Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 Dr. Sıddık ARSLAN drsiddikarslan@hotmail.com Tarihsel süreci içerisinde birliğin gelişimi… C S TRATEJİ askeri, dini, yönetsel idare oluşturulması gerçek anlamda bir destek ve teşvik bulamadı. Ancak, Batının, Rusya’yı da içerisinde varsayan, Avrupa coğrafyasının birleşik bir ülke ve tek lider hâkimiyetinde geleceğe yürümesini arzu eden "karizmatik" bazı liderler, "uzlaşma ve anlaşma" yoluyla gerçekleşmesini ihtimal dâhilinde görmedikleri bütünleşmeyi, kaba kuvvetle gerçekleştirmeye çalışmışlarsa da "sonları" hep hüsran olmuştu. Bu yönde, en önemli başarıyı gösteren liderlerden biri Fransa’dan, diğeri ise Almanya’dan çıkmıştır. Örneğin, 1789 Fransız devriminden sonra uygun bir ortam ve konum yakalamış olan Napolyon Bonapart, Avrupa Kıtasını tek bir devlet yönetimi altında birleştirmek üzere, neredeyse bütün Avrupa’yı ele geçirerek Rusya’nın içlerine doğru ilerlemiş; ama Rusya’nın geniş arazisi ve iklim koşulları nedeniyle, "vur kaç" ve geriye çekilirken yıpratma taktiği uygulayan Rus kuvvetleri karşısında neredeyse bütün askerini kaybetmiş ve bu durumun sağladığı koşullardan yararlanarak, üzerine çullanan diğer Avrupalı devletlere teslim olmuştur. Napolyon, yenilmiştir ama; 1814–1815 yıllarında gerçekleşen "kurumsal diplomasi" atakları sonucunda gerçekleştirilen Viyana Kongresi ve 1815–1914 yılları arası döneme damgasını vuran "Avrupa Uyumu" sistemi gibi önemli gelişmelere de zemin hazırlamıştır. Halbuki, 1815 tarihli Viyana Kongresi olmasaydı, bu "uluslararası kongre" deneyimden yoksun kalması muhtemel Batılıların, 1914–1918 yılları arasında yaşanmış olan Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Milletler Cemiyeti’ni (MC) kurmaları pek mümkün olmayabilirdi. O nedenle, uluslararası ilişkilerin sistemleşmesi ve uluslararası sistemin ise kurumsallaşma sürecine girmesinde 1815 tarihli Viyana Kongresi’nin, dolayısıyla 19. yüzyıldaki Napolyon savaşlarının çok büyük katkısı olmuştur. Benzer bir biçimde, 1939–1945 yılları arasında gerçekleşen İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler (BM) bile, Viyana Kongresi vrupa kıtasının birleşik tek bir devlet yönetimi altında idare edilmesi fikri, on beşinci yüzyıldan bu yana, farklı biçimlerde yazılı metinlere yansımaktadır. Aslında bu doğrultuda bir görüşün kökeni, binlerce yıl öteye gider. Bu fikrin bir görüş olmaktan çıkarak, projelendirilmiş bir biçimde düşünce adamları tarafından dillendirilmesi ve belli ölçüde de devlet adamları ile papazlar tarafından benimsenmeye başlamasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethinin büyük bir etkisi olmuştur. Avrupa kıtasına yerleşik Hıristiyan halklar, "din ve düşünce" adamlarının da bilinçlendirmelerinin etkisiyle, "Müslüman" Osmanlı tarafından, Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti İstanbul’un fethini bir türlü kabullenememeleri ve Osmanlı’nın sürekli olarak Avrupa içlerine doğru ilerlemesinden duymuş oldukları korku nedeniyle, hiç olmazsa İstanbul ve Çanakkale boğazlarından itibaren, "Hıristiyan" Avrupalı devletlerin birleşerek "güç birliği ya da kutsal ittifak" oluşturmalarını çok arzu ediyorlardı. A AB gerilemeyi aşmaya çalışıyor Avrupa’da birlik oluşturma düşüncesi eskiye dayanıyor. Bu birliğin oluşturulmasında Türkiye’nin tarihsel kökeni olan Osmanlı Devleti’nin de belli ölçüde payı bulunuyor. Osmanlı’ya karşı birleşik Avrupa fikri sürekli gündemde kaldı ve tartışıldı. Avrupalı ulusların kendi aralarındaki farklılık bu fikrin o dönemde baskın olmasını engelledi. "Hıristiyan Avrupalıların" birleşerek birlikte hareket etmeleri için gerekli olmakla beraber yeterli bir etki oluşturmuyordu. Zira Avrupalılar, 17. yüzyılın sonunda başlatmış oldukları coğrafi keşiflerin kazandırmış olduğu zenginliğin etkisiyle askeri teçhizat, silah, asker, donanım ve diğer ihtiyaç konularında her geçen yıl daha da üst basamaklara çıkarak; 17. yüzyıldan itibaren, Osmanlı İmparatorluğunu bile geride bırakmaya başlamanın verdiği "özgüven, cesaret ve güçle" kendi aralarındaki rekabeti neredeyse birinci sıraya taşımışlardı. Dolayısıyla bu defa, Osmanlı’nın Avrupa’dan çıkartılması ciddi bir slogan haline getirilmiş olmasına rağmen; Osmanlı karşısında birleşik bir OSMANLI’NIN ETKİLERİ Osmanlı İmparatorluğu’nun her güçlü çıkış ve gövde gösterisi, Avrupa sathında "bir araya gelme ve birlikte hareket etme" fikrini ateşliyordu. Fakat modern anlamda bir "yönetim model ve sistemleri" henüz ortaya çıkmadığı için; önceleri yerel beyler ile din adamlarının bencil davranışları, özellikle 17. yüzyıldan sonra ise Kilise ile kralların kendi içlerinde ve karşılıklı olarak "iktidar mücadelesi"ne tutuşmaktan kendilerini alamamaları nedeniyle, Osmanlı’nın yaymış olduğu korku ve endişe AB Zirvesindeki aile fotoğrafı