Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
EKİM CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM urası Fransa! Dünyanın mer‘‘B kezi... Meclisi boş zamanlarında hem kainat tarihi yazar, hem de evrensel adalet dağıtır. Prim olarak da 12 Ekim 2006 perşembe akşamı ‘primetime’, saat 20 haberlerinde 4 kanaldan 40 milyon seyirciye Ankara ve İstanbul’daki Fransız temsilciliklerine çürük yumurta atan, üç hilalli sancaklarıyla, bozkurt parmaklı işaretleriyle protesto yürüyüşleri düzenleyen ‘Kara Türkler’i takdim eder. İmajı cilalamak için de, ‘Ermeni Soykırımı’nın ülkesinde tanınması için savaştığını iddia ettiği Nobelli yazar Orhan Pamuk’u gösterir. Bir de buna, tasarı onaylanınca, Fransız Millet Meclis önünde toplanan 200 kadar Ermeni kökenli vatandaşın söylediği ‘La Marseillaise’li (Milli Marş) görüntüler eklenince değmeyin keyfine Fransa’nın! Olay, üstüne krem şantili kiraz konmuş pasta gibi (Fransızca mükemmellik benzetmesi) dört dörtlüktür. Halkın da, politikacının da, araştırmacının da, tarihçinin de en büyüğü buradadır. Biz burada tarihi yazar, yasa(k)lara bağlar, aksini söylemeğe cesaret edene de caydırıcı cezalarla haddini bildiririz. Hangi gafil taşra, hangi gecekondu ülke, hangi dengini bilmez ‘çılgın’ halk bize zincir vuracakmış, şaşarız...’’ ??? Her karikatürde bir gerçek payı vardır. Yukarda çizmeğe çalıştığımız dev karikatürü beş aşağı beş yukarı geçtiğimiz 12 Ekim perşembe günü Paris’te yaşadık. Meclisten ziyade 2 katlı balkon ve localarıyla enfes bir tiyatro salonunu andıran ‘‘Palais Bourbon’’daki ‘gösteri’ gerçekten tarihi ve kayda değerdi. 5 CHP’li milletvekili ve 20 kadar da Türk basın mensubu Türkiye karşıtı söylevler kürsüsüne dönüşen Meclis arenasında söylenenler karşısında çaresizlikten, mecazi olduğu kadar fizik anlamda da ağlıyorduk. Türkiye’nin kendi tarihine kör bakışı, mutlakıyetçi rejimler, son yarım yüzyılda yaşamın merkezine kolay para ve parlak dış görünüşü yerleştiren neoliberal iktidarlar, toplumu ahtapotun kolları gibi sarmaya başlayan milliyetçi ve mürteci (İslamcı) zihniyetler, zevahir ve günü kurtarmaktan başka kaygısı olmayan atıl ve batıl politikalar içine düştüğümüz açmazın birincil sorumlusuydu. İkinci birincil sorumluluksa, kendi bastığı bataktan kurtulamayan Fransa’nın açmazıydı. Fransa’nın attığı adımdan memnuniyetini gizlemeyen Ermenistan bu konuda ‘‘talepkar’’ (en azından resmen) değildi. Fransız devlet başkanı ve hükümeti, yürütme organı olmanın verdiği gerçekçilikle böyle bir kararın açacağı muhtemel sorunların farkında olduğu için projeye karşıydılar. Tarihçiler, bilim insanları bu gelişmelerin yol açacağı kısırlıklar ve yanlışlar nedeniyle başından beri kamuoyunu uyarıyorlardı. Türkiye’yi daha iyi tanımaya başlayan, AB’nin siyasi perspektifleri ve Fransa’nın konumunu herkesten daha iyi kestirebilen Fransız yazılı ve sesli basını sessizliği yeğlediği anlar dışında çoğu zaman geçmişe oranla daha tarafsız, daha tanıtıcı ve de son olayda olduğu gibi çok daha akılcı ve yapıcı davranıyordu. Aynı gözlemi televizyon kanalları için tekrar etmemiz pek mümkün değil... ??? Ancak, bir yanda Fransa’nın dünyada sürekli yitirdiği siyasiekonomik nüfuz ve bilimselkültürel etkinlik, öte yanda radikal Ermeni diasporasının Fransız politik ve entelektüel çevrelerindeki ağırlığı özellikle bazı uçarı, romantik ve/veya oportünist kişi ve grupları ‘‘girişimler’’de bulunmaya zorluyordu. Ken MITSUBISHI TOYOTA ITOCHU SONY KAJIMA NEC TÜRKİYE’YI MERCEK ALTINA ALDI Japonlar nükleer için geliyor J aponya, Türkiye’deki 3. köprü, tüp geçit, nükleer enerji, üçüncü nesil cep telefonu ihalelerini yakın takibe alırken Türkiye’de konfeksiyon, deniz ürünleri ve turizm alanında işbirliği fırsatları arıyor. HASAN ERİŞ TOKYO Tüp geçit ihalesinde ‘şartlar ağır’ diyerek geri çekilen Japonya’nın en büyük inşaat şirketi Kajima başta olmak üzere dünya devi Japon şirketleri üçüncü köprü, elektrik dağıtım ihaleleri ve nükleer enerji için geliyor. JaponTürk Ekonomik Konseyi ve Kajima Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Sadao Umeda, yapımı gündemde olan 3. köprü, nükleer enerji, elektrik dağıtım ihaleleriyle ilgilendiklerini söyledi. Japon telekom şirketleri ise uzun zamandır beklenen üçüncü nesil (3G) cep telefonu ihaleleri konusunda “Tam rekabetçi pazar yaratın” uyarısında bulundu. Tokyo’da bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve işadamları heyeti dün Japonya’nın TÜSİAD’ı olarak bilinen Keidanre’nin bünyesindeki JaponTürk Ekonomik Konseyi üyeleri ile görüştü. Keidanre’yi Mitsubishi, Toyota, Itochu, Sony, Kajima, NEC gibi dünya devi şirketler oluşturuyor. Dünya devi Japon işadamlarına Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafindan sunum yapılırken, JaponTürk Ekonomik Konseyi Başkanı aynı zamanda Kajima şirketinin sahibi olan Umeda, “İki ülkenin IT, turizm ve inşaat şirketlerine yatırım imkânlarının arttırılması gerekiyor. Gelecek ay TürkJapon İş Konseyi İstanbul’da yapılacak. Toplantıya büyük önem veriyoruz. İstanbul’da yeni işbirliği ve yatırım imkânları doğacak” dedi. Geçmişte Türkiye ve çevre ülkelerde Enka şirketi ile ortak olarak pek çok iş yaptıklarını belirten Umeda, “Şimdi yeni yatırım imkânları var. Bunlarla yakından ilgileniyoruz” diye konuştu. Umeda, 3. köprü ve yeni tüp geçit ihaleleriyle ilgilendiklerini belirterek “Halen yapımı süren tüp geçit projesine katılmak istedik. Ancak o dönemde bu mümkün olmadı. Yeni ihaleler için istekliyiz” dedi. Kajima, daha önce Marmaray Tüp Geçit projesinde ön yeterlilik almıştı. Nijimatsu, Mitsubishi, Enka ve Doğuş Konsorsiyumu ile ihaleye giren Kajima, ihale şartlarının ağırlığını gerekçe göstererek çekilme kararı almıştı. Geçen yıl da şirket Yapı Merkezi ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dubai Metrosu inşaatı ihalesini kazanmıştı. C Burası Fransa! dilerine ‘‘temel değerler’’i savunan, ‘‘evrensel öncülük’’ misyonu kılıfı biçen ki küçük bir azınlığın içtenliğinden kuşkumuz yoktur sol olduğu kadar sağ hassasiyet etiketli bu kişilikler, Türkiye’nin pasifliği, hantallığı ve işbilmezliğinden de yararlanıp, 1998’de başlattıkları resmi siyasi süreci 2001’de çıkartılan ‘‘Ermeni Soykırımını Tanıma’’ yasasıyla bir aşama daha ileri götürdüler. Karar tartışılırken bir kez daha görüldü ki, sadece soyadı Ermeni kökenini kanıtlayan iktidar partisi UMP mensubu Patrick Devedjian değil, projeyi sunan Rene Rouquet (Sosyalist Partisi), en hararetle savunan Muriel MarlandMilitello (UMP) gibi vekiller de Ermeni kökenlidir. Ama unutmayalım ki ne Millet Meclisi homojen bir bloktur, ne de Fransa ‘‘Anti Türk’’ bir yalçın dağdır... ??? Kendini ‘‘dünyanın merkezi’’nde görmeye alışmış bir Fransa’nın, daha doğrusu onun adına hareket eden aktif ve radikal bir azınlığın bu reflekslerini değiştirmesi zaman alacaktır. Belki de bu süreç, kedi gibi pisliğini örtmek, ‘‘kol kırılır yen içinde kalır’’ refleksine sahip Türkiye’nin değişmesinden daha uzun bile sürecektir... Fakat 577 üyeli meclisin ancak 106’sı bu tasarıdan yana oy kullanmışsa, buna alenen karşı çıkabilecek 19 üye varsa, bilin ki, meclis içi ve dışında ‘‘cezai uygulamaya’’ ters düşenlerin, karşı olanların sayısı çok daha fazladır. Önemli olan onlara, yani Fransız kamuoyundaki Türkiye ve Türk sempatizanları kadar, kuşkuculara ve Türkiye’yi gözlemleyenlere de, onları cesaretlendirecek, Türkiye bilgi, merak ve sevgisini güçlendirecek olanakları yaratmaktır. Söylediklerimizi Amerikan lobiciliği yapar gibi gazeteci, düşünür, yazar çizer takımını lüks otellerde ağırlamak şeklinde algılayanlar yanılıyor. Bu ikincil bir ayrıntıdır. Resmi söylem ve çevrelerden uzak ve bağımsız, Türkiye uzmanı sivil bilgi ve faaliyet merkezleri, ikinci, üçüncü ve daha ileriki nesillerin kökleriyle bağları sağlamlaştırılabilecek yapılar için kalıcı adımlar atılmadığı takdirde Türkiye daha çok hüsranlara uğramaya hazır olmalıdır. Örneğin, Türk göçü içinde tarikat temelinde örgütlenen Gülen ve şürekası dışında köklü kurumlaşmalar yoktur. Modernçağdaş İslam misyonerleri teranesi çok tartışma götürür bir konudur. Türkiye karşıtları, meclisteki görüşmelerde olduğu ‘‘dış güçlerin’’ hem de doğrudan yabancı bir devlet yönlendirme ve denetiminde Fransa içinde ‘‘organize olduklarını’’ ve ‘‘eylemler düzenlediğini’’ haykırmaktadır. AKP iktidarı ise bütün bu konularda inanılması zor bir kofluk ve cehalet içindedir. İman gücüyle vuruşacak, göğüs göğüse savaşarak cephe kazanacak ‘‘Çılgın Türkler’’ devri bitmiştir. Şimdi aydın ve akıllı bir mücadeleyle tek tek insanları kazanacak ‘‘Uygar Türkler’’e ihtiyaç vardır. Hakkındaki düşünce ve duygular ne olursa olsun, bizim şahsi kanımızca Orhan Pamuk bunun olumlu küçücük bir örneğidir... ??? Önceki hafta perşembe günü yaşanan geçici yenilgiden sonra cuma sabahının gazeteleri Türkiye’ye pırıl pırıl bir ufuk açıyordu. 34 yıldır izlediğimiz Fransız yazılı basını tarihinde ilk kez ulusalı bölgeseli, bedavası paralısı, sağcısı solcusu, habercisi köşe yazarı oybirliğiyle Türkiye ile ilgili bir konuda görüş birliğine varmışlardı. Fransız parlamentosunda atılan adım ‘‘HATA’’lıydı. Burası Fransa! Oralardan ne haber? ugur.hukum?gmail.com 9 Turqualty projesi çerçevesinde Tokyo’da yapılan Türk Moda Fuarı devam ediyor. ‘Ürünleri Türkiye’den alın’ Tüzmen, Japon yatırımcıların gemi inşa sektörü, inşaat, turizm gibi alanlarda işbirliği yapmak istediklerini belirtirken, “İşlenmiş tarım ürünlerine yatırım yapmaları için tarım alanlarını kendilerine açmak istediğimizi söyledik. Turizm bölgelerine 17 milyon turist gönderiyorlar. Kendilerinden 150 bin turist istedik” dedi. Bakan Tüzmen, nükleer santral nedeniyle Kuzey Kore’ye ambargo uygulamaya başlayan Japonya’ya, “Konfeksiyon ve deniz ürünlerini Türkiye’den alın” önerisi de getirdi. Tüzmen’e Türkiye’de uzun zamandır beklenen 3G cep telefonu ihalelerine girmek istediklerini anlatan Japon yatırımcıların, “Telekom pazarına girmek istiyoruz. Ancak telekom pazarı herkese açık değil, dar bir pazar. Siz hazırlığınızı tam yapın, tam rekabetçi pazarı yaratın. Biz de pazara girelim” dedikleri öğrenildi. Arçelik Rusya’da kendi fabrikasını açtı MOSKOVA (Cumhuriyet) Avrupa’nın üçüncü büyük beyaz eşya üreticisi olan Arçelik’in, Haziran 2005’te Rusya’da temelini attığı Beko LLC buzdolabı ve çamaşır makinesi üretim tesisi ile Beko Elektronik LLC televizyon üretim tesisleri üretime başladı. Koç Holding Şeref Başkanı ve Arçelik Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi M. Koç, hizmete giren iki tesisin kendi planladıkları ve yurtdışında inşa ettikleri ilk fabrikalar olduğunu belirterek “90 milyon Avro yatırım yapılmıştır. Rakam pek büyük görünmese de, atılan adım çok büyüktür” diye konuştu. Arçelik, geçen yıl 3 milyar Avro olan cirosunu, Rusya’daki yeni tesisleriyle, 2010’a kadar 6 milyar Avro’ya ulaştırmayı hedefliyor. Koç, “Dayanıklı tüketimde yurtdışında Beko ile yüzde 2 pazar payına ulaşma yolunda önemli bir adım attı” dedi. Koç, Türkiye’de her evde en az iki ürün, yurtdışında ise 63 milyon hanede Beko markalı beyaz ve kahverengi ürünler bulunduğunu hatırlatarak “İşte bu tablo, bizim en büyük övünç kaynağımız ve mutluluğumuzdur” dedi. Koç Holding Dayanıklı Tüketim ve İnşaat Grubu Başkanı Bülent Bulgurlu da ilk karar alındığında tek ürün olan çamaşır makinesi üretimini düşündüklerini ancak vali ve belediye başkanının ısrarı ile buzdolabı ve televizyon fabrikası kurmaya karar verdiklerini açıkladı. Arçelik Genel Müdürü Aka Gündüz Özdemir de Beko markasının yurtdışında istikrarlı büyümesinin doğru stratejiler ve tutarlı bir vizyon sonucu gerçekleştiğini kaydederek şu bilgileri verdi: “Rusya’da gerçekleştirdiğimiz bu yatırımla, konsolide ciromuzun 2010’a kadar 6 milyar Avro’ya ulaşmasını hedefliyoruz. Dayanıklı tüketim sektöründe yurtdışında Beko markamız ile yüzde 2 pazar payına ulaşarak, vizyonumuzda belirlediğimiz üzere, dünyanın en çok tercih edilen ilk on markasından biri olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyoruz” dedi. Bulgurlu, Koç Topluluğu’nun Rusya’daki aktiflerinin büyüklüğünün 512 milyon Avro’ya ulaştığını, faaliyette bulunulan ülkeler arasında, Almanya ve İngiltere’den sonra, ciro büyüklüğü ile üçüncü sırada yer aldığını da sözlerine ekledi. 2010’a kadar Rusya’da Beko’nun ilk üç içinde olması hedefleniyor. Arçelik ürünleri 100 ülkede 10 markayla satılıyor. 1955’ten beri faaliyet gösteren Arçelik, yurtdışında Romanya ve Rusya olmak üzere 9 üretim tesisinde üretiliyor. Dünya genelindeki 13 satış ve pazarlama şirketi ve Arçelik, Beko, Blomberg, Elektra Bregenz, Arctic, Altus, Leisure, Flavel ve Arstil olmak üzere dokuz markasıyla, 100’den fazla ülkede satılıyor. rçelik’in, Kirzaç’ta üretime başlayan Beko LLC tesislerinin açılış törenine; Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Kurtuluş Taşkent, Vladimir Valisi Nikolai Vinogradov, Kirzaç Belediye Başkanı Viladamir Starovoitov, Koç Holding Şeref Başkanı ve Arçelik Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Koç Holding Dayanıklı Tüketim ve İnşaat Grubu Başkanı Bülent Bulgurlu, Arçelik Genel Müdürü Aka Gündüz Özdemir, Beko LLC Tesisi Genel Müdürü Adnan Tüfekçi, Türkiye ve Rusya’dan işadamları ile fabrika çalışanları katıldı. A Y irminci yüzyılın en büyük kahramanlık destanlarından biri de Cezayir Bağımsızlık Savaşı’yla yazıl dı. Cezayirli yurtseverler bu savaşta karşılarında, sadece Fransız sömürgecileri değil, onun müttefiklerini, NATO’yu da buldular. Cezayir Kurtuluş Savaşı, bir ulusu onursuzlaştırarak, ekonomik baskılarla sindirerek yok etmeye çalışan emperyalist sömürgeci güçlere karşı verildi. Başlangıçta; “Müslümanlar dinlerinde serbest bırakılacaklar; yerliler hangi sınıftan olurlarsa olsunlar özgür olacaklar; dinlerine, mallarına, işlerine saygı gösterilecek” denilmesine karşın, Hıristiyan haçı ve Fransız bayrağı camilere dikildi, Cezayirliler bu alametleri selamlamaya zorlandı. Sömürge Valisi balo ve davetlere bir Cezayirlinin sırtında gidecek kadar alçaklaştı. Hitler’den çok önce Cezayirlilere kollarında “muti Arap” anlamına gelen bir işaret taşıma zorunluluğu getirildi. Yabancılar Cezayir’in kuzeydeki verimli toprakları ele geçirdi, yerliler dağlık ve çorak kesimlere, çöle sürüldü. Cezayirliler, hakları konusunda ağızlarını açamaz hale getirilince, zorunlu olarak silaha sarıldılar. İlk silahlarını da çatışmaya girdikleri Fransız ordu birliklerinden sağladılar. Fransızlar Cezayir’e 800 bin asker yığdı. Binlerce Cezayirli yurtsever idam edildi ya da zindanlarda işkence altında can verdi. Binlercesi toplama kamplarında öldü, yüz binlercesi ülkeyi terk etmek zo NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Cezayir Bağımsızlık Destanı ve Türkiye lah ve askeri yardımda bulunuldu. 1957 yılında “Ardahan” adlı bir Türk Şilebi ile Libya üzerinden Cezayirlilere silah gönderildi. Fransızlar yakaladıkları Cezayirlilerin üzerinde Türk menşeli silahları bulunca da şiddetli protestolarda bulundular. 1960‘tan sonra ise Türkiye yansız bir tavır sergilemeye çalıştı, Birleşmiş Milletler’de bazı oylamalarda “çekimser” kaldı. Bu dönem diplomasimiz açısından; “ Fransa müttefikimizse, Cezayirliler kardeşimizdir” dönemiydi. Bununla birlikte, Cezayir halkı ile Türk halkı arasındaki sıcak kardeşlik ilişkilerine karşın, resmi ilişkiler uzun süre gelişemedi. ??? Cezayir şimdi yeniden Türkiye gündeminde. Ancak bu Fransa’da çıkarılmaya çalışılan ilkel bir yasa tasarısı nedeniyle oldu. Şimdi sormak gerekiyor; Fransa’nın Cezayir’de gerçekleştirdiği katliamı kınamak için Fransa’nın antidemokratik bir yasa çıkarmaya kalkışmasını beklemek mi gerekiyordu? Yirminci yüzyılın sonundaki en büyük runda kaldı. Dokuz milyonluk Cezayir nüfusunun 1.5 milyonu ortadan kaldırıldı. ??? Tüm bunlara karşın Cezayirliler kurtuluş savaşını kazandı. Böylece, Cezayir Arap dünyasında, hatta Afrika’da, bağımsızlığını gerçek bir kurtuluş savaşı sonucunda kazanmış olan ilk ve tek ülke oldu.(*) Tarihin en büyük insanlık ayıplarını işleyen Fransız sömürgecilere karşı verilen bu savaşta, Cezayirliler, Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı da örnek almışlardı. Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında şehit olan Cezayirlilerin ceplerinden Mustafa Kemal’in resimlerinin çıkması bir rastlantı değildi. Oysa Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında, NATO üyesi olarak kendini kanıtlamaya çalışan Türkiye, Fransa’nın yanında yer aldı. Savaşın son anlarına kadar Cezayir’deki ulusalcı hareketi tanımadı. Menderes Hükümeti, Birleşmiş Milletler görüşmelerinde Fransa lehine oy kullandı. Ancak, Fransa yanlısı olan resmi Türk tavrına karşın, Türk halkı Cezayirlilerin yanındaydı. Türkiye’den Cezayir’e gizlice si insanlık suçlarından biri olan, Fransızların Cezayir’de gerçekleştirdikleri katliam, sözde Ermeni soykırımını inkâr edenleri cezalandırmak gibi, ilkel bir yasaya misilleme amacıyla mı gündeme gelmeliydi? Fransa, demokrasiyle, insan haklarıyla, ifade özgürlüğüyle bağdaşmayan bir yasa çıkararak öncülük ettiği varsayılan tüm demokratik normları ayaklar altına aldı. AB’nin demokratik niteliğine de darbe vurdu. Bu tavrın Fransa tarihinde utanılacak bir leke olarak yer alması kaçınılmazdır. Türkiye’nin, Fransa’nın hiçbir değerle bağdaşmayan bu davranışı karşılığında verilecek yanıtları da çoktur. En yapılmaması gereken ise, Cezayir katliamını kınamak için böyle bir bahaneyi kullanmaktır. Bu yazının yazıldığı saatlerde henüz Fransa’daki oylama sonuçlanmamıştı. Oylama sonucunun şöyle ya da böyle çıkmasının hiçbir önemi yok. Yasa teklifi kabul görmez ya da Fransa yasayı çıkarmaktan vazgeçerse, Türkiye Cezayir katliamını yok saymaya devam mı edecektir? Bu Cezayir’in bağımsızlığının oylandığı Birleşmiş Milletler toplantılarında sömürgeciler lehine tavır alarak işlenilen ayıbın tekrarı olmaz mı? CezayirTürkiye ilişkileri ilkelliklere malzeme olmayacak kadar değerlidir. (*) Cezayir Bağımsızlık Savaşı hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz; Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları no.383. Ege’nin iki yakası teknolojiyle buluşacak NECDET ÇALIŞKAN MİKONOS/ATİNA Türkiye ile Yunansitan arasında dış politika ve siyaset alanında süregelen “çekişmelere” karşın ekonomik ilişkilerde yeni kapılar birbiri ardına açılıyor. Bu yılın ilk 8 ayı itibarıyla Türkiye’nin Yunanistan’a yaptığı ihracat yüzde 38 artışla 985 milyon dolara ulaşırken iki ülke arasındaki ticaret hacmi de 1.7 milyar dolar oldu. Teknoloji alanında Türkiye ile Yunansitan arasındaki ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla HP Türkiye ile HP Yunanistan ortak bir toplantı düzenledi. Her iki grubun iş ortaklarının bulunduğu toplantıda konuşan HewlettPackard (HP) Türkiye Genel Müdürü Şahin Tulga, 10 sene önce Yunanistan’daki BT pazarının, Türkiye’dekinden büyükken şimdi Türkiye’nin 4 milyar dolarla Yunanistan’ı ikiye katladığını söyledi. Tulga, “HP Türkiye’nin cirosu 500 milyon doları aşarken HP Yunanistan’ın ancak 300 milyon doları bulabiliyor. HP Türkiye olarak Turkcell ve Avea’da çok önemli entegrasyon projeleri gerçekleştirdik. Bu tecrübeyi Yunanistan’a da taşıyabiliriz” dedi. Türkiye’nin, HP’nin dünya çapında en hızlı büyüdüğü ülkelerin başında geldiğini kaydeden Tulga, “Ekim sonu itibarıyla ciromuz 540 milyon dolara ulaşacak. Yıl sonunda ise 570 milyon dolarlık bir ciro bekliyoruz. 2009’da 1 milyar dolarlık ciroyu yakalayacağız. Bu da bizi HP içinde büyük bir oyuncu yapacak” diye konuştu. Türkiye’deki bilgisayar kullanım oranlarının çok düşük olduğunu vurgulayan Tulga, “Bizde ancak yüzde 12 olan oranın, Batı Avrupa’da yüzde 50’yi aştığını” vurguladı.