Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 20 Ekim 2008/225 Filistin kendiyle uğraşıyor Filistin’de Hamas ile El Fetih, birbirini tasfiye etmeye çalışırken bağımsızlığı unutmuş görünüyorlar. İç mücadele siyasi ayrılığı keskinleştiriyor. Bağımsızlık gibi birlik de ütopya oldu… oplumsal ve siyasal anlamda bölünmüş yapıdaki Filistin’de sular durulmuyor. Bölge ülkeleri ve Arap Birliği’nin birçok kez kalkıştıkları “barıştırma”, “uzlaştırma” girişimleri bugüne değin sonuca ulaşamadı. Uzlaştırma çabalarının sonuncusu Arap dünyasının “çöpçatanı” olarak ün salan Mısır’ın girişimleri ile ay sonunda Kahire’de yapılacak. 25 Ekim’de yapılması öngörülen Kahire görüşmelerinden önce destek turuna çıkan El Fetih lideri ve Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, turunun önemli duraklarından biri olan Suriye’de artık bir Filistin klişesi haline gelen “ulusal birlik” çağrısında bulundu. Abbas’ın Arap dünyasından destek arayışında olduğu dönemde Hamas liderlerinden Mahmud Zahar da Kahire'de Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Ömer Süleyman’la yaptığı görüşmede, Hamas’ın ilkesel olarak El Fetih ile bir araya gelip, ortak paydada buluşmaya hazır olduğunu dile getirdi. Ancak her iki taraf da birçok defa benzer söylemlerde bulunmuş olmalarına rağmen hiçbir zaman eyleme geçilemedi. Mahmud Zahar’ın sözünü ettiği kavramsal pencereden bakınca, “ilkesel anlamda” ele alınca birliğe giden yol “süt liman” gözükse de pratikte Hamas ve El Fetih gemileri farklı limanlara demir atmış durumdalar. Hatta öyle ki 2007 Haziran’ından bu yana düşman kardeşler konumunda olan Hamas ve El Fetih birçok konuda birbirine zıt anlayışlara sahipler, bu nedenle de orta(k) yol bulamıyorlar. Her şeyden önce tarafların Arafat sonrası süreçte birbirlerine karşı takındıkları düşmanca tavırları ve karşılıklı suçlamalarla birbirlerini darbeci, terörist ilan etmeleri Filistin’de coğrafi olarak zaten (kara) bağlantısı bulunmayan ve artık siyasi olarak da ayrı kulvarlarda hatta karşı saflarda yer alan Gazze/Hamas ve Batı Şeria/El Fetih arasındaki uçurumları siyasi anlamda alabildiğine derinleştirdi. T H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net KAVGA ALEVLENİYOR Görüldüğü üzere Filistin’in birliğine yönelik umutlar zayıf. Sadece soyut anlamdaki bu kaygılar nedeniyle değil, taraflardan gelen karşılıklı söylemlerde de, eylemlerde de bu umutsuzluğu okumak Abbas mümkün. Söz konusu umutsuzluğun somut göstergelerinden biri hatta belki de en önemlisi, tarafların oluşturmak için yıllardır çabaladığı ve artık “bağımsızlık” gibi ütopik bir kavram haline gelen “ulusal birlik hükümeti”nin kuruluş aşamasındaki anlayış farklılıkları. El Fetih, bağımsızlardan oluşacak “ulusal birlik hükümeti”nin bağımsız teknokratlardan oluşması gerektiğini savunurken, Hamas buna şiddetle karşı çıkıyor ve yalnızca başbakanın bağımsız olabileceğini, tamamen bağımsız teknokratlardan oluşacak bir hükümetin, sorunların üstesinden gelemeyeceğini ileri sürerek, tüm grupları kapsayacak gerçek bir “ulusal birlik hükümeti” kurulmasından yana tavır alıyor. İki taraf da savundukları söz konusu fikirlerde hiçbir esneklik payı bırakmadıkları için araya kim girerse girsin ortak zemin bulunamıyor; kronikleşen bölünme aşılamıyor. Yerel kaynaklara göre yaklaşan 2009 yılı Filistin için hayırlara vesile olmayacak gibi. Hamas ve El Fetih uzlaşma yolunda bir arpa boyu yol alamamışken ikili arasında zaten var olan meşruiyet sorunu yeniden alevlenmeye hazırlanıyor. Filistin Anayasası’nı referans göstererek başkan ve parlamentonun dört yılda bir seçimle yenilmesi gerektiğini savunan Hamas, 2005’te yapılan seçimlerle başa gelen Filistin lideri Mahmud Abbas’ın görev süresinin Ocak 2009’da dolacağını, bir an önce seçim sürecinin başlatılması gerektiğini ileri sürüyor. Hamas aksi takdirde, Mahmud Abbas’ın başkanlığını tartışmaya açacağını hatta açıkça tanımayacağını dile getiriyor. Hamas’ın meşruiyet tehdidine karşılık El Fetih ise 2006’da Hamas’ın zaferiyle sonuçlanan genel seçimlerin meşruiyetinin hali hazırda sorgulandığını ve bu nedenle Filistin’de olağanüstü şartların oluştuğunu gerekçe göstererek Abbas’ın bir yıl daha koltuğunda oturabileceğini iddia ediyor. El Fetih’in meşruiyet savunması ile Hamas’ı ikna etmesi oldukça zor görünürken Batı’yı arkasına almış olan Mahmud Abbas’ın da koltuğundan vazgeçeceğine ihtimal verilmiyor. Eğer Kahire görüşmelerinden somut sonuç çıkmaz, orta(k) yol bulunamaz ise Filistin’e Arafat sonrasında hakim olan kargaşa havası dağılamayacak. Filistin iç barışına kavuşamadığı sürece, Batı dayatmaları ile yürütülmeye çalışılan İsrailFilistin barış görüşmeleri sözde kalmaya mahkum olacak. Zira yönetim(sizlik) sorunu yaşayan, birlik sorunsalı ile boğuşan sadece Filistin değil; İsrail’de de siyaset sahnesinde aynı sorunlar farklı boyutlarla cirit atıyor. İsrailFilistin Sorunu’nun tarafları da kendi içlerinde derin sorunlar yaşarken hasretle beklenen Ortadoğu barışı yine başka bir bahara kalıyor. Haniye Rusya ile ikilem Hem işbirliği, hem de rekabet alanları var… C Muharrem EKŞİ Ankara Üniversitesi UİB Doktora Öğrencisi meksi@politics.ankara.edu.tr umhuriyetin ilk yıllarından itibaren Rusya ile ilişkiler, Batı ile ilişkilerde bir koz olarak kullanılmaya başlanmış ve 2000’li yıllarda ise Batı yönelimine karşı alternatif bir tercih meselesi gibi yüzeysel olarak algılandığı bir döneme girilmiştir. Rusya ile ilişkilerin alternatif dış politika arayışının bir parçası olması, ilişkilerin dönemsel niteliğine işaret etmektedir. Devlet merkezli olan TürkiyeRusya ilişkilerinin doğasındaki realist paradigma çerçevesinde değişen küresel ve bölgesel güç dinamiklerine paralel olarak iki ülke ilişkilerinin boyutu değişmekte (sıfır toplamlı oyun zerosum game eksenindeki) ve ilişkilerde realist yaklaşımın ilkeleri etkili olmaktadır. Bu anlamda, son dönemlerde meydana gelen gelişmeler iki ülkeyi birbirine yakınlaştırmaktadır. YAKINLAŞMA DÖNEMİ TürkiyeRusya ilişkilerinin 2000’li yıllardan itibaren ivme kazanmaya başladığı ve her iki ülkenin birbirlerine karşı yaklaşımlarının özellikle 2003–2007 döneminde değişme eğilimine girdiği gözlenmiştir. 2003–2007 arasını, iki ülke ilişkilerinin tarihsel olarak en çok yakınlaştığı dönem olarak nitelendirmek mümkündür. İlişkilerdeki dönüm noktasının; 1 Mart 2003 tarihindeki Irak operasyonu için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için hükümete yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresinin mecliste reddedilmesi olduğu söylenebilir. Bu noktada Türkiye’deki karar vericiler, 1950’lilerden itibaren kurgulanmış olan coğrafi determinist algılamaya dayanarak ABD’nin Türkiye topraklarını kullanmadan operasyon yapamayacağını zannetmişti. Bunun üzerine ABD’nin Türkiye seçeneği dışında operasyonu başlatması, Türkiye’nin coğrafi determinasyon algılamasının çöküşünü ifade etmekteydi. Ayrıca, 2002 yılında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın Avrupa Birliği ile Türkiye’nin ilişkilerinin bozulduğu dönemde AB’nin Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmemesi durumunda Ankara’nın önünde Rusya ve İran seçeneklerinin olduğunu belirttiği konjonktürel durumun bu