23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Prof. Dr. Nadim MACİT TUSAM Danışman Küresel ideolojinin etkileri boyutuyla… C S TRATEJİ almak isteyen küresel sistem, eklektik bir dini hayatı devreye sokarak her inancın kutsal mabedini kendi koleksiyonuna eklemiştir. Dinler Arası Diyalog ve İbrahimi Dinler gibi teostratejik modeller ABD’nin Vatikan ve Dünya Kiliseler Birliği aracılığıyla devreye soktuğu kutsal havuçlardır. Gelecek tasavvurunu ekonomik planda yürüttüğü halde böylesi araçları devreye sokmasının nedeni, bir taraftan bütün kapıların kendisine açılmasını sağlamaya; diğer taraftan stratejik amaçlarını kehanetlere ve şifrelere dökerek işgali toplum kesitlerinde meşrulaştırmaya yöneliktir. Bir taraftan ABD politikasının parçası olan Evanjelistler; dünyanın geleceğini dini şifreler ve kehanetlerle açıklarken, diğer taraftan dünyadaki bütün mistikleri ve kâhinleri şemsiyesi altında toplayarak dinleri kontrol etmektedir. Çünkü ancak kâhinler ve mistikler, gücü "sevgi ve hoşgörü" kalıbı altında kutsarlar. mparatorluk politikası; ülkenin çeşitli kısımlarını, fiziksel, örgütsel ve psikolojik olarak birbirine bağladıktan sonra aşırı disipline edilmiş organları ve toplumu, düşmanlarını toptan yok etmeye çağıran özelliğe sahiptir. Kendi çıkarına engel teşkil etme potansiyeline ve imkânına sahip ‘her toplum ve devleti’ öteki olarak tanımlar. Müdahale tarzını erdem içerikli kavramlarla sürdürür ve meşrulaştırır. Bu politik vaziyet alış tarzı ile dünyaya vermek istediği mesaj şudur: Egemen gücü tehdit eden, yayılma politikasını engelleyen herhangi bir kimse, herhangi bir toplum veya devlet mutlak kesinlikte yok edilir. Bu kapıyı açan ve mümkün kılan anahtar; iletişim ağları ve teknolojik araçlarla donanmış silahlardır. İmparatorluk politikasının amacı, sadece ülkeyi savunmak ve örgütlenmek değil, aynı zamanda etkinlik alanını ve yayılma gücünü genişletmektir. Bu nedenle, tehdit ve rızaya dayalı politikayı değil; müdahale ve işgal politikasını uygular. Diğer bir deyişle, "güç dengesini" aşan politik dil kullanır. Egemen güç; güç dengesi kurma peşinde de değildir. Eğer dünya hâkimiyeti tasavvuruna katkı yapacak veya ileriki aşamada engel olacak jeopolitik boşluk alanları varsa, burayı kendi kontrolü altına almak ister. Kontrol altına alma yöntemleri hedef toplumun bulunduğu yere, jeopolitik eksene, toplum yapısına göre değişir. Nitekim ABD, "cephe" olma vasfını kaybeden SSCB’nin çöküşüyle birlikte cephe şeridinde jeopolitik boşlukları doldurmayı politikasının temeli yapmış ve bunun stratejik zeminini oluşturmaya başlamıştır. Irak’ın işgalini bu açıdan okumamız gerekir. İ Dönüştürülmüş Küreselleşme ideolojisini sürdüren ülkeler, en başta dinlerin dönüştürülerek kapitalist mantıklarıyla uyumlanmasını önemli buluyorlar. Bu yaklaşım bütün dinleri gerçeğinden uzaklaştırıyor. Hedef topluma veya devlete saldırmak ve işgal etmek için, ona karşı nefret duymanın psikolojik araçlarını oluşturur. Psikolojik operasyonlarla politik pratiklerini ve müdahalelerini meşrulaştırır. Düşmanlarını düşürme ve yıkma politikası, nesnel gerekçelere değil, müdahaleye imkân tanıyan yapay nedenlere dayalıdır. Hedef toplumda kaybeden tarafı destekler. Çatışma hattını derinleştirir. Kendi güç halkasına dâhil edemediği bütün inanç ve felsefi kanaatlere mensup olan kişi ve toplumları öteki ilan eder. Dünya ölçeğinde etkin olmak için politikasının temeline Tevrat’ı, İncil’i ve Kur’ân’ı kontrol etmeyi yerleştiren İngiltere 19. yüzyılda iç sömürgeciliğin bütün ağlarını dini kullanarak döşemiştir. Nitekim S. Zwemer, 20. yüzyılın başında, 1916 yılında İslam dinini "can çekişen din" olarak tanımlamış ve "Hilal öldükten sonra, Haç’ın her yerde hâkim olacağını" belirtmiştir. Katolikler Fransa, Ortodokslar Rusya ve Yunanistan, Protestanlar İngiltere ve ABD’nin öncü kuvvetleri olarak bu topraklarda ‘dinietnik’ cemaatler üzerinde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Türk Milleti’ni kutuplaştırma ve dönüştürme faaliyeti Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından engellenmiştir. Manzaraı Umumiye başlığı altında bu hususu şöyle ifade eder: "Bundan başka memleketin her tarafında anasırı Hıristaniye hafi, celi, hususi emel ve maksatlarının temini istahsiline, devletin bir an evvel çökmesine sarfı mesai ediyorlar." (Nutuk 1981: 1:2) Bu tespite cumhuriyetin kurucu aklı misyon faaliyetlerini engellemiştir. Demek ki Anadolu hareketi aynı zamanda İslam’ın bağımsızlığına kavuşmasını sağlayan bir harekettir. 1990’dan sonra kendisini dünya imparatorluğu olarak tanımlayan ABD, aynı yöntemi farklı biçimde devreye sokmuştur. İncil’i, Tevrat’ı ve Kur’ân’ı kontrol altına Üç dinin kutsal mekanları... din ZİHNİ DÖNÜŞÜM HEDEF TOPLUMLAR Egemen gücün hedef toplumu veya devleti kontrol etme politikası nasıl işler? Her şeyden önce egemen güç; geniş araştırma ve geliştirme daireleri eşliğinde hedef toplumun zayıflıklarını ve elindeki imkânları o toplumun içinden devşirdiği kişiler aracılığıyla analiz eder. Bütün inançları kendi bünyesinde toplaması bu amaca yöneliktir. Hedef toplumun ve sistemin her alanına yerleştirdiği iyi yetişmiş elemanlar aracılığıyla çeşitli etütler yapar. İmparatorluk politik mantığından hareket eden güç, geri çekilmenin; merkezde maneviyat ve ahlak çöküntüsüne yol açacağını, etkinlik alanının merkeze doğru daralacağını bildiği için her yolu kullanır. Savaş aygıtını; geniş kaynaklarla bütünleşen sözde insani ve hukuki gerekçelerle destekler. Savaşı geleceğin dünyasında değer ifade eden ekonomik kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurmak için yapar. İşgal ettiği bölgelere yarı vatandaşlık statüsü tanır. Direnişçileri yok etmek için işgal ettiği yerde istenilen siyasi düzeni değil, ara süreçleri tercih eder. Diğer taraftan kendi ekopolitik eylemlerini gerçekleştirmek için dini kullanarak zihniyet dönüşümünü gerçekleştirir. Bu yöntemi Türkiye’ye uygulayan ABD, başarılı olmuştur. Bugün din adına Cumhuriyet’ten rahatsızlık duyduğunu ifade ederek İngiltere’nin mandası olmayı yeğleyenler ‘zihni dönüşüm sürecini’ tamamlamış, küresel ideolojinin hedeflerine uygun hale getirilmiş kişilerdir. Küreselleşme bağlamında dinlerin evrenselliğine yapılan gönderme, dünyanın giderek ortak bir sisteme ulaştığını anlatmaya yöneliktir. Dünyanın ortak bir sisteme gittiği görüşünden hareket edenler ortak bir dünya sistemine geçişi ilahi iradenin bir gereği şeklinde takdim ederek bir taraftan meseleye kutsallık kazandırmakta diğer taraftan da bunu insanlığın nihai
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear