25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 NİSAN 2006 CUMA İZMİR VALİ YARDIMCISI FAHİR IŞIKSIZ haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR C Sermayenin Ulusalı Olur mu? lararasılaşma oranı düşük kaldı. Türkiye’deki sermayenin güçlenme süreciyle, Sovyetler Birliği’nin çöküş süreci hemen hemen aynı zamanlara rastladı: Küreselleşme ile birlikte sermaye dünyada artık ‘‘kampları’’ da aşarak gerçekten evrensel bir nitelik çerçevesinde uluslararasılaşmış; bu arada Türkiye’deki gelişmelerin sonunda ulusal sermayenin büyüyen kesimleri de bu uluslararası sermaye ile bütünleşmişti. ??? Günümüzde dayatılan model oldukça net gibi görünüyor: Ya büyüyeceksin, uluslararasılaşacaksın ya da yok olacaksın. Ama bir de bakıyorsunuz, ABD, Dubai sermayesine ‘‘Dur’’ diyor. Fransa ve yine ABD, Çin sermayesine geçiş izni vermiyor. Fukuyama, ‘‘Ulus Devlet’’ kavramını yeniden gündeme getiriyor. ??? Peki biz Türkiye’de sermayeyi nasıl değerlendireceğiz? Bence yanıt açık; değerlendirme ölçütleri de şöyle: 1) Ülkeye kaynak getiriyor mu? 2) Gerçek yatırım yapıyor mu? 3) İstihdam yaratıyor mu? 4) Katma değer yaratıyor mu? 5) Yeni bilgi ve teknoloji üretiyor, getiriyor mu? 6) Vergisini dürüst ödüyor mu? 7) Kârını yeniden yatırıma dönüştürüyor mu? 8) Yönetim merkezi Türkiye’de mi? 9) Yönetimi TC vatandaşlarında mı? Gerisi sizin izanınıza kalıyor tabii! ekongar?cumhuriyet.com.tr www.kongar.org 5 ‘İslam kartı oynanıyor’ İZMİR (Cumhuriyet Bürosu) İzmir Vali Yardımcısı Fahir Işıksız, Türkiye’nin IMF’ye bağımlı ekonomik politikalarından Kemalizmle kurtulabileceğini belirterek ‘‘IMF politikaları, insanlarımızı yoksullaştırıyor. Siyasal İslam ve Kürt kartı oynanıyor. Kemalizmle, Atatürk ideolojisiyle dağı deleceğiz, ışığa ulaşacağız’’ dedi. ‘‘Türkiye için seçenek var’’ başlığıyla, İzmir CUMOK tarafından sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimleri desteğiyle düzenlenen ‘‘İzmir İktisat Kongresi 2006’’, Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi’nde dün başladı. Kongrenin açılışında konuşan İzmir Vali Yardımcısı Fahir Işıksız, Türkiye’nin, IMF’ye bağımlı ekonomik politikalardan Kemalizmle kurtulabileceğini belirterek Atatürk’ün 1. İktisat Kongresi’ni Cumhuriyeti bile kurmadan önce topladığına dikkat çekti. Atatürk döneminde istikrarlı bir ekonomi kurulduğunu, sıfıra yakın enflasyonla yüksek kalkınma düzeyi yakalandığını vurgulayan Işıksız, ülkenin 1950’lerden sonra emperyalist istilaya maruz kaldığını belirterek ‘‘Türkiye ekonomisi, özellikle 12 Eylül 1980’den sonra emperyalist güçlerin boyunduruğu altına girdi. Turgut Özal hükümeti döneminde uygulanan politikalar bunu gösteriyor. Emperyalistlerin istemleri doğrultusunda, Cumhurbaşkanı olarak TürkKürt federasyonundan söz etti. Şimdi çokuluslu şirketler dünyayı paylaşım peşindeler. Bugün küreselleşmeye dönüşen emperyalizmin adı IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü’dür. Türkiye seçeneksiz bırakılıyor. IMF politikaları insanlarımızı üzüyor, yoksullaştırıyor, ekonomik felaketler ahlaki çöküntüleri getiriyor. Siyasal İslam ve Kürt kartı oynanıyor. Kemalizmle, Atatürk