23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası kirmaci@tusam.net Birlik gelecek konusunda kararsız C S TRATEJİ 21 çektiği sıkıntılar bir yana, Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya, üst üste dört defa yüzde 3’ün üstünde bütçe açığı verdi. Yine Avrupa’nın ikinci büyük ekonomisi Fransa, 2003 yılında yüzde 4,2 bütçe açığı vermişti. 22–23 Mart 2005’te Ekonomi ve Maliye Bakanları toplantısında AB’ye mali kaynak açısından en çok para aktaran Almanya, bütçe açığında yüzde 3’ü aştığı için verilecek para cezasının, yaptığı katkılardan düşülmesini talep ederken, Fransa ise kendi payına düşen cezanın askeri harcamalara yaptığı katkıdan düşülmesini istemişti. Ancak Bakanlar toplantısında Almanya ve Fransa’ya ceza verilmesi beklenirken kriterleri tutturamayan ülkelerin cezalandırılması konusunda esneklik kararı alındı. Ne var ki parasal birlik, tüm üye ülkelerin ekonomilerinin yakınlaştırılmasını öngörüyor. Herhangi bir üye ülkenin sürekli bir biçimde bütçe açığı vermesi Avro alanındaki tüm üyeleri etkilediği gibi parasal politikayı da zayıflatıyor. İşte bu yüzden, esneklik prensibinin Pakt’ın işlerliğini bozduğu yönündeki görüş ağır basıyor. Henüz Avro’ya geçmemiş AB üyesi ülkeler kriterleri tutturmak için sıkı bir bütçe planı uygulamaya sokmak adına ter dökmeye veya istatistiklerle oynamaya devam ederken sekiz yıl önce Avro’ya geçen üye ülkelerdeki halkların da genel ekonomik durumdan memnun oldukları söylenemez. Maastricht Anlaşması’nın 15. yılında Financial Times’ın yaptığı anket, Avro kullanan 13 AB üyesi ülkede yaşayanların üçte ikisine yakın bir bölümünün Avro’dan endişe duyduklarına işaret ediyor. Yine aynı ankete göre, Avro’nun ulusal ekonomiler üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 20’yi geçmezken bu oran, Fransa’da yüzde 5’lere kadar düşüyor. A vrupa bütünleşmesinin daha da derinleştirilmesi iradesinin açıkça ortaya konduğu Maastricht Anlaşması, tam bir birlik olma idealinin ilk kez ete kemiğe büründüğü bir metin. Bu anlaşma Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin ortak bir pazardan daha fazlasını gerçekleştirmek istediklerinin en büyük göstergesi oldu yıllarca. Aynı zamanda da Birlik tarihinde bir kilometre taşı... Avrupa Parlamentosu’nun karar mekanizmasındaki rolünün güçlendirilmesinden ekonomik ve parasal birliğe geçiş için bir takvim oluşturulmasına; ortak bir dış ve güvenlik politikasının geliştirilmesinden adalet ve içişleri konularında oyçokluğu esasına dayalı işlerliğin artırılmasına kadar uzun dönemli ama oldukça iddialı hedeflere karşın bugün, hiçbiri tam olarak gerçekleştirilebilmiş değil. On beş yıl önceki imzalar ile üye ülkeler arasında mümkün olan en sıkı birliğin kurulması yolunda büyük bir adım atılmışken, şimdi kendi geleceği konusunda kararsız bir Birlik var karşımızda. Tarihi bir anlaşmaya adını veren Hollanda’nın, 2005 yılında yapılan referandumda AB Anayasası’na hayır demesi tam bir ironi. 7 Şubat’ta Maastricht Anlaşması’nın yıldönümü kutlamalarının yapıldığı sırada Hollanda’nın yeni üçlü koalisyon hükümetinin, gözden geçirilmiş bir anayasa metnini yeniden referanduma götürmek istemediğini açıklaması ise acı bir tesadüf. Aslına bakılırsa Maastricht, adını verdiği ekonomik kriterler ile dillere pelesenk olmuş bir sözcük. Ekonomik ve Parasal Birlik ideali doğrultusunda tek para birimine geçilmesi ve bu para biriminin korunması amacıyla oluşturulan kurallar, tam bir birlik yolunda atılan bir büyük adım. Bu amaçla oluşturulan kurallar dizisine göre herhangi bir üyenin enflasyon oranı, on iki aylık dönem itibariyle en iyi performansı gösteren üç üyenin enflasyon oranlarının ortalamasının en fazla yüzde 1,5 üzerinde olabilir. Yine, herhangi bir üyenin uzun vadeli faiz oranları, on iki aylık dönemde en iyi performansı sağlayan üç üyenin faiz oranı ortalamasının en fazla yüzde 2 üzerinde olabilir. İlk olarak Maastricht Anlaşması’nda belirtilen daha sonra 1997 yılında tek para birimine geçen ülkelerin ekonomilerini uyumlaştırmak amacıyla oluşturulan İstikrar ve Büyüme Paktı, sıkı bir bütçe disiplini gerektiriyor. Buna göre, üye ülkenin bütçe açığı Gayri Safi Yurt İçi Hâsılası’nın (GSYİH) yüzde 3’ünü aşmayacak; toplam kamu borcunun GSYİH’ye oranı ise yüzde 60’ın altında olacak. Eğer herhangi bir üye bu kriterleri karşılayamaz ise "fazla açık prosedürü" (excessive deficit procedure) gereğince Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi ile Para Komitesi kararına bağlı olarak GSYİH’nin yüzde 1,5’i kadar ceza ödemek zorunda. AB ortak tutum alamıyor kriterleri ile başı dertte. Geçen Eylül ayında Macaristan’ın sosyalist başbakanı Ferenc Gyurcsany’nin ülke ekonomisi hakkında yalan söylediğinin ortaya çıkması, ülkenin 2008 yılında Avro’ya geçme hayalini yok etmekle birlikte yeni üyelerin kriterleri yerine getirmekte ne kadar zorlandığını da AB, ekonomi ve diğer alanlarda bütünlük oluşturulması yönünde ciddi kararlar almasına karşın bunları uygulamakta zorlanıyor. Ekonomik ölçütlere yeni üyelerin yanı sıra Fransa ve Almanya gibi ülkeler de uyum sağlayamıyor. SİYASAL BİRLİK UZAK Nitekim makro ekonomik dengenin sağlanamadığı, sürdürülebilir bir kamu finansmanının yaratılmadığı bu ortamda büyümenin sağlanamayacağı düşüncesinden hareketle 2010 yılı itibariyle rekabetçi ve yenilikçi bir Avrupa ekonomisi oluşturulmasını hedefleyen Lizbon Stratejisi ile İstikrar ve Büyüme Paktı arasında güçlü bir ilişki var. İşte bu nedenle giderek yaşlanan Avrupa nüfusu karşısında Birliği bekleyen problemler ve küreselleşmenin getirdiği güçlüklerle mücadele edebilmek için rekabetçi bir Avrupa ekonomisinin yaratılması, bunun için de ulusal ekonomilerin uyumlaştırılması hedefleniyor. Maastricht Anlaşması’nın dile getirdiği "bütünleşmiş ve demokratik bir Avrupa" ideali ne kadar gerçekleştirilebildi, tartışılır doğrusu. Sorunlar sadece parasal birlik alanında değil. Adalet ve içişleri kapsamında oyçokluğuyla karar alınacak konu sayısının artırılması çabalarının sonuçsuz kaldığı da açıkça görünen bir gerçek. Ayrıca yasadışı göçün durdurulmasında ortak bir politika izlenmesi için ısrar eden İspanya’nın tüm çabalarına karşılık ortaya atılan teklifler, sorunun çözümü için yetersiz kalıyor. Yine birliğin, ortak bir dış ve güvenlik politikası izleme konusunda sıkıntı çektiği biliniyor. Bir yandan AB dönem başkanlığını yürüten Almanya’nın Ortadoğu barış sürecini yeniden canlandırma girişimlerinin sonuçsuz kalması diğer yandan AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın Kosova’nın statüsüne ilişkin Sırbistan’ı ikna çabalarında sıkıntı yaşaması, AB’nin tam bir siyasal birlik oluşturmaktan halen çok uzak olduğunu doğrular nitelikte. MACARİSTAN VE POLONYA Üye ülkelerin, bu rakamları tutturması kolay değil elbette. Nitekim Yunanistan’ın Avro alanına dâhil olmak için rakamlarla oynadığı yıllar sonra ortaya çıkmıştı. Aynı şekilde Doğu Avrupa’nın iki büyük ekonomisi Macaristan ve Polonya’nın da Avro gösterdi. Her ne kadar devlet başkanı Lech Kaczynski, Avro’ya geçme konusunda referanduma gideceklerini söylese de 2012 yılında Avro’ya geçmeyi planlayan Polonya, Şubat ayının ilk haftasında AB Komisyonu tarafından yüksek kamu harcamaları nedeniyle uyarıldı. Avro kriterlerini tutturmaya çalışan ülkelerin
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear