Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 H A L K L A C B g ekonomi İ L İ Ş K İ L E R C İ G Ö Z Ü Y L E 14 NİSAN 2006 CUMA İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Öfkelenmek Kolay, Maksat Zararla Oturmamak... üyükbabamın inanılmaz bir öfkesi vardı. Birisini mi azarlıyor veya birine mi kızdı, bağırmaya başladığı vakit, konağın duvarları da vınn vınn titrerdi. Örneğin küpe, yüzük veya tırnak ojesi onu delirtebilirdi. Bugün benim bir torunum var takı sevmiyor, yazık tam ona göre bir kız olacakmış ama biz torunlar doğrusu takar takıştırırdık. Tabii yemek odasına yaklaşırken kapının önüne gelinceye kadar hepsini cebe indirirdik. Bir de karnede kırık not onu öfkelendirirdi. Adamcağız resmen zayıfın ‘‘z’’sini görünce çıldırırdı. Tabii dayımın oğulları, özellikle bu konuda, fitili yanan patlamaya hazır bombalardı. Bizim karneler ‘‘aferin’’li olduğundan onlar saklanırdı. ‘‘Şu karneler neden gelmedi?’’ sorusuna biz kızlar hemen ‘‘Muallimler henüz kâğıtları okumamışlar’’ diye cevap verir, onlar adına fırtınayı atlatırdık. Postacı karneleri doğru büyükbabama teslim edince, aşağı kattan uğultu ve inlemeler duyulurdu. Tarih dersinden zayıf geldi mi, yemek saati ‘‘Kim 500 Bin İster?’’ yarışmasına dönerdi. Cevaplar yanlış oldu mu tabaklar havada uçardı. Merak etmeyin iyi nişancıydı, kız torunlarını korurdu. KONUMUZ ÖFKE Ne gariptir, ölümünden birkaç yıl önce yumuşadı, pamuk gibi oldu. Ablamın kulağında unuttuğu küpeyi alıp kendi kulağına takıp bizi güldürdüğünü dahi hatırlıyorum. Arada bir bu konuyu irdelemek niyetindeyim, zira ‘‘öfke’’ konusu bizi çepeçevre kuşatmış durumda. Kızgınlık veya öfke herkesin bildiği, anladığı rahatsız edici bir duygudur. Örneğin, size haksızlık edilmiştir, önce inanmazsınız, sonra, ‘‘Bu cezasız kalamaz’’ dersiniz, kalbiniz kırılmıştır veya size sözle hakaret edilmiş, bir toplantıda küçümsenmişsinizdir. Bir sunturlu cevap vermek istersiniz. Bilerek yapılmış, hatta planlanmış bir durum ise, kızgınlığınız daha da artacaktır. Belki de önemli bir kuralınız çiğnenmiş, çiğnendiğini de yeni duymuşsunuzdur. Örnekler bitmez ama sizi öfkenin zirvesine götürecek olan sevdiğiniz veya korumanız altında birinin başına gelen olumsuzluktur. ‘‘Getirin adamın kellesini’’ misali... Kızdığınızda size ne olur bilir misiniz? Önce yüzünüz kızarır, sonra kalbinizin atışı hızlanır, hatta terlersiniz. Suratınız asılmıştır, sesiniz yükselir. Öfke bazen kalp ağrısı, bazen de korku ile yoğunlaşır, içinde biraz endişe ve kaygı vardır. Kanayan bir yaraya dönüşür, içiniz daralır, bir sıkışma, boğulma hisleri uyanır. Neticede acı çekme doğal bir belirtidir. GÜNDE BİR KEZ ÖFKELENEBİLİRSİNİZ Ortalama günde bir kez öfkelenebilirsiniz, üç kez de asabınız bozulabilir. Kızgınlığın dereceleri de vardır ama önemli olan süredir. Bağırınca rahatlamak değil, dinmeyen, içten fıkırdamaya devam eden kırgınlık, kine dönen kızgınlıklardır beni ürküten. Yoksa, tabak atan, bas bas bağıran, buz gibi esprilerle, harbi bakışlarla hasmını donduran artık içini dökmüştür, rahatlar. Yaşamın haksızlığını, yalnızlığını sıkça dile getiren akraba, aileyi üzebilir ama size bıçak çekmez. Öfke her zaman saldırganlığa dönüşmez ve her saldırı, karşısındakine acı vermez ama kendine aşırı derecede güvenen, cesaretin uçlarında gezinen... İşte onlardan sakının. Kendisine ait olan bir nesneyi, örneğin bilgisayarını kırmak, cep telefonunu duvara çarpmak öfke göstergesidir ama karşılıklı küfretmek itişmek kakışmak, yerden taş almak, cepten çakı çıkarmak, otomobille yayaların üzerine kırmak, ne olursa olsun hasmına acı vermeye çalışmak, işte ‘öfke’nin korkutucu boyutlarıdır. Türkiye İçin Seçenek Var... yip, kongre çalışmalarının bütününü çağdaş teknoloji araçları ile isteyenlerin ulaşabilecekleri kalıplara sokma çabaları için. Daha önceden gazeteye ulaşan meraklı okurlara, en yakın tarihte kongre oturumlarının bütününün metne dökülerek çeşitli ulaşım teknolojilerine uygun sunuma hazır hale getirileceğini duyurmak isterim. ??? Toplumsal yaşamın ekonomik, sosyal, siyasal ayakları arasındaki ilişkinin bütünselliği günlük yaşamımıza ne kadar da canlı yansıyor.. İzmir’de devamını izleyemediğim İktisat Kongresi’nden kopup, Gelibolu’ya, ADD’nin‘‘Ulusal Bağımsızlık Aydınlanma Devrimi’’ başlıklı etkinliğine katılmak üzere geliyorum. ADD Gelibolu Şubesi’nin yöneticileri, sabahın alacakaranlığında otobüs garında bekliyorlar. Küçücük bir ilçenin otobüs garı için olağan olmayan çok sayıda otobüsün varlığı dikkatimi çekiyor.. Alacakaranlıkta ilk anda sayamadığım kadar çok otobüsten, sayamayacağım, düşünemeyeceğim kadar çok sayıda türbanlı ve çarşaflı, her yaştan kadın iniyor... Bakışlarım şaşkınlığımı, ne olduğunu anlayabilme çabamı yansıtmış olmalı ki, ADD yöneticileri bilgilendiriyorlar.. İstanbul belediyelerinin AKP yönetiminde olanlarının önemli bir bölümü, her hafta ücretsiz turlar düzenliyorlarmış...Kendi olanakları ile evlerinden tek başına çıkmaları maddi ve manevi anlamda söz konusu olamayacak kadınlar, gruplar halinde hem ücretsiz, hem de onlar için çok büyük özgürlük anlamına gelen bir tatil yapıyorlar. Çanakkale’nin tarihi merkezlerini dolaşıyor, doğa güzelliklerini yaşıyorlar. Tabii şu ne zamandır tartışması yapılan özel(!) İslamcı rehberler öncülüğünde, Çanakkale savaşlarının öyküsünü öğreniyorlar..Kendisi de rehberlik yapan ADD yöneticisi, tanık olduğu bir örneği vermekle yetiniyor: Önce gelmiş grubun gitmesini kendi grubu ile beklerken kulak misafiri olduğu anlatımdan aktarma yapıyor. Özel rehber, inanmış bir İslami liderin düşmanın attığı sayısız mermiye rağmen ayakta kaldığını, onbinlerce merminin önüne meleklerin siper olduklarını anlatıyormuş. Dayanamamış, ‘‘Madem Allah’ın emri ile melekler onbinlerce merminin önüne geçiyorlardı, Çanakkale’de neden o kadar çok insanımız, her yaştan gencimiz öldü?’’ sorusunu yöneltmiş. Özel rehber konuklarını alıp oradan hemen uzaklaşmış... soner@cumhuriyet.com.tr C BETÛL MARDİN ÖFKELENMEK KOLAY, YA ÖFKELENMEMEK ZOR MU? Kendinizi karşınızdakinin yerine koyun, barışçı olun. Bazen sükunetle dinlemek kavgayı yatıştırabilir. Hep de ‘‘ben’’ olmaz ki, bazen de ‘‘biz’’ olsun. İçinizde hiç mi şefkat duygusu yok? Gülümseyin, size yakışıyor. Orta yolu bulun Çok önemli olduğundan eminim, onun için alttan almak, hatta affetmek size düşüyor. Hatalara gülün geçin, dostane davranın, kendinize güveniniz artar, mutlu olursunuz. ünde bir kez öfkelenebilirsiniz, üç kez de asabınız bozulabilir. Kızgınlığın dereceleri de vardır ama önemli olan süredir. KARİYER AŞŞAĞILAMALARI “Aferin şekerim iyi bir iş çıkartmışsınız.’’ ‘‘Biz bunu geçen yıl açılışta yapmıştık, demek hâlâ kullanılıyor.’’ ‘‘O şirketle mi çalışıyorsunuz, eminim çok iyidirler ama ben hiç duymadım.’’ ‘‘Ayol o kadın hâlâ işe geliyor mu?’’ ‘‘Bu söylediğiniz ilginç, çünkü biz geçen hafta bunu düşünmüştük.’’ ‘‘Geç mi kaldım? Toplantı 11.00’de değil miydi? Ajandam çok dolu, unutmuşum.’’ İçinizde yükselen savaş çığlıklarını atın ‘şuracıkta yatsa vallahi dönüp bakmam’ veya ‘budala, ne olacak’ diyerek rahatlamaya çalışın ama size kötü bir haberim var: Böyle kendi kendine küfreden, ‘‘gök yarılsa da tüm kötülükler onun başına gelse’’ diyerek inkisar edenler, bir kalp ve damar uzmanına görünseler iyi olur. UMOK’un gönüllülük ilkesinde düzenlediği İzmir İktisat Kongresi’nin yukarıdaki başlığını kimilerimiz fazlası ile iddialı bulsa da umut aşılayıcı olduğu tartışılmaz. Küreselleşme ideolojisinin kitleleri en çok ekonomik düzene ilişkin tek yanlı bakış açısı ile yönlendirmede çok başarılı olduğu ortada. Tüm dünya ve ülkemizde, yeni dünya sömürü düzeni çarklarının acımasız sonuçlarının ağır bedelini ödeyen kitlelerin kafaları karmakarışık.. Sürekli yoksullaşma, yoksunlaşma, gelir dağılımındaki uçurum, işsizlik, en temel insan hakları olan eğitim, sağlık, sosyal devlet kazanımlarından sürekli, dibi olmayan kayıplardan yakınılsa da, beyne kazınmış kimi ekonomik dayatmacı kavramlar, çaresiz, olmazsa olmaz gibi algılanıyor. İdeolojik dayatmalar: devletin küçültülmesi, özelleştirmeler, sosyal devletten vazgeçme, küresel rekabet adına emek haklarında damping... Sermaye, zenginlik tekeller eliyle merkezde, birkaç ülke, sınırlı tekel işletme elinde toplanırken, dünya ülkeleri ve halklarının durmaksızın kaybetmeleri kaçınılmaz bir son, kader mi?.. Türkiye için gerçekten IMF reçetelerinde simgelenen dayatmaların dışında seçenekler yok mu?.. Bu kadar çok boyutlu, böylesine ağır önyargıların yıllardır beynimize kazındığı ekonominin yaşamsal sorunları üzerinde, alternatif çözümlerin olabileceğine ilişkin düşünce, arayışları bile tek başına çok önemli. Elbette ne kadar ciddi, içerikli hazırlanmış, alternatif ekonomik görüşlerin uzmanı ekonomistlerin katılımı sağlanmış olursa olsun, bir kongrenin sonucundan kurtuluş reçetesi beklemek hayalcilik olur. Ancak tüm oturumlarını izleme şansım olmadığı halde, izleyebildiklerimden aldığım moral güçle, önyargılardan kurtulmak, seçeneksizliğe mahkum olma duygusundan arınmak için çok önemli bir açılım, sorgulama aracı olduğunu söyleyebilirim. Medyatik sunuşu olmadığı için kamuoyuna yansımayan, çok önemli sorgulama, görüş, açılım, bilgilendirmelerden, geleceğe dönük arayışlarda yararlanılacağına inanıyorum. CUMOK’lulara geleceği sorgulayan, dayatmalara karşı çıkma yüreği olan, ekonomi ağırlıklı uzman bilim insanlarımızın önemli bir grubunu bir araya getiren kongre çalışmaları için teşekkür etme gereğini duyuyorum. Özellikle de yol gösterici, umut verici görüş, bilgilendirmelerin kitlelere ulaşamadığı, sansür edildiği bilinci içinde, kongreyi düzenlemekle yetinme CEMİYET YAŞAMINDAN DOLAYLI LAF ATMALAR ‘‘Bu rujunun rengi harika. Sana pek yakış mamış ama renk gerçekten nefis.’’ ‘‘Kilo almışsın ama sana pek yakışmış.’’ ‘‘Başın mı ağrıyor? Hasta, hatta ölü gibi görünüyorsun.’’ ‘‘Canım gene her şeyi karıştırdın, bir doktora görünsen, çok iyi ilaçlar var bu unutkanlıklar için.’’ ‘‘Sakın üzülme, o genç kızla dedikodusu çıkmış, inanma ama sen de daha ‘jeune’ giyin.’’ ‘‘Bu elbisenin tıpatıp eşi bende vardı, geçen sene giyiyordum, hatırlarsın.’’ ‘‘Geçiniz canım, söyledim sana sargı, çürükler, şişler bitmez, o adama gidersen. Gene şükret, fena değil ama düzeltmek için ben sana bir adres vereyim, yaz...’’ KİME VE NEYE KIZARSINIZ? Patronluk taslayanlara Arkadan vuran dosta Gürültü yapan kaba insan veya komşuya Küçümsenerek yapılan eleştiriye ve Tehdit edilmeye Aptal yerine konmaya İftiraya uğramaya Ben ise sorumsuzluk ve saygısızlığa dayanamıyorum. S on yıllarda gerçekleştirilen yapısal değişikliklerle, Türkiye’de siyasi otorite ekonomik karar mekanizmalarından dışlandı, ekonominin birçok alanında düzenleme ve denetleme yapma yetkisi bağımsız kurum ve kurullara bırakıldı. Bağımsız kurum ve kurullarla, ekonomik nitelikteki kararların, hükümetin etkisinde kalmadan, piyasanın gerekleri doğrultusunda alınabilmesi amaçlanıyordu. Böylece siyasi otoritenin aldığı ekonomik kararlarla ekonomiyi krizlere sürüklemesinin önüne geçilebileceği sanılıyordu. Ekonomik kararların alınması sırasında tutarlı bir davranış göstermediği söylenen siyasi otorite, iş yetkilerini devretmeye gelince, IMF’nin istekleri doğrultusunda irade sergilemek zorunda kaldı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Tütün Kurulu, Telekomünikasyon Kurulu, Enerji Piyasasını Düzenleme Kurulu, Kamu İhale Kurumu… birbirini izledi. 2001 yılında, zaten bağımsız olması gereken Merkez Bankası bağım NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Bağımsız Kurum, Bağımlı Siyaset maksızın görev yapma koşulu hiçbir bağımsız kurum için söz konusu değildir. Kurum ve kuruluşların tümü, aldıkları ya da almadıkları kararlar nedeniyle, denetim terörü altında tutulmaktadır. Bu terörden sakınmak için de iktidara yakın durmaya çalışmaktadırlar. Hiçbir baskıyla karşılaşmadan çalışabilme koşulu, bütçe olanaklarının sınırlandırılması ya da harcamaların izne bağlanması nedeniyle gerçekleşmemektedir. Bağımsız kurumlardan hiçbiri gereken harcamalarını bir makamdan talimat almadan yapamamakta, hükümet önünde ödenek dilenmenin de bir bedeli olmaktadır. Bağımsız kurum ve kurulların kendi kendini sınırlandırması ise atanma sızlaştı. Sermaye Piyasası Kurulu yıllarca önce bağımsız olarak kurulmuştu. Peki, tüm bu bağımsız kurum ve kuruluşlar gerçekten bağımsızlar mı? ??? Önce şu sorunun yanıtını arayalım: Kurum ve kuruluşların bağımsızlığı ne demektir? Bir kurumun devletin diğer organlarına karşı bağımsızlığı, politik ve diğer sonuçlarından korkmaksızın görevini gereğini yerine getirebilmesi, hiçbir baskıyla karşılaşmadan serbestçe çalışabilmesi, herhangi bir beklentiye girerek kendi kendini sınırlandırmamasıdır. Bağımsız kurumlarımızdan hangisi bu tanım kapsamında bulunmaktadır? Politik ve diğer sonuçlarından kork ları sırasında ortaya çıkmaktadır. Hükümet bağımsız kurum ve kuruluşların başına atanacak kişileri belirlerken adayları gizleyerek, atamaları son dakikalara bırakarak, hatta daha önce atadığı bir kişiyi yeniden aynı göreve atamak için görev süresinin bitmesini ve ayrılmasını beklemek suretiyle birçok insanı beklentiye sokarak, seçilenlerin minnet ve bağlılık duygularının uyanmasına neden olmaktadır. Tüm bunlar göstermektedir ki, ülkemizde bağımsız kurumlar oluşturulamamış, oluşturulmuş gibi yapılmıştır. Bağımsızlık kâğıt üstünde kalmaktadır. ??? Yanıtı verilmesi gereken ikinci soru ise şudur: Hükümetler IMF baskısı ile gerçekleştirilen bu yapısal değişiklikleri kabullenmiş, ekonomik karar mekanizmalarından dışlanmayı içlerine sindirmiş midir? Siyasi partiler seçmen karşısına bir programla çıkarlar. Bu programın gereği olarak taahhütlerde bulunurlar. Bir siyasinin siyaset yapmasının temelini toplumsal taahhütleri oluşturur. İlk cephane fabrikası satılacak GÖKHAN ERKUŞ ANKARA Kurtuluş Savaşı’nın silah ve cephane gereksinimini karşılamak üzere kurulan ‘‘İmalatı Harbiye Tesisleri’’nin satılmak istendiği ortaya çıktı. Devrim Tarihi Profesörü Ünsal Yavuz, sit alanı olan bölgede bulunan 4 yapının satılmak istenmesini ‘‘Bu bir sessiz karşıdevrim sürecidir’’ sözleriyle değerlendirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk fişek fabrikasının, Makine Kimya Endüstrisi’nin (MKE) ‘‘modernizasyonu’’ çerçevesinde elden çıkarılması planlanıyor. Yenimahalle ilçesindeki fabrikanın 35 dönümlük geniş bir arazinin üzerinde olması ve ulaşım yollarına yakınlığı, çevredeki büyük alışveriş merkezlerine bir yenisinin daha ekleneceği şüphesi yaratıyor. Bugün MKE Hurda İşletmesi Müdürlüğü’nce idare merkezi olarak kullanılan tesisler, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından sit alanı ilan edilmişti. Uzmanlar, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’dan kaçan yurtsever mühendislerin temelini attığı bu fabrikanın satılması yerine müze yapılması gerektiğini vurguluyor. Prof. Yavuz, ‘‘Cumhuriyet binalarımıza sahip çıkmalıyız’’ dedi. Tarihi yapıların müze yapılması gerektiğine işaret etti.