ideolojisiyle dağı deleceğiz, ışığa ulaşacağız’’ dedi. Kongrede konuşan gazetemiz vakfı 2. başkanı Alev Coşkun da Kurtuluş Savaşı’nın yalnızca emperyalistlere karşı değil, aynı zamanda İstanbul hükümeti ve padişaha, iç isyanlara, padişah ve halifenin buyruğu doğrultusunda hareket eden halka karşı da kazanıldığını söyledi. Ardından, ekonomik geri kalmışlığa karşı savaşın başlatıldığını anımsatan Coşkun, ‘‘Ancak şimdi ekonomi IMF, iç siyaset AB, dış siyaset ABD’ye teslim edilmiştir’’ diye konuştu. M SAFFET ALP, TÜRKİYE’DE YARGISIZ İNFAZLARIN İLK KURBANLARINDAN 34 yıllık suskunluğun öyküsü... BERAT GÜNÇIKAN Bugün bu röportajı okuyan, 11, 21 ve 31 yaşlarındaki üç genç bildik bileli annelerinin yüzünün neden gülmediğini anlayacaklar. Bu, Türkiye’nin ilk yargısız infazlarından biri olduğu kadar bir ailenin 34 yıllık suskunluğunun, sadece kendisini yıkan acısının öyküsü. Bugün o suskunluk bozuluyor, 34 yıl önce işlenen katliam hakkında İçişleri Bakanlığı’na, bilgi edinme hakkı gereği yapılan başvuru, yeniden hayat bulmanın da kapısını aralıyor. En azından Fikret Karacan ve çocukları için... 30 Mart 1972. Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyü. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarını durdurmak amacıyla NATO’da görevli üç İngiliz’i rehin alan Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü, Ömer Ayna, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy ve Saffet Alp’in saklandıkları evin etrafı çevrildi. Saatlerce süren çatışmadan sadece Ertuğrul Kürkçü sağ kurtuldu. Hem Kürkçü’nün mahkemede verdiği ifade hem de bazı köylülerin tanıklıkları, çatışmadan başka militanların da sağ kurtulduğu, sonradan öldürüldüğünü işaret ediyordu. Ancak darbe koşulları bu iddiaların üzerine gitmeye engel oldu. Araya yıllar girdi, Kızıldere unutulmadı, sonraki kuşaklar marşlarla her 30 Mart’ta Çayan ve arkadaşlarını andılar. Daha şiddetli siyasal süreçler, faili meçhuller, yargısız infazlar yaşandı, ama Kızıldere hep bir ‘‘ağıt’’ olarak kaldı. Ta ki, geçen yılın mayıs ayında dönemin başbakanı Nihat Erim’in anıları yayımlanana kadar. Erim, şöyle diyordu: ‘‘Akşam saat 18.00’de Tağmaç telefon etti. Hepsi ölü olarak ele geçmiş. Saat 16.30’da nasihatin etkisi olmadığını ve devamlı bomba ve silah attıklarını görünce, jandarma da ateş açmış. Eve sokulup girmişler, İngilizleri ölü bulmuşlar, ötekilerden sağ kalanları öldürmüşler...’’ DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞMADILAR Bu anıyı okuyanlardan biri de Saffet Alp’in kız kardeşi Fikret Karacan’dı. Satırları okurken gözünün önünde ağabeyinin cesedi canlandı, alnının ortasında, saçlarının arasında bir kurşun vardı ve vücudunun sol tarafı elek gibiydi, kimi 80, kimi 90, kimi 100 kurşun saymıştı. Hem o, hem kardeşleri, hem anne ve babası Saffet’in çatışmada ölmediğini, öldürüldüğünü düşünmüşler, ama hiçbiri bu düşüncesini diğerleriyle paylaşmamıştı. Alp, ailenin yaşadığı yerde, Kayseri’nin Karaözü köyünde toprağa verildi. Alp’ler, 1893 harbinde Erzurum’dan Kayseri’ye göç eden onlarca aileden biriydi. Köy Enstitüsü mezunu Hamit Alp demokrat düşünceliydi, oğullarını da kızlarını da okuttu. Çoğu öğretmenliği seçti, Saffet mühendisliği de kazandı ama babası Hava Harp Okulu’na gitmesini istedi. Çünkü eşinin annesi ve kendisinin babası da dahil dokuz nüfusun geçimini sağlamak zordu, askeri okul ise masrafsızdı. Saffet pilot olmayı seçti Oğulları ne zaman THKPC’ye katıldı, bilemediler. Fikret, öğretmen okulunda yatılıydı. Bir gün DEVGENÇ’li olmakla suçlanıp gözaltına alındı, soruşturma bittiğinde babasına haber verdiler. Komiser, baba Alp’e sordu: Neden senin çocukların böyle dökülüyor? Babakızın şaşkınlıklarını gören komiser geçiştirdi; ‘‘Kızını kastediyorum’’... Bir hafta sonra evleri arandı... Arama bitip de tutanak hazırlandığında, görevlinin omuzlarının üzerinden şu cümleyi okudu Fikret: ‘‘Aranan şahıs adreste bulunamamıştır...’’ O zaman anladı ağabeyinin de devrimcilerin arasında yer aldığını, ailesinden üzülmesin, meraklanmasınlar diye bunu gizlediğini. Okula dereceyle giren Saffet’in ‘‘Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü’’nü kurduğunu, eylemlerini ve pilotluk hakkının elinden alındığını ise sonraları öğrenecekti... Şimdilik sadece arandığını biliyordu ve bu tam 11 ay sürecekti. Öğretmen çıktı, Kayseri’nin bir köyüne atandı Fikret. Yalnızdı. Her akşam Saffet’in geleceğini umuyor, uyumuyor bekliyordu. ‘‘İki cam arasında sıkışıp kalmış bir kelebek gibiydim’’ diye anlatıyor o günleri... ‘‘Çırpına çırpına ağabeyimi bekliyordum. Belki benim yanıma gelir, bende saklanırdı.’’ Gelmedi Saffet. Bir gün radyo dinliyordu, spiker Kızıldere’deki çatışmayı ve ölenlerin isimlerini sıraladı, ‘‘Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Saffet...’’ ÇILDIRAN ASKER... Kızıldere’den iki yıl sonra Kayseri’nin Bünyan ilçesinde bir erin çıldırdığını duymuşlardı, çatışmada bulunduğunu, Alp’in öldürülüşünü itiraf etmişti. Askerin peşine düştüler, ama kimse konuşmaya yanaşmadı. Çatışmadan sağ kurtulan Kürkçü’ye de ancak yıllar sonra sorabildi Fikret Karacan. Kürkçü, yakasını tutan bir jandarma başçavuşun, ‘‘Adımı iyi öğren, Saffet’i öldüren benim, bu ödülü ben alacağım’’ dediğini söyledi. Kimdi o başçavuş; hem araya giren yıllar, hem yaşadıkları, adı Kürkçü’nün belleğinden silmişti. Sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Babası bir türlü tanı konulamayan hastalıklarla boğuştu ve sustu. Ağzını açtığı ender zamanlarda, ‘‘Ben öğrencilerimi aldatmışım’’ diye hayıflandı... ‘‘Onlara, siz geleceğin başbakanı, cumhurbaşkanısınız diyordum; oysa başbakanlar, cumhurbaşkanları başka yerlerde hazırlanıyormuş, yerleri varmış, belliymiş’’... Anne Alp hep delirmenin eşiklerinde durdu, kocası ve çocukları ne zaman o eşiği aşmak üzere olduğunu fark etseler, bir iş koydular önüne. Çalışkan bir kadındı, çalıştıkça, bir şeylerle uğraştıkça teselli buluyordu. Sırf bu yüzden Fikret, ‘‘Saffet’’ adını koyduğu oğlunu memeden kesip büyütsün diye annesine verdi. arx’tan beri, sermayenin, uluslararası niteliğini biliyoruz. Lenin’den beri emperyalizmin, Gorbaçov ’dan beri de uluslararası sermayenin gücünü biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nın arkasında yatan ‘‘sömürgecilik rekabetini’’ ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardında yatan ‘‘hammade’’ ve ‘‘pazar’’ kavgalarını da unutmadık. ??? Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, sermayenin ‘‘ulusal kimlikleri ve çıkarları aşan uluslararası niteliğinin’’ içi boş bir efsane olduğunu, her ‘‘ulus devletin’’ aslında kendi ulusal çıkarlarının ve ulusal sermayesinin arkasında durduğunu gösterdi. ??? Derken Soğuk Savaş başladı. ABDSovyetler Birliği kutuplu bu savaşta, sermaye, gerçekten uluslararasılaştı. Ama bu uluslararasılaşma, yine de bütünüyle ‘‘evrensel’’ değildi. Sermaye de ‘‘kamplara’’ bölünmüştü. Bir yanda Batı Sermayesi, bir yanda Sovyet Kampı. Batı Sermayesinin merkezi, Washington , Sovyet Kampı’nın merkezi Moskova idi. Batı Kampı’ndaki çevre ülkelerinin, yani ulus devletlerin ‘‘ulusal sermayeleri’’ , gelişmişlik düzeylerine göre bu kampın sermaye yapısı ile bütünleşmişti: Gelişmişler daha çok, azgelişmişler daha az, hiç gelişmemişler hiç. Sermaye geliştikçe, merkezle bütünleşme düzeyi yükseliyor, uluslararasılaşma niteliği belirginleşiyordu. ??? Türkiye bu oluşum içinde uzun süre ‘‘gelişmemiş’’ ve ‘‘azgelişmiş’’ ülkeler arasında yer aldı: Ulusal sermayesinin ulus EMNİYET RAPOR YAYIMLADI Saffet Alp. ‘Ülkeden nefret ederlerdi’ B ütün çocuklar yanlış evlilikler yapmıştı, bütün çocuklar çocuklarını kendi acılarından uzak tutmaya çalışmıştı, ama Karacan daha bir ağır yaşadı kederini, çünkü ağabeyiyle aynı dünyanın düşünü kuruyordu, onu diğerlerinden daha çok seviyordu. Yüzünden gülmeyi esirgedi. Çocuklarına bunun nedenini de anlatmaya yanaşmadı. Ne zaman Saffet dayılarının nasıl öldüğünü sorsalar, doğruyu söyleyemedi. Şimdi ‘‘Nasıl anlatabilirdim ki’’ diye soruyor. ‘‘O zaman bu ülkeden nefret edeceklerdi, buralardan gitmek isteyeceklerdi.’’ Ne zaman ‘‘İnsan nedir ki’’ diye sorsa, ağabeyinin ölümü aklına geliyor, yüze yakın kurşun sıkanların nasıl biri olabileceğini hesaplamaya çalışıyordu, insanı sevdiği kadar korkmasını da öğrenmişti. Ağabeyinin yakalandığı ve öldürüldüğü zaman için aklından neler geçirmiş olabileceğini düşünüyordu, bu yaşananlar saklı kalmayacak sayemde mi demişti, ne yaşamıştı? 12 Eylül’e de tanıklık etti Karacan.. Eşi iki yıl kaçak yaşadı, ne zaman ki 141142 dava konusu olmaktan çıktı, eşi evine döndü. Ama ağabeyine olan sevgisi eşiyle ilişkisini bozdu. ‘‘Ağabeyimi çok sevdiğim, hep ona hasret olduğum için dışındakileri sevemedim. Üç çocuğumun da boynu bükük, çünkü hep ağlayan bir anneleri oldu...’’ 53 yaşında Fikret Karacan. Kendisini Marksist olarak tanımlıyor. Öğretmenliği boyunca politikadan uzak durmamış... Erim’in anılarıyla ortaya çıkan gerçeği diyalektikle yorumluyor. Bakanlıktan gelecek yanıtı bekliyor ve dava açmaya hazırlanıyor. Yeni tanıkların ortaya çıkacağını umuyor, ‘‘O güne tanık askerlerin, subayların hepsi ölmedi ya, çıkıp gerçeği anlatsalar ya’’ diyor... Türkiye’de demokrasinin önünü tıkayan ilk düğümün Kızıldere olduğunu söylüyor. O çözülünce, belki demokrasinin de önü açılacak... O da gülmeyi deneyecek, öğrenmek için çabalayacak, kendisi ve çocukları için... ‘‘Bugün’’ diyor, ‘‘çocuklarıma şu, şu gazeteleri alın diyeceğim, okuyacaklar ve beni anlayacaklar, bu beni çok mutlu edecek.’’ Terörün kaynağı uyuşturucu ANKARA (AA) Terörist organizasyonların finansal kaynaklarının 11 Eylül saldırılarının ardından uluslararası alanda yoğun bir incelemeye alınması nedeniyle terör örgütlerinin finans kaynağı yaratmak için uyuşturucu kaçakçılığına yöneldiği bildirildi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 1984 yılından bu yana PKK/KONGRA GEL, ASALA, TKP/ ML ve DHKP/C gibi terör örgütleriyle bağlantılı, 333 uyuşturucu madde kaçakçılığı olayı tespit edildi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, terör örkaynaklarının uluslararası alanda yoğun bir inceleme altına alınması ve terorizmi destekleyen ülkelere karşı kınama kampanyası başlatılması neticesinde örgütler kendilerini finanse etmek amacıyla uyuşturucu kaçakçılığına yönelmişlerdir. Ayrıca terörü destekleyen sivil toplum kuruluşlarının mali yardımlarını kesmesi ve mali denetimler terör örgütlerinin önümüzdeki dönemlerde uyuşturucu kaçakçılığına daha fazla karışması sonucunu da beraberinde getireceği değerlendirilmektedir.’’ Narkoterörist grupların hemen hemen dünyanın her bölgesinde faaliyet gösterdiği ifade edilen raporda, PKK/ KONGRA GEL, El Kaide, FARC (Kolombiya), Sendero Luminoso (Peru), Hizbullah, Özbekistan İslami Hareketi ve ETA’nın (İspanya), uluslararası platformlarda narkoterörizm bağlantısı sürekli vurgulanan örgütler olduğu kaydedildi. ‘‘Terör örgütü PKK/KONGRA GEL’in uyuşturucu suçlarına karıştığı’’ belirtilen raporda PKK/KONGRA GEL’den başka ASALA, TKP/ML ve DHKP/C gibi terör örgütlerinin de faaliyetlerini finanse etmek amacıyla uyuşturucu kaçakçılığına karıştığının tespit edildiği vurgulandı. Raporda, terör örgütlerinin uyuşturucu kaçakçılığı olaylarına gün geçtikçe daha çok eğildiği de ifade edildi. Raporda, bu örgütlerle bağlantılı uyuşturucu operasyonlarında 3 ton 710 kilo eroin, 710 kilo kokain, 108 kilo esrar, 2 milyon 484 bin 3 adet kök ve 2 ton 127 kilo kenevir, 4 ton 305 kilo bazmorfin, 26 ton 190 kilo asetik anhidrit, 8 kilo afyon sakızı, 19 kilo eroin artığı, 277 bin sentetik tablet, 1080 kilo sodyum karbonat ele geçirildiği ve operasyonlarda 2 imalathanenin de ortaya çıkarıldığı bildirildi. M alum tarih, tarihi sadece savaşlar, antlaşmalar ve birtakım isimler olarak algılayan toplumlar için tekerrürden ibarettir. Genellikle onların tarihi, kaynaklarını savurgan politikalarla sömürgeci güçlere kullandıran siyasetçi öyküleriyle doludur. Gelin görün ki, bu öykülerde kaybeden taraf hiçbir zaman için savurgan politikaları uygulayan siyasetçiler olmaz. Kaybeden onların albenisine kapılıp peşine düşen toplumlardır. Cumhuriyet okurlarının (CUMOK) düzenlediği 69 Nisan tarihli ‘‘İzmir İktisat Kongresi’’, kaybeden tarafta olmak istemeyenlerin bir nevi karşı duruşuydu. Her ne kadar Kongre İzmir’de yapıldıysa, koşullar 1923 öncesini anımsatıyorsa da... ‘‘İzmir İktisat Kongresi’’ne katılanların amacı ne 83 yıl önceki Kongre’yi yâd etmekti, ne de o günün benzeri bir karşı çıkış sergilemekti. Kaldı ki, 1923’ün 17 Şubat4 Mart’ındaki Kongre’si Lozan Konferansı’nda en kritik pazarlıkların masaya sürüldüğü ve konferansın kesildiği noktada toplanmıştı. Dahası, emperyalizmin paylaşım sürecinde yer alan dış ve iç paydaşlara: GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Kapitalist sistem içinde ve sistemin kurallarına uyumlu bir bağımsızlık anlayışının geçerli olacağının; bunun da ülke kaynaklarının yönetim ve denetiminin ülkenin üretim güçlerince gerçekleştirileceğinin ifadesiydi. O gün bu karşı duruşta: Sanayi kuruluşlarının büyük kısmının yabancıların elinde bulunması, sermaye kesiminin yok olma kaygısı ile küçük esnaf, işçi ve köylünün iç ve dış emperyalist güçlere karşı duyduğu hoşnutsuzluğun örtüşmesi temel etkendi. Her ne kadar bugün yaşanan tablo 1923’ün 17 Şubat4 Mart’ından farklıysa da, yani: Türkiye o günlerde olduğu gibi yeni bir dünya düzeninin ortasında toprakları paylaşılmıyor olsa da!.. 2006’da İzmir’de İktisat Kongresi... Sanayileşmenin yanı sıra bilgi toplumuna geçişin koşullarına sahip görünüyorsa da!.. Yaşanılan tablo 1923’ten daha ağırdır. Zira, ulusal bağımsızlığın kilidini oluşturan enerji, maden gibi temel girdi alanlarından... Liman işletmeleri, taşımacılık, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi 21. yüzyılın en kârlı sektörlerini kuralsızca piyasa ekonomisine devreden anlaşmalarla kendini yok ettirme sürecine girilmiştir. Dolayısıyla, 69 Nisan Kongresi dilerim: Küreselleşmenin sınır tanımayan sömürüsünün gelişme yaratmayacağını; Kamu maliyesinden tarıma kadar uzanan uyum yasalarıyla Türkiye’nin geri dönülmez bir bağımlılık sürecine girdiğini; Türkiye’nin kalkınma stratejileri doğrultusunda kendi ekonomi politikalarını oluşturmak gibi hâlâ bir hedefi olduğunu gösterir. Dilerim, Türkiye’nin kendini ‘‘ulusal’’ olarak tanımlayan kesimleri, kapitalist sistemin 1920 krizindeki gibi çocukluk döneminde olmadığının farkındadır. Sistemin egemenlerinin emperyal paylaşıma karşı bağımsızlık savaşı veren Türkiye örneğini hâlâ belleklerinde tuttuğunun... Türkiye’nin hangi zaaflar karşılığında ‘‘ulusal bağımsızlık’’ tanımını daraltacağını bildiklerinin de ayırdındadır. Malum, artık kapitalist güçler egemenliği ülke topraklarını paylaşarak değil, ülke kaynaklarının yönetim ve denetimini firmalar yoluyla ele geçirerek sağlamakta.. Bunu da ülke halklarının onayını alarak ya da ikna ederek yapmaktadırlar. İşte şimdi sıra, Türkiye gibi toplumları kaynakların paylaşımının ulusal bağımsızlıkla ilgisinin olmadığının iknasında. Sakın nasıl diye sormayın? O kadar ayan beyan ki! turkmini?superonline. com gütlerinin uyuşturucu faaliyetleriyle ilgili bir rapor hazırladı. Raporda, terörist organizasyonların finans kaynaklarını zaman zaman yandaş devletlerin yardımlarıyla sağladığı, bunun yanında başta uyuşturucu kaçakçılığı olmak üzere illegal faaliyetlerden de finans sağlandığı vurgulandı. Raporda, BM kaynaklarına göre yıllık küresel getirisi 500 milyar doları bulan uyuşturucu kaçakçılığından terörist organizasyonların da payını aldığı ifade edildi. NARKOTERÖRİST GRUPLAR Raporda, şunlar kaydedildi: ‘‘Ancak özellikle 11 Eylül sonrasında terörist organizasyonların finansal
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear