kabul etmesi anlamına geliyor. O dönem Ankara tarafından da onaylanmış olan deklarasyonda ana hatlarıyla şunlar yer alıyordu: ? AB ve üye ülkeleri, ek protokolün ayrımcılık yapılmadan bütün olarak uygulanmasını ve ulaşımdaki kısıtlamaları da içeren malların serbest dolaşımı için bütün engellerin kaldırılmasını bekler. ? Türkiye, protokolü AB üyesi tüm ülkeleri kapsayacak şekilde uygulamalıdır. AB uygulamayı yakından takip edecek ve 2006 yılında değerlendirecektir. AB ilgili konularda müzakere başlıklarının açılmasının Türkiye’nin tüm üye ülkelere olan sözleşme yükümlülüklerini uygulamasına bağlı olduğuna işaret eder. ? Yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmede başarısızlığa uğraması durumunda müzakerelerin gelişimi bütün olarak bundan etkilenecektir. AB ve üye ülkeleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni uluslararası hukukun bir parçası olduğundan dolayı tanıdıklarını vurgular. ? Tüm üye ülkelerin tanınması katılım sürecinin gerekli bir parçasıdır. Konsey, 2006 yılı içinde tüm bu konulardaki ilerlemelerin izlenmesini sağlayacaktır. SÜREKLİ GERİ DÖNÜŞ OLASILIĞI Öte yandan belgede ‘‘Kapanmış bir müzakere faslının gerekli görüldüğü takdirde tekrar açılmasına’’ ilişkin ifadenin, sürekli geri dönüş anlamına geldiği ifade ediliyor. Bu ifadenin daha önce hiçbir ülke ile yapılan müzakerelerde yer almadığı da belirtiliyor. AB kaynakları ise bunun diplomatik dilde küçük oynamalardan ibaret olduğunu savunuyor. Ortak Pozisyon Belgesi’nde birliğin 21 Eylül’de yayımladığı deklarasyona atfın bulunduğunu da anımsatan kaynaklar, ‘‘Dolayısıyla AB’nin Gümrük Birliği ve komşuluk ilişkileri konusundaki istemlerinden herhangi geri adım atması söz konusu değildir. Deklarasyona göre, Türkiye’nin 2006 sonuna kadar ek protokolü tüm şartlarıyla uygulamaması durumunda, bir tren kazası meydana gelebilir’’ diyor. Birliğin üyelerinin çıkarlarını koruması gerektiğini kaydeden kaynaklar, ‘‘Tabii ki AB de üyesine yönelik bir sorunun çözümünü kolaylaştırmak için elini güçlendirmek zorundadır’’ görüşünü dile getiriyorlar. Ankara ise metinde deklarasyona ilişkin atıf bulunmasının bir sorun yaratmadığını savunuyor ve ‘‘Çünkü Türkiye’nin de bu konu ile ilgili bir deklarasyonu var. Bu nedenle herhangi bir sorun çıkmayacak’’ görüşünü ileri sürüyorlar. Hedef gösterme davası başladı İstanbul Haber Servisi Anadoluda Vakit gazetesi sahibi Nuri Aykon ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü Harun Aksoy’un ‘İşte o üyeler’ başlıklı habere ilişkin, ‘‘Danıştay üyelerini terör örgütlerine hedef göstermek’’ suçundan yargılanmalarına dün başlandı. Duruşmaya gelmeyen sanıkların, bir sonraki oturuma zorla getirilmelerine karar verildi. Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, Danıştay 2. Dairesi üyelerini terör örgütlerine hedef göstermek, ‘‘hâkim ve savcılara hakaret’’ ve ‘‘adliyenin manevi şahsiyetini aşağılamak’’ suçlarından 34.5 yıla kadar hapisleri istenen sanıklar gelmedi.