28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Prof. Dr. Necdet ADABAĞ "Ç in’den geliyorum…" Bilmem, beş günlük bir ziyaret için Çin’e gitmiş olan birinin bunu söylemeye hakkı var mı? Hani ya... insan gider de uzun bir zaman kalır; kentini, köyünü görür; yaşam biçimini gözlemler; geleneğini, töresini tanır ve belki de dilini öğrenir, işte, o zaman ben falanca yerden dönüyorum, olur. Yoksa bir tek Pekin’e giden ve iki gün boyunca kongre merkezine takılıp kalan ancak akşamları Yabancı Diller Üniversitesi’nin yerleşkesinde meslektaşlarla çene çalan ve üçüncü gün kente inebilen biri bunu söyleyebilir mi? Ama benim gibi hiç Uzak Doğu’yu görmemiş ve beş gün için 15.000 kilometreyi aşarak gidip gelen biri bunu söyleyebiliyorsa bunun iki nedeni vardır: Biri, bu kısacık süreye karşın iyi bir gözlem yapabilmiş olmam (ki buna yazdıklarıma bakıp okur karar verecektir) ya da Çin’in daha doğrusu Pekin’in "bak ben buradayım, benden kaçamazsın, beni gör ve anla" der gibi insanın karşısına dikilmiş olmasıdır. Ben Çin’e giderken aklımda bir tek Hindistan vardı. İster istemez Hindistan’la bir karşılaştırma yapacaktım. Çünkü bir kere iki ülkenin insan sayısı birbirine çok yakındı. Bu kadar kalabalık insan yoğunluğunun beklentilerine iki ayrı yönetim biçimiyle yönetmiş olan ve yöneten iki ülke nasıl yanıt veriyordu. İlginç bir karşılaştırma olacağını düşünerek üç yıl önce Hindistan’da yaşadığım deneyimimi belleğimde canlandırmaya başladım yol boyunca. Uçaklardaki Çinli sayısı biz Türklerin yirmi otuz katıydı. Dahası, hepsi Çinliydi, demek daha doğru olacak. Hırpani kılıklı, salaş duruşlu bu insanların iş adamları olduklarını daha sonra öğrenecektim. Yoksa herhalde İstanbul’a dilencilik yapmaya gelmiyorlardı. Bavul ticareti Moskova’dan Pekin’e mi kaymıştı yoksa. Dönüşte çokça Rus yurttaşının da Pekin’den İstanbul’a geldiğini görünce Rusların, Rusya’ya bavul ticaretinin yasaklanmasından ötürü artık Çin ile İstanbul arasında mı meslek icra edip etmediklerini de anlayamadım. Şöyle bir bakıldığında sabah İstanbul’a gelip, akşam Pekin’e dönmek olanağı var. Aradaki şimdi 5 saat, kış saatiyle 6 saat olan saat farkını göz önünde tutacak olursanız sabah 00.05’de İstanbul’a vardığınızda (ki öyle) akşam 24.00’e kadar işlerinizi görebilmek için zamanınız olacak gibi. Uçaktan iner inmez meraklı bakışlı Çinliler karşıladı bizi. Beş yıldızlı bir otel odasındaymışım gibi konukevinin yatağına uzandığımda mutlak bir sessizlik içindeydim. Önce kapıya daha sonra kapıdaki zile hafifçe dokunan; kapıyı açtığınızda da yüzündeki gülümseme ile odayı temizlemek istediğini söyleyen Çinlilere saygı duymamak elde değil... Kalkınmasıyla adından söz ettiren dünyanın en kalabalık ülkesinden izlenimler… C S TRATEJİ olduğumuz deneyim ve çalışmaların bizi belirli bir yere getirmiş olduğunu görmek mutluluk vericiydi. Ancak en güzeli yemekleri miydi? Burada durmak isterim. Ekmeksiz bir sofraya alışık olmadığım için gelen o çok çeşitli yiyeceklerin tadına varamadım belki de ama hemen hemen tüm yiyeceklerin şekerli olması damak zevkimi hiç okşamadı desem yeridir. Ortada dönen bir masanın olması ve çatal bıçak yerine yemek çubuklarının kullanılmış olması bizim için de yeni bir şey değildi ama yemek çubuklarını bir kez kullandıkları için ve bundan böyle doğayı korumak adına ağaçtan değil, plastikten yapmak istediklerini duyunca bize başvurmalarını salık verdim. Bizde ağacın bol olduğunu, durmadan yaktığımızı söyleyince çok güldüler. Yüzlerindeki ifadeden sahici mi gülüyorlar yoksa anlamlı mı pek belli olmuyor. En azından ben anlamıyordum. Onlar da beni anlamıyordu zaten. Birbirlerini anladıklarını söylemek de olanaksızdı. Söylenen şeyi tekrar etmek gibi bir alışkanlıkları var. En basit bir ricayı tekrar etmeden yerine getiremiyorlar sanki. Ben bunu daha çok bize rehberlik yapan genç bir Türkologda gördüm. Algılamaları geç demek istemiyorum ama iletişim duyguları zayıf. Sanıyorum bu olay biraz da dilin yapısından kaynaklanıyor. Vurgu çok önemli dilde. Aynı vurguda "dört" sözcüğü iki anlama geliyor: Biri rakam olarak, "dört", öteki "ölüm". Uğursuz saydıkları için asansörlerde dört rakamı yok. Bilgisayarda bir deneme yaptık. "Baba" sözcüğünün Çince yazılışını görmek istedik. Önümüze uzun bir liste çıktı. O listeden "baba" sözcüğü seçildi ve yazıldı. Ama bütün bunlar çok kısa zamanda oldu. Kısacası kendi aralarında da anlaşmaları pek kolay olmuyor... Diyorum ki bir de anlaşabilseler, n’olur dünyanın hali? Çin’de sistematik yaklaşım sonuç veriyor sanısını uyandırdığı gibi henüz yeterince kendi başlarına kalamayacakları ve öğrenmeleri gereken çok şeyin olduğunu gösteriyordu. Yabancı dil eğitimi konusunda onlarla kendimizi karşılaştırdığımızda epeyce ileri olduğumuzu; bugüne dek edinmiş Çin, yalnızca nüfusu ile değil, coğrafyasının büyüklüğü ve farklı özellikleriyle de dünyanın önde gelen ülkelerinden… Su kaynakları, ürettiği ve tükettiği kömür açısından bu özelliğini koruyor. 70 MİLYON ÖĞRENCİLİ ÜLKE Çin, çok insanı olan bir ülke. Gençler her yerde. İster istemez insanın aklına geliyor; biz on yedi milyon okullu gencimize nasıl istihdam olanakları yaratacağız diye kara kara düşünürken Çin yetmiş milyon çocuk ve gencine nasıl gelecek hazırlayacak diye. Tanrı Çin’deki bir festivalden... BATI’YA DÖNÜK GELENEKÇİ Kongre havasından edindiğim izlenim yalnız Çinli değil, orada hazır bulunan Uzak Doğulu tüm üyelerin gelenek ve yaşam biçimlerine sıkı sıkıya bağlı kalmak istedikleri ancak yüzlerinin Batı’ya dönük olması gerektiğinin bilincinde olmalarıydı. Çoğu kez bizden daha çok Batılı olduklarını davranış ve konuşma biçimleriyle ortaya koyuyorlardı. İngilizceyi aksansız, güzel konuşmaya gayret etmeleri ardından sundukları bildiri metinlerinde sık sık Batılı örnekleri alıntılamaları içlerinde bir özlem taşıdıkları
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear