Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 apa XVI. Benedikt, 12.08.2008 tarihinde Fransa’yı ziyaret etti. Dört gün süren ziyaret esnasında ‘pozitif sekülerizm’ başlığı altında bir tartışma gündeme düştü. Çünkü ziyaret sırasında Papa şu açıklamayı yaptı: “Siyasi alan ile dinin ayrılması temel ilkedir. Ancak dinin, vicdan oluşturma ve toplum içinde ahlaki birlikteliği sağlamada benzersiz rolü vardır. Bu rolün farkına varmamız gerekir.” Papa’nın bu açıklaması, Sarkozy’nin dile getirdiği ‘pozitif sekülerizm’ görüşüne destek vermek şeklinde yorumlandı. Çünkü Sarkozy, Vatikan ziyaretinde şu açıklamayı yapmıştı: “Kamusal alanda dine daha fazla yer açılması gerekir. Bu durumu en iyi açıklayacak deyim, pozitif sekülerizmdir.” Papa’nın ziyareti esnasında ise şu mesajı verdi: “Fransa, ‘Hıristiyan köklerini’ kabul ediyor. Laikliğe saygı çerçevesinde dinlerle diyalog kurmak demokrasi için meşru bir durumdur. Kendimizi dinden mahrum etmek bir delilik; kültürümüz ve düşüncemize karşı hata olur.” Görüldüğü üzere Papa ile Sarkozy buluşması ‘içeriği açık ve özellikle seçilmiş kavramlarla’ özel bir mesaj taşımaktadır. Vatikan’ın ‘AB, AB ve Türkiye ilişkisi’ üzerine geliştirdiği düşüncenin anahtar kavramları öne çekilmekte ve bunlar üzerinden konuşulmaktadır. Öyleyse anılan buluşma ve seçilen kavramların anlamını kavramak için şu üç soruyu doğru cevaplandırmak gerekir; ? Papa XVI. Benedikt’in sekülerizm eleştirisi hangi gerekçelere dayanmaktadır? ? Papa ve Sarkozy buluşmasında ‘Batıyı Hıristiyan Köklerde Birleştirme’ şeklinde dillendirilen görüş AB ve Türkiye’nin AB üyeliği açısından ne anlama gelmektedir? ? Bu çerçevede ‘dinler arası diyalog’ Türkiye için ne ifade etmektedir? P Prof. Dr. Nadim MACİT TUSAM Danışmanı ‘Hıristiyan köklerde birleşmiş Avrupa’ Papa’nın Fransa ziyaretinin teopolitik yorumu… ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 29 Eylül 2008/222 Papa XVI. Benedikt’in Fransa ziyareti bu ülkede tepkilere neden oldu. Ancak ziyaretin Avrupa açısından anlamı büyük. Avrupa’yı krizde kabul eden Papa, ortak Avrupa kültürünü oluşturmanın temeli gördüğü dine ağırlık veriyor. Bu yaklaşımı Türkiye’yi AB’den dışlayan içerik taşıyor. PAPA’NIN SEKÜLERİZM ELEŞTİRİSİ Papa XVI. Benedikt Kardinal olduğu dönemde (2004) yayımladığı ‘Europe: Today and Tomorrow’ adlı çalışmasında Avrupa’nın içine düştüğü krizden ve bunu aşma gereğinden söz eder. ‘Avrupa’nın içine düştüğü kriz’ ifadesi daha çok ‘Hıristiyan imanının’ sekülerizm ve görelilik karşısında düştüğü kriz karşılığında kullanılır. Kriz iddiasını temellendirmek için Arnold Toynbee’ye atıf yapar: “Toynbee, araçlar ve teknolojik ilerleme ile gerçek ilerleme arasındaki farkı ortaya koyuyor. Diğer taraftan bunu bir çeşit ruhanileşme olarak tanımlıyor. Batı dünyasının krizin ortasında olduğunu kabul ediyor. Bu krizin sebebini de Batı dünyasının dinden koparak teknoloji, ulus ve militarizm arzusuna sürüklenmesine bağlıyor. Demek ki krizin başat sebeplerinden birisi sekülerizmdir.”(1) Öyleyse “din faktörüyle yeniden tanışmamız lazım.”(2) Seküler ideolojinin din konusunda saldırgan olduğu tespitine bağlı olarak ‘adil bir sekülerizm anlayışı dini özgürlüklere müsaade eden anlayıştır,’ görüşünü savunur: Devlet, din dayatmaz, fakat sivil topluma karşı sorumluluğun bir gereği olarak dinlere alan açar. Dini, toplumun kurucu unsurlarından biri kamusal alanda da geçerlidir. Oysa Tanrı’nın bu alanlara müdahalesi ahlaki sorumluluğu güçlendirir. Tanrı’yı tamamen dışlayan bir toplum; kendi kendini yok eder. Papa, ekonomik alanda yaşanan ahlaki bozulmaya atıf yaparak ‘insan meta haline getirilemez’(4) der. Fakat ‘vahşi kapitalizmin’ mayaladığı ve piyasaya sürdüğü sorumsuzluğa hiç değinmez. Hatta modern dünyanın ekonomik değerlerinin Katolik değerlerle buluşması gerektiğini savunur. Yoksulluğu kötülüğün nedeni olarak gören Papa, her nedense yoksulluğu üreten mekanizmalar üzerinde durmaz. Sekülerizm eleştirisinde vahşi kapitalizmin değerlerden bağımsız akışkan/kesintisiz sermaye tutkusunu deşifre etmeye yanaşmaz. Toplumu büyük bir kilise cemaatine dönüştürmek isteyen Papa şu gerçeği gizler: İsa Mesih’in havarileri artık vahşi kapitalizmin en büyük hizmetkârlarıdır. Kapitalizme eklemlenmiş bir din, her şeyi ile dünyevi olmak zorundadır. Papa açısından krizin diğer bir nedeni olan seküler kültürü aşmak için pozitif sekülerizme ihtiyaç vardır. Şöyle ki; modern dünyayı inşa eden bilimsel bilgidir. Bu bilgi; ortak bilimsel esasları, siyasi kuralları ve iletişim ağları yoluyla ortak ekonomik normları ve tutumları üretmiştir. Fakat bu zeminde oluşan kültür; Tanrı’yı kamusal alandan dışlamıştır. Bu seküler kültürde Tanrı sadece öznel tercihlerin konusudur. Hiçbir şekilde kamusal alanla ilgili değildir. Eğer din, salt öznel ilgilerin konusu yapılırsa toplum yıkılır. Öyleyse izafilik ve bunun gereği olan çoğulculuk sadece ahlaki bir tutum olarak kabul edilebilir. Çünkü ‘iman nesneldir.’ İsa Mesih, mutlak gerçekliğin kendisidir. Farklı perspektifleri meşru ve geçerli sayan sekülerizmle ‘Hıristiyan iman’ın’ nesnelliği arasında mesafe vardır. Modern dünya politik alanda izafiliğe kapı aralarken, aynı izafiliği dini alana çekme eğilimleri ‘kilisenin cemaat ruhunu’ olumsuz yönde etkilemektedir. Öyleyse ‘Hıristiyan İman” asıl kurucu unsur olarak görülmelidir.(5) Peki, bu durumda dünya sistemini muhafaza olarak görür. Papa’ya göre seküler bir toplumda dinin mı edeceğiz, yoksa dönüştürecek miyiz? İşte bu toplumu düzenleme ve biçimlendirilmesine müsaade sorunun cevabını verirken ‘din, devlet ve sekülerizm’ edilmelidir. Oysa modern toplum, Tanrı’ya bu tür konusunda yeni bir anlayışa ihtiyaç olduğunu ve müdahale etme hakkı tanımamaktadır.(3) yeniden yapılanmanın bu temel üzerine kurulması Görüşlerini temellendirmeye dönük olarak şu gerektiğini savunur: “Tanrı fikri yönlendirilir ve sorunun cevabını arar: Modern toplumda Tanrı yıkıcı olabilir. Dinin karşı karşıya kaldığı risk budur. nerededir? Cevap: Politik dünya, Tanrı bu dünyaya ait Aynı zamanda kendini Tanrı’dan koparan bir akıl da değilmiş gibi, onu dışlayarak norm ve kurallarını kendini öznel alana hapseder. Akıl desteksiz kalır. koymaktadır. Aynı şey iş âleminde, ekonomi ve Kapılarını yıkıcı güçlere açar. Devletin seküler karakteri, akıl ve din Sarkozy ve Benedikt... arasındaki dengeyi tabiatında taşır. Bu, devleti sadece akılla yönetmeye çalışan, tüm tarihi köklerinden soyutlanmış akıl için kanıt olabilecek ahlaki temellerden başkasını kabullenmeyen ideolojik sekülerizmin zıddıdır.”(6) İşte Papa’nın pozitif sekülerizm dediği budur. Ve ona göre ‘bu anlamdaki seküler devlet temel aldığı ve onu şekillendiren ahlaki geleneklere güvenme gerekliliği ve haklılığına sahiptir. Onu bu hale getiren, o değerler olmadan anlamlı bir hayatı sürdürmenin zor olduğunu kavramasıdır. Çünkü soyut aklı temel alan tarihi bir devletten bahsedilemez.”(7) Öyleyse devletdin, akıldini değerler arasında dengeyi kopararak ideolojik sekülerizmden pozitif sekülerizme geçiş ‘birleşik Avrupa inşa etmek için’ bir ihtiyaçtır